Cuma Hutbeleri

Gıybet !

İL : İSTANBUL
TARİH : 07.08.2009
KONU : GIYBET


بسم الله الرحمن الرحيم
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ
بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم
بَعْضًا


قال النبي صلي الله عليه وسلم
مَنْ يَتَكَفَّلُ لِي مَا بَيْنَ لِحْيَيْهِ وَمَا بَيْنَ رِجْلَيْهِ اَتَكَفَّلُ لَهُ بِالْجَنَّةِ



GIYBET

Muhterem Müslümanlar!

Yüce dinimiz toplumun huzurlu, fertlerin ahlaklı olmasına, kişilerin haklarının, onurlarının ve mahremiyetlerinin korunmasına büyük önem vermiştir. Bundan dolayıdır ki, dinimizde insanların gizli hallerini araştırmak, haksız eleştirilerde bulunmak, iftira atmak, yalan söylemek gibi kötü davranışlar yasaklanmıştır. Toplumun huzur ve güvenini zedeleyen davranışlardan biri de halk arasında dedikodu olarak bilinen gıybettir.

Gıybet, bir kimsenin arkasından, onun hoşlanmayacağı sözler söylemek ve kusurlarından bahsetmektir. Konuşulan sözün doğru olması gıybet yapmak için haklı bir gerekçe değildir. Sevgili Peygamberimiz, bir gün ashabına; “Gıybet nedir, bilir misiniz?” diye sorar. Onlar da; “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” derler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; “Din kardeşinin hoşuna gitmeyecek şekilde onun ardından konuşmandır” buyurur. Sahabenin; “Ya Rasûlellah! O kimse benim konuştuğum gibi ise yine de gıybet olur mu?” diye sorması üzerine Allah Rasûlü; “Şayet konuştukların o kişide varsa gıybetini etmiş olursun. Aksi halde ona iftira etmiş olursun!”[1] buyurur.

Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de gıybet yapmayı, ölmüş din kardeşinin etini yemeye benzeterek gıybetin ne kadar çirkin bir davranış olduğuna önemle dikkat çekmiştir.


Değerli Müminler!

Başkasının malına onun izni olmadan el uzatmak nasıl ki kul hakkıysa, aynı şekilde kişinin şeref ve haysiyetine dil uzatmanın da bir kul hakkı olduğunu unutmamalıyız. Hatta kişinin şeref ve haysiyetinin onun malından daha değerli olduğu şüphesizdir. Gıybet insanlar arasında fesat çıkardığı gibi ahiret açısından da vebali ağır olan bir günahtır. Nitekim Peygamber Efendimiz (as), insanların gıybetini edenlerin göreceği azabı şöyle açıklar: “Miraca çıktığım gece bir takım insanların yanından geçtim. Bunlar, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Cebrail’e (as) bunların kimler olduğunu sordum. O da, “Bunlar, gıybet edenlerdir” dedi.”[2]

Gıybet etmek haram olduğu gibi dinlemek de haramdır. Onun için mümkün olduğunca gıybete engel olunmalıdır. Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde; “Kim ki, din kardeşinin gıybet edilmesini önlerse Allah Teâlâ o kimseyi cehennemden korur!”[3] buyurur. Gıybete gıybetle karşılık vermek de caiz değildir. Dinimiz bize kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi tavsiye etmiştir. Yüce Rabbimiz, “İyilikle kötülük bir olmaz! Sen, kötülüğü en güzel şekilde sav.”[4] buyurmuştur.

Öyleyse, aziz cemaat, insan onurunu zedeleyen, kırgınlıklara sebebiyet veren ve aynı zamanda kul hakkı olan gıybetten uzak duralım. Gıybetini yaptığımız kimselerle helalleşip hatalarımızdan dolayı tevbe edelim. Hutbemi, Peygamber Efendimizin (as) şu güzel müjdesi ile bitiriyorum: “Kim bana diline sahip çıkmayı ve iffetini korumayı garanti ederse ben de onun cennete girmesine kefil olurum!”[5]



Kadir KORKMAZ
M.Z. Kotku Camii M.K.
Başakşehir/ İstanbul

[1] Müslim, Birr, 70.
[2] Sünen-i Ebu Davud, 4/269.
[3] Tirmizi, Birr, 20.
[4] Fussilet, 41/34.
[5] Tirmizi, Zühd, 61.

 
Allah Cümlenizden Razı Olsun Arkadaslar.
 
Ramazan Ayına Girerken

İL : İSTANBUL
TARİH : 14.08.2009
KONU : RAMAZAN AYINA GİRERKEN


بسم الله الرحمن الرحيم

شَهْرُرَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَان
كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عليه وسلم أَجْوَدَ النَّاسِ بِالْخَيْرِ وَكَانَ أَجْوَدَ مَا يَكُونُ فيِ رَمَضَانَ


Muhterem Müslümanlar!

Yüce Allah’ın sayısız lütuflarından birisi de bütün güzellikleriyle, maddî ve manevî bereketleriyle Mübarek Ramazan ayıdır. Ramazan ibadet, rahmet ve mağfiret ayıdır. Bereketi bol, hayrı çok olan bir aydır. Bu ay, yardım, bağış ve ihsan ayıdır; bir yıllık manevî kirlerden, günahlardan temizleneceğimiz, insanî duyguların coştuğu, kusur ve günahlarımızdan tövbe edip hakka yönelme niyetimizin, irademizin geliştiği maddî ve mânevî bir terbiye ayıdır. İnsanlığı, fikrî ve ahlâkî yozlaşmalardan, cehaletten kurtarıp, ilme, medeniyete, edep ve ahlâka yönelten, Kur’ân-ı Kerîm, bu ayda Rasûlullah efendimize (s.a.v.) indirilmeye başlamıştır. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi de bu aydadır.
Bu ayın faziletini Yüce Allah, şöyle özetler: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’ân’ın indirildiği aydır. Sizden her kim bu ayda bulunursa oruç tutsun.”[1]
Bir Ramazan öncesinde, bu ayın fazileti hakkında, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir hutbesinde şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düşmüş bulunmaktadır. Bu ay içerisinde, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Bu ayda Allah, gündüzleri oruç tutmanızı farz kıldı, ben de bu ayın gecelerinde teravih namazını size sünnet kıldım. Bu ayda gönüllü olarak bir iyilik yapan, başka zamanlarda bir farzı yerine getirmiş gibi sevap kazanır. Bu ayda bir farzı yerine getiren kimse de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi (mükâfât almış) olur. Ramazan sabır ayıdır, sabrın ve yardımlaşmanın mükâfatı ise cennettir. Ramazan bereket ayıdır, mü’minin rızkının çoğaldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluyu iftar ettirirse, onun bu davranışı günahlarının bağışlanmasına, cehennemden kurtuluşuna ve iftar ettirdiği kimsenin tuttuğu orucun sevabından pay almasına vesile olur. Oruç tutan kimsenin sevabından da bir şey eksilmez.”[2]

Muhterem Mü’minler!

Ramazan, Kur’an-ı Kerîm’in nâzil olduğu ay olması münasebetiyle, mübarek bir aydır. Kur’an, Müslümanların hidayet rehberidir. Şu halde bu ayda Kur’an’ı daha çok okuyup anlamaya ve yaşamaya çalışalım, aziz kardeşlerim…
Yüce Allah’ın vermiş olduğu nimetlere karşı yapılacak şükürlerden birisi, bu ayda oruç tutmaktır. Oruç, en önemli ibadetlerden biri olmasının yanında, insanın beden ve ruh sağlığına, toplum hayatına da sayısız faydalar sağlamaktadır.
Nihayet Ramazan bir cömertlik ve yardımlaşma ayıdır; Peygamber efendimizin cömertliğinin coştuğu aydır. [3] Müslümanlar olarak bu mübarek ayda, İslâm’ın beş şartından birisi olan oruç ibadetini tam olarak yerine getirmek için maddî ve manevî olarak güzelce hazırlanmalı, huzurlu, mutlu ve sevgi dolu bir Ramazan ayı yaşamaya çalışmalıyız.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı
İstanbul Müftüsü
[1] Bakara, 2/185.

[2] Mişkâtü’l-Mesâbih, Hadis no: 1965.
[3] Buhârî, Sahîh, “Savm”, 7.​
 
Oruç !

İLİ :İSTANBUL
TARİH :21-08-2009
KONU : ORUÇ



بسم الله الرحمن الرحيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

وقال النبي صلى الله تعالي عليه و سلم

الصِّيَامُ جُنَّةٌ

Muhterem Müslümanlar!

Bütün insanlar için hidayet, rahmet ve şifa kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği Ramazan ayına kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu mübarek ay, oruçları, hatim ve mukabeleleri, iftarları, zekat, sadaka ve fitreleriyle, dua ve niyazlarıyla manevî hayatımızı zenginleştirerek; müslümanlar arasında kardeşliğin idrak edildiği kutlu bir mevsimdir.

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki, Allaha karşı gelmekten sakınırsınız,”1 meâlindeki âyetle oruç tutmamız farz oldu.

Peygamber Efendimiz de İslâm’ın beş temel esasından birinin oruç tutmak olduğunu açıklamıştır.2

Oruç, riyanın en az karıştığı ibadetlerdendir. “Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim”3 kutsî hadisinde açıklandığı gibi, mükâfatı bol olan ve Allah’ın rızasını kazandıran bir ibadettir.

Oruç, nefsin ihtiraslarını ve ölçüsüz arzularını önler. Peygamber Efendimiz, oruç tutanların dikkatli olmasını şu sözleriyle açıklamıştır: “Oruç bir kalkandır; sakın oruçlu iken, cahillik edip de kötü söz söylemeyin. Birisi sizinle tartışacak olursa, ben oruçluyum deyin.” 4 Yine Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, Allah onun yemesini, içmesini terk etmesine kıymet vermez.’’5

Oruç sadece yeme, içme ve şehevî arzuları terk etmekten ibaret değildir. Oruç tuttuğu halde çirkin işlerden ve fenalıklardan uzak durmayanlar uyarılmıştır. Hadis-i şerifte “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kazançları sadece açlık ve susuzluk çekmektir”6 buyurulmuştur.

Oruç, nefsi terbiye eder, sabrı öğretir, zorluklara dayanma gücü, fakirlere ve muhtaçlara yardımcı olma şuuru kazandırır. Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, kendisine onun sevâbı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevâbından hiçbir eksilme olmaz.''7

Bu ayda oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlıların, iyileşme ümidi olmayan hastaların, tutamadıkları her günün orucu için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir.

Muhterem Cemaat!

Ramazan ayı, sevgiyi, saygıyı, kaynaşma ve paylaşmayı temin etmesi itibari ile birçok ahlâkî erdemin gelişmesine vesile olmaktadır. Müslümanlar, iftarda yoksullara ve birbirlerine ikramda bulunmanın derin hazzını yaşarlar.

Ramazan ayına güzellik katan hususlardan biri de Teravih namazdır. Teravih, orucun değil, Ramazan ayının sünnetidir. Ramazan ayını süsleyen bu ibadete müminler, coşkuyla devam ederler. Camilerde, mescitlerde; okunan mukabeleler, salavâtlar, ilahî ve kasideler, yapılan vaazlar, sohbetler ile müminler, manevî bir havayı teneffüs edip huzurla dolarlar.

Bu ayda müminler, kendileri ve velâyeti altındaki kişilerin fıtır sadakalarını vermekle mükelleftirler. Böylece yoksulların, ihtiyaçlarını bayramdan önce karşılamasına yardımcı olurlar

Ramazan ayı bütün müslümanlar için hayırlı olsun! Tuttuğumuz oruçlar ve diğer ibadetlerimiz makbul olsun!




Dr. Kerim Buladı Vaiz
Zeytunburnu- İstanbul


1 Bakara,2/183.
2 Buhârî, Îman, 34, 40; Müslim, Îman, 8.
3 Buhârî, Îman, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 30.
4 Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 30.
5 İbni Mace, Sıyam, 21, Buhari, savm, 8
6 İbn Mâce, Siyâm, 21.
7 Tirmizi, savm; 82
 
30 Ağustos’ta Destanlaşanlar

İL : İSTANBUL
TARİH : 28.08.2009
KONU : 30 AĞUSTOS’TA
DESTANLAŞANLAR




بسم الله الرحمن الرحيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ



Muhterem Müslümanlar!

Yakın tarihimizdeki Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin dünyada eşine az rastlanan büyük bir zaferidir. Bu asil mücadele, iman dolu göğüslerin kahramanca direnişidir.

87. yılını kutlamakla şeref duyduğumuz Zafer Bayramı’nın anlam ve önemini, bugünlerde daha iyi anlamaktayız. Bir çok zafer kazandığımız Ağustos ayının son haftasını “Zafer Haftası” olarak milletçe bir kez daha kutluyoruz.

Muhterem Müslümanlar!

İnsanlığın barış ve esenliğini temin etmek Yüce Dinimizin temel ilkelerindendir. Zira, İslam kelimesinin bir anlamı da barıştır. İftiharla belirtmek isteriz ki, barışı adında bayraklaştırarak insanlığa kucak açan bir dinin mensuplarıyız. Dinimiz, savaşı ancak vatanın ve milletin mukadderatına yönelmiş tehlikelere karşı mukaddes bir vazife sayar. “Hazır ol cenge, ister isen sulh-u salah” sözü bu gerçeğin ifadesidir. Müslüman Türk Milletinde vatan sevgisi, onun engin imanının bir yansımasıdır.

Değerli Mü’minler!

Şerefli bir hayat, gerektiğinde vatan, millet ve mukaddesat uğrunda ölebilmeyi de gerektirir. Dinimize göre vatan müdafaası ve kahramanlık ruhu, imandaki canlılık, sadakat ve samimiyetin bir sonucudur. Çünkü kutsal davalardaki sebat ve samimiyetin en içten olanı, can pazarı olan savaş meydanında belli olur. Cephede ateş hattında savaşarak mücadele edenlerle bundan uzak duranlar asla bir olamazlar.

Nitekim, Dinimiz savaştan kaçmayı, büyük günah saymıştır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, “Ne oluyor size ki, Allah yolunda savaşa çıkın denildiğinde yere çakılıp ağırlaştınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.”1 buyurmaktadır.

Aziz Mü’minler!

Milletlerin varoluş mücadelesi olarak nitelendirdiğimiz savaşlarda, şehit ve gazi olmak bir mü’min için en büyük rütbedir. Bu ruh, milli metanet ve mukavemeti temsil eder. Şehit veya gazi olmayı manevi rütbe saymayan bir millet, düşmana karşı direncini kaybetmiş demektir. Uğrunda canların seve seve feda edilebileceği değerleri olmayan ve milli onuru bulunmayan toplumlar millet olamazlar.

Şehit ve gazilerimiz, düşman dalgalarının çarparak parçalandığı yalçın kayalara benzerler. Vatanı düşman seline kaptırmayan yıkılmaz engel, aşılmaz settir onlar. Vatanın bütünlüğü, onların bükülmez bilekleri ve yenilmez yürekleri ile korunmuştur.

Bu vesileyle Cennet vatanımızı bizlere kanları ve canları pahasına miras bırakan bütün şehitlerimizi ve Cumhuriyetimizin banisi, ordularımızın Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz.







DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI


1 Tevbe, 38
 
Zekât !!

İL : İSTANBUL
TARİH : 04.09.2009
KONU : ZEKÂT



بسم الله الرحمن الرحيم

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُوم

وقال النبي صلى الله تعالي عليه و سلم

" إِتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ"


Muhterem Müslümanlar!


Zekât, “artma, çoğalma ve temizlik” anlamına gelir. Zekât, nisabı ve harcama yeri dinen belirlenmiş olan malın belli bir miktarının, ibadet niyetiyle gerekli yerlere verilmesidir. Hicretin ikinci yılı Ramazan ayından hemen sonra farz kılınan zekât, Kur’an, sünnet ve icmâ ile sabittir. Pek çok âyette, “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı da hakkıyla verin” buyurulur. Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim’de cennetle müjdelenen muttakilerin özelliklerinden birinin de zekât vermek olduğu beyan edilir.1

Yüce dinimizin, Allah’a ve Resûlü’ne iman etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucu tutmak şeklinde beş esas üzerine kurulduğunu2 hepimiz biliriz. Allah Resûlü, Yemen’e vali olarak gönderdiği Hz. Muaz’a (r.a.) verdiği talimatta: Allah’ın zekâtı farz kıldığını onlara bildirmesini istemiştir. 3


Değerli Müminler!

Cenâb-ı Hakk “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder”4 ayeti ile bizi uyarır ve şeytanın vesveselerine kapılmadan bu ibadeti yerine getirmemizi emreder. Allah Resûlü, “Zekât, dinin köprüsüdür”5 buyurarak zekâtın dindeki önemine dikkatimizi çeker. Başka bir hadis-i şerifte, “Yarım hurma ile de olsa cehennemden korununuz”6 buyurulur.

Gerçekte her türlü malın, mülkün, sahibi Allah’tır. Zengini varlığı ile fakiri ise kanaati ile imtihan eden O’dur. Yoksulluk, fakirler üzerinde âdeta ateşten bir gömlek gibidir. Bu sıkıntıyı hafifletme görevi ise zenginlere düşer. Bu sebeple dinimizde zekât, zenginler üzerinde fakirlerin hakkı olarak görülmüştür. 7

Zekât, aynı zamanda Allah’ın bahşettiği nimetlerden dolayı bir şükrün ifadesidir, malın artmasına ve bereketlenmesine vesile olur. Bu konuda Cenâb-ı Hakk; “Şükrederseniz, artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım şiddetli olur!”8 buyurur. Onun için zekât vermek, hem kişinin malını temizler ve hem de toplumda kaynaşmayı sağlar.

Zekât, hayvanlar, ziraî ve ticarî ürünler, madenler, altın, gümüş, para ve para yerine geçen şeylerden verilir. Zekât malın iyisi veya orta hallisinden verilir. Kur’ân-ı Kerim’de; “Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı hayır diye vermeye kalkmayın!”9 buyurulur.

Aziz Cemaat!

Mübarek Ramazan ayının ortalarındayız. Bayrama girmeden fitrelerimizi de verelim. İmkânı olan herkes, kendisi dahil olmak üzere bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sayısına göre fitre vermelidir. Bu yılki fitre asgari miktarı 6.50 TL’dir. Dileyenler maddi güçlerine göre bundan daha fazlasını da verebilir. Allah, tuttuğumuz oruçlarımızı, verdiğimiz zekât ve fitrelerimizi makbul eylesin!






Mehmet TOK
Köşeli Camii İ.H./Zeytinburnu-İstanbul




1 Müminun, 23/4, 11.
2 Buhari, İman, 1-2; Müslim, İman, 19-22.
3 Buhari, Zekât, 1; Müslim, İman, 29.
4 Bakara, 2/268.
5 Bkz. Keşfül-hafa, I, 530
6 Buhari “zekât” 10.
7 Meâric, 70/ 24-25.
8 İbrahim, 14/7.
9 Bakara, 2/267.

 
Kadir Gecesi

İL : İSTANBUL
TARİH : 11.09.2009
KONU : KADİR GECESİ



بسم الله الرحمن الرحيم
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْر وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
وقال عليه السلام:
مَنْ يَقُمْ لَيْلَةَ الْقَدْرِ اِيمَاناً وَاحْتِسَاباً غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ
Muhterem Müslümanlar!
Orucu, teravihleri, salât-ı ümmiyeleri, mukabeleleri ve daha nice güzellikleriyle haz ve huzurun zirvesine ulaştığımız Ramazan-ı Şerif’in son günlerinde bulunuyoruz. Önümüzdeki Salıyı Çarşambaya bağlayan gece Kadir Gecesidir. Kadir Gecesi, kadr u kıymetini, fazilet ve bereketini Kur’an-ı Kerîm’in o gecede inmeye başlamasından alır. Yüce Rabbimiz bunu şöyle beyân etmektedir: “Biz onu (Kur’an-ı Kerîm’i) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesi nedir bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. O gecede Rablerinin izniyle melekler ve Cebrail her iş için iner durur. O gece tâ fecrin doğuşuna kadar esenlik doludur.”
Kadir Gecesini ve Ramazan ayını şereflendiren Kur’an-ı Kerîm’dir. Sevgili Peygamberimiz Ramazan-ı Şerif’in faziletine işaret ederken şöyle buyurdu: “O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Kim onun hayrından mahrum kalırsa pek çok şeyden mahrum kalmıştır.” Bir başka hadis-i şeriflerinde de: “Kim iman ederek ve sevabını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni ihya ederse, geçmiş günahları affolunur” buyurur.

Kadir Gecesi Rabbimizin bu ümmete bir ikramıdır. Geçmiş ümmetlerin uzun ömürleri dikkate alındığında Kadir Gecesi ümmet-i Muhammed için büyük bir fırsattır.

Aziz Müminler
Bugüne kadar yüce Rabbimizin rızası için tuttuğumuz oruçların günahlarımıza keffaret olmasını niyaz ederiz. Bizler bu gece Rabbimize yalvaracağız, ellerimizi ve gönüllerimizi O’na açacağız, günahlarımızı hatırlayarak Gaffâru’z-Zünûb olan Cenab-ı Hakk’tan affımızı dileyeceğiz. Günahlarımızdan dolayı nedametimizi ve bir daha yapmama kararımızı da Allah Tâlayâ’ya arzedeceğiz. Bu gece sağanak sağanak inecek olan af ve mağfiret rahmetiyle, gönül bahçelerimizi canlandırmaya gayret edeceğiz. Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle edâ ederek, nafile namazlar kılarak, Kuran okuyarak, dua ve niyazda bulunarak bu mübarek geceyi ihya etmeye çalışacağız.

Kıymetli Müminler
Kadir Gecesinin faziletini Resûl-i Ekrem Efendimizden dinleyen Aişe Validemiz: “Ya Rasûlellah! O geceye rastlarsam ne yapayım?” diye sorduğunda Sevgili Peygamberimiz: “Ya Râb Sen affedicisin, affı seversin, beni de affeyle” duasını çokça okumasını tavsiye buyurdu. Bizler de bu duayı okumaya gayret edelim.
Allah (c.c.) cümlemize Kadir Gecesini hakkıyla ihya etmeyi nasip eylesin. Bu gecede dileklerimizi kabul edip cümle günahlarımızı affeylesin !


Kemal AYAYDIN
ORTABAYIR MERKEZ CAMİİ
İMAM-HATİBİ- KAĞITHANE​

Kaynak: İstanbul Müftülüğü
 
Ramazan Bayramı Hutbesi 20.09.2009

RAMAZAN BAYRAMI HUTBESİ 20.09.2009

İL : İSTANBUL
TARİH : 20.09. 2009
KONU : RAMAZAN BAYRAMI


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ​

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

و قَالَ رسولُ اللهِ - صلى الله عليه وسلم:​

المُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ المُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ

Değerli müminler!

Şükürler olsun Allah’a! Millet olarak güzel bir Ramazan geçirdik. Rabbimizin buyruklarına, Peygamberimizin yoluna uyarak oruçlarımızı tuttuk, namazlarımızı, teravihlerimizi kıldık. Camilerimiz dolup taştı. Oruçlarımızla açlığı paylaştık, iftarlarımızla soframızı paylaştık. Gönüllerimizde kardeşliği paylaştık. Zekât, fitre gibi hayırlarımızla mallarımızı paylaştık.
Velhasıl, bencilliğin, çıkarcılığın küresel acılar doğurduğu bir dünyada insanlığa örnek olacak güzellikleri yaşadık, yaşattık.

Bu Ramazanda bazı acı olaylar da oldu değerli müminler… Bir sel felâketi yaşadık. Ölenlere Allah rahmet eylesin. Ancak toplum olarak bu konular üzerinde düşünmeliyiz, nefis muhasebesi yapmalıyız; hep birlikte hatalarımızı görüp düzeltmeliyiz. Dinimiz bizden bunu istiyor.

Sevgili Peygamberimiz, “Müslüman, elinden ve dilinden başka Müslümanların zarara uğramadığı kimsedir” buyuruyor. Kural dışı yapılan, yaptırılan işlerin bedelini bütün millet ödüyor; parasıyla, canıyla ve dünyanın önünde yaşadığı utançla ödüyor.
Lütfen Resûlullah Efendimizin şu açıklamalarındaki ulvî mesaja dikkat edelim, değerli cemaat... Buyuruyorlar ki:

“Adamın biri, susuzluktan kıvranan bir köpeğe kuyudan su çıkarıp içirdi. Ve Allah o kulundan hoşnut oldu ve onu cennetine kabul buyurdu.”
“Bir başka adam, yoldan geçenlere sıkıntı veren bir dikenli dalı oradan kaldırdı. Ve Allah o kulundan da hoşnut oldu ve cennetine kabul buyurdu.”
İşte İslâm’ın, insanı, canlıyı ve çevreyi kucaklayan din ve ahlâk anlayışı...

Bayramlar, kardeşliğimizin, birlik ve beraberliğimizin sembolleridir aziz cemaat...
Bu ülkenin evlatları olarak hepimiz, Yüce Kur’an’ımızın, “ateş çukuru” diye nitelediği tefrikadan, ayrılık-gayrılıktan kendimizi ve çocuklarımızı korumalıyız. Dinini din, yolunu yol edindiğimiz Yüce Resulümüzün, “Birlikte rahmet, tefrikada azap var.” “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” şeklindeki kutsal davetinden şaşmayalım.

Sevgi ve birlik binamızın mimarlarından Yunus Emre’nin dediği gibi:

“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.”


Değerli Müslümanlar!


Allah Teâlâ, Ramazanı, diğer 11 aya örnek olması için adeta model ay olarak bize armağan etmiştir. Onun için Ramazan’da kazandığımız dinî ve ahlâkî hasletlerimizi yaşatmaya çalışalım. Allah’ın verdiği en değerli sermayemiz olan kısa ömrümüzü heva ve heveslerimiz uğruna çarçur etmeyelim. Gelin ömrümüzü, onun kadar değerli olan işlere harcayalım. Dünya ve ahiretimiz için, kendimiz, ailemiz, toplumumuz ve insanlık için hayırlı işlerle geçirelim ömrümüzü... Şairin dediği gibi:

“Geçen geçmiştir artık, ân-ı müstakbelse müphemdir
Hayatından nasibin bir şu geçmek isteyen demdir.”


Elimizdeki tek sermayemizi, şu anımızı hayırlı işler yaparak değerlendirelim.
“İyilik olarak ne yaparsanız, yarın Allah’ın huzurunda onu bulacaksınız” buyuruyor Yüce Kur’an... Gelin öbür tarafa iyilikler, güzellikler gönderelim. Haramlarla, günahlarla, kinlerimizle, bencilliklerimizle değil; hayırlarımızla, sevaplarımızla, sevgilerimizle gidelim Hakk’ın huzuruna…

Ömrümüz hayırlı işlerle zenginleşsin. Gönüllerimiz sevgiyle şenlensin. Aile ocağımız, yurdumuz ve dünyamız barışla dolsun! Bayramınız mübarek olsun!


Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul İl Müftüsü​
 
Afetlere hazırlıklı olmak

İL : İSTANBUL
TARİH : 25. 09. 2009 (4. HAFTA)
KONU : AFETLERE HAZIRLIKLI OLMAK


بسم الله الرحمن الرحيم
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
وقال النبي صلي الله عليه وسلم:
مَا مِنْ مُصِيبَةٍ يُصَابُ بِهَا الْمُسْلِمُ إِلاَّ كُفِّرَ بِهَا عَنْهُ حَتَّى الشَّوْكَةِ يُشَاكُهَا

Aziz Müminler!

İnsanoğlu dünya hayatında, sıkıntı, bela, musibet ve felaketlere maruz kalabilir. Deprem, yangın, sel gibi afetler, bazen sarılması zor yaralar oluşturup, kalıcı izler bırakabilir. Bu olaylardan toplum olarak ders çıkarıp, tedbir almak, dinî bir vecibedir.

Yaşanan acılar göstermiştir ki, bu olayların felaket haline gelmesinin sebeplerinden biri, insanların üzerlerine düşen görevleri yapmayıp gerekli tedbirleri almamalarıdır. Hâlbuki hayatı bize en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, kendisine tevekkülü soran bir kişiye “Deveni bağla, sonra tevekkül et!” buyurarak sorumluluklarımızı bize bildirmiştir.

Bütün kuralları, yapılan ikazları hiçe sayıp dere yatağına ev yaparak, teknik şartlarını yerine getirmeden bina inşa ederek ve yangın önleyici tedbirleri almadan felakete zemin hazırlamak, İslâmî bir davranış tarzı değildir. Ayrıca Temel ilkyardım konularını bilmemiz, hayat kurtaracak basit tedbirleri öğrenmemiz zamanı geldiğinde birçok insanın hayatta kalmasına vesile olabilir.

Değerli Kardeşlerim!

Elbette ki alacağımız tedbirler, afet ve musibetleri tamamen ortadan kaldırmaz. Ancak felaketin sonuçlarını hafifletebilir, maddi ve manevi zararlarını azaltabilir. Her türlü tedbiri almamıza rağmen bir bela ve musibetle karşılaşırsak, kul olarak görevimiz metanetli ve sabırlı olmaktır. Bu durumda Müslüman her şeyin Allah’tan geldiğine inanıp, Kadere rıza gösterir. Nitekim Rabbimiz “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele”2 buyurmaktadır.

Kâinatta Yüce Mevla’nın bilgisi olmadan bir yaprak dahi sallanmaz. Hepimiz O’ndan geldik O’na döneceğiz. İmkanlarımız ölçüsünde tedbir almamıza rağmen kurtulamayacağımız olaylarda vardır. Şunu bilelim ki karşılaştığımız musibetler, sabredersek günahlarımıza kefaret, sevaplarımızın artmasına vesile olacaktır. Bir hadis-i şeriflerinde Yüce Peygamberimiz: “Müslümanın başına gelen her musibet onun günahının bağışlanmasına sebeptir. Hatta ayağına batan bir diken bile” 3 buyurmuşlardır.

Muhterem Müminler

Önümüzdeki hafta bizim canımızı, malımızı korumak ve kurtarmak için adeta kendilerini tehlikeye atan itfaiyecilerimiz 295. kuruluş yıldönümlerini kutlayacaklar. Bazı sorumsuz insanların usulsüz araba park ederek yolları tıkamaları yüzünden itfaiye araçlarının görev yapamadığını, bu yüzden büyük acıların yaşandığını biliyoruz. Buna sebep olanlar işledikleri bu ağır günahın hesabını Allah’ın huzurunda verecekler. Her gün itfaiyenin müdahale ettiği yüzlerce hadisesinin yaşandığı İstanbul’da bu hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak hem vatandaşlık görevi hem de dinimizin gereğidir.
Yüce Rabbimiz cümlemizi her türlü afetlerden muhafaza eylesin.
___________________

Yakup KABALAK-Vaiz
Beyoğlu-İstanbul​


1Tirmizi, Kıyamet 60
2 Bakara, 2/155
3 Müslim, Birr 46
 
Camiler ve Din Görevlileri

İL : İSTANBUL
TARİH : 02.10. 2009 (1. HAFTA)
KONU : CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُولَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ
و قال النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ بَنَى مَسْجِدًا يَبْتَغِي بِهِ وَجْهَ اللَّهِ بَنَى اللَّهُ لَهُ مِثْلَهُ فِي الْجَنَّةِ

Muhterem Müminler!

Ülkemizde Ekim ayının ilk haftası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır.
Yeryüzünde ibadet etmek için mabet inşa etmek insanlık tarihi kadar eskidir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “İbadet yeri olarak yeryüzünde yapılan ilk bina Mekke’deki Kâbe olup, pek feyizlidir, insanlar için hidâyet rehberidir” .
Başlangıcından bugüne kadar cami ve mescitler İslâm toplumlarında ortak sağduyunun ve dindarlık bilincinin oluşumu, insanların ruhen temizlenmeleri ve hayatlarında istikamet kazanmaları, birbirleriyle kaynaşmaları ve bütünleşmeleri yönünde önemli görevler icra etmişlerdir. Camiler, tarihin her döneminde irşat ve tebliğin de merkezi olmuşlardır.

Aziz Müminler!

Camilerimiz çevresine güzellik katan görüntüsüyle, manevî değerler kazandıran işleviyle, şerefelerinden yükselen ve insanları Allah’a kulluğa davet eden ezan sesleriyle Mescidi Haram’ın birer şubeleridir.
Kur’ân-ı Kerim’de mescitlerin Allah’ın evi olduğu, orada yalnızca Allah’a kulluk edilmesi gerektiği belirtilmiş ; mescitlerin harap olmasına çalışanların büyük bir haksızlık ve zulüm içinde olduğu bildirilmiştir .
Bu özelliklerinden dolayıdır ki, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde cami ve mescitlerin inşa ve imarı önemle teşvik edilmiştir. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır ”.

Değerli Müminler!

Kürsülerinden yapılan vaazlar, minberlerinden okunan hutbelerle camiler; edep, terbiye, sevgi, saygı, hak ve hukuk anlayışımızı oluşturan ve geliştiren ilim ve irfan ocaklarıdır. Camilerden aldığımız hikmet ve bilgilerle; hırs, kin, haset, gıybet, iftira gibi her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arınmayı; israf, haksızlık, içki, kumar, fuhuş gibi her türlü haram ve günahlardan uzak kalmayı öğrenir; böylece Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu müminlerden oluruz.

Değerli Mü’minler

İslam’ın şiarı, Müslümanlığımızın alameti olan cami ve mescitleri inşa ve imar etmek, sahip çıkıp ihtiyaçlarını gidermek her şeyden evvel bir iman borcudur. Geçmişten günümüze, bu mukaddes görevi en güzel şekilde yerine getiren aziz milletimizin bu konudaki gayret ve hassasiyeti her türlü takdire şayandır. Yaz kış demeden, gece gündüz zaman ve mesai mefhumu gözetmeden camileri şenlendiren; vaiz, hatip, imam, müezzin ve kayyımlarımız ne kadar tebrik edilse azdır.
Bu vesileyle geçmişten günümüze cami ve mescitlerimizin yapılması ve yaşatılmasına emeği geçip ahirete irtihal eden bilcümle hayır sahiplerini, imam-müezzin ve hademe-i hayratı rahmetle anar, hayatta olanlara dünya ve ahiret saadetleri niyaz ederiz.
Hutbemizi bir Hadis-i şerif mealiyle bitirmek istiyorum:
“Bir kimse güzelce abdest alır, sadece namaz kılmak niyetiyle camiye gelirse, camiye girinceye kadar attığı her adımla derecesi yükselir, günahı bağışlanır” .


Süleyman Necati AKÇEŞME
Beşiktaş Vaizi


Buhari, Salat 65.
Al-i İmran, 96.
Cin 72/18.
Bakara, 114.
Tevbe, 18.
Buhârî, Salât 87.


CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
 
Namaz ibadeti

Ey iman edenler!
Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman,
hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın.
Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.
Cuma Sûresi 9. Ayet


İl: İSTANBUL
TARİH: 09.10.2009
KONU: NAMAZ İBADETİ


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا

قال النبى صلى الله عليه وسلم:
َالصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ

Muhterem Müslümanlar!

Kuran-ı Kerim’de insanların Allah’a ibadet etmek için yaratıldıkları bildirilir. Bu sebeple İslam’ın beş şartından dördünü ibadetler oluşturur. Bunların başında da namaz gelir. Bu hususta Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “… Namaz müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır”1 buyurmaktadır. İlahî dinlerde farklı şekillerde de olsa namaz ibadetinin var oluşu onun Allah katındaki değerini gösterir. Peygamber Efendimiz hadislerinde namazı, “dinin direği”2 olarak nitelemiş, “namaz, gözümün nurudur” 3 buyurmuştur.

Değerli Müminler!

Namaz, kulun Allah ile olan manevî bağının devamını sağlayan, O’nun huzurunda bulunmanın hazzını tattıran rahmanî bir lütuftur. Yüce Kur’an, ihlâs ve samimiyetle edâ edilen namazın insanı kötü ve çirkin davranışlardan koruduğunu bildirir.4 Sevgili Peygamberimiz namazı müminlere mirac hediyesi olarak getirmiştir.

“Ey müminler! Rükû yapın, secdeye gidin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz” 5
meâlindeki âyet, namazın bizi kurtuluşa erdireceğini müjdeler. Peygamber Efendimiz, mahşerde müminin ilk sorgusunun namazdan olacağını, namazının hesabını verenlerin diğer hesaplarının da kolay olacağını beyan etmiştir. 6

Meşru mazereti bulunmayan bir müslüman her hal ve şartta namazlarını kılmakla mükelleftir. Kur’an-ı Kerim’de namazı terkeden bir zümrenin durumları hakkında şöyle buyrulur: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”7 Peygamber Efendimiz (a.s): “Namazı kasten terketmeyin. Kim namazı kasten terkederse Allah ve Resûlünün himayesinden uzak kalır”8 buyurmuşlardır. Ancak tövbe edip halini düzelten kullarına karşı Rabbimizin daima lütufkâr ve merhamet sahibi olduğunu da unutmamalıyız.

Namaz bizi günahlardan arındıran önemli bir ibadettir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, beş vakit namaz kılmayı bir nehirde günde beş kere yıkanmaya benzetmiştir.”9 Başka bir hadislerinde de namazlarımızın günahlarımıza keffaret olduğunu belirterek; “Büyük günahlar işlenmedikçe kılınan beş vakit namaz ve eda edilen iki Cuma namazı, bunlar arasında işlenen küçük günahlara kefarettir.”10 buyurmuştur.

Aziz Kardeşlerim!

Zekât, sadaka, namaz, tövbe ve dua ile manevî arınmanın zirveye çıktığı mübarek Ramazan ayını geride bıraktık. İbadetlerimizi bundan sonra da kulluk şuuruyla îfâ etmeye gayret edelim. Namazlarımızda Allah’ın huzurunda bulunduğumuzu asla unutmayalım; huşûya erebilmek için tâdil-i erkana, yani namazın bütün rükünlerini yerli yerince yapmaya özen gösterelim. Fahr-i Kâinat Efendimiz bir hadislerinde: Her kim abdestini güzelce alır, rükû ve huşuunu tamamlayarak Allah Teâla’nın farz kıldığı beş vakit namazı vaktinde kılarsa, Allah o kimseyi bağışlayacağına söz vermiştir. Böyle yapmayana Allah’ın vaadi yoktur. İsterse affeder isterse azap eder”11 buyurmuştur.

Cenâb-ı Hakk cümlemizi gönülleri namazla arınan ve Allah rızası gayesiyle istikamet üzere yaşayanlardan eylesin!



İstanbul Müftülüğü
Hutbe Komisyonu​
_____________________________

1Nisa 4/103
2Tirmizi, İman, 8.
3Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 128.
4Ankebût, 29/45
5Hâc, 22/77.
6Ebu Dâvûd, Salât, 149.
7Meryem 19/16
8Ahmed b.Hanbel, 6,421
9Müslim, Mesâcid, 284.
10Müslim, Taharet, 14-15.
11Ebu Davud, Salat, 9
 
ellerinize sağlık. güzel paylaşımalar.. tşkrler dostlar..
 
Nimetlere şükür !

İL : İSTANBUL
TARİH : 16.10. 2009
KONU ; NİMETLERE ŞÜKÜR



NİMETLERE ŞÜKÜR




بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قال الله تعالى: " يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ"


قال النبى صلى الله عليه وسلم:

"اَلْكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ وَالْعَاجِزُ مَنْ اَتْبَعَ نَفْسَهُ هَوَاهَا وَتَمَنَّى عَلَى اللهِ اْلاَمَانِيَّ".
[1]


Aziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, bizlere sayısız nimetler lutfetmiştir. Yeryüzündeki her şeyi hizmetimize vermiş, bu nimetlerden yararlanmayı da belirli kurallara bağlamıştır. Kur’an-ı Kerim’de; ölü eti, akıtılmış kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilmiş hayvanların yenilmesi yasaklanmış;[2] iyi ve temiz şeylerin yenmesinin helal, pis ve kötü şeylerin yenmesinin ise haram olduğu beyan edilmiştir.[3] İhtiyaç miktarı ile yetinmemiz istenmiş, ihtiyaç dışı harcamalar yasaklanmıştır.
Yüce Mevla’mız bu konuda şöyle buyurmaktadır. “(Ey Âdemoğulları! Allah’ın verdiği nimetlerden) yiyin, için; ancak israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez”. [4]


Değerli Müminler!

Rabbimizin bize lutfettiği nimetlerden yararlanmanın şartlarından biri de cimrilik ve bencillikten sakınarak bu nimetleri Allah yolunda kullanmak, başkalarıyla da paylaşmaktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Allah’a ibadet edin, ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez”[5]. “Altın ve gümüşü biriktirip saklayarak onları Allah yolunda (yani insanların geçimi için) harcamayanları elem dolu bir azapla müjde”. [6]


Aziz Müminler


Gerçekten inanmış kimse Allah’ın verdiği nimetlerle şımarmaz, Allah’ın kullarına faydalı olmaya ve bunlarla ahireti kazanmaya çalışır. Sahip olduğu her nimetin esasen bir imtihan olduğunu bilir.[7]

Rabbimiz buyuruyor ki:

“Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin”.[8] “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir”. [9]

Değerli Kardeşlerim

Dünyamızı yaşarken âhiretimizi unutmayalım. Hakkın huzurunda hesap vereceğimizi aklımızdan çıkarmayalım. Nefsanî arzularımıza mağlup olmayalım.

Akıllı Müslüman akşam olunca sabahı, sabah olunca da akşamı beklemeyen, her an ölüm muhasebesi ile yaşayan âhiret insanıdır. Lüks, israf, gösteriş, nefsanî zevklere aşırı düşkünlük gibi kötü huy ve davranışlardan uzak durur. Aldığı her nefesin, harcadığı her kuruşun hesabını vermenin sorumluluğuyla yaşar. Allah Teala’nın şu uyarısını hiçbir zaman aklından çıkarmaz: “Sonra o gün size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz”.[10] “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır”[11]. “

Hutbemi Hz. Süleyman’ın (as) bir duasıyla bitiriyorum:

“Ey Rabbim! Beni, gerek bana gerekse ana babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kabul buyur.” [12].







İstanbul Müftülüğü
Hutbe Komisyonu​
_____________________________

[1] İbn Mace, Zühd 31
[2] En’am, 145.
[3] Araf, 157
[4] Araf, 31.
[5] Nisa, 36
[6] Tevbe, 34
[7] Enfal, 28
[8] Bakara, 172.
[9] Münafıkun, 9.
[10] Tekasür, 8.
[11] Al-i İmran, 14
[12] Neml, 19.
 
Cumhuriyet bayramı

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EKİM-2009
TARİH : 23.10.2009



CUMHURİYET BAYRAMI




بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَقُل ِالْحَقُّ مِنْ رَّبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ


قال النبى صلى الله عليه وسلم:

" اَلْجَمَاعَة ُرَحْمَة ٌ وَالْفِرْقَة ُعَذَابٌ"


Değerli Müminler!

Yüce dinimiz toplumsal hayatın her seviyesinde sevgiyi, şefkat ve merhameti, birbirini dinleme ve fikirlere saygı göstermeyi insan ilişkilerinin vazgeçilmez şartı sayar; despotizmin, baskıcılığın her çeşidini reddeder. Kur'ân-ı Kerîm'de, "mütekebbir, müstekbir, cebbâr, fahûr, anîd" gibi kelimelerle anılan despot kişiler ve zümreler şiddetle eleştirilmiştir. Zira baskıcı tutumlar, yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insanın fıtratına aykırıdır. Allah Teâlâ, "Gerçek olan Rabbinin katından gelmiştir; artık dileyen İman etsin dileyen inkâr etsin.."[1] buyurarak insanları kendisine inanıp inanmamakta bile hür bırakmıştır. Çünkü ancak hür olanlar yaptıklarından sorumlu tutulabilir. Şu halde Yüce Allah insanların birbirine baskı uygulamalarına razı olur mu?

Baskıcı bir ortamda insanların "doğal hakları" denilen, Allah'ın onlara doğuştan lutfettiği haklarının korunması mümkün değildir. İnsanlar topluma faydalı olabilecek fikirleri rahatça üretemez, ifade edemezler; hakkı savunup haksızlığı yeremezler. Bu da sonuçta topluma, onun maddi ve manevi gelişmesine zarar verir. Onun için Resûlullah Efendimiz, toplumsal konularda "Ben böyle istiyorum! Ben ne istersem o olur" dememiştir; aksine, farklı görüşleri almaya önem vermiştir. Nitekim Hendek Savaşı öncesinde, kendisi farklı düşünmesine rağmen, çoğunluğun görüşünü uygulamıştır. Kezâ Peygamber Efendimiz’in bu dünyadan ayrılırken, kendi yerine bir yönetici atamaması da onun, toplumun hür iradesine ne kadar büyük bir değer verdiğini göstermektedir. Çünkü Efendimiz, sapkın inanç ve düşüncelerle kirlenmemiş vicdanların kararlarına güveniyor, ümmetinin yanlış üzerinde birleşmeyeceğine inanıyordu.


Değerli Müminler!

Bizim ecdadımız da, dünyanın başka toplumlarında olduğu gibi saltanatı despotizme çevirmemiş; o çağların şartlarının elverdiği ölçüde, insan hak ve hürriyetlerine saygılı olmaya özen göstermişlerdir; hatta insan hak ve özgürlükleri konusunda, bazı bakımlardan bugünün gelişmiş toplumlarına bile örnek olacak uygulamaları başarmışlardır. Sadece, çok dinli ve çok kültürlü bir şehir olan Kudüs'teki, İstanbul’daki yüzlerce yıllık uygulama bile, bırakın Müslümanları, insanlık için dahi onur verici örneklerle doludur.


Aziz Müslümanlar!

Geçtiğimiz asrın başlarından itibaren ülkemiz ve dünya Müslümanları büyük acılar çekti; bir kısmı uzun yıllar işgal ve sömürü altında yaşadı... Bizim ülkemiz de aynı tehlikenin kenarından döndü. Allah'ın lutfu ve bu milletin kahramanlığı sayesinde ülkemiz bağımsızlığını korudu. Kurtuluş savaşında düşmanların “imkânsız” dediğini başardık. Dünyanın, "Artık her şey bitti!" dediği noktada bu millet, kendisine inanan ve güvenen yürekli liderleri ve kumandanlarıyla vatanını, bağımsızlığını ve kutsal değerlerini yok olmaktan kurtardı. Sonra milletimiz, bu büyük zaferin şanlı lideri ve kumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın etrafında, cumhurun yani milletin iradesine saygıyı, sistemin temeline koyan bir yönetim şeklini benimsedi. Önümüzdeki 29 Ekim'de bu büyük kararın 86. yılını idrak ediyoruz.

Bu vesileyle vatanımız ve kutsal değerlerimiz uğruna hayatlarını feda etmiş şehitlerimizi, bugünkü özgür ülkeyi bize armağan ederek bu dünyadan ayrılan bütün geçmişlerimizi rahmetle anıyor; bağımsızlığımızı, dirliğimizi, birliğimizi daim kılmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.









Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü
_____________________________

[1] Kehf, 18/29.
[2] Kenzü'l-ummâl, III, 276, (6480).
 
Haccı anlamak

İL : İSTANBUL
TARİH : 30.10.2009
KONU : HACCI ANLAMAK


بسم الله الرحمن الرحيم

وَللَّهِ عَلَى الناس حِجُّ البيت مَنِ
استطاع إِلَيْهِ سَبِيلاً


قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم

"الْحَجُّ عَرَفَةُ

Muhterem Müslümanlar!

Hepimizin bildiği gibi dinimizin dört ana ibadetinden biri de hacdır.
Hac ibadeti, ulvi duygularla doludur. Hacda giyilen ihram dünya elbisesinden çıkıp ahiret elbisesini giymeyi ifade eder ve mahşeri hatırlatır. Hacılarımızın sık sık tekrar ettiği “Lebbeyk Allâhumme lebbeyk!..Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk!..İnnel hamde vennîmete leke velmulk!.. Lâ şerîke lek!.” (Allah’ım davetine uydum, emrine boyun eğdim, senin hiçbir ortağın yoktur. Davetine icabet ederek huzuruna geldim. Hamd sana mahsustur. Nimet ve mülk senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur) nidalarıyla, insan huzura kavuşur.

Hacda Müslümanlar Beytullah’ı ziyaret ederler, Makam-ı İbrahim’le, Mültezemle buluşurlar, zemzemden doya doya içerler. Mescid-i Haram’da namaz kılıp, namazdayken Kâbe’yi seyretmenin doyumsuz tadını yaşarlar. Safa ile Merve arasında say yaparken Hz. Hacer’in Allah’a imanını, güvenini ve tevekkülünü hatırlarlar. Onun biricik yavrusuna su bulmak için kuş uçmaz kervan geçmez bir vadide heyecanla koşuşunu yâd ederler.

Peygamberimiz “Hac Arafat’tır.”(3) buyurmuştur, Aziz cemaat… Arafat’ta milyonlarca müslümanın yaşlı gözlerle yakarışları gök kubbeyi doldurur. Cenâb-ı Hakk’ın “Bunlar iman edenler gönülleri Allah’ın zikriyle sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (4) mealindeki âyetinin sırrıyla buluşan kalpler huzurla dolar.

Arafat’ta Ulu Allah’ın affına nâil olan hacılar sel gibi Müzdelife’ye akarlar.
Mina’da İbrahim (a.s.)’ın eşi Hz. Hacer’in ve oğlu Hz. İsmail’in Allah’a teslimiyetine şahit olurlar. Burada Hz. İsmail, babası İbrahim’e, canını, seve seve Allah’a kurban vermeye hazır olduğunu söylemiştir. Hacılar bu hatıralar ortamında şeytan taşlayıp kurban keserler.

Hac yapmak maksadıyla Mekke’ye giden Müslümanlar, Medine’de Resulullah’ı ziyaret etmeye can atarlar. Çünkü Peygamber Efendimiz, “Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, hayatımdayken ziyaret etmiş gibidir”(5) buyurmuş, bir başka hadis-i şerifte de “Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim vacip olur” (6) diye müjdelemiştir.

Muhterem müminler!


Hac görevini yerine getiren müslümanın, bu heyecanı yakalayabilmesi için, yaptığı ibadetin şuurunda olması ve her davranışında Allah’ın rızasını kazanmayı gaye edinmesi gerekir. Âyette’de buyurulduğu üzere,(7) hacda asla kavga edilmez, kötü söz söylenmez; edep dışı davranışlardan nefsani arzulardan uzak durulur. Tavaf etmek, say yapmak, şeytan taşlamak gibi ibadetlerin arkasında yatan hikmeti düşünmek, hac günleri boyunca ibadetin amacını göz önünde bulundurmak; böyle bir ruh halinde olmak önemlidir.

Hacı adaylarımızı mukaddes topraklara uğurlarken bizleri dualarında hatırlamalarını bekliyoruz. Makbul ve mebrûr bir hac yapmalarını, sıhhat ve afiyet içerisinde gidip-gelmelerini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.


1-Bakara Suresi 127
2 -Hac Suresi 27–29
3-İbn-i Mace, Menasik 57
4-Rad Suresi 28
5-Darekutni, II, 278, nr. 192, Beyhaki, Şuabu’l-iman, III, 488 nr. 4251
6-Darekutni, II, 278, nr. 194, Beyhaki, Şuabu’l-iman, III, 490 nr. 4159.
7- Bakara 2/197



Salman YILMAZ
Havaalanı Mah. Yunus Emre Camii
İmam Hatibi
Esenler-İSTANBUL​
 
Hacı adaylarımızı mukaddes topraklara uğurlarken bizleri dualarında hatırlamalarını bekliyoruz. Makbul ve mebrûr bir hac yapmalarını, sıhhat ve afiyet içerisinde gidip-gelmelerini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz.

aynı dua ve dileklerimizle

ALLAH bizede nasip etsin

hayırlı cumalar
 
İman - Amel İlişkisi

İSTANBUL / 06.11.2009 / İMAN - AMEL İLİŞKİSİ






بسم الله الرحمن الرحيم

أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ




Muhterem Müslümanlar!

İnsanın ilk görevi, Allah’ın varlığına ve birliğine iman edip, emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Ne ulvi bir görev! Zira iman, kalbin nuru, ruhun gıdasıdır. İbadetler ise kalpteki imanın hayatımıza yansımasıdır. Zaten yaratılışımızın gayesi de budur. Çünkü insanlığın kemali iman ve ameldeki kemaldedir. Onun için Cenabı Hak, Zariyat sûresinin 56. ayetinde şöyle buyuruyor: "Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım." Namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler yanında müminin her meşru faaliyeti, dinimize göre ibadettir.

Değerli Müminler!

Kur'ân-ı Kerîm'in birçok âyetinde iman ile “sâlih amel”in yan yana zikredilmesi, amel ile iman arasında çok yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Bir müslümanın inancıyla amelinin uyum içerisinde olması, kuvvetli bir imana sahip olduğunun alâmetidir. İman esasları bir ağacın kökü ve gövdesi, amellerse yaprakları ve meyvesi gibidir. Köksüz gövdesiz, meyve ve yapraklar oluşmaz ama meyvesi olmayan bir ağacın faydası da sınırlıdır. Ayrıca bir ağaç kurumaya başlayınca ilk olarak yaprakları sararıp dökülür. İbadetsiz imanın durumu da böyledir.

İman edip, gereğini yapanların mükâfatlarını Cenâb-ı Hak Enfâl Suresinin 2. âyetinde şöyle bildiriyor: "Müminler ancak, o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Âyetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır ve Rablerine güvenirler; namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır."

Aziz Müminler!

Kalpteki iman ışığının hiç sönmeden parlaması, giderek gücünü artırması ancak sâlih amellerle mümkün olur. “Dünya ve ahiretimiz için yararlı işler” anlamına gelen sâlih amel, samimi imanın en önemli göstergesidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada inanıp hayırlı işler yapanlar, orada bunun karşılığını alacaklardır. Öyleyse imanımızı rabbimizin hoşnut olacağı iyi ve güzel işlerle taçlandıralım. Böylece hem iyi bir mümin hem de iyi bir insan olalım.
Hutbemi başta okuduğum Ankebut Suresi 3. âyetin meâliyle bitirmek istiyorum.
‘’İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘’İman ettik’’ demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Allah doğru söyleyenleride mutlaka bilir, yalancılarıda mutlaka bilir.’’


MUHARREM KAYAHAN
Mevlana Camii İmam-Hatibi
BEYLİKDÜZÜ


Müslim, Birr, 33.
 
Vekâlet yoluyla kurban

VEKÂLET YOLUYLA KURBAN


Değerli Mü’minler!


Kurban Bayramı’na yaklaşmış bulunmaktayız. Yüce Rabbimizin bizleri bu bayrama ve daha nice bayramlara sağlık ve afiyet içerisinde ulaştırmasını niyaz ediyoruz.
Kurban Bayramı’na birkaç hafta kala genel olarak kurbanla, özellikle de vekâlet yoluyla kurbanla ilgili bazı dini bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de kurbanlarımızın etlerinin ve kanlarının değil, sadece Allah’a olan bağlılığımızın ve takvamızın O’na ulaşacağını belirtmektedir. Nitekim Hac Suresi 37. ayetinde “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz, fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır” buyrulmaktadır. Bu itibarla Kurban ibadetinin hikmetini, sadece kurbanı kesmekle değil; etlerinin yakın ve uzak çevremizdeki, hatta gerektiğinde dünyanın öbür ucundaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak ve bu yolla Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirmekle gerçekleştirmiş oluruz. Bu sayede toplumsal ve dini kardeşlik duyguları pekişecek, tok açın halinden anlar hale gelecektir.

Muhterem Müslümanlar!


Çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, hastane ve okul yaptırmak gibi toplumun yararına olan bütün faaliyetler, kişinin amel defterinin kapanmamasına vesile olan hayırlardır. Ancak dinimizde her bir ibadet, hayır ve hasenat ayrı ayrı önem ve anlam taşımaktadır. Bu nedenle, hiçbir ibadet diğerinin yerine konamaz. İbadetlerin yerine getirilmesi için belirli şartların oluşması gerekmektedir. Kurban ibadetinin îfâsı için de maddi imkanın yeterli olması, bu görevin ibadet duygusu ve niyetiyle yapılması şartı bulunmaktadır. Kurban kesilmesi yerine hayır ve hasenat yapmakla bu ibadetin yerine getirilemeyeceği bilinmelidir.

Kıymetli Mü’minler!

Bu ibadetin ruhuna uygun bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için hepimize birtakım ödev ve sorumluluklar düşmektedir. Kurbanlarımızı becerebiliyorsak kendimiz kesmeli ya da ehil insanlara kestirmeliyiz. Kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet edilmemeli, temizlik ve çevre kurallarına uyulmalı, bunun için hazırlanan gerekli mekânlar ve imkânlar kullanılmalıdır.

Mali bir ibadet olması cihetiyle kesilen kurbanın tümünün ibadet amacına uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Kesilen kurbanın etinin veya ticari değer taşıyan herhangi bir organının kazanç sağlamak için satılamayacağı, kurbanın ücretle kestirilmesi durumunda kurbanın etinin veya herhangi bir parçasının kesim ücreti olarak verilmesinin de doğru olmadığı unutulmamalıdır.

Aziz Müslümanlar!


Günümüzde özellikle şehirlerde yaşayan vatandaşlarımız kurban kesmek için yeterli mekân ve zaman bulamamaktadır. Bunun için çeşitli kurum ve kuruluşlarca vekâletle kurban kesim kampanyaları düzenlenmektedir. Ancak bu konuda yanlış uygulamaların olduğu da görülmektedir. Öncelikle bilinmelidir ki, vekâletle kurban kesimi bir yardım kampanyası değildir. Kurbanlarını vekâlet yoluyla kestirmek isteyen vatandaşlarımızın, dini sorumluluktan kurtulabilmeleri için, kurbanlarının usulüne uygun olarak kesilip kesilmediğini takip etmeleri gerekmektedir. Çünkü ibadet dışında farklı amaçla kesilen hayvanlar kurban yerine geçmez. Kurban kesme ile herhangi bir kimseye veya kuruluşa maddi yardım yapma birbirinden farklı ibadetlerdir. Bunun için de kurban kesmeyip parasını ihtiyaç sahibine vermek dinen kurban kesme sayılmaz. ‘Kesmemek üzere’ vekâletle kurban parası vermek veya almak da dinen uygun değildir. Kesilen kurbanın etleri paraya çevrilmeksizin ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. Çevremizde, ülkemizde ve dünyamızda sayısız ihtiyaç sahiplerinin bulunması bu konuda daha da hassas olmamızı gerektirmektedir. Onların hakkını vermek zorundayız. Bu sayılan dini kurallara riayet etmeyen mükellefin kurban kesme sorumluluğundan kurtulamayacağı bilinmeli ve bu hususlar hatırdan çıkarılmamalıdır.

Bu düşüncelerle Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve kurbanın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış ve esenlik içinde yaşamasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederiz.




DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
 
1264.jpg
 
Geri
Üst