Kitaplardan Hoşunuza Giden Alıntılar

Orta Çağ'da veba ortalığı kırıp geçirirken, cüzamdan deriler zar gibi soyulup dökülürken Avrupa'da insanlar bunun sudan kaynaklandığına inanıyorlardı. Suyun, derinin gözeneklerini açarak vücuda sızdığını, mikroplara yol açtığını zannederlerdi. Bu yanlış inanç yüzünden, insanlar temizlikten korkar hale gelmişti. İçime su girer kaygısıyla, hamama, banyoya gitmez olmuşlar ve temizlenmedikçe de salgın büyümüş, ölümler kitleselleşmişti. Şifa arayacaklarına devayla savaşmışlardı. Banyolar yasaklanmış, hamamlar kapatılmış, pislik yayılmış ve bundan dolayı Veba tamamen yayılmıştı.

Orta Çağ Avrupa Tarihi - Doç.Dr.Muammer GÜL
 
1764'te, J.F.Meckel, birçok hastalıklarda(beyin kanaması, mani, verem) beyin içi bozukluklarını incelemek istemişti; beynin hangi hastalıklarda hangi bölümlerinin kuruduğunu, hangilerinin tıkandığını belirlemek için eşit oylumların tartımı ve karşılaştırılması ussal yöntemini kullanmıştı. Modern tıp, bu araştırmalardan hemen hiçbirini tutmadı. Bichot ve özellikle Recamier ve Lallemand ünlü "ucu geniş ve ince yüzeyli çekiç"i kullandıklarında, beyin içi patolojisi, bize "pozitif" biçiminin kapılarını açtı. Yavaş yavaş vurulduğunda, beyin dolu olduğundan, karışıklıklara yol açabilecek sarsıntılar ortaya çıkmaz.

Kliniğin Doğuşu - Michel FOUCAULT
 
insanları mutlaka dinle ama son sözü mutlaka kendin söyle.Unutma seni senden çok kimse sevemez.Senden başka hiç kimsenin senin geleceğini doğrudan yönlendirmeye hakkı yoktur.Buna inan.İlk başta egoist bir yaklaşım gibi gözükse de,aslında hiç öyle değil.Bu yaklaşım sadece objektiflik kazandırır sana.Eskiden on kişiye danışırken,şimdi onbir kişiye danışmış olursun.Fena mı?

Erdal Demirkıran--ben dünyanın en akıllı insanıyım
 
Son zamanlarda gördüğüm en yararlı konu bu olsa gerek.
Hepinize bir bir teşekkürler.
Bende ekleme yapacağım ilerleyen günlerde :smile:
 
Sizinde bu konuya ekleme yapmanızı sabırsızlıkla bekliyoruz Reactor:smile:
 
İnsan demek, kırıklık demektir.Her türlü kırıklık.Düş kırıklığı.Kalp kırıklığı.
Yaşamanız gerektiğine inandığınız şeyleri yaşamadığınızın, olmanız gereken yerde olamadığınızın,
sahip olmak isteyip de olamadıklarınızın kırıklığı ve bu kırıklığın doğurduğu hüzün.


Mustafa Ulusoy / Giderken Bana Bir Şeyler Söyle
 
"Eğer taktığın o büyüklük maskesi seni rahatlatıyorsa,
hiç durma, takmaya devam et. Sürekli 'Ben!' demeye devam et.
Ama bunun bir bedeli olduğunu da bil.
Bil ki sürekli 'ben' demenin bedeli, öz benliğini unutmandır.
Bir gül olduğunu unutman."



Kayıp Gül / Serdar Özkan
 
"Deniz uysal dalgalarla kıyıyı yoklayıp çekiliyor, kendi serüvenini çaresizce sürdürüyordu. Havada hala bir önceki uzun, sıcak günün ağırlığı vardı ve Armağan, yeni günün dupduru, hafifçe titreşerek uyandığını hissediyordu."




Mor / İnci ARAL
 
Kimi zaman bir yazının belki de en önemli yeri ,can alacak noktası bir Dipnottadır.Pek çok okur bu dipnotu atlar geçer şöle bir baksa okusa bile..Yazının , gözle kulak arası bir yerde , duradurmuşla uçup giden arasında bir yerde yurtlandıgını bilmeyen -yada unutmuş -okurlardır bunlar..




Bilge Karasu - Ne Kitapsız Ne Kedisiz
 
Birey, yaşamın kendini gösterdiği en ilksel ve en uç biçim değildir. Kesin araçları belli bir dil kullanımı ve zor bir ölüm anlayışı olan uzun bir uzamlaşma hareketi sonunda birey kendini bilgiye açmıştır. Bergson, canlı bireyselliği düşünmenin olanaklı olduğu koşulları, zamanda ve uzama karşı, içeriden ve dilsiz bir kavramda, ölümsüzlüğe doğru çılgınca bir koşuda ararken, tamamen karşıt yöndedir. Bichat, bir yüzyıl önce, daha sert bir ders veriyordu. Birey üzerine bilimsel söylemi yasaklayan aristotelesçi eski yasa, ölüm dilde kendi kavramının yerini bulunca kalktı: O zaman, uzam farklılaşmış birey biçimlerini bakışa açtı.

Kliniğin Doğuşu - Michel FOUCAULT
 
Ey sırrı araştıran kişi !
Can var can içinde, kalbine inde ara
Sen kendi özünü kendinde ara
Ey sırrı araştıran kişi, her yerde ara
Lakin o değil dışarıda, kendi içinde ara


Tatlı bir ömür gibi gitmeye niyetlendin
Ayrılık atını eyerledin inadına
Git, yeni ülkeler gör, büyülü diyarlarda gez
Ama benimle eğleştiğin toprakları da unutma, hatırla emi!


Gittin ey sevgili, şimdi yollardasın
Ayın değirmisini başına yastık yapmış uyumaktasın
güzel uykular, renkli düşler seninle olsun
Ama bir zamanlar dizlerimde yattığını da unutma, hatırla emi!

Bab-ı Esrar/Ahmet Ümit
 
İnsana duyulan aşk ölümlüdür, tıpkı beden gibi. Ölümsüz bir aşk
için, ölümsüz bir varlığı sevmek gerek. Hiçbir zaman senin
olmayacak, hiçbir zaman anlayamayacağın, hiçbir zaman
doyamayacağın, hiçbir zaman kavuşamayacağın. Hiçbir zaman
terkedemeyeceğin bir varlığı.

Bab-ı Esrar/Ahmet Ümit
 
Büyümek benim yıllarımı alan bir süreç oldu;Bu süreci otuzbir yaşımda tamamladım-Ne kadar tamamlanabilirse;o yüzden de çok önemsiyorum.Çoğu gençte önemser.Ne de olsa esas işleri budur: Büyümek ...




- Ursula K.Le Guin-
 

"Hapishane!
Burada duvarların yüzü, insan çehreleri kadar asıktır.
Tavan, direklerin ve duvarların üzerinde durmaz,mahkumların tepesinde durur.
Burada Boylar cüce, sözler kısa,ümitler basıktır.

Hapishane,insan yutan kumsala benzer.
Kimbilir girenler,ne zaman dönecek ?...
Kimbilir kaç gonca açılmadan solacak ve kaç baş burada apak olacak ?

Orada zaman,adımların mekiğine bağlanır.
Orada mekan bir yataktır.
Evet orada herşeye zincir vurulur,herşey dört duvar arasında durur.
Lakin ... hayal ile iman iki kanat olur, öyle insanları,öyle diyarlara alır götürür ki, oraya ne Savcı ulaşır ne Gardiyan ! ...

Maznun - Hekimoğlu İsmail ...
 
"Enfal Suresi'nde Allah müminleri güzel bir imtihana tabi tutmak için yaptı der. Hiç düşündün mü ne demek 'güzel imtihan?'. Telaşa mahal yok. Unutma ki şu âlemde tüm cevaplar görece. Mutlak olan tek varlık âlemlerin Rabbi. Demek ki bir kul için doğru olan bir çözüm bir başkası için pekâlâ noksan, hatta büsbütün yanlış olabilir. Her şeyin hayırlısını dilemeli Allah'tan."

Elif Şafak - Siyah Süt
 
Sinema, ışık çağının gösterisidir. Daha da ötesi, telgraf, uçak, telefon gibi fetiş-objelerle birlikte sinematograf, burjuvazinin zaferi olarak görülmüş; Eyfel Kulesi, Alexander III Köprüsü, Champs-Elysees, 1900 Uluslararası Sergisi gibi yeniliklerle de "Belle Epoque"u(1895-1914 arasındaki "Güzel Çağ") açmıştı. G.Jewwet'ın öne sürdüğü gibi, ortaçağdaki Katolik kilisesinden bu yana sinema kadar yüz milyonlarca insanın hayal gücünü esir eden başka bir toplumsal ve kültürel kurum olmamıştır.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Kentle birlikte başka bir dünya, başka bir hayat tarzı, ekonomik, politik ve sosyal işlevleriyle doğmaya başladı. Tarihteki ilk kent M.Ö. 4. binyıl içinde Mezopotamya'da Sümerler'de kurulan Ur olmakla birlikte, antik çağ içinde en önemlisi "zevk-ü sefa" kenti Babil'dir. Günümüzün pek çok metropolü de (Paris, New York gibi) yeni Babil olarak ona benzetilir.

Fırat'ın kıyısında kurulan Babil, zamanın en büyük kenti olmakla birlikte, aynı zamanda dünya merkezinin figürü, politik ve dinsel kutuplar ile "dünya"ya açılan yollarıyla Doğu şehirciliğinin sembolüydü. Çevredeki kent devletlerini ele geçiren Hammurabi (M.Ö. 1792-1750) Babil'i başkent yapmıştı. Dünyanın en büyük kenti (o zamanki nüfusu 500.000 olarak tahmin edilmektedir) olan Babil, siyasal öneminin yanısıra bölgenin ticari, idari, edebi ve dini merkeziydi. Asma bahçeleriyle Babil'in efsanevi değeri, Griffith'in "Hoşgörüsüzlük" filminin; bir yanıyla Babilvari sefahatı, bir yanıyla Berlinvari ekonomik-siyasi sefalet ve kargaşa ile zorba bir otoriteyi bir arada dokuyan, diğer yanıla New Yorkvari bir mimari dekorla yapılaştırılmış olan Fritz Lang'ın "Metropolis" filminin ve ayrıca Pieter Brueghel'in "Babil Kulesi" (1563) tablosunun şekillenmesinde simgesel bir kültürel miras olmuştur.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 
Akadca'da "Babı-ilim" şeklinde kullanılan Babylon, eski Yunanca'dan gelmektedir. Yeni Babil tabletinde, dünyanın merkezi olarak gösterilen kent, Yahudilerin Kutsal kitabına göre, "kötülüğün mesken tuttuğu, hak yolundan sapmış, tanrıtanımaz site türünün en güzel örneği, Tanrı'nın kenti Kudüs'ün karşısında şeytanın barınağıydı. Roma'ya kadar sürecek kalabalık bir zincirin halkasını oluşturan bir kıyamet fahişesiydi." Babil, karışık halk ve dillerin varlığıyla zevk-ü sefa özelliğiyle bir bakıma Paris, New York, Viyana, İstanbul, Beyrut gibi büyük kentlerin ön figürüydü.

Sine-Masal Kentler / Mehmet ÖZTÜRK
 

Bugünlerde asıl savaş, insan kalmak için veriliyor.

Kendi halkının güvenliğini korumak bahanesiyle binlerce masumun kanını akıtmakta bir sakınca görmeyenler ile insan hayatının dünyanın her yerinde aynı pahada olduğunu savunanlar arasında.

Tek doğru değer bizimkisi diyerek ötekileri cezalandırma hakkını kendilerinde bulanlarla, "öteki" olmadan biz de yokuz diyenler arasında. Dünyaya iyilik dağıtmaya kalkışanlarla, bu tür bir iyiliğin kötülük üreterek yapılamayacağını savunanlar arasında.

Tahakküm, haz, kibir veya zorbalık gibi insana ait her sorunun yanıtı, yine insanın içindedir.
Korku ile umudun birleştiği yerde. Nihayetinde vahşet ile direniş arasındaki o ince çizgide başlayıp bitmiyor mu insanlığımız?



Leyla İpekçi/ Bir Sevgili Gibi Yaşamak
 
Bizim sorunumuz ne biliyormusun Filipa? Annelerimizin intikamını almak için büyüyoruz.Annelerinin babaları yüzünden nasıl ağladığını izleyen oğlan çocukları.Anneleri onlara o kadar aşık ki , yavaş yavaş büyüyüp babalarına benzediklerini görmüyorlar.Her gün biraz daha annelerının kocası olarak ihtiyarlıyorlar küçükken . Birgün bir kadın geleceğini sanarak büyüyorlar.Ama gelse alacak yerimiz yok .Çünkü annelerımız gibi ağlamayan kadınları nasıl seveceğimizi bilemıyoruz biz.
Onları ağlattıgımız için kendımızden nefret ediyoruz , ama ağlamadıkları zaman da annelerımız kadar iyi yürekli olmadıklarını sanıyoruz.
Oysa bizim , bize gülecek kadınlara ihtiyacımız var.Bize gülüp peşimizden sürüklemekten yoruldugumuz salyangoz kabuklarımızı çatlatacak kadınlara. Ama en çok da kadınların bize gülmesinden korkuyoruz.Gülen kadınlardan ödümüz patlıyor bizim Filipina .Bu yüzden şöyle ferah feza sevmeyıde sevılmeyıde beceremiyoruz. Kadınların bizi gösterişli kabuklarımız yüzünden sevdiğini sanıyoruz .O kabuğa katlanmak için her gece ağladıklarını görmuyoruz.

Muz Sesleri- Ece TemelKuran
 
Geri
Üst