SAİD-İ NURSİ'NİN CELAL BAYAR'A, FETHULLAH GÜLEN'İN GÜL'E TEBRİK MESAJI__Mustafa Peköz
SAİD-İ NURSİ'NİN CELAL BAYAR'A, FETHULLAH GÜLEN'İN GÜL'E TEBRİK MESAJI
Politik tarihsel süreçlerde zaman ve dönemler farklı olmakla birlikte benzer bazı olaylar insanların hafızalarında önemli izler bırakır. Bazen basit ve sıradan gibi görünen bir eylemin arka planındaki politik mesaj belirleyicidir.
İslamcı hareket içerisinde iki isim önemlidir. Biri politik İslamcılığın geliştirilmesinde son derece belirleyici bir rolü olan Said-i Nursi. İkincisi, devleti içten ele geçirme politikasını başarıyla uygulayan Fethullah Gülen. İkisinin ortak yanı, devlete yakın durmalarıdır. Kemalist sisteme karşı olduğu iddia edilen Said-i Nursi, bu sistemin kurucularından ve devletin uyguladığı bütün katliamlardan doğrudan sorumlu olan Celal Bayar’a, Cumhurbaşkanı seçilince kutlama telgrafı gönderir: “...Zatınızı tebrik ederiz. Cenabı-ı Hak sizi İslamiyet, vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin. Nur talebelerinden ve onların namına Saidi Nursi...”[1] Bu mesaj, politikleşen İslamcılığın devletle kurduğu ilişkinin başlangıcı olarak da algılanabilir.
Daha vahim olanı ise, İslam’ın ‘düşman’larından biri olarak görülen ABD’nin Kore Savaşı sırasında Türk devletinden asker talebine Said-i Nursi destek verdi. En çok güvendiği öğrencilerinden ‘Bayrak Yüksel’i savaşa göndererek desteğini resmileştirdi. Bu destek karşılıksız kalmadı. Celal Bayar; “Türk milleti Müslüman’dır ve Müslüman olarak Allah’ına kavuşacaktır...” dedikten sonra Menderes Hükümeti de Kuran’ın Arapça okunmasını yasaklayan TCK’nun 526. maddesini yürürlükten kaldırdı. Ocak 1949’da Ankara Üniversitesi’ne bağlı İlahiyat Fakültesini açtı. 1935’te kapatılan tekke ve zaviyelerin tekrar açılması için TBMM’ye önerge verildi. Menderes Kasım 1955’te, İslamcılara yönelik yaptığı bir konuşmada, “Siz, isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz...”[2] sözleriyle desteğini en üst boyuta çıkardı.
Nurcu geleneğinden gelen F. Gülen de, Abdullah Gül'ün 11. Cumhurbaşkanı seçilmesine ilişkin bir mesaj yayınladı: “Özel hayatında samimi ve mütevazı, devlet riyasetinde de vatanperver ve saygın devlet adamlığı kişiliği ile kendini milletimize kabul ettirmiş Sayın Abdullah Gül Beyefendi'nin Meclis'te görev yapan vekillerin ekseriyetinin ittifakıyla cumhurbaşkanlığı makamına layık görüldüğünü öğrenmiş bulunmaktayım. Şahsına tevdi edilen bu önemli devlet başkanlığı görevinde zat-ı âlilerini tebrik eder, vatanımıza ve milletimize hayırlı olmasını dilerim.” Gülen’in bu mesajı, Said-i Nursi’nin Celal Bayar’a gönderdiği mesajın bir benzeridir ve belirli bir stratejik hedefe yöneliktir.
Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın politik görüşleri İslamcı hareket bakımından önemsenmektedir. Peki, bu ikili ne diyordu. Erdoğan: “ Bir buçuk milyarlık İslam âlemi Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Şu anda işte onun ışıkları göründü. Allah’ın izniyle. Bu kıyam başlayacak… Bunu aştığımız gün zaferin ışıkları bize yakın olacaktır. Ve o zaman hak nurunu tamamlayacaktır…”[3] Sanırım zafer dedikleri bugünkü politik tablodur.
11. Cumhurbaşkanı Gül, 22 Ocak 1998’de, Christian Science Monitor gazetesine verdiği bir demeçte şöyle diyordu, “Asıl hoşgörülü olmayanlar, laiklerdir. Kendi yaşam biçimlerini empoze etmeye çalışıyorlar. Bu yaptıklarını Batı uğruna yapıyorlar... Bu ülke için utanç verici değil mi?”
Gül, FP milletvekiliyken parlamentoda yaptığı bir başka konuşmasında “Bir senedir, irtica adı altında, millete olmadık hakaret, saygısızlık ve saldırı yapıldı. Kimdir bunlar? İrticacı dediğiniz insanlar bu ülkede ne yaptı? Polisle mi çatıştı, askerle mi vuruştu, askerden mi kaçtı, kurtarılmış bölgeler mi ilan ettiler, binlerce silah mı yakalattılar?” Hoşgörülü olmayan ama laik görünen devletin başında irticacılıkla suçlanan Gül var. Peki, hangi kimliğiyle!
Aradan yaklaşık olarak 50 geçti. İki tarikat liderinin, iki cumhurbaşkanına verdiği mesajın politik içeriği aynıdır. Bayar-Menderes ikilisi, İslamcı hareketin gelişmesi için ilk önemli adımları attılar. Gül-Erdoğan ikilisi, iktidar ilişkisinde, politik İslamcı hareket lehine stratejik dengeyi oluşturmaya başladılar.
1950’lerde Demokrat Parti’yi bütün gücüyle destekleyen tarikatlar, kabuklarında çıkıp politik alanda boy göstermeye başladılar. Ekonomik ve politik olarak güç olmak için bütün olanaklarını kullandılar. Bugün AKP’ye verdikleri destekle hem hükümet hem de Cumhurbaşkanı olarak devlet ilişkilerinde belirleyici bir güç oldular.
Said-i Nursi’nin desteklediği Bayar-Menderes ikilisine karşı, devletin gerçek sahibi olduğunu iddia eden ordu, bilinen darbeyi gerçekleştirdi. Bugün aktif savunma pozisyonuna geçen Genel Kurmay, Gülen tarafından aktif olarak desteklenen İslamcı Gül-Erdoğan ekibine karşı nasıl bir tutum alacak? Bunu iç ve dış politik koşullar belirleyecektir. Film henüz kopmadı. İzlemeye devam edelim.
1. ÇAKIR R., age, syf. 80.
2. Aktaran KIÇAK A,, Türkiye’de Gericilik yılları1950-1999, Ankara, İmge Kitabevi, 1989, syf. 31.
3. Aktaran ÇAKIR Ruşen-ÇALMUK Fehmi, Recep Tayyip Erdoğan-Bir dönüşüm Hikayesi, İstanbul, Metis yay., 2001, syf.212.
Yayınlayan VATAN POSTASI GENÇLİK
Yazar Mustafa Peköz - sendika.org
http://vatanpostasigenclik.blogspot.com/2007/10/mustafa-pekz-said-i-nursinin-celal.html