Leke
Altın Üye
- Katılım
- 25 Haz 2005
- Mesajlar
- 9,652
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
TeRCiH SiZiN
DAHA iki buçuk üç ay önce yaptığımız "Türkiye Malezyalaşır mı?" tartışmasının en son yanıtını tanınmış piyano sanatçımız Fazıl Say verdi:
"Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30 onlar yüzde 70.
Bizi dışlıyorlar. Çankaya’daki davete bir sürü ıvır zıvır adamları çağırdılar, beni çağırma gereği bile duymadılar. Bu iş böyle devam ederse kızımı da alıp bir başka ülkeye yerleşeceğim."
Bu sözler, sadece Fazıl Say’ın değil, ülkemizin giderek daha koyu bir ortaçağ zihniyeti karanlığına yuvarlandığını gören her insanımızın endişesini yansıtıyor.
Tabii bu endişe sahiplerine Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat gibi de bakıp:
"Kendi topraklarını vatan olarak kabul etmeyen ve bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olmayı zul görenler, bu ülkeden gitme hakkına sahiptirler. Buna saygı göstermek lazım. Diledikleri ülkede yaşayabilirler. Sayın Say da bu özgürlüğe sahiptir, saygı duyar ve çok da fazla üzüntü duymam. Çünkü o da bu şekilde mutlu olur. Her vatandaş eşittir. ’Bir Fazıl Say, 5 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eder’ demek değil. Eşi başörtülü vatandaşın da bir hakkı var, bekar Fazıl Say’ın da bir hakkı var" diyebilirsiniz.
Ama o zaman Fazıl Say’larıyla iftihar eden uygar bir ülke olmaktan çıkar, dünyaya sığır çobanı kafasıyla bakan insanların ülkesi olursunuz.
Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dediği gibi, "Tercih sizin!"
Zaten mesele de bu...
Türkiye bugün Fazıl Say’a -ve Fazıl Say’lara- yabancı imiş gibi bakan bir zihniyetle yönetiliyor.
İşin tuhafı aynı zihniyet bu halini görmeyip "Avrupa Birliği’ne üye olma" şampiyonluğuna soyunuyor.
Avrupa Birliği’ne üye olmayı biz de destekliyoruz. Ama söyler misiniz Fazıl Say’a "İllallah!" dedirten bu kafanın samimi olduğuna inanabilir misiniz?
Avrupa Birliği’ne üye olmayı samimiyetle isteyen bir siyasi iradenin "Kurban Bayramını cami avlusunda kutlayalım" diye devlet dairelerine resmi yazı gönderen Kaymakam’a hoşgörüyle bakması söz konusu olabilir mi?
Biraz bekleyin... "Laik devlet" ilkesine aykırı bu yazıyı yazan Kaymakam yakın bir gelecekte terfi edince ne demek istediğimizi anlarsınız.
Zaten bu haberler, iktidar partisinin gözüne girmek isteyenlere verilmiş bir "terfi dilekçesi" etkisi yapıyor. Aksi olsaydı eğitimciler -örneğin okul müdürleri- ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine türban taktırıp ödül törenine çıkartırlar mıydı?
Bu tür olaylar dikkat ederseniz son zamanlarda çok arttı. Nitekim o zihniyetin en somut temsilcisi olan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bile en sonunda isyan edip yetkilileri azarladı.
İyi anımsarız... 1950’de Demokrat Parti iktidara geldikten hemen sonra Türkiye’de aynen böyle bir hava esmiş hatta Ankara’nın göbeğinde ve Anadolu’nun birçok yerinde Atatürk heykelleri saldırıya uğramıştı. O gidişi DP iktidarı "Atatürk’e hakareti özel ve ağırlıklı suç sayan" yasayla önlemişti.
Eğer öyle bir siyasi irade bu gidişe dur demezse biz hangi yüzle Fazıl Say’a dur diyeceğiz?
( OkTay EkŞi 15 AraLık 2007 )
FaZıL SaY'ın İsYaNı
ALMAN Süddeutsche Zeitung Gazetesi’nin haberini okuyunca hemen Fazıl Say’ı aradım.
Ünlü piyanistimizin konserleri için yurtdışında olduğunu öğrendim.
Kısa bir süre sonra aradı.
Alman gazetesine verdiği "Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum" demecini sordum.
"Doğru, gerçekten de düşünüyorum" dedi.
Canım sıkıldı.
Ünlü piyanistin ülkesini ne kadar sevdiğini biliyordum.
Sırf "ay yıldızlı" pasaportla dolaşabilmek için sürekli vize işkencesine katlanıyordu.
Oysa dünyada birçok ülke kendisine pasaport vermek için sıraya girmişti.
"Hiçbirinin teklifini kabul etmedim. Ben Türk’üm, konserlerim için Türk pasaportuyla dünyayı dolaşmak istiyorum" demişti.
* * *
Beş kıtada her yıl 140 konser veriyor Fazıl Say.
İstanbul’daki evinde yılda topu topu 4 gece yatabiliyor.
Onun Floransa Müzik Festivali’nin final sanatçısı olarak ünlü "Piazza della Signoria" meydanında verdiği ve 20 bin kişinin izlediği konserini anımsadım.
O gece bir Türk olarak büyük gurur duymuş, Fazıl’a gösterilen olağanüstü ilgi beni çok duygulandırmıştı.
Konser bitiminde insanlar onu dakikalarca alkışlamışlardı.
Telefondaki sesinden üzüntüsünün ne kadar büyük olduğunu anladım.
Ülkesi için endişeliydi.
Gazeteye ve bana söyledikleri onun ruh halini yansıtıyordu:
"Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30 onlar yüzde 70. Bizi dışlıyorlar. Çankaya’daki davete bir sürü ıvır zıvır adamları çağırdılar, beni çağırma gereği bile duymadılar. Bu iş böyle devam ederse kızımı da alıp bir başka ülkeye yerleşeceğim."
Sonra da sordu: "Doğru değil mi bu söylediklerim?"
* * *
Kaç yazı yazdım, "Türkiye’nin yetiştirdiği ama sayısı pek fazla olmayan dünya çapındaki sanatçılarımızla ilgilenmek gerekir" diye.
Tanıdığım bakanlara söyledim. Cumhurbaşkanının, başbakanın ilgilenmesi için uyarıda bulundum.
Aldırmadılar bile.
Bir iktidarın dünya görüşü ne olursa olsun, sanata, sanatçıya bu kadar duyarsız davranmaya hakkı yoktur.
Laik demokratik cumhuriyet ilkelerine, çağdaşlığa ters düşen gelişmeler insanların ruhlarında çöküntülere neden oluyor.
Sanatçılar ise bundan çok daha fazla etkileniyorlar.
Ülkedeki tersine gidiş Fazıl Say’ı bu noktaya getirdi.
Birçok sanatçımız da aynı ruh hali içinde.
Kimi yurtdışında kalışlarını uzatıyor, kimi oralara yerleşmek için hazırlıklar yapıyor.
Türkiye talihsiz bir dönemden geçiyor.
Toplumun günlük yaşam özgürlüğü ciddi şekilde tehlikede.
Laik, demokrat, çağdaş kafalı insanları içine alan cendere giderek daralıyor.
Hemen her alanda dünya çapında insan yetiştirmede verimli bir toplum değiliz.
Hiç değilse kendi çabalarıyla yetişen insanları kaybetmeyelim.
Ülkeyi yönetenler bilsinler ki, hepsi gelip geçecek ve hepsi unutulacak.
Ama Fazıl Say’lar dünya var oldukça yaşayacak.
( 15 Aralık 2007 - TuFaN TüReNÇ )
Yorum yapmak pek istemiyorum . Zaten herşey belli .
DAHA iki buçuk üç ay önce yaptığımız "Türkiye Malezyalaşır mı?" tartışmasının en son yanıtını tanınmış piyano sanatçımız Fazıl Say verdi:
"Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30 onlar yüzde 70.
Bizi dışlıyorlar. Çankaya’daki davete bir sürü ıvır zıvır adamları çağırdılar, beni çağırma gereği bile duymadılar. Bu iş böyle devam ederse kızımı da alıp bir başka ülkeye yerleşeceğim."
Bu sözler, sadece Fazıl Say’ın değil, ülkemizin giderek daha koyu bir ortaçağ zihniyeti karanlığına yuvarlandığını gören her insanımızın endişesini yansıtıyor.
Tabii bu endişe sahiplerine Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat gibi de bakıp:
"Kendi topraklarını vatan olarak kabul etmeyen ve bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olmayı zul görenler, bu ülkeden gitme hakkına sahiptirler. Buna saygı göstermek lazım. Diledikleri ülkede yaşayabilirler. Sayın Say da bu özgürlüğe sahiptir, saygı duyar ve çok da fazla üzüntü duymam. Çünkü o da bu şekilde mutlu olur. Her vatandaş eşittir. ’Bir Fazıl Say, 5 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eder’ demek değil. Eşi başörtülü vatandaşın da bir hakkı var, bekar Fazıl Say’ın da bir hakkı var" diyebilirsiniz.
Ama o zaman Fazıl Say’larıyla iftihar eden uygar bir ülke olmaktan çıkar, dünyaya sığır çobanı kafasıyla bakan insanların ülkesi olursunuz.
Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dediği gibi, "Tercih sizin!"
Zaten mesele de bu...
Türkiye bugün Fazıl Say’a -ve Fazıl Say’lara- yabancı imiş gibi bakan bir zihniyetle yönetiliyor.
İşin tuhafı aynı zihniyet bu halini görmeyip "Avrupa Birliği’ne üye olma" şampiyonluğuna soyunuyor.
Avrupa Birliği’ne üye olmayı biz de destekliyoruz. Ama söyler misiniz Fazıl Say’a "İllallah!" dedirten bu kafanın samimi olduğuna inanabilir misiniz?
Avrupa Birliği’ne üye olmayı samimiyetle isteyen bir siyasi iradenin "Kurban Bayramını cami avlusunda kutlayalım" diye devlet dairelerine resmi yazı gönderen Kaymakam’a hoşgörüyle bakması söz konusu olabilir mi?
Biraz bekleyin... "Laik devlet" ilkesine aykırı bu yazıyı yazan Kaymakam yakın bir gelecekte terfi edince ne demek istediğimizi anlarsınız.
Zaten bu haberler, iktidar partisinin gözüne girmek isteyenlere verilmiş bir "terfi dilekçesi" etkisi yapıyor. Aksi olsaydı eğitimciler -örneğin okul müdürleri- ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine türban taktırıp ödül törenine çıkartırlar mıydı?
Bu tür olaylar dikkat ederseniz son zamanlarda çok arttı. Nitekim o zihniyetin en somut temsilcisi olan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bile en sonunda isyan edip yetkilileri azarladı.
İyi anımsarız... 1950’de Demokrat Parti iktidara geldikten hemen sonra Türkiye’de aynen böyle bir hava esmiş hatta Ankara’nın göbeğinde ve Anadolu’nun birçok yerinde Atatürk heykelleri saldırıya uğramıştı. O gidişi DP iktidarı "Atatürk’e hakareti özel ve ağırlıklı suç sayan" yasayla önlemişti.
Eğer öyle bir siyasi irade bu gidişe dur demezse biz hangi yüzle Fazıl Say’a dur diyeceğiz?
( OkTay EkŞi 15 AraLık 2007 )
FaZıL SaY'ın İsYaNı
ALMAN Süddeutsche Zeitung Gazetesi’nin haberini okuyunca hemen Fazıl Say’ı aradım.
Ünlü piyanistimizin konserleri için yurtdışında olduğunu öğrendim.
Kısa bir süre sonra aradı.
Alman gazetesine verdiği "Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum" demecini sordum.
"Doğru, gerçekten de düşünüyorum" dedi.
Canım sıkıldı.
Ünlü piyanistin ülkesini ne kadar sevdiğini biliyordum.
Sırf "ay yıldızlı" pasaportla dolaşabilmek için sürekli vize işkencesine katlanıyordu.
Oysa dünyada birçok ülke kendisine pasaport vermek için sıraya girmişti.
"Hiçbirinin teklifini kabul etmedim. Ben Türk’üm, konserlerim için Türk pasaportuyla dünyayı dolaşmak istiyorum" demişti.
* * *
Beş kıtada her yıl 140 konser veriyor Fazıl Say.
İstanbul’daki evinde yılda topu topu 4 gece yatabiliyor.
Onun Floransa Müzik Festivali’nin final sanatçısı olarak ünlü "Piazza della Signoria" meydanında verdiği ve 20 bin kişinin izlediği konserini anımsadım.
O gece bir Türk olarak büyük gurur duymuş, Fazıl’a gösterilen olağanüstü ilgi beni çok duygulandırmıştı.
Konser bitiminde insanlar onu dakikalarca alkışlamışlardı.
Telefondaki sesinden üzüntüsünün ne kadar büyük olduğunu anladım.
Ülkesi için endişeliydi.
Gazeteye ve bana söyledikleri onun ruh halini yansıtıyordu:
"Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30 onlar yüzde 70. Bizi dışlıyorlar. Çankaya’daki davete bir sürü ıvır zıvır adamları çağırdılar, beni çağırma gereği bile duymadılar. Bu iş böyle devam ederse kızımı da alıp bir başka ülkeye yerleşeceğim."
Sonra da sordu: "Doğru değil mi bu söylediklerim?"
* * *
Kaç yazı yazdım, "Türkiye’nin yetiştirdiği ama sayısı pek fazla olmayan dünya çapındaki sanatçılarımızla ilgilenmek gerekir" diye.
Tanıdığım bakanlara söyledim. Cumhurbaşkanının, başbakanın ilgilenmesi için uyarıda bulundum.
Aldırmadılar bile.
Bir iktidarın dünya görüşü ne olursa olsun, sanata, sanatçıya bu kadar duyarsız davranmaya hakkı yoktur.
Laik demokratik cumhuriyet ilkelerine, çağdaşlığa ters düşen gelişmeler insanların ruhlarında çöküntülere neden oluyor.
Sanatçılar ise bundan çok daha fazla etkileniyorlar.
Ülkedeki tersine gidiş Fazıl Say’ı bu noktaya getirdi.
Birçok sanatçımız da aynı ruh hali içinde.
Kimi yurtdışında kalışlarını uzatıyor, kimi oralara yerleşmek için hazırlıklar yapıyor.
Türkiye talihsiz bir dönemden geçiyor.
Toplumun günlük yaşam özgürlüğü ciddi şekilde tehlikede.
Laik, demokrat, çağdaş kafalı insanları içine alan cendere giderek daralıyor.
Hemen her alanda dünya çapında insan yetiştirmede verimli bir toplum değiliz.
Hiç değilse kendi çabalarıyla yetişen insanları kaybetmeyelim.
Ülkeyi yönetenler bilsinler ki, hepsi gelip geçecek ve hepsi unutulacak.
Ama Fazıl Say’lar dünya var oldukça yaşayacak.
( 15 Aralık 2007 - TuFaN TüReNÇ )
Yorum yapmak pek istemiyorum . Zaten herşey belli .