( Fethullah Gülen İle İlgili Konular 1 )

e o zaman neden yazdın bre. kafa karıştırmak için mi
 
laf olsun torba dolsun...koçum bu ülkede fetullah gibi 5 tane daha adam olsun tamam...
senin adını bile duymadın topraklarda türkçe konuşuluyo istiklal marşımız söyleniyor...Orada yetişen çocuklar büyüdüklerinde ellerine sonra kılıcı alıp türkiye topraklarına düşmüyor..birer türkiye sevdalısı olarak yetişiyo..ama sende bunu anlayacak kapasite nerde
 
İşte böyle düşünme özürlü anlama özürlü insanlar başkalarının ağzından kaval gibi öttürülür de
niye öttüklerini de kavrayamazlar. Gerçekler gün gibi ortadada iken inkar edenler, vatan millet
edebiyatı yapmasın
 
laf olsun torba dolsun...koçum bu ülkede fetullah gibi 5 tane daha adam olsun tamam...
senin adını bile duymadın topraklarda türkçe konuşuluyo istiklal marşımız söyleniyor...Orada yetişen çocuklar büyüdüklerinde ellerine sonra kılıcı alıp türkiye topraklarına düşmüyor..birer türkiye sevdalısı olarak yetişiyo..ama sende bunu anlayacak kapasite nerde

o dediğin yer neresi arkadaşım ??? zimbabwe mi ?? japonya mı ??? beni güldürme ya bu kadar milliyetçi olan insan bu kadar bayrağına düşkün bir insan neden kendi vatanında bişeyler yapmıyor ??? a pardon yapıyor yapmıyor değil gençlerin beynini yıkayıp onu CUMHURİYET DÜŞMANI yapıyorlar. ATATÜRK lafını bile söyletmiyorlar sakın yanılıyorsun deme! ben o kadar iç sistemlerine girdim ki gördüklerim duyduklarım insanın kanını dondurur cinsten. İstiklal Marşı ile 1-2 türkçe kelime ile bu işler yürümez arkadaşım FBI koruması altında ve Bush'un kucağında olmaktan büyük keyif alınmış galiba
 
( Fethullah Gülen İle İlgili Konular Tek Başlık )


2lna9ax.jpg


Obama ve Fethullah Gülen

Ilımlı İslam'a GERİ SAYIM

ABD'yi yakından tanıyan ve yılın büyük bir bölümünü New York'ta geçiren Akşam yazarı Oray Eğin, ABD başkanlık seçiminin favorisi konumundaki Barack Obama'nın seçilmesini 'Ilımlı İslam' projesinin hayata geçirilmesinin bir parçası olarak görüyor. Eğin, Fethullah Gülen'in son dönemdeki yükselişinin de bu projenin bir parçası olduğunu savunuyor.

ABD'Yİ İSLAM'A YAKLAŞTIRACAK

Bugün seçime giden Amerika’nın Başkan adayı Barack Obama’nın en büyük özelliği daha adı duyulduğu andan itibaren Ortadoğu ve özel olarak İslam dünyası üzerinde yarattığı sempati. Babasının Müslüman oluşu ve orta adı ‘Hüseyin’ Amerika’yla İslam’ı yakınlaştırmayı amaçlıyor. Amerikalılar genel olarak dış politikayla ilgilenen bir halk da değil: Irak Savaşı ortalama bir Amerikalı için yeterli.

Dolayısıyla İslam’la Obama’nın yakınlığının Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarına aracı olacağı daha çok ‘gizli bir gündemin’ parçası.

24yol5e.jpg


OBAMA ÖZEL OLARAK SEÇİLDİ

Irak ve Afganistan işgalinden beri dünyada Amerikan karşıtlığı doruk noktasına ulaştı. Bu nefreti evcilleştirecek bir figüre ihtiyaç vardı. Doğrusu ben Obama’nın özel olarak bulunup buralara yerleştirildiğine inananlardanım. Denklem her türlü oturuyor.

Hem siyah hem beyaz, hem Müslüman hem Hıristiyan: Tam da ihtiyaç duyulan böylesi bir karışım tesadüf olabilir mi?

ILIMLI İSLAM PROJESİ

Amerika, epey bir zaman önce Türkiye’nin de “laik ve demokraik” bir Cumhuriyet olmasındansa “Ilımlı İslam”a yönelmesinin uygun olacağına karar verdi. Kendisine “demokrat basın” yaftasını yapıştıranlar bunun altyapısını hazırlamaya çalıştılar. Askerin yıpratılmasına yönelik çabalar, Fethullah Gülen’in yüceltilmesi, İslamcı medyanın merkez medyayı tehdit eder noktaya gelmesi hep “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”nin ilanına yönelik psikolojik harbin sebepleriydi.

Kaynak
 
Pehhhh, ılımlı İslam'mış...
Din belli, kurallar belli, hala ne diye kasıyor bunlar
 
Obamayı FethuLLah GüLen seçtirdi diyin de bi güLmekten bayıLıyım şurda.. :hhmanD

Öyle tabi :D, sende cok safsın ya fetullah gülen olmasa nasıl baskan olacak o adam.
:D


Abd ye şeriat gelio, ultra süper laik kesim nerde =)
 
İslam dinimizin yaşanış biçimi bellidir buradan hareketle ılımlısı ılımsızı olmaz kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de her şey çok açık ve net olarak anlatılmıştır birileri bu şekilde görmek istiyor diye hayatımız ile iç içe geçmiş dinimizin kurallarını kimsenin ılımlı'laştırmaya ve uygulamış biçimini değiştirmeye gücü yetmez ama istiyorlarsa eğer Hz İsa'dan beri defelarca değiştirdikleri oynanmış dinlerini ve kutsal kitapları İnci'li daha da ılımlaştırabilirler onların dini onlara bizim dinimiz bizleredir.
 
islamın ılımlısı falan olmaz.... hükümleri bellidir.



amerikanın müslüman olmasını hangi müslüman istemez ki.... keşke olsalar...
 
tamda benim düşündüğüm şeyi yazmış benim de korkum buydu Obama da gelse Mc Cain de gelse Irak taki zulum bitmeyecekB.O.P. ta bir değişiklik yapılmayacak Türk Milletini bölme çabaları hız kesmeyecek ama arada bir fark olacak çok büyük bir ihtimalleçünkü bush tam bir aptaldı onun aptallığıysa bizim ve bizim gibi ülklerin bilinçlenmesinde en büyük araçtı oysa Obama Bush'a göre daha zekice daha kurnazca yaklaşacak Irak konusuna ve Dünyada Amerikaya karşı oluşan kollektif öfkeyi törpüleyebilecek birisi aynı Clinton gibi buraya gelip bir bebeğe burnunu sıktırdı diye kahraman ilan edilmişti ve ozamanlarda Amerikaya olan Türk halkının sempatisi %57 oranındaydı ama aynı Clinton şeyinin keyfi yüzünden Kararlı Güç operasyonu adı altında Irak'a saldırıp binlerce müslümanı katletmişti bütün bunlara karşı tek umudum ekonomik kriz eğer bu ekonomik kriz gerçekten Amerika yı sarsarsa ki öyle görünüyor belki o zaman planlarıda sekteye uğrayabilir
 
islamın ılımlısı falan olmaz.... hükümleri bellidir.



amerikanın müslüman olmasını hangi müslüman istemez ki.... keşke olsalar...

doğru söylüyorsun kardeş islamın ılımlısı ortası şekerlisi olmaz islam islamdır fakat bu ........... elinde öyle bir güç var ki aklın hayalin durur inan bana evlatlar ile anaları babları birbirne kırdırabilecek bir güç var öl dese ölürler o derece yani bilinç muhakeme yeteneği idrak kabiliyeti hak getire hepsi birer robota dönüşmüş ha senle oturur konuşurlar tartışırlar uslupları sade ve sakin dir fakat Fettullah GÜLEN söz konusu oldumu herifler sanki hipnotize edilmiş gibi birden değişiveriyorlar adamı ALLAH gibi görüyorlar(Haşa sümme Haşa ) o yüzden bu forumda biraz bunlara değinirsek iyi olur çünkü dindar ile dinci arasındaki fark en iyi bu şekilde ortaya çıkar Fettullah GÜLEN şimdiye kadar bizim bildiğimiz islama ters olan bir çok şey söylemiştir ve bunları cemaatine uygulatmıştır örneğin yıllardan beridir faiz haramdır faiz şöyledir böyledir diyen GÜLEN iş tersine dönünce faizin tillahını kullanıp Bank Asya yı borsaya sokmuştur bu ve buna benzer birçok örnek vardır Emperyalizmin en büyük taktiği İslamı İslam ile vurmaktır ve bunun en büyük aracıda günümüz de Fettulah GÜLEN dir
 
kardeşim kuran bitane sonuçta ona uyduktan sonra neden ılımlı ıllımsız nedemek bu anlamamıyoum.
 
Barack Obama

Barack Obama siyahi bir baba, beyaz bir anne, Müslüman bir baba Hıristiyan
bir anne ve kendisi de Hıristiyan olan melez bir insandır buradan hareketle müslüman değil hıristiyan dır zaten bunu da başkanlık yarışının ilk günlerinde kendisi beyan etmiştir ama İslam dinine de ailesinden gelen bir yaklaşımla sempati de duymaktadır bu nedenleki bazı çevrelerin büyük Ortadoğu projesi kapsamında ılımlı islam dayatmalarına neden olabilecek te bir figürdür şöyleki hem siyah hem beyaz, hem Müslüman hem Hıristiyan gibi düşünen kişiler vardır lakin güzel dinimiz İslamın ılımlısı , ılımsızı olmaz bu ülke bin yıllardır dinini nasıl yaşıyorsa bundan sonrada aynı şekilde yaşayacaktır bu tarz dayatmaları yapanların ilk önce kafalarına bunu iyice sokmaları gerekmektedir.
 
Fetullah Gülen'le MOON ve MASON İlişkileri:

Moon tarikatı ile Fetullah teşkilatı arasındaki örgütlenme modellerindeki siyonist ilişkileri yanında en önemli benzerlikse birinin Mesihliğe, diğerinin ise İslam temsilciliğine ve Mehdiliğe soyunmalarıdır.

Her ikisini de organize eden, Amerika'daki siyonist kuruluş; CSIS'tır.

CSIS 1962'de Georgetown Üniversitesi'nde kurulmuş. Amerikan devletine ve özellikle petrol ve silah şirketlerine hizmet veriyor. Dış ülke yöneticileriyle, bürokratlarıyla, Amerikan çıkarlarına dolaylı ya da dolaysız hizmet verecek akademisyenlerle bağlar kuran CSIS, bir devlet kurumuyken, yenidünya düzenine uyum sağlamak üzere şirkete dönüştürülüyor. CSIS, Ortadoğu petropolitik araştırmalarıyla da ünlüdür. Ortadoğu bölümünün içinde Türkiye'ye de ayrı bir bölüm açılmış, CSIS birimlerinin yönetimlerinde istihbarat örgütlerinde ve yabancı ülke­lerdeki diplomatik misyonlarda dünya deneyimi kazanmış eski dev­let memurları bulunuyor. Üçüncü ülke adamları da bu şeflere raporlar hazırlıyorlar.

CSIS yabancı devletlerin görevlilerini de gerektiğinde ABD'de konuk edip, ilgili konularda konferans vermelerini sağlar. Bunların arasında Türkiye başbakanları da bulunmaktadır. Hatta CSIS, Kafkasya petrol boru hatları ile ilgili toplantılarını Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığında gerçekleştirmiştir. Sonraları Başba­kanlık danışmanlığına getirilen, DSP milletvekili ve Ecevit'in ABD gezilerinde en büyük yardımcısı, 2002 yılında Kıbrıs'dan sorumlu Devlet Bakanı, Harvard mezunu Tayyibe Gülek komitenin sekreterliğine getirilmiştir. CİA'nın bile bir üst kurumu gibi çalışan CSIS Fetullah Gülen'inde en büyük destekçisidir.

Çok sayıda ülkenin yanı Sıra ABD'de de "lobby" oluşturmak gerekçesiyle okullar kurulması bir gazetede şu ilginç açıklamayla yer alı­yordu:

"Gülen'in şimdiki planı, ABD'de Türklere de, Amerikalılara da eğitim verecek bir üniversite açmak. Virginia eyaletine bağlı kü­çük bir yerleşim birimi olan Staunton'da, boşaltılmış bir hasta­ne binasını devralan "Fethullahçı" grup, burada binden fazla öğrenci kapasiteli bir üniversitenin kurulması çalışmalarına başladı. Gülen Londra'da kolej açmış, matematik doktoru bir arkadaş­larının" Staunton Belediyesi ile anlaşması halinde, üniversitenin dünyanın her yanından gelecek öğrencilere "evet" diyeceğini söylüyor.[13]

"Fethullah Gülen'in" adamları tüm dünyada, Tanzanya'dan Çin'e çoğunluğu eski Sovyetler Birliği Türki cumhuriyetlerinde yer alan 200'den fazla okul kurdular. Bu okullar İslam'dan çok Türk milliyetçiliğini esas alan bir felsefeyi yaymaktadır. "Balkanlar'dan Çin'e, Türkiye'yi model alan bu seçkinlerin oluşumunu görmek istiyor. (...) Bu kuruluşlar Müslüman olmayan öğrencileri kabul ediyorlar ve yüksek nitelikleri ve belki de İngilizceyi temel eğitim dili olarak kullanmaları nedeniyle, seçkinlerin ço­cuklarını çekmektedir.

Şimdi soralım İngilizce dilinde eğitim yapmayı esas alan bu kurumların "Türk milliyetçiliğini" nasıl esas aldığı ya da nasıl olup Tanzanya veya Çin yönetimleri seçkin aile çocuklarının "Türk Milliyetçiliğini esas alan" bir eğitimden geçirilmesine izin vermektedir.

"The man and his movement" (Bir Adam ve Hareketi)

26-27 Nişan 2001 tarihlerinde, Georgetown Üniversitesi'nde CMCU'nun son konferansının konusu "F. Gülen: The man and his movement (Bir adam ve onun hareketi) idi. Bu konferansta F. Gülen'in son elli yılda gelişen İslam'i hareketler içinde kurumlaşan tek hareket olduğuna dikkat çekildiğine ve eski CIA şefi Graham Fuller'in RAND şirketi adına Türkiye Nurculuğunu araştırmaya baş­lamış olduğuna dikkat edilirse ABD ile "entegrasyon"un liberal olarak tamamlanmak üzere olduğu söylenebilir.

CMCU konferansına katılanların kimlikleri ve deneyleri, Georgetovvn Devlet Üniversitesi'nin yanı sıra ABD yönetiminin ve Yahudi örgütleri ile Alman Stiftung'larının Türkiye'deki din ve ifade hürriyetine verdikleri değerin açık bir göstergesiydi (!): Toplantıya katılanların özellikleri işin ne denli ciddiye alındığını göstermekteydi:

Alan Makowsky: ABD Dışişleri istihbarat Bürosu eski şefi, Körfez savaşında ordu danışmanı, İsrail destekçisi WINEP (Washington Institute for Near East Policy) görevlisi. George Harris: ABD eski dışişleri görevlisi, eski Ankara B.elçisi, istihbarat uzmanı, Asya, Ortadoğu, Güneydoğu Asya uzmanı.

Roscoe Suddarth: Mali 1961, Lübnan 1963-65, Yemen 1967, Ürdün 1974-1990 istihbarat görevlisi, Middle East Institute başkanı.

Graham Edmund Fuller: Yemen, Cidde, Uzakdoğu CIA görev­lisi, ABD Hava Kuvvetleri ne bağlı RAND şirketi yöneticisi. Şimdi­lerde Türkiye'deki Nurcu hareketini ve "Irak, Bahreyn, Suudi Ara­bistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki çeşitli "Şii Müslü­man Cemaatlerin gelecekteki politik rolleri'ni Rend Francke ile bir­likte araştırıyor. Şii araştırması projesinin amacı, "Şiilerin özgürlü­ğü, siyasete ve yönetime katılımlarının geliştirilmesinin yollarını bulmak" olarak belirtilmektedir.

Bekim Akal: Wolkswagen Stiftung, Almanya (Yahudi)

Osman Bakkar: Georgetovvn CMCU Malezya Seksiyonu İslâm Kürsüsü başkanı.

Thomas Mitchel: Vatikan Cizvit seksiyonu sorumlusu, İstanbul Bediüzzaman ve "medeniyetler arası diyalog" konferansları katılımcısı.

Mücahit Bilici: Sosyolog, Boğaziçi Üniversitesi.

Yasin Aktay: Prof. ODTÜ.

Fahri Çakı: Sosyolog; İstanbul Üniversitesi'nden sonra Temple'da Nurcu Hareketin Sosyo-Ekonomik gelişmesi tezini hazırlıyor.

Ahmet Kuru: Bilkent Üniversitesi, Fatih Üniversitesi. Utah Üniversitesi doktora öğrencisi.

Zeki Santoprak: ABD Rumi Forum Başkanı, Marmara İlahiyat Fakültesi, El-Ezher, Harran Üniversitesi. Şimdi Washington Katolik Üniversitesi'nde.

Hakan Yavuz: Utah Üniversitesi.

Elizabeth Özdalga: Prof. ODTÜ, CHP araştırmacısı, İsveç Enstitüsü müdürü, İslâm Konferansı örgütleyicisi, "Adsız Kahraman: Fethullah Gülen Cemaatinin kadınları arsında Bireysellik ve İçselleşmiş Yansıma" tebliği sahibi.

Bayram Balcı: Fransa Milli İltica Bürosu, Paris Arap Dünyası gö­revlisi, Fransa Dışişleri Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü'nde kadrolu eleman.

Berna Turam: McGill Üniversitesi/Kanada

ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Din Hürriyeti Bürosunca hazırlanan "Din Hürriyeti-Türkiye Raporu"nda "İslamic Leader" ve "Moderate İslamic Leader" olarak kayıtlara geçirilen F. Gülen'in hakları Amerikan devletince resmen savunulduktan sonra, ilginin boyutu genişletilmekte ve Amerikan devletinin ünlü üniversite­sinde akademik bir düzeye yükselmekte olduğu görülüyordu. Bu "bilimsel" toplantıyı CMCU ve "The Rumi Forum" düzenlemişti.

Bu tür "bilimsel" toplantıların sonuçlarının resmi raporlara etkisi elbette olumlu olacaktı. ABD Dışişleri Bakanlığının raporlarında "Ilımlı İslami Lider" olarak sıfat kazanan F. Gülen, 2002 yılı Din Hürriyeti Raporu'nda "İslamic philosopher and leader/İslam Filozofu ve Lideri" olarak nitelenmeye başlanmıştır.

Aynı raporun 44. paragrafında "Din Hürriyeti Tacizleri" başlığı altında "Ahmadi Muslims" cemaati diye Cüppeli Ahmet Hoca'ya da sahip çıkılmıştır.[14]

ABD'de son toplantıysa 19-20 Nisan 2004'de Washington'daki John Hopkins Üniversitesi'nde "Abant in Washington-İslam. Laiklik ve Demokrasi: Türk Deneyimi" adı altında toplandı.

Toplantının programına göre, "hoş geldiniz" konuşmalarını Francis Fukuyama ve "Abant Platformu" başlığıyla Bilgi Üniversitesi'nden Mete Tuncay yaptı. Açılış konuşmalarını ise diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın ile ABD Dışişleri Müste­şarı eski Ankara Büyükelçisi Marc Grossman yaptı. Türkiye Gazeteciler ve yazarla Vakfıénca çağrısı yapılan ve ATFA (American Turkish Friends Association- Fairfax) örgütlenen bu ilginç konferansın panellerine içinde CIA şefleri yanında Cengiz Çandar'da vardı.

Türkiye'nin İslam, Laiklik ve Demokrasi Deneyimi ve Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya İlişkisi Yuvarlak Masa Toplantısı:

Kemal Derviş (CHP Genel Başkan Yardımcısı-Açılış konuşması), Elisabeth Özdalga (CHP eski danışmanı, TESEV danışmanı, İsveç Araştırma Enstitütüsü), Cüneyt Ülsever (Liberal Dü­şünce Topluluğu Derneği, Hürriyet Gazetesi), Sabri Sayarı (Eski RAND danışmanı, Georgetown Ünv.), Emal Uşşaklı (TGYV), Hüse­yin Gülerce (TGYV), Kenan Gürsoy (Galatasaray Unv.), Fehmi Koru (Yeni Şafak Gazt.), Kemal Karpat (WisconsinUnv.), Ruşen Çakır (TESEV), Mithat Melen ( İstanbul Unv.) Şahin Alpay (Bahçeşehir Unv.), Zeki Sarıtoprak (John Caroll Unv.), Adnan As­lan (ISAM-İslami Araştırmalar Merkezi), Ömer Taşpınar (John Hopkins Unv. Brookings Inst), Zeyno Baran (Nixon Center, Eski CSIS elemanı), Cengiz Çandar (Sabah Gazetesi), Seda Çiftçi (CSIS elemanı), Hakan Yavuz, Henry Barkey, John Lee Esposito David Calleo, Steven A. Cook, Svante Cornell, James Miller, Charles Fairbanks, Carter Findley, Hussain Haqqani (Carnegie Endowment), Barry Jacobs ve Anatol Lieven (American Jewish Committee), Heath Lowry, Zack Messitte (Saint Mary's College), Eric Hooglund (Filistin Araştırmaları) ve John Hulsman (Heritage Fdn.)

Toplantıya ABD eski Ankara Büyükelçisi ve Dışişleri Siyaset Planlama Müsteşarı Marc Grossman'ın yanı sıra Savunma Bakanlığı Müsteşarı Paul Wolfowitz'in de katılarak açılış konuşması yapacağı, eski Büyükelçisi ve NED yönetim kurulu eski "üyesi Abramowitz, WINEP eski direktörü, 1990'da Ortadoğu'ya ABD askeri saldırısı sırasında danışmanlık yapmış olan, ABD Temsilciler Meclisi Perso­nel Direktörü Alan Makowski Temsilcilerden Rober Wexler, John Hopkins Arap İşleri uzmanı Fuad Ajami'nin ve Frederick Star'ın da katılacağı duyurulmuştu Ne ki, toplantıya on gün kala bu kişilerin katılamayacağı görüldü.

Türkiye'de DGM'nin aradığı kişi, ABD'deki devlet üniversitesinde adına düzenlenen bilimsel toplantılarla onurlandırılıyor, ABD Dışişleri'nin katıldığı toplantılar düzenleniyor. Bir kişinin bir mahkeme tarafından aranıp aranmaması, haklılığı ya da haksızlığı önemli görülmeyebilir. Ancak uzun yıllar devlet yöneticilerince "stratejik ortak" olarak tanıtılan ABD'nin tutumuna kısa bir soruyla değinilebilir: ABD'nin ulusal güvenlik gerekçesiyle aradığı herhangi bir kişi için, örneğin Ankara Üniversitesi'nde onurlandırıcı bir konferans düzenlense, ABD Dışişleri ne yapar?[15]

Kim ne derse desin, işin özü, toplulukların dinsel inançlarını kullanılarak oynanan oyun değişmiyor. Moon hareketi Mesih'e; Fetullahcılık hareketi de Mehdi'ye özeniyor. Her ikisinin yolu da "Amerika ile entegrasyon" projesine çıkıyor.

Moon misyonerleri örgüte bilimsel bir saygınlık görüntüsü vermek için üniversitelerden adam seçiyorlar. Bu katılımcıların Moon'un ki­lisesine bağlı olmadığını, salt ayrı dinlerin ya da üniversitelerin tem­silcileri olduğu izlenimini vermeye çalışıyorlardı. Örneğin, turcular arasında Moon tarafından kutsal nikâhla evlendirilmiş en az on yıl­lık kilise üyelerinin örgüt bağlarından söz edilmiyordu.

Türkiye'yi temsil edenler arasında, Dünya dinleri Gençlik Semineri' ne katılan Ahmet Davutoğlu bulunuyordu. Boğaziçi Üniversitesi'nin öğretim görevlisi Davutoğlu, ma­sumane çalışmaların amacını şu ilginç sözlerle açıklıyordu:

"Amerika'da kendi sahasında söz sahibi değişik dinlere mensup bir grup profesörün önderliğini yaptığı bu gezide, amaç bilfiil yaşayarak daha açık bir ifade ile "gezici bir üniversite" şek­linde, dinler arasında diyalog ve fikir alışverişi temin etmektir. İlki geçen sene yapılan bu geziye Türk temsilciler bu sene katıl­dı. Gerek ABD'de gerekse Kudüs'te gerçekten çok değerli göz­lemler yapma imkânı bulduk.[16]

Mooncular "Kitlelerin yoğun ilgisini çeken Futbola da el attılar. Seul'de, her girişimin adında yer aldığı gibi, amaç "barış" olarak bildirilir. 10 Temmuz 2003 futbol turnuvasına Fransa'dan Olympique Lyonnais, Güney Afrika'dan Kaizer Chiefs, Almanya'dan TSV 1860 München, ABD'den Los Angeles Galaxy, Hollanda'dan PSV Eindhoven, Uruguay'dan Club Nacional de Football ve Güney Ko­re'den de Seongnam Ilhwa takımları katılır. Türkiye'den de Beşik­taş Spor Kulübü Futbol Takımı turnuvada yerini alır. Birinciye 2 milyon dolar ve ikincinin de 500.000 dolar ödül verilir. Bu haber Türkiye'deki bazı gazetelerde kısaca yer alır. Ama "Moon tarikatı­nın düzenlediği turnuva" sözleri ve Moon örgütlenmesiyle ilgili kısa bilgiler yer alır. Bu durumda Din-Kilise-Futbol ilişkisi üzerine akla gelebilecek sorulara yanıt da Zaman gazetesinde yer alır. Fatih Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Ali Murat Yel, kutsallık ile futbol ve din arasındaki ilişkinin teorik temellerini ortaya koyar.

Öğretim üyesinin yazısındaki satırlar yeterince aydınlatıcı ve tarikat-futbol ilişkisini kötüleyenlere de iyi bir yanıt oluşturur:

"(..) Futbol da birçok özelliğinden dolayı yeni bir dini hareket olarak görülebilir. "Para-religious-Din gibi" olarak da adlandı­rılan bu hareketlerde dini herhangi bir unsur olmamasına rağ­men pek çok hususta dine benzer özelliklere rastlanılmaktadır.[17]

1990'h yıllarda Moon Hazretleri'nin PWPA örgütünün Türkiye etkinlikleri iyice yaygınlaşıyor. Medeniyetler arası Diyalog, Bediüzzaman Said-i Nursi Konferansları adı altında yapılan toplantılara Amerika'dan gelip konuk olanlar çoğalıyor. Bu adamlarla ilgili övgüleri Aksiyon dergisinde, Zaman gazetesinde bolca bulmak mümkündür.

AKP'li ve Fetullah Gülen'ci Belediye Başkanları eliyle, tarihi camiler yıkılarak, kiliseler açılmaya başlanmıştır.

755 yıllık camiyi yıktılar ve Moon-Presbiteryen müritlerini karşıladılar.

Özellikle 2000-2002 yılları arasında dünya mirası, dinlerarası di­yalog, din-inanç turizmi denilerek bizzat hükümet tarafından uygu­lanan projeyle cemaatsiz kiliseler kurulurken, antik kiliseler de yeni­lenmiştir. Aynı dönem içinde sayısız tarihi cami ise ya yıkıma ter­kedilmiş ya da bilerek ve istenerek yıkılmıştır. Bunun son örneği Türklerin 1211 yılında kurdukları Denizli kentinde yaşanmıştır.

"Denizli'de Türklerin ilk yerleşimde kurdukları ve sayısız deprem­den sonra onarıp açık tuttukları, 755 yıllık Ulu Cami ve tarihsel Selçuklu minaresi birbirini izleyen 2 gecede belediye" ekiplerince yıkıldı. Bu yıkımın ardından yedi gün geçmeden yörede devlet eliyle yenilenen 11 kiliseden biri olan ve yüzlerce yıldır kullanılmayan antik Pamukkale Kilisesi'nin yıkıntıları arasında ayin düzenlenmiştir. Ayini düzenleyen birinci grup Amerikan Presbiterian kilisesi mensupla­rıdır. Bu grubun başında Amerikalı papaz Bruce McDovvell ve Pa­paz İlhan Kekinöz bulunmuştur, ikinci 25 kişilik grup ise Unification Church bağlılarıdır.[18]

"Ayinciler devlet yöneticilerinden vali yardımcısı Musa Uçar'ı zi­yaret etmişler ve ondan hediyeler almışlardır. "Bizans dönemi kalıntılarıyla Amerikalı papazın ya da Korelilerin ne tür bir dinsel ilişkisi olabilir? Onlar kendi inançlarına uygun ayin yapacak bir yer bulamamışlar mıdır?" gibi ilginç soruların yanıtını verecek bir laik rejime sahip çıkacak bir görevli herhalde vardır.

Koreli misyonerler de deprem yıkımından yararlanarak sözde yardım diye yerleştikten sonra, dışı ev, içi kilise inanç merkezleri kurmayı başardılar. Örneğin Yalova yakınlarında, deniz kıyısında ev-kilise kuran misyonerler, üşenmeyip deprem bölgesini geziyorlar ve topladıkları çocukları kiliselere ziyarete götürüyor ve beyinlerini yıkıyorlar.

Uluslar arası örgütlenmeyi gerçekleştiren Moon, Amerika'nın desteği ile dünya egemenliği ardında koşan devletlerin örtülü operasyon ilkelerini çağrıştıran önemli bir açıklama yapmıştı:

"Zamanı geldiğinde, dünyayı yönetmek için otomatik (olarak işleyen) bir teokratik düzene sahip olmalıyız. Siyaseti dinden ayıramayız. Hülyamda, bir (...) siyasi parti var; bu parti (...) da içine almalıdır. Bir kolumuzla dini dünyayı, öteki kolumuzla da siyasi dünyayı kucaklayabiliriz.

Bunları söyleyen kişinin liderliğini yaptığı cemaat, yüzlerce şirke­te, vakıflara. okullara, üniversiteye, yayın evlerine, gazetelere, dini İlmi örgütlere, hoşgörü kuruluşlarına, v.b sahip. Cemaat gençliğe büyük önem veriyor. Onları örgütlüyor beyinlerindeki tüm inançları silip kendi safsatalarını yerleştiriyor ve yalnız cemaat içinde ve lideri için kapalı devre yaşamayı öğretiyor. Politikacı­lar, yazarlar, sanatçılar, bilim adamları, cemaatin çevresinde toplanıyorlar. Dünyanın pir çok ülkesinde kuruluşları olan bu cemaatin, kaynağı merak edilen parasının büyüklüğü hesap edilemiyor

Söz konusu cemaatin lideri Amerika'da bulunuyor. Cemaatin li­derine "hazret-üstad" deniyor ama, o bir "Hoca Efendi" değil. O Reverand (Hazret) Sung Myung (Moon) ve cemaatinin adı ise; Dünya Hıristiyanlığını Birleştirmek İçin Kutsal Ruh Cemiyeti, kısaca Unification Church (UC, Birleştirme Kilisesi)'dir.

Moon'un, Kore istihbarat servisi K-CIA ile başladığı ve Amerika'daki siyonist yahudi stratejistlerin desteği ile parlayıp şöhret kazandığı bu şeytan tarikatında, Japonya'nın ilginç iş adamları, ABD politikacıları, ABD başkanları, Yahudiler Güney Amerikalılar, Katolikler, Protestanlar, Müslümanlar bulunmaktadır. Moon'a göre dünyadaki kötülüklerin kökeninde "Adem" baba ile "Havva" ananın işledikleri günah bulunmaktadır. Bu yasak ilişkiden doğan çocuğun kanı da işte bu yüzden kirlenmiştir. O nedenle insanlığın kurtuluşu ancak ve ancak, kanının temizlen­mesiyle gerçekleşebilir. Temizleyici kan ise; dönemim gerçek ana-babası yani Moon ve Moon'un karısının damarlarında akmaktadır. Artık asıl olan Adem ile Havva değil, kendilerini "true-parents" yani "gerçek ana-baba" olarak ilan eden Moon ve eşidir.

Yeni ve temiz ana-babaların yetiştirilmesi, kurtuluşun en temel koşuludur. Temiz ana-babalar ise ancak kutsal nikâh törenlerle birleşebilirler. "True-Parents days (günlerinde) Sung Myung Moon 'Hazretleri' binlerce yeni çifti kutsuyor ya da evli olanları yeniden nikâhlayarak toplu düğün düzenliyor. Nikâhları kutsanan çiftler, Moon'un kanını temsilen birer kadeh şarap içiyorlar. Böylece Adem ve Havva'nın şeytanla işbirliği yaparak kirlettikleri insan kanı da temizlenmiş oluyor.

Moon'un gençlik örgütünün eski yöneticisinin gönderdiği mektuptaki şu bilgi bu işlerin, yalnızca kilise çevresini geliş­tirmek üzere, siyasal-bilimsel toplantılar düzenlenmesini aştığını gös­teriyor. Mektuptan okuyalım:

"... Dünkü New York Post (16 Aralık 1999) Moon'un 13 Şubat kitlesel düğün törenlerine (giriş) ücretinin 100 dolar olduğunu yazıyordu ama haberde bir eksilik vardı. Gerçekte evlenen çiftlerin binlerle ifade edilen dolarlar ödeme zorunluluğundan söz edilmiyordu."

Moon'un Mesihliğinin nedeni ise şöyle belirtilir. Moon'a göre Hz. İsa politik becerisi bulunmadığından, Hıristiyanlığı ve insanlığı kurtaramamıştır. Bu nedenle Moon kendini Mesih olarak ilan ediyor. Sorgusuz bağlanılacak her şeyh-dede-şef örgütünde olduğu gibi, eleman devşirilme işi, hem Moonculukta, hem Fetullaçılıkta beyin yıkama esasına dayanır.

İnsanlığı kurtaracak bir 'Mesih' olarak, ortaya çıkan Moon'a kimse sahte peygamber diyememektedir. Bu örgütle Fetullah Gülen'nin yapılanma modeli oldukça benzeşmektedir. Ancak Türkiye merkezli Moon kilisesi kadar büyük değildir. Her ne kadar iki örgütün yükselmeye başlamaları Amerika'nın başlattığı, 1950'lerin komünizmle mücade­le örgütlenmesine dayanıyorsa da, Moon Hazretleri, Amerika'ya uzaktan yaslanacağına, kendisini ABD'ye atmış ve kırk yıldan bu yana işin ana müteahhitliğine soyunmuş bulunuyor. Fetullah Gülen ise: kırk yılın ardından farkına varmış ki; "Güç neredeyse orada olunmak" der gibi, o da Amerika'ya taşınmış. ABD federal devlet yönetimiyle içli dışlı olmayı başaran Moon, her geçen yılın ardından kutsallığının en üst noktasına ulaşmıştır. Her yıl 10-15 Şubat arasında "Gerçek Ana-Baba" nın doğum günleri büyük gösterilerle ve ayinlerle kutlanmaktadır. Tıpkı peygamberlerin do­ğum günlerinin kutlandığı gibi. Bu arada, onun otellerinde intihar ölümleri de sıklaşıyor. İki yıl önce kendi oğlu da aynı otelde intihar etmişti.

Moon'un, Amerika'da merkezleşmeyi seçmesinin nedenini an­lamak, o denli zor değil. Moon Hazretleri cin gibi akıllıdır; dünya­nın değişik ülkelerine Hristiyanlık Kilisesi olarak gitmenin olanaksız­lığını görmüş ve her dinden, her milliyetten insanlarla ilişki kurmak üzere entel örgütleri oluşturmuş. Bilim adamları, barış kadınları, dinler arası federasyon, dünya üniversiteleri federasyonları gibi sa­yısız örgüt kurulmuş.

İşte bunlardan, PWPA (Proffesors World Peace Academy /Profesörler Dünya Barış Akademisi) ile dünyanın dön bucağında toplantılar düzenletmiş. PWPA' nın el atmadığı konu yok. "Sovyet­ler yıkıldıktan sonra ne olacak?"dan "Afrika'nın geleceği" ne, "La­tin Amerika'nın borç sorunları" ndan "Ortadoğu'da ticaret ve barış süreci"ne, "İslamın sorunlarından" Ermenistan'ın kalkınma yolla­rına dek, akla gelebilecek ne denli konu ya da bölgesel sorun var­sa, hemen hemen tümü için "konferans" ve "sempozyum" adı al­tında, 1973'den bu yana 400'ü aşkın toplantı düzenlenmiş.

Birleştirme Kilisesi Türkiye'ye giriyor

PWPA'nın Türkiye'deki ilk başkanı ünlü siyasetçi Kasım Gülek'dir. Onun Koreli Moon'un kilisesince kurulmuş olan bir tarikatı Türkiye'de başkan olarak temsil etmesinin gerekçelerini anlamak mümkün değil ama, onun yaşamına kısaca göz atmak bize bazı ip uçları verebilir.

Kasım Gülek (Adana 1910- Washington 1996) İttihat ve Terakki üyesi Mustafa Rıfat Bey'in ve Tayyibe Gülek'in oğludur. GS Li­sesi ve Robert Kolej'de, Paris Ecole Science Politiques (1924-28), Columbia University (Dr.l928)'de eğitim gördü. ABD'de öğrenciy­ken Chase Manhattan Bank'da çalıştı. Harvard Üniveristesi'nde iş­letmede "master" yaptı. Rockfeller bursuyla Berlin Üniversitesi'nde, Cambridge Üniversitesi'nde çalışmalar yaptı. Cambridge rektörünün tavsiyesiyle CHP'ne girdi; Bilecik Milletvekilliği yaptı, Bayındırlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, CHP Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu.

1958 yılında Kuzey Atlantik Ansamblesi Başkanı (1957-1959) Albay J. J. Fens, Menderes hükümetinden Türk heyetinin bildi­rilmesini ister. CHP'den Nüvit Yetkin seçilir. Harekete geçen CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Colonel (Albay) Fens'e mektup yazar ye Nüvit Yetkin yerine kendisinin çağrılmasını ister. Konu Za­fer Gazetesi'nde manşet olur. Kasım Gülek, İnönü'ye böyle bir mektup yazmadığın9ı söyler. Bir gün sonra, gazete mektubun kopya­sını yayınlayınca, İsmet İnönü, Kasım Gülek'e güvenemeyeceğini bildirerek, görevden ayrılmasını ister. İnönü'nün 1950'den 1957'ye, dek görevde tuttuğu Kasım Gülek ile çalışmasının nedeni; Gülek'in yeteneklerinin yanı sıra; O'nun yabancılarla kurduğu sıkı dostluklarından yarar umması olabilir. Ne de olsa İnönü, onun Amerikan ilişkilerinden 1948'de yararlanmayı düşünmüştü,

Kasım Gülek, Kore Birleşmiş Milletler Komisyonu Başkanlığı (1950-1953) Kuzey Atlantik Ansamblesi Başkanlığı (1968-1969), NATO Parlamenterler Konferansı Başkan Yardımcılığı ve Kontenjan Senatörlüğü yaptı. Kasım Gülek'in yaşamında en ilginç teklif Gene­ral McArthur'dan geldi. MacArthur, Gülek'ten ABD'de kalarak senatör olmasını istemişti.

1980'li yıllarda Sung Myung Moon'un Türkiye ilişkilerini yürüten Kasım Gülek, Unification Church'ü güçlendirmek için büyük çaba gösterdi. Örgütü, ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ'a "empoze" et­meye çalıştı. Kasım Gülek bu arada Fetullah Gülen'le dostluğu ilerletti ve onu ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz ile tanıştır­dı. Kasım Gülek, yaşlılık yıllarında yeniden CHP ile ilişki kurdu.

Kasım Gülek'in baldızı Aylin Radomisli, uzun yıllar ABD'de yaşadı; Amerikan ordusuna katıldı; Asya'da elçilik görevine atanacağı söylenirken, 19 Ocak 1995'de evinin bahçesinde ölü bulundu. Ölümün nedeni araba kazası olarak kayıtlara geçirildi. Aylin Radomisli'nin Türkiye'den ilginç konuklan oluyordu. Yakın arkada­şı Aylin Gönensay (Eski dışişleri ve devlet bakanlarından Emre Gönensay'ın eşi) bunlardan biriyle tanışır. Bu adam Zaman gazetesinin ihtiyaçları için Amerika'dadır.

Kasım Gülek'in kızı Tayyibe Gülek, Teyzesi Aylin Rodomisli ile ABD'de yaşadı. Harvard'ı bitirdikten sonra, Türkiye iktisâdını pek ama pek iyi yönetenlerin yuvası London School of Economics' te yüksek lisans yaptı. Türkiye'ye döndü. Engin deneyimlerine güven duyularak Başbakanlık Danışmanlığına getirildi. Türkiye'nin Bakû-Ceyhan Boru Hattı Sekreterliğini yürütürken, Ecevit'lerin kontenjanından Adana Milletvekili (1999) olarak TBMM'ye girdi. Ecevit onu ABD gezilerinde hep yanında bulundurdu. Tayyibe Gülek Temmuz 2002'de Kıbrıs'tan sorumlu devlet bakan­lığı görevine getirildi

ABD'lilerle 1920'li yıllardan beri içli dışlı olan Kasım Gülek, moon tarikatı elemanlarının da katıldığı ilk toplantıyı, 1982'de İstanbul'da yapmıştı. Bu toplantılarda Moon'un Ortadoğu Temsilcisi, Thomas Cromwell başta olmak üzere Moon'un örgütle­rinden ve yerlilerden birçok yönetici katılmıştı. Toplantıların ko­nuları da ilginç; 21 Yüzyıl Eğitimi ve Türk Yunan İlişkileri. Bu toplantılara katılan Türk büyükleri de ilginç kişilerdendi. Emre Gönensay, Sabahattin Zaim, Erkek Akurgal, İlahiyat Fakültelerinin dekanları, sanatçılar, ünlü Belediye Başkanlarından Gülay Atığ, Semra Özal, Diğer uluslar arası toplantılara katılanlar arasında, De­niz Baykal, Hayri Erdoğan Alkin, Handan Kepir gibi ta­nınmışlar da vardı.

Moon'un PWPA toplantılarında en sık görülen İlahiyatçıların başında Salih Tuğ gibi İlahiyat Fakültesi dekanları geliyor. İlim Yayma Cemiyeti üyelerinden ve Aydınlar Ocağı eski başkanlarından Salih Tuğ 1997'de Kanal 7 televizyonunda Fehmi Koru ile programa çıkıyor ve Moon'un Church hareketini öve öve bitiremiyordu. Bu toplantılara katılmış olan Yaşar Nuri Öztürk Moon'un İlahiyatçılara 45 gün süren Amerika gezisi ayarladığını söylüyordu.

Anlaşılıyor ki, (Birleştirme Kilisesi), Hrıstiyan ya da Müslüman ayırt etmiyor, önüne geleni birleştiriyordu. Tolaransçı Hocaefendi'yi, Belediye Başkanını Cumhurbaşkanı'nın eşini Devlet Bakanlarını ve daha nice ünlüyü yan yana getirebiliyor. Ayrı bir kitap konusu olacak kadar geniştir. Moon'un Türkiye ve Türkiyeli tarikatlarla ilişkileri. Şimdilik, Unification Church'ün yayınlarına gö­re toplantıları kısa bir listede toparlamak yararlı olabilir:

1982 Roma: Kasım Gülek,

1982 İstanbul Hazırlık Toplantısı: Bu toplantıyı Moon'un sağ kolu Chung Hwan Kwak vönetivor ve Kasım-Nilüfer Gülek Türkiye düzenlemesini yapıyorlar.

1984 Roma: Hayri Erdoğan ilkin (Konferans Başkanı olarak),Prof. Sabahattin Zaim

1986 İstanbul Hilton "21. Yüzyılda Eğitim" Kasım Gülek, Sabahattin Zaim. PWPA' nın ABD başkanı Nicholas Kitrie ve Yu­nanistan'dan Evanghelos Moutsopoulos da katılıyor.

1986 İstanbul Hilton: "Türk-Yunan İlişkileri" Sabahattin Zaim, Ekrem Akurgal, Emre Gönensay (Sonra başbakan Danışmanı, T.C Dışişleri Bakanı, Nilüfer Gülek'in kardeşi Aylin Radomisli'nin Amerika'dan yakın dostu), Kasım Gülek.

1987 Chicago: Kasım Gülek

1988 Londra: Prof. Handan Kepir Sinangil (Robert kolej /Bosphorus. Un)

1991 İstanbul President Oteli.

1994 İstanbul the Marmara Oteli.

1996 İstanbul (1-14 Haziran).

Öteki katılımcılar: Deniz Baykal, Işılay Saygın, Mehmet Aydın (9 Eylül Üniv. İlahiyat Fak. Dekanı, Abant toplantıları yöneticisi, (18 Kasım 2002 AKP) Abdullah Gül Hükümeti Devlet Bakanı), Sabri Orman, Ali Şafak E. Ruhi Fığlalı, Gülay Atığ (Aslıtürk), Semra Özal, Nilüfer Narlı, Nevzat Yalçıntaş, Lütfü Doğan, Osman Zümrüt, Şerafettin Gölcük, Salih Tuğ, Fehmi Koru, Barış Manço, Ayseli Gürsoy.

ABD'den İstanbul toplantılarına katılanlar arasında Moon'un has adamları Richard Rubinstein, Nicholas Kittrie'nin yanı sıra Yunanistan'dan, Ürdün'den, Mısır'dan, Kore'den gelenler var.

Kasım Gülek'in, ölümü üzerine, PWPA'nın Türkiye başkanlığını Dr. Hayri Erdoğan Alkin üstlendi. Hayri Erdoğan Alkin, eski adıyla Robert Kolej devamıyla Bosphorus University'de profesörlüğünün yanı sıra Türk Ekonomi Bankası (TEB) yönetim kurulu üyeliği yapmaktaydı. İlkin, aynı zamanda NED'den büyük parasal des­tek alan ve Türk Dışişleri politikasını yönlendirmeye çalışan TESEV'in de danışmanıdır.

Hayri Erdoğan Alkin, Moon'un kurduğu PWPA'nın yayınlarına yansıyan bilgiye göre, PWPA'nın Avrupa toplantılarına katılmıştır. Yine Boğaziçi Üniversitesi'nden Handan Kepir Sinangil de, Avrupa toplantılarına katılmıştır. Anımsanacağı gibi, Hayri Erdoğan Alkin'in oğlu ARI Derneği kurucuları arasında yer almıştır.

Moon'un 1000'i aşkın kuruluşlarından en ilginci olan Global image Association bir zaman­lar Türkiye'nin "lobi" işlerini üstlenmiştir. Ve milyonlarca dolar karşılığı ülkemizi dünya'ya tanıtmıştır.

"Moon" culuk ve "Mason"lukla Atatürkçülük uyuşur mu?

1919 Haziran'ın da Anadolu'nun doğusunda bir Ermeni devleti kurulmasını sağlayamayan ABD, Gümrü Anlaşmasıyla Türkiye'nin doğu sınırlarının da güvence altına alınması ve Sakarya boyunca Yunan saldırısının da püskürtülmesi üzerine, İstiklal Savaşı'nın Ankara'daki Milli Yönetim'in lehinde sonuçlanacağını hesap etmiş ol­malı ki, İngilizlerin silahlı istilâ planlarına karşılık kaleyi içerden fet­hetmek için sinsice isteklerde bulunmaya başlamıştı. ABD, elbette bu mandaçılığın peşini bırakmayacaktı.

Nitekim, savaş ortamında yurdumuzun düştüğü zayıflıktan yararlanmak için Öksüzler Yurdu ve örnek çiftlikler kurarak, ABD Anadolu'da yerleşmek istemiş ve bu isteği Ankara'ya iletmişti. Meclis Başkanı Mustafa Kemal, hemen İçişleri Bakanlığı'na bir muhtıra yollayarak uyarıda bulunmuştu. Bu muhtırayı okuyalım:

Muhtıra

Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ülkenin bayındırlaşma­sına, öksüzlerin rahatlamasına, genel sağlık ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik girişim ve çalışmaları teşekkürle kabul eder.

Ancak, bu konuda gerek uzak, gerek pek yakın geçmişte, bize oldukça pahalıya patlayan deneyimlere dayanarak bir takım kaygılarımızı açıklama gereği vardır.

Şimdiye kadar ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilim­sel çalışma (yapan) kurumlar ve yabancılar özellikle aşağıdaki amaçları izlemişlerdir:

1- Ülkemizdeki çalışmalarından korkunç bir ekonomik ve politik kazanç sağlamak. Bizim için en zararlı olanı bunlardır.

2- Bir bölgede elde edecekleri ekonomik yetkiye (imtiyaza) da­yanarak o bölgenin sahibi olmaya çalışmak.

Bu gibilerin ülkemizde bir daha çalışmalarına kesinlikle izin ve­rilmemesi kararlaştırılmıştır. Böyle yapmakla yalnız kendimize değil, bütün insanlığa olabildiğince büyük hizmet ettiğimize ina­nıyoruz. Dolayısıyla Genel Savaşı (Birinci Dünya Savaşı)'nı çı­karanlar, bu gibi amaçları izleyen paralı gruplar ve onlara alet olan politikacılardır:

3- Ekonomik amaçla, bilim ve insanlık (yararı) görüntüsü ile yurdumuza gelip, ilerde istila (işgal) hazırlamak için, etnik top­lulukları gerek hükümete, gerek birbirlerine karşı kışkırtmak. Bu gibiler hem 1. dünya savaşının hem ülkemizdeki korkunç katliamların düzenleyicileridir.

4- Yurdumuzda, yalnız bilim ve insanlık amaçları ile çalışmakla birlikte, ruhlarında bulunan Hıristiyanlık duygusu nedeniyle, hemen Hıristiyan azınlıklarla ilişki kurmak ve ister kasıtlı, ister kasıtsız olarak, aralarında azınlıkların da yaşamakta olduğu Müslüman topluluklardan ayrılma isteğini propaganda etmek ve kışkırtmak.

Bu gibilerin gerek Müslümanlara, gerek iyiliğine çalıştıkları (nı ileri sürdükleri) Hıristiyan azınlıklara, aralarında yaşamakta ol­dukları İslâm çoğunluğuna (karşı) baskı yapılmasını aşılamakla, ne denli insanlık dışı bir biçimde çalıştıkları ve bu yüzden mey­dana gelen cinayetlerden sorumlu oldukları ortadadır.

Hükümetlerimiz bu gibilerin de özgürce çalışmalarına izin ver­diğinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarına karşı pek ağır bir sorumluluk yükü altına girmiş bulunacaktır.

Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve (çocukları) yaşa­yacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakmaktır. Bu ise, gerek o çocukların, gerek içerisinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktır.

Bunu yasaklamak hükümetin görevidir.

Bundan dolayıdır ki, Amerikalılarca örnek çiftlik vb kurumlar kurup, buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğun Türk hükümetine ve ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygu­larla yetişmelerine izin veremeyiz.[19]

Mustafa Kemal, muhtırasını, diplomatik bir dille sürdürür ve Amerikalıların kurmak istedikleri örnek çiftliklerin yönetiminin ve çalışan çocukların eğitiminin Türk hükümetinin atayacağı görevlilerce yürütülmesi, bu gibi yerlerde çalışacak. Öksüzler arasında soy, mezhep ayrımı yapılamayacağı gibi şartlarını belirterek, diplomatik bir tavırla reddeder. Onun duyarlılıkla ve devlet adamı sorumluluğuyla ayrımcılığa ve karıştırıcılığa gösterdiği bu tepkisinde söz ettiği acı deneyler arasında Osmanlı yönetiminin ve İttihatçı mason hükümetlerin vurdumduymazlıkla izin verdiği Anadolu illerindeki Amerikan konsolosluklarının: Hıristiyan azınlıkları ve özellikle Ermenileri eğiten misyoner okulları kurmaları, azınlıklara birer ABD pasaportu vererek onları Amerikanlaştırmaları ve misyoner okullarını, manastırları silah deposu haline getirmeleri ve sonunda terör eylemleri ve devlete isyan girişimleri bulunmaktadır.

Osmanlı'nın son döneminde ittihat terakkici'lerinde desteği ile yabancıların işlettiği okul sayısı, 98'dir. Bu işi yalnızca savaş öncesi durumun bir özelliği olarak göstermek de yanıltmanın bir parçasıdır. Mustafa Kemal'in Amerikan okullarının yıkıcı etkisini bilmemesi düşünülemez. Amerikalıla­rın Talaş Koleji'nde 1880 yılı ders programında, Ermenice ve Rum­ca Gramer, Osmanlıca İncil, Hristiyanlara göre tarih derslerinin ya­nı sıra Amerikalıların 3 ayrı yerdeki matbaada, Ermenice, Rumca, Bulgarca, İtalyanca, Ladion (İspanyol Yahudi dili) dillerinde, kitap yayınladıkları bilinmektedir.

Mustafa Kemal, kültürel işgalin sonuçlarını iyi değerlendirmektedir. Sözde öksüzler yurdu kurma gibi insancıl girişimin altındaki azınlık örgütleme plânının yattığını elbette biliyordu. 1922 yılı başında, ülke işgal altındayken ve en zor koşullarda yaşanırken yazıl­mış olan bu muhtıradaki değerlendirmeye "komplo teorisi" diyebi­lecek bir kişi olabilir mi?

Buna "komplo uydurması" diyenler, Reagan'ın 1982'de koyduğu adla "demokrasi projesi" nin Yugoslavya'da, Çekoslovakya'da, Bal­kanlarda, Asya'da, Afrika'da, Orta ve Güney Amerika'da, Irak'ta, Venezuela'da yol açtığı sonuçlan unutsa da, bunların Türkiye'deki etnik ve dinsel kışkırtmalarını Lozan'ın yeniden gözden geçirilmesi dayatmalarını yok sayması mümkün değildir.

Mustafa Kemal'in, 27 Aralık 1919'da yabancılarla yatıp kalkan­lara verdiği şu yanıtı okuyunca; Bugün Atatürk'cü geçinen ABD uşaklarına ve AB aşıklarına şaşmamak elde midir?

Şimdi bir kez daha Mustafa Kemal'i dinleyelim:

Tekrar ediyorum, aleyhimizde ileri sürülen değerlendirmeler yanlıştır. Bu gerçek, (hem) tarih, (hem de) mantık açısından sa­bittir. Bu hususu, yalnız Batı'ya değil, hatta vatandaşlarımıza da, ehemmiyetli bir surette ihtar etmek gereğini duyuyorum. Çünkü ender de olsa, üzülerek işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya milli duygudan yoksun kalmış olan bazı kişiler, yabancıların, aleyhimizde ileri sürdükleri suçlamaları reddetmedikleri gibi vatanını ve milletini kusurlu göstermekten de çekinmiyorlar. Bugün bile, sultani mektebinin salonlarını aley­himizde konferans verdirmek için yabancılara açanlar var.

Bu gibilere lanet"







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Graham Fuller / Siyasal İslam'ın geleceği / Sh:220-223 / Timaş Yayınları

[2] Graham Fuller / Siyasal İslam'ın geleceği / Sh:214 / Timaş Yayınları

[3] Aydınlık / 05 Eylül 2004

[4] Prizma.2 / Sh:12-13 /

[5] Asrın Getirdiği Tereddütler / T.O.V yayınları / Sh. 200 ve 4. Sayfa/

[6] Nevval Sevindi / A.g.y - Sh:39

[7] Prof. Alpaslan Işıklı / Sh:85 /

[8] Fetullah Gülen / F.F / C:2 / Sh:212

[9] Nevval Sevindi / A.g.y. Sh.39

[10] M. Emin Değer / Bir Cumhuriyet Düşmanı / Sh:283

[11] Fetullah gülen / Papa'ya Mektup / 09 Şubat 1998 /

[12] Akşam / Güler Kömürcü / 24 Eylül 2004

[13] Milliyet / 02 Eylül 1997

[14] Sivil Örümceğin Ağında / Mustafa yıldırım / 3. Baskı / Sh: 520

[15] Sivil Örümceğin Ağında / Mustafa yıldırım / 3. Baskı / Sh: 512-523/

[16] Yankı / Ağustos Sh:30

[17] Zaman / 09 07 2003

[18] "Pamukkale'de sabah ayini" / Gündem (Denizli) / 24 Haziran 2002

[19] Mustafa Kemal'in el yazması ile Muhtıra/Belge no: 1125 / ADP: Cilt 1, Sh:384; Mustafa Onar, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları II, T.C. Kültür Bakanlığı Atatürk Dizisi, Ankara 1995

- Bak: Sivil Örümceğin Ağında / Mustafa Yıldırım / Sh:564-568 / 3. Basım


http://www.millicozum.com/content/view/772/51/
 
yazı güzel
teşekkür ederim arkadaşım

ama uzun
bizde bu kadar lafı okuyacak adam yok
olsa idi
.......... severimiz hiç olmazdı
 
Geri
Üst