S!yaĦ
Banned
12.01.2007
İBADET VE ÖNEMİ
ÖLÇÜLÜ VE TUTARLI OLMAK
İSRAF HARAMDIR
DİNİMİZ TEMİZLİĞE ÖNEM VERMEKTEDİR
MÜSLÜMAN BAŞKALARININ İYİLİĞİNİ İSTER
İSLAM’DA İFFET VE HAYA
RİYA VE ZARARLARI
CEMAATLE NAMAZ KILMANIN ÖNEMİ
02.04.2007
İSLAM’DA ADALET
AFFETMEK YÜCELİKTİR
ÇOCUK HAKLARI
HAYAT BİR İMTİHANDIR
HUZUR VE MUTLULUK VESİLESİ OLAN İBADETLERİMİZ
CUMA NAMAZI VE ÖNEMİ
23.02.2007
SELÂMLAŞMAK
ALLAH İÇİN SEVMEK
HELAL HARAM DUYARLILIĞI
VEDA HUTBESİNİN ÖNEMİ VE DEĞERİ
09.03.2007
İÇKİ ve UYUŞTURUCUNUN ZARARLARI
30.03.2007
PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU
06.04.2007
NAMAZ
23.02.2007
SELÂMLAŞMAK
13.04.2007
İNSAN SEVGİSİ
01.05.2007
İMAN ÜMİT KAYNAĞIDIR
27.04.2007
İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİ
04.05.2007
ANNE-BABAYA SAYGI
11.05.2007
SOSYAL DAYANIŞMA MÜESSESESİ OLARAK VAKIFLAR
18.05.2007
GENÇLİK
25.05.2007
FETİH RUHU
01.06.2007
HAYVAN VE ÇEVRE HAKKI
08.06.2007
İSRAFTAN KAÇINMAK
15.06.2007
KABİR ZİYARETİ
15/06/2007
ÇOCUK EĞİTİMİNDE KUR’AN ÖĞRENMENİN ÖNEMİ
29/06/2007
AİLENİN ÖNEMİ
29.06.2007
SU TASARRUFU
06.07.2007
AKRABA İLİŞKİLERİ
13.07.2007
ÜÇ AYLAR VE REGÂİB KANDİLİ
20.07.2007
DUA
27.07.2007
İNSAN HAKLARINA SAYGI
03.08.2007
İRŞAD VE DAVET SORUMLULUĞU
10.08.2007
Mİ’RAÇ KANDİLİ
17.08.2007
DOĞAL AFETLERE KARŞI TEDBİRLİ OLMAK
17.08.2007
ALLAH’IN SEVDİĞİ KULLAR
TEVEKKÜL VE TEDBİR
01.05.2007 Hutbeleri
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلا تَهِنُوا وَلا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ {1}
قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيهِ وَسَلَّم: قاَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: أنَا عِنْدَ ظَنَّ عَبْدِي بي، وَأناَ مَعَهُ حَيْثُ يَذْكُرُني، وَمَنْ تَقَرَّبَ إلَيَّ شِبْراً تَقَرَّبْتُ إلَيْهِ ذِراَعاً، وَمَنْ تَقَرَّبَ إلىَ َّذِراَعاً تَقَرَّبْتُ إلَيْهِ باَعاً، وَإذَا أقْبَلَ إليَ َّيَمْشِي أقْبَلْتُ إلَيْهِ أُهَرْوِلُ {2}
İMAN ÜMİT KAYNAĞIDIR
Muhterem Mü’minler!
İmanın insan için önemi, kelimelerle ifade edi-lemeyecek yüceliktedir. İman hayata benzer, iman-sızlık ise ölüm gibidir. Bugün imana bir başka açı-dan, ümit penceresinden bakıp hayata sağladığı kat-kıları görmeye çalışacağız.
İman ile ümit birbirinden ayrılmaz. İnançlı kişi, ümit alanı en geniş, düşünme ufku en yüksek, ilerisi için en iyimser, mutluluğa en yakın ve mutsuz-luğa en uzak kişidir. Çünkü iman; yüceler yücesine inanmak ve bağlanmaktır. O, rahmet ve merhametiy-le herkesi kuşatan, bağışlayan, pişmanlıkları kabul edip, hataları silen, kötülükleri iyiliklerle değiştiren, kişiye en yakınlarından daha yakın, mutlak güç sahi-bidir. O yüce güç; gündüz hata edenin tevbesi için gece, gece hata işleyenin pişman olması için de gün-düz rahmetiyle kullarını kuşatmaktadır. İyiliklere bire ondan yedi yüz katına kadar hatta daha fazlasıy-la karşılık verirken, kötülükleri ancak denk bir ceza ile cezalandırmakta veya tamamen bağışlamaktadır.
Bir kutsi hadiste Allah: “Kulumun bana o-lan zannı ne ise ben de ona öyleyim. Kulum beni andığında ben onunla beraberim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira kulum bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim,”[2] buyurmaktadır.
Aziz Cemaat!
İnanç sahibi bilir ki, korkuyu güvene, zayıflığı kuvvete çeviren O’dur. “Allah kesinlikle onlara yardım edecek ve bizim ordularımız mutlaka galip gelecektir,” [3] ayeti onun parolasıdır.
Hastalanırsa ümitsizliğe düşmez, çünkü “Rab-bim beni yoktan var etti ve doğru yola iletti. Beni yediren ve içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” [4] inancını taşımaktadır.
İnanan insan suçlu olsa da tevbe ettiğinde af edi-leceği ümidini taşır. Allah’ın rahmetinden ümit kes-mek onun inancına terstir. [5]
İnanan kişi, usanıp asla pes etmez. Çünkü: “El-bette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Ger-çekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen işe koyul ve yalnız Rabbine yönel,” [6] ayeti ona azim ve sebatkarlık kazandırır.
Yine, “O sabredenler kendilerine bir bela geldiği zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah'ın-dır. Sonunda O’na döneceğiz” derler. Onlara Rablerinden bol mağfiret ve rahmet vardır ve onlar doğru yola yönelmişlerdir,” [7] ayeti, onlar için her zaman bir ümit ve gayret kaynağıdır.
İnançlı insan, düşmanlıkları barışla halleder, ki-nin bir gün sevgiye döneceğine inanır. “Umulur ki, Allah sizinle düşmanlık ettiğiniz kimseler arasın-da bir dostluk meydana getirir.” “İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman gönüllere bir sev-gi koyacaktır.” [8]
Değerli Kardeşlerim!
Mü’minler yaşlanıp, saçları beyazlasa da ümitle-rini kesmezler. Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine vaad ettiği cennetlere girecekler, O’nun vaadı ger-çektir. Orada boş söz yoktur ve rızıkları sabah akşam ayaklarına gelecektir. [9]
Bu inançla yaşayan mü'min, zorlukta sabrı, dar-lıkta ferahlığı, sıkıntıda huzuru, yalnızlıkta dostluk-ları düşünür. Zulme uğradığında Allah’tan yardım ister. İnananın hayatı ümitsizlik içinde kâbusa dö-nüşmez.“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapıl-mayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olan siz-siniz,”[1] ayeti onları canlı tutar. “Bizden tasayı, kederi gideren Allah'a hamdolsun; gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve lütufkârdır” [10]. Duasını dillerinden eksik etmezler.
Bunlar, insanı mutluluğa götürecek manevi di-namikler olup, imansızların sahip olamayacağı, sa-dece inanan kişilerde bulunan özelliklerdir. Gönlü-nüz iman, hayatınız ümitle dolsun. Allah’ın rahmeti, bereketi, af ve mağfireti üzerinize olsun.
___________________
[1] Âl-i İmrân, 3/139.
[2] Buhârî, “Tevhîd”, 15.
[3] Saffât, 37/172-173.
[4] Şuarâ, 26/78-80.
[5] Zümer, 39/53.
[6] İnşirah, 94/5-7.
[7] Bakara, 2/156-157.
[8] Mümtehine, 60/7; Meryem, 19/ 96.
[9] Meryem, 19/61-62.
[10] Fâtır, 35/34.
Recep ÖZTÜRK
Şişli Müftüsü
KAİNAT VE İNSAN
Hac,74
Muhterem Müslümanlar!
Kainatı yoktan var eden Allah’ın varlığı ve birliği, bu günkü ilim ve teknoloji gerçeği karşısında, inkârı kabil olmayan bir hakikattir.
İlim adamları, Allah’ın varlığını ispat etmek, inkarcıları susturmak için çeşitli deliller getirmişlerdir. Kimisi kainatın varlığından, kimisi maddenin hareket ve değişiminden, kimisi de, kainatın düzeninden ve her şeyin bir amaca göre yaratılışından hareket ederek; Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlamışlardır.
Düşünen her insan bilir ki; canlı, cansız, gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlık alemi, sonradan olmuş ve her varlık yaratılmıştır.
Aziz Mü’minler!
Aşağıda arz edeceğim birkaç ayeti kerimenin meali; üzerinde düşünüldüğü zaman ne kadar dikkat çekicidir!
Şöyle buyurulmaktadır:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde; Allah’ın, gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda; yeryüzünde her canlıyı yaymasında; rüzgarları, yer ile gök arasında Allah’ın buyruğuna bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde; düşünen bir toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan, üstün gücünü gösteren) nice ayet ve alâmetler vardır.”(1)
“Onlar, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl döşenip yayıldığına bakmıyorlar mı?” (2)
“Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz, dilediğimizi yerine getirmekten aciz değiliz.
Toprağa ektiğiniz tohumu bir düşünün! Onu, topraktan siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa biz miyiz bitiren?
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu, bulutlardan indiren siz misiniz? Yoksa biz miyiz indiren? İsteseydik, onu tuzlu bir su yapardık. Öyle ise şükretmeniz gerekmez mi?
“Söyleyin şimdi bana! Yakmakta olduğunuz ateşi (bir düşününüz), onun ağacını siz mi yarattınız? Yoksa biz miyiz yaratan? O halde sen Rabbini, Azim ismiyle tesbih ve takdis et, eksik sıfatlardan, vasıflardan onu uzak tut!” (3)
“Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz ki Allah çok güçlüdür ve her şeye üstündür.”(4)
Değerli Mü’minler!
Gerçek huzur ve saadeti bulanlar; gök ve yerdeki eşsiz sanatı görenler, mülkün sahibini, eserleriyle tefekkür ederek, gönül rahatlığına erenlerdir.
(1)Bakara, 164.
(2)Gaşiye, 18-20.
(3)Vakıa, 57, 60, 63, 64, 68-74.
(4)Hacc, 74
AHİRETE İMAN
5 OCAK 2006
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {1}
Değerli Müminler!
İmanın şartlarından birisi de ahiret gününe iman etmektir.
“Ahiret” kelime olarak “son durak, varılacak nihai yer, öteki dünya” anlamlarına gelir. Daha açık bir ifadeyle ahiret; öldükten sonra tekrar dirileceğimiz, ve yapıp ettiklerimizden hesaba çekileceğimiz yerdir.
Bir insanın kamil bir mümin olabilmesi için ahirete ve ahiretin hallerine kuranda zikredildiği üzere samimiyetle iman etmesi gerekir.
Ölümle başlayan bu ebedi yolculuk mümin olan için de, mümin olmayan için de bir daha asla bitmeyecektir. Çünkü Ahiret sonsuzluk mekanıdır. Orası Ademoğlunun ebedi kalacağı, dünyada ektiklerini biçeceği yerdir. İnananlar için huzur ve esenlik yurdu, inanmayanlar için de isyanları ve günahları karşılığında azap diyarı olacaktır.
Değerli Müslümanlar!
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, Allahın emir ve yasaklarına karşı dikkatli davranır, titizlikle yerine getirir. Bir gün, bu emir ve nehiylerin sahibi ile yüzleşeceğini ve yaptıklarından hesaba çekileceğini aklından çıkarmaz.
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, bizlere bu emir ve yasakları büyük bir mücadele ile hiç yılmadan, taviz vermeden tebliğ eden Peygamberimizin hayatından örnekler alır. Onun, hiçbir dünya nimetine meyletmeden, vazifesine sarılışı gibi bu emir ve nehiylere karşı hassasiyetle sarılır.
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, başta ailesine, akrabalarına, komşularına karşı vazifelerini bilir ve bu bilinçle hareket eder. Ana-baba, akraba, komşu hakkının, daha özet bir ifadeyle “insan hakkının” ahirette en ağır suallerden biri olduğunu aklından çıkarmaz ve bu bilinçle yaşar.
Değerli Müslümanlar!
Ahirete hakkıyla iman eden bir kişi, her türlü kötülükten uzak durur. Yalnızca insanların yanında utanacak duruma düşmekten değil, aynı zamanda yerin ve göğün gerçek sahibi ve her şeyi bilip-gören Allahın huzurunda da utanacak duruma düşmekten çekinir. Bu yüzden de yalan, hırsızlık, dedikodu, gıybet, iftira ve benzer diğer hastalıklı davranışlardan kendini uzak tutmaya çalışır.
Yaptığı her işin ardından, bu gidişin bir de ahireti var demeyi unutmaz!
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, vatanına, milletine karşı görevlerini aksatmaz. Bunun yanı sıra din, dil, ırk ve cinsiyet gözetmeksizin diğer tüm insanlara karşı sırf yaratandan ötürü hürmet besler. Saygı ve sevgide kusur etmez. Çünkü ahiret, insanın yaptıklarından sorguya çekileceği yüzleşme yeridir.
Ahiret bir takım yüzlerin ağardığı bir takım yüzlerin de kapkara kesildiği yerdir.{2}.
Allah bizleri ahirete hakkıyla iman edip, o gün geldiğinde yüzleri ağaranlardan eylesin.
Hazırlayan :
Mümin ŞENER
Merkez Vaizi
Dipnotlar :
{1} Ali İmran,107
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ(Haşr 18)
NEFİS MUHASEBESİ
Muhterem müminler!
Nefis muhasebesi; kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendini kontrol etmesidir. İnsanın kendisini, yaratılış amacı ve sorumlulukları açısından hesaba çekmesi , iman ve amelinin kontrolünü yapması, durumunu değerlendirmesidir. Buna günümüzde oto kontrol denilmektedir. İnsanların kendilerini muhasebe etmesi, Allah’a kulluk görevini hakkıyla yerine getirebilmesi; dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşabilmesi için kaçınılmazdır. . Zira kendisini kontrol ve muhasebe eden kişiler, kendi içinde ve dışarıya karşı uyumlu, başkalarının “temel haklarına saygılı fertlerden oluşan” bir toplum meydana getirirler.
Nefis muhasebesinde başarılı olabilmemiz için; önceden işledigimiz günahlar ve bunların hesabının nasıl verileceğini düşünmeli; Allah tarafından bütün davranışlarımızın sürekli olarak kontrol altında tutulduğunu, hayatın hesabının en ince noktasına varıncaya kadar sorgulanacağını bilmemiz gerekmektedir.Ayrıca,bu konudaki engelleri ise Ahiretin Unutulması, Gaflet, Nefsin Heva ve Heveslerine uyulması, Zamanın Boşa Harcanması, Ayetlerden Yüz Çevirilmesi… şeklinde sıralayabiliriz.
Değerli müminler!
Mutlaka gerçekleşecek olan ölümü ve kıyameti hatırdan çıkarmamalı, davranışlarımıza bu kaçınılmaz gerçekleri göz önünde tutarak yön vermeliyiz.Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah size yaptıklarınızı haber verecektir” (1)
İbn-i Ömer (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu.Yine İbnu Ömer (r.a) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap.²
Aziz mü’minler!
Yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Geçen yıldan bu zamana kadar gerek kendimiz, aile fertlerimiz, akraba ve komşularımız için, gerekse yaşadığımız toplum için ne gibi güzel işler yaptık? Yahut kendimize, topluma, insanlara ne gibi zararlarımız dokundu? İyiliklerimizi çoğaltmak, yanlışlarımızı düzelmek için böyle bir değerlendirme yapmamız gerekmektedir. Zira Peygamberimiz S.A.V. şöyle buyurmuşlardır. “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan, aciz kimse ise, nefsinin arzularına tâbî olan ve Allah’tan (olmayacak şeyler) temennî eden kimsedir.”3
Acaba biz gelecek yıla ulaşabilecek miyiz? Böyle bir garantimiz olmadığına göre bir düşünelim: Şu anda ruhumuzu teslim edecek olsak, yaptıklarımızla Yüce Yaratan'ın huzuruna varmaya yüzümüz var mı, yok mu? O halde, her birimiz son nefesimizi vermeden önce kendimizi hesaba çekmeli ve nefis muhasebesi yapmalıyız. Zira yaptıklarımızdan Allah’ın huzurunda hesap vereceğiz. Nitekim Peygamber efendimiz (S.A.V.) Kıyamet günü kişinin tüm yaptıklarından sorgulanıp hesaba çekilmeden mahşer yerinden ayrılamayacağını4 bize haber vermektedir. Hz. Ömer (R.A) da: "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz" uyarısında bulunmaktadır.
Yine Resulullah (S.A.V) buyurdular ki: "Kıyamet günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları[Rabbinin huzurundan] ayrılamaz:
* Ömrünü nerede harcadığından,
* Ne amelde bulunduğundan,
* Malını nereden kazandığından ve nereye harcadığından,
* Vücudunu nerede yıpratıp eskittiğinden.5
Bütün bunları değerlendirerek dinimizin haram ve yasak kıldığı birtakım günahları işlediysek onlara tövbe etmeli ve bu günahlardan vazgeçmeliyiz. Allah'a karşı görevlerimizde, ibadetlerimizde eksikliklerimiz ve kusurlarımız varsa onları telafi etme cihetine gitmeliyiz. Ömrümüzün sayılı olan günlerini Allah'ın haram ve yasaklarında değil razı olduğu iş ve ibadetlerle geçirmeye çalışmalıyız.
Hutbemi okumuş olduğum ayeti kerimenin mealiyle bitiriyorum: "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (7)
2007 yılının ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa sağlık, mutluluk, barış, sevgi ve rahmet getirmesini Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
HAZIRYALAN:Yusuf ARIKAN
ÜNVANI : Merkez Vaizi
----------------------------------------------------------------
1 Mâide, 10
2 Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25, (2334)
3 İbn Mâce, Zühd, 31 (II, 1423, 1424).
4 Tirmizî, Kıyamet 1, (2419).
5 Tirmizi, Kıyamet 1
6 Buhari, Daavât, 4 (VII, 145, 146).
7 Haşr 18
İSLAM’DA KADININ YERİ
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتَ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَـئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ نَقِيراً
Değerli Müminler!
Toplumumuzda mevcut olan sorunlardan birisi kadınlara baskı yapma meselesidir. Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde insanlık tarihinin temel sorunlarından biri olan, kadın haklarının korunması ve gözetilmesi konusunda şöyle buyurmaktadır:
“ Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah`ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah`ın emaneti olarak aldınız. Onları, Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır… Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız: Namusunuzu korumaları, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır… Kadınların sizin üzerinizdeki hakları: adet ve örfünüze uygun bir biçimde onların rızıklarını ve giyimlerini temin etmenizdir.”
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, sorumluluk açısından kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve erkek, her ikisi de Allah`ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşittirler. Peygamber Efendimiz, bütün insanların, insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış, kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyledir.
Kur’ânı Kerim’de erkek ve kadın, herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, llah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte ve şöyle buyrulmaktadır: `... Erkek olsun, kadın olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz. İçinizden hiçbir çalışanın amelini boşa çıkarmayacağım...`
`Erkek olsun kadın olsun her kim Mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar Cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.`
Kadın ve erkek birbirleriyle kaynaşmaları için yaratılmış, aralarına özel bir sevgi ve ünsiyet konmuştur.
Anne olarak İslâm`ın kadına verdiği değer ise her türlü takdirin üzerindedir. Bir sahabenin, `En çok iyilik etmem gereken kimdir?` sorusuna Sevgili Peygamberimiz, `Annendir` diye cevap vermiş, üç kez tekrar edilen bu soruya hep aynı cevabı vermiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Dünyanın her yerinde olduğu gibi İslam dünyasında da maalesef kadınlara yönelik Kur’an ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir takım olumsuz yaklaşımlar ve davranışlar vardır. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf ve adetten kaynaklanan bu tür hatalı yaklaşımlar asla İslam’a mal edilmemelidir.
Müslüman olarak bizler gerek düşüncede gerekse pratikte kadınlara hak ettikleri önemi vermeli, bu konuda bize yakışmayacak davranışlardan uzak durmalıyız. Özellikle eşlerimize karşı yumuşak bir üslupla yaklaşmalı ve onları incitmemeliyiz. Zira onlar bize verilmiş emanetlerdir.
Bu konuda müminler için en güzel örnek Sevgili Peygamberimizdir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış göstermiş, bırakın dövmeyi; hanımlara karşı hiçbir zaman kaba davranmamış; hep güler yüzlü olmuştur. Dolayısıyla Peygamberimizin hanımlara karşı gösterdiği bu tavır, hepimiz için örnek olmalıdır.
Nisa, 4/124.
Tirmizî, Rada’ 12; Ebû Dâvûd, Menasik 57; İbn Mâce, Nikah 3.
Ahzab, 35/35.
Ali İmran, 3/195.
Nisa, 4/124.
Rum, 30/21
Buhari, Edeb 2.
Aziz Müminler !
Mükemmel bir plana göre yaratılan ve kusursuz bir şekilde işleyen kâinatta gayesiz hiçbir varlık yoktur. Eşrefi mahlûkat olan insanın yaratılışı da gayesiz değildir. Yüce Rabbimiz Zâriyât sûresinin 56. âyetinde “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”[1] buyurarak, yaratılışımızdaki amaç ve hikmetin Allah’a ibadet ve kulluk olduğunu bildirmektedir.
İbadet ve kulluk ise, “Allah’a gönülden yönelmek, iyi ve güzel bir niyetle, Onun rızası için salih amel işlemek; emir ve yasaklarını tutarak itaat etmek; imanı, güzel söz ve davranışlara dönüştürmektir. Diğer bir ifadeyle ibadet; hayatın bütününü kuşatan bir kulluk göstergesidir. Bu itibarla Allah’a ibadet ve kulluk; namaz, oruç, hac ve zekât gibi dinen belirli şartlara ve vakitlere bağlı olan bazı özel ibadetleri kapsadığı gibi; kişiye Allah katında değer ve sevap kazandırıcı her türlü güzel söz ve salih amelleri de kapsamaktadır. O halde namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek mutlaka edâ edilmesi gerekli birer ibadet olduğu gibi; başta ana-baba ve aile fertleri olmak üzere; eş-dost, komşu ve akrabalara karşı görev ve sorumlulukları yerine getirmek; hasta, yaşlı, ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere maddeten ve manen yardımcı olmak; ruh, beden ve çevre temizliğine riâyet etmek, zararlı maddeleri yollardan kaldırmak da birer ibadettir. Aynı şekilde; insanlara güzel söz söylemek, güleryüz göstermek, selâm vermek, kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmek, insanlar arasında adâletle hüküm vermek, kazancı helâl yollardan temin etmek, İslâmî prensiplere uygun olarak ticarî ve iktisadî faaliyetlerde bulunmak; hatta her çeşit haram ve günahtan uzak durmak yine başlıbaşına birer ibadettir
Muhterem Kardeşlerim!
İbadetler Allah rızası için yapılır. Allah’tan başkası adına ibadet yapılamayacağı gibi, Allah rızası dışında başka bir amaçla da ibadet yapılamaz. Allah rızası için yapılan ibadetlerin maddî ve manevî hayatımız üzerinde çok olumlu etkileri vardır: Allah’ı anma vesilesi[2] olan İbadetler; her şeyden önce müminlere Allah katında değer kazandırır.[3] İmanımızın olgunlaşmasını, ruhlarımızın yücelmesini, kalplerimizde Allah sevgisinin yerleşip yeşermesini sağlar. Bizleri kötü düşüncelerden, her türlü zararlı alışkanlıklardan, günahlardan, fuhşiyyattan, yanlış söz ve davranışlardan uzaklaştırıp[4] ahlâkî güzelliğe kavuşturur. Kalplerimizi çeşitli sıkıntılardan, üzüntülerden ve stresten korur. Gönüllerimize huzur ve mutluluk verir.[5] Yaratılışta mevcut olan aşırı duygu ve eğilimlerimizi frenleyerek, hayatımıza düzen ve ahenk getirir.
Değerli Mü’minler!
O halde geliniz, ruhlarımızın gıdası, gönüllerimizin huzûr ve mutluluğu, maddî ve manevî sıkıntılarımızın ilacı, Yüce Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin şükrü olan ibadetlerimizi yerine getirelim. Ahirette cezadan kurtulmanın ve ebedi mutluluk yurdu olan cennete kavuşmanın yegane vesilesinin de Allah’a ibadet ve kulluk olduğunu unutmayalım.
Ne mutlu, ibadetlerini yerliyerince ve düzenli bir şekilde içtenlikle yapanlara! Ne mutlu hayatını ibadete dönüştürenlere! Ne mutlu yüce Allah’ın dostluk ve sevgisini kazananlara!
Sözlerimi hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum: Rabbimiz buyuruyor: "Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz"[6]
___________
[1] Zâriyât, 56.
[2] Tâhâ, 20/14.
[3] Furkan, 77.
[4] Ankebut 29/45
[5] Ra’d, 13/28.
[6] Hac, 22/77
RÜŞVET VE ZARARLARI
Muhterem Müslümanlar !
İnsanı birbirine muhtaç,toplu yaşamaya mecbur olarak yaratan Yüce yaratıcı, toplum hayatında ahengi sağlamak ve fert haklarını diğer fertlere karşı emniyet altına almak amacıyla bazı emir ve yasaklar vazetmiştir. Çünkü fertlerin huzurlu bir hayat sürmesi toplumun ahengine, toplumun ahengi de fertlerin ahlaklı olmasına bağlıdır. Toplumların düzenini bozan ve onları çökerten bazı ictimai hastalıklar vardır. Bu hastalıkların başında ise rüşvet gelir.
Aziz Kardeşlerim !
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu durum insan hayatını kolaylaştırmak amacıyla organize olma ve iş bölümü yapmayı zaruri kılmıştır. Neticede ise iş ve yetki sınıfları oluşmuştur. Tam bu noktada hak , hukuk ve adalet kavramları gündeme gelmektedir. Hak.hukuk ve adalet, toplumu ayakta tutan temel taşlardır. Bu müesseselerin sağlıklı işlediği toplumlar hayatın her alanında ilerlemiş, diğer toplumların tahakkümünden kurtulmuş, özgür ve müreffeh birer toplum haline gelmişlerdir. Rüşvetin ve ahlaksızlığın girdiği toplumlar sa hak ve adalet dengelerini yitirmişler zulüm, sefalet ve cehalet karanlığına gömülmüşlerdir.
Muhterem Müminler !
Ahlak,hukuk,siyaset,ekonomi ve bilim toplumları yücelten, medeniyetin doruklarına çeken bir zincirin halkalarıdır. Bu halkalardan birisinin kopması halinde diğer halkalarda görevlerini icra edemeyeceklerdir. Rüşvetin yaygınlaşması işte bu zincirin halkalarından birinin kopması demektir. Artık o toplumda bütün alanlarda çürümeler başlayacak ve toplum fesada uğrayacaktır. Böyle bir toplumdan sa ilerleme ve terakki diye birşey beklenemez.
Kardeşlerim !
Rüşvet toplum binasını temelden sarsan en önemli ahlak zaafıdır.
Rüşvetin hüküm sürdüğü bir toplumda, hükümlerde adalet,sorumlularda liyakat beklenemez.
Rüşvetin girdiği toplumlarda ne mal ne can nede namus emniyeti kalır.
Rüşvetin hüküm sürdüğü toplumlar mikropların ve hastalıkların istilasına uğramış bedenler gibidir.
Ve rüşvet haklıyı haksız-haksızı haklı yapan en beter yalan çeşididir.
Rüşvet « Alanı da vereni de cehenneme götüren « (1) kötü bir davranıştır.
Bizler Allah’a ve ahiret gününe inanan mü’minler olarak toplumun menfaatlerini kendi küçük çıkarlarımızdan üstün tutmamız gerekir.Küçük çıkarlar diyorum çünkü, bir insanın rüşvet vasıtasıyla sağladığı menfaat ne kadar büyük olursa olsun, bilmelidir ki topluma ve ictimai hayata açmış olduğu yara her zaman daha büyüktür. Çünkü kazandığı günah sağladığı menfaatten kat be kat daha büyüktür. Rüşvet karşılığında dünyanın bütün mülkünü kazanmış olsa dahi bu kazanç kendini ateşten kurtarmaya asla yetmeyecektir.
Gelin hep birlikte yaşadığımız toplumdan bu günahı söküp atmak için çalışalım. Ve Rabbimizin şu buyruğuna kulak verelim. « Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemek için onun bir parçasını yetkililere (rüşvet olarak) vermeyin.(2) »
1. Ebu Davut (Akdiyye)
2. Bakara 188
Sürekli Güncellenecektir
İBADET VE ÖNEMİ
ÖLÇÜLÜ VE TUTARLI OLMAK
İSRAF HARAMDIR
DİNİMİZ TEMİZLİĞE ÖNEM VERMEKTEDİR
MÜSLÜMAN BAŞKALARININ İYİLİĞİNİ İSTER
İSLAM’DA İFFET VE HAYA
RİYA VE ZARARLARI
CEMAATLE NAMAZ KILMANIN ÖNEMİ
02.04.2007
İSLAM’DA ADALET
AFFETMEK YÜCELİKTİR
ÇOCUK HAKLARI
HAYAT BİR İMTİHANDIR
HUZUR VE MUTLULUK VESİLESİ OLAN İBADETLERİMİZ
CUMA NAMAZI VE ÖNEMİ
23.02.2007
SELÂMLAŞMAK
ALLAH İÇİN SEVMEK
HELAL HARAM DUYARLILIĞI
VEDA HUTBESİNİN ÖNEMİ VE DEĞERİ
09.03.2007
İÇKİ ve UYUŞTURUCUNUN ZARARLARI
30.03.2007
PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU
06.04.2007
NAMAZ
23.02.2007
SELÂMLAŞMAK
13.04.2007
İNSAN SEVGİSİ
01.05.2007
İMAN ÜMİT KAYNAĞIDIR
27.04.2007
İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİ
04.05.2007
ANNE-BABAYA SAYGI
11.05.2007
SOSYAL DAYANIŞMA MÜESSESESİ OLARAK VAKIFLAR
18.05.2007
GENÇLİK
25.05.2007
FETİH RUHU
01.06.2007
HAYVAN VE ÇEVRE HAKKI
08.06.2007
İSRAFTAN KAÇINMAK
15.06.2007
KABİR ZİYARETİ
15/06/2007
ÇOCUK EĞİTİMİNDE KUR’AN ÖĞRENMENİN ÖNEMİ
29/06/2007
AİLENİN ÖNEMİ
29.06.2007
SU TASARRUFU
06.07.2007
AKRABA İLİŞKİLERİ
13.07.2007
ÜÇ AYLAR VE REGÂİB KANDİLİ
20.07.2007
DUA
27.07.2007
İNSAN HAKLARINA SAYGI
03.08.2007
İRŞAD VE DAVET SORUMLULUĞU
10.08.2007
Mİ’RAÇ KANDİLİ
17.08.2007
DOĞAL AFETLERE KARŞI TEDBİRLİ OLMAK
17.08.2007
ALLAH’IN SEVDİĞİ KULLAR
TEVEKKÜL VE TEDBİR
01.05.2007 Hutbeleri
İstanbul Hutbesi
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلا تَهِنُوا وَلا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ {1}
قال رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيهِ وَسَلَّم: قاَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: أنَا عِنْدَ ظَنَّ عَبْدِي بي، وَأناَ مَعَهُ حَيْثُ يَذْكُرُني، وَمَنْ تَقَرَّبَ إلَيَّ شِبْراً تَقَرَّبْتُ إلَيْهِ ذِراَعاً، وَمَنْ تَقَرَّبَ إلىَ َّذِراَعاً تَقَرَّبْتُ إلَيْهِ باَعاً، وَإذَا أقْبَلَ إليَ َّيَمْشِي أقْبَلْتُ إلَيْهِ أُهَرْوِلُ {2}
İMAN ÜMİT KAYNAĞIDIR
Muhterem Mü’minler!
İmanın insan için önemi, kelimelerle ifade edi-lemeyecek yüceliktedir. İman hayata benzer, iman-sızlık ise ölüm gibidir. Bugün imana bir başka açı-dan, ümit penceresinden bakıp hayata sağladığı kat-kıları görmeye çalışacağız.
İman ile ümit birbirinden ayrılmaz. İnançlı kişi, ümit alanı en geniş, düşünme ufku en yüksek, ilerisi için en iyimser, mutluluğa en yakın ve mutsuz-luğa en uzak kişidir. Çünkü iman; yüceler yücesine inanmak ve bağlanmaktır. O, rahmet ve merhametiy-le herkesi kuşatan, bağışlayan, pişmanlıkları kabul edip, hataları silen, kötülükleri iyiliklerle değiştiren, kişiye en yakınlarından daha yakın, mutlak güç sahi-bidir. O yüce güç; gündüz hata edenin tevbesi için gece, gece hata işleyenin pişman olması için de gün-düz rahmetiyle kullarını kuşatmaktadır. İyiliklere bire ondan yedi yüz katına kadar hatta daha fazlasıy-la karşılık verirken, kötülükleri ancak denk bir ceza ile cezalandırmakta veya tamamen bağışlamaktadır.
Bir kutsi hadiste Allah: “Kulumun bana o-lan zannı ne ise ben de ona öyleyim. Kulum beni andığında ben onunla beraberim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira kulum bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim,”[2] buyurmaktadır.
Aziz Cemaat!
İnanç sahibi bilir ki, korkuyu güvene, zayıflığı kuvvete çeviren O’dur. “Allah kesinlikle onlara yardım edecek ve bizim ordularımız mutlaka galip gelecektir,” [3] ayeti onun parolasıdır.
Hastalanırsa ümitsizliğe düşmez, çünkü “Rab-bim beni yoktan var etti ve doğru yola iletti. Beni yediren ve içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” [4] inancını taşımaktadır.
İnanan insan suçlu olsa da tevbe ettiğinde af edi-leceği ümidini taşır. Allah’ın rahmetinden ümit kes-mek onun inancına terstir. [5]
İnanan kişi, usanıp asla pes etmez. Çünkü: “El-bette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Ger-çekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen işe koyul ve yalnız Rabbine yönel,” [6] ayeti ona azim ve sebatkarlık kazandırır.
Yine, “O sabredenler kendilerine bir bela geldiği zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah'ın-dır. Sonunda O’na döneceğiz” derler. Onlara Rablerinden bol mağfiret ve rahmet vardır ve onlar doğru yola yönelmişlerdir,” [7] ayeti, onlar için her zaman bir ümit ve gayret kaynağıdır.
İnançlı insan, düşmanlıkları barışla halleder, ki-nin bir gün sevgiye döneceğine inanır. “Umulur ki, Allah sizinle düşmanlık ettiğiniz kimseler arasın-da bir dostluk meydana getirir.” “İnanıp salih ameller işleyenler için Rahman gönüllere bir sev-gi koyacaktır.” [8]
Değerli Kardeşlerim!
Mü’minler yaşlanıp, saçları beyazlasa da ümitle-rini kesmezler. Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine vaad ettiği cennetlere girecekler, O’nun vaadı ger-çektir. Orada boş söz yoktur ve rızıkları sabah akşam ayaklarına gelecektir. [9]
Bu inançla yaşayan mü'min, zorlukta sabrı, dar-lıkta ferahlığı, sıkıntıda huzuru, yalnızlıkta dostluk-ları düşünür. Zulme uğradığında Allah’tan yardım ister. İnananın hayatı ümitsizlik içinde kâbusa dö-nüşmez.“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapıl-mayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olan siz-siniz,”[1] ayeti onları canlı tutar. “Bizden tasayı, kederi gideren Allah'a hamdolsun; gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve lütufkârdır” [10]. Duasını dillerinden eksik etmezler.
Bunlar, insanı mutluluğa götürecek manevi di-namikler olup, imansızların sahip olamayacağı, sa-dece inanan kişilerde bulunan özelliklerdir. Gönlü-nüz iman, hayatınız ümitle dolsun. Allah’ın rahmeti, bereketi, af ve mağfireti üzerinize olsun.
___________________
[1] Âl-i İmrân, 3/139.
[2] Buhârî, “Tevhîd”, 15.
[3] Saffât, 37/172-173.
[4] Şuarâ, 26/78-80.
[5] Zümer, 39/53.
[6] İnşirah, 94/5-7.
[7] Bakara, 2/156-157.
[8] Mümtehine, 60/7; Meryem, 19/ 96.
[9] Meryem, 19/61-62.
[10] Fâtır, 35/34.
Recep ÖZTÜRK
Şişli Müftüsü
Ankara Hutbesi
KAİNAT VE İNSAN
Hac,74
Muhterem Müslümanlar!
Kainatı yoktan var eden Allah’ın varlığı ve birliği, bu günkü ilim ve teknoloji gerçeği karşısında, inkârı kabil olmayan bir hakikattir.
İlim adamları, Allah’ın varlığını ispat etmek, inkarcıları susturmak için çeşitli deliller getirmişlerdir. Kimisi kainatın varlığından, kimisi maddenin hareket ve değişiminden, kimisi de, kainatın düzeninden ve her şeyin bir amaca göre yaratılışından hareket ederek; Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlamışlardır.
Düşünen her insan bilir ki; canlı, cansız, gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlık alemi, sonradan olmuş ve her varlık yaratılmıştır.
Aziz Mü’minler!
Aşağıda arz edeceğim birkaç ayeti kerimenin meali; üzerinde düşünüldüğü zaman ne kadar dikkat çekicidir!
Şöyle buyurulmaktadır:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde; Allah’ın, gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda; yeryüzünde her canlıyı yaymasında; rüzgarları, yer ile gök arasında Allah’ın buyruğuna bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde; düşünen bir toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan, üstün gücünü gösteren) nice ayet ve alâmetler vardır.”(1)
“Onlar, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl döşenip yayıldığına bakmıyorlar mı?” (2)
“Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? Aranızda ölümü takdir eden biziz ve biz, dilediğimizi yerine getirmekten aciz değiliz.
Toprağa ektiğiniz tohumu bir düşünün! Onu, topraktan siz mi bitiriyorsunuz? Yoksa biz miyiz bitiren?
Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Onu, bulutlardan indiren siz misiniz? Yoksa biz miyiz indiren? İsteseydik, onu tuzlu bir su yapardık. Öyle ise şükretmeniz gerekmez mi?
“Söyleyin şimdi bana! Yakmakta olduğunuz ateşi (bir düşününüz), onun ağacını siz mi yarattınız? Yoksa biz miyiz yaratan? O halde sen Rabbini, Azim ismiyle tesbih ve takdis et, eksik sıfatlardan, vasıflardan onu uzak tut!” (3)
“Onlar Allah’ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz ki Allah çok güçlüdür ve her şeye üstündür.”(4)
Değerli Mü’minler!
Gerçek huzur ve saadeti bulanlar; gök ve yerdeki eşsiz sanatı görenler, mülkün sahibini, eserleriyle tefekkür ederek, gönül rahatlığına erenlerdir.
(1)Bakara, 164.
(2)Gaşiye, 18-20.
(3)Vakıa, 57, 60, 63, 64, 68-74.
(4)Hacc, 74
İzmir Hutbesi
AHİRETE İMAN
5 OCAK 2006
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {1}
Değerli Müminler!
İmanın şartlarından birisi de ahiret gününe iman etmektir.
“Ahiret” kelime olarak “son durak, varılacak nihai yer, öteki dünya” anlamlarına gelir. Daha açık bir ifadeyle ahiret; öldükten sonra tekrar dirileceğimiz, ve yapıp ettiklerimizden hesaba çekileceğimiz yerdir.
Bir insanın kamil bir mümin olabilmesi için ahirete ve ahiretin hallerine kuranda zikredildiği üzere samimiyetle iman etmesi gerekir.
Ölümle başlayan bu ebedi yolculuk mümin olan için de, mümin olmayan için de bir daha asla bitmeyecektir. Çünkü Ahiret sonsuzluk mekanıdır. Orası Ademoğlunun ebedi kalacağı, dünyada ektiklerini biçeceği yerdir. İnananlar için huzur ve esenlik yurdu, inanmayanlar için de isyanları ve günahları karşılığında azap diyarı olacaktır.
Değerli Müslümanlar!
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, Allahın emir ve yasaklarına karşı dikkatli davranır, titizlikle yerine getirir. Bir gün, bu emir ve nehiylerin sahibi ile yüzleşeceğini ve yaptıklarından hesaba çekileceğini aklından çıkarmaz.
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, bizlere bu emir ve yasakları büyük bir mücadele ile hiç yılmadan, taviz vermeden tebliğ eden Peygamberimizin hayatından örnekler alır. Onun, hiçbir dünya nimetine meyletmeden, vazifesine sarılışı gibi bu emir ve nehiylere karşı hassasiyetle sarılır.
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, başta ailesine, akrabalarına, komşularına karşı vazifelerini bilir ve bu bilinçle hareket eder. Ana-baba, akraba, komşu hakkının, daha özet bir ifadeyle “insan hakkının” ahirette en ağır suallerden biri olduğunu aklından çıkarmaz ve bu bilinçle yaşar.
Değerli Müslümanlar!
Ahirete hakkıyla iman eden bir kişi, her türlü kötülükten uzak durur. Yalnızca insanların yanında utanacak duruma düşmekten değil, aynı zamanda yerin ve göğün gerçek sahibi ve her şeyi bilip-gören Allahın huzurunda da utanacak duruma düşmekten çekinir. Bu yüzden de yalan, hırsızlık, dedikodu, gıybet, iftira ve benzer diğer hastalıklı davranışlardan kendini uzak tutmaya çalışır.
Yaptığı her işin ardından, bu gidişin bir de ahireti var demeyi unutmaz!
Ahirete hakkıyla iman eden bir insan, vatanına, milletine karşı görevlerini aksatmaz. Bunun yanı sıra din, dil, ırk ve cinsiyet gözetmeksizin diğer tüm insanlara karşı sırf yaratandan ötürü hürmet besler. Saygı ve sevgide kusur etmez. Çünkü ahiret, insanın yaptıklarından sorguya çekileceği yüzleşme yeridir.
Ahiret bir takım yüzlerin ağardığı bir takım yüzlerin de kapkara kesildiği yerdir.{2}.
Allah bizleri ahirete hakkıyla iman edip, o gün geldiğinde yüzleri ağaranlardan eylesin.
Hazırlayan :
Mümin ŞENER
Merkez Vaizi
Dipnotlar :
{1} Ali İmran,107
Konya Hutbesi
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ(Haşr 18)
NEFİS MUHASEBESİ
Muhterem müminler!
Nefis muhasebesi; kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendini kontrol etmesidir. İnsanın kendisini, yaratılış amacı ve sorumlulukları açısından hesaba çekmesi , iman ve amelinin kontrolünü yapması, durumunu değerlendirmesidir. Buna günümüzde oto kontrol denilmektedir. İnsanların kendilerini muhasebe etmesi, Allah’a kulluk görevini hakkıyla yerine getirebilmesi; dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşabilmesi için kaçınılmazdır. . Zira kendisini kontrol ve muhasebe eden kişiler, kendi içinde ve dışarıya karşı uyumlu, başkalarının “temel haklarına saygılı fertlerden oluşan” bir toplum meydana getirirler.
Nefis muhasebesinde başarılı olabilmemiz için; önceden işledigimiz günahlar ve bunların hesabının nasıl verileceğini düşünmeli; Allah tarafından bütün davranışlarımızın sürekli olarak kontrol altında tutulduğunu, hayatın hesabının en ince noktasına varıncaya kadar sorgulanacağını bilmemiz gerekmektedir.Ayrıca,bu konudaki engelleri ise Ahiretin Unutulması, Gaflet, Nefsin Heva ve Heveslerine uyulması, Zamanın Boşa Harcanması, Ayetlerden Yüz Çevirilmesi… şeklinde sıralayabiliriz.
Değerli müminler!
Mutlaka gerçekleşecek olan ölümü ve kıyameti hatırdan çıkarmamalı, davranışlarımıza bu kaçınılmaz gerçekleri göz önünde tutarak yön vermeliyiz.Bir ayeti kerimede şöyle buyurulur “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah size yaptıklarınızı haber verecektir” (1)
İbn-i Ömer (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu.Yine İbnu Ömer (r.a) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap.²
Aziz mü’minler!
Yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Geçen yıldan bu zamana kadar gerek kendimiz, aile fertlerimiz, akraba ve komşularımız için, gerekse yaşadığımız toplum için ne gibi güzel işler yaptık? Yahut kendimize, topluma, insanlara ne gibi zararlarımız dokundu? İyiliklerimizi çoğaltmak, yanlışlarımızı düzelmek için böyle bir değerlendirme yapmamız gerekmektedir. Zira Peygamberimiz S.A.V. şöyle buyurmuşlardır. “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan, aciz kimse ise, nefsinin arzularına tâbî olan ve Allah’tan (olmayacak şeyler) temennî eden kimsedir.”3
Acaba biz gelecek yıla ulaşabilecek miyiz? Böyle bir garantimiz olmadığına göre bir düşünelim: Şu anda ruhumuzu teslim edecek olsak, yaptıklarımızla Yüce Yaratan'ın huzuruna varmaya yüzümüz var mı, yok mu? O halde, her birimiz son nefesimizi vermeden önce kendimizi hesaba çekmeli ve nefis muhasebesi yapmalıyız. Zira yaptıklarımızdan Allah’ın huzurunda hesap vereceğiz. Nitekim Peygamber efendimiz (S.A.V.) Kıyamet günü kişinin tüm yaptıklarından sorgulanıp hesaba çekilmeden mahşer yerinden ayrılamayacağını4 bize haber vermektedir. Hz. Ömer (R.A) da: "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz" uyarısında bulunmaktadır.
Yine Resulullah (S.A.V) buyurdular ki: "Kıyamet günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları[Rabbinin huzurundan] ayrılamaz:
* Ömrünü nerede harcadığından,
* Ne amelde bulunduğundan,
* Malını nereden kazandığından ve nereye harcadığından,
* Vücudunu nerede yıpratıp eskittiğinden.5
Bütün bunları değerlendirerek dinimizin haram ve yasak kıldığı birtakım günahları işlediysek onlara tövbe etmeli ve bu günahlardan vazgeçmeliyiz. Allah'a karşı görevlerimizde, ibadetlerimizde eksikliklerimiz ve kusurlarımız varsa onları telafi etme cihetine gitmeliyiz. Ömrümüzün sayılı olan günlerini Allah'ın haram ve yasaklarında değil razı olduğu iş ve ibadetlerle geçirmeye çalışmalıyız.
Hutbemi okumuş olduğum ayeti kerimenin mealiyle bitiriyorum: "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır." (7)
2007 yılının ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa sağlık, mutluluk, barış, sevgi ve rahmet getirmesini Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
HAZIRYALAN:Yusuf ARIKAN
ÜNVANI : Merkez Vaizi
----------------------------------------------------------------
1 Mâide, 10
2 Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25, (2334)
3 İbn Mâce, Zühd, 31 (II, 1423, 1424).
4 Tirmizî, Kıyamet 1, (2419).
5 Tirmizi, Kıyamet 1
6 Buhari, Daavât, 4 (VII, 145, 146).
7 Haşr 18
Adana Hutbesi
İSLAM’DA KADININ YERİ
وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتَ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَـئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ نَقِيراً
Değerli Müminler!
Toplumumuzda mevcut olan sorunlardan birisi kadınlara baskı yapma meselesidir. Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde insanlık tarihinin temel sorunlarından biri olan, kadın haklarının korunması ve gözetilmesi konusunda şöyle buyurmaktadır:
“ Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah`ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah`ın emaneti olarak aldınız. Onları, Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır… Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız: Namusunuzu korumaları, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır… Kadınların sizin üzerinizdeki hakları: adet ve örfünüze uygun bir biçimde onların rızıklarını ve giyimlerini temin etmenizdir.”
Muhterem Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim, sorumluluk açısından kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve erkek, her ikisi de Allah`ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşittirler. Peygamber Efendimiz, bütün insanların, insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış, kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyledir.
Kur’ânı Kerim’de erkek ve kadın, herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, llah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte ve şöyle buyrulmaktadır: `... Erkek olsun, kadın olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz. İçinizden hiçbir çalışanın amelini boşa çıkarmayacağım...`
`Erkek olsun kadın olsun her kim Mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar Cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.`
Kadın ve erkek birbirleriyle kaynaşmaları için yaratılmış, aralarına özel bir sevgi ve ünsiyet konmuştur.
Anne olarak İslâm`ın kadına verdiği değer ise her türlü takdirin üzerindedir. Bir sahabenin, `En çok iyilik etmem gereken kimdir?` sorusuna Sevgili Peygamberimiz, `Annendir` diye cevap vermiş, üç kez tekrar edilen bu soruya hep aynı cevabı vermiştir.
Muhterem Müslümanlar!
Dünyanın her yerinde olduğu gibi İslam dünyasında da maalesef kadınlara yönelik Kur’an ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir takım olumsuz yaklaşımlar ve davranışlar vardır. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf ve adetten kaynaklanan bu tür hatalı yaklaşımlar asla İslam’a mal edilmemelidir.
Müslüman olarak bizler gerek düşüncede gerekse pratikte kadınlara hak ettikleri önemi vermeli, bu konuda bize yakışmayacak davranışlardan uzak durmalıyız. Özellikle eşlerimize karşı yumuşak bir üslupla yaklaşmalı ve onları incitmemeliyiz. Zira onlar bize verilmiş emanetlerdir.
Bu konuda müminler için en güzel örnek Sevgili Peygamberimizdir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış göstermiş, bırakın dövmeyi; hanımlara karşı hiçbir zaman kaba davranmamış; hep güler yüzlü olmuştur. Dolayısıyla Peygamberimizin hanımlara karşı gösterdiği bu tavır, hepimiz için örnek olmalıdır.
Nisa, 4/124.
Tirmizî, Rada’ 12; Ebû Dâvûd, Menasik 57; İbn Mâce, Nikah 3.
Ahzab, 35/35.
Ali İmran, 3/195.
Nisa, 4/124.
Rum, 30/21
Buhari, Edeb 2.
Antalya Hutbesi
Aziz Müminler !
Mükemmel bir plana göre yaratılan ve kusursuz bir şekilde işleyen kâinatta gayesiz hiçbir varlık yoktur. Eşrefi mahlûkat olan insanın yaratılışı da gayesiz değildir. Yüce Rabbimiz Zâriyât sûresinin 56. âyetinde “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”[1] buyurarak, yaratılışımızdaki amaç ve hikmetin Allah’a ibadet ve kulluk olduğunu bildirmektedir.
İbadet ve kulluk ise, “Allah’a gönülden yönelmek, iyi ve güzel bir niyetle, Onun rızası için salih amel işlemek; emir ve yasaklarını tutarak itaat etmek; imanı, güzel söz ve davranışlara dönüştürmektir. Diğer bir ifadeyle ibadet; hayatın bütününü kuşatan bir kulluk göstergesidir. Bu itibarla Allah’a ibadet ve kulluk; namaz, oruç, hac ve zekât gibi dinen belirli şartlara ve vakitlere bağlı olan bazı özel ibadetleri kapsadığı gibi; kişiye Allah katında değer ve sevap kazandırıcı her türlü güzel söz ve salih amelleri de kapsamaktadır. O halde namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek mutlaka edâ edilmesi gerekli birer ibadet olduğu gibi; başta ana-baba ve aile fertleri olmak üzere; eş-dost, komşu ve akrabalara karşı görev ve sorumlulukları yerine getirmek; hasta, yaşlı, ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere maddeten ve manen yardımcı olmak; ruh, beden ve çevre temizliğine riâyet etmek, zararlı maddeleri yollardan kaldırmak da birer ibadettir. Aynı şekilde; insanlara güzel söz söylemek, güleryüz göstermek, selâm vermek, kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmek, insanlar arasında adâletle hüküm vermek, kazancı helâl yollardan temin etmek, İslâmî prensiplere uygun olarak ticarî ve iktisadî faaliyetlerde bulunmak; hatta her çeşit haram ve günahtan uzak durmak yine başlıbaşına birer ibadettir
Muhterem Kardeşlerim!
İbadetler Allah rızası için yapılır. Allah’tan başkası adına ibadet yapılamayacağı gibi, Allah rızası dışında başka bir amaçla da ibadet yapılamaz. Allah rızası için yapılan ibadetlerin maddî ve manevî hayatımız üzerinde çok olumlu etkileri vardır: Allah’ı anma vesilesi[2] olan İbadetler; her şeyden önce müminlere Allah katında değer kazandırır.[3] İmanımızın olgunlaşmasını, ruhlarımızın yücelmesini, kalplerimizde Allah sevgisinin yerleşip yeşermesini sağlar. Bizleri kötü düşüncelerden, her türlü zararlı alışkanlıklardan, günahlardan, fuhşiyyattan, yanlış söz ve davranışlardan uzaklaştırıp[4] ahlâkî güzelliğe kavuşturur. Kalplerimizi çeşitli sıkıntılardan, üzüntülerden ve stresten korur. Gönüllerimize huzur ve mutluluk verir.[5] Yaratılışta mevcut olan aşırı duygu ve eğilimlerimizi frenleyerek, hayatımıza düzen ve ahenk getirir.
Değerli Mü’minler!
O halde geliniz, ruhlarımızın gıdası, gönüllerimizin huzûr ve mutluluğu, maddî ve manevî sıkıntılarımızın ilacı, Yüce Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin şükrü olan ibadetlerimizi yerine getirelim. Ahirette cezadan kurtulmanın ve ebedi mutluluk yurdu olan cennete kavuşmanın yegane vesilesinin de Allah’a ibadet ve kulluk olduğunu unutmayalım.
Ne mutlu, ibadetlerini yerliyerince ve düzenli bir şekilde içtenlikle yapanlara! Ne mutlu hayatını ibadete dönüştürenlere! Ne mutlu yüce Allah’ın dostluk ve sevgisini kazananlara!
Sözlerimi hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum: Rabbimiz buyuruyor: "Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz"[6]
___________
[1] Zâriyât, 56.
[2] Tâhâ, 20/14.
[3] Furkan, 77.
[4] Ankebut 29/45
[5] Ra’d, 13/28.
[6] Hac, 22/77
Sivas Hutbesi
RÜŞVET VE ZARARLARI
Muhterem Müslümanlar !
İnsanı birbirine muhtaç,toplu yaşamaya mecbur olarak yaratan Yüce yaratıcı, toplum hayatında ahengi sağlamak ve fert haklarını diğer fertlere karşı emniyet altına almak amacıyla bazı emir ve yasaklar vazetmiştir. Çünkü fertlerin huzurlu bir hayat sürmesi toplumun ahengine, toplumun ahengi de fertlerin ahlaklı olmasına bağlıdır. Toplumların düzenini bozan ve onları çökerten bazı ictimai hastalıklar vardır. Bu hastalıkların başında ise rüşvet gelir.
Aziz Kardeşlerim !
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu durum insan hayatını kolaylaştırmak amacıyla organize olma ve iş bölümü yapmayı zaruri kılmıştır. Neticede ise iş ve yetki sınıfları oluşmuştur. Tam bu noktada hak , hukuk ve adalet kavramları gündeme gelmektedir. Hak.hukuk ve adalet, toplumu ayakta tutan temel taşlardır. Bu müesseselerin sağlıklı işlediği toplumlar hayatın her alanında ilerlemiş, diğer toplumların tahakkümünden kurtulmuş, özgür ve müreffeh birer toplum haline gelmişlerdir. Rüşvetin ve ahlaksızlığın girdiği toplumlar sa hak ve adalet dengelerini yitirmişler zulüm, sefalet ve cehalet karanlığına gömülmüşlerdir.
Muhterem Müminler !
Ahlak,hukuk,siyaset,ekonomi ve bilim toplumları yücelten, medeniyetin doruklarına çeken bir zincirin halkalarıdır. Bu halkalardan birisinin kopması halinde diğer halkalarda görevlerini icra edemeyeceklerdir. Rüşvetin yaygınlaşması işte bu zincirin halkalarından birinin kopması demektir. Artık o toplumda bütün alanlarda çürümeler başlayacak ve toplum fesada uğrayacaktır. Böyle bir toplumdan sa ilerleme ve terakki diye birşey beklenemez.
Kardeşlerim !
Rüşvet toplum binasını temelden sarsan en önemli ahlak zaafıdır.
Rüşvetin hüküm sürdüğü bir toplumda, hükümlerde adalet,sorumlularda liyakat beklenemez.
Rüşvetin girdiği toplumlarda ne mal ne can nede namus emniyeti kalır.
Rüşvetin hüküm sürdüğü toplumlar mikropların ve hastalıkların istilasına uğramış bedenler gibidir.
Ve rüşvet haklıyı haksız-haksızı haklı yapan en beter yalan çeşididir.
Rüşvet « Alanı da vereni de cehenneme götüren « (1) kötü bir davranıştır.
Bizler Allah’a ve ahiret gününe inanan mü’minler olarak toplumun menfaatlerini kendi küçük çıkarlarımızdan üstün tutmamız gerekir.Küçük çıkarlar diyorum çünkü, bir insanın rüşvet vasıtasıyla sağladığı menfaat ne kadar büyük olursa olsun, bilmelidir ki topluma ve ictimai hayata açmış olduğu yara her zaman daha büyüktür. Çünkü kazandığı günah sağladığı menfaatten kat be kat daha büyüktür. Rüşvet karşılığında dünyanın bütün mülkünü kazanmış olsa dahi bu kazanç kendini ateşten kurtarmaya asla yetmeyecektir.
Gelin hep birlikte yaşadığımız toplumdan bu günahı söküp atmak için çalışalım. Ve Rabbimizin şu buyruğuna kulak verelim. « Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemek için onun bir parçasını yetkililere (rüşvet olarak) vermeyin.(2) »
1. Ebu Davut (Akdiyye)
2. Bakara 188
Sürekli Güncellenecektir