( Fethullah Gülen İle İlgili Konular 1 )

doğru söylüyor arkadaş bu ülke güllük gülistanlık tayyiplik olacak. abd abileride sevecek. araya iki tane gereksiz adamın adını sokunca ve komünistlere saldırınca haklı oldu arkadaş. bu ülke pisliklerden temizlenecek demiş. aynı fikirdeyim, ama pislikler konusunda farklı bakış açımız olduğu kesin.neyse konun özünü ve forumun saygınlığına düşürmeyelim. saygılarımla.
 
swddt4.jpg


nn6vth.jpg






[
Türk Cumhuriyeti tarihinin yüz karası bir boşbakan. Yahudi maşası boşbakan Filistindeki katliama ancak çenesiyle karşı çıkar.
 
Türk Cumhuriyeti tarihinin yüz karası bir boşbakan. Yahudi maşası boşbakan Filistindeki katliama ancak çenesiyle karşı çıkar.

sevgili luckleon eskilerin bir deyimi vardır 'yalancı pehlivan'..bu daha çok yakışır başbakana..sen ofer le görüş..sonra cart curt...
 
yüce_türk;3938889' Alıntı:
sen nerde uzaydamı yaşıyorsun anlamadık ...

dinsiz rusya bile sahip çıkıyor fetoya demişsin adam sana kaynakları ile göstermiş neyin ne olduğunu hala fetocuyum diyorsun . tamam söylede bura cemaat evi değil .fetoya iyi sevgili saygılı bir insan portresi çizersen cemaat evlerindeki gibi ağzı açık dinlemez kimse seni alkışlamaz . sevdiğin için övüyorsun ama sevmediğim için bende sövmiyim yani . en iyisi ne sen öv nede ben söveyim . bura fetonun tanıtım alanı değil yani . hele hele bu konu hiç değil .




dünyayı sömürerek kanını içen abd ile işbirliği yapıyor senin sevgili hocan . burda 1000 daha kaynaklı belgeli gösterdik . yanıtsa kendi sitesinden alınan saçmalıklar .

yanıtlarım artık hislerimdir, hangisi ne kadar doğru söylüyor acaba onlar neyi savunuyor, uğraşılana bakın birileri akp+fetullah falan der, biri chp+ergenekon+askeriye bilmem ne der, bir sürü kaynak gösterilir. ben artık icraatlara bakıyorum hocam, akp'den nefret ediyorum, diğer partilerde hiç farklı değil çıkarları için yapmadıkları kalmadı kimsenin bizi düşündüğü yok sözde vekillerimiz. artık güvendiğim tek şey gözlerim, medyaya hiç güvenmiyorum zaten. abd ile işbirliğinden bahsediyorsunuz, bu ülke mutlaka bi başka ülkenin kucağına oturtturulmaya çalışılıyor, abd, rusya.. kim güçlü ise, zaten bunun içinde kürt-türk, alevi-sünni, doğulu-batılı, chp-akp-mhp-fetullah-başka bi tarikat, bunların sonu yok, taki amaç gerçekleşene kadar
 
Fethullah Gülen imparatorluğu’

Amerikan Middle East Quarterly dergisi, Türkiye’yi ele geçirmek isteyen ittifaka dikkat çekti.
ABD’deki Middle East Quarterly dergisinde Fethullah Gülen hareketinin Türkiye’de devlet haline gelmeyi hedeflediği ve AKP iktidarından bu yana ülkenin laik ve demokratik yapısının bozulduğu yönünde değerlendirmeler yer aldı.

Washington’daki Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü’nün (MEMRI) Türkiye uzmanı Rachel Sharon-Krespin tarafından kaleme alınan “Fethullah Gülen’in Büyük İhtirası” başlıklı makalede Gülen hareketinin Türkiye’de polis gücü, ordu ve yargı kurumlarına sızdığı ve AKP ile birlikte Türk toplumunu İslamlaştırmaya çalıştıkları analizine yer verildi. Makalede AKP’nin “bürokrasiyi ele geçirerek Türkiye’nin temel kimliğini değiştirdiği” ifade edilerek “Türkiye artık AKP’nin yedi yıl önce devraldığı laik ve demokratik ülke değil” denildi.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırarak Rusya ve İran’a yaklaştırdığının belirtildiği yazıda Türkiye’de Amerikan, Hıristiyan ve Yahudi karşıtlığının arttığı vurgulandı.

Türkiye’deki bu dönüşümün ardında “AKP’nin etkili siyasi makinesinin yanı sıra Gülen’in liderliğindeki karanlık İslamcı tarikat” bulunduğu da belirtildi. Makalede “Bugün Gülen ve Fethullahçılar yalnızca hükümeti etkilemeyi değil aynı zamanda hükümetin kendisi olmaya çabalıyorlar” ifadeleri kullanıldı.

Gülen’in Batı’da “ılımlı İslam” savunucusu olarak görüldüğü ve alkışlandığı, yalnızca ilkokul mezunu olmasına karşın özellikle ABD’de bir entelektüel, bilim adamı ve eğitmen olarak kabul edildiği belirtilen yazıda, “Gülen ABD’deki üssünden kendi ününü ve transnasyonal imparatorluğunu kurdu” denildi.

AKP’nin devraldığı laik ve demokratik ülke değil” denildi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi Rusya ve İran’a yaklaştırdığının belirtildiği yazıda Türkiye’de Amerikan, Hıristiyan ve Yahudi karşıtlığının arttığı vurgulandı. Türkiye’deki bu dönüşümün ardında “AKP’nin etkili siyasi makinesinin yanı sıra Gülen’in liderliğindeki karanlık İslamcı tarikat” bulunduğu da belirtildi. Makalede “Gülen ve Fethullahçılar yalnızca hükümeti etkilemeyi değil aynı zamanda hükümetin kendisi olmaya çabalıyorlar” denildi.

ABD’deki üssünden kurdu

Gülen’in Batı’da “ılımlı İslam” savunucusu olarak alkışlandığı, yalnızca ilkokul mezunu olmasına karşın özellikle ABD’de bir entelektüel, bilim adamı ve eğitmen olarak kabul edildiği belirtilen yazıda, “Gülen ABD’deki üssünden kendi ününü ve transnasyonal imparatorluğunu kurdu” denildi. Gülen’in medya, bürokrasi, üniversite, yargı, güvenlik ve istihbarat kurumları, iş dernekleri, sendikalar, sivil toplum arasında yandaşları bulunduğu ve daha önce hiç kimsenin Türk toplumunu bu denli temelinden değiştirmeyi hedefleyen bir hareket başlatmadığı da ifade edildi.

‘En etkili yalanlardan biri’

Gülen’in eylemlerine yönelik endişelerin “önemsiz paranoya” olarak reddedildiğinin belirtildiği yazıda AKP kapatma davasının Batılı diplomatlarla birlikte İslamcı medyada “demokratik olmayan yargı darbesi” olarak görüldüğü oysa aynı çevrelerin bir tarafta İslamcılık ve demokrasi diğer tarafta laiklik ve faşizm ayrımına giderek Ergenekon iddianamesini alkışlarla karşıladıkları vurgulandı. Makalede “İslamcı çevrelerin Türkiye’nin İslamcılarını ‘reformcu demokrat’ ve modern; laik Türkleri ise ‘köktendinci’ şeklinde damgalaması modern siyasetin en aşağılayıcı ve üzücü bir biçimde en etkili yalanlarından biri olmalı” görüşü belirtildi.

ELÇİN POYRAZLAR/Cumhuriyet
http://www.gercekgundem.com/?p=170783
 
fetullahçı hareket üst kısmı, özellikle yönetim kısmı (ABD yandaşıdır) ve ABD tarafından desteklenirken, alt kısım tamamen ABD karşıtı kişilerden oluşmakta. bu yapı el kaideyi hatırlatmakta. yani onlara inanıp destekleyenler ABD karşıtı ama asla onların yahudilerce desteklenip korunduğunu kabul etmemektedeler. çünkü ABd dolayısı ile yahudiler çok salak( ki olmadıklarını hepimiz biliyoruz), hem islam düşmanıdırlar hemde kendilerine düşman halk kitlelerinin desteklediği liderlerini ,düşmanlarını koyunlarında beslemektedir. buna inanmak sanırım kolay. çünkü inanan çok. gerçi bunu bilmesine rağmen niye destekler insanlar derseniz onunda cevabı şurda yatıyor, doğruyu bilmekle doğruyu kabul etmek çok farklı iki konudur.ayrıca insandaki ben merkezcilikten kaynaklı benin çoğulu bizcilik devreye sokuldumu kimse baş edemez o mantıkla.ne yaparsa yapsın doğrudur, çünkü bizden. neyse, sonuçta insanın olduğu her yerde her türlü iyilik ve kötülük bulunur. iş ayırt etmekte. saygılarımla..
 
fetullahçı hareket üst kısmı, özellikle yönetim kısmı (ABD yandaşıdır) ve ABD tarafından desteklenirken, alt kısım tamamen ABD karşıtı kişilerden oluşmakta.

üst kısmı abd yandaşı ise alt kısmıda üst kısma yandaş olduğuna göre onlarda dolaylı yoldan abd yandaşıdırlar bilmeselerde . ne zaman uyanır bu insanlar onu hep birlikte göreceğiz
 
*****ABD'deki Middle East Quarterly dergisinde Fethullah Gülen hareketinin Türkiye'de devlet haline gelmeyi hedeflediği ve AKP iktidarından bu yana ülkenin laik ve demokratik yapısının bozulduğu yönünde değerlendirmeler yer aldı.*****

Evet ,,,bu cümlenin tersini düşünen varmı acaba...Fetullahçı kurumların
vatan topraklarındaki yapılanmasının sonuçları bugün ortadadır.
 
Cumhurbaşkanı mı, Mürit mi?

Cumhurbaşkanı mı, Mürit mi?

thumbnail.php


Cumhurbaşkanı; Türkiye Cumhuriyeti'nin başıdır. Onun kişiliğinde laik cumhuriyet temsil edilir. Bu konudaki en olgun örnek de Kemal Atatürk'tür. Cumhuriyet yönetimi; 1925 yılında Şeyh Sait'in 'seyyid'lik iddia ederek cumhuriyete karşı ayaklanmasından sonra; tarikatleri yasaklamıştır. Kemal Atatürk, toplumun kılavuzunun 'seyyid, şeyh hacı, derviş' gibi tipler değil bilim olduğunu söylemiş ve bunu da hayata geçirmiştir.
Bugün geldiğimiz noktada ise tarikatler yeniden baştacı edilir olmuştur. Bu konuda en olumsuz adımı atan da son cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmuştur.

AMERİKA'YA FETHULLAHÇILAR İÇİN Mİ GİTTİ?
Cumhurbaşkanı Gül, şu sıralarda Amerika'da bulunuyor. Oraya, çeşitli temaslarda bulunmak üzere gittiği söyleniyorsa da asıl amacının Fethullahçı tarikati onurlandırmak olduğu konuşuluyor.
Nurculuk tarikatinden gelme Fethullah Gülen; Türkiye'de laik devleti ele geçirebilmek için, yandaşlarına, 'Devletin kılcal damarlarına kadar kendinizi belli etmeden sızın; günü geldiğinde harekete geçersiniz!' diye emir veren birisidir. O şimdi Amerika'da oturmaktadır. Yandaşlarının gazeteleri, televizyonları, sayısı bellisiz ticaret şirketleri, fabrikaları; okulları, yurtları, bankaları bile bulunuyor. Fethullahçılar; Deniz Feneri, Kimse Yok mu gibi yardım dernekleri kurarak, devletin yardım kuruluşu olan Kızılay'ı da battal etmekle uğraşmaktadırlar. Fethullah Gülen hakkında 2000 yılında düzeni yıkmak için örgüt kurmaktan soruşturma bile açılmıştı.
Fethullah Gülen; Roma'da 9 Şubat 1998 tarihinde Papa 2. Jean Paul ile görüşüp onun elini öpmüştü. Ayrıca; orada, Vatikan'ı kutsal toprak kabul ettiğini dile getirmişti. Daha sonra da ABD'ye gitmiş, orada özel bir çiftlikte 9 villalık muazzam bir yerde ağırlanmıştır.
Gülen; burada 'Allah, dünya gemisinin kaptanlığına Amerika'yı oturtmuştur!' diyerek Müslümanlar için de ABD'yi lider ilan etmiştir. Onun bu tavrının Kuran'ın Maide Suresi'nin 51. ayetine açıkça aykırı olduğunu samimi Müslümanlar görmektedir.
Elbette ki Nur tarikatinden gelerek işi ticarete ve sonra da siyasete çeviren Fethullah Gülen; bugün AKP içinde en büyük ağırlığa sahip bir kişidir. AKP de Fethullahçı ilkelerle kurulmuştur.
İşte Cumhurbaşkanı Gül; kendi siyasi ve fikri çizgisine en uygun hareket olan Fethullahçı hareketi onurlandırmak; bunların Türkiye'deki faaliyetlerini de meşru göstermek üzere ABD'de bulunmaktadır.
Bu niyetini de Fethullahçıların lüks Waldorf Astoria Oteli'nde verdiği iftar yemeğine katılarak ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanı Gül, oraya gitmek için 'Birleşmiş Milletler çalışmalarına katılma' gerekçesine sığınmıştır.

ŞERİATÇIYA MADALYA TAKMIŞTI
Cumhurbaşkanı Gül geçen sene de Atatürk'ün ölüm yıldönümünün arefesinde, Çankaya Köşkü'nde dünyanın en gerici adamına Devlet Şeref Madalyası vermişti. O kişi; Suudi Arabistan Kralı Abdullah'tı. Türkiye'ye, Türk milletine olağanüstü yardımı olan, bu konuda feragat ve fedakarlık eden kişilere verilen Devlet Şeref Madalyası; bu özelliklerin tersine sahip olan Türk düşmanı Suudi Arabistan Kralı Abdullah boşuna ödüllendirilmedi. Bunlar İslam dünyasında ABD'ye hizmet eden güçlerdir.
İşin ilginç yanı şudur: ABD emirberi Kral Abdullah ile onun oğlu Muhammed el Suud el Faysal; Abdullah Gül'ü yıllarca himaye eden; çok yüksek maaşla çalıştıran kişilerdir.
Abdullah Gül, 1983 ile 1991 arasında Cidde'deki İslam Kalkınma Bankası'nda üst düzey görevde çalıştı. Gül bu süreçte Kral Abdullah ve el Faysal'la görüşmeler yaptı, onlarımn itimadını kazandı; onların desteği ile İngiltere-ABD hattında IMF de dahil değişik kuruluşlarla görüştü. Burada yetiştirilen Abdullah Gül, Türkiye'ye gelip Milli Görüş çizgisinde Necmeddin Erbakan'ın yanında siyasete sokuldu. Bundan sonra da Kral Abdullah'ın tam desteğini aldı. Faysal Finans adı ile Türkiye'de banka kurulması bu ilişkilerin eseri oldu. Ve Suudi Arabistan'dan desteklenen bu hareket en sonunda Çankaya'ya kadar tırmandı.
***
Bugün geldiğimiz noktada Cumhurbaşkanı Gül; Suudiler ile Fethullahçılar arasında bir hatta ABD'ye doğru yürümektedir. Bu iki kesim de Amerika'ya hizmet için yemin etmiş kesimdir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığında oturan bir insanın, tarikatçilerle ve şeriatçılarla bu kadar samimi olması kabul edilemez.
Sayın Gül; milletin gözünün içine baka baka ABD'ye gidip orada tarikatçi kesime destek verirken cumhuriyet ilkelerini çiğnediğini, milletin bunu anladığını bilmiyor mu?

Rıza ZELYUT

http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php?news=3048
 
Fethullah'ın Kadim İsrail'i

Fethullah'ın Kadim İsrail'i

fethullah_kimdir.jpg


İsrail Filistin’i her vurduğunda duyduklarımıza şaşırırız. Bunca arkalanan İsrail, Filistin’e az bile yapıyor deriz. İşte son katliamda Amerika, İsrail kendini savunuyor dedi, AB hala sessiz, BM ise yerine getirilmeyecek bir talebi daha Tel Aviv’e iletti.

Minareleri süngü yapan BOP eş başkanım ise iki günlük iznini Arap ülkelerinde geçirecek. Niçin izin diyorum?

İktidarın basın sözcüsü Cemil Çiçek, Erdoğan’ın bazı Arap ülkelerine yapacağı ziyareti duyurduğu sırada bir medya mensubu:

“İsrail ile ilişkileri gözden geçirme durumu var mı? Özellikle, geçen hafta bir ihale yapılmıştı. 140 milyon dolar tutarında bir savunma projesi İsrailli bir firmaya verilmişti. Bu proje askıya alınabilir mi, böyle bir ihtimal var mı?'' sorusunu soruyor.


Cemil Çiçek şöyle cevaplıyor soruyu:

“Konuları birbirine karıştırmamak lazım.”


Konular birbirine karışmazsa, önce Filistin’i vurur, orada işi bitirince başka yere vurur. Hal böyle iken, Erdoğan Orta Doğu ülkelerine ne yapmaya gidiyor? “laf olsun, torba dolsun" demeye mi? Evet aynen öyle.

Vahşetin 3. gününde okyanus ötesinden cılız bir ses yükseliyor. O da İsrail’e falan “bırak” şeklinde değil, ABD’ye o nasıl söylem falanda demiyor. Ne diyor?


“uluslararası örgütlere çağrıda bulundu. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İslam Konferansı Örgütü, Arap Birliği ve sivil toplum kuruluşlarının bir an önce harekete geçmesi gerektiği” (F.Gülen – Zaman – 30.12.2008)

Uluslararası örgüt mü var? Tamamı Amerikan kontrolünde değil mi? Anlı şanlı cemaatin lideri bunu bilmiyor mu? Biliyor. Diyor ki, “ABD’ye ram olun.”


Başka ne diyor İsrail'i kınaması gerekirken. “Vicdanları rahatlatacak adımlar atılmasını diliyorum." Diyalog yaptıkları papaz ve hahamlara niçin seslenmiyor? Saldırgan taraf belli? Ne papazlardan, ne de hahamlardan ses çıkmıyor. Ne oldu diyalog işleri? Kuran-ı Kerim’deki sureye mi takıldı diye sormak gerekir hocaların efendisine?

Bakın İsrail’i nasıl yüceltiyor satırlarında:

“Yeryüzünün en eski yerleşim merkezinde, en kadim medeniyetlerinden birini kuranları temsil eden bir devletin, kuvvetten başka çözüm yolu tanımıyormuş gibi davranması düşündürücüdür.”
(F.Gülen – Zaman – 30.12.2008)

Kadim kelimesi “Yüzüklerin efendisinde” bolca geçiyor. “Yüce” manasında kullanılıyor. “Yüce – köklü- ezelî” gibi birçok anlamı var. Demek Yahudilik böyle bir şey. Ezeli ve hatta ebedi.

İslâm âlimi diye tanınan cemaat liderinin “Yüzüklerin Efendisindeki“ karakter gibi konuşmasına bakılırsa “yandı gülüm keten helva” demek düşer bize.

* * *

Yüzüklerin Efendisi

Fetullah Gülen ile söyleşi yapmıştı Nuriye Akman. Tarihi de Hamas lideri Şeyh Ahmed Yasin’in öldürüldüğü döneme rast getirilmişti. Diyordu ki Gülen:

“Bir arkadaşımız İsrail'e gitmiş. Biraz Filistin'de de kaldı. Bana çok enteresan bir şey anlattı. Orada doktora yapan çok akıllı bir arkadaş, ' 5–6 ay kaldım İsrail'de. Bir barış organizasyonunun Yönetim Kurulu'na girmem için bana teklifte bulundular. İsrailliler tarafından teklif edildim. Orada bir Filistinli mani oldu bana. Gördüm ki o Filistinli bir silah tüccarı. Bu kavganın devamını istiyor. Alışverişi var o işte. Belki başa yakın çok insanlar da aynı şeyi düşünüyorlar” (Nuriye Akman- F.Gülen röportajı- Mart 2004)

Nuriye Akman yine benzeri bir söyleşi yapsa tam zamanıdır. Hamas’ın silah ticareti yapan bir örgüt olduğunu anlatan, “çok akıllı” bir “yüzükçü” mutlaka vardır.

Ne diyor orada Fetullah Bey? Cemaatten birisi Yahudiler tarafından “Barış Organizasyonuna” girmek için teklif ediliyor, Filistinli mani oluyor. “Silah tüccarı” oldukları için. Hatta yönetimde bile bu tüccarların hâkim olabileceği zannında bulunuyor.

Kendisi hakkında konuşanlar için “zannın ne günah” olduğunu yana yakıla anlatan Fetullah Efendi, garibim Filistinlilere nasıl vuruyor?

Yaşından başından utanmıyor anladık da, çevresine toplananlara ne demeli?

Yazık… Çok yazık.
NEVVAL KAVCAR http://www.irtica.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1959&Itemid=66
 
Ama en kötüsü ne biliyormusunuz kimse yazıyı okumuyor ama direk alta geçip başlığa göre yorum yapıyor:D

Zaten bizim beceremediğimiz bir halt varsa oda OKUMAK!



zaten okuyamazlar bunların yanıtlarını veremezler . ben buraya bi tane video eklerim foruma bi daha giremezler arkadaşım . okumadan kuru sıkı sallarlar ve bol bol birbirlerinin boş mesajlarına teşekkür eder bunlar anca bunu yaparlar . ve tabiki her zamanki saçma sapan yorumlar yazarlar onlarda kendi seviyelerini gösterir zaten . fethullahtan dini öğrenenden baska bisey beklemekte doğru olmaz zaten
 
Fetullah Gülen harekâtı

Fetullah Gülen harekâtı

abdisrail.gif


Bu okullar ABD-Türkiye işbirliğinde, ABD nin adım atmak istediği ya da kesin yerleşmek istediği yerlerde "öncü karakol" olarak görev yapmaktadır. Eğitim dilleri "İngilizce" , Türkçe "seçmeli dil" olduğu halde, "bu okullar yolu ile Türk kültürü" yayılıyor yalanı söylenmektedir. Okulların eğitim dilinin "İngilizce" olduğu MEB'nda arşivde mevcuttur. Hatta bu arşivlerde "ABD devlet görevlilerine verilen 'Resmi Görevli-CIA' pasaportlu" kişiler olduğu gerçeği vardır.

Laik-Antilaik çatışmanın tırmandırılarak, "İslam"a bir darbe daha vurma peşinde olan AB-D, Fetullah Gülen’e ait okulları teşvik etmekte, onun için sempozyumlar düzenlemekte, İngiliz hükümetince "İngiliz Kültürüne Katkı Ödülü" verilmekte, ABD'de "Dünya barışına hizmet" ettiğinden dolayı "Araştırma" tezleri hazırlanmaktadır.

Tamamen reklama dayalı, Türk’ün vicdanını aldatmaya dönük organizasyonlarla, Türk Milletine karşı oynamaktadırlar. "Türkçe Olimpiyatı" düzenleyebilmek için, Dünyanın dört bir yanına dağılmış bu okullarda ”Türkçe Eğitim“ yapılması icap eder. “Seçmeli Türkçe” ve özel yetiştirilmiş çocuklar ile "Türkçe Olimpiyatı" yapmak, akıllıca hazırlanmış senaryonun parçasıdır.

Amerikalı görevli Graham Fuller Zaman Gazetesi ile yaptığı bir röportajda bakın neler diyor?
-------------------------------------------------------------------------------

Aynı gazetede yazdığım arkadaşlarıma cevap yazmak farz oldu. Bu en son yapmak istediğim hareket olmakla birlikte. Gülen hakkında (mesnetsiz) konuşmayı kul hakkı olarak gören Süleyman Özışık ve ideolojik gözlük taktığımı, inancı ağzıma yakıştıramadığım için Gülen hakkında yazdığımı ve ırkçı olduğumu ( hem de Yahudiler gibi) söyleyen Murat İlkter beylere cevap hakkım doğmuş oldu böylelikle.

Made In Fetullah Gülen hareketine karşı yazdığım her satırda, yapmam gerekeni yapıyorum. Şer odaklar hakkında yazabilmek için "davranışlarına" bakılır. "Rüşvetin belgesi mi olur" dense de, bu grubun bıraktığı izler ortadadır. Ezbere konuşmuyorum.. Bu örgütü ve benzerlerini yıllarca izleyen, İslam başta olmak üzere İslam’ın koruyucusu Türk Milletine yaptıkları tahribatı görerek susmanın bana yakışmayacağını söylüyor ve kendimi "dilsiz şeytan" olarak görmemek adına yazıyorum.

Önce birkaç kişi diyor ki, nüfusta "Fethullah Gülen" yazan birine niçin "Fetullah" diyorsunuz?

Cevap: Doğduğunda kulağına ezanla okunmuş olan adı "Fetullah" tır..

(Bu sahtekarın gerçek Nüfus müdürlüğünde kayıtlı ismi, Fetullah’tır; biz de bunu vurgulamak için sürekli FeTTullah deyip durduk. 30,01,1986 yılında İzmir Nüfus Müdürlüğünden, değişme sebebi ile aldığı 3881 kayıt no'lu kimliğinde ismi FeT-ullah' tır. Daha sonra adına bir H harfi ekleyip, Allah'ın fetihçisi anlamına gelen Fet-H-ullah'a dönüştürerek saf insanlar üzerindeki etkisini arttırmaya çalışmıştır (Ergun Poyraz, Fetullah' ın Gerçek Yüzü, s.26, Nisan 2000)

Fetullah müritleri yolu ile uçurulma işini de bizzat kendi yüklenmiştir:

"Birgün bu arkadaşlardan biri rüya görüyor. Hatice validemiz kapının dışında. Efendimiz de içerde oturuyor. Ders yaptığımız bu dört-beş kişiyi kastederek Hatice validemiz, efendimize: ‘Ya Resulullah’ bunlar ‘Bizden hoşnut musun Ya Resulullah’ diye soruyorlar diyor. Ve Efendimiz’den cevap geliyor: ‘Evet hoşnudum. Hele birisi, hele birisi!...’ diyor." Dikkat edilirse, Fetullah, tevazu göstermekten de geri kalmamakta; burada sözü edilen “hele birisi”nin kendisi olduğunun anlaşılmasını okurlara bırakmaktadır" (Bizzat okuduğum F.Gülence yazıldığı iddia edilen şişirme kitaplarından birinde- Adını hatırlayamadım.)

Kul hakkı mı alıyorum?

Binlerce yıllık Türk-İslam diyarında "Müslüman"ın papaza ön yargısını yıkan ve onu savunmasız bırakan bu ekip, "Vatikan’ın üçüncü bin yılda Asya’yı "Hıristiyanlaştıralım" vizyonunun aciz kulu başlarında olmak üzere çalışmalar sürdürmektedirler. Kuran ayetlerini "Yahudiler" lehine değiştirecek kadar da acımasızdılar. "Yahudiler hakkında ki hükümlerin günümüz Yahudilerini" kapsamadığını söyleyerek, "kuran" hükmünü değiştirenler hakkında konuşanları, "kul hakkı alıyorsun" diye suçlamaya bakıyorum da, "Allah’ın kullarının aldatılmamasına vesile oluyorum." diyorum.

Fetullah ekibini yine onların yayını Zaman gazetesinin bir haberi ile anlatalım:

“Gülen'e akademik mercek” –30.4.2001 (Ali H. Arslan-Washington)-Zaman Gazetesi

Georgetown Üniversitesi'nde 26-27 Nisan tarihlerinde yapılan 'İslami Moderniteler: Fethullah Gülen ve Çağdaş İslam' konulu uluslararası konferansta birbirinden ilginç tebliğler sunuldu

Gülen olgusunu farklı boyutlarıyla bilim merceği altına yatıran tebliğlerin kısa birer özeti şöyle: Vatikan Dinlerarası Diyalog Bakanı Peder Dr. Thomas Michel'in tebliğ konusu 'Bir eğitimci olarak Fethullah Gülen' idi.. Fethullah Gülen'in eserlerinde serd edilen eğitim prensipleri ve bunların okullarda nasıl tecessüm ettiğini anlatan Michel, Gülen'in 'tarihsel geçmişiyle bütünleşmiş ve geleceğe zekice hazırlanan' bir nesil yetişmesine vesile olduğunu söyledi.”

Bu yazıdan ne anlamalıyız? (Tamamına erişmek için Zaman gazetesi arşivine bu tarihe bakılabilir.)

· İslami modernite: Saptırılıp, kontrol altına alınma işlemi

· Çağdaş İslam: Siyonizmin kontrolünde ki İslam.


· Önce Işık evlerinde “Risaleler” ile amel eden ve Fetulah’ı Mehdi (Halife) gibi gören, emre amade, “Altın Nesil” olduğuna inandırılan “Sorgulama yetisinden mahrum” gençliğin yetiştirilmesi.

· Bu gençliğin, ABD’nin emri Fetullah’ın işareti ile Dünya’nın çeşitli yerlerinde “Karın tokluğuna” konuşlandırılmaları.

· Şakirtlerin “geleceğe zekice hazırlanması”

· Fetullah okullarına kabul edilen öğrencilerin “İngilizce eğitim“ ile kültürlerinden koparılması, geleceğe Batı emperyalizmi yandaşı devlet görevlisi olarak formatlanması.

Bu okullar ABD-Türkiye işbirliğinde, ABD’nin adım atmak istediği ya da kesin yerleşmek istediği yerlerde “öncü karakol” olarak görev yapmaktadır. Eğitim dilleri “İngilizce”, Türkçe ”seçmeli dil” olduğu halde, “bu okullar yolu ile Türk kültürü yayılıyor” yalanı söylenmektedir. Okulların eğitim dilinin “İngilizce” olduğu MEB’nda arşivde mevcuttur. Hatta bu arşivlerde “ABD devlet görevlilerine verilen Resmi Görevli-CIA pasaportlu” kişiler olduğu gerçeği vardır.

Laik-Anti laik çatışmanın tırmandırılarak, “İslam”a bir darbe daha vurma peşinde olan AB-D, Fetullah Gülen’e ait okulları teşvik etmekte, onun için sempozyumlar düzenlemekte, İngiliz hükümetince ”İngiliz Kültürüne Katkı Ödülü“ verilmekte, ABD de “Dünya barışına hizmet” ettiğinden dolayı "Araştırma" tezleri hazırlanmaktadır.

Tamamen reklâma dayalı, Türk’ün vicdanını aldatmaya dönük organizasyonlarla, Türk Milletine karşı oynamaktadırlar. “Türkçe Olimpiyatı” düzenleyebilmek için, Dünyanın dört bir yanına dağılmış bu okullarda ”Türkçe Eğitim“ yapılması icap eder. “Seçmeli Türkçe” ve özel yetiştirilmiş çocuklar ile “Türkçe Olimpiyatı” yapmak, akıllıca hazırlanmış senaryonun parçasıdır.

Amerikalı görevli Graham Fuller Zaman Gazetesi ile yaptığı bir röportajda bakın neler diyor?

“Batı, Fethullah Gülen gibi örnekleri görünce çok umutlanıyor. Çünkü Gülen, modern devlet ve toplumda İslam’ın nasıl bir rol oynaması konusunda geniş bir vizyonu temsil ediyor.”

Peki kim bu Graham Fuller? F.Gülen’in Müslüman yaptığı bir Amerikalı mı? ..Hayır efendim , bu kişi ünlü bir CIA görevlisidir.

Fetullah Gülen’e verilen görev ile öncelikle içinde bulunduğu toplumu arkasına alması sağlanarak, geçmişte halifeliğin Türklerde olduğu gerçeği de kullanılarak, ”Tahrif edilmiş" Kuran ile “İslam Dünyasını” kontrol altına almaktır. “Modern devlet de İslam’ın alacağı rol”ün senaryosunun ise Washington’ca yazıldığını söylemek için “kahin“ olmaya gerek yok sanırım. (Unuttukları gerçek Kuran-ı Kerim’in bizzat Allah tarafından koruma altına alındığıdır.)

“Sözde Kürdistan”da kurulan iki Gülen kolejinin eğitim dili “İngilizce”dir. Bu okulların yine ABD nin teşvik ve onayı ile kurulduğu pek tabidir. Burada ki okulların varlığını bizzat “nurcu” kanat, “barış köprüleri” kuruyoruz açıklaması ile duyurmuştur.. “Sözde Kürdistan”ın temelinde “Binlerce Türk Vatandaşının“ kanı vardır. Uluslararası arenada her cepheden sarılan Türkiye Cumhuriyetinin topraklarını bölmeye yönelik PKK hareketinin, askerlerini oluşturduğu “Israkürt” devletinde “okul kurmanın” vicdani açıklaması nedir? Binlerce askerimi şehit eden, “Kürtçü unsurun” yapılandığı K.Irak topraklarında ki “sözde devletin“ nihai hedefleri arasında “G.Doğumuz“ da var iken, hangi mantık bu okulları bana “Barış Köprüsü” olarak kabul ettirebilir?

Sovyetler Birliğinin kendi derdine düştüğü, dağılma günlerinde, Türkçesi Türk Cumhuriyetlerinden çekildiği yıllarda, ABD'nin icazeti- Türkiye’nin kefaleti ile Fetullah Gülen okulları buralarda hızlı bir şekilde açılmaya başladı. Kozadan çıkan “şakirtler” , “altın nesil” olmanın gurur ve şuuru ile ABD'ye yol açmaya gittiler.. Aynı dönemde Türkiye’de başlayan PKK terörü ile Türkiye Cumhuriyeti ve insanın dikkati, Türk Devletlerinden çekilmesi de sağlandı. Böylelikle, bağımsızlıklarına kavuşan bu devletlerdeki tek önemli yapılanma “Amerikan Kolejleri “ oldu.

Türkiye’de eğitim dilinin İngilizce olduğu “Anadolu Liseli” ve üniversiteli gençlerimizin “kendi kültürüne yabancı” olarak yetiştiği gerçeğini, aradan geçen onca zaman sonra yakın gözlemlerim neticesinde belirtiyorum. Çocuklarımızı “İngilizce eğitim“ yolu ile Türk Milletinden koparmışlardır. Anadili ile eğitim yapılmayan ülkelerin sadece “sömürgeler” olduğunu hatırlatmaya gerek var mıdır?

“Amerikan Yüzyılı” projesi sadece "Amerikalı askerle” kurulmayacaktır. Yandaş siyasetçi, medya, aydın ve cemaatler stratejik ortağın neferleri olarak yola çıkarılmıştır.

Fetullah Gülen cemaatinin yayın organı Zaman Gazetesinde on yıl başyazarlık yapan, yazdığı kitapla Gülen’i “Anadolu Müslümanı'nın lideri” konumuna yükselten Fehmi Koru’nun “Bilderberg”e katılması az mı bir iştir? Dünyayı kendi lehlerine değiştirmek isteyen “Küresel-Siyonist baronların” kontrolünde, sadece hizmetkarların çağrıldığı bir organizasyondur. Güvenlik tedbirlerinin abartılmasında “Dikkat çekme ve güç gösterisi” hâkimdir. Katılımcılara, döndüklerinde ki “görevleri” verilir. Burada konuşulanlar kesinlikle açıklanamaz. Fehmi Koru, Bilderberg’e “gazeteci” sıfatı ile değil, Gülen örgütü içindeki “etkin kişilik” olması sebebi ile çağrılmıştır.

Bilderberg’de “konuşulanları yazıyorum“ saçmalığına “uzaktan kumandalı cemaat” ve Gülen’in kimliğinden habersiz temiz Anadolu insanı inanır.

Fetullah Gülen’in "onursal başkanı" olduğu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfınca hazırlanan, “Diyalog ve Hoşgörü” toplantıları ile sadece “Müslüman’ın” gönlüne gönderme yapılmaktadır. Dünya Barışı için yola çıktıklarını söyleyen bu grubun seyircileri sadece “Müslüman“ kitledir. “İslam”ı din olarak kabul etmeyen, Hz. Muhammed’i şair, Kuran-ı Kerim’in de onun eli ile yazıldığını söyleyen Papaz ya da Hahamlar ile neyin diyaloğu yapılmaktadır?

15-18 Nisan 2000 tarihinde Urfa ve İstanbul’da yapılan “Uluslararası Halil İbrahim Sempozyumu"nda neler yapılmıştır?

· Haham, Papaz ve hoca imal edilen “sırat köprüsün”den geçirilerek, son dinin İslam olmadığı vurgusu yapılmıştır. (Elinin beğendiğini seç göndermesi yapılmıştır. İslam gelene kadar elbette ki önceki dinler geçerlidir. İslam’ın gelmesi ile diğerlerinin geçerliliği kalktığı halde bu düzenekler ile İslam’ın aklı niçin karıştırılıyor? )

· "Ortak ata İbrahim" denilerek, Hıristiyan ve Yahudiliğinde benimsenebileceğine vurgu yapılmıştır.

· Çift dinli olunabileceğinin örneği Lester’in şahsında verilmiştir.

Avrupa’nın göbeğinde binlerce Müslüman-Boşnak’ın katliamında, Afganistan ve Irak’ta hala süren katliamlara sessiz kalışları ile destek veren Vatikan – Kudüs hattı ile neyin diyalogu yapılıyor?

Vatikan ve Yahudiler, “İslam dinini“ kabul ettiğini resmen açıklamadan yapılan bu toplantılar “misyonerlik çalışması” olmaktan öteye geçemez.

“Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar. Amerika’nın bize yarım arpa kadar sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir." (Fethullah Gülen İle New York Sohbeti- Nevval Sevindi) diyerek doğruyu söyleyen Fetullah Gülen’e niçin inanmıyorsunuz?

“Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır." (s.6- N.Sevindi- F.Gülen ile New York Sohbeti) diyen Gülen yalan mı söylüyor diyorsunuz? (ABD ye tam teslim olmuş görüntü çizilen bu satırların sahibi, hangi İslam için çalışır diye sormak hakkımız değil mi?)

"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir is yaptırmazlar. simdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz." (s.8- N.Sevindi- F.Gülen ile New York Sohbeti) diyen Gülen, ABD'den habersiz “yaprak dahi kımıldamaz” mesajını kendisi vermiyor mu?

Bunlar aradan çekilen ya da uydurulan sözler değildir. Kitabın tamamı okunduğunda da bu manalar çıkmaktadır.

İçinde bulunduğumuz çağı “Amerikan Yüzyılı“ yapmak için yola çıkmış, öncelikle İslam coğrafyalarında kan döken stratejik ortağın, “Müslüman Fetullah Gülen ve ekibine!” izin vermesini hangi mantık kabul edebilir? George W. Bush Müslüman mı olmuştur? Ki Fetullah ekibinin önünü açsın. K.Irak’ta “İlan edilmek“ için geri sayıma geçen, İsrail’den sonra ikinci çıbanbaşı olmaya hazırlanılan “Sözde Kürdistan”daki okulların ABD “himaye ve kontrolü” dışında olması mümkün müdür? “Normal prosedürdeki ”Türk okulunu”, normal şartlarda“ Peşmergeler ‘olası Devletlerinin’ içinde yapılandırırlar mı?

"Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı." (s.7- N.Sevindi- F.Gülen ile New York Sohbeti) diyen F.Gülen, icazet almadan yani ABD gerçeğini kabul etmiş, “hakiki manada inanmış!” bir insan olarak Washington’a entegre olduğunu daha nasıl açıklayacaktır?

Fetullah Gülen sadece vitrindir. Nasıl ki Türkiye’nin zengini diye geçen bir takım kişiler “Türk kimliği“ taşıyan paravanlarsa, F.Gülen’de ayni öyledir. İslami coğrafyalarda “Türk”e yakınlık duyulması (Halifelik ve adalet sebebi ile), M.Fetullah Gülen’in ABD tarafından yaratılmasına vesile olmuştur. Stratejik ortak, Gülen vesilesi ile tüm cemaati kontrol altında tutmaktadır , diyen rahmetli Hablemitoğlu’na katılıyorum.

“Yönetim sisteminde, kâinat imamından, düz müride kadar inen hiyerarşik sıralama önem taşımaktadır. ABD için hiyerarşinin sadece tepesini kontrol altında tutmak yeterlidir, çünkü cemaat disiplini nedeniyle tabanda sıkıntı yaşanmayacaktır. Oysa, ulus-devlet yapılanması içinde sömürüye dur diyenler her zaman var olacaktır, dolayısıyla da hedef ülkeye yönelik her yatırımının maliyeti ve riski yüksek olacaktır. ABD'nin tarikatlara öngördüğü modelde, önemli olan hiyerarşinin tepesinde yer alan tek karar vericiyi ve veliahtlarını-varislerini sımsıkı kontrol altında tutabilmektir. Bu modelde, hocaefendinin yanısıra, kıta imamları ülke imamları ve de az sayıdaki danışman ABD'ne (CIA) muhataptır." ( N.Hablemitoğlu)

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı organizasyonu, ”Abant Platformları”,”Sivil inisiyatif - her görüşten insanın yer aldığı oluşum" olarak tanıtılması yalandır. Oluşumun çekirdeğinde ve yönetiminde “belli kişiler” yer alır. Değişenler sadece, adlarını kendi menfaatleri için kullandıkları, Türk Milletinin önem verdiği kişilerdir. Konuşulacak konular hatta sonuç bildirgesi önceden hazırdır. Katılımcılardan konuşup bunu sonuç bildirgesine yazdırması (amaçlanan neticenin dışında) mümkün değildir. Batı emperyalizminin Türkiye Cumhuriyetinden istediklerinin sivil inisiyatif olarak, işte halkta istiyor adı altında, “hükümetlerce” yapılamasının önünü açmaktır. Bilderberg’in yerlisidir.

Yapılan Abantlarda şimdiye kadar sonuç bildirgesine yazılanlardan örnekler, yorumlarınıza açıktır efendim:

1- Vahiy’in akla hitap etmesi gerçeğinden yola çıkılarak, İslami problemlerde “salt aklın“ kullanılabileceği, çağdaş çözümlerin bulunulabileceği, (1. Abant)

2- Atatürk’ün “Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” ifadesindeki milletin Türk Milleti değil siyasi irade olduğu kabul edilmiştir. Böylelikle bu sözün içi boşaltılmıştır. Kabul edilen bu hali ile “Türk Milletinin” Anadolu’da hakimiyeti yoktur denmektedir. (1. Abant)

3- Türk Milletince kutsal görülen “Devlet” inancı için “Kutsal devlet” yoktur, sivil inisiyatif vardır. ( 1. Abant)

4- Mevcut merkeziyetçi hantal, bürokratik yönetim yerine, yerel topululukları, il, ilçe, belde ve köy düzeyinde sisteme ortak eden, katılımcı yönetimi, üniter devlet anlayışı içinde yapılandıracak bir idari reform gerekmektedir. (3. Abant- Yerel yönetimler yolu ile öncelikle G.Doğunun fedarasyon yapısına geçişi)

5- Ülkenin sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğu, İslam'ın demokratik-hukuk devletinin önünde bir engel olmadığı vurgulandı (3. Abant - Sivil anayasa denilen Türkiye’de yaşayan tüm kimliklerin ortaklaşa anayasası- İslam..Hangi İslam? Gülen’in başını çektiği “Kontrol altında ki İslam" modeli mi?)

6- Prof. Dr. Tunçay ve Prof. Dr. Öktem, Abant benzeri toplantıların demokratik duyarlılığı artırdığına dikkat çektiler; 4. Abant'ta anayasanın tartışılmasını önerdiler. ( 3. Abant)

7- Çoğulculuğu gözeten bir uzlaşma, toplumsal sözleşmeye dayanan yeni bir anayasada ifadesini bulmalıdır. Bu husus, toplumun farklı kesimlerinin eşitlik statüsünde bir araya gelerek…(4. Abant- Türkiye’yi Türkler kurdu diyen anayasa yerine, barış için ‘Türkiye’yi Kürt, Gürcü, Çerkez, Rum, ermeni, Yahudi, Kürt..vb etnik kökenler kurdu' demek)

8- Uzlaşmayı hedefleyen çoğulculuk anlayışı ve farklı kimliklerin birarada yaşaması her kimliği ve kültürü zenginleştirebileceği gibi; onların etkileşimine ve değişimine de imkan sağlar.(4. Abant)

9- Modernleşme adına homojen bir toplum yaratma çabaları kabul edilemez;… Türkiye'nin, bütün vatandaşlarına ve her toplumsal kesime eşit mesafede duran, bütün farklılıkların kamusal alanda temsil edilmesini mümkün kılan bir devlet anlayışına ihtiyacı vardır..( 4. Abant)

10- Çoğulculuk ve uzlaşma ile ilgili olarak alınan bu kararların hayata geçirilebilmesi için, eğitim ve öğretim, Türkiye'nin sosyo-kültürel gerçeklikleri doğrultusunda, sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla yeniden düzenlenmelidir.(4. Abant)

11- Küreselleşme, devletin geleneksel işlevinde bazı değişiklikler meydana getirmektedir. Ancak, ulus devletler bu süreçte temel aktörler olarak varlıklarını yeni şartlar çerçevesinde sürdüreceklerdir.(5. Abant)

12- Tarihi-kültürel değerleri, toplumsal dinamikleri ve coğrafyası dikkate alındığında, Türkiye’nin yersiz korku ve kaygılarından kaynaklanan içe kapanma eğilimlerini bir kenara bırakarak, küreselleşmeye kendinden emin olarak ve cesaretle yönelmesi ve olumlu katkılarda bulunması mümkündür..( 5. Abant)

13- Türkiye’nin küreselleşme sürecine katılmasının önemli aşamalarından birisi Avrupa Birliği’dir. Esasen bu, Türkiye’nin genel yönelimine uygun bir hedeftir. Bu süreçte, Türkiye’nin varlık ve çıkarlarını gözeten bir anlayışla üyelik için gerekli hazırlıkların yapılması uygundur.( 5. Abant)

14- Toplantının bilimsel koordinatörü Prof. Dr. Mehmet Aydın bugüne kadar tartışılan konuların hep birbirinin devamı ve tamamlayıcı nitelikte olduğunu anlattı.(5. Abant)

15- İslam’la demokrasi arasında çelişki yoktur. Küresel güvenin pekişmesi için İslam ülkelerinde demokratikleşmenin gerekliliğine inanıyoruz..(6. Abant)

16- Savaşı engellemenin ve barışı egemen kılmanın önemli bir esası barışçı bir zihniyetin yerleştirilmesi ve insanların barışa yönelik olarak eğitilmesidir… Bunun için sivil alanın genişletilmesi, sivil toplum örgütlerinin gelişimine müsait zemin oluşturulması, elitlerle toplum arasındaki iletişim sorunlarının giderilmesi gerekmektedir.(6. Abant)

17- Genellikle uluslararası düzenlerin savaşlardan sonra kurulduğu ve galiplerin kuralları koyduğu bir vakıadır. Bu kez olup-bitmiş bir savaştan sonra kurulacak düzenin yeni çatışmalara yol açmayacak esaslara dayalı olarak kurulması gerekmektedir. (6. Abant)

18- 11 Eylül sonrası, oldukça hassas hale gelen (veya getirilen) ve adeta “Müslüman paranoyası”na sevk edilen Avrupa kamuoyunda İslam’ın, barışı, sevgiyi ve hoşgörüyü emreden yönü hiç mi hiç bilinmemektedir. Bu nedenle, Johns Hopkins Üniversitesi işbirliği ile 19-20 Nisan’da Washington’da gerçekleştirilen Abant Washington Toplantısı, bu eksikliği gidermek amacıyla organize edilmiştir. ( 7. Abant)

19- Daha önce de belirttiğim gibi, Osmanlı deneyimi, sandığımızın, takdir ve/ya teslim ettiğimizin ötesinde demokrasi filizi için toprağı hazırlamıştır…. İslam ile birlikte: Modernleşme ortamında dinin mütalaa ve yorumlanmasına ilişkin diyalojik ilişki. Öyle bir diyalojik ilişki ki, modernleşmeyi hem kalıp, hem de içerik olarak etkilesin!... Son onyıllar içinde “ orta yol “ reformculuk özellikle gelişmektedir. Bu yeni oluşum, bir bakışla hem liberal ve modernisttir; fakat bir başka açıdan da kadim dinsel ılımlılığın temel dokusuna sadıktır. Evet, “ dine rağmen çağdaşlaşma“yı reddetmektedir…..Bir mütevazı uyarı yapmak istiyorum. Demokrasinin ya da kendi semavi dini değerlerimizin faziletlerinden bahsederken onları bir şekilde tekelimize alacak kıskançlıkla davranmamalıyız. Kur’an’ın “maruf“ hükmüyle yüzyıllardır öğrettiği değerler başka kültürlerin de geleneğinde ve uygulamalarında yok mudur? Bunlar sadece Hıristiyanlığa ya da Yudeo - Kretien kültüre veya İslam’a özgü (münhasır) değillerdir. Hepimize aittir…( 7. Abant- Mehmet Aydın’ın açış konuşması)

20- 7 Abant’ın ABD ye taşınması üzerine..dış politika alanında Washington’ın en prestijli mekanlarından biri olan Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Araştırmalar Bölümü’nde (SAIS) gerçekleştirildi. Anladığımız kadarıyla SAIS bir nevi lisansüstü eğitim merkezi olup, elan dekanlığını ünlü CIA uzmanı, Japon asıllı Francis Fukuyama yapmaktadır. Kendisinden önce buranın dekanı Paul Wolfowitz…(Mehmet Durmuş)

21- Atatürk’ün ‘muasır medeniyet’ ve ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ hedeflerine kenetlenmiş, iç ve dış sorunlarını çözerek uluslararası camiayla daha fazla entegre olmuş, komşularıyla barışık, Avrupa Birliği ile bütünleşmiş, ABD ile dostluğunu pekiştirmiş, NATO’da yerini muhkemleştirmiş, demokrasi, laiklik ve İslam’ın en güzel yorumlarıyla taçlanmış bir Türkiye, medeniyetler arasında köprü kurmaya daha iyi namzet teşkil edecektir..(7. Abant-F.Gülen)

22- Abant toplantısı ve kararları bütün dünyayı ilgilendiren ABD'nin başkentini mekân olarak kullanıyor. Burada konuşulanlar bir yolunu bulup muhataplarına ulaşabilirse, global köyün bütünüyle sahipsiz olmadığını onlara hatırlatabilir... Zaten, toplantının Washington'da yapılmasıyla amaçlanan da bu. Bakalım Abant kokusu Washington'u etkisi altına alabilecek mi? (Taha Kıvanç(Fehmi Koru), 21 Nisan 2004 - Yeni Şafak)

23- "Türkiye'nin AB'ye Üyeliği Sürecinde Kültür, Kimlik ve Din" (3-4 Aralık 2004, Brüksel) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Hüseyin Gülerce, farklı din, dil, kültür ve geleneğe sahip olmalarına rağmen Türkiye ve Avrupa'nın entegrasyonunun güzel neticeler verebileceğini kaydetti. (8. Abant)

24- Katolik Kilisesi'nin İtalya ve İspanya'nın demokratikleşmesinde önemli rol oynadığını anlattı. Broglio, “Neden Türkiye'de Müslümanlık böyle bir rol oynamasın?” sorusunu yöneltti. (8. Abant)

25- İsveç'in İstanbul Başkonsolosu İngmar Karlsson, ‘Avrupa İslamı' kavramını ele aldı. Karlsson, İslam'ın Avrupa'nın bütünleyici bir parçası olduğunu belirterek çok yakında “Batı İslamı”ndan bahsedileceğini söyledi..(8. Abant)

26- Atatürk’ün gösterdiği “muasır medeniyet” hedefi Avrupa Birliği vesilesiyle yeni bir noktaya gelmiştir… Önceki hükümetlerle başlayan, şimdiki hükümetle zirveye ulaşan AB reformları için ilgili her kurum ve kuruluşun gösterdiği gayret takdire layıktır…(8.Abant-F.Gülen’den mesaj)

27- 9. Abant Toplantısı: "Eğitimde Yeni Arayışlar" (1-3 Temmuz, Erzurum) eğitimle “Dünya vatandaşı” yetiştirilmelidir.. Eğitimin bu yeni hedefi için, eğitim kurumları yeniden yapılandırılmalıdır denmektedir.

28- Evrensel barış için Türkiye’de bulunan; Gürcü, Kürt, Rum, Ermeni, Çerkez, Boşnak vb..ların eğitimi önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

29- Çoğulculuğu kabul etmiş, içinde ki toplumluklara yönelik, sosyolojik verilerine bakarak oluşturulan eğitimle bölge dünya barışına katkıda bulunmak gerekir. Bölge barışına katkıda bulunmak için İsrail politikalarını da kabul ederek, ayni zamanda dünya barışına katkı sağlanmalıdır. (9. Abant)

30- Eğitim merkezden değil, her grubun kendi inisiyatifi doğrultusunda olmalıdır. Türkiye milli devlet değil ve milli eğitim değil, yöresel, kendi inisiyatiflerinde eğitim gerçekleştirilmelidir. Bunun içinde bir an önce yerel yönetim yasası çıkmalıdır.(9. Abant)


31- Eğitim temel bir haktır. Bu hak kılık, kıyafet, etnik, dinsel, cinsel vb. gerekçelerle engellenmemeli; toplumsal, kültürel eşitsizlikler giderilmeli ve diğer halkların anadil de eğitimleri başlatılmalıdır.(9. Abant)

32- Yurt dışındaki Türk okullarının Türkçenin ve Türk kültürünün yaygınlaştırılması konusundaki başarılı deneyimlerinden istifade edilmelidir. (Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki okulları hangisidir? Bahsedilen okullar Fetullah Gülen’in okullarıdır. Toplantıda Millî Eğitim Bakanı H.Hüseyin Çelik’te vardır.) (9. Abant)

Amerikan Yüzyılı için yola çıkmış “İnançlı” görünümleri ile bu müfreze, “Türkiye, Türk Milleti” ya da daha genel anlamı ile “İslam alemi” için mi çalışmaktadır?

"Abant Platformu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Düşünce Kuruluşudur.” Şeklindeki ifadeye ve Dinlerarası diyalog çalışmaları için kullanılan paranın büyük kısmının Amerikan Ulusal Demokrasi Fonu (NED) tarafından finanse edilmesine bakarak, buradaki sonuçlarında stratejik ortak tarafından kaleme alındığını söyleyebilir miyiz?

Son olarak, Gülen Cemaatini yine kendilerinden dinleyelim diyorum:

“Fethullah Gülen sürekli olarak diyalogdan ve hoşgörüden söz ediyor. Bence bu kavramların, görünenin ötesinde anlamları var. Mesela şöyle: Gerçek dünyada diyalogun karşılığı “pazarlık”, hoşgörünün karşılığı ise “centilmence rekabet”tir. (İlk buluştuklarında Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun açılması için Gülen’den destek istediğinde, Gülen’in Selanik’te bir Atatürk Lisesi açılmasını tavsiye etmesi, Gülen’in gerçekçi ve yaman bir pazarlıkçı olduğunu gösterir.) Ayrıca içine kapanık Müslümanları, küreselleşen dünyada Hıristiyanlarla “dinî rekabete açmıştır.“ (Hüseyin Gülerce, Zaman, 07.01.2005-Yükselen Değer “ Gülen Hareketi”)

Şimdi sözü tekrar ben alayım:

Bu söylem, yaman pazarlık mıdır, emperyalizme teslimin kamuoyunca yadırganmasının önüne geçme operasyonu mudur?

Ruhban Okulu, 1971’de 'Özel Yüksekokulları Kapatan Kanun'un yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Devletin denetiminde olmak şartı ile Özel okulların açılması gündeme geldiğinde, Patrikhane “Devlet kontrollü eğitimi” kabul etmemiştir. İstedikleri, “Vatikanvari” devlet içinde devlet olmak projesini hayata geçirmektir. “(N.Kavcar–Heybeliada Ruhban MYO- 4 Aralık 2005)

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz .

Geçmişte ve günümüzde yapılanlar ortadadır. Bu sebepten cemaatin tamamına “Fetullah Gülen hareketi” değil, “Fetullah Gülen Harekatı” demek daha yerinde olur düşüncesindeyim.

http://www.irtica.org/index.php?opt...mid=66&joscclean=1&comment_id=25789#josc25789
 
hayatında bişeyler basaramayan insanlar hep baskalarının yaptıgı işlere bir kulp takmak bir çamur atma gayesinde olurlar demek bu insanın dogasında olan bişey anlayışla karsılamak lazım..

zaten Allah dedin mi işin zor ya seriatçı amerikancı falan filan üstelik bu kavramlarda birbirine zıt kavramlar olması ayrı bir muamma

neyse bunları defalarca söyledik anlamıyolar hep aynı seyleri dönderip dönderip üstelik yalanları suratlarına tokat gibi vurulmasına ragmen vazgecmiyolar hastalık olmus=)
 
Bu konudan sitede onlarcası var yeter artık her yerde aynı şeyler kopyalanıp yapıştırılıyor gına geldi
 
bizlerin bilmesi önemli değil, önemli olan herkesin bilmesi, görmesi, duyması...
 
FeTuLLaH HoCa CeMaaTi HoŞGöRüSüZ . . .

Nazım Hikmet bu şiirini elbette sonrasına dair yazdı... Yarına...
Ergenekon'da dünkü dalgadan sonra artık gülümsemeye başladım.
Öncelikle şu bilgiyi paylaşayım sizinle...
Cemaat büyük bir sıkıntıda.
ABD ve Almanya'da art arda önemli gelişmeler bekleyin.
Ulaştıkları güç ve bu gücün yarattığı 'sarhoşluk' iki şeyi açığa çıkardı.
İlki hoşgörüsüzlükleri...
Prof. Binnaz Toprak'a saldırıları bile tek başına bu hoşgörüsüzlüklerinin göstergesidir.
Kendilerini eleştirenleri artık açıkça tehdit eden bir saldırganlığa savrulmaya başladılar.
İkincisi ise etki alanlarının onlara terk edilemeyecek kadar büyük olduğu gerçeği...
Aslında bu iki olgu birleşti ve birileri onların gerçekten 'takiyye' yaptıklarını fark etti.
Cemaat, Erdoğan ve TSK'yı hedefe aldı.
ABD ise cemaati hedef tahtasına koydu.
Türkiye'yi gözünü kırpmadan çatışmaya sürükleyecek bu zihniyet, güç aldığını sandığı yapı tarafından tasfiye edilecek.
Bu bir hissiyat değil.
Bilgi.
Yalnız bu çok hızlı ve yumuşak olmayacak.
Bugün 'saldırıyı yürüten taraf', yarın 'saldırıya uğrayan taraflar' için hasımdır.
Yalnız dikkat edilmesi gereken şey şu...
Mart sonrası çok ciddi bir milliyetçi kabarma olacaktır.
Bu kabarma şayet artık kaçınılmaz olan ekonomik çöküşün sosyal patlamaya dönüştüğü sürece denk gelirse zincirleme bir reaksiyondan çekiniyorum.
Esnafın, işçinin, köylünün sokakta olduğu...
Türkiye'nin ayakta olduğu bir süreçte PKK art arda karakol basmaya başlarsa ne olur?
Aynı tarihlerde sözde Ermeni Soykırımı tasarısı Amerikan Kongresi'nde kabul edilirse?
Bu dalga neye dönüşür?
Bu dalganın yıkıcı etkisini ne durdurur?
Bu yıkıcı etkiyi frenliyecek pek bir şey yoktur. Ama durduracak tek bir şey vardır.
O zaman bir mahalle toptan tasfiye olur.
Ergenekon adı altında bugün Türkiye'de zulüm yapanı gerçekten çok acı bir son bekliyor.
Veballeri büyük.
Liberal aydın tayfasının halini ise hiç düşünmek bile istemiyorum.
Bu liberal aydınlardan bir ricam var... Şayet gerçekten namuslu iseniz gelin Hrant için bir şey yapalım.
Hrant'ın gerçek katillerini bulmak bence tek gerçek ortak hedefimiz olmalı.
Başbakan'ın imzaladığı Ramazan Akyürek hakkındaki soruşturma izninin gelin takipçisi olalım.
Bu soruşturma izninin nereye varacağını, arka planında ne olduğunu bilen biliyor.
Hrant'ın gerçek katilleri bu soruşturmanın sonundaki tünelde saklıdır.
Hadi bir parça samimiyseniz bu soruşturmanın ne olduğunu, hangi aşamada olduğunu köşelerinizde ısrarla dillendirin.
Takipçisi olun.
Cemaat'in bu soruşturmayı neden manşete çekip takipçisi olmadığını düşünün.
Cemaat artık beni endişelendirmiyor.
Onlar için artık sadece endişe duyuyorum...


Serdar Akinan
 
Ergenekon adı altında zulüm!!!!!
Ergenekon zulmü yok yani?
Bizmi anlayamıyoruz yoksa birileri anlamamakta ısrarmı ediyor,anlayamadım.
Yine atalarımıza başvuralım; Güneş balçıkla sıvanmaz.Ama bunu anlayamayanlar gece yaratıklarıdır.
Sabır.
 
Geri
Üst