Acaba Fethullar Gülen in hiçbir kitabını okumamış hiç bir konuşmasını dinlememiş insanlar onun hakkında nasıl bu kadar kesin ve suçlayıcı yorum yapabiliyorlar anlamıyorum. Lütfen önce vatanı satmakla suçladığınız insanı tanıyın ve öyle yorum yapın tabi tanımaktan ve tanıyıp yanılmaktan korkmuyorsanız... O insan ülkemizin adını dünyanın her noktasına götürmüş bi insan herhalde kimse türkçe olimpiyatlarını izlemedi. Ülkesini tanıtma yolunda böyle bir akım başlatan ve başarılı olan bir insan tabiki dünyanın en büyük düşünürü olacak.
Belgelerle, Yargı kararı burayı bi incele bakalım..
http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html
AYRICA ŞUNLARI BİR OKUYUN DERİM... YARGITAY İDDANAMELERİ FETULLAH GÜLEN VE NURCU CEMAATİ HAKKINDA AÇILAN DAVA İÇİN,
NERDEYSE ANAYASA HAZIRLAMIŞLAR ADAMLAR.
1- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatçı ve tabiatçı modern felsefeyi reddetmekte, dünyanın geçiciliğini, ahiretin geçerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta bütün dünya saadetlerini insanlara haram etmektedir. (Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 241)
2- Nurculara göre laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için din ile dünya işleri birbirinden ayrıdır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk devrimleri dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek derecede mükemmeldir. (Mektubat 1958, Sayfa : 401, Dr. Çetin ÖZEK).
3- Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Çetin ÖZEK Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 250-251).
4- Atatürk idaresi hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sözler 1957 Sayfa : 143, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).
5- Türkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir dönem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)
6- Türkiye’nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said-i Nursi, Münazarat Sayfa: 17, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.).
7- Devlet İslam’ın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayat nuru onda mevcuttur. (İhsan EMECİ, Aradığımız şuur Mart 1964, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye genci akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 262).
8- Alem-i İslam’da yapılacak olan devrimler İslamiyetin Desatirine uygun olmak mecburiyetindedir. Aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan meclis aynı zamanda hilafet görevini görmelidir. (Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Sayfa : 80-82, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.).
9- Şahs-ı Manevi hükümetin Müslüman olması gereklidir. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa : 80, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 253).
10- Türk Devleti’nin dini İslam’dır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hükümet İslamiyet ve din için hizmet etmektedir. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa: 18, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 264).
11- Müslümanlara Kur’an dışında bir Anayasa lazım değildir. 1347 tarihinde felsefenin tahakkümü ile bu dindar millet ehemmiyetli tahavvüllere düçar kılınmış ve anayasadan devletinin dininin İslam dini olduğu yolundaki hükmü kaldırılmıştır. Kur’an Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil ilahi bir iradenin sonucudur. (Said-i Nursi, Zülfikar-ı Mücizat-ı İslamiye ve Kur’aniye, Sayfa: 191-193, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 264).
12- İslamiyete ve Hakikat-ı Kur’aniyeye karşı mürtedane mücadele eden bir dessas zındıktır ki bize hücum etmek için istibdadı mutlaka Cumhuriyet namı vermekle irtadadı mutlaka-i rejim altına almakla sefahat-ı mutlaka medeniyet takmakla cebri keyf-i kurfiye, kanun namı vermekle bir istibdadı askeriye ve delalet kurmuştur.(Said-i Nursi, Sönmez, Sayfa: 21-22, 48, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü).
13- Said-i Nursi milliyete ve milliyetçilik fikirlerine düşmandır. Ona göre milliyetçilik İslam birliğine manidir. Nurculara göre milliyetçilik Bolşevizm ve Sosyalizme karşı mücadele edecek kuvvette değildir. (Bediüzzaman Cevap Veriyor, Ankara 1960, Sayfa: 4751, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 266).
14- İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır. Bu dünya milleti hayatı maneviyeye dayanacaktır. Bu İslam Devleti’de hamiyeti İslamiye ve milliye altında İttihad-ı Muhammedi davasında olan Şeyh-i Risalei Nur sayesinde kurulacaktır. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa : 90-100, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 267).
15- İttihad-ı İslam Umum askere ve umum ehli İslam'a şamildir. Hariç kimse yoktur. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 91,)
16- Hutbe-i Şamiye’de milleti İslamiye'nin sebebi saadeti yalnız ve yalnız hakiki İslamiye ile olabilir ve hayatı içtimaiyesi ve saadeti bünyeviyesi Şeriatı İslamiye ile olabilir. Denildikten sonra mesele şeriat hükümlerine göre hırsızların elinin kesilmesinin faidelerinden bahsedilmektedir. (Hütbe-i Şamiye, Sayfa: 56-67, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye’de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 269).
17- Said-i Nursi’ye göre İslamiyet devletinin Mekke-ı Mükerremesi Cezinat-üm Arap olacaktır. Bu arada Osmanlılıkta bin Medine-i Münevvere şeklini alacaktır. (Said-i Nursi Münazarat Sayfa:109-13 1, Dr. Çetin ÖZEK, Nurculuğun içyüzü 11.01.1964 Milliyet Gazetesi.)
18- İslam Dini’nde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı yapmak olduğu için, İslamiyet’in Desatirine aykırı, devrimler de İslamiyete aykırıdır.(Said-i Nursi Mektubat, Sayfa : 403, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 11.04.1964 Milliyet Gazetesi.)
19- Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu için caiz ve şarttır. Taaddüdü Zevcat tabiata, akla, hikmete muvafıktır. (Said-i Nursi, Hanımlar Rehberi, Sayfa: 57).
20- Benim tesettür, irsiyet, zikrullah ve taaddüdü zevcat hakkındaki Kur'anın sarih ayetlerine medeniyetin ettiği itirazlara karşı onları susturacak tefsirimdir. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa: 60)
21- Nurculara göre, bugünkü aile sisteminde medeniyet fantazilerden ibarettir. Aile saadeti ancak daire-i şeriattaki adabı islamiye ile mümkün olacaktır. Kadının erkeğinden boşanabilmesi islami esaslara aykırıdır. Şer’i evlenme ise bu imkanı ortadan kaldıracaktır. (Said-i Nursi, Kadınlar Taifesi ile Bir Muhavere:7, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü)
22- Said-i Nursi faizin yasak edilmesini istemekte, sınıf kavgalarının ortadan kaldırılabilmesi için bankalar kapatılmalı, Riba yasak edilmeli, Kur’an kadına üçte bir hisse vermektedir; medeniyetin kadına erkek kadar hisse vermesi ahlaksızlıktır. (Said-i Nursi Zülfikar 1945, sayfa 38,39, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü, sayfa 272,273)
23- Said-i Nursi Hanımlar Rehberi isimli risalesinin 37. Sayfasında, bir zaman çıktığı Ankara kalesinden etrafı seyrederken Hilafet ve Saltanatın vefatını hatırlayarak duyduğu teessür ve hüznü dile getirdiği görülmektedir.
24- Yine Said-i Nursi Tiryak adlı risalenin 23. Sayfasında Garp Uleması ve Filozofları itiraf ve ikrar etmişlerdir ki; islamiyetin kanunları yüksek bin tarzda alemi islamın islahına kafidir diye, iddia etmiştir.
25- Onüç Asır evvel şeriatı garra tessüs ettiğinden ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek dini islama büyük bir hıyanettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye)
26- Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i ilahiye ve Hakaik-i İslamiye dairesinde mahkemeler açmazsa maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşistlere, yecüc mecüclere teslimi silah edilecektir.(Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye),
27- Zahiren hariçten cereyan eden Maanifi Cedidenin bir mecrası da bir kısım ehli medrese olmalı, zira bu laikliği ile başka mecradan taahfün edegelmiş ve atalet bataklığından neşet ve istipdat sümumu ve teneffüs eden zulüm tazyiki ile ezilen efkara bu müteaffin su bazı aksülamel yaptığından musaffat-ı şeriat ile söz vermek zorundadır. Bu da ehli medresinin duş-ı himmetine muhavveldir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye, sayfa 82)
28- Said-i Nursi 31 Mart Vakası üzerine sevkedildiği Divan-ı Harp'te verdiği ifadede de “En mukaddes maksadın şeriatın ahkamını tamamen icra ve tatbiktir.” demiştir. (Said-i Nursi Bediüzzaman, Ankara 1960)
29- Eskiden beri İ’la-yı Kelimetullah ve Bakayı istikbaliyeti İslam için farz-ı kifaye-i cihadı beruhde ile kendini yekvücut olan alemi islama fedaya vazifedir ve hilafet-i bayraktar görmüş olan bu devleti islamiyenin felaketi, alemi islamın saadet ve hürriyeti müstakbelesi ile teelif edilecektir. Zira musibet maye hayatımız olan uhuveti islamiyenin inkişafını fevkalede tecif etti. (Said-i Nursi Mektubat, Doğan Limited Şti. Matbaası, Ankara, 1958, Sayfa 441)
Ha, Bu arada kaynak :
http://www.belgenet.com/dava/gulendava_03.html#1
FETHULLAH EMNİYET’İ ELE GEÇİRDİ
“Nurcuların en büyük grubu olan Fethullah Gülen Tarikatı’nın, Emniyet Genel Müdürlüğü içinde nasıl örgütlendiği, bir rapor halinde devletin üst düzey yetkililerine sunuldu. İşçi Partisine ulaştırılan Raporda, polis içindeki Fethullahçı örgütlenme ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor. Cemaatin, 28 Şubat sürecinden sonra aldığı önlemler de Raporda belirtiliyor. …Raporda, Fethullahçıların Emniyet içinde Genel Müdürlük bünyesindeki Daire Başkanlıkları, Polis Akademisi, Polis Koleji ve Polis Okulları ile özel statülü illerde önemli şube müdürlüklerinde faaliyet gösterdikleri ifade ediliyor. Fethullahçılar, amirler ve polis memurları olarak, iki ayrı grupta örgütleniyor. Örgütlenmenin başında bulunan kişi, ‘imam’ diye adlandırılıyor. ‘İmam’lar, en kıdemli ve yetenekli kişiler arasından seçiliyor. Raporda şunlar kaydediliyor: ‘Amirler ve memurlar, kesinlikle birbirini tanımamakta, herkes imamı bilmekte ve onun direktiflerini yerine getirmektedir. Bu imamlar, bölge imamlarına, onlar da merkezde kurulu bir sivil kurula bağlı olarak faaliyet göstermektedirler. İmamlardan gelen emirler, Hoca Efendi’den geldiği kabul edilerek mutlaka yerine getiriliyor. Kısacası Emniyet Teşkilatı’nın personel alımından atanmasına, branşlaştırılmasından eğitimine, kurs görmesinden yurt dışına gitmesine, istihbarattan teröre kadar, bir çok konuda fiili karar verme bu üst sivil grup tarafından gerçekleştirilmektedir’. Polis örgütü içindeki örgütlenmede, cemaatin tüm bireyleri, gizliliğe düzenli bir biçimde uyuyorlar. Üst grup tarafından gelen tedbirler ve kararlar, kademeli olarak alt gruplara iletiliyor. Kararların uygulanıp uygulanmadığı ‘imam’lar tarafından kontrol ediliyor.
Raporda, MGK tarafından kabul edilen 28 Şubat 1997 kararlarından sonra cemaatin ‘tedbir ve parola sistemini’ değiştirdiği kaydediliyor ve alınan önlemler sıralanıyor. Bu önlemlerin başında, ‘işyerinde ve oturulan çevrede laik ve Atatürkçü bir hava’ yaratılması geliyor.
Raporda şunlar belirtiliyor: ‘Hoca Efendi cemaatinin elemanları, ‘Şu an sırtınızda yumurta küfesi taşıyorsunuz. Yanlış bir hareketiniz geri dönülmeyecek hatalara sebebiyet verecektir. Sizler, Hitler’in tankları gibisiniz. Hitler, Rusya’ya doğru ilerlerken, karşısına çıkan bataklıkları aşmak için tankları bataklıklara saplayıp, kendilerini feda ederek arkadan gelenlere yol açmaları gibi, sizler de bu tür fedakârlıklar yaparak, sizden sonra geleceklere ortam hazırlayacak ve cemaatin teşkilatı ele geçirmesini sağlayacaksınız’ parolasıyla hizmet etmektedirler’. Raporda, Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Daire Başkanlığı personelinin yüzde 95’inin Fethullah cemaatine mensup olduğu ifade ediliyor. Personel Dairesi; atama, uzmanlaşma, ödül, ceza vb. gibi, tüm işlemlerin yapıldığı birim. ‘Teşkilatın tüm ataması, imamların bağlı bulunduğu sivil grup tarafından önceden teşkilat dışında planlanmakta ve daire bünyesindeki elemanları tarafından da bu kararlar icra edilmektedir. Yani teşkilatı öyle bir hale getirdiler ki, dışarıda olup teşkilatı bilmeyen sivil grup, Emniyet teşkilatını yönetmekte ve yönlendirmektedir. Şu an sadece Emniyet Müdürlerinin tayinlerine karışamamaktadır’. Personel Daire Başkanlığı’nı ele geçirmenin yarattığı olanaklar, zaman zaman siyasi ve idari baskıyla birleşiyor. ‘Personel Daire Başkanlığı’nda, ünvanlara göre boş kadrolar tutulmaktadır. Bu kadrolar gizlidir. Daire, uygun gördüğü kişileri bu kadrolara atar. Cemaat elemanları bu kadroları ellerinde tuttuklarından, boşalan önemli kadrolar olduğunda hemen sivil gruba intikal ettirerek, kendi elemanlarının bu kadrolara atanması için siyasi ve idari baskı kurularak, gerektiğinde bakana dahi ulaşılarak atamaların yapılması sağlanıyor. Merkez Yüksek Değerlendirme Kurulu’nun yaptığı rütbe terfileri dahi aynı gün, yine bilgisayar bürosundaki görevliler tarafından diskete kaydedilip sivil gruba veriliyor ve yeni stratejiler belirlenerek kendi tarafından terfi edip edemeyenlerin durumu değerlendiriliyor. Eğer yine kendi elemanlarından terfi edemeyen varsa, siyasi baskı mekanizmaları harekete geçirilerek rütbe listesi onaya girmeden terfiler sağlanıyor’. Personel Daire Başkanı Zeki Urgancıoğlu 1998 yılı atamalarını bizzat yürütünce, cemaatin tezgâhı bozuldu. Urgancıoğlu’nun ayağı kaydırıldı. Raporda olayın gelişimi şöyle anlatılıyor: ‘Yapılan tüm atamalar, daire bünyesinde bilgisayar bürosunda kurulu bulunan ve Komiser M.D ve Komiser M.K.’nın kontrolünde bulunan network sistemi ile yukarıdan tamamen görülmekte ve yapılan tüm atamalar diskete kaydedilerek, akşamları bu sivil gruba gönderilmekte idi. Planlamadan iki-üç gün sonra yapılan planlamalar, cemaatin tüm planlamalarını bozduğundan, siyasi baskı kurularak, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’na çeşitli bahaneler uydurularak, başkanın görevden alınması sağlandı’. Personel Dairesi’nde yoğunlaşma, aynı zamanda, 2000’li yıllara yönelik bir yatırım. Rapor, geleceğin lider kadrosunun oluşturulduğuna dikkat çekiyor. Bu bakımdan, Fethullahçılar, cemaat mensuplarının önünü açacak ‘kadrosuzluktan emekli yasası’nın bir an önce çıkmasını istiyorlar. Rapor, bu konuda şunları yazıyor: ‘Cemaatin en büyük sıkıntısı, müdür sınıfında yüzde 25 civarında personeli bulunmaktadır. Ve nihai kararlar bu müdürler tarafından verilmektedir. Fakat müdür sınıfı kadrolarının dolu olması sebebiyle aşağıda, yüzde 85’ini bu cemaatin oluşturduğu, komiser yardımcısından emniyet amirine kadar olan rütbelerde bir yığılma meydana gelecektir. Bunu aşmak için de bir an önce askeriyedeki gibi kadrosuzluk nedeniyle emekliliğin gündeme gelmesi gerekmektedir. Bu kanun çıkartılırsa üst kademelerdeki emniyet müdürleri emekli edilerek yerine alttan gelen bu elemanların geçmesi hedeflenmektedir. APK Daire Başkanlığı ve Personel Daire Başkanlığı olarak burada bulunan Hoca Efendi cemaati elemanları tüm gayretlerini bu tasarıya vermektedir’. Polis Akademisi ve Polis Kolejine giriş de, cemaatin kontrolü altında. Ancak Rapora göre, son 4-5 yıldır bir sıkıntı yaşanıyor. Bu okullara çoğunlukla şehit çocukları alınıyor. Fethullahçılar, kendilerine fazla çekemedikleri bu çocukların akademiye girişini önlemek için yönetmeliği değiştirmeye çalışıyorlar. Akademiye değil, polis okullarına alınsın, diyorlar’. Fethullahçılar, öbür birimlerden kendi elemanlarına ait olumsuz bir yazı geldiğinde, bu tür işlemleri yumuşatarak, ‘elemanlara ve hizmete zarar gelmeyecek bir hale getirip’ işleme koyuyorlar. 1996-1997 yılında Polis Akademisi’nde irticai faaliyette bulundukları için isimleri Genel Müdürlük’e iletilen 9 kişinin tayinleri, gene önemli merkezlere yapıldı. Raporda, buna örnek olarak şu isimler veriliyor: ‘R.Y. Başkomiser Eğitim Daire Başkanlığı, Y.A. Komiser TEM Daire Başkanlığı, M.A. Komiser Personel Daire Başkanlığı, E.D. Komiser Personel Daire Başkanlığı (Komiser M.A. şimdi Şark Atama Büro Amiri olarak görev yapmaktadır’. Emniyet içindeki cemaat mensuplarının ana faaliyetlerinden biri de, önemli birimlerden gelecek personel talebini, o sırada pasif görevlerde bulunan elemanlarıyla karşılamak. Buna örnek olarak, 1996 yılında Elazığ Polis Okulu’na yapılan atamalar gösteriliyor. Raporda, atamalardan pek çok örnek veriliyor. Cemaat elemanlarının adları sayılıyor.
1997 yılına kadar polis okullarındaki kura çekimine yalnızca Personel Daire Başkanlığı’nda görevli personel gönderilirken, bu yıldan başlayarak, Hoca’nın elemanları gönderiliyor. Bu kişiler, kura çekiminde kendi elemanlarına yardımcı oluyorlar. Ayrıca okullardaki gelişmeler hakkında bilgi topluyorlar. Rapor, Fethullahçıların, örgütü genişletme açısından da bu durumdan yararlandıklarını saptıyor.
‘Ayrıca tüm teşkilat bünyesinde peşine düştükleri, yani zeki ve kabiliyetli görüp kendilerine eleman yapabilmek için ilgilendikleri personele, istediği yere tayin ve istediği branşta çalışma gibi menfaatler gösterilerek, bu tür elemanların kendilerine katılmaları sağlanmakta, kendi işlerine mani olan personeli de tayin ettirerek kendi elemanlarına serbest çalışma alanı oluşturulmaktadır’. Raporda, Emniyet teşkilatında iyi bir yere gelebilmek ve istediği alanda çalışabilmek için, çok sayıda personelin ‘Hoca Efendi cemaatine’ katılmaya zorlandığı ifade ediliyor.
Genel nakil ve Doğu ve Güneydoğu’ya gönderilecek personelin planlanmasından ve atamalardan yaklaşık iki ay önce, ‘tüm teşkilattaki elemanlara, birimlerdeki problemli ve engel teşkil eden’ isimler soruluyor. Bu araştırma; Aleviler, solcular ve başka cemaatler esas alınarak yapılıyor.
İsimlerin saptanmasından sonraki aşama Raporda şöyle anlatılıyor: ‘Bu toplanan isimlerde öncelikle gönderilmesi gerekenler tespit edilip bunların tayini ile dışarıda kalan, önemsiz birimlerde çalışan veya Akademi’den mezun olacak Komiser Yardımcısı elemanlarına yer açılıyor. Kendilerinden olmayan personelin birimleri ipka teklifinde bulunsa dahi ipkalarını işleme koymayıp sorulduğunda, ‘sehven yazılmamış veyahut daire başkanı kabul etmedi’ gibi mazeretlerle iş geçiştiriliyor’.
Bu formülün tam olarak uygulandığı 1997 ve 1998 yıllarında, Genel Müdürlük Daire Başkanlıkları, Polis Akademisi ve Polis Koleji’ndeki örgütlenme tamamlanıyor.
Rapor’a göre, Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenme, son iki yıl içinde doruğa ulaştı. Cemaat, bu durumu korumak için, kendilerine karşı çıkan amirler hakkında, kendine bağlı yayın organlarında üretilmiş ‘haberler’ yazdırarak, bu kişileri yıpratmaya çalışıyor. Raporda cemaatin, Emniyet Teşkilatı içindeki her gelişmeden anında haberdar olduğu örneklerle anlatılıyor.
‘Bu cemaat, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları, Genel Müdür Özel Kalem başta olmak üzere birçok yere eleman yerleştirmişlerdir. Bu yazının İçişleri Bakanlığı’nda herhangi bir birime gönderilmesi halinde, aynı dakikada haberleri olacak ve yeni stratejiler tayin edeceklerdir’.
‘Emniyet Teşkilatı ve Başbakanlık bünyesinde oluşturulan Sivil Çalışma Grubu’na gelen tüm ihbarlardan haberleri olduğundan, buraya gelen ihbarları asılsız yapabilmek için, illerde irtica ile alâkası olmayan, içki içen ve gayri meşru ilişkileri olan personelin, irticai faaliyetlerde bulunuyorlar diyerek ihbar edilmeleri istenmiştir. Böylece bu grupları yanlış yönlendirmektedirler.
‘Son olarak Sivil Çalışma Grubu’ndan gelen 40 civarında irticai faaliyette bulunan emniyet mensubunun yazısı, işlemler şubesinde soruşturma bürosuna geldi. Tabi yine burada görevli Hoca Efendi talebesi büro amiri Komiser D.O. var. Bu liste aynı gün fotokopi ile çoğaltılarak sivil birimlerine gönderildi. İçlerinde elemanları olanlar uyarılarak taktik geliştirmeye başladılar’. 28 Şubat kararlarından sonra özellikle parola sistemini değiştiren cemaat, şu önlemler başvurdu. 1. Evlerde bulunan Risale-i Nur Külliyatları kaldırılacak. Herkes, bu eserleri sivil olan akrabalarının yanına götürecek. 2. Evlerden Hoca Efendi’nin kaleme almış olduğu eserler kaldırılacak. Kur’an-ı Kerim’den başka hiçbir dini kitap kalmayacak. 3. Evlerin giriş kısmına, hatta dış kapı açıldığında görülebilecek yerlere Atatürk’ün fotoğrafları asılacak. Odalarda 10. Yıl Nutku ve İstiklal Marşı duvarlara asılacak. 4. Evlerde görünür kısımlarda, Nutuk gibi kitaplar bulundurulacak. 5. İşyerine giderken Sabah, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler alınıp götürülecek ve işyerinde herkesin görebileceği yerlere bu gazeteler konulacak. 6. Zaman gazetesi, Sızıntı ve Aksiyon gibi dergilere başka isimler altında abone olunacak. Dergi ve gazete ücretleri yatırılacak. Fakat genellikle ev adresi verilmeyecek. Bu yayınlar evde bulunmayacak. 7. Telefonlar MİT tarafından dinlendiğinden telefonlarda kesinlikle dini konuşmalar yapılmayacak. Selam verilmeyecek. Hatta hayırlı sabahlar bile denilmeyecek. İyi günler, günaydın türü konuşmalar yapılacak. 8. Telefonda hizmetler hakkında konuşma yapılmayacak. Hiçbir elemanın ismi zikredilmeyecek. Adres verilmeyecek. Sohbet yapılacak evler hakkında konuşulmayacak. 9. Eğer herhangi bir yerde buluşma olacak ise telefonlarda kodlu konuşulacak. Mesela: ‘Bu akşam maçı nerede seyrediyoruz?’. ‘Bu akşam bizde okey oynayalım mı? Gelirken şu isimleri de çağır’ gibi.
10. Cuma namazına 3 hafta üst üste gidilmeyebilir. Bu nedenle birimlerde bulunan elemanlar 3 gruba ayrılacak. Her hafta bir grup gizlice Cuma namazına gidecek. Diğer kalan iki grup birimlerinde kalacak. Birim amirlerinin gözleri önünde bulunarak dikkat çekilmeyecek. Hatta mümkünse Cuma namazı vaktinde Polis Evi’nde birim amirleri de davet edilerek yemekler tertip ediilecek. Kurum içinde bulunan halı sahalarda yine birim amirleriyle maç yapılacak.
11. Kesinlikle hiçbir vakit namazı işyerinde kılınmayacak. Cem edilecek. Yatsı namazında evde topluca kılınacak. 12. Çöp kutularından boş bira kutuları ve içki şişeleri toplanacak. Evdeki çöpler dışarı konduğunda, bu şişe ve kutulardan birkaç tanesi çöpün görünen kısımlarına konacak. 13. İşyerinde kendi cemaatimizden başka bir grubun ya da cemaatin elemanlarının başı derde girdiğinde, kesinlikle yardım edilmeyecek. Hatta görmemezlikten gelinecek. 14. İşyerinde lehimizde ve aleyhimizde cereyan edilecek tüm konular, anında bağlı olunan imama bildirilecek. 15. Önceden hanımlarının başları açık olup, sonradan kapananlar, eşlerinin başlarını açacak. Eşinin başını açan her eleman, eşiyle beraber birim amirlerinin görebileceği yerlere gidecek. Meselâ; polis evine yemeğe veya Bayramda bayramlaşmaya. 16. Önceden hanımlarının başları kapalı olsa dahi, önemli yerlerde çalışanlar mutlaka eşlerinin başını açacak. 17. Akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri hafta sonunda dershanelere gönderilmeyecek (Dershane, Hoca Efendi cemaatinin dini evleri). Tüm öğrencilerle pastane ve lokal gibi yerlerde buluşulacak. 18. Tüm akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri, mutlaka bilgisayar kursuna gidecek.
19. Kurban bayramlarında hiçbir eleman kurban kesmeyecek. Deri toplama işine girmeyecek. Fakat tam bir kurban parası imama verilecek ve bu para hizmete aktarılacak. Hizmetten bu elemanlara sadece bir but gönderilecek. Böylece deri toplama işi olmayacak. Herkes kurban kesmiş olacak. Çevreye de kurban kesmedik, denecek.
20. İşyerinde ve çevrede laiklik ve Atatürkçülüğü öven konuşmalara iştirak edilecek. Dini öven konuşmaların olduğu gruplardan uzak durulacak. 21. Son alınan duyumlarda MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çalışan tüm amir sınıfı personelin adreslerini tespit etmiş ve bu amirlerin evlerine giderek bir adres sorma bahanesi ile kapılar çalınıp, hanımlarının kapalı olup olmadığını tespit etmektedir. Bu nedenle evlerde kadınlar başı açık duracak ve kapı çalındığında başlar açık olarak kapılar açılacaktır” (164).
Kaynak :
http://skyturkvngenc.wordpress.com/2007/06/14/fethullah-emniyet’i-ele-gecirdi/