Kitaplardan Hoşunuza Giden Alıntılar

İnsanın kırışmış duygularını düzeltiyor yaz rüzgarları.

Ama yaz güneşinde daha çok belli oluyor aşk lekeleri.



İbrahim Paşalı/ Öğle Uykusu
 
Kökeni, modern endüstriyel kente uzanan Şarlo, sonuçta Don Kişot ile Sanço Pansa karışımı, Aslan Asker Şwayk gibi karşı kahraman, "Gezginci Yahudi" bir "vatansız"dır. Şarlo, Henri Michaux'nun dediği gibi hiçbir yere bağlanamaz. Soupault'nun deyişiyle de, Şarlo daima bir yerlere gitmelidir. O, sinema tarihinin en gezgin karakteridir ve bu özelliği "Sinema Çağı"na denk düşer. Şarlo'nun en önemli özelliği ise, sinemayı sirklerin ve müzikhollerin seviyesinden kurtarıp estetik bir düzeye ulaştırması; ayrıca sinemayı kitlelere olduğu kadar sinemayı küçümseyen "seçkin" kültürel çevrelere de ulaştırmasıdır.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
oysa bütün mahlukat sabrın ipiyle bağlıdır birbirine..dünya sabırla döner..çünkü güneşin de, ayın da zamana ihtiyacı vardır..sabırlı ol..büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım..çünkü sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır..

uyum güzelliktir..uyum, suyun özelliğidir..su, sabrın simgesi, istiridyenin yurdudur..su olmasaydı, inci de olmazdı..sabırlı ol ki istiridye gibi inciler yapasın..

ahmet ümit/bab-ı esrar
 
Mutsuzluğunun farkında olmayan kendini mutlu sanan insanları gördükçe ürperiyorum..

fernando pessoa / huzursuzluğun kitabı
 
sözler hakikat değildir, ağzımızdan çıkan seslerdir.yeryüzünün gelmiş geçmiş en yetenekli söz ustaları dahi yaşamın en basit anlarını bize gerektiği gibi anlatamaz..

renkleri gösteremez, kokuyu duyuramaz, dokunuşun verdiği hazzı hissettiremez, sesleri işittiremez, yiyecekleri tattıramaz, diyelim ki bir mucize oldu bunları yaptı; ama insanların ruhunda olup bitenleri aktaramaz

belki akıl yürütür. belki gürbüz düşüncesini aklın üç ayağından biri olan mantığın üzerine bindirip zihnin sonsuzufuklarında keyfince gezdirir, ama insan ruhunun an be an değişen halini asla gerektiği gibi anlatamaz..
 
Artık iyice tedavülden kalktı aşk.Büyük aşklar , soylu duygular , onulmaz yıkımlar yalnızca şarkılarda yaşanıyor .Artık hiç kimse aşk için dağlar aşmıyor ,ırmaklar geçmiyor , diyar diyar gezmiyor. Mecnun bütün çöllerı tüketmiş , kımseye çöl kalmamıs yeryüzünde . Kurumus vahalarda seraplar bitmiş.O olmaazsa öteki , o olmazsa bu , o olmazsa şu ...Fark etmez fark etmez....İlle de o.Yanlızca o .Sonsuza dek o .o.o.o. diyen kalmadı .Kımse kımsenın o ' su değil.Artık değil...


Murathan Mungan-Kırk Oda
 
1917 Sosyalist Devrimi, siyasal, ekonomik ve sosyal yaşamdan başka kültürel alanlarda da radikal dönüşümlere yol açarak yeni kültür anlayışlarının yaratılmasını sağladı. Devrim, sinema endüstrisinde yeni film kompozisyonlarının ortaya çıkarılmasında da esin kaynağı olmuştu. Sovyet sineması da genel olarak, sosyalizmin vaat ve "ütopya"larını paylaştı.
Petersburg'un düşmesinden sonra Moskova'nın politik ve sinematografik yönlerden değer kazanması yeni film biçimlerinin doğmasına yol açmıştı. Bu "yeni bir toplum"un ortaya çıkışı ve kuruluşunu dile getiren filmlerden, "Ekim", "Kameralı Adam", "Petersburg'un Sonu" gibi ideolojik ama deneysel filmlerden görülebilecektir. Marshall Berman, "Katı Olan Herşey Buharlaşıyor" çalışmasında Petersburg ve Moskova'daki sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümleri sanat yapıları üzerinden oortaya sererken, Avrupa'ya doğru bir "pencere" açan Petersburg modernleşmesi ile "pencere"yi kapatan Bolşevik Moskova'yı karşı karşıya getirerek -Moskova'nın Marksizmini, yine Marx'ın diyalektiğiyle ters yüz ederek- Gogol, Puşkin, Dostoyevski, Biely gibi Petersburglu yazarların imgeleri üzerinden değerlendirir.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Paris'in kendine özgü farklı ve yenilikçi özelliği ile dünyanın farklı siyasal-kültürel anlayışlarını hoşgörüyle barındırabilmesi, 18. yüzyılın sonlarında devrimle sonuçlanan ve 19. yüzyılda ilerleyen fikir hareketlerinin pratik olarak yaşanması, bu kenti "dünyanın başkenti" kılmıştır. 1789 Devrimi ise modern sanat ve edebiyat ile kamuyu politize eden bir itki yaratmıştı. Toplumsal hayatın politikleştirilmesi, genişleyen kamusal iletişim ağını, düşünce özgürlüğü için mücadeleyi de etkilemişti. A.Wajda'nın "Danton" filminin son sahnesinde de, toplumsal hayatın politikleşmesi ve düşünce özgürlüğü için mücadele, bir çocuğun bunu Robespierre'e ezbere bir şekilde deklare etmesiyle gösterilmiştir. Jules Michelet'nin, Fransız Devrimi'nin tarihini yazması gibi, A.Wajda da aynı şeyi kamerasıyla yazmıştır.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Rusya'da ilk film gösterimi 1896 yılında Avrupai bir kent olan Petersburg'da gerçekleşmiş; Çarlık Rusyası'nın başkenti olan Petersburg da, Bolşevik Devrimi'nden sonra ikinci plana itilerek Moskova başkent yapılmıştı. "Büyük İmparatorluklar"ın düşüşü gibi gösterişli kentler de düşüyordu. Öte yandan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin kuruluşundan 1960'ların sonlarına kadar 1200 yeni kent inşa edilmişti. Sosyalizm zaten endüstriyel ve kentsel bir toplum şeklinde tasavvur edilmişti. Bu amaçla Sovyetler Birliği'nde binlerce tarımsal alan, hızla büyüyen işçi sınıfını yerleştirmek için büyük sanayi merkezleri haline dönüştürülmüştü.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Yaşadığım hayatı değiştirmeye,kendimi dönüştürmeye hazırmıyım?diye sormak için hiç bir zamn geç değil.Kaç yaşında olursak olalım,



Elif Şafak -Aşk
 
Marc Levy - "Keşke gerçek olsa"

"Yaşamın bir yılının ne olduğunu mu merak ediyorsun:Bu soruyu yılsonu sınavında başarısız olmuş bir öğrenciye sor.Yaşamın bir ayı:Bu konuda erken doğum yapmış,bebeğini sağ salim kollarına almak için kuvözden çıkmasını bekleyen bir anneyle konuş.Bir hafta:Ailesine bakmak için bir fabrikada ya da maden ocağında çalışan bir adama sor.Bir gün:Kavuşacakları günden başka bir şey düşünemez olmuş aşıklara sor.Bir saat:Asansörde mahsur kalmış bir klostrofobiğe sor.Bir saniye:Bir araba kazasından kıl payı kurtulmuş bir adamın yüzündeki ifadeye bak.Ve saniyenin milyonda birini olimpiyatlarda uğruna ömrünü verdiği altın madalya yerine gümüş madalya almış atlete sor."


Adam iyi yazıyor Eski ödevim için gerekti Dosyalarda kalmış bu bölüm bende size gösterim dedim :)
 
Teşekkürler Sevosim , güzelmiş :smile:




"Siz de deneyin bakın: Bir odanın kapısını, pencerelerini sımsıkı

kapayın. Sırtüstü yatıp gözlerinizi kara bir bezle bağlayın. Kafanızdaki

bütün fikirleri kovarak, bütün dikkatiniz saatin tiktağında, zamanın

geçişini düşünün. Yaşadığınızı düşünün. Bir vapur olduğunuzu, zamanı yara yara ilerlediğinizi, hayatın saniye saniye yanınızdan kayıp gittiğini..."


(Haldun Taner/On İkiye Bir Var)
 
BüyükNew York'un yeniden yapılanması aşağı yukarı sinemayla eşzamanlıdır. Amerika'da ilk film gösterimi 1896 yılında gerçekleştirilmişken, büyük New York projesi 1898 yılında olmuştu. New York, modern hayat tarzının yerleşmeye başladığı bir dönemde süregen bir biçimde gelişti. Edison'un New York'taki sinema gösterilerinden sonra film kültrü Amerikan toplumunda heyecanla karşılanmıştı. Sanayileşme, kentleşme ve nüfusun çoğunluğunun göçmen olduğu bir sırada sinema, Amerikan toplumunu büyülemişti. Üstelik nüfusun önemli bir kısmının henüz İngilizce bilmediği bir toplumda sessiz sinema dönemi, ortak bir kültürel iletişim alanı sağladığı gibi, yeni değerler sistemini de ortaya koydu. Bu değerler sisteminden bir tanesi de laiklikti ve sinema bu yönde Amerikan toplumunun laikleşmesinde yararlı bir rol oynadı.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Sinema, hareket halinde olan Amerikan toplumuna Bolşeviklere uyduğu gibi uyan bir kitle sanatıydı. Sovyet sinemasında kitlesel hareketler ile makineleşme filmlerin sahnelerini kaplarken, sinema, geniş ve "yeni" bir coğrafyada yer kapmaya çalışan bir göç toplumu ile kentlileşen "yeni dünya"ya adapte olmuştu. Amerikan sinemasındaki sahnelerde özellikle atlar, arabalar, koşuşturmacalar, ilgi çekici aksiyonlar olarak gelmişti seyirciye. Amerikan sineması da gerek kırsal gerekse kentsel alanlarda geçen filmlerinde aksiyona meyilliydi; daha doğrusu, Amerikan sineması hareket halinde olan toplumun bir sunumuydu.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Ne zamandır artık hayatın puslu,soğuk bir sonbahara döndüğünü zannediyordum.
Seni gördükten sonra birdenbire güneşli bir sabaha uyandım.Şimdi dünyanın neresine gidersem gideyim,hangi mevsimde olursak olalım seni düşündüğüm zaman (hayır yanlış söyledim çünkü senin yüzün,gülüşün hep benim yanımda) hep güneşli,ışıltılı bir gün yaşıyorum.
Acaba benim için dünyanın ışığını değiştirdiğinin farkında mısın?

Kürşat Başar-Başucumda Müzik
 
Modern çağın Babil'i olarak New York, Sinematogafik sunumun dinamik bir kentidir. Gökdelenlerin bir arketipi sayılabilen "Zigurat" ve Babil imgesi 1910'larda, D.W.Griffith'in anıtsal ve temsili filmlerinde gösterilmişti. Fritz Lang da New York'un mimarisinden etkilenerek "Metropolis" filmini yapmıştı. New York bu özelliğini "Matrix", "Beşinci Element" gibi yeni bilim-kurgusal filmler ile Babil'e göndermelerde "Şeytanın Avukatı" filmlerinde korumuştur. Öte yandan New York'un tahrip olmuş, psiko-nevrotik, damgalanmış tipleri, gettoları ve saldırgan özelliği de sinematografik temsilini bulmuştur. Örneğin "New York'tan Kaçış", "Brooklyn'e Son Çıkış", "Dünyada Bir Gece", "Leon", "Taksi Şoförü" gibi filmler.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Labirent, karmaşık, devingen, gergin, karışık halkların ve modern hayat biçiminin sembolü olan New York, tipik Amerikan yaşam stilinin de sembolüdür ve keyif ile yaratıcılığı karakterize eder. New York bir sinema şehri olduğu kadar, müzik ve gösteri sanatları ile endüstrisinin, fotoğraf ve mimarinin, ayrıca uluslararası ticaret, borsa ve bankacılığının da merkezidir. Bu kent, "Yeni Dünya"ya girişin de en büyük kapısıdır.
Ticaret ve paraya dayalı ilişkiler, gündelik alışkanlık ile kültürü ykından ilgilendirir. Zira paraya dayalı ekonomik uygarlık bütün bir toplumsal hayatın biçimlendirilmesinde etkindir. Georg Simmel de 1900 yılında, paranın, sosyal ve kültürel hayatın en büyük tahrip edicisi olduğunu dile getirmişti. Aslında paraya dayalı uygarlık, dünyanın her tarafına asırlardan beri girmiştir. "Bir Zamanlar Amerika", "Baba", "Şeytanın Avukatı", "New York Çeteleri" gibi filmler paranın yol açtığı tahribatı New York üzerinden temsil eden popüler eserlerdir.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
New York, dinamik iktisadi aktivitenin, ticaret ruhunun 17. ve 18. yüzyılların Londra'sının muazzam gücünü devralmıştır. New York uluslararası sermayenin merkezi olarak "kapital"in ihtişamını gösteren anıt ve gökdelenlerle kaplıdır. Başka sözlerle New York'un diklemesine olan mimarisi, bir "kudret" ve otoriteyi çağrıştırmaktadır ya da gerçekten bunun bir gösterisidir. New York'un sinemasal imajı da şehrin zaferini sunmaktadır. Mc Arthur'a göre bu sunum, gökdelenlerin ve Le Corbusier'nin sesidir.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Erkekler bana niye gelirler? Niye yaklaşırlar biliyor musun? Ben Veronıca Voss olduğum için. Sonra da Veronıca Voss olduğum için terk ederler beni .Adımın büyüsüne kapılıp ardımdan gelenler , kısa bir süre sonra adımın ağırlığı altında ezilip kaçarlar benden.





Murathan Mungan - Kırk Oda
 
Sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma ! Çünkü uzak , zengin ülkelerden gönderılen hedıyeler çok acıklıdır.Yoksul evlerın iyiden iyiye kolunu kanadını kırar böyle hedıyeler.Evdeki herşeyden , hatta bazen herkesten daha kıymetlı görunduklerı için evdekılerın şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar .Evin geri kalanı artık daha karanlık olur.Üstelik çocuk ne zmaan oyuncağı elıne alsa - acaba sadece bu topraklarda mı böyle bu ?- Biri mutlaka çocuğa kızar :
Dikkat et! Dikkat et!!


Ece Temelkuran - Muz Sesleri
 
Geri
Üst