Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
قال الله تعالى:لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ
وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
قال رسول الله (صعلم): أَكْمَلُ الْمُؤْمِنِينَ إِيمَانًا أَحْسَنُهُمْ خُلُقًاx
Muhterem Müslümanlar!
14-20 Nisan arası ülkemizde Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanmaktadır.
Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) risaleti ile insanlık için yeni bir ufuk açılmıştır. Onun getirdiği esaslar ile beşeriyetin karşı karşıya kaldığı problemlere çözüm yolu gösterilmiş, insanlığı içten içe kemiren şirk ve inançsızlık hastalığına, merhametsizlik ve bencilliğe şifa reçetesi sunulmuştur.
Efendimiz Muhammed Mustafa insanlığın yaratılış gayesinden uzaklaştığı, maddecilik ve putperestliğin revaçta olduğu bir zamanda Peygamber oldu. O, getirdiği esaslarla “Cahiliye Devri” insanlarından, kıyamete kadar örnek gösterilecek ahlâk abidesi eşsiz bir toplum meydana getirdi.
Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği dinin toplumda meydana getirdiği bu değişikliği, Hz. Ali'nin kardeşi Hz. Cafer, himayesine sığındıkları Habeşistan hükümdarının huzurunda şöyle dile getirmiştir:
“Ey kral biz cahilce yaşayan bir kavim dik. Putlara ibadet eder, ölü eti yerdik. Çirkin işler yapardık. Akrabalarımızla ilgilenmezdik. Güçlülerimiz zayıflarımızın malını yerdi. Biz bu haldeyken Allah Teâlâ bize bir resul gönderdi. O bizdendir. Onun soyunu biliriz. Doğru söylediğine, dürüst, güvenilir ve iffetli olduğuna hepimiz şahidiz. O bizi Allah’a, O'nun birliğine davet ediyor. Atalarımızın Allah’tan başka tapındıkları taş parçalarına ibadet etmekten bizi men ediyor. Sadaka vermek ve oruç tutmak suretiyle bizi Allah’a ibadete yönlendiriyor. Bize doğru söylemeyi, emaneti korumayı, komşu hakkına riayet etmeyi, haramdan uzak durmayı, kan dökmemeyi, yalan şahitlikte bulunmamayı, yetim malı yememeyi, namuslu kadınlara iftira etmemeyi emrediyor. Bizde onu tasdik ettik.”
Aziz Cemaat!
Hz. Peygamber’i (s.a.v.) tanımak ve ona tabi olmak Yüce Allah’ın biz kullarından kesin olarak istediği bir husustur. Hz. Muhammed (s.a.v) İslam’ın tam olarak anlaşılıp yaşanmasında hepimiz için en güzel örnektir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Kuşkusuz sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Resulullah çok güzel bir örnektir!”
Resul-ü Ekrem yaratılış ve ahlâk bakımından insanların en mükemmeliydi. Gayet mülayim ve mütevazı idi. Kimseye kötü söz söylememiş, kötü muamelede bulunmamıştır. Konuştuğu zaman dünya ve ahirete faydalı sözler söyler, lüzumsuz konuşmazdı. Herkesin haline göre muamele eder, kimsenin hatırını kırmazdı. Onunla sohbet eden, bir daha yanından ayrılmak istemezdi. Ahlâkı Kur’an ahlâkıydı. Yeme içme giyinme gibi ihtiyaçlarını çok sade ve zaruret miktarı ile giderirdi. Fakirleri gözetir, yetimleri kollar, hastaları ziyaret eder, insanların sevinç ve üzüntülerini paylaşırdı. Hutbemi onun insanlığa ışık tutan güzel öğütleriyle bitirmek istiyorum:
“Müminlerin iman yönünden en olgunu ahlakı en üstün olandır.”
“İlim öğrenmek her müslümana farzdır.”
“Allah’a ve ahret gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesin.”
“Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.”
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.”
Arif KÜÇÜKBENLİ
Hoca Hayri Efendi Merkez Camii Müezzin Kayyımı / BAYRAMPAŞA
İbn İshak, s. 195-196; İbn Hişâm, I, 336
Ahzab 33/21
Ebu Davud, Sünnet, 14
İbn Mace, Mukaddime, 17
Buhari, Edep, 21 ; Müslim; İman, 19
Tirmizi, Birr, 33
Müslim, İman 22
قال الله تعالى: كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ
قال رسول الله: مَنْ غَرَسَ غَرْسًا فَأَكَلَ مِنْهُ إِنْسَانٌ أَوْ طَيْرٌ أَوْ سَبُعٌ أَوْ دَابَّةٌ فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ
KUR’AN-I KERİM
Muhterem müminler! Bu sene Kur’an’ı Kerîm’in dünyamıza indirilişinin 1400. yılı…
Aziz Peygamberimizin doğduğu çağda, Mehmed Akif’in meşhur nâ’tinde dediği gibi:
“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zeminin,
Salgındı bugün Şark’ı yıkan tefrika derdi.”
İşte böyle bir çağda; her türlü bâtıl inancın, insanlığın yolunu saptırdığı, ahlâkını kirlettiği bir devirde Yüce Allah, kullarına merhamet etti, Habib-i Ekrem’ini Peygamber seçti. “İnananlar için hidayet ve şifa “ olan Aziz Kur’an’ı gönderdi. Ulu Rabbimiz buyuruyor: “(Resûlüm), bu öyle bir kitap ki, onu sana, insanlar âyetlerini düşüne-taşına okusunlar ve aklı başında olanlar ondan dersler çıkarsınlar diye indirdik.”2
Zaman içinde insanlar Kur’an’ı düşüne-taşına okuyup ondan dersler çıkarmaya başlayınca, bu ilâhî nûr, insanları en güzel şekilde eğitti, öğretti; inançlarını düzeltti, ahlâklarını güzelleştirdi. Müminler, hikmet yüklü kitabımızın irşadı sayesinde dünyanın en insanî uygarlığını kurdular: Bağdat’tan Kurtuba’ya, Semerkant’tan Kahire’ye, Kudüs’ten İstanbul’a, dünyanın en aydınlık kentlerinde insanlık tarihinin en parlak medeniyetiydi bu...
İşte, inanıp hayırlı işler yapanlara Yüce Kur’an’da vaad edilen3 “güzel hayat” buydu.
Mânevi ve sosyal sıkıntılar içinde bunalan milletler, İslâm’ın ve Kur’an’ın hayat veren atmosferinde barışa, huzura, esenliğe kavuştular. Kur’an’ın ışığıyla gönüllerini ve beyinlerini aydınlatan Müslümanların ürettiği bilimler, sadece Müslümanları değil, başka dinden birçok toplumu da asırlar boyunca barış, güvenlik ve huzur içinde yaşattı.
Sonra dünyanın talihi değişti, aziz cemaat… İslâm ümmeti, özellikle Osmanlı toplumları Kur’an’ın bilgi ve hikmetinden kopunca zayıflamaya başladılar… Dünyada birçok güzel şeyler artık geride kalmıştı.
Bilim çağı dinilen yeni devirde bilimin ürettiği ölüm makineleriyle yalnız iki dünya savaşında 50-60 milyon insan öldürüldü. Zayıf milletler asırlarca zulüm gördüler, acı çektiler, köle oldular. Ülkeleri ellerinden alındı, servetleri yağmalandı.
Bu devirde Yüce Kitabımızın “Allah’ın âyetleri” diye andığı ve Allah’ı tesbih ettiğini bildirdiği tabiat da tahrip edildi. Bazı canlıların nesilleri tüketildi; doğal kaynaklar kurutuldu. Sözde “gelişmiş” toplumlarda insanlığın ve ilâhî dinlerin binlerce yıldan beri koruduğu evrensel ahlâk değerleri çürütüldü; aile kurumu çökertildi, hayâ ve edep duyguları söndü, ar damarları çatladı.
Yüce kitabımızın ifadesiyle, “İnsanların elleriyle ettikleri yüzünden karaları denizleri fesat kapladı.” 4
İşte bu yeni durum karşısında giderek güçlenen bir ses yükselmeye başladı şimdilerde: “Yeniden Kur’an’la ve Peygamber’le buluşalım” diyen bir ses…
Şayet Müslümanlar bu çağrıya kulak ve gönül vererek, dinlerini doğru düzgün temsil ederlerse, çağımızın bilimleri, imkânları ve ihtiyaçlarıyla İslâm’ın kurtarıcı ilkelerini buluştururlarsa, dünyada da bu çağrı yankı bulacaktır. Tıpkı geçmişte olduğu gibi…
Gelin 1400’üncü yılda, önce kendimiz Kur’an’la bağımızı güçlendirelim, aziz kardeşlerim… Onu sadece dilimizle değil, gönlümüzle ve aklımızla da okuyalım. Birey, toplum ve ümmet olarak Kur’an’ın kurtuluş ve esenlik ikliminde buluşalım. Hasan-ı Basrî Hazretlerinin dediği gibi, Kur’an’ı Allah’tan bize gelmiş bir mektup gibi okuyalım ve emirlerini baş tacı edelim.
Sevgili Peygamberimiz, “Kim bir fidan diker veya ekin eker de bundan insanlar ve kuşlar faydalanırsa bunlar onun için hayır ve berekettir”5 buyururlar. Hadiste işaret buyurulduğu gibi, öyle bir Müslüman olalım ki, varlığımız sadece kendimiz için değil, aynı zamanda ailemiz, komşularımız için, bizi tanıyan tanımayan herkes için, insanlık için, canlı-cansız tabiat için rahmet olsun, şefkat olsun. Âlemlere rahmet olan Peygamber’in ümmetine bu yakışır.
Bu hayırlı yürüyüşümüzde Yüce Rabbimiz yardımcımız olsun!
Değerli müminler, bu vesileyle size İstanbul Müftülüğü’nün Kutlu Doğum ve 1400’üncü yıl vesilesiyle bir davetini de duyuralım. 18 Nisan Pazar günü Sultan Ahmet Camii’nde, İstanbul’umuzun seçkin kuralarının katılacağı bir Kur’an ziyafeti sunulacaktır. Saat 12.00’de başlayacak olan programa hepiniz davetlisiniz.
قال الله تعالى: الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
قال رسول الله (صعلم):
أَكْرِمُوا أَوْلَادَكُمْ وَأَحْسِنُوا أَدَبَهُمْ
ÇOCUKLARIMIZA KARŞI VAZİFEMİZ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah’ın biz insanlara lütfettiği önemli nimetlerden biri, geleceğimizin teminatı, gönül meyvelerimiz ve mutluluk sebebimiz olan çocuklarımızdır. Allah bu mutluluğu herkese yaşatsın. Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle çocuklarımız, “dünya hayatının ziyneti,”1 aynı zamanda Rabbimizin bize emanetidir.
Aile, millet ve ümmet olarak geleceğimizi çocuklarımıza emanet edeceğiz. Bu sebeple yavrularımıza karşı maddi manevi sorumluluklarımız vardır.
Maddi sorumluluğumuz; onların yeme, içme ve barınma ihtiyaçlarını sağlamaya çalışmaktır. Bunu yaparken helal ve harama dikkat etmemiz gerekir.
Aziz Müslümanlar!
Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) evlatlarımıza karşı sorumluluğumuzu şöyle ifade etmiştir: “Çocuklarınıza iyi muamele edip iyilikte ve ikramda bulununuz. Onları en güzel şekilde terbiye ediniz.”2
İster kız, ister erkek olsun, herhangi bir ayırıma tabi tutmadan, evlatlarımızı Allah’ın rızasına uygun olarak yetiştirip, topluma kazandırmak bizim asli görevlerimizdendir.
Güzel bir terbiyeden geçmeyen çocuklar kötü alışkanlıklara müptela olup, millî, dinî ve ahlâkî değerlerimizden kopabilirler. Ebeveynler çocuklarına sahip çıkıp korumazlarsa, farkına varmadan onları suça itmiş, hayatlarını karartmış olabilirler.
Yüce Rabbimiz çocuklarımızla ilgilenmemiz hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ey müminler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insan ve taş olan bir ateşten koruyun.” 3
Bu âyetle ilgili Hz. Ömer (r.a.) Peygamber Efendimize: “Ya Rasulallah! Kendimizi ateşten koruruz fakat çocuklarımızı nasıl koruyacağız”? diye sorunca Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Allah’ın size yasakladığı şeylerden onları sakındırır, emrettiği şeyleri siz de onlara emrederseniz, bu şekilde korumuş olursunuz.”4
Çocuklarımızı, çevrenin, kötü arkadaş grubunun, internet ve televizyon gibi iletişim araçlarının olumsuz etkilerine karşı özenle korumalıyız, değerli müminler... Ayrıca alkol, uyuşturucu, kumar vb. her türlü kötü alışkanlıklara karşı uyarmalı ve onları korumak için gerekli tedbirleri almalıyız.
Tutum ve davranışlarımızla çocuklarımıza iyi örnek olup onlara iyi terbiye vermeliyiz ki yüz akımız olsunlar. Kötü örnek olursak, iyi eğitip terbiye edemezsek o zaman da yüz karamız olurlar. Atalarımız ne güzel söylemişler: “Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz.”
Yeni nesillere karşı vazifelerimizi yaparken Allah Teâlâ’nın yardımını istemeyi de unutmayalım. O’nun bize öğrettiği Kur’an’daki şu duayı dilimizden düşürmeyelim:
“Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” 5
Hutbemizi bir hadis-i şerif meâliyle bitirmek istiyorum. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki:
“Bir baba evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakamaz.” 6
Yüce Rabbimiz, bizlere hayırlı nesiller versin, yarınımızı bugünümüzden daha güzel eylesin.
Ali YATI
Rüzgarlıbahçe Camii İmam Hatibi
Beykoz / İSTANBUL
1 Kehf, 18/46 2 İbn-i Mace , Edeb, 3 3 Tahrim, 67/6 4 Elmalı, Hak dini Kur’an dili 7/5122 5 Furkan, 7/74 6 Tirmizi, Birr H.no 1953, C. 4 338
Yüce dinimiz iyilikte, hayırda yarışmayı, Allah yolunda harcamada bulunmayı, toplumdaki kimsesiz, fakir ve düşkünlere yardım eli uzatmayı müslümanlık ve insanlık görevi saymıştır. Kur'ân-ı Kerim’de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah için (hayır yolunda) harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz" Bu ve benzeri ayet-i kerimelerden ilham alan Müslümanlar, İslam tarihinde muhteşem bir hayır toplumu ve vakıf medeniyeti inşa etmişlerdir.
Hz. Peygamber döneminden zamanımıza kadar vakıflar, birçok alanda hizmet vermiştir. Fakir ve kimsesizlerin yiyecek, giyecek ve barınaklarının temin edilmesi, hastaların tedavisi, ilmin yaygınlaştırılması, öğrencilerin desteklenmesi, hayvanların ve çevrenin korunması, ibadethaneler ile toplumun ihtiyacı olan birçok tesisin yapılması, bakım ve onarımı gibi her alanda vakıflar büyük hizmetler görmüşlerdir.
Aziz Müminler!
Vakıf bir "sadaka-i câriye"dir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu öldüğünde üç şey hariç, amel defteri kapanır. Bu üç şey: Sadaka-i câriye, faydalanılan ilim ve kendine dua eden salih evlat.” Dolayısıyla yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar için aş evi, hastane ve okul gibi hayır kuruluşları birer sadaka-i câriyedir. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, hem hayattayken hem de vefatlarından sonra sevap kazanmaya devam ederler.
İslam coğrafyasının dört bir yanını süsleyen vakıf eserler işte bu yüksek inancın ve sevap kazanma arzusunun bir ürünüdür.
Kıymetli Müminler!
Vakıf ve hayır hizmetlerini desteklemek, bu kurumları yaşatmak için çalışmak önemli bir dini ve insani görevdir. Kendimiz, çocuklarımız, geleceğimiz ve ahiretimiz için bu görevi asla ihmal etmemeliyiz. Her biri ayrı önem taşıyan, ecdat yadigârı vakıf eserlerini korumak, senedindeki maksatlarına uygun olarak kullanmak, yenilerini ilave ederek bizden sonraki nesillere aynı ihtişamıyla aktarmaya çalışmak, dînî ve vicdani borçtur.
Ecdadımız kurduğu vakıfların senetlerinde kendilerinden sonra vakfı koruyanlara dua ettikleri gibi, değiştirip bozanlara da beddua etmişlerdir. Mesela vakıflarıyla ünlü Kanuni Sultan Süleyman vakfiyesini şöyle bitirmektedir:
“Her kim ki bu vakfiyeyi değiştirmeye ve bozmaya teşebbüs eder, işlemez hale getirmeye çalışırsa, kıyamet günü Allah Teâlâ onun hiçbir özür ve mazeretini, farz ve nâfile ibadetini kabul etmesin. Ahirette en perişan zümrelerden eylesin. Dünya ve ahretini kendisine zindan eylesin. Allah, melekler ve peygamberlerin lâneti onun üzerine olsun.
Her kim de bu vakfiyenin usul ve furûunun bekasına, mahsul ve gelirlerinin devamına gayret ederse, Gafûr olan Allah onun gayretini verimli ecrini bol, mükâfatını hesapsız kılsın. Dünyanın her türlü kötülüklerinden onları esirgesin.
Bu vesileyle bizlere emanet olarak bırakılan vakıfların bânilerini şükran ve rahmetle yâd ediyorum. Allah cümlesini rahmetine nâil eylesin.
Muhterem Müminler;
Bir ceza evi bünyesinde 400-500 kişilik cami yapılacaktır. Takriben 500.000 TL ye mal olması beklenen bu caminin inşasına katkı sağlamayı arzu edenler İstanbul Müftülüğüne müracaat edebilirler.
Selahattin ÖZÇELİK
Turgut Paşa Cami İmam-Hatibi
Pendik
بسم الله الرحمن الرحيم
قال الله تعالى:.... وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئاً وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْراً كَثِيرا
قال رسول الله (صعلم): أَبْغَضُ الْحَلاَلِ إِلَى اللَّهِ تَعَالَى الطَّلاَقُ
BOŞANMA
Değerli Müminler!
Aile demek, millet demektir. Ailenin inşası nesillerin inşası, Nesillerin inşası ise milletin ihyası, devletin bekası ve gücü demektir. Allahın rızası gözetilerek yapılan, evlilik, başlı başına bir ibadettir. Aile için yapılan harcamalar da sadakaların en faziletlilerinden birisidir. Aile mukaddes bir yuvadır. Böyle bir kudsiyeti barındıran evliliğin, meşru olmayan sebeplerle bozulması; gönüllerde yıkım, fikirlerde çözülme ve duygularda aşınma meydana getirir.
Yüce dinimizin, devamını istediği aile yuvasının yersiz ve gereksiz sebeplerle yıkılıp dağıtılması toplumsal bir afete dönüşmektedir. Türkiye'deki boşanma oranları, her ne kadar Batı ülkelerine göre oldukça düşük gözükse de, ülkemizdeki boşanmalarda son yıllarda maalesef ciddi bir artış gözükmekte; aile yapımız, üzülerek ifade edelim ki, büyük bir ateş çemberi içine sürüklenmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Efendimizin; “Allah katında en sevimsiz helal” olarak nitelediği boşanma ile milli ve manevi duygular zayıflamakta; taraflar, duygusal yönden hayal kırıklıklarına uğramaktadırlar. Ailenin dağılması ile, aslında, en büyük tahribat; eşlerin yanında, çocuklar üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Millî ve manevî değerlerimizin âdeta dinamitlenmesi manasına gelen boşanmanın sebebleri arasında; bencillik, saygısızlık ve sorumsuzluk yer alırken, büyüklerin tecrübelerinden istifade etmemek ve maneviyat eksikliği de önemli unsurlardandır. Ekonomik sorunlar, aile içi şiddet ve iletişim bozukluğu da boşanmada rölü olan problemlerdir. Adeta bir kasırga şiddeti ile boşanmaları körükleyen iletişim araçlarının yanlış amaçlar için kullanılması da çok ciddi bir sorundur. Medyanın, aile konusunda kültürümüze ait olmayan yayınları ve gayri meşru yaşantılar özendirmesi de boşanmanın fitilini ateşleyen önemli etkenlerdendir.
Kıymetli Müminler!
Yüce kitabımız Kur’an-ı kerim, ailenin mutlu bir şekilde devamı ve yuvanın yıkılmaktan kurtulması için çok önemli tavsiyeler ihtiva etmektedir. Bir âyet-i Kerime’de; “Hanımlarınızla iyi ve güzel geçinin. Onlardan hoşlanmadınızsa, bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye, Allah çok hayır koymuş olabilir” buyrulur.
Mutlu bir evliliğin kurulması ve boşanmaların önlenmesi ancak; fedakârlık, sabır, şükür, sorumluluk, kanaatkârlık, saygı, hoşgörü, haklara riayet ve zerafet gibi ahlâkî ve insani erdemlere sahip olmakla mümkündür. Saygı ve sevgi temeline dayalı bir yuvanın sadece dünyaya dönük değil, ahiret eksenli inşası da çok önemlidir. Aile konusunda en değerli örneğimiz âlemlere ve ailemize rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamber Efendimizdir. O’nun hayatını öğrenmek, ahlâkını ahlâk edinmek; yuvamıza huzur getirecektir.
Hutbemi sevgili Peygamberimizin boşanma hakkındaki önemli uyarıları ile bitirmek istiyorum:
“Evleniniz, boşanmayınız. Şüphesiz boşanma sebebiyle Arş-ı alâ titrer.” "Evleniniz, fakat meşru bir sebep yokken boşanmayınız. Çünkü Allah zevklerine düşkün erkek ve kadınları sevmez."
Nuh ALTUNAY
Altıntepsi Yeni Camii İmam Hatibi
BAYRAMPAŞA
قال الله تعالي: قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا () وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا قال رسول الله (صعلم): اللهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي رَجَبٍ، وَشَعْبَانَ، وَبَلِّغْنَا رَمَضَانَ
ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ
Muhterem Müminler!
Rahmet ve mağfireti sınırsız olan Yüce Allah, huzuruna samimiyetle yönelen kullarına feyiz ve bereket dolu birçok gün ve geceler ihsan etmiştir. Allah’a şükürler olsun ki, İslam dinine gönülden bağlı yüce milletimizin “üç aylar” diyerek özel bir önem verdiği Recep, Şaban ve Ramazan ayına girmek üzereyiz. Bu aylar içinde bulunan Regâib, Miraç, Berat ve Kadir geceleri, müminler için Allah’ın rahmet ve mağfiretinin bol bol tecelli ettiği mübarek gün ve gecelerdendir. Bu günlerde Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle dua ederdi: Allahım bize Recep ve Şaban ayını mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır.
Aziz Cemaat!
Resulullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek duasında ifadesini bulan, bu mukaddes ayların ve bu aylar içinde bulunan mübarek gecelerin, fazilet ve mağfiret gölgesi üzerimize düşmüş bulunuyor. Bu mübarek gün ve gecelerden nasiplenmeye çalışmak her müslümanın vazifesi olmalıdır. Önümüzdeki Perşembeyi Cumaya bağlayan gece, Regâib gecesidir. Regâib, “Kendisine rağbet olunan kıymetli şeyler, bol ihsan, çok, feyiz ve bereket” demektir. Regâib gecesi, Allah Azimuşşan’ın rahmet ve mağfiretinin müminler üzerine bol bol tecelli ettiği pek mübarek bir gecedir. Bunun içindir ki, asırlardan beri müminler, bu geceye büyük kıymet vermişler, onun feyiz ve bereketinden istifade etmeye çalışmışlardır.
Üç ayları ve mübarek geceleri fırsat bilerek kendimizi hesaba çekelim, Allah’ın rahmet ve mağfiretine kavuşmak, onun rızasına nâil olmak için bu feyizli gün ve geceleri fırsat bilelim.
Günah mı işlemişiz? Tevbe edelim. Felah bundadır. Hakk’a ibadette eksiklerimiz, kusurlarımız mı var? Tamamlayalım. Kurtuluş bundadır. Gönül mü kırmışız? Onaralım. İnsanlık bundadır. Başkalarının hakkını mı yemişiz? Ödeyelim. Müslümanlık bundadır. Ruhlarımızı kin ve düşmalık mı kaplamış? Unutalım. Huzur ve güven bundadır. İslâmî birlik ve kardeşliğimizi kaybedip parça parça mı olmuşuz? Kaynaşalım. Yükselme ve ilerleme bundadır. Yoksulları, fakirleri, kimsesizleri görmemezlikten mi gelmişiz? Görelim ve elimizi uzatalım. Hayır bundadır. Çocuklarımıza dinlerini, imanlarını, mukaddes ve milli değerlerini öğretmeyi ihmal mi etmişiz? Telafi edelim. İstikbal bundadır.
Değerli Kardeşlerim!
İşte Regâib kandili, sözünü ettiğimiz nefis muhasebesini yapmamız ve kendimizi yenilememiz için bir fırsattır. Yüce kitabımızda “nefsini, ruhunu arındıran kurtuluşa ermiştir: onu kötülüklere gömüp kirleten de ziyana uğramıştır buyurulur. Gönül sarayımızı bulandıran haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna bulaşmaktan sakınalım. Birbirimize, anne ve babamıza yakınlarımıza sevgiyle ve iyilikle yaklaşalım. Dünyamızı saran düşmanlıklara karşı birlik ve beraberlik içinde olalım. Gönlümüzde iyilik, fazilet ve bilgi ışığını yakalım. Kısaca iyi bir kul, iyi bir Müslüman ve iyi bir insan olalım. Kalplerimiz bu güzel duygularla dolsun. Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Sadrettin PORTAKAL
Çinili İhlâs Camii İmam-Hatibi
Arnavutköy
قال الله تعالي:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ
وَالْحِجَارَة
قال رسول الله (صعلم):خَيْرُ كُمْ مَنْ تَعَلَّمَ القُرَْانَ وَعلَّمَهُ
YAZ KURSLARI
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği sayısız dünya nimetlerinin en değerlisi çocuklarımızdır. Onlar, Kur’an-ı Kerim’in deyimiyle hayatımızın süsü gözümüzün nûru, milletlerin en büyük ümidi ve geleceklerinin teminatıdır. Çocuklarını iyi terbiye etmeyen, yeterli bilgiyle donatmayan milletlerin yarınlarına güvenle bakmaları mümkün değildir.
Dinimiz çocuk terbiyesine büyük önem vermiş, çocukların ruhen ve bedenen sağlıklı yetişmeleri için gerekli prensipleri ortaya koymuştur. Çocuklarımıza karşı sorumluluğumuzu Yüce Rabbimiz, Kur’anda şöyle ifade etmektedir. “Ey iman edenler! kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…”
Peygamberimiz (s.a.v) de çocuklarımızı yedi yaşından itibaren namaza alıştırmayı emretmiştir. Diğer hadis-i şeriflerinde de, “Çocuklarınıza güzel davranıp iyilikte ve ikramda bulununuz. Onları en güzel şekilde terbiye ediniz” buyurmuştur. “Hiçbir anne-baba evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakamaz,” anlamındaki hadisleriyle de çocuk eğitiminin önemine işaret etmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v) “sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öretendir” buyurarak Kur’an öğrenmenin ve öğretmenin faziletine dikkat çekmiştir.
Aziz Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz döneminde başlayan Kur’an eğitimi çağlar boyu devam etmiştir. Mekke’de Dar’ul-Erkam, Medine’de Suffe, daha sonraki dönemlerde Küttab, Osmanlılar’da Sıbyan Mektebi, Medrese, Mahalle Mektebi isimleriyle anılan Kur’an’ı ve temel dini konuları öğrenme ve öğretme mekânları günümüzde Kur’an Kursu şeklinde sürmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımızın denetim ve sorumluluğunda ülkemiz genelinde yaz kursları düzenlenmektedir.
Yaz Kur’an Kursları bu yıl 21 Haziran’da başlayıp iki ay boyunca devam edecektir. Bu kurslar çocuklarımıza abdest, namaz ve duaları öğrenme, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okuma imkânı sağlamaktadır. Ayrıca kurslarımızda anne-babaya, akraba, komşu ve diğer insanlara karşı saygı ve sevgi, milli ve manevî değerlerimize bağlığın önemi de öğretilmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) zamanından beri süregelen bu güzelliğin hep devam etmesini diliyor, çocuklarımızı bütün camilerimizde açılacak olan yaz kurslarımıza bekliyoruz. Hutbemi İbrahim’in (a.s.) bir duası ile bitiriyorum: “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!”
İstanbul Müftülüğü
Hutbe Komisyonu
Kehf, 18/46.
Furkan, 25/74.
Tahrim 66/ 6
Ebu Davud, Salat, 26.
İbn Mâce, Edep 368.
Tirmizi, Birr, H. No:1953.
Buhârî, Fedâilü'l-Kur'an, 21.
İbrahim 14/40
قال الله تعالي: هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ
قال رسول الله (صعلم): خَيْرُالنِّكاح اَيسَرُه
NİKÂH VE DÜĞÜNLERİMİZ
Muhterem Müminler!
Anne-Babaların evlatlarına karşı, görevlerinden biri de zamanı gelince onları münasip bir eşle evlendirmektir. Evlatlarının mürüvvetini görmek her ebeveyn için büyük bir mutluluktur. Damat ve gelin olmak ise gençlerimizin hayallerini süsleyen en büyük arzularıdır. Yeni bir hayata atılmanın ilk adımı olan evlilik toplumumuz nazarında o kadar kutsaldır ki buna “ Allah’ın emri Peygamberin kavli” sözüyle başlanır ve “hayırlı iş” olarak isimlendirilir. Evlilik, insan neslinin devamı, nefsin meşru surette teskini, huzur ve mutluluğun kaynağı, hayatın sıkıntı ve nimetlerini paylaşmanın yoludur. “...onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz...” buyuran Rabbimiz başka bir ayeti kerime’de “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet bağı kurması Allah’ın (varlığının) delillerindendir buyurmaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Evliliği teşvik eden dinimiz aile kurumun oluşmasında düzenleyici ve disiplin altına alıcı bir takım emir ve tavsiyelerde bulunur. Dinimize göre birlikteliğin meşru yolu nikâhtır. Nikâhın tarafların irade beyanlarıyla ve alenen yapılması esastır. Nikâhın şâhitler huzurunda olması şartı da etrafa duyurma hedefine yöneliktir. “Şahitsiz nikâh” geçerli değildir. Nikâhın resmi kurum ve yetkili kişiler nezaretinde yapılması ise tarafların haklarının korunması adına büyük önem taşır. Gençlerimiz anne-babanın rıza ve duasını alırlarsa daha sıhhatli bir evlilik yapmış olurlar. Ancak veliler de önemli bir mani olmadıkça eş seçiminde gençlerin tercihine önem vermelidirler.
Düğünden önce genellikle gençlerimiz bir süre nişanlı kalmaktadır. Bu dönemde bazıları “Nasıl olsa ilerde evleneceğiz, şimdiden nikâh yapıp haram işlemekten kurtulalım” diyerek nişanlıyken nikâh kıydırıyorlar. Adına da “dini nikâh” diyorlar. Daha sonra bir sebeple evlenme gerçekleşmezse erkek “boşanıyorum” diyerek kızı mağdur ediyor Bu doğru değildir. Nişanlılık döneminde resmi muamele yaptırılmadan dini nikâh kıyılması birçok sakıncaları beraberinde getirmektedir. Taraflar nişanlılık süresinde mahremiyet sınırlarını dikkate almalı, harama düşmemelidirler. Ayrıca nişanlılık dönemi mümkün olduğu kadar kısa tutulmalıdır.
Muhterem Cemaat!
Evlilikte düğün ve şenliklerin yapılması bu mutlu günün dost ve akrabalarla paylaşılması, etrafa duyurulması, nikâhın taçlanması adına güzel olan adetlerimizdendir. Düğünlerimizi yabancı kültürlerin etkisinde kalmadan, kendi milli ve dini örfümüze uygun bir şekilde yapmalıyız. Düğünde eşe dosta ikramda bulunmak da sünnettir. Mübah olan eğlencenin dışında, silah kullanmak, etrafı rahatsız etmek, trafik kurallarını ihlal etmek gibi davranışları dinimiz tasvip etmez. Bizler de eş dost ve akrabalar olarak düğün yapan kardeşimizin davetine icabet edip sevinçlerini paylaşmalı, evliliklerinin hayırlı ve mübarek olmasını dileyerek tebrik etmeliyiz. Peygamber efendimiz düğün yapan bir kişiye, “Allah evliliğini mübarek kılsın, üzerine bereket indirsin, aranızı hayırda birleştirsin” diye dua edip tebrik etmiştir. Hutbemi düğünlerimizde prensip edineceğimiz bir hadisi şerif meali ile bitiriyorum. “Nikâhın hayırlısı kolay ve külfetsiz olanıdır.”
Alaaddin DEMİRYÜREK
Erenler Köyü Camii İmam Hatibi / ŞİLE
Bakara 2/187
Rum 30/21
Nur 24/32
Buhari, “Şehadet” 8
Tirmizi Nikah 6
Ebu Davud Nikah 37
Ebu Davud nikah 31
قال الله تعالي: سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى
الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِير
ُ
قال رسول الله (صعلم):جُعِلَتْ قُرَّةُ عَيْنِىَ فِى الصَّلاَةِ
MİRAC KANDİLİ
Önümüzdeki 8 Temmuz Perşembeyi Cumaya bağlayan gece, Receb ayının 27. Gecesi Mi’raç Kandili... Mi’raç, Sevgili Peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir. Bu gece Resûlüllah Mescidi Haram’dan Mescidi Aksâya, yani Mekke’den Kudüs’e, oradan da daha yüce âlemlere götürülmüştür. Bu sır ve hikmet dolu yolculuğu Cenâbı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir. “Kendisine (kudretimizin alâmeti) âyetlerimizden bazılarını göstermek için, bir gece kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O her şeyi işitir ve görür”
Aziz Müminler!
Yüce kitabımızın bildirdiğine göre hemen her peygamber rabbimizin davetini tebliğ ederken pek çok sıkıntı çekmiştir. Hakarete uğramış, mecnun ve sihirbaz denmiş, taşlanmış, vatanını terke mecbur edilmiş, hatta öldürülen nebiler bile olmuştur. Peygamberlik zincirinin son halkası sevgili peygamberimizin davet serüveni de öncekilerden farksızdır. “Ey bürünüp sarınan, kalk ve uyar” emrini aldığı andan itibaren bu mukaddes davanın sıkıntıları başlamış ve artarak devam etmiştir. Diğer taraftan peygamberliğin onuncu yılında zevce-i pâkı Hz. Hatice ve zor günlerinde desteğini esirgemeyen amcası Ebû Talib’in vefatı sevgili Peygamberimizi üzüntüye boğdu. Onun için bu yıla Senetü’l Hüzn hüzün yılı denildi. İşte bu günlerde idi. Her şeyi bilen Allah (c.c.) sevgili habibini teselli etmek, bu ulvî davetin ardında duran yüce kudreti göstermek ve kâfirler istemese de bu dinin kemale ereceğini müjdelemek için onu melekût âlemine davet etti.
Bir gece Resulüllah’ın Kabe’de bulunduğu bir sırada Cebrâil geldi. Onu Burak adlı bir bineğe bindirerek Kudüs’e götürdü. Resulüllah Mescidi Aksâ’da iki rekat namaz kıldı. Sonra Cebrâil onu alıp semalara yükseltti. Yedi semayı geçerken daha önceki peygamberlerden bazılarıyla karşılaştı. Sidreyi Müntehâ’da ilâhî huzura kabul edildi. Orada Allah Teâlâ ona bazı âyetler vahyetti. Bunlar arasında beş vakit namaz emri de vardı.
İsrâ ve Miraç bir mucizedir, muhterem cemaat. Mucizeler akılla izah edilemez, onlara sadece iman edilir. Bizler de Hz. Ebûbekir’in dediği gibi “O söylediyse doğrudur”der Rasulullah (s.a.v.)‘in haber verdiklerine şeksiz şüphesiz iman ederiz.
Miraç gecesinde nice ilâhî ikrama nâil olan bir Peygamber’in ümmeti olarak bu gecenin feyz ve bereketinden, af ve mağfiretinden istifade etmeye gayret edelim. Miracın bize en kıymetli hediyesi olan, dinin direği, müminin miracı, gözümüzün nuru beş vakit namazı terk etmemek üzere ahdedelim. Mirac’ın ilk durağı Mescid-i Aksâ’nın, oradaki mazlumların kurtuluşu için dua edelim.
Miraç kandilinizi tebrik eder İslam Âlemi için hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Haktan niyaz ederim.
Dr. Ahmet EFE
Ebubekir Camii İmam Hatibi
BAĞCILAR
قال رسول الله (صعلم): "َالصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ"
NAMAZIN HİKMETLERİ
Muhterem Müslümanlar!
Dinimize göre imandan sonra Allah Teâlâ’ya karşı en önemli vazifemiz namazdır. Namaz, sayısız lütuflarından dolayı Allah Teâlâ’ya şükran ve tazimlerimizi sunmak, kusurlarımızı affettirmek için kalbimiz, dilimiz ve bedenimizle birlikte yaptığımız bir ibadettir.
Namaz öncelikle Allah Teâlâ emrettiği için eda edilir. Bununla birlikte bütün ibadetlerde olduğu gibi namazda da dinî ve dünyevî, mânevî, ahlâkî, sosyal, hatta bedensel nice fayda ve hikmetler vardır.
Resûlullah’ın (s.a.v.) ifadesiyle dinin direği olan namaz sıkıntılı zamanlarda sığınak, sevinçli zamanlarda şükür makamıdır. Allah’ın mülkünde O’nun yarattığı bedenle, O’nun öğrettiği kelimelerle O’na yönelmek, Hak ile beraber olup selâmla yeniden halka dönmektir.
Kur’an’da işaret buyurulduğuna göre hakkıyla kılınan namaz cimrilik hastalığının ilacı, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın itici gücüdür. Günde beş vakit namazımızda kırk kere “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz diyerek Allah’a teslimiyet ve tevekkülümüzü ifade ederiz. Namaz ruhu yüceltir, insanı cehennem azabından kurtarır, cennetlik kılar, ömrü bereketlendirir, yorgunluğu giderir. Hz. Peygamber (sav) namazın dinlendirici oluşuna işaret ederek “Ya Bilal! Kalk kaamet getir, namaz kılalım, rahatlayalım” derdi.
Aziz Kardeşlerim!
Psikoloji uzmanlarının bildirdiğine göre huşû ve ihlâsla namaz kılan kimsenin hayatı tazelenir, enerjisi artar, dinlenmiş olarak işine döner, daha başarılı ve daha verimli olur. Namaz öfkeyi dindirir, sıkıntıyı dağıtır, üzüntüyü giderir. Hz. Aişe (r.a) annemiz “Rasulullah (sav) üzücü ve sıkıcı bir şey olduğunda hemen namaz kılardı” diye bildirmiştir. Namaz bir eşitlik sembolüdür; müminleri kaynaştırır, birleştirir, gönüllerini Allah’a bağlar. Namaz kılınan evde, işyerinde hareket, canlılık, bereket, dirlik ve düzen olur.
İhlâs ve huşû ile kılınan namaz insanı bir süre dünyadan ve dünya ile ilgili her şeyden uzaklaştırır. Huşû ile namaz kılmak, âyette buyurulduğu gibi, kötülüklerden uzaklaştırır, iyiliklerle buluşturur, ahlâkı güzelleştirir, bizi sevilen ve sayılan bir insan kılar. Namaz kılan kişi güven kaynağıdır. Ailesine ve çevresine güzel örnektir.
Muhterem Müminler!
Maddi ve manevi hayatımızı düzene koyan, sayılamayacak kadar hikmetlerle donatılmış olan namazımızı aman ihmal etmeyelim!.. İki vakit arasında ruhlar namaz kılmakla temizlenir ve arınır. Gönüller Allah’ı anmakla huzura erer.
Hutbemizi bir hadis-i şerif ile bitirelim; “Her kim abdestini güzelce alır, rukû ve huşuunu tamamlayarak Allah Teâlâ’nın farz kıldığı beş vakit namazı vaktinde kılarsa, Allah o kimseyi bağışlayacağına söz vermiştir. Böyle yapmayana Allah’ın teminatı yoktur. İsterse affeder isterse azap eder.”
Muhterem Müminler!
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Kırgızistan’da meydana gelen iç karışıklıklar birçok insanın hayatını kaybetmesine ve 400 bin kadar Özbek kardeşimizin yurdundan yuvasından uzaklaşmasına sebep olmuştur. Milletimiz böyle mazlumlara her zaman yardım elini uzatmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu kardeşlerimiz için bir yardım kampanyası başlatmıştır. Namazdan sonra bu maksatla Kırgızistan’da zarar gören kardeşlerimize yardım toplanacaktır. Allah hayırlarınızı kabul eylesin.
Yüce Allah insanoğlunu günahlardan koruyacak melekelerle donatmıştır. Ama hikmeti gereği imtihan etmek istediği için, günah işleme eğilimleri de vermiştir ona… Nitekim yüce kitabımızda “Allah insan ruhuna kötülük eğilimini de kötülükten sakınma eğilimini de vermiştir” buyurulur.1
Günah Allah’ın engin rahmetine ve rızasına karşı bir perdedir. İnsanın Hakk’a olan meylini köreltir, kötü temayüllerinin önünü açar, kalbine huzursuzluk verir. Gönlünü bulandırır ve giderek, onun fıtratını bozan mânevi bir hastalık halini alır. Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tövbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve nihayet kalbin her tarafını kaplar.”2 Yüce Allah’ın Kuran’da zikrettiği kalp kirlenmesi, işte budur.
İnsanın fıtratını kirleten günahların birçok çeşidi vardır. Bunların başta gelenlerini Sevgili peygamberimiz şöyle sıralamıştır: "Allah'a ortak koşmak, anne babaya isyan etmek, yalan şahitliği yapmak, haksız yere bir cana kıymak, büyü yapmak, faiz almak, yetim malı yemek, savaş günü cepheden kaçmak, namuslu kadına zina iftirasında bulunmak, yalan yere yemin etmek." 3
Aziz Müminler!
Günah, nefsin kötü arzularına ve şeytanın çeşitli tuzaklarına kapılmanın sonucunda işlenir. Bundan kurtulmanın en etkili yolu ise ölümü ve hesap gününü çok hatırlamaktan geçer. Bununla birlikte insan hata ve günaha düştüğünde bunu dışarıya yansıtmamalı, özendirici ve teşvik edici olmamalıdır. En kısa zamanda pişman olarak dönüş yapmalı tövbe etmelidir.
Günahlarımızdan arınmak için Allah tövbe kapısını her zaman açık bırakmıştır. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “ Deki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphe yok ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” 4
Kur’an-ı Kerim’de Allah bizlere nasıl tövbe ve dua edeceğimiz hususunda da örnekler verir. Bunların başında Hz. Adem ile Havva validemizin tövbesi gelir. Onlar Allah Teâla’ya şöyle yalvarıp yakarmışlardı. “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrarız.”5
Manevî temizliğin temeli olan tövbe, günahtan pişman olmak, bir daha o günaha dönmeme konusunda kararlı olmak ve kul hakkıyla ilgili günahlarda hak sahipleriyle helalleşmektir. En geniş anlamıyla tövbe, dinimizin yasakladığı kötülüğe götüren bütün sebeplerden ve kötülüklerden uzak durmak, kötü duyguları kalbimizden silmek, ibadetleri yerine getirmek, riya ve gösterişten sakınmak, hülasa haramlardan ve yasaklardan kaçınmak demektir.
Günahın büyüğünden küçüğünden, gizlisinden açığından uzak durmaya gayret edelim, değerli cemaat… Günah asla hayır getirmez; başlangıçta tatlı ve çekici gelse de sonu acıdır hüsrandır. Bu hep böyle olmuştur.
Allah hepimizi günahlardan uzak duranlardan ve günahından tövbe edenlerden eylesin.
___________________
قال الله تعالي: يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
قال رسول الله (صلعم): مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَانًا وَاحْتِسَابًا غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
RAMAZAN VE ORUÇ
Muhterem Müminler!
Recep ayı ile başlayıp Şaban ayı ve kandillerle devam eden mânevî bir atmosferden geçerek, üç ayların sonuncusu, on bir ayın sultanı Ramazan’a yaklaşmış bulunuyoruz. Önümüzdeki Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece inşâallah ilk teravihimizi kılıp, ilk sahurumuza kalkacağız. Rabbim hepimiz için hayırlara vesile eylesin.
Diğer zamanlara göre Ramazan’nın dinî hayatımızda ayrı bir yeri, ayrı bir önemi var, Değerli Cemaat… Çünkü Yüce Kitabımız, Mîlâdî 610 yılında, bundan tam 1400 yıl önce böyle bir Ramazan ayında yeryüzüne inmeye başladı. Allah Teâlâ bunu bize şöyle bildiriyor: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın idirildiği aydır.” 1
Dolayısıyla Yüce Allah’ın âlemlere rahmet olarak gönderdiği, insanlık için en mükemmel ahlâk örneği olan Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya peygamberlik görevi bu ayda verildi.
“Bin aydan daha hayırlı”2 olan Kadir gecesi bu aydadır.
İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulmaktadır. Fitre ve zekâtlarımızı bu ayda veririz.
Değerli Kardeşlerim!
Ramazan’ın ve bu ayda tutulan orucun fert ve toplum için birçok faydası vardır. Ramazanda, tövbe ve dualarımızla günahlarımızdan arınırız. Oruç sayesinde açların halini anlarız, yoksulluk içinde kıvranan, bir dilim ekmeğe, bir kaşık çorbaya muhtaç olan insanları düşünürüz. Aç kalarak, hem Allah’ın bize bahşettiği nimetlerin kıymetini anlarız, hem de yoksullara yardım etmenin insânî bir görev olduğunu idrak ederiz. Teravih namazlarında bütün Müslümanlar omuz omuza saf tutar. Böylece insanlar kaynaşır; birlik ve kardeşlik duyguları pekişir.
Ramazan Kur’an ayıdır. Rahmet ve mağfiret ayıdır. Yapılan her bir ibadete, kat kat karşılığının verildiği, mükâfat kazanma ayıdır.
Hadis-i Şerif’e göre, Ramazan ayında cennet kapıları ardına kadar açılır, cehennem kapıları kapanır, azgın şeytanlar zincire vurulur3. Bu ayın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş fırsatıdır.4
Muhterem Kardeşlerim!
Ramazan orucunun farz kılınmasının hikmeti, müminlerin kötülüklerden arınması, güzel meziyetlerle donanmasıdır. Öyleyse oruçlarımızı, farz kılınma hikmetine uygun bir şekilde tutmalıyız; sevabını azaltacak davranışlardan sakınmalıyız. Rasulullah bu konuda şöyle buyurur: “Biriniz oruçlu olduğunda çirkin söz söylemesin, kimseyle çekişmesin. Şayet birisi kendisine sataşırsa ‘Ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.”5 “Kim ki, yalan dolanla iş görmeyi bırakmazsa, bilsin ki onun aç kalmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” .6
Ramazan ayında kötü alışkanlıklarımızı, kusur ve günahlarımızı terketmeli, bütün varlığımızla Yüce Allah’a yönelmeliyiz. Bu ayı ibadet, dua ve hayır hasenatla ihya etmeli, bol bol Kur’an okumalıyız. Camilerde okunan mukabeleleri takip etmeli, evlerimizde Kur’an okuma programları düzenlemeliyiz.
Aziz Cemaat!
İl ve İlçe Müftülüklerimiz, bu kutsal ayın mânevî bereketinden daha fazla istifade etmemiz için çok güzel programlar hazırladı.
Meselâ 1700 camimizde güzel sesli hafızlarımız mukabele okuyacak. 77 camide hatimle teravih kılınacak. Şehzâdebaşı ve Ümraniye Sondurak Camilerimizdeki teravihlerimiz çok özel olacak. 66 Camimizde Kur’an Ziyafeti verilecek. Kur’an-ı Kerim’in ilk âyetlerinin indiği kutlu zamanda, Kadir Gecesi’nde 113 camimiz sabaha kadar açık olacak. İstanbul Müftülüğümüzün Sultanahmet Camii’ndeki zengin programı öğle namazından önce başlayıp gece geç vakte kadar sürecek. Evlerinizde okuduğunuz, okuttuğunuz hatimleri imamlarınıza bildirin. Çünkü Kadir gecesinde Sultanahmet’te onbinlerce hatim için toplu hatim duası yapılacak, amin seslerimiz Arşa yükselecek. İtikâfa girmek isteyenler için değişik bölgelerde 113 cami tahsis edilecek. Cami girişlerine asılacak ilanlarda bütün programlar hakkında bilgi bulacaksınız.
Ramazanınız mübarek, ibadetleriniz makbul olsun. Gönlünüz huzurla dolsun.
İsa Gürler-Eyüp Müftüsü
1Bakara, 2/185
2Kadir, 97/3
3Beyhaki, Şuabü’l-İman, III, 300
4Beyhaki, Şuabü’l-İman, III, 306
5Buhari, Savm, 2
6Buhari, Savm, 8
قال رسول الله (صلعم): اتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ
İNFAK ŞUURU VE ZEKÂT
Aziz Müminler!
İslam dininin gayesi, kâmil iman ve sâlih amel sahibi insanlardan oluşan huzurlu bir toplum oluşturmaktır. Toplumu bu kıvama ulaştıracak dini vecibelerimizden biri de infaktır, yani muhtaçlara mâli yardımdır.
İnfak ile ilgili birçok ayet ve hadis bulunmaktadır. Yüce Rabbimiz; “Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir pazarlığın, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın…” 1âyetiyle bizi infaka teşvik etmektedir.
Peygamberimiz (sav) de “Yarım hurmayla bile olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz.” 2 buyurarak infakın önemine değinmiş, şahsi hayatında da bunu her zaman uygulamıştır.
Muhterem Müslümanlar!
İnsanı maddenin esiri haline getiren modern hayat, onu, temel ihtiyaçlarının ötesinde daha fazla tüketmeye ve sürekli kendisi için harcamaya yönlendirmektedir. Bu ihtiyaç dışı harcamalar ve aşırı tüketim çılgınlığı sınırlanmadığı takdirde insanı felaketlere götürür. Diğer taraftan cimrilik ve servet biriktirme hırsıda insanı duygusuz ve ruhsuz hale getirip, sonu helâkle biten bir yaşama sürükler. Neticede infak şuurundan mahrum insan, ahiret duygusu zayıfladığı için komşu, akraba, fakir fukara ve ihtiyaç sahiplerinin seslerine kulak veremez hale gelir.
İnfak şuuru ise insanı maddenin esaretinden kurtarır, merhamet duygularını artırıp, çevresiyle olan ilişkilerini geliştirmesine vesile olur. Diğer taraftan toplumda infak bilincinin gelişmesi, fakir fukaranın gözetilmesi, hayır duygusunun geniş kitlelere yayılması sağlanmış olur. Bu da toplumsal denge ve huzur için kaçınılmazdır.
Bütün ibadetlerde olduğu gibi infak ibadetini yerine getirirken de dikkat etmemiz gereken bazı hususlar vardır.
Her şeyden önce infak ettiğimiz kişiyi incitecek bir tavırdan kaçınılmalı, gösterişten uzak durmalı ve mümkün mertebe gizli olarak infak etmeliyiz .3
Kendimize verildiğinde burun kıvıracağımız bir şeyi başkasına vermemeliyiz, her hususta olduğu gibi infakta da orta yolu tercih etmeliyiz. 4
İnfak ederken yakınlardan, hısım-akraba ve komşulardan başlamalıyız. 5
Değerli Kardeşlerim!
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı müminlerin infak şuurunun coştuğu bir aydır. Müminler bu ayın fazilet ve bereketinden faydalanabilmek için genelde zekâtlarını bu ayda verirler. Yine bu ayın sonuna kadar yerine getirilmesi gereken bir diğer ibadet sadaka-i fıtırdır.
Zekât, şartlarını taşıyan her müminin yılda bir kez vermekle yükümlü olduğu farz bir ibadettir. Fakirin ve yoksulun hakkıdır. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Zenginlerin mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” 6
Fitre ise, Ramazan ayında fakirlere verilen vacib bir sadakadır. Dini ölçülere göre zengin olan kimsenin hem kendisinin hem de aile fertlerinin fitrelerini vermesi vaciptir. Hanımının ve aile içindeki büyük çocuklarının fitrelerini aile reisinin vermesi caiz olmakla birlikte, kendilerinin vermesi daha faziletlidir.
Fakirlerin bayram hazırlıklarını zamanında giderebilmeleri bakımından fitrelerin bayramdan önce verilmesi daha uygundur. Bayram namazından önce veremeyenler, daha sonra mutlaka vermelidirler.
Yüce Rabbimizden yaptığımız ve yapacağımız her türlü infak, zekât ve fitrelerimizi kabul buyurmasını niyaz ederim.
Muhammet Hanefi SULUOĞLU
Karaali Mescidi İmam-Hatibi
Fatih/İSTANBUL
قال الله تعالى: أُتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
قال رسول الله (صعلم): أَوَّلُ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَلَاتُهُ
MÜMİN VE NAMAZ
Muhterem Müminler!
İnsanın yaratılış amacı, en geniş mânasıyla Allah'a kulluktur. Bu amacı gerçekleştirmede kulluğun sırlarını taşıyan ve bütün ibadetlerin güzelliklerini içinde toplayan en önemli ibadet ise namazdır.
Namaz akıllı ve ergenlik çağına eren her Müslüman erkek ve kadına farzdır. Namazın farziyetini bildiren bir âyette "Namazı dosdoğru kılın. Muhakkak ki namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılındı" 1 buyrulmuştur. Namaz, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslimiyet ve kulluğumuzun en mükemmel şeklidir. Namaz Allah Teâla’nın bizlere lütfettiği sayısız maddi ve mânevi nimetlere karşı şükranlarımızı sunmaktır. Namaz, bize günahlardan arınma fırsatı verdiği gibi günah işlemekten de uzak tutar.
Aziz Müminler!
Namaz kılmak kişiye Allah Teâla’nın büyüklüğünü hatırlatır. Rabbinin huzurunda olduğunu bilen kimse sürekli iyilik yapmaya çalışır, başkalarına zarar vermemeye özen gösterir. Namaz, maddi ve mânevi temizliği temin ettiği gibi aynı zamanda ahlâkî bir eğitimdir.
Bu sebeple Kur'an-ı Kerim’de: "(Resulüm)! Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” buyrulmaktadır. 2
Değerli Müminler!
Bedeni bir ibadet olan namaz, imanın işareti, kalbin ışığı, ruhun kuvveti, bedenin koruyucusu ve sevgili peygamberimizin ifadesiyle "Müminin Miracıdır." Mânevi bir yükselme ve miraç sırrına erme vesilesi olarak kılınan namaz Allah’ın rızasını kazanmaya, cennet ve cemalullah ile müşerref olmaya vesiledir. Resulullah Efendimiz: “Altı konuda bana söz verin, ben de sizin cennete girmenize kefil olayım buyurduklarında; Ashab-ı kiram: Ey Allah'ın Resulü! Onlar nelerdir dediler. Resulü Ekrem Efendimiz: "Namaz kılmak, zekât vermek, emanete riayet etmek, nefsi zinadan, mideyi haramdan ve dili kötü sözden korumaktır" cevabını verdiler.3
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Allah, namaz kılan kullar için, ebedi mutluluk yurdu olan cennetler hazırladığını beyan ederek şöyle buyurmaktadır: "İnanıp yararlı işler yapanların, namaz kılıp, zekât verenlerin Rableri katında ecirleri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir."4
Hutbemi bir hadis-i şerifle bitiriyorum: "Kıyamet gününde kulun hesabı sorulacak ilk ameli namazdır." 5
Ne mutlu Allah'ın buyruklarına uyup müminlerin miracı olan namazı güzelce kılanlara ve hesabını kolayca verenlere!
Cami ve mescitler Mescid-i Haram’ın birer şubesi, Rabbimizin en sevdiği mekanlar(1) ve günde beş defa topluca ilahi huzurda el bağladığımız mübarek yerlerdir. Bundan dolayıdır ki dinimiz buralara karşı saygılı davranmamızı bizden istemiş ve cami adabı hususunda tavsiyelerde bulunmuştur.
Camiye temiz ve uygun kıyafetlerle gelinmeli, ayaklarda çorap olmalı, ancak çorap temizliğine dikkat edilmelidir. İnsanları rahatsız eden kokularla camiye gelinmemelidir. “Temizlik imanın yarısıdır”(2) diyen bir dinin mensupları olarak en başta ibadet ettiğimiz mekanları temiz tutmalıyız. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Kişinin camiden dışarı çıkardığı çer-çöpün sevabına varıncaya kadar ümmetimin sevapları bana gösterildi” (3) buyurarak cami temizliğini teşvik etmiştir.
Camiye girerken Peygamberimize salât-u selam getirilmesi ve onun öğrettiği: “Ya Rab, bana rahmet kapılarını aç!”(4) duâsının okunması tavsiye olunmuştur. Camide cep telefonları kapatılmalı, vaaz yapılıyorsa dinlenmeli, değilse müsait bir yere oturup Kur’an tilavetiyle, zikir, dua ve tesbihatla meşgul olunmalıdır. Camiye girince mümkünse iki rekât tahiyyatü’l mescit namazı kılınmalıdır.(5)
Aziz müminler!
Cemaatle namazda ön saflar daha faziletlidir. Sevgili Peygamberimiz: “İlk safa Allah rahmet eder, melekler istiğfar eder”(6) buyurur. Bu yüzden erken gelip ilk saflarda yer almaya gayret edelim. İmamın arkasında, özellikle namaz kıldırabilecek ehliyette kişilerin saf tutması gerektiğini unutmayalım. Dolu safları yarıp öne geçmeye çalışarak, cemaati rahatsız etmeyelim. Ayrıca safların sık ve düzgün olmasına gayret edelim. Sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır. “Saflarınızı düzgün tutunuz, çünkü safların düzgün olması namazın kemalindendir ” (7)
Cami içerisinde ibadet esnasında ihtiyaç yoksa ses cihazları açılmamalı, buna ihtiyaç varsa sesin uygun seviyede tutulmasına dikkat edilmelidir.
Camilerde gürültü yapılmamalı, boş söz ve davranışlardan uzak durulmalıdır. Hz. Ömer mescitte yüksek sesle konuşanları yanına çağırmış, “nerede olduğunuzun farkında mısınız?”(8) diyerek onları ikaz etmiştir.
Değerli Müminler!
Camilerde usulüne uygun olarak hareket etmenin mükâfatıyla ilgili Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır.
"Biriniz güzelce abdest alıp sırf namaz kılmak için camiye gelirse, camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir, bir günahı da silinir. Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Kimseye eziyet etmediği ve abdestli olduğu sürece; Melekler bu kimse hakkında, ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diyerek dua ederler” (9)
İnşallah Melekler şu anda da bizim için dua ederler.
قال رسول الله (صعلم):اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِقَوْمِي فَإِنَّهُمْ لا يَعْلَمُونَ
ÖRNEK İNSAN HZ. MUHAMMED
Muhterem Müminler!
Malumunuz olduğunuz üzere 14 Şubat Pazartesi akşamı Peygamberimizin dünyayı şereflendirmesinin yıl dönümü... Mevlid kandili… Hepimize mübarek olsun. Yeryüzünde ilk insan Hz. Âdem’le başlayan peygamberlik zinciri, âlemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v)’le sona ermiştir. Hiç şüphesiz bütün peygamberler insanların en seçkinleri ve örnek şahsiyetleridir. Ama Peygamberler arasında sevgili peygamberimiz Hz Muhammed’in ayrı bir yeri ve makamı var.
Peygamberlerin gönderilmesi insanlara Allah’ın bir lütfudur. Nitekim âyeti kerimede “Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, kötülüklerden ve inkârdan kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içindelerdi. buyurulmuştur. Peygamberler her halleriyle örnek insanlardır. Bu durumu yüce rabbimiz şöyle ifade eder: “Muhakkak ki Allah’ın Resulünde Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”
Aziz Müslümanlar!
Resûlullah Efendimiz peygamberliğinden önce de kötülüklere zulüm ve haksızlıklara razı olmaz, engellemeye çalışırdı. Nitekim Efendimiz (s.a.v) henüz yirmi yaşlarındayken, haksızlıkla mücadele ve mazlumları koruma maksadıyla kurulan Hilfulfudul cemiyetine katılmış, fiilen burada görev alarak, içindeki iyilik ve şefkat duygusunu ortaya koymuştur. Peygamberliğinde de sahip olduğu bu engin insani duygulardan dolayıdır ki, bedduayı çoktan hak etmiş zalimlere dahi daima hidayet temenni etmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) Uhut savaşında mübarek dişinin kırıldığı sırada bile, “Rabbim kavmimi bağışla! Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diye dua etmesi, ona acımayan düşmanları hakkında Allah’tan af dilemesi, dünyada eşine rastlanmayan bir merhamet ve şefkat belgesidir.
Muhterem Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz’in faziletleri saymakla bitmez. Doğumundan vefatına kadar her hali bizim için sayısız örneklerle doludur. Onun ümmetine karşı fevkalade şefkat ve merhameti yanında, özellikle çocuk, yetim, kimsesiz, yaşlı ve zayıf insanlar, Muhammedî merhamete daha çok nâil olmuşlardır. Zaman zaman muhatap olduğu en kaba ve kırıcı davranışlar dahi ondan hep anlayış ve tebessüm görmüştür. Hayvanlar bile hedef tahtasına oturtulup öldürülmekten, ateşle dağlanmaktan, aç ve susuz bırakılmaktan, ağır yük taşımaktan hep o aziz Peygamber’in merhamet dolu uyarıları sayesinde kurtulmuştur. Değerli Müslümanlar!
Peygamberimizin yanında büyüyen, onun birçok güzelliklerine şahit olan Hz. Enes, Resûlullah Efendimiz için “O insanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi” demiştir. Bizler bugün dünyada huzurlu bir hayat sürdürmek istiyorsak, ev idaresinden iş hayatına varıncaya kadar hep o rahmet peygamberini örnek alalım.
O kutlu Resul’e salât ve selâmlarımızı sunar, Mevlid kandilinizi tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Allah Teâlâ’dan niyaz ederim.
قال الله تعالى : لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ
قال رسول الله (صلعم): مَنْ لَا يَرْحَمُ لَا يُرْحَمُ
ÖRNEK İNSAN HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
Muhterem Müslümanlar!
Peygamberler, ebediyet yolcularının şaşmaz kılavuzu, tüm dini ve insani güzelliklerin ete kemiğe bürünmüş eşsiz örnekleridir. Hiç şüphesiz bu rehberlerin en faziletlisi, nebiler zincirinin son halkası peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) dir. O, dünyada huzur, ahirette cennet isteyenlerin her güzelliği kendinde bulabileceği yegâne rehber ve emsalsiz örnektir.
Aziz müminler!
Dürüstlük, sadakat, ciddiyet ve ahde vefa gibi ahlaki güzellikler her toplumda özlenen ve takdir edilen davranışlardır. Bu güzelliklerle bezenmiş insanlar her zaman çevrelerinden saygı görür ve itimada mazhar olurlar. Bunu en layıkıyla hak edenlerin başında sevgili peygamberimiz (s.a.v.) gelir. Daha peygamber olmadan önce örnek davranışlarıyla herkesin güvenini kazanmış ve Muhammedü’l-emin sıfatına layık görülmüştür. Haceru’l-esved’i yerine kimin koyacağı konusunda çıkan anlaşmazlık onun hakemliğiyle çözülmüş ve bu sayede Mekke bir iç savaşın eşiğinden dönmüştür.
Peygamber olduktan sonra müşrikler ona şair, sihirbaz, mecnun ve büyülenmiş gibi yakıştırmalarda bulunmuşlar ama yalancı diyememişlerdir. Ebu Süfyan henüz Müslüman değilken, Bizans kralının huzurunda “Onun yalan söylediğini hiç görmedik” diyerek dürüstlüğünü itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Değerli Müminler!
Çocuklara sevgi, sıcak ilgi ve şefkat göstermek insanın fıtratı gereği olmasının yanında, günümüzde medeni davranış olarak da algılanmaktadır. Burada da örneğimiz Rasulullah (s.a.v.)’dir. O’nun bir gün torunu Hz. Hasan’ı kucağına alıp sevdiğini, öpüp kokladığını gören bir zat “Benim on çocuğum var, daha hiçbirini öpmedim” demişti. Rasulullah (s.a.v.) o kişiyi mânalı bakışlarla süzdü ve “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurdu. Bir başka hadisinde “Biz çocuklarımızı öpmeyiz” diyen bedevilere “Allah kalbinizden merhameti çekip almışsa ben ne yapabilirim! buyurarak, abûs çehreli, soğuk yüzlü babalara şefkat ve merhamet dersi vermiştir.
Kişinin cahilliğini yüzüne vurarak mahcup etmeden hatasını düzeltmek de onun bir başka güzelliğidir. Bir sahâbî namaz içinde yanında aksırana “Yerhamukâllah” deyince diğerleri ona kızdılar, söylendiler. Ama Rasulullah (s.a.v.) sadece “Bak, namazda insan sözü olmaz. Namaz tesbihtir, tekbirdir ve Kur’an tilavetidir” buyurdu. Onun bu tatlı ve nazik ikazına hayran kalan o sahâbî, “Vallahi ömrümde Rasulullah (s.a.v.)’dan daha güzel bir muallim görmedim” demiştir.
Allah’ın hükümlerinden taviz isteyenlere karşı celallenmesinden, bir hırsızın cezasını affettirmek isteyenlere karşı sesini yükselterek “Allah’ın cezaları konusunda şefaat mi ediyorsunuz? Vallahi Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı onun da cezasını verirdim” deyişinden müslümanlar adalet dersi almalıdır.
Kıymetli Müslümanlar!
Sevgili Peygamberimiz âlemlere rahmettir, etrafına nur saçan bir kandildir. Onun hal ve hareketlerinde, söz ve sohbetlerinde, dünya ve ahiretimiz için güzel örnekler vardır. Onun bu rahmetinden ve nurundan istifade edip cennette ona komşu olmak istemez miyiz? O halde her halinde onu rehber edinmeli ve izinden ayrılmamalıyız. Hutbemizi bir ayet mealiyle bitirelim:”Hiç şüphesiz sizin için, Allah’ı ve ahret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Rasulünde çok güzel bir örnek vardır.”
Rabbimiz o güzel örnekten istifade edip, cennette ona yakın olmayı cümlemize nasip eylesin.
Muhterem müslümanlar!
Diyanet İşleri Başkanlığımız geçen yıl olduğu gibi bu yıl da “Kutlu Doğum Haftası” açılış programını İstanbul’da gerçekleştirecektir. Peygamberimizin bu kutsal doğum gününe layık, güzel bir program olacak inşallah. Bakırköy Sinan Erdem Spor Salonunda 14 Nisan 2011 Perşembe günü akşam saat 20:30’da yaşanacak bu güzelliğe sizlerin de katılmasını bekliyoruz. Kutlu Doğum mutluluğunu birlikte paylaşmayı diliyoruz.
Dr. Ahmet EFE
Ebubekir Camii İmam Hatibi/ Bağcılar/ İstanbul
Resûl-i Ekrem Efendimize bir âyet nazil oluyor: “…Hayır hayır! Doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı kalplerinin üzeri pas tutmuştur.”1 Bazı sahabiler kalbin pas tutmasının ne demek olduğunu anlamakta güçlük çekiyorlar. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyuruyor: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ederse kalbi parlar. Günahtan dönmez ve bunu yapmaya devam ederse siyah noktalar çoğalır ve sonunda tüm kalbini kaplar."2
Ne yazık ki günümüzde insanlık bu yürek paslanmasını yaşamakta... Suyun topraktan çekilmesi gibi, merhamet de vicdanlardan çekiliyor. Merhametin açtığı boşluğu şiddet, öfke ve zorbalık doldurmakta… Ahlâkî yozlaşmalar ve acımasızlıklar gün geçtikçe artıyor. İnsanlık bu hengâmede var oluş ve yaratılış hikmetinden uzaklaşıyor.
Evet, Değerli Kardeşlerim!
Bütün bunlar, merhamet duygusunun ferdî ve toplumsal hayatımızdan uzaklaşmaya başladığının göstergesi değil midir? Gerçekten bugün evimizde, sokağımızda, işyerimizde, yakın ve uzak çevremizde merhamete ne kadar da muhtacız!.. Evladımız bizden şefkat ve merhamet eli bekliyor. Ailemiz, arkadaşımız, komşumuz, yetimlerimiz, yaşlılarımız, gençlerimiz, engellilerimiz, fakir fukaramız hatta tahrip edilen çevremiz bile bizden merhamet beklemekte...
Dünyaya gözlerini açmadan katledilen bebekler, yalnızlığa terkedilmiş ana-babalar, sokakları mesken edinmiş sahipsiz çocuklar, kurşun ve bombalara hedef olan mâsumlar, derin bir ıstırapla “Merhamet eli nerede?” diyorlar…
Oysa, ne diyordu, o Merhamet Peygamberi: “Komşusu açken tok olarak sabahlayan bizden değildir”3 , “Küçüklerimize sevgi, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir..”4 , “Haksız yere bir serçeyi öldürenden bile Cenab-ı Allah kıyamet gününde hesap soracak.”5
Aziz Müslümanlar!
Rabbimizin mesajları evrendeki her varlık için hayattır, rahmettir. Peygamberimiz âlemlere rahmettir. Müslümanlar olarak rahmet ve merhameti prensip edindiğimizi ilan için besmeleyle, yani Allah’ın Rahmân ve Rahîm sıfatlarını zikirle başlarız, her söz ve her işimize… Derin bir samimiyetle besmele çeken bir gönül, insana, bitkiye, hayvana, tabiata hatta eşyaya merhamet nazarıyla bakar. Gerçek şu ki, merhametsiz gönüllerde sevgi, şefkat ve insaf bulunmaz. Nitekim, her davranışıyla bizlere rehber olan Âlemlerin efendisi; “Kalbi katılaşmış, inancını kaybetmiş bedbahtların merhameti de kaybedeceklerini”6 bildirmiştir. Öyleyse insanlık olarak bugün, topyekûn bir yürek terbiyesine ve merhamet eğitimine ihtiyacımız var.
Değerli Müminler!
Diyanet İşleri Başkanlığımız bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin ana başlığını, “Hz. Peygamber ve Merhamet Eğitimi” olarak belirledi. Bu vesileyle Peygamberimizin örnekliğinde, toplumun her kesiminde bir merhamet seferberliği hedeflenmiştir. Şüphesiz merhametten maksat, sıradan bir acıma duygusu değildir. Merhamet eğitimi, eşyaya ve kainata gönül gözüyle bakmayı sağlayan bir eğitimdir. Merhamet eğitimiyle, kalpleri kin, öfke, intikam, şehvet, ihtiras gibi hastalıklardan temizleyerek, yürekler arası şefkat ve merhamet ağı kurmak amaçlanmaktadır.
Öyleyse geliniz, merhameti tüm ilişkilerimizin odağı yapalım… Yavrularımız, canlıya-cansıza merhamet nazarıyla bakabilsin… Muhtaca merhamet elini uzatabilsin… Komşumuzla gerektiğinde ekmeğimizi paylaşabilelim.
Muhterem Cemaat!
Bu vesileyle sizlere İstanbul Müftülüğünün çok güzel bir hizmetini de hatırlatalım: 16 Nisan Cumartesi günü öğle namazının ardından Şehzadebaşı Camiinde, İstanbul’un önde gelen kadın hafızları tarafından kadınlara yönelik “Kur’an ziyafeti” programı düzenlenmiştir. Bu mânevi güzelliğe tüm kadınlar davetlidir.
Ayrıca 17 Nisan Pazar günü öğle namazından sonra Sultanahmet Camiinde İstanbul’un tanınmış hafızları tarafından “Kur’an ziyafeti” programı yapılacaktır. Buna da tüm halkımızı davet ediyoruz. Allah, rızasına muvaffak eylesin.
قال رسول الله (صلعم): كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ
ÇOCUK EĞİTİMİ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimizin bizlerle verdiği sayısız nimetlerin belki de en değerlisi, göz nurumuz ciğerparemiz olan çocuklarımızdır. Anne ve babalara emanet olarak verilmiş olan bu yavrular, hep söylendiği gibi geleceğimizin teminatıdır. Dolayısıyla bunların eğitimi gelişi güzel yapılamaz, yapılmamalı.
Emanet çocuklar, işlenmeye hazır toprak gibidir. Toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsulü alınır. Bunun gibi çocuklara da nasıl eğitim verilirse hayatları ona göre şekillenir. Çocuklarımızı güzele ve iyi şeylere, doğru istikamete yönlendirirsek hem onları hem kendimizi kurtarırız. Aksi halde – unutmamalıyız ki – rüzgâr eken fırtına biçer. Sırf bu yüzden hayatı kararan nice ebeveynler, aileler biliriz.
Değerli Kardeşlerim!
Kuran-ı Kerim’de, kendimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir.1 Nasıl ki fani bir hayat için, evladımızı dünya felaketlerinden korumaya çalışıyorsak ebedi hayatta da azaba düçar olmaması için dinî ve ahlakî eğitimine ehemmiyet göstermeliyiz.
Peygamberimiz (a.s.) “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar, ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Putperest yapar”2 buyurarak aile ve çevre faktörünün çocuğun yetişmesi üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu ifade buyurmuştur. Günümüzde çocuklarımız kötü arkadaş, internet ve zararlı neşriyat, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi tuzaklarla karşı karşıyadır. Bu itibarla ebeveyn bunlara karşı uyanık olmalı ve çocuklarını korumalıdır.
Çocuklarımızı bu gibi tehlikelerden koruyacak en etkili ve güçlü kalkan, sağlıklı bir din eğitimidir. Onlara seviyelerine göre iman ve ibadet konularını haram ve helalleri, hak ve hukuku, doğruluk ve dürüstlüğü öğretmeli ve bunların uygulanmasında bizler de örnek olmalıyız. Nitekim Kuran-ı Kerim’de “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et…”3 buyrularak bu husus dile getirilmiştir.
Değerli Müminler!
Çocuklarımızı eğitirken onların iyi hareketlerini övmeli, güzel bir şey yaptıklarında takdir etmeli ve mükâfatlandırmalıyız. Onları korku ile terbiye etmekten ziyade sevgi ve şefkatle yaklaşıp ikna ederek eğitmeliyiz. Ayrıca israf etmemesini, kanaatkâr davranmasını ve mütevazı olması gerektiğini öğretmeli ve veren elin alan elden üstün olduğu şuurunu aşılamalıyız.
Onlara sıcak bir aile ortamı hazırlamalıyız. Çocuklarımızın karakterlerinin oluşumunda anne ve babanın yanında, aile büyükleri, akraba dost ve komşuların davranışları da etkili olur. Bu sebeple sosyal ilişkilerimiz seviyeli ve belli bir disiplin çerçevesinde olmalıdır. Yavrularımızın geleceğine şekil verirken, asıl önemli olanın bizim hal ve hareketlerimiz olduğunu unutmayalım. Günlük hayatta şahit olduğumuz sorunlu çocukların ve gençlerin bu hale düşmelerinin en önemli sebeplerinden birisi, aile içerisindeki sıkıntılardır. Hayatta başarılı olmuş kişilerin bu başarılarının arkasında da çoğunlukla sağlıklı bir aile ortamı yatmaktadır.
Aziz Müslümanlar!
Geleceğimiz olan çocuklarımızın beyinlerini ilim, gönüllerini maneviyat, hayatlarını edep ve ahlak ile süslemeli, onlara hayatın her alanında başarılı olmayı öğretmeliyiz.
Hutbemi bir hadis-i şerif mealiyle bitiriyorum:
“Çocuklarınıza değer verip onlara ikramda bulunun, onların terbiyelerini güzel yapın.” 4
بسم الله الرحمن الرحيم
قال الله تعالى : وَاَنْ لَيْسَ لِْلإِنْسَانِ اِلاَّمَا سَعَى
قال رسول الله (صلعم): وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَأَنْ يَأْخُذَ أَحَدُكُمْ حَبْلَهُ فَيَحْتَطِبَ عَلَى ظَهْرِهِ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَأْتِيَ رَجُلًا فَيَسْأَلَهُ أَعْطَاهُ أَوْ مَنَعَهُ
ÇALIŞMAK
Değerli Kardeşlerim!
Dünya hayatında mesuliyet sahibi yegâne varlık insandır. Davranışlarıyla günah veya sevap işleyen, kâr veya zarar eden, plan yapan, uygulayan, kural koyan, kurallara göre yaşayan yer yüzü varlığı sadece insandır. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim insanoğlunu “Yer Yüzünün Halifesi” diye niteler. İnsan, dünyayı mâmur etmek için çalışmak zorundadır. Mevlâmız bu hususu, “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Sonra çalışmasının karşılığı tastamam verilecektir”1 buyurarak beyan etmiştir.
Dinimiz hem ahiret için hem dünya için çalışmayı teşvik eder. Bir âyette, “Dünyadan nasibini unutma”2 buyrulur.
Gerek istihdam oluşturmak, gerekse emeği ile çalışmak dinimizce teşvik edilmiş, tembellik ve dilencilik çirkin görülmüştür. Bu konuya Resûlûllah Efendimiz (sav) şöyle dikkat çeker: “Sizden birinizin ipini alıp, evinden çıkması sırtına odun demeti yükleyip getirerek satması elbette halktan istemesinden çok daha şereflidir”3
Aziz Müminler!
Gerek Peygamber Efendimizin hadislerinde gerekse diğer kaynaklarımızda meslek edinmenin ve çocuklarımızı meslek sahibi yapmanın dinî bir görev olduğu bildirilmiştir. Yeryüzünün ıslahına çalışmak, nesillerimizin ve insanlığın geleceği için faydalı işler yapmak, başta gelen vazifelerimizdendir. “İnsanların en hayırlısı insanlığa faydalı olandır” buyrulduğunu biliriz. Hadiste “İki günü eşit olan ziyandadır” buyrulmuştur. Bugün teknoloji ve ekonomide ileri olan, ülkeler planlı ve düzenli çalışarak bu duruma geldiler. Hiçbir başarı emeksiz elde edilmez. Bir nimeti elde etmenin yolu sadece dua etmek değildir. Dua ile beraber gayrettir, üretmektir.
Muhterem Cemaat!
Her birimizin değişik kabiliyeti, farklı iş alanları vardır. Birbirimizin emeğine ve ürettiklerine muhtacız. Yaratıcımız hayatımızın düzenini böyle kurmuştur.
Helal kazandıktan sonra ayıp ve kötü iş, değersiz meslek yoktur. Ayıp, çirkin ve değersiz olan, birilerinin sırtından geçinerek, haram yollardan kazanmaktır. Hepimiz bu hayata gücümüz nispetinde katkı sağlamak zorundayız. Bu da bir ibadettir. Gazzâli’nin anlattığına göre Hz. Îsâ adamın birine “Ne iş yapıyorsun?” diye sorar. Adam, “İbadetle meşgul oluyorum” der. Îsâ (a.s.) sorar: “Geçimini kim sağlıyor?” Adam, “Kardeşim sağlıyor” diye cevap verir. O zaman Hz. Îsâ adama şöyle der: “Kardeşin senden daha âbid, daha hayırlıdır.”
Peygamber Efendimiz bu hususta şu müjdeyi veriyor: “Kim işinden yorulmuş olarak geceyi geçirirse Allah’ın mağfiretini kazanarak gecelemiş olur.”4
Evet, çalışmak günahların affına da vesiledir. Bu hayatı Allah’ın emri doğrultusunda yaşayıp, ahirete göç ettiğimizde ise bizi Kur’an’ın diliyle şu müjdeler beklemektedir. “O gün yüzler vardır ki nimet içinde mutludurlar. Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar. Yüksek bir cennettedirler.”5