ATATÜRK KÖŞESİ

Atatürk'ün ölüm ilanı

Atatürk'ün ölüm ilanı

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin resmi tebliğidir :

Müdavi ve müşavir tabiplerin neşredilen son raporu, Atatürk'ün dünyaya gözlerini kapadığını bildirmektedir.

Bu acı hadiseyle Türk vatanı büyük yapıcısını, Türk milleti ulu şefini, insanlık büyük evladını kaybetti. Milletimize, içimiz yanarak, bu tarife sığmayan acıdan dolayı en derin taziyelerimizi sunarız.

Kederlerimizin tesellisini ancak ve ancak O'nun büyük eserine bağlılıkta ve aziz vatanımızın hizmetinde ararız. Şurasını da her şeyden evvel beyan etmeliyiz ki ölmez olan, onun büyük eseri, Cumhuriyet Türkiyesi'dir. Hükümetimiz, içinde bulunduğumuz bu mühim anda, bugüne kadar olduğu gibi dikkatle vazife başındadır. Müesses olan nizam ve idame hususunu, büyük Türk milletinin hükümetiyle tek vücut olarak teyit ve temin edeceğine şüphe yoktur.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 33. maddesi mucibince Büyük Millet Meclisi derhal yeni Reisicumhuru intihap edecektir. Türkiye'nin en büyük makamına, Teşkilat-ı Esasiye Kanununa göre geçecek zatın etrafında hükümetiyle, şanlı ordusuyla ve bütün kuvvetleriyle Türk Milleti sarsılmaz bir varlık olarak toplanacak ve yükselmesine devam edecektir.

Bugün ayrılığına ağladığımız büyük şefimiz Atatürk, her vakit Türk Milletine güvendi. Eserlerini bu güvenle yaptı. İdamesi esbabını da istikmal ederek güvenle büyük milletimize bıraktı. Ebedi Türk Milleti onun eserlerini ebediyetle yaşatacaktır. Türk gençliği onun kıymetli vediası olan Türkiye Cumhuriyetini daima koruyacak ve onun izinde yürüyecektir.

Kemal Atatürk, Türk'ün tarihinde ve gönlünde daima yaşayacaktır.
 
dolmabahçedeki yataktaki kan izi...

--------------------------------------------------------------------------------

arkadaşlar televizyonda izlemiştim...ulu önderimiz dolmabahçedeki bir yatağında bi ara elini kesmiş bi bardakla....o kan izi hala muhafaza ediliyormuş...düşünsenize ne etlileyici bir şeydir orayı görmek
 
ATATÜRK İle İlgili Çok Güzel Bir Yazı

Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve
demokrasisini borçlu olduğu
insan: ATATÜRK...
Gençliğinde kot pantolon giyememiş.
Sevgilisinin elinden tutup
hasılat rekorları kiran bir sinema filmine
gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev
verdiğinde, lüks uçak şirketinin,
first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev
yerine gidememiş...
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej
esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta
Samsun'a ayak basan ayağında
spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına
fırlayıp moral veren mini etekli
ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den
denize döktükten sonra
timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not
A lacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast
girişiminde bulunacakları
da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo
programına faks çekemeden,
İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası
isteyemeden gitti ..
Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in
ilanından sonra arabaya atlayıp
sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla
sokaklarda tur atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya
sıkamadı. Atatürk'e acıyorum...
Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir
dönemde dünyaya gel,
sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini
getir. Aaaah ah...
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip
rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek
dururken... Bunları yapmadı Atatürk...
keyif çatmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve
uygarlaşmasına harcadı...
ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT
ELINDE VARDI. O ISE SADECE
BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI.
BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI
O KADAR.....



( alıntı bir siteden )
 
harbi harbi çok güzel yaa.
teşekkürler.
 
çok güzel bi yazı paylaşım için teşekkür
 
Mustafa Kemalden Ders

MUSTAFA KEMAL'DEN DERS

Mustafa Kemal, kurulacak devletin şekli ile ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüsmeler yaparken sıra, mollalar, şeyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir. Mustafa Kemal bunlara haber göndertip, gelecek hafta kendileriyle bu konuyu görüşeceğini ancak konuşmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder. Toplantı günü gelip çattığında, Mustafa Kemal kürsüye çikar ve sorar:



"Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288'e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara'yı 288'e kadar?"

Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar.

Bunu üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:

"Beyler işte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklamasi:



Bakara yalnızca 286 ayettir."
 
Helal olsun paşama iii der vermiş walla
 
Gerçekten mükemmel bir cevap vermiş . Aşırı kesimler onun din düşmanı olduğunu hala söyler durur , genç çocuklar ondan bundan duyduklarıyla beyinlerinin yıkanmasına resmen göz yumarlar . Ama Atatürk en iyi cevabı vermiş.
 
heyt beaa
işte laiklik budur
uzun dediğin gibi
bazı kesimler hala Atatürk'ü çocuklara kötü insan olarak tanıtmaya çalışıo
işine gelmediği için doğruyu sölemiolar
çok güzel bi konuya değindin kardeşim
 
verilecek en iyi yaniti vermis o gunden bugunde anlayana
 
tek kelıme ile muhtesem bır zeka .... ne kadar buyuk bir önder e sahıp oldugumuzu asla unutmamak lazım ...
 
Atamdan günaydın

GUNAYDINLAR

Ata, yanındaki
valinin kulağına eğilip sorar; Kimdir bu?
Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede
çok hatırlısı vardır.
Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;
"Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir.
Şunu rica etsem de en azından Peygamber
efendimizinki gibi kısaltsan"der ve eliyle de
boyun altı hizasını gösterir.
Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki
Şıh'ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu
sorar.
Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte,
Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile
olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini
anlatır.

Atatürk telefonu kapatır,kağıdı kalemi eline alır
ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı
Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister.
Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh
Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola
çıkmış...
Şıh gelir Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen
kesilmiş,sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar
kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona
değiştirilmiş,
bambaşka görünüme bürünülmüştür.
Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz
ve Ata'ya sorarlar;
"Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi
sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini
sağladınız? "
Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;
"Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim
ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim" der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu
yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle
yazmaktadır;
"İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına
sevindim.
Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna
kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka
şeyler için milletinden bile vazgeçebilir.
Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal
sağlıcakla...

Bugünün Türkiye'sini aslında o zaman anlatmış olan
Ata'mızın kemiklerini sızlatmamak dileğiyle...
 
Ulu Önder AtatÜrk ' Ün Soy AĞaci

ULU ÖNDER YÜCE ATATÜRK'ÜN SOY AĞACI
(Cumhuriyetimizin Kurucusu Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Şeceresi)
Sultan Murat Hüdavengidar zamanında başlamak üzere, bütün Türk Devleti padişahlık döneminde, Rumeli'yi Balkanlar'ı ve Avrupa'yı Türkleştirmek için soyunda ve sopunda hiçbir karışım olmayan Türk ailelerinden oluşan özel güçleri buralara göndermişlerdir. Bu göçlerin büyük çoğunluğu Oğuz Türkleri, Müslüman Oğuzların Yörük Türkmen boylarından gönderilen aileler teşkil ermektedir. Müslüman Oğuzların, Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup, Konya ve Aydın yöresine yerleşmiş bulunan isimler, teker teker yazılı bulunmaktadır. Buradaki, 950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı bulunmaktadır. Bunların Müslüman Oğuz Türk'ü Yörük Türkmen boylarından oluşan ailelerinin kimler olduğunu kayıtlarda belirtmektedir. İşte bu kayıtlarda, Ulu Önder Atatürk'ün atalarının, Anadolu'dan Konya ve Aydın yöresinden geldiği yazılmaktadır. Atatürk'ün dedeleri; Anadolu'dan Rumeli'ye gidip, Yunanistan'da Manastır Vilayeti'nin derbei bala sancağına bağlı bulunan Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Alüş Efendi derlerdi.Kocacık Nahiyesinin tamamen Türk'tür. Atatürk kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Efendi'nin torunudur. Hafız Ahmet Efendi'nin saçları kırmızı olduğu için adına "Kırmızı Hafız Efendi" derlerdi. Ulu Önder Atatürk'ün dedesi kırmızı Hafız Efendi kocacık Nahiyesinde ilkokul eğitmenliği yapmakta idi. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi de bu kocacık nahiyesinde dünyaya geldi. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendiye Alüş Efendi derlerdi. Kocacık nahiyesi tamamen Türk'tü. Burada yerleşenlerin çoğu Aydın ve Konya yöresinden gelen Türklerdir. Hatta bu aileler Yörük Türkmenleridir. Bu Yörük Türkmenlerinin Tanrıdağı ve Karagöz olduğu yukarıda adı geçen il yazıcı defterinde kayıtlı bulunmaktadır. Keza yine belgelerde Aktan ve naldöken Yörüklerinde buralarda bulunduğu yazılmaktadır. Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır. Bu Türklere miri, Yörülen Türkmenlerden denilmekteydi. Ulu Önder Atatürk özbe öz Türk olup, Konya ve aydın yörelerinden gitme çok asil bir ailenin evladıdır. Annesi Zübeyde Hanımefendi'nin babası aydından Selanik'e gitme çok asil bir ailenin evladıdır. Annesi Zübeyde Hanımefendi'nin babası Aydınlıdır.
·Bu bilgiler Başbakanlık Eski Müşaviri Şecaattin Zenginoğlu'nun "Bilgi Çağındaki Türk Gençliğinin Yükselen Sesi-1999" isimli kitabından alınmıştır.
ATATÜRK'ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:

(1)"Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir."
"Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir."

(2) Bir İngiliz'in "siz hangi asil ailedensiniz?" sorusuna verdiği yanıt:
"Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla'ya barış görüşmesinden önce sormuş: 'Siz hangi asil ailedensiniz?' Atilla'da ona cevap vermiş: 'Ben asil bir milletin evladıyım!' işte benim cevabımda size budur!"

(3)Sanki yeni Rıza Nurlara cevap vermiş.

" Türk, Türk olduğu için asildir... çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz."
(4)"... Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)"
(5)"Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı...'Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!' diyelim"
(6)" Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır..."
(7)Atatürk kendisini böyle tanımlıyor. Ben bir Türk'üm diyor ve bundan gurur duyuyorum diyor. Kişi, hissettiği milletten olduğuna göre bu sözler üzerine daha denecek bir şey yoktur. M. Kemal, bir Türk'tür ve koca bir Türk'tür, Türk'ün Atası'dır. Türk milletine, unuttuğu milli kimliğini tekrar kazandıran, ümmetten Türk milletine dönmesini sağlayan bir Türk'tür.
Yeni Rıza Nurlara bunlar da yetmeyecektir. Hiç gerek olmadığı halde, konuya tam açıklık getirmek için, ana ve baba soyunu da irdeleyeceğiz. Kimdir, kimlerdendir ona bakacağız
MUSTAFA KEMAL'İN ANNESİ YÖRÜK TÜRKMEN’ DİR.
Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, "Konyarlar" ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.
(8)Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde'nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857'de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım'dır.
(9)Zübeyde Hanım'ın soyunu birde anlatılanlardan görelim.
M. Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):
"Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük'tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz" diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya'ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: "Dedem Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak."
(10)Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:
"...Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e "Yörük nedir?" diye sordum. Ağabeyim de bana 'Yürüyen Türkler' dedi."

(11)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:
".... Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir."
(12)Zübeyde Hanım'ın babasını, kocası Ali Rıza Efendi'yi ve Ali Rıza'nın babası Kızıl Hafız Ahmet Bey'i de tanıyan Selanik doğumlu Aydın Milletvekili Hasan Tahsin San (1865-1951) (13) şu bilgileri verir: " Atatürk'ün validesi, Zübeyde Hanım, Sofu-zade ailesinden Fethullah Ağa'nın kızıdır. Selanik'te doğmuştur. Bu aile bundan 130 sene evvel (1800'lü yılların başı oluyor.) Sarıgöl'den Selanik'e gelmişlerdir. Vodina sancağının batısında Sarıgöl nahiyesinde onaltı köyden ibaret olan bu nahiye ailesi, Makedonya ve Teselya'nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden Osmanlı hükümetinin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir. Son zamanlara kadar beş asır müddet içinde hayat tarzlarını, kılık-kıyafetlerini değiştirmemişlerdi." (14) Bir yabancı yazar da Atatürk'ün annesi hakkında edindiği bilgileri şöyle aktarıyor:"Mustafa'nın babası Ali Rıza Efendi, anası da Zübeyde Hanım'dı. Zübeyde Hanım... sarışındı; düzgün, beyaz bir teni, derin ama berrak, açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik'in batısında Arnavutluk'a doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası, Türklerin Makedonya'yı ve Teselya'yı almalarından sonra Anadolu'nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros Dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörükler'in kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı. Mustafa da annesine çekmişti; saçları onun gibi sarı, gözleri onun gibi maviydi." (15)Zübeyde Hanım'ın kendi ifadesi; oğlunun, kızının, kendisini tanıyanların ve de konu üzerinde çalışanların ortak ifadesi; Zübeyde Hanım'ın Yörük-Türkmen olduğudur. Yani Zübeyde Türk'tür.
MUSTAFA KEMAL'İN BABASI YÖRÜK TÜRKMEN ‘DİR.
Mustafa Kemal'in baba soyu, Aydın/ Söke'den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen, "Kocacık Yörükleri (Koca Hamza Yörükleri)"ndendir. Ali Rıza Efendi, Manastır'ın Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelmiştir(1839). Aile sonradan Selanik'e göçmüştür. Babası İlkokul öğretmeni Kızıl Hafız Ahmet Efendi'dir. Amcası, Kızıl Hafız Mehmet Efendi'dir. Taşıdıkları "Kızıl" lakabı ve yerleştikleri yere "Kocacık" denmesi; Ali Rıza Efendi'nin soyunun, Anadolu'nun da Türkleşmesinde katkısı olan " Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri-Türkmenleri"nden geldiğini göstermektedir. (16)Anne soyunda olduğu gibi baba soyunda da en sağlam bilgiler önce Atatürk'ün, annesinin, kardeşinin anlattıkları; sonra çevrelerinin aktardıklarıdır.
Makbule Hanım;
"Babam Ali Rıza Efendi, Selanik'lidir. Kendileri Yörük sülalesindendir." (17)Atatürk:
"... Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir." (18)M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul arkadaşı, Kütahya Milletvekillerinden Mehmet Somer (1882-1950): (19)"Atatürk'ün ataları hakkında benim bildiğim şunlar:
Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacık'lıların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların hepsi Yörük'tür... Bunların kıyafetleri Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır." (20)10 Kasım 1993'te Milliyet gazetesi "Ata'nın Soy Kütüğü" isimli bir yazı yayımlar. Gazeteci Altan Araslı, Kocacık köyüne giderek bir araştırma yapar ve köylülerle konuşur. Kocacıklı Numan Kartal'ın aktardıkları:
"Ali Rıza Efendi, Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelir. Kocacık'ın nüfusu tamamen Türk'tür. Hepsi de Yörük Türkmenleri. Anadolu'dan geldiler. Bizler, Müslüman Oğuzların Türkmen boyundanız."

DİPNOTLAR
(1). Bozkurt, Mahmut Esat; Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İst., 1955, s.95
(2). Egeli, Münir Hayri; Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15
(3). Ünaydın, Ruşen Eşref; Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar), TDK. Yayını. Ank., 1954, s.54
(4). Egeli, Münir Hayri, s.69
(5). Faik Reşit Unat’ın “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” Türk Dili Dergisi, Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ank., 1984, s.171-173
(6). Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. derleyen Nimet Unan, Türk İnk. Tarihi Ens.yayını, Ank.,1959,s.143
(7). Arıkoğlu, Damar; Hatıralarım, İst.,1961, s.304
(8). Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 - Göksel, Burhan; Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7
(9). Güler, Ali; s.46
(10). Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İst.,1958, s.33,23- aktaran Güler, Ali s.45
(11). E.B.Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.27, 28
(12). E.B.Şapolyo, a.g.e. den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.28
(13). Türk Parlamento Tarihi, 1919-1923 c.111, TBMM Vakfı Yay., Ank.,1995, s.132-133
(14). E.B. Şapolyo, a.g.e den aktaran Güler Ali a.g.e.s.45
(15). Lord Kınross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İst., 1978, s.25
(16). Güler, Ali, s.17
(17). E.B. Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali, a.g.e. s.28
(18). E.B. Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali, a.g.e. s.28
(19). Türk Parlamento Tarihi 1931-1935, c.11, Ank.1996, s.402
(20). E.B. Şapolyo, a.g.e. s.21 den aktaran Güler, Ali, a.g.e. s.28


Alıntıdır
 
teşekkür ederim dostum paylaşımın için bu konuyu Atatür köşesine taşıyorum..
 
AtaTürk'ün Orduya Mesajı

CUMHURİYET'İN 15. YILDÖNÜMÜ'NDE ATATÜRK'ÜN ORDUYA SON MESAJI
29 Ekim 1938


"Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan her zaman zaferle beraber medeniyet nurları

taşıyan kahraman Türk ordusu!
Memleketini, en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman

istilasından nasıl korumuş ve kurtarmışsan, Cumhuriyet'in bugünkü feyizli devrinde de

askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun halde, vazifeni

aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.
Bugün, Cumhuriyet'in 15. yılını mütemadiyen artan büyük bir refah ve kudret içinde idrak

eden büyük Türk milletinin huzurunda kahraman ordu, sana kalbî şükranlarımı beyan ve ifade

ederken, büyük ulusumuzun iftihar hislerine de tercüman oluyorum.
Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini dahilî ve haricî her türlü tehlikelere

karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve âmade olduğuna, benim ve büyük

ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır. Büyük ulusumuzun orduya bahşettiği en son

sistem fabikalar ve silahlarla bir kat daha kuvvetlenerek büyük bir feragat-i nefs ve

istihkâr-ı hayatla her türlü vazifeyi ifaya müheyya olduğunuza eminim. Bu kanaatle kara,

deniz, hava ordularımızın kahraman ve tecrübeli komutanları ile subay ve eratını selamlar ve

takdirlerimi bütün ulusun muvacehesinde beyan ederim.
Cumhuriyet Bayramı'nın 15. yıldönümü hakkınızda kutlu olsun..."
 
AtaTürk'ün VasiYeti

Malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi

Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum:

1. Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2. Her seneki gibi nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe,

Makbule'ye ayda bin, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile

Nebile'ye şimdiki yüzer lira verilecektir.

3. Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek, ayrıca para verilecektir.

4. Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emrinde kalacaktır.

5. İsmet İnönü'nün Çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım

yapılacaktır.

6. Her sene nemedan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis

edilecektir.
 
Geri
Üst