ATATÜRK KÖŞESİ

Atatürk``ün Okuduğu Kitaplar

ATATÜRKÜN KİTAPLIĞINDAKİ TÜRKÇE VE OSMANLICA KİTAPLARDAN BAZILARI
Ahmet Vefik Paşa : Lehçe-i Osmani
Ahmet Vefik Paşa : Lehçe-i Osmani
Mehmet Salahi : Kamus-u Osmani
Avram Galanti : Türkçede Arabi ve Latin Harfleri ve İmla Meselesi
Mehmet Ali : Tahsil-i Lisan-ı Alman
Nüzhet : Kendi Kendine Almanca
Ahmet Cevat : Türkçe sarf ve nahif
Kazım Nami : Türkçe Oku, Türkçe Yaz
Mithat Sadullah : Latin Harflerinin Türkçeye tatbiki
İbn Emin Mahmut Esat : Tarih-i Din-i İslam
Osman Bin Süleyman : Kamus
Lütfullah Ahmet : Hayat-ı Hazret-i Muhammet
Abdunnaim Bin Hasan : Ceridetül Evail ve Hamidetül Evahir
Ahmet Halit : İslam Büyükleri
Abdurrahmanil Cami : Tercüme-i Nefhatül İnsan
Mehmet Cemil : Hukuku Düvel
Katip Çelebi : Cihannuma
Feridun Bey : Feridun Bey Münşeatı
Mehmet Bin Sait : Kitabü'l Tabakatü'l-Kebir
Şemseddin Sami : Kamusu Alam (6 cilt)
Şemseddin Sami : Kamusu Okyanus
H.Z. Ülken : Aristo Metafizik
Süheyl Ünver : İbn-i Sina
Ahmet Rifat : Lügat-ı Tarihiye ve Osmaniye
M.Fuat : Amerika'da Tükler ve Gördüklerim
Rıza Tevfik : Kamus-u Felsefe
Cemal Paşa : Hatırat (1913 - 1922)
Mehmet Cemil : Sulhta ve Harpte Hukuku Düvel
Evliya Çelebi : Seyyahatname
Suphi : Tekmiletül'l-iber
Lütfi Simavi : Devr-i İnkılap
Mustafa Necip : Selimname
Osmanzade Taib : Hakikatü'l Vüzera
Ahmet Saip : Vaka-i Sultan Aziz
Ahmet Hilmi : Tarih-i İslam
Mazhar Fevzi : Hayr-i Sahil
Ziya Paşa : Endülüs Tarihi
Resulzade Mehmet Emin : Azerbaycan Cumhuriyeti
Ali Reşat : Tarih-i Osmaniye
Ali Reşat : Kurun-u Cedide Tarihi
Sebahattin : İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar
Mahmut Esat : Tarih-i Dini İslam
Ahmet Mithat : İnkılap
Ahmet Cevdet : Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa
Mustafa Efendi : Tarih-i Selanik
M. Şemsettin : İslam Tarihi
Ahmet Rasim : Osmanlı Tarihi
Necip Asım : Türk Tarihi
Mustafa Nuri Paşa : Netayic-ül Vukuat
Mehmet Zihni : Neşahir-ün Nisa
Mehmet Şemsettin : Mufassal Türk Tarihi
Ziya Gökalp : Türk Medeniyeti Tarihi


ATATÜRK'ÜN OKUDUĞU YABANCI KİTAPLARDAN BİRKAÇI

M. Roux de Rochelle : Etats-Unis D'Amerique
M. Dubois de Jancigny ve M. Xavier Raymond : Inde
M. Chopin : Russie
M. G. L. Domeny de Nenzi : Oceanique
Bary de St Vinvent : Iles de l'Ocean
M. Ph. Le Bas : Etats de la Confederation Germanique
M. Van Hasselt : Belgique et Hollande
M. Louis Lacrcix : Iles de la Grece
M. Louis Lacrcix : Chili, Paraguay, Uruguay, Buenos Aires
Champollion Figeac : Egypte Ancienne
M. J. J. Marcel : Egypte depuis la conquete des Arabes
Rozet et Carette : Algerie, Etats Tripolitains, Tunisie
Lavalle ve Gueroult : Espagne
M. Ph de Golbery : Histoire et Description de la Suisse et du Tyrol
M. G. Pauthier : Chine et son Description Historique
M. Chepin ve A. Ubicini : Provinces Danubiennes et Roumanies
M. Ph. le Bas : Suede et Norvege
Ferdinand Denis : Portugal
Ferdinand Denis : Afrique
Ferdinand Deniz - M. C. Famin : Bresil, Colombie et Guyane
M. Larenaudiere ve M. Lacroix : Mexique Guatamala Perou
M. Davezat : Iles de l'Afrigue
M. A. Tardieu, M. S. Cherubini : Senegambie et Guinee
M. N. Desvergers : Nubie, Abyssinie
Lacroix Yanoski : Italie Ancienne
M. Le Chevalier Artaud : Italie Sicile
Frederic Lacroix : İles Baleres et Pithyuse
M. Friess De Colonma : Histoires des Antilles
M. Elias Rensult M. Roux De Rochelle : Villes Anseatiques
M. Ferdinand Hoeger : Chaldee Assyrie Medie Babylonie
M. Neel Desverges : Arabie
S. Munk : Palestine Description Geographique historique et areheologique
Jean Yanosky ve M. Jules David : Syrie Ancienne et Moderne
M. Dubeux : Tatarie, Beloutchistan
M. V. Valmont, M. Xavier Raymond : Boutan et Nepal
Ernest Lqvi see ve Alfred Rambaud : Histoire Generale du IV e Siecle a nos jours (12 cilt)
Jean Jaures : Histoire Socialiste de la Revolution Française
Hilaire de Barenton : Le Mystere des pyramides


ATATÜRK'ÜN DİL DEVRİMİ SIRASINDA ÇALIŞTIĞI KİTAPLARDAN BAZILARI

H. F. Kuergic : Psychologie de Quelgues Elements des Langues Turques (1)
Vilhelm Thomson : Inscription de l'Orkhon
M. Guizot : Dictionnaire Universel des Synonymes
M. Brasseur de Bourburg : La Langue Maya
Hilaire de Barenton : L'Origine des langues des Religions et des Peuples
 
Atatürk`ün Yazdığı Kitaplar

YAZDIĞI KİTAPLAR

Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının her döneminde kitapla bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini zaman zaman yazmaya dönüştüren Atatürk, yaşamının farklı dönemlerinde farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği, gerekse yol göstericiliği açısından bu gün dahi tartışmasız greçekleri içermektedir. O'nun günümüzde hala geçerliliğini koruması ileri görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal, özellikle II. Meşrutiyet'in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırılmıştır. O,mesleki bilgileri artıracak yayınların yapılmasını gerkli görüyordu. Bu amaçla mesleğinin ilkn yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toparlanmıştır.

a) Takımın Muharebe Talimi b) Cumalı Ordugahı c) Tabiye Tatbikat ve Seyahati d) Bölüğün Muharebe Talimi e) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (Subay ve Komutan ile Konuşmalar) f) Tabiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih

NUTUK

Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı'nı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını anlatan Nutuk, siyasi ve milli tarihimizin birinci elden, değerli bir kaynak eseridir.

Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan İkinci Kurultayı'nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.

Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak dünümüzü anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer taşımaktadır.

Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.

Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra, bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim Bakanlığınca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince yeniden basılmıştır.

BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ

"Bölük Muharebe Eğitimi" olarak yayınlanan eser, meskun yerlerde muharebe, savunma ve taarruz konularını kapsamaktadır. Meskun yerlerin sınırlayıcı durumlarının muharebeye etkisi, savunma mevziinin seçimi, savunma mevziinin hazırlanması, ateş sahalarının temizlenmesi, ateş taksimi, ateş tutmayan ölü bölgelerin kapatılması ve mevziin işgali gibi savunmanın esasını oluşturan konular işlenmiştir. Ayrıca taarruzda birliğin aldığı tertip ve düzen, ilerleme, ateş üstünlüğü, ihtiyatların kullanılması gibi taarruz harekatında her zaman karşılaşılacak konular ele alınmıştır.

Genç Kurmay Önyüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından, Almanca aslından tercüme edilen ve bağlı olduğu ordunun eğitimine katkısı olan bu eserden yeni nesillerin de faydalanabilmeleri için bugünkü Türkçe'ye çevrilmiştir.

CUMALI ORDUGAHI

Cumalı Ordugahı; Makedonya bölgesinde, Köprülü - İştip yolu üzerinde bulunmaktadır. Bu ordugahta, 3. Süvari Tümen Komutanı Tuğgeneral Suphi Paşa'nın komutası altında kurulan bir süvari tugayına eğitim ve manevra yaptırılmıştır. Bu manevraya katılan Mustafa Kemal, "Cumalı Ordugahı" adlı eserini yazmış; süvari, bölük, alay, tugay eğitim ve manevralarını anlatmıştır.

Mustafa Kemal bir kurmay subay olarak teorik bilgilere önem vermekte, ancak askeri tatbikat ve manevralardan sadece katılanların yararlanmasını yeterli görmemektedir. Bu yüzden, 10 gün süren bu tatbikat sırasında tututuğu gözlem notlarını, hazırlanan meseleleri ve komutanların yaptıkları eleştirileri yazmış, bol kroki ile küçük bir broşür haline dönüştürmüştür. 12 Eylül 1909'da tamamladığı bu eseri, Selanik'te 1909 yılında matbaa harfleriyle basılmıştır. Eser; 39 sayfa metin ve 7 adet krokiden oluşmaktadır.

TAKIMIN MUHAREBE EĞİTİMİ

Bu kitap; Berlin Askeri Üniversitesi eski müdürlerinden General Litzmann'ın "Seferber Mevcudunda Takım, Bölük ve Taburun Muharebe Talimleri" adlı eserinin ilk bölümünü oluşturmakta olup, Selanik'te 3.Ordu Karargahı'nda görevli, Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal tarafından Almanca'dan Osmanlıca diline çevrilmiş ve 1908 yılında Selanik Asır Matbaasında basılmıştır.

Kitabın özü; seferi tam mevcutlu bir takımın, değişik hava şartları ve çeşitli arazide, basit bir mesele içinde muharebe yöntemlerinin uygulaması, avcı hattı teşkiliyle bir avcı hattının ateş muharebesi üzerinde toplanmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa, subayların arazide yetiştirilmesini amaçlayan tatbikatın, önemini vurgulayan bu eserini, 1911 yılında 5. Kolordu Harekat Şube Müdürü iken yazmıştır. Bu eserde, karşılıklı olarak kırmızı ve mavi muharebe birliklerinin Selanik-Kılkış arasında yaptıkları savunma ve taarruz uygulamalarının değerlendirilmesi yapılmıştır.

TAKTİK VE TATBİKAT GEZİSİ

Bu eserinde, bir muharebeyi sevk ve idarede belirli kuralların olamadığını vurgulaması yanında, komutan olan kişinin nitelikleri üzerinde de durmuştur. Bunlar ise; birliğini barışta ve savaşta eğitmek, yönetmek ve gözetmekteki üstün başarı, elindeki kuvvetin eksikliğini giderecek düşünce gücü ve astlarından her konuda üstünlüğü sağlamaktır. Bunun yanında, kişisel cesaret, başkalarının hareketini önceden seziş ve harekatını en uygun zamanda yapabilme yeteneği olmalıdır. Ortak amacın gerçekleştirilebilmesi için birliklerini başarılı bir şekilde yönetmeli, astları üzerinde etkili olmalı ve otoritesini kurabilmelidir.

Bu eserde ayrıca bir komutanın başarılı olabilmesi için bu kuralları sadece okumuş ve öğremiş olmanın yeterli olamadığı, bunların tatbikatının da önemi belirtilmiştir

GEOMETRİ

Atatürk bu kitabı ölümünden birbuçuk yıl önce III. Türk Dil Kurultayından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayında kendi eliyle yazmıştır. Atatürk Arapça ve Farsça terimlerle dolu ders kitaplarının öğrenciler açısından öğrenimi geciktireceğini düşünmüştü.

SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR

"Subay ve Komutan ile Konuşmalar" Atatürkün askerliğe ilişkin eserlerinin en önemlilerinden birisidir. Bu eser, Atatürk, 1914 yılında Kurmay Yarbay rütbesiyle Sofya askeri Ataşesi olarak bulunduğu sırada, Nuri conker'in "Zabit ve Kumandan (Subay ve Komutan)" adlı kitabına karşılık olarak yazılmıştır.

Genç subayın, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları nasıl sezdiğini; bunlara karşı tepkisiz kalmayarak üst makamlara hatalar ve çözüm yollarını nasıl sunduğunu; ülkenin içinde bulunduğu askeri ve siyasal durumdan duyduğu acıları kitabın birinci bölümünde bulmaktayız.

Atatürk, bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, insiyatif özellikleri hakkında, Nuri Conker'in görüşlerine katılmış ve kendi düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklamıştır.

Bunların yanı sıra, Türk kadınının, aslında toplumu yaratmada çok etkili olabilecekken, suskunluğu seçtiğini bütün açıklığıyla ortaya koymaktan kendini alamamıştır. Türk ulusu hakkında ise "kuşkusuz bizim ulusumuzun karakteri de bütün karakterler gibi yükselmeye ve istenen şekle girmeye elverişlidir. Fakat kendi kendisine olmak koşuluyla..."dedikten sonra, dışardan ulusumuzun karakterine yapılmak istenen etkilerin amacına ulaşamayacağını vurgulamıştır.

Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir bölüm ayıran Atatürk, kendi dönemindeki ile daha önceki dönemlerde Osmanlı ordusunu kıyaslamıştır. Özellikle Trablusgarp Savaşı'nda edindiği deneyimler ile kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin, olması gereken sınırını göstermiştir.

Atatürk, eserin son bölümünde, Kuzey Afrika'da birlikte çarpıştığı korkusuz ve yiğit silah arkadaşlarını anmış ve onları "yüksek askerlik niteliklerine" sahip insanlar olarak tanımlamıştır. Bu davranışı O'nun diğer bütün üstünlüklerinin yanı sıra insancıl yönünede tanıklık eder.
 
AtatÜrk'Ün Bİyografİsİ

Mustafa Kemal ATATÜRK (1881-1938)

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı.

23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.

Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)
I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)
Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.

Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasal Devrimler:
Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922)
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler:
Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi :
Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında Devrimler:
Aşârın kaldırılması
Çiftçinin özendirilmesi
Örnek çiftliklerin kurulması
Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması

Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi,
Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim
1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.

Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.

1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.

Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.
 
Atatürk`ün Soyağacı

ATATÜRK'ÜN AİLE SECERESİ (SOYKÜTÜĞÜ)

Sögütlügil ailesinin elinde bulunan ve geçmiş kuşaklar tarafından özenle işlendiği anlaşılan, Atatürk’ün Aile Şeceresi’nin bence günümüze intikal etmişlerden en detaylı olandır. Araştırmalarım sırasında, muhtelif kimseler ve kaynaklar tarafından hazırlanmış olan, başka Şecerelere rastladım ve inceledim. Tabi ki arada bazı farklılıklar vardır. Karşılaştırmalar neticesinde bu farklılıkları gidererek, doğru olana yaklaşmak şansına sahip olacağımızı sanıyorum. Birinci belge olarak sunduğum Şecere üzerinde yukarıda da işaret ettiğim gibi vesikanın aslını muhafazaya özen gösterdim. Ancak, anlatımı kolaylaştırmak amacıyla yaptığımı söylediğim el yazısı ilaveleri de açıklamakta yarar görüyorum. Açıklayacağım noktalar şunlardır.

- Her kuşakta karı-koca olanları daha belirgin göstermek üzere aralarına (+) işareti koymayı uygun gördüm.

- Atatürk’ün dedesi olarak bilinen Hafız Ahmet “Kırmızı Hafız” Efendi ile eşi Ayşe Hanım, ilk kuşak olarak gözükmektedirler. Bunları (I) işareti ile belirttim. Atatürk’ün daha yukarı ki cedleri üzerinde araştırmam, ayrıca sürmektedir.

- Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi’nin bir kız kardeşi vardır. Adı Nimeti Hanım olup, maalesef hakkında başka bilgiye sahip değiliz. Öteki kardeşi “Hafız Mehmet Emin Efendi”dir. Bu zatında babası gibi babası gibi “Kırmızı Hafız Lakabı ile çağrıldığı anlaşılmaktadır. Bu ikinci kuşağa da (II) işareti ile belirttim.

- Atatürk ile kız-kardeşleri “Makbule ve Naciye”, Amcaları Hafız Mehmet Efendi’nin evlatları “Salih Efendi ve Rukiye Hanım üçüncü bir kuşak sayılıyor. Bunlar da (III) işaretiyle gösterildi.

- Atatürk’ün soy kütüğünden en yakın baba akrabası sayılan amcaoğlu Salih Efendi’nin ilk eşi “Faika Hanım”dan doğan “Zeliha” ve O’nun kızı “Şevket Hanım” ile O’nun oğlu “Reşit” hakkında elimizde belgeye dayanan bir bilgi yoktur.

- “Salih Efendi” ile ikinci eşi “Müberra Hanım” ve bunların çocukları ile torunları hakkında bazı bilgilere sahibiz. Elimizdeki belgeler ailenin bu dalını oldukça geniş bir şekilde tanıtabiliyor.

- “Salih Efendi” ile “Müberra Hanım”dan “Necati” ve “Kemal” adlarında iki erkek, “Zeynep, Vusat ve Nafia” adında üç kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Bunlarla baba bir ve ana ayrı kardeşleri “Zeliha Hanım” ile birlikte dördüncü kuşağı buluyoruz. Şecerede bu kuşak (IV) işareti ile gösterilmiştir. Burada sunulan tarihi belgeleri bana veren “Nesrin SÖGÜTLÜGÜL” dördüncü kuşaktaki “Vusat Erbatur” Hanımın kızıdır. “Nesrin Hanım” aslen topçu subayı olup, sonradan hukuk tahsili görerek askeri hakimlik yapan ve emekliye ayrılınca avukatlığa başlayan “Feridun SÖGÜTLÜGİL” ile evlidir. “Nesrin Hanım” ile aynı kuşaktaki teyze ve dayı çocuklarıyla oluşturdukları kuşak (V) diye belirtilmiştir.

“Nesrin ve Feridun” çiftinin “Oytun, Ongun, Yurdun ve Hasnun” adlı dört çocukları dünyaya gelmiştir. Bu çocuklarla aynı kuşaktan olan Salih Efendi’nin torunları da bir sırada gösterilerek altıncı kuşağı belirtmek üzere (VI) işareti konuldu.

- Yedinci kuşakta doğanlar da bir hizada gösterilerek (VII) ile belirtildi. Böylece Atatürk’ün amcası “Hafız Mehmet Emin Efendi” torunlarının yedinci kuşak olduğu ilk bakışta belli oluyor. Bu yedi kuşağın hepsindeki kimseler Atatürk’le baba yönünden kan bağına sahiptirler.

- Yazımızın daha sonraki kısmında (XII) bir düğün hatırası fotoğrafı var. Bunda soy kütüğünde adı geçenlerden yetişkin ve çocuk yaştakilerin mühim bir kısmını burada bir arada görüyoruz. Bu resimdekileri belirten ve üzerine konmuş olan sıra numaraları da soy kütüğündeki adları gösteren dörtgenlerdeki küçük daireler içinde rakamlarla belirttim. Sanırım böylece okuyucular hem soy kütüğünü hem de fotoğrafı bir araya getirerek kolayca izleme imkanını bulacaktır.

Tabloda Nesrin ve Feridun SÖGÜTLÜGİL çiftinin bana verdikleri belgelere dayanan bilgilere ek olarak bu belgeler dışında elde ettiğim bazı bilgileri şema üzerinde işleyerek şecerenin aslını bozmak istemedim. Bu bilgileri burada sıralıyorum.

1. Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım’ın anasının adı Ayşe, Babasının ki de Fatih Sultan Mehmet’in Konya Karaman Bölgesinden Rumeli’ye göndererek iskan ettirdiği Yörük ailesinden gelen Sofizade Feyzullah Efendi olduğu,

2. Zübeyde Hanım’ın aynı ana ve baba’dan Hasan Ağa ve Hüseyin Ağa adlarında iki erkek kardeşinin bulunduğu,

3. Atatürk’ün kızkardeşi Makbule ATADAN Hanımın 1885 yılında Selanik’te doğup, 1956’da Ankara’da vefat ettiği,

4. Başka kayıtlara göre Zübeyda Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin Mustafa, Naciye, Makbule’den başka Ahmet, Ömer ve Fatma adlı üç evlatlarının daha dünyaya geldiği ve bunların çocuk yaşta vefat ettikleri,

5. Tabloda adı geçen Müberra Hanım’ın Selanik’li Mevlevi Şeyhi-Zadeler Ailesinden olduğu,

6. Bu Müberra Hanım’ın dedesi Hafız Mehmet Emin Efendi’nin soy kütüğünde yazılı Arap-Cariye’den Rukiye adında bir kızı olup, iki yaşındayken anlaşılmaktadır.

(ALINTI)

ATATÜRK'ÜN AMCASI OĞLU SALİH EFENDİ'NİN MÜBERRA HANIM İLE EVLENDİĞİNİ GÖSTEREN "İZİN-NAME"

Bu vesika, Atatürk’ün amcası “Kırmızı-Hafız” lakaplı !Hafız Mehmet Efendi”nin oğlu Salih Efendi ile “Kerim-Molla” diye de çağrılan “Müberra Hanım”ın, eski Selanik Vilayetimizden aldıkları, 26 Numrolu “Evlenme İzin-Namesi”dir. Buna göre, bu iki Türk genci, “11 Zilka’de Sene 315” (Miladi 3 Nisan 1898) tarihinde, Mahmud Bey ile Şakir Efendi’nin şahitlikleriyle, Selanik’teki “Muid-Alaeddin İmamı” huzurunda nikahları kıyılarak, evlenmişlerdir.

belge2.jpg


Sözü edilen H.1315 (M.1898) tarihli “Evlenme İzin-Namesi”nin, Noterlikçe, bugünkü yazımızca çevrilmiş tasdikli suretidir.

belge3.jpg


Salih Efendi'nin Eşi Müberra Hanım'ın Nüfus-Kağıdı.

Müberra Hanım’ın (sonraki, Müberra ERBATUR), Nüfus Kağıdı suretidir. Bu eski yazılı belgede; Onun doğum yeri, Selanik; doğum tarihi; Rumi 1294 (1878) yılı olduğu; babasının “Eşref Bey”; anasının “Nafia Hanım” ve evlenirken “dul” olduğu, belirtilmiştir. Cüzdanın, fotokopide görülmeyen arka tarafında ise, Müberra Hanım’ın 4 Mayıs 1938’de vefat ettiği kaydı vardır.

belge4.jpg


Reisicumhur Mustafa Kemal İmzalı Tebrik ve Teşekkür Telgrafları.

Ailesi mensuplarının, Mustafa Kemal Paşa ile amca çocuklarından ve öteki akrabalarından, Başkent Ankara’da “Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa Hazretleri”ne gönderilmiş olan tebriklere karşı, Paşa’nın yazdığı cevapları görüyoruz.

Bunlardan, V.BELGE’nin baş tarafında, “İstanbul Ortaköy'de Kemal Bey, Vüsat ve Müberra Hanımefendi” adresi yazılıdır. VII.BELGE ise, VI.’nınNoterlikçe tasdit edilmiş yeni yazımızla suretidir. Bundan Atatürk’ün Müberra Hanım’ın, hep “Yenge” diye çağırdığını, öğreniyoruz.

BELGE V

belge5.jpg


BELGE VI

belge6.jpg


BELGE VII

belge7.jpg
 
Soyağacı Devam

Atatürk’ün Amcası Salih Efendi'nin Kızı Vüsat Hanım’a Verdiği İmzalı Fotoğrafı.

Soykütüğüne göre, “Vüsat Hanım”, Atatürk’ün amcası “Hafız Mehmet Emin Efendi’nin oğlu “Salih Efendi”nin, “Müberra Hanım”dan doğan çocuklarından birisidir. Ben, Vüsat Hanımefendi’yi tanımak şansına sahip olmuşturm. Çankaya’da Atatürk ile en çok birarada bulunan amcası torunu idi. Zaman zaman ondan; Atatürk’ün yaşayış özelliklerini anlatan güzel hatıralar dinlemek imkanını da bulmuştum. Atatürk, bu yakın akrabasına daima en samimi şekilde alakasını esirgememiştir. Faraza, Vüsat Hanım’ın Köşk’e bir gelişi ramazan ayına rastlamıştır: Atatürk, hemen bu amcası torununu alır, kendi kendisi aşçıbaşına götürür; onun oruçlu olduğunu; iftar ve sahur yemeklerinde, en çok sevdiklerinin neler olduğunu; anlatır; ve aşçıbaşının ona ait yemekleri, tepsi ile odasın götürmesi için talimat verir.

Atatürk’ün Vüsat Hanım’a olan yakın ilgisi yalnız akrabalıktan değildir. Vüsat Hanım’ın kocası “Jandarma Yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey’in İstiklal Harbimizde kendi emrinde savaştığı sırada, genç yaşta şehit olması ve mini-mini yavrusu Nesrin (SÖĞÜTLİGİL) ile dul kalmasının da, etki yaptığı bilinmektedir. Daha sonraki belgelerle, Atatürk’ün Vüsat Hanım ve onun kızı “Nesrin”e,nasıl çok samimi alaka gösterdiği; Nesrin’in yetişmesi,nişanlanması ve evlenmesiyle, bir baba gibi ilgilendiği görülüyor.

Atatürk; bizim halk deyimiyle tam bir “akraba-canlısı”kişiliğine sahiptir. Uğraştığı muazzam devlet işleri arasında, akrabası ile meşgul olmayı, asla ihmal etmemiştir. Araştırmanın ileriki bir bölümünde, sizleri sunacağım resmi belgelerde ise özellikle annesi ile olan “Ana-Oğul” ilişkilerinin, köklü Türk aile geleneklerine örnek olacak bir hava olacağını görececeğiz.

belge8.jpg


Amcası Salih Efendi’nin Oğlu Necati Erbatur’un Atatürk’le Birlikte Çekilmiş Fotoğrafı.

1926 yılında çekilmiş “Yeni Gazete”de yayınlanan bu fotoğrafta, soldan itibaren; İsmet Paşa (İNÖNÜ), TBMM Reisi Kazım Paşa (Özalp) ve Dahiliye Vekili Şükrü (Kaya) görülmektedir. Atatürk’ün hemen sağındaki zat ise, Amcası Salih Efendi’nin küçük oğlu Necati (Erbatur) Bey’dir.

belge9.jpg


Amca-oğlu Necati Erbatur’un Zeliha Hanım ile yapılacak nişan töreni davetiyesi.

Riyaseticumhur Katibiumumisi (Genel Sekreteri) M.Teyfik (BIYIKOĞLU) imzasını taşıyan el yazılı davetiye, belgenin alt yanında görülmektedir. Davetiyenin yeni yazımıza çevrilip noterce tasdik edilen şekli de üst kısımdadır. Bu belgeden şunları öğreniyoruz: Atatürk’ün amacı oğlu Necati Bey, Rüsumat Teftiş Heyeti eski reisi merhum Aziz Bey’in kızı Fehime Zeliha Hanım ile 27 Eylül 1927’de Dolmabahçe Sarayı’nda ve Atatürk’ün huzurunda nişanlanacakları, birinci belgemizde en sağ yanda V nci kuşak olarak gösterilen Necati ERBATUR’un Müberra ve Mustafa adlı iki çocuğu bulunduğu bilinmektedir.

belge10.jpg


Necati Bey’in Nişanlanmasını Yazan Gazete Haberi.

29 Eylül 1927 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde çıkan haberdir: “Reisicumhur Hazretlerinin amcaları merhum Salih Bey’in oğlu Necati Bey ile Rüsumat Teftiş Heyeti Reisi merhum Aziz Bey’in kızı Fethiye Semiha Hanım’ın nişan törenlerinin Dolmabahçe Sarayı’nda ahbap ve dostların huzurunda yapıldığı yazılmaktadır. Resmin altında da Necati Bey’in davetli hanımlarla birlikte saraya gelişine işaret edilmektedir. (NOT: Buradaki bazı isimler gazeteye yanlış geçmiş olabilir)

belge11.jpg


Amcası Torunu Nesrin Hanımın Teğmen Feridun Sögütlügil İle Evlenmelerine Ait Fotoğraf.

Yukarıda VII nci belgeye ait bilgilerde Atatürk’ün amcası kızı Vüsat Hanım’a ve Onun şehit eşi Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’in kızı Nesrin’e karşı gösterdiği aşırı hassasiyeti ifade etmiştik. Bu nedenle Nesrin’in o zaman Topçu Teğmeni ve sonraki (Askeri Hakim ve Avukat) Feridun SÖGÜTLÜGİL ile kuracağı yuvanın bütün masraflarını üzerine almıştır. Bu çiftin düğünleri 2 Ekim 1937’de İstanbul’un ünlü Park Otelinde Atatürk tarafından yaptırıldı. Kendisi de düğün akşamı saat 21.00’de salona geldi. Sabaha kadar en yakın akrabaları ve davetli dostları arasında, tam bir aile ortamı içerisinde eğlendi, dinlendi ve herkese, ayrı ayrı alaka gösterdi (Fotoğraf çekilirken, nedense kendisi bulunamadı).

Bu tarihi resimde, Atatürk’ün ailesine mensup olup, I nci Belgedeki şecerede sözü edilen akrabasından, bir kısmını görmekteyiz. Ayrıca, yine Atatürk’ün çevresinde sıkça bulunan bazı yakın dostları da bu fotoğrafta yer almışlardır. Bu gün bunlardan tanıyabildiklerimizi fotoğrafta üzerlerine koyduğum sıra işareti ile açıklayayım.

1. Gelin, Amca oğlunun kızı Nesrin,

2. Güveyi, Feridun SÖĞÜTLÜGİL,

3. Manevi Kızı Afet, (Prof.Dr.İNAN),

4. Amca torunu ve gelinin annesi, Vüsat ERBATUR Hanım,

5. İlk kadın harp pilotumuz Sabiha GÖKÇEN,

6. Ferudun SÖGÜTLÜGİL’in annesi Elmas BİRAN Hanım,

7. Amcaoğlu Salih Efendinin eşi Müberra Hanım,

8. Sabiha GÖKÇEN’in eşi Havacı Pilot Üsteğmen Kemal ESİNER (Yüzbaşıyken vefat etmiştir.),

9. Perihan Arıburun, Atatürk’ün hocası, (Kibar)-Naci Paşa’nın kızı ve Hava Kuvvetelri Esik Komutanı, Hava Orgenerali, Senato Eski Başkanı Tekin Aruburun’un eşi, eski İzmir Milletvekili,

10. Nermin Karupak, I nci Belge’deki VI nci Kuşak’ta Salih Efendi’nin kızı Nafia Olcay’ın kızıdır.

11. Nevin Anul, Nermin Karapak’ın kardeşidir.

12. Neriman Evyapan, Nermin ile Nevin’in kardeşleridir.

13. Hakim Yurdakul Altay, Salih Efendi’nin Müberra Hanım’dan doğma çocukları Zeynep Altay Hanım’ın oğludur.

belge12.jpg


Nesrin Söğütligil’in, TRT’ye Mektubu.

Bunda: Nesrin çocukken Atatürk’le ilk karşılaşması Atatürk’ün onu imtihan etmesi, öğrenimini üzerine alması ve kendisine gösterdiği ilgi anlatılmaktadır.

belge13.jpg
 
Soyağacı Devamı

Vüsat Hanım’ın, Emekli Dul ve yetim Aylığına Mahsus Resmi Belge.

Bu belgede, Amca-oğlu Salih Efendi’nin kızı Vüsat erbatur hakkında, bazı ilave bilgileri de, buluyoruz: Vüsat Hanım, R.1317 (M.1901) yılında Selanik’te doğmuştur. Babası Salih Efendi’nin Üskü: Rüsumat Başkatipliğinden emekli olduğunu öğreniyoruz.

belge14.jpg


belge14_1.jpg


belge14_2.jpg


belge14_3.jpg


belge14_4.jpg


belge14_5.jpg


Makbule ATADAN ile Amca Kızları.

Ankara Garı’nda çekilmiş bulunan bu hatıra fotoğrafında: Makbule Hanımı, onunla Atatürk’ün amca kızları Vüsat Erbatur, Zeynep Erbatur ve Naifa Orcay tarafından uğurlanışında, bir arada görmekteyiz.

belge15.jpg


Sabiha GÖKÇEN ve Atatürk’ün En Yakın Akrabalarından Gördüğü Samimi Alaka.

Atatürk’ün cidden çok sevdiği Sabiha Gökçen’in, Havacılık alanındaki ilk eğitimini, Türk Hava Kurumu’na bağlı ve Atatürk’ün kurmuş olduğu “Türk Kuşu”nda yaptığını biliyoruz. Bu dönemde Sabiha GÖKÇEN’in ilk kadın havacısı olarak yetişmesinde Atatürk çok ilgi göstermiş sık sık Etimesgut’a giderek onun uçuş eğitimini izlemiş ve böylece Türk kızlarını bu yeni alana teşvik eylemiştir.

Atatürk gibi onun aile yakınlarının da Sabiha GÖKÇEN’e aynı samimi alakayı gösterdiklerini bu fotoğrafta görmekteyiz. Sağ başta Vüsat ERBATUR sonra makbule Atadan (uçuş elbiseli). Gökçen’in uçuş yaptığı uçağın önünde görülmektedir. Eskişehir Hava Okulunda Harp Pilotluğu eğitimi sırasında sınıf arkadaşımız olan Sabiha Gökçen’in Atatürk tarafından öz evladı gibi nasıl sevildiğinin bizzat şahidiyim.

belge16.jpg


Sağdan sola sıra ile: Vusat Erbatur, Makbule Atadan, Teyyareci Sabiha Gökçen, en solda Sabiha Gökçen'in ablası, TÜRK KUŞU'nda.
 
Angel genel hatları ile okudum bi kısmınıda yarın okucam gercekten güzel bi konu tşk ler paylaşım için..
 
çok süper hazırlamışsın abla konuyu.hepsini okuyamadım ama çoğu yerini okudum.artık gözlerim kayıyodu okuyabilmek için:)ama gerçekten çok süper konuydu.
 
Araştırtan beynin dert,zeval gormesin! ellerin sevdiginden baskasına degmesin:) Cok guzel bır paylasım..
 
insan böyle resimleri falan gördüğü an tuhaf oluyo yaa saol angel
 
624vz8ie6oj.jpg


Istanbul Hukumeti'nin Harbiye Naziri Ziya Pasa her zamanki yumusakligiyla, "Beyler..." dedi. "...Ingilizlere kafa tutamayiz. Adamlarin hic sakasi yok. Daha gecen gun, bir bahane icat
ederek Izmit'i tekrar isgal ediverdiler."

Sari atlas doseli buyuk oda, nezaretin ileri gelen subaylari ile doluydu. Hurriyet ve Itilaf Partisi yanlisi olan birkac gerici subay disinda hepsi, Anadolu'ya gecmeye coktan hazir, Ankara'nin Istanbul'da kalmalari gerekli gordugu namuslu askerlerdi. Kapi acildi, kapinin boslugu icinde
yaver gorundu:

"Emrettiginiz yuzbasi geldi efendim."
"Iceri al."

Nazir subaylara bilgi verdi: "Az once sozunu ettigim talihsiz olayin faili." Yuzbasi bekletmeden iceri girdi, kaygili bakislarla kendisini izleyen subaylarin arasindan hizla ilerleyerek nazirin masasi onunde durdu, selam verdi:

"Yuzbasi Faruk, Istanbul. Beni emretmissiniz."

Uzun boylu, kumral, yakisikli, biraz bickin havali bir yuzbasiydi. Nazir onundeki bir yaziya bakarak, yumusak bir sesle, "Oglum.." dedi, "..dun aksam Beyoglu'nda, Ingiliz Inzibat Subayi Tegmen Miller'i, emre ragmen selamlamamissin. Dogru mu?" "Evet efendim, dogru." Nazir, durust
subaya babacanca yol gosterdi:

"Herhalde gormedigin icin selamlamadin, degil mi cocugum?"
"Hayir efendim, gordum."

Nazirin cani sikildi:

"Niye selamlamadin oyleyse? Selamlamaniz icin emir verilmisti."
"Rutbesi benden kucuk oldugu icin selamlamadim Pasam. Askerlik toresince, once onun beni selamlamasi gerekmez miydi?"

Ziya Pasa derin bir kederle ellerini acti:

"Askerlik toresi mi kaldi a yavrum? Adamlar galibiyet haklarini kullaniyorlar. Ingiliz Komutanligi
bu sabah olayi protesto etti. Mesele cikarilacak zaman degil. Hemen su muzevir tegmeni bul da ozur dile. Olayi kapatalim."

Basiyla cikmasi icin izin verdi. Ama yuzbasi yerinden kipirdamadi:

"Pasam bir de beni dinlemenizi rica ediyorum."

Nazir bikkinlikla, "Soyle bakalim" dedi.

"Balkan Savasi'nda tegmendim, Canakkale'de ustegmen, Suriye cephesinde yuzbasi oldum. Ben bu rutbeleri tek basima savasarak almadim. Her rutbemde binlerce sehidin ve gazinin hakki var. Onlarin hakkini korumak namus borcumdur. Beni affedin, ozur dileyemem."

Harbiye Naziri bozuldu: "Anlamadin galiba. Harbiye Naziri olarak emrediyorum."

Yuzbasi sukunetle, "Anladim efendim" dedi, apoletlerini bir hamlede sokup nazirin masasina birakti:

"Artik emrinizi dinlemek zorunda degilim!"

Selam vermeden kapiya yurudu. Oturan subaylarin, Istanbul'u tutan birkaci disinda, hepsi saygiyla ayaga firladi. Hepsinin rutbesi yuzbasidan daha buyuktu. Gozleri dolarak yuzbasiya selam durdular...
 
ATATÜRK’Ü AĞLATAN OLAY

“Ben İnsan Değil miyim?”

Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal’in özel treni Eskişehir’e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolu’sunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya İzmir’e gidip annesini görecek. Ve Latife’yi.

Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal’in ve bir türlü uyku tutturamıyor.

Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyreder ken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor.

“Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.

İşte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. İçeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: ‘Anamız öldü paşam!’ diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, ‘Paşam sen sağ ol’ desem ‘Eyvah demez mi?’ ‘Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"

Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. İçeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.

Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:

“Emret Paşam”.

Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:

“Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?”

“Uyku tutturamadım da Paşam”

“Annemden bir haber var mı?”

“Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.”

“Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.”

Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor:

“Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.”

Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.

“Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana birşeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..”

Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi:

“Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!”

Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.

“Ver onu” dedi. “Paşamız bekliyor.”

Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: “Sen sağol paşam” dedi.

“Millet sağ olsun.”

Gözünden iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı.

“Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.”

İşte ben bunun için:

‘Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ diye cevap vermedim mi Namık Kemal’e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı.
 
Angel gerçekten çok güzel bilgiler bunlar..eline koluna sağlık:)
 
evet oldukça güzel :)
Bize sunduğun için sağol ..
 
adamlar nasıl yapıyolar yaa bi resim daha vardı ölen amerikan askerleri bush u meydana getiriyorlar
 
Geri
Üst