Cuma Hutbeleri

Ramazan Ayı Ve Oruc !!

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EYLÜL- 2008
TARİH : 05.09.2008 (1. HAFTA)




بسم الله الر حمن الر حيم
يا ايهاالذ ين آمنوا كتب عليكم الصيام
كما كتب علي الذين من قبلكم لعلكم تتقون
وقال النبي صلى الله تعالي عليه و سلم
افطر عند كم الصاءمون واكل طعامكم اللأبرار وصلت عليكم الملاءكة

RAMAZAN AYI VE ORUC​

Muhterem Müslümanlar!

Bütün insanlar için hidayet kaynağı[1], muttakîler için yol gösterici[2], müminler için bir müjde[3] ve rahmet[4] kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği Ramazan-ı Şerif ayına kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu ayın üstünlüğünü, değerini, önemini ve derinliğini sağlayan en mühim âmil, hiç şüphesiz Kur’ân’dır.

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır...” [5] meâlindeki âyette açıkça ifade edildiği gibi, Ramazan ayı Kur’ân ayıdır. Oruçla eğitilen ruhlar, yoğunlaşan ibadetleri ile arınan kalpler, paylaşma ve dayanışma şuuru ile incelen duygular, infak ve sadakalarla cömertleşen müminler, namazla yükselen kullar, bu ayda Kur’ân’a yakınlaşmanın hazzına varırlar.
Ramazan ayı, Kur’ân’ın en fazla okunduğu, öğrenildiği, anlaşıldığı, hükümlerinin yaşandığı ve tebliğ edildiği bir ay olma özelliğini taşır. Bu ayda müminler, yüreklerini Kur’ân’ın mucizevî lafızlarına, eşsiz manalarına ve evrensel ilkelerine alabildiğine açmanın mücadelesini verir ve yarışını yaparlar.

Ramazan ayının bir başka özelliği orucun bu ayda farz kılınmasıdır. Müminleri, kötülüklerden koruyacak ve temizleyecek olan oruç, bu aya özgü en önemli ibadettir.
Oruç, İslam dininin temel esasıdır. Sevgili peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “İslam beş temel üzerine bina edilmiştir. Birincisi, Allah’tan başka bir ilahın olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v) Allah’ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek. İkincisi, namaz kılmak. Üçüncüsü, zekat vermek. Dördüncüsü, hacca gitmek. Beşincisi, Ramazan ayında oruç tutmak.” [6]


Aziz Müminler!

Oruç, insanı günahlardan temizleyen bir ibadettir. Ramazan ayı, Allah Teâlâ’nın rahmeti ve orucun bereketi ile günahlardan temizlenme ayıdır. Ramazan ayında oruç tutulurken yaşanan sıkıntı, açlık ve susuzluk, günahların yok olmasına vesile olmaktadır.
Oruç, Allah’ın büyüklüğünü hatırlatır. Mümin, Ramazanın gelişi ile muazzam bir diriliş kendine gelir. Mümin, orucun kazandırdığı feraset, basîret ve güçle bütün varlıkları doyuran, yediren, içiren Allah’ın büyüklüğünü itiraf eder.

Oruç tutmak Allah’ın nimetlerine bir şükürdür. İnsanoğlu sayısız nimetlerle donatılmıştır. İnsanın nimetsiz geçen zamanı ve mekanı yoktur. Nefes alış verişinde bile iki nimeti aynı anda yaşamaktadır. Allah Teâlâ’nın verdiği nimetleri saymak, insan gücünün dışındadır. [7] Oruç, ilahî nimetlerin kıymetini bilmeyi ve onlara hürmeti öğretir. Oruç sayesinde bu şuura eren müslümanlar, fakir, yoksul ve kimsesiz insanlara yardımda bulunarak nimetin şükrünü eda etme yarışına girerler. Zengin, fakir, kadın, erkek kim olursa olsun az veya çok sahip olduğu nimetin değerini oruçla kavrar ve Allah’a şükrederler.


Değerli Kardeşlerim!

Oruç, nefis terbiyesini sağlar. Oruç, en sağlam, en köklü ve en seviyeli terbiye vasıtasıdır. Oruç, nefsanî arzuları ve hevesleri mağlup eder. Azgınlıktan, aşırılıktan, fenalıktan, kötülükten alıkoyar. Dünyanın âdi lezzetlerini, makam ve yükselme davalarını küçük gösterir, hayatın lezzetini tattırır, kalbin Allah’a bağlılığını artırır, ona bir meleklik zevki ve saflığı bahşeder. [8]

Oruç, insana sabrı öğretir. Çeşitli zamanlarda ansızın gelebilecek felaketlere ve musibetlere karşı dayanma gücünü temin eder. Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyurur: “Her şeyin zekatı vardır. Vücudun zekatı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır.”[9]
Oruç, sosyal dengeyi sağlar. Şefkat ve merhameti sönmemiş zenginler, mülk ve makam sahipleri, Ramazan ayının verdiği heyecan ve aşkla fakirlere yardım eder ve onların yaralarını sararlar. Böyle bir davranış toplumda dengenin, güvenin ve huzurun hakim olmasını temin eder.

Orucun kıymetini ve Ramazanın hatırını sayan gönlü zengin mü’minler de, durumlarına uygun şekilde iftar yemeği vermenin zevkini yaşarlar. Onları, bu güzelliğe sevk ve teşvik eden, Peygamberimizin şu hadisidir.“Bir oruçluya iftar yemeği veren kimseye, oruç tutan kimse kadar sevap yazılır. Oruç tutan kimsenin sevabından da hiçbir şey eksilmez.” [10]
Hutbemi Peygamber Efendimizin, şu mübarek sözü ile bitirmek istiyorum. Abdullah b. Zübeyr’in anlattığına göre Resûlullah (s.a.v) Sa’d b. Muaz’ın yanında iftarını açtı. Yemekten sonra şöyle dua etti: “Yanınızda oruçlular iftar açsın, yemeğinizi iyi kimseler yesin, melekler size dua etsin.” [11]


[1] Bakara, 2/185.
[2] Bakara, 2/2.
[3] Neml, 27/2.
[4] Nahl, 16/64.
[5] Bakara, 2/185.
[6] Buhari, İman, 1, 2, Tefsir Sûre 2, 30; Müslim, İman, 20, 21
[7] İbrahim, 14/34.
[8] Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1971, I, 627.
[9] İbn Mâce, Sıyâm, 44; Tirmizî, Daavât, 87.
[10] Tirmizî, Savm, 82; İbn Mâce, Sıyâm, 45.
[11] İbn Mâce, Sıyâm, 45; Dârimî, Savm, 51.




Dr. Kerim BULADI
İlçe Vâizi/ Zeytinburnu
 
Islam Ve Eğitim !!

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EYLÜL- 2008
TARİH : 12.09.2008 (2. HAFTA)




بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
قال النبي صلي الله عليه وسلم
وإنما بعثت معلما


İSLAM VE EĞİTİM​

Muhterem Müslümanlar!

Ramazan ayı, Kuran ve sünnete dayanan maddi ve manevi bir eğitim ve arınma zamanıdır. Bu ay, Kuran-ı Kerim’i yeniden okuyup anlamamız, yaşamamız ve olgun bir mümin olma gayreti göstermemiz gereken en müstesna bir zaman dilimidir. Düşünmeyi, ilim öğrenmeyi, cahillerden olmamayı,okumayı,yazmayı emreden, Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’dir. Bunun içindir ki Kur’an nuruyla aydınlanmayan İslam öncesi dönem “cahiliye dönemi” olarak adlandırılmıştır.

Kuran-ı Kerim’le tanışan insanlık yeniden kendini bilmiş ve insan olmanın erdemini Kuran-ı Kerim ile elde etmiştir. Şu unutulmamalıdır ki Kuran’ı Kerimden en iyi istifade etmenin yolu Kur’an eğitimini almak ve onun öğütlerine uymakla mümkündür. Yüce Rabbimiz dikkatimizi buna çekerek “And olsun ki Biz Kuran’ı öğüt alsınlar diye kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?[9] buyurmaktadır.

Değerli müminler

Ülkemizde yeni eğitim ve öğretim yılı başlıyor. Kur’ân-ı Kerim bütün insanların eğitilmesine, bilgili kılınmasına büyük önem veriri. Eğitim ve öğretim, insanı, akıl ve gönül bütünlüğü içinde, hem bu dünya hem de ebedi hayat için hazırlama ve yetiştirme sanatıdır. Bu sanatı icra eden öğretmenlerimiz, önlerine gelen genç nesilleri zorlaştırmadan ve sevdirerek yarınlara hazırladıkları müddetçe başarılı sayılırlar. “Ben öğretmen olarak gönderildim’’[1] buyuran Efendimiz Hz Muhammed (s.a.s),: “Müjdeleyin nefret ettirmeyin Kolaylaştırın, zorlaştırmayın,” [2] buyurarak, eğitiminin temeline sevgi ve hoş görü düsturunu koymuştur. Kendisiyle barışık, kutsal değerlerini koruyan vatanını ve milletini seven, saygı ve sevgi dolu nesilleri ancak bu şekilde yetiştirilebiliriz.

Değerli Kardeşlerim

Yüce dinimiz, okumaya ve yazmaya, ilme ve ilim öğretene büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de “Rabbi’nin adıyla oku, O İnsanı Alakadan yarattı. Oku! O İnsana bilmediklerini öğretendir. Kalemle yazmayı öğreten Rabb’in nihayetsiz kerem sahibidir”[3] buyuran Yüce Rabbimiz, insan yetiştirmenin temeline Allah’ın adıyla okumayı, kalemle yazı yazmayı, öğrenmeyi ve öğretmeyi koymuştur. “Sakın cahillerden olma”[4] buyurmak suretiyle de bilgisizliği, cahilliği ve cahillerden olmayı yasaklamıştır. Peygamberimiz (s.a.s) de ‘’İlim öğrenmek için gayret etmek, kadın erkek her Müslüman’a farzdır’’[5] buyurmak suretiyle ilim tahsili konusunda kadınların da erkekler gibi sorumlu olduklarını bildirmekte ve günümüzde kız çocuklarının okutulması konusunda en güzel mesajı vermektedir. Dinî ve millî kültürümüzün temelinde okumayı bu kadar teşvik eden dinamikler olduğu halde halen kız çocuklarını okutmaktan kaçınan kişilerin varlığı üzücü ve düşündürücüdür.

Muhterem müminler

Şunu unutmayalım ki her türlü kötülüğün, çirkinliğin, ahlaksızlığın ve bozgunluğun temelinde cahillik vardır. Biz cahillik ve cahillerden kaynaklanan bütün kötülükleri ayaklarının altına aldığını[6] ilan eden Âlemlere Rahmet Hz Muhammed’in (s.a.s) ümmetiyiz. Bize yakışan okuma, ilim öğrenme, geleceğe ışık tutacak ilmî eserler ortaya koymaktır.

Tarihte ecdadımızın ortaya koyduğu başarıları örnek alarak, insanlığa bütün güzellikleri ve erdemli davranışları milletçe biz sunmalıyız. Kültürel yozlaşmanın hat safhaya ulaştığı günümüzde, kültürel değerlerine, milli kimliğine sahip gençler yetiştirmek, vereceğimiz eğitimin kalitesine bağlıdır. Bunu, aile-okul işbirliği ile başarmanın gayreti içinde olmalıyız. Bu vesileyle yeni eğitim ve öğretim yılının milletimize hayırlı olmasını diliyor, hutbemi bir hadis-i şerif meâli ile bitiriyorum.

“ Ya âlim ol, ya öğrenci, ya da dinleyici ol, ya da bu kimseleri sevenlerden ol. Beşincileri(olan cahillerden) olma, helak olursun’’[7]

Hasan YAZICI
Terazidere Camii İmam Hatibi/ Bayrampaşa​

[1]-Ahmet b.Hanbel Müsned 3 / 328 ,İbn-i-Mace Mukaddime
[2]-Müslim, Cihad,1732
[3]-Alak , 96 /1-5
[4]-En’am , 6 / 35
[5]-İbn’i Mace c-1 shf 81 hadis no 224
[6]-Veda Hutbesi,D.İ.B aylık dergi sayı 86
[7]- Tirmizi İlim 19 hadis no 2827
 
Din Ve Bilgi

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EYLÜL- 2008
TARİH : 19.09.2008 (3. HAFTA)




بسم الله الرحمن الرحيم
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ


DİN VE BİLGİ​

DEĞERLİ MÜMİNLER!

Yüce Rabbimiz, insanoğlunun dünya ve ahiret kurtuluşunu kazanması için gönderdiği inanç ve hayat ilkelerine din adını vermiştir. İlâhî dinlerin sonuncusu, Hz. Muhammed Mustafa’ya indirilen Kurân-ı Kerîm’in içerdiği ilahî hakikatleri gösteren ve Resûlullah’ın hayatı boyunca uygulayarak bize örneklik ettiği İslâm dinidir. Artık –Kur’ân-ı Kerîm’de de belirtildiği gibi- “Allah katında (geçerli) din İslâm’dır.”1 “Her kim İslâm’dan başka bir din seçerse bilsin ki kendisinden (böyle bir din) kabul edilmeyecektir.”2

Dinimizin temel kaynakları, Kur’ân-ı Kerîm ve Resûlullah efendimizin sünneti, yani sözleri ve yaşayışıdır. İslâm’ın ilk nesli olan ashab-ı kiramdan itibaren İslâm âlimleri, dinimizi bu ana kaynaklar ışığında hem uygulamışlar, hem de onun sahih bilgisini üretmişlerdir.

Kuşkusuz her kültürde olduğu gibi İslâm kültüründe de sahih bilgi ve uygulamanın yanında, Kur’an ve sünnetteki temel hükümlerle bağdaşmayan yanlış bilgiler ve uygulamalar da ortaya çıkmıştır. Bunu da normal karşılamak gerekir. Çünkü insanın bulunduğu her yerde, doğrunun yanında yanlış, iyinin yanında kötü de olacaktır. Ancak itikad, ibadet ve benzeri dinî alanlarda doğru bilgileri ve uygulamaları yanlışından ayırt edip, arı duru İslâmî bilgiyi ortaya koyan pek çok âlim yetişmiş, binlerce eser yazılmıştır.

Aziz Müslümanlar!

Bizim dinî ve ilmî geleneğimizde, din konusunda yanlış konuşan ve yanlış yazanların susturulması yerine, büyük ölçüde ifade hürriyeti tercih edilmiş; yanlış yolda olanlarla bilgi zemininde mücadele edilmiş; bu suretle ümmetin sahih bilgiye ulaşabilmesi için pek çok eser ortaya konmuştur. Bu zengin ilmî birikim sayesinde müslümanların ezici çoğunluğu, hemen her devirde, dinimizin doğru bilgisini ve uygulamasını elde etme imkânınkavuşmuşlar; inanç ve yaşayışlarını batıllardan koruyabilmişler, bu sayede sırât-ı müstakîmde kalabilmişlerdir.

Ne var ki, aziz cemaat, son yüz yüz elli yıl içinde dünyada ve ülkemizde yayılan bazı din karşıtı akımların da tesiriyle sahih dinî bilgiye ulaşma konusunda sıkıntılar yaşanmış, dinimizin temel kaynaklarıyla bağdaştırılması mümkün olmayan fikirler ve uygulamalar yoğunluk kazanmıştır. Bu yüzden din alanında bir kargaşa ortamı ve zihin bulanıklığı doğmuştur. Bu olumsuz gelişmenin etkisi halen bir ölçüde devam etmektedir. Ama -çok şükür ki- yüksek düzeyde din öğretimi veren kurumlarımızda yetişen ilim adamlarının verimli çalışmaları sayesinde dinimiz hakkında Kur’an’a, Hz. Peygamber’in sünnetine ve İslâm âlimlerimizin güvenilir eserlerine dayalı sahih bilgiler içeren kitaplar yazılmakta, özellikle ülkemizde bunların hem sayısı hem de kalitesi hızla artmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığımız da yasal ve dinî görevinin gereği olarak, toplumumuzu dinimiz konusunda aydınlatma yönünde önemli çalışmalar yapmakta; halkımızı ilim adamlarımızın ürettiği sahih bilgi ile buluşturmaktadır. Bu amaçla her sene yüzlerce eser yayımlamaktadır.
Her alanda olduğu gibi din konusunda da “bilgi çağı” denilen bir devir yaşamaktayız. İnsanların kültür seviyesi her geçen gün yükselmekte, muhterem müminler…

Ayrıca –Allah’a şükrediyoruz ki- insanlarımızın yüce dinimize ilgisi artmakta, dolayısıyla dindarlık seviyesi de yükselmekte, bu arada dinî müsamaha da gelişmektedir. Bu durumda artık din konusunda doğruyu yanlıştan ayırmak için daha duyarlı ve sorumlu davranmamız, dindarlığımızı sahih bilgiye dayandırmamız gerekiyor. Yüce dinimizi magazin konusu yapanlara; dinimizi şöhret ve servet aracı yapmaya kalkışanlara asla itibar etmemeliyiz.
Son olarak, Diyanet İşleri Başkanlığımızın Ankara’da Kocatepe’de, İstanbul’da Sultanahmet’te 27’incisini düzenlediği Dinî Yayınlar Fuarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada Başkanlık yayınları yanında, başka birçok yayınevinin dinî yayınlarını bulacaksınız. Özellikle Diyanet Vakfı’nın yayınladığı İslâm Ansiklopedisi, ülke içinden ve dışından bini aşkın ilim adamının ürünü olan ve dünyada benzeri bulunmayan gerçek bir ilim hazinesidir. Yirmi binden fazla dinî ve ilmî konu hakkında doyurucu bilgiler içeren ve 35. cildi basılan bu esere mutlaka sahip olmanızı önemle tavsiye eder; Yüce Rabbimizden zihnimizi ilimle, hayatımızı güzel işlerle donatmasını niyaz ederim.

Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü

[1]Âli İmran 3/19
[2]Âli İmran 3/85
 
Kadİr Gecesİ !!

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EYLÜL- 2008
TARİH : 26.09.2008 (4. HAFTA)





بسم الله الرحمن الرحيم
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْر وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
وقال عليه السلام: مَنْ يَقُمْ لَيْلَةَ الْقَدْرِ اِيمَاناً وَاحْتِسَاباً غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ


KADİR GECESİ​

Muhterem Müslümanlar,

Pek feyizli ve bereketli rahmet ayının veda etmesi gönüllerimizi hüzünlendirirken bin aydan hayırlı kadir gecesinin gelişinin sevincini yaşıyoruz. Bu gece kadir gecesidir. Mübarek olsun.

Zaman ve mekânlar kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanırlar. Kadir gecesini bin aydan hayırlı kılan da yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in bu gece inmeye başlamasıdır.
Yüce Mevla’mız kadir gecesinin kadr-u kıymetini beyan eden surede şöyle buyurmaktadır: “Biz onu (Kur’ân’ı) kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”1


Muhterem Mü’minler

Rahmet-i ilâhiyyenin bütün bir yeryüzünü kuşattığı kadir gecesini ibadetle ihya ederek rahmetinden istifade etmeye çalışalım. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur: “Kim iman ederek ve sevabını Allah’tan bekleyerek kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları affolunur.3 Ramazan-ı Şerifle başlayıp kadir gecesinde zirveye ulaşan iman coşkumuzla Gaffâru’z-Zünûb olan Rabbimizden affımızı dileyelim. Bu gece inmeye başlayan yüce kitabımızdan bol bol okuyalım. Okurken onun Allah kelamı olduğunu, kıyamete kadar tüm beşeriyete hidayet rehberi olarak işte bu gece inmeye başladığını, her türlü kalbî hastalıklara şifa olduğunu, telaffuz ettiğimiz kelimeleri bizzat Rasûlullah’ın da telaffuz ettiğini, her harfine on sevap verildiğini düşünerek okuyalım. Sevgili Peygamberimizin Hz. Aişe validemize öğrettiği dua ile Rabbimize yalvaralım; “Ya Rabbi! Şüphesiz sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affeyle.”4

Aziz Mü’minler,

Şu günlerde unutmamamız gereken dini vecibelerimizden biri de fitre olarak bildiğimiz fıtr sadakasıdır. Oruçlarımızın Allah katında kusursuz kabul edilmesi temennimizdir. Ancak istemeyerek de olsa oruçlarımızın sevaplarını eksiltecek söz ve davranışlarımız olmuş olabilir. İşte fıtr sadakası bunların telafisi için emredilmiştir. Bilindiği gibi fitre hemen herkes tarafından kolayca verilebilecek miktardadır. Bizler de vermenin o manevi hazzını tadalım ve ihtiyaç sahiplerinin bayram sevincine küçük de olsa bir katkıda bulunalım. Fıtır sadakalarımızı bayram namazından önce vermeye gayret edelim.

Sevgili Peygamberimizin, İbni Abbas’ın naklettiği şu güzel öğüdüne kulak verelim: Rasûlullah (s.a.v.), orucun gereksiz ve çirkin sözlerden temizlenmesi ve fakirlere bir lokma olması için fıtır sadakasının verilmesini emretti. Kim onu bayram namazından önce verirse makbul bir fıtır sadakası olur. Kim de bayram namazından sonra verirse sıradan bir sadaka olur.” 5

Muhterem Mü’minler,

Ramazan ayının sonlarına doğru bu güzellikleri yaşarken, 294. üncü kuruluş yıldönümünü yaşadığımız itfaiyecilerimizi dualarımızda unutmayalım. Bizim güvenliğimiz için canları pahasına ateşle mücadele eden itfaiyecilerimizin günlerini kutluyoruz.

Cenâb-ı Hak, Kadir Gecemizi hepimiz hakkında hayırlara vesile kılsın! Oruçlarımızı, zekatlarımızı, her türlü ibadet ve hayırlarımızı kabul eylesin!


Ahmet EFE
Ebubekir Camii İmam-Hatibi/ BAĞCILAR

1.Kadir: 97/1–5
2.Muvatta: İtikâf; 15
3.Buhârî, İman, 25
4.Tirmizî, Deavât, 845
5.Ebû Davud, Zekât, 17
 
Ramazan bayramı

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EYLÜL- 2008
TARİH : 30.09.2008 (BAYRAM)


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

قال الله تعالى:
يَا اَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا
اعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
إنَّ اللهَ تَبَارَكَ وَ تَعَالىَ
قَدْ أبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا يَوْمَ الْفِطْرِ وَ يَوْمَ النَّحْرِ


RAMAZAN BAYRAMI

Muhterem Müslümanlar!

İçinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni barındıran, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan Ramazan ayını idrak edip bayrama kavuşmuş bulunuyoruz. Rabbimize hamd ü senalar, Rasülüne salat ü selamlar olsun!

Yapılan ibadetlerin daha çok kabul edildiği, şeytanların zincirlere vurulduğu bu mubarek ayda Allah Teâlâ’nın ‘hayırda yarışınız!’ -1- emrine imtisalen, sadakalar vermeye, gönüller arasında köprüler kurmaya çalıştık. Bu açıdan dini heyecanın hep birlikte derunî bir şekilde yaşandığı bu bereketli günlerin, sosyal huzurumuzun ve dayanışma duygularımızın gelişmesine katkı sağladığında hiç şüphe yoktur.

Kur’an ayı Ramazan’da oruçlarımızı tuttuk, mukabeleleri takip edip hatimler indirdik, cemaatle teravihler kıldık, hayırlar işledik. Bunun yanında kötülüklerden, ruhumuzu kirletici davranışlardan uzak durmaya çalıştık. Nice güzel sohbetlere iştirak edip, arkadaş ve akrabalar arasındaki dostluğumuzu pekiştirdik. Cenâb-ı Hakk cümlesini en güzel kabul ile makbul eylesin!


Kıymetli Kardeşlerim!
Bilindiği üzere Ramazan ayı müminler için tam bir arınma ve kulluk şuuruna erme zamanıdır. Bayram ise bu şuura nail olmuş mü’minlere Cenâb-ı Hakkın bir armağanıdır.
Dinî ana babalarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı, dostlarımızı ziyaret edip onların hal ve hatırlarını sormamız gerekir. Bu günleri vesile edinerek fakir, kimsesiz ve yetimleri arayıp bularak onların gönüllerini de bayram sevincine ortak etmek insanlığımızın icabıdır. Peygamber Efendimiz; ‘Fukarayı kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sayesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın!’ -2-buyurur. Aynı şekilde küskünleri barıştırmak, kin ve husumet duygularının giderilmesine yardımcı olmakla da sorumluyuz.

Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye hicret ettiklerinde Medine halkının şenlik yaptığı iki bayramı görmüş ve; “Allah Teâlâ size (bu) iki bayrama karşılık daha hayırlılarını, Razaman ve Kurban bayramlarını verdi” -3-buyurmuşlardır. Bizlere ilahî ikram olan bayram günlerini fırsat bilerek kardeşliğimizi pekiştirelim ve dünyanın çeşitli yerlerinde zulüm altında olan din kardeşlerimiz için dua edelim. Geçmişlerimizin kabirlerini ziyaret edip onlara fatihalar gönderelim. Bayram sevincini eşimiz ve çocuklarımızla paylaşalım.


Değerli Cemaat!
Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hakk; “Ey Müminler! Rukûya eğilin, secdeye kapanın! Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” -4-buyuruyor. İdrak etmekte olduğumuz bayram, dinî şuurumuzun artmasına, bir ay boyunca kazandığımız iyi hasletlerimizin devamına, akan göz yaşlarının dinmesine vesile olsun. Bu duygu ve temennilerle Ramazan bayramınızı gönülden tebrik eder, yüce Rabbimden bu bayramın bizlere, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayır, bereket ve huzur getirmesini niyaz ederim.

1- Mâide Suresi 5/2.
2- Riyâzü’s-Sâlihîn II, 310-311.
3- Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 103; Nesâî, Salâtü’l-îdeyn, 1.
4- Hacc Suresi 22/77.


Dr. Ahmet ÇAPKU
Bağlarbaşı Huzur Camii İ.H./Üsküdar
 
İbadetlerde Devamlılık !!

İL : İSTANBUL
AY-YIL : EKİM- 2008
TARİH : 03.10.2008 (1. HAFTA)


بسم الله الرحمن الرحيم​

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

قال النبي صلي الله عليه وسلم
و ان احب الاعمال الى الله ادومه وان ق
ل


İbadetlerde Devamlılık

Muhterem Müslümanlar!


Ramazan-ı şerif ayı boyunca kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz zekat ve sadaka-i fıtırlar ve okuduğumuz Kur’an-ı Kerimler ile Yüce Rabbimizin rızasını kazanmaya çalıştık. Bu ibadetlerin bir kısmı Ramazan ayına mahsus olmakla birlikte; Ramazan dışında devam ettireceklerimiz de vardır. Nikekim Yüce Rebbimiz, “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”[1] buyurur.

Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan mallarınız ve evlatlarınız değildir. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, işte onların amellerine karşı kendilerine kat kat mükafat vardır. Onlar cennetin köşklerinde emniyet içindedirler”[2] buyurmaktadır. Bir başka âyette ise: “ İman edip sâlih amel işeyenlere, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele!”[3] buyrulmuştur.

Değerli Mü’minler

Müslümanın kalbinde parlayan iman nuru ameller ile takviye edilmez ise sönmeye doğru gidebilir ve kişiyi ölümünden sonra cennetteki ebedî nimetlere götürmeye yeterli gelmeyebilir. Bu hususta bizi uyaran pek çok âyet ve hadis vardır.[4]

Resûlullah’ın (s.a.v) hayatı incelendiğinde söylediklerine ve inandıklarına uygun bir yaşayışının olduğu görülür. Onun hayatı, İslâm’ın esaslarının sadece bir inanç sistemi veya sözlerden ibaret olmayıp, bir hayat tarzı olduğunun en güzel örneğidir. Fahr-i Kâinât’ın, Allah Teâlâ tarafından “en güzel örnek”[5] gösterilmesinin sebebi budur. delilidir.

Ashâb-ı Kiram da inandıkları değerlere bağlı kalmanın yanında amelî hususları da hayata geçirerek, inandıklarını ve söylediklerini yaşamak konusunda son derece dikkatli davranmışlardır. Ashâb-ı Kiram, bildikleriyle amel etmedikleri takdirde uhrevî mesûliyetten korkmuştur.[6] Birçok âyette müslümanlardan bildikleriyle yaptıklarının uyuşması istenmiş, öğrendikleriyle amel etmeyenlerin yanlış yaptıklarına dikkat çekilmiştir. [7]

Aziz Müslümanlar!

Bir müslümanın inancıyla amelinin uyum içersinde olması kuvvetli bir imana sahip olduğunun alâmetidir. İman esasları, bir ağacın aslını ve gövdesini oluştururken ameller o ağacın yapraklarını ve meyvesini teşkil etmektedir. Meyve ve yaprakların oluşması için gövdenin bulunması zorunlu olmakla birlikte meyvesi olmayan bir ağacın faydası sınırlıdır. Ayrıca kurumaya başlayan bir ağacın ilk alâmeti onun yapraklarının sararıp solması ve dökülmesidir. İbadetsiz imanın durumu da böyledir.

Kuvvetli ve kâmil bir imana sahip olan müslüman, inancının gereklerini yerine getirmeye gayret eder. Bu itibarla iman ve emellerimizle uhrevî saâdeti elde etmeye çalışalım. Ramazan ayında yapmaya çalıştığımız kulluk vazifelerimizi ve kazandığımız güzel hasletleri Ramazan-ı şeriften sonra da devam ettirelim. Unutmayalım ki ibadetlerde esas olan devamlılıktır. Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ın en çok sevdiği ibadet az da olsa devamlı olanıdır”[8] buyurmuştur. Cenâb-ı Hak bizleri, kendi rızasına uygun yaşayanlardan eylesin!

Dr. Hasan GÜMÜŞOĞLU
İstanbul Merkez Vâizi​
 
İL : İSTANBUL
AY-YIL : EKİM-2008
TARİH : 10.10.2008 (2. HAFTA)


بسم الله الرحمن الرحيم​

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُولَـئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ


CAMİLER

Muhterem Müslümanlar!


13 Ekim’de “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” başlıyor. İslâm’ın ilk yıllarından itibaren camiler İslâm ümmetince en mübarek mekanlar olarak bilinmiştir. Peygamber asrında mescitler hem müslümanların Allah’a kulluk görevlerini arzettiği özel mekanlar, hem Resûl-i Ekrem Efendimizin, ilk müslümanlara yüce dinimizin esaslarını, müslümanlık ve insanlık değerlerini öğrettiği ilk eğitim kurumları, hem de toplumsal meselelerinin müzakere edildiği, dertlerin paylaşıldığı sosyal kurumlardı.

Camiler; günde beş kez okunan ezanları ile ilahi çağrının yapıldığı yerlerdir. İnsanlar bu çağrı ile tevhide, namaza, kurtuluşa ve huzura davet edilirler.Kürsülerden yapılan vaazlar ve minberlerde okunan hutbelerle camiler, sevgi, saygı, hak ve hukuk anlayışının kazandırıldığı ilim ve irfan ocaklarıdır.

İslâm tarihinin her döneminde müslüman fatihler, hükümdarlar, ülkeleri, şehirleri fethettikleri zaman, ilk idealleri, oralara camiler yapmak olmuştur. Böylece hem yeni topraklarındaki varlıklarını bu eserlerle ebedileştirmişler, hem de Kur’an’da geçen, “Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’a derin bir saygıyla bağlı olan kimseler yapıp yaşatırlar”[1] meâlindeki ilâhî iltifata mazhar olmak istemişlerdir.

Aziz Mü’minler

Bizim medeniyetimizde camiler, elbette öncelikle birer ibadet yerleridir. Diğer taraftan. bizim medeniyetimizde camiler, beşerî âlemle ilâhî âlem arasında ruhânî birlikteliğin yaşandığı, ruhlarımızı ve iradelerimizi Allah’a teslim ettiğimiz yerlerdir
Bizim medeniyetimizde câmiler, aynı zamanda sanatta güzelliğin ve zerafetin, yönetimde ihtişam ve azametin, insan ilişkilerinde inceliğin, özverinin, birlik ve beraberliğin, dostluk, kardeşlik ve dayanışmanın tecelli ettiği yerlerdir. Bizim medeniyetimizde camiler, dinî ve millî değerlerimizin, edep ve ahlâkımızın hem öğretildiği hem de en zarif bir şekilde örneklerinin sergilendiği, uygulandığı birer eğitim merkezidir.

Hulasa, üzerinde yaşadığımız toprakların bizim yerimiz olmasının en büyük alameti, orada yükselen kubbeler, minareler, orada gök kubbeyi inleten ezanlar olmuştur.

Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.


Değerli Kardeşlerim

Gece gündüz, yaz kış demeden camilerde canla başla görev yapan, dini hizmetlerin yürütülmesine gayret eden, tebliğ ve irşad vazifesini yürüten hocalarımıza da derin şükranlarımızı sunarız. Zira onların fedakarlığı ve vazife bilinci ile camilerimiz hayat bulmakta ve ayakta durmaktadır.

Bu arada İstanbul Müftülüğü camiası olarak siz hayırsever İstanbul halkına bir takdir ve şükran borcumuzu da ifade etmek istiyoruz. Bilindiği gibi zaman zaman camilerde siz İstanbullulardan yardım talep edilmektedir. Bilesiniz ki yaptığınız küçük küçük katkılarınızla her sene İstanbul içinde ve dışında, hatta ücra köylerden, yurtdışındaki müslüman beldelere kadar yüzlerce cami yaptınız, yapmaktasınız. Bu millete, biz İstanbullulara yakışan da budur. Allah bizleri “veren el” olmaktan geri koymasın.

Yüce Rabbimiz, vatanımızı camisiz, gök kubbemizi ezansız, mihraplarımızı imamsız bırakmasın!


İstanbul Müftülüğü
Hutbe Komisyonu
 
Kelime-i Tevhid

İL : İSTANBUL
AY-YIL: EKİM-2008
TARİH : 17.10.2008 (3. HAFTA)


بسم الله الرحمن الرحيم​

وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ

قال النبي صلي الله عليه وسلم​
الناس كلهم عيال


Kelime-i Tevhid​

Muhterem müminler!


İslâm dinini tanımlayan çok temel bazı kavramlar var… Bütün kaynaklarda bizim dinimizin öncelikle tevhid dini olduğu belirtilir. Tevhid inancını ifade eden pek çok âyetin birinde “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka tanrı yoktur; O çok merhametli, çok şefkatlidir”[1] buyurulur. Müslüman olmak için okunup inanılması gereken iki cümlelik sözün adı Kelime-i Tevhid, yani “Allah’ı birleme sözü”dür. Kur’an insanları tevhid inancı etrafında bir ve beraber olmaya çağırır. Atalarımız bu davete icabet etmişler, bu davetin cihana yayılması için asırlarca çalışmışlar ve bu sayede Rabbimizin nice lütuflarına nâil olmuşlardır.

Bizim dinimiz rahmet dini, şefkat ve merhamet dinidir, değerli müminler… Kur’ân-ı Kerîm’in bildirdiğine göre Peygamberimiz “âlemlere rahmet”[2] olarak gönderilmiştir. Onun için bizim medeniyetimizde kurdun kuşun hakkı gözetilmiştir. Rahmet peygamberimiz, susuzluktan kıvranan bir köpeğe su verdiği için cenneti kazanmış olan bir iyi kişiyi büyük bir mutlulukla ümmetine örnek göstermiştir. Bu sebeple bizim ecdadımız, cami mimarisinde kuşları bile düşünmüş; sokakta kalmış hayvanlara, yaralı göçmen kuşlara hizmet için, yoksul kızlara çeyiz almak için vakıflar kurmuştur.

Bizim dinimiz sevgi ve kardeşlik dinidir. Kur’an-ı Kerîm’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde inananların kardeş olduğu ve birbirlerine kardeşçe muamele etmeleri, birlikte barış içinde yaşamaları gerektiği bildirilir.

Bizim dinimizin en önemli özelliklerinden biri de çoğulculuğa ve çok kültürlülüğe açık bir dünya görüşünü hazırlamış olan ilkeler taşıması, zengin bir müsamaha kültürü oluşturmasıdır. Nitekim tarihte Müslümanlar farklı din ve ırkların mensuplarına karşı hakkaniyet ve adaletle davranma ilkesini asırlarca yaşatmışlardır. Peygamber Efendimiz, “Ey insanlar! Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Âdem de topraktan yaratılmıştır” diyerek insanlığın ortak bir özden geldiğini; kardeşliğin asıl, farklılıkların arızî olduğunu bildirmiştir. Yine o, “Bütün insanlık iyâlullahtır (Allah’ın ailesidir)” [3] der. Mukaddes Kitabımız, hepimizin aynı erkek ve kadının çocukları olduğumuzu; kavga etmek için değil, değişik kimlikler geliştirmek suretiyle tanışmak, bilişmek için farklı etnik gruplara ayrıldığımızı bildirir.[4]


Aziz Mü’minler

Özellikle bizim milletimiz, asırlar boyunca Balkanlar’dan Anadolu’ya, İstanbul’dan Kudüs’e kadar, hakim olduğu ülkelerde, hem müslümanları hem de çeşitli din mensuplarını bir arada barış içinde yaşatmayı başarmış bir millettir. Çok dinli, çok ırklı, çok kültürlü yapı, bizim medeniyetimizin yüzyıllarca korunmuş olan en önemli, en insanî özelliğidir. Bugün yeni devletlerin oluştuğu eski Osmanlı ülkelerine gittiğimizde bu kapsayıcı kucaklayıcı medeniyetin yüzlerce şahidini görmekteyiz.

Dinî ve millî hasletlerimiz olarak asırlarca yaşattığımız, yukarıda özetlenen İslâm’ın evrensel kardeşlik ve barış ilkelerini bugün de özenle korumak, onlara zarar vermekten sakınmak hepimiz için büyük bir görevdir.


Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü


__________________
[1] Bakara, 2/163
[2] Enbiya, 21/107
[3] Müslim, ıtk, 16.]
[4] Hucurât, 49/13
 
cumhuriyet bayramı hutbesi

İL : İSTANBUL
AY-YIL: EKİM-2008
TARİH : 24.10.2008 (4. HAFTA)


بسم الله الرحمن الرحيم
وَقُل ِالْحَقُّ مِنْ رَّبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ
قال النبي صلي الله عليه وسلم
" اَلْجَمَاعَة ُرَحْمَة ٌ وَالْفِرْقَة ُعَذَابٌ"

CUMHURİYET BAYRAMI

Değerli Müminler!


Toplumsal hayatın her seviyesinde sevgiyi, şefkat ve merhameti, birbirini dinleme ve fikirlere saygı göstermeyi insan ilişkilerinin vazgeçilmez şartı sayan yüce dinimiz, despotizmin, baskıcılığın her çeşidini reddeder. Kur'ân-ı Kerîm'de, "mütekebbir, müstekbir, cebbâr, fahûr, anîd" gibi kelimelerle anılan despot kişiler ve zümreler şiddetle eleştirilmiştir. Zira baskıcı tutumlar, yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insanın saf fıtratına aykırıdır. Allah Teâlâ, "Gerçek olan Rabbinin katından gelmiştir; artık dileyen İman etsin dileyen inkâr etsin.."[l] buyurarak insanları kendisine inanıp inanmamakta bile özgür bırakmıştır. Çünkü ancak özgür olanlar yaptıklarından sorumlu tutulabilir. Şu halde Yüce Allah insanların birbirine baskı uygulamalarına razı olur mu?

Baskıcı bir ortamda insanların "doğal hakları" denilen, Allah'ın onlara doğuştan lutfettiği haklarının korunması mümkün değildir. İnsanlar topluma faydalı olabilecek fikirleri rahatça üretemez, ifade edemezler; hakkı savunup haksızlığı yeremezler. Bu da sonuçta topluma, onun maddi ve manevi gelişmesine zarar verir. Onun için Resûlullah Efendimiz, toplumsal konularda "Ben böyle istiyorum! Ben ne istersem o olur" dememiştir; aksine, farklı görüşleri almaya önem vermiştir. Nitekim Hendek Savaşı öncesinde, kendisi farklı düşünmesine rağmen, çoğunluğun görüşünü uygulamıştır. Kezâ Peygamber Efendimiz'in bu dünyadan ayrılırken, kendi yerine bir yönetici atamaması da onun, toplumun hür iradesine ne kadar büyük bir değer verdiğini göstermektedir. Çünkü Efendimiz, sapkın inanç ve düşüncelerle kirlenmemiş vicdanların kararlarına güveniyor, ümmetinin yanlış üzerinde birleşmeyeceğine inanıyordu.

Değerli Müminler!
Bizim ecdadımız da, dünyanın başka toplumlarında olduğu gibi saltanatı despotizme çevirmemiş; o çağların şartlarının elverdiği ölçüde, insan hak ve hürriyetlerine saygılı olmaya özen göstermişlerdir; hatta bazı bakımlardan bugünün gelişmiş toplumlarına bile örnek olacak uygulamaları başarmışlardır. Sadece, çok dinli ve çok kültürlü bir şehir olan Kudüs'teki yüzlerce yıllık uygulama bile, bırakın müslümanları, insanlık için dahi onur verici örneklerle doludur.

Aziz Müslümanlar!

Geçtiğimiz asrın başlarından itibaren ülkemiz ve dünya Müslümanları büyük acılar çekti; bir kısmı uzun yıllar işgal ve sömürü altında yaşadı... Bizim ülkemiz de aynı tehlikenin kenarından döndü. Allah'ın lutfu ve bu milletin kahramanlığı sayesinde ülkemiz bağımsızlığını korudu. Kurtuluş savaşında düşmanların “imkansız” dediğini başardık. Dünyanın, "Artık her şey bitti!" dediği noktada bu millet, kendisine inanan ve güvenen yürekli liderleri ve kumandanlarıyla vatanını, bağımsızlığını ve kutsal değerlerini vahşi hayvanların ağzından çekip aldı. Sonra milletimiz, bu büyük zaferin şanlı lideri ve kumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın etrafında, cumhurun yani milletin iradesine saygıyı, sistemin temeline koyan bir yönetim şeklini benimsedi. Bunun adı Cumhuriyet'tir. Önümüzdeki 29 Ekim'de bu büyük kararın 85. yılını idrak ediyoruz.

Bu vesileyle vatanımız ve kutsal değerlerimiz uğruna hayatlarını feda etmiş şehitlerimizi, bugünkü özgür ülkeyi bize armağan ederek bu dünyadan ayrılan bütün geçmişlerimizi rahmetle anıyor; bağımsızlığımızı, dirliğimizi, birliğimizi daim kılmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.


______________________
[1] Kehf, 18/29.
[2] Kenzü'l-ummâl, III, 276, (6480).


Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü
 
Müminlerin Birbirleri Üzerindeki Hakları !!

İL : İSTANBUL
AY-YIL: EKİM-2008
TARİH: 31.10. 2008 (5. HAFTA)​

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوااللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُون َ(3)
قال النبي صلي الله عليه وسلم
ﻻ يُؤْمِنُ اَحَدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ ﻷخيهِ ما يُحِبَّ لِنَفْسِهِ. (2)

Müminlerin Birbirleri Üzerindeki Hakları

Muhterem Müslümanlar!


İslamiyet, yaratılmışların en şereflisi olan insana büyük değer vermiş ve o ölçüde sorumluluk yüklemiştir. Bu mesuliyetlerden birisi de Müslüman kardeşlerimize karşı olan görevlerimizdir.

Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır.: “Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır. Bunlar; selamlaşmak, has-tayı ziyaret etmek, cenaze merasimine katılmak, davetini kabul etmek ve hap-şıran kimseye “yerhamukumullah (Allah merhamet etsin) ” demektir.”(1) Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde ise: “Sizden biriniz, kendisi için sevip istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz”(2) buyurmaktadırlar.

Değerli Mü’minler!

Toplum halinde yaşayan insanlar anlaşma, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmayı esas almalıdırlar. Yüce dinimiz Müslümanların birlik, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmaları için müminleri kardeş ilân etmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurur: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki, size merhamet edilsin.”(3) Sevgili peygamberimizin kardeşlik ve dostluk bağlarımıza zarar verecek davranışlarla ilgili şu uyarıcı öğütleri ne kadar anlamlıdır: “Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize dargın durmayınız. Birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz.”(4)

Aziz Cemaat!

Görülüyor ki, birlikte yaşadığımız, birbirimizle hayatı, mahalleyi, işyerini, camiyi paylaştığımız din kardeşlerimize karşı vazifelerimiz dinimizin üzerinde titizlikle durduğu bir konudur. O halde, -Cenâb-ı Peygamber’in de buyurduğu gibi- kendimiz için arzu ettiklerimizi din kardeşlerimiz için de istemeliyiz. Bu itibarla bütün müslümanlara karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmalı, iyilik ve ikramlarda bulunmalı, selamlaşmalı, sevinç ve üzüntülerini paylaşmalıyız. Ayrıca etrafımızdakilere üzüntü ve sıkıntı verebilecek davranışlardan da son derece sakınmalıyız. Bir insan olarak, din kardeşlerimize karşı bir kusur ve haksızlıkta bulunmuşsak, haklarını telafi edip kendileriyle helalleşmeliyiz.

Hutbemi bir hadis-i şerif meâliyle bitiriyorum. : “Kimin üzerinde din kardeşinin mânevi şahsiyeti veya malıyla ilgili bir hak varsa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı haksızlık ölçüsünde iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahlarından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.” (5)

1- Buhârî, Cenâiz, 2 II/70.
2- Buhârî, İman 7 I/9.
3- Hucurat, 49/10.
4- Müslim, Riyâzus Salihîn Terc. C.1 No : 233.
5- Buhârî, mezâlim 10, Rikak 48,​

Abdülkadir KAYA
İhlas Marmara Evleri Camii
İmam-Hatibi​
 
çok iyi düşünülmüş.elinize sağlık...
 
infak

İl: İSTANBUL
AY-YIL: KASIM 2008
TARİH: 07.11. 2008 (1. HAFTA)


بسم الله الرحمن الرحيم
اَلَّذِينَ يُنْفِقُونَ اَمْوُالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللهِ ثُمَّ لا
يُتْبِعُونَ مَا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلاَ اَذًى لَهُمْ اَجْرُهُمْ
عِنْدَ رَبِّهِِمْ وَلاَخَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَهُمْ يَحْزَنُونَ

قال النبى صلى الله عليه وسلم
اَلْيَدُ اْلعُلْيَا خَيْرٌ مِنَ الْيَدِ السًُّفْلَى

ALLAH YOLUNDA İNFAK

Allah Teâla’ya karşı sorumluluğunun bilincinde olan müminlerin özelliklerinden biri de infaktır.[1] İnfak, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla insanın kendi malından harcaması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması demektir. Bu bakımdan infak denince aklımıza farz olan zekât ve gönüllü olarak yapılan her türlü hayrî yardımlar gelir.
Hepimizin bildiği gibi, insanın sahip olduğu her şeyin tek ve asıl sahibi Allah’tır. Bu nedenle insanın emâneten sahip olduğu malını asıl sahibi olan Yaratıcısının gösterdiği istikamette kullanması kulluğun bir gereğidir.

Kur’an-ı Kerim’in başında, Bakara suresinin 2. âyetinde Allah’a samimiyetle inanan müminlerin özellikleri sayılırken iman ve namazın hemen ardından ifakın zikredilmesi bu gerekliliğin bir neticesidir. İnfak yapılırken, gösterişten uzak olarak, sadece Allah rızası için yapılmasına, infak yapılan kişinin onurunu incitmemeye, yapılan infakın insan haysiyetine yakışan kalite ve değerde olmasına, özellikle infak yapılacak ihtiyaç sahiplerinin tespitinde en layık olanın tesbitine özen gösterilmesine âzami ölçüde dikkat edilmelidir.

Aziz Mü’minler


Yoksulların desteklenmesi, okul, kütüphane, cami, yol, köprü, çeşme, yaşlılar ve kimsesizler için yapılacak bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi, hatta hayvanları, çevreyi ve tabiatı koruyup geliştirici her türlü harcama Allah yolunda infak sayılmış ve atalarımız tarafından bu konularda hizmet vermek için vakıflar kurulmuştur. Yine hadislerde de belirtildiği gibi kişinin aile fertleri için yaptığı harcamalar da infak kavramıyla ifade edilmiş ve sadakaların en faziletlisi olduğu belirtilmiştir.[2]

Kur’an’da genellikle iyiliklerin sevabı bire on olarak gösterildiği halde, Allah yolunda yapılan infakın sevabının bire yediyüz ve daha üstü olduğu bildirilmiştir.[3] Bu da infakın Allah katındaki değerini gösterir.

Şüphesiz infakın psikolojik ve sosyolojik bir çok faydası bulunmaktadır. Bu faydaların başında, infak eden kişinin başkasına karşılıksız yardımda bulunmanın iç huzurunu yaşaması gelir. Diğer taraftan infak sayesinde kişi kibir, gurur, cimrilik ve bencillik gibi dinimizce yerilen kötü vasıflardan da kurtulur.

Unutmamak gerekir ki, aziz Müslümanlar, toplumda fakir-zengin ayırımı yerine saygı ve sevginin, kin ve nefret yerine kardeşliğin oluşması milletçe arzu ettiğimiz ve hedeflediğimiz bir husustur. İşte bu istek ve arzunun gerçekleşebilmesinin en büyük vasıtalarından birisi infaktır.

Hutbemi Bakara suresinin 262. ayetinin meali ile bitiriyorum: “Mallarını Allah yolunda infak eden, sonra da infak ettiklerinin arkasından başa kakıp incitmeyenler için Rableri katında ecir ve sevap vardır. Artık onlar için korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir”.

[1] Bakara 2/ 2, 3.
[2] Müslim, Zekat,
[3] Bakara, 261.


Şerif ÇAKIR
Cihangir Camii İmam-Hatibi
Avcılar/ İSTANBUL
 
İl: İSTANBUL
AY-YIL: KASIM 2008
TARİH: 14.11. 2008 (2. HAFTA)​

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا(3)
قال النبي صلي الله عليه وسلم
\"َالصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ\".. (2)

NAMAZ

Muhterem Müslümanlar!


İslam’ın temel şartlarından biri olan namaz [1] ergenlik çağına girmiş akıllı her müslümana farz olan bir ibadettir. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “… Namaz müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır”[2] buyurmaktadır. Hikmetine ve önemine binaen Adem (a.s)’dan itibaren bütün insanlar namaz kılmakla emrolunmuştur.[3] Sevgili Peygamberimiz: “Gözümün nuru”[4] dediği namazı “dinin direği”[5], amellerin en faziletlisi[6] olarak ifade buyurmuştur. Allah ile kul arasında manevi bir bağ olan namaz[7] kulluğun en samimi ifadesidir. Dinî kaynaklarımıza göre Namaz; maddî manevî kirlerden arındıran, ruhumuzu yücelten miracımızdır.[8] Namaz, sahibinin alnında parlayan bir nurdur.[9] Namaz, Allah’ın yardımına[10] ve merhametine[11] sığınmanın, rızasını ve cennetini kazanmanın yoludur.[12]. Hulasa namaz günde beş defa huzur-u îlahîye kabulle müşerref olmaktır.

Değerli Mü’minler!


Namazı eda etmek itaat; terk etmek ise isyandır. Müminler her hal ve şartta namazlarını kılmakla mükelleftirler. Kur’an-ı Kerim’de namazı terk edenlerin ahiretteki durumları şu şekilde haber verilir: “Onlardan sonra namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.”[13] Bir başka âyette ise cehennemdekilere ‘sizi buraya sokan nedir?’ diye sorulduğunda onların: “ Biz namaz kılanlardan değildik”[14] diyecekleri ifade edilir. Peygamber Efendimiz (a.s): “Ahirette hesabı ilk sorulacak amel namazdır.”[15] “Namazı kasten terk etmeyin. Kim namazı kasten terk ederse Allah ve Rasülünün himayesinden uzak kalır”[16] buyurmuşlardır. Ancak tevbe edip halini düzelten kullarına karşı Rabbimizin daima lütufkar ve merhamet sahibi olduğunu da hatırda tutmalıyız.


Aziz Cemaat!

Namazın kemalinin şartı huşûdur. Huşû içinde erkânına riayet ederek kılınan namaz ibadetlerin en faziletlisidir. Allah Teâlâ bu hususta şöyle buyurur: “Müminler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” [18] Kalp ve beden bütünlüğü içinde kılınan namazın insana kazandıracağı yüksek ahlakî meziyet Rabbimiz tarafından şöyle haber verilir: “ Namazı dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük bir ibadettir.” [19] Namazda dikkat edeceğimiz bir husus da tâdîl-i erkandır.

Muhterem Cemaat!

Tâdîl-i erkân, namazda bütün rükünlerin hakkını vermek manasına gelir. Tâdîl-i erkân üzere kılınmayan bir namazı Peygamber Efendimiz kusurlu saymıştır.[20], Böyle namaz kılanları ‘namaz hırsızı’ olarak[21], Namazdan beklenen bereketin ve rahmetin tecelli etmesi için hiç şüphesiz kemal-i edeble ve talid-i erkâna riayet ederek kılınması şarttır. O halde ibadetlerimizi Rabbizimin şanına yakışır şekilde elimizden geldiği kadar düzgün ifa edelim. Gayret bizden, kabul Yüce Mevlâ’dandır. Cenâb-ı Hak, bizi ve neslimizi namazı dosdoğru ve devamlı kılanlardan eylesin.

1- Buhari, İman 2 2- Nisa 4/103
3- Bakara 2/83 4-Müsned 3. 128
5- Tirmizi, İman 8 6-Müslim, İman 137
7- Buhari, Mevakıt 14 8- Müslim, Taharet 14
9- Fetih 48/29 10- Bakara 2/153
11- Nur 24/56 12- Ra’d 13/32
13- Meryem 19/16 14- Müddessir 74/42
15- Tirmizi, Salat 188 16-Ahmed b.Hanbel, 6,421
17- Meryem, 19, 60 18- Müminun, 23, 1-2
19- Ankebut, 29-45 20- Ebu Davud, Salat 148
21- Muvatta, Kas. Salat 148 22-Buhari, Ezan 95

Alaaddin DEMİRYÜREK
Erenler Köyü Camii İ.H./Şile
 
YumuŞak Huyluluk !!

İl: İSTANBUL
AY-YIL: KASIM 2008
TARİH: 21.11. 2008 (3. HAFTA)​

بسم الله الرحمن الرحيم
الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ(1)
قال ألنبى صلى الله عليه وسلم:
يسروا ولأتعسروا بشروا ولا تنفروا(2)

YUMUŞAK HUYLULUK​

Muhterem Müminler !

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim‘inde şöyle buyuruyor: “Biz gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.”(3) İnsanın yaratılışındaki bu şekil güzelliğinin yanında, onun ahlâkî yönünün de güzel olması elbette çok önemli bir haslettir. Peygamberimiz efendimiz sık sık şöyle dua ederlerdi: Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi, ahlakımı da güzelleştir.” (4)

Güzel ahlakın tezahürlerinden birisi de hilim yani yumuşak huyluluktur. Yumuşak huylu insan olaylar karşısında hemen infiale kapılmaz. Teenni ve sabırla hareket eder. Sonradan pişmanlık duyacağı şeyi yapmaz. Çevresindeki insanlara nezaketle muamele eder ve bundan dolayı da herkes tarafından sevilir. Bu insan aynı zamanda bütün beşeri münasebetlerinde ölçülü hareket eder. Öfke ve sinirine hakim olur.(5) Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de sevgili Peygamberimiz hakkında şöyle buyurulmaktadır: “Allah’ın lütfu sayesinde (iyi ki) onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba ve katı kalpli olsaydın etrafında kümelenen insanlar dağılıp giderlerdi. Öyleyse onlara karşı bağışlayıcı ol, onlar hakkında Allah’tan mağfiret dile ve toplumun işlerini onlarla istişare et.”(6)

Aziz Müminler!

Yaşadığımız ortam bin bir türlü tehlikelerle dolu. Değer yargısı olarak maddenin ön plana çıkması bütün insânî güzellikleri alt üst etmektedir. Azıcık sabır gösterilmediği için basit münakaşalar bazan zaman cinayetle sonuçlanmakta ve son pişmanlık da fayda vermemektedir. O bakımdan mümin bir kul kendine yapılan kabalığa aynı türden karşılık vermek yerine ortamı yumuşatıcı bir tavır takınmalı ve sulhu tercih etmelidir.(7)
Allah Tealâ bu özelliklere sahip mümin kullarını şöyle methetmektedir: “İşte bunlara sabrettikleri için ecirleri iki kat verilecektir. Hem onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. Bunlar (o kadar iyi insanlardır ki) yalan yanlış, kötü ve boş şeyler işittiklerinde savuşup giderler, ondan yüz çevirirler ve : “Bizim işlerimiz bize sizin işleriniz size, herkesin sorumluluğu kendisine aittir. Selam olsun sizlere. Bizim cahillerle işimiz yok, derler.” (8)

Değerli Müslümanlar!

Yumuşak huyluluk, güzel ahlak ve olayları yatıştırma konusunda Peygamber efendimizden varid olan bir çok hadis-i şeriften birkaç tanesini size arzetmek istiyorum. Efendimiz şöyle buyurdular: “İnsanlara daima güzel ahlakın gerektirdiği ölçülerle muamele et.” (9) “Güzel söz sadakadır.”(10) “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.”(11) “Yumuşak davranmayan kimse bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır.”(12) Bir gün bir zat Peygamber efendimize gelerek: “Ya Rasulallah! Bana öğüt ver” dedi. Peygamberimiz (s.a.v) de birkaç kez tekrarlayarak: “Kızma, hiddetlenme” buyurdular.”(13) Yine efendimiz (s.a.v): “Herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz.” (14) Hutbemi kainatın efendisi sevgili peygamberimizin müjdeli bir mesajıyla bitirmek istiyorum. O şöyle buyurdular: “Her kim haksız olduğunu anlayarak münakaşayı terk ederse Allah Teâlâ kendisine cennette bir köşk verecektir. Her kim de haklı olduğu bir tartışmayı uzatmaz terk ederse onun içinde cennetin ortasında bir köşk hazırlanacaktır.” (15) Allah cümlemizi bu müjdelere layık olanlardan eylesin.



Abdullah BABAOĞLU
Maltepe İlçe Vaizi​



1-Al-i İmran 3/134
2-Buhari İlim 11
3-Tin 95/4
4-Keşfu’l-Hafa 1/566
5-Al-i İmran 3/134
6-Al-i İmran 3/159
7-Nisa 4/128
8-Kasas 28/54,55
9-Tirmizi Birr 55
10-Müslim Zekat 56
11-Buhari Edeb 31
12-Müslim Birr 74
13-Buhari Edeb 76
14-Tirmizi Kıyamet 45
15-Tirmizi Birr 58,
 
İL : İSTANBUL
AY-YIL : KASIM-2008
TARİH : 28.11.2008


بسم الله الرحمن الرحيم
وَ لِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ
سَبِيلاً
1
و قال النبي صلي الله عليه وسلم
اَلْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلاَّ الْجَنَّةُ
2


HACCI ANLAMAK

Muhterem Müminler!

Hac mevsiminin başlamasıyla binlerce vatandaşımız yakınlarıyla birlikte büyük bir heyecan yaşamaktadır. Bu heyecan mukaddes yolculuğa yaklaşmanın bir habercisidir.
Bazıları belki ömründe bir defa bile köyünden kasabasından çıkmamış, başkalarını tanıma imkanı bulamamış yüz binlerce müslümanın, dünyanın dört bir yanından gelmiş milyonları görmesi, tanıması, onlarla omuz omuza namaz kılması, tavaf ve sa’y yapması bile ne büyük bir olay, ne muhteşem bir güzelliktir!

Hayatında sadece bir kez hacca gidebilen Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir” [2]. Aziz müminler, lütfen, şunu hiç unutmayın: Bu büyük ödülü, yaptığımız haccın sayısı değil, sadece bir defa yapmış olsak bile, Allah katındaki değeri kazandıracaktır. Bu bakımdan haccın diğer bütün ibadetlerden farklı bir yönü var; o fark da hacdan başka, ömürde bir kez yapılması farz ve yeterli olan ibadetin bulunmayışıdır.

Genel olarak İslâm dünyasında, özellikle de bizim millî kültürümüzde hac müslümanın hayatında böylesine bir dönüm noktasıdır. Onun için, daha hacca gitmeye karar vermesinden itibaren insanın dinî ve ahlâkî davranışında köklü ve derinden bir değişiklik başlayacak. Artık geçmişteki cahillikler terk edilecek. Hacca gitmenin icabı olarak daha olgun bir dinî hayat dönemi başlayacak. İbadetlerimiz daha muntazam, duygularımız daha temiz, kalplerimiz daha şefkatli, merhametli, affedici olacak; sözlerimiz daha güzel ve hayırlı, işlerimiz daha düzgün olacak; âhir ve akıbetimizi daha çok düşüneceğiz; ukbâmız, ölüm ötemiz için daha çok hazırlık yapmaya gayret edeceğiz.

Değerli Kardeşlerim!

Daha yola çıkmadan yapılacak işler var. Haccın en başı, bu ibadeti iyice anlayıp kavramaktır; sonra hacca karşı derinden arzu hissetmek, sonra hacca gitmeye sağlam karar vermek, sonra engelleyici bağlardan kurtulmak gibi diğer hazırlıklar gelir.

Tövbe etmek, kul haklarını ödemek, geride kalanların nafakasını hazırlamak gerekiyor. Hac parası helal kazanç olmalı; mümkünse, lüzumu halinde fakirleri de kollayacak miktarda olmalıdır. Hac arkadaşını iyi olan ve iyilik için çalışan insanlardan seçmek; akrabalarla, komşularla, dostlarla vedalaşmak, helalleşmek gerekir.

Hacca başkalarının kusurlarını değil, kendi kusurlarımızı görmek ve düzeltmek için gideceğiz. Tekrar ediyorum: Hacca başkalarının kusurlarını değil, kendi kusurlarımızı görmek ve düzeltmek için gidiyoruz. Orası, başkasından değil, kendimizden şikayet etme; tövbe, istiğfar ve dua etme yeridir.

Elbette sorumlu kurumların ve kişilerin görevi hacıları imkanlar ölçüsünde rahat ettirmektir; ancak hacının görevi de orada bedeninin rahatını değil, ruhunun huzurunu aramasıdır; orada zamanını zayi etmeyip her saniyesini tövbe, istiğfar, dua, zikir, tilavet gibi ibadetlerle zenginleştirmesidir.

Muhterem Müminler!​

Hac asla sıradan bir yolculuk, turistik bir olay gibi düşünülmemelidir. O bir ibadettir; mânevî bir arınma ve yükseliştir. İnsanın, mümkün olduğunca maddî, bedensel ve dünyevî heveslerini geride bırakarak, kalbinden atarak, asıl hedefine adeta kilitlenmesidir. O hedef, hacı adayının derin bir ruhaniyet ve mâneviyat sürecine girdiği hac yolculuğunun Kâbe ucunda Beytullah’ta gerçekleşecek olan “likaullah”tır; Allah’a kavuşma, Allah ile buluşmadır.

Hacda manevî duygular doruk noktasına ulaşır. Diğer bütün müminlerle birlikte, hep bir ağızdan; “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk!” “Buyur Allahım! Emrine âmâdeyim Allahım! Senin eşin ve benzerin yoktur. Emret Allahım! Her türlü övgü, sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senin. Senin eşin ve benzerin yoktur.” diyerek “telbiye”yi okur. Yüce Rabbinden af ve mağfiret diler. Aynı şekilde Kâbe’yi tavaf ederken, Arafat’ta vakfe yaparken kendisi, aile fertleri ve bütün müslümanlar için dua eder. İşte bu coşku ve heyecanla gözlerden akan yaşlar, günahlara keffaret, ruhlara şifa olur. İşte Peygamber Efendimiz, böyle yapılan makbul bir haccın bir tek karşılığı olduğunu, onun da cennet olduğunu bize müjdeliyor.

Bütün hacı adaylarımızın böylesine makbul, hayırlı ve dönüştürüp düzeltici bir hac yapmalarını niyaz ediyorum.

_________________
[1] Âl-i İmran, 3/97.
[2] Buhârî, “Umre”, 1; Müslim, “Hacc”, 437.


Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü​
 
Kurban kesmenin önemi

İl: İSTANBUL
AY-YIL: ARALIK, 2008
TARİH: 05.12. 2008


بسم الله الرحمن الرحيم

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللهِ عَلَى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْاَنْعَامِ فَاِ لَهُكُمْ اِلُهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ اَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ

قال النبى صلى الله عليه وسلم
أُمِرْتُ بِيَوْمِ الْأَضْحَى عِيدًا جَعَلَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لِهَذِهِ الْأُمَّةِ


KURBAN KESMENİN ÖNEMİ

Muhterem Müslümanlar!
Bu günlerde hepimiz Kurban bayramının hazırlıkları içindeyiz. Kurban kesmek, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmaya yönelik önemli ibadetlerimizdendir. Akıllı, bülûğa ermiş ve yeterli imkanı olan her müslüman kurban keserek bu ibadeti ifa etmenin huzurunu yaşar.

Değerli Kardeşlerim!
Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de: “Biz her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine Allah’ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İlahınız bir tektir. Şu halde yalnız O’na teslim olun.” [1] buyurur. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir çok hadisinde kurbanla ilgili hükümleri beyan etmiş ve bunları hem kendisi uygulamış hem de biz ümmetine emir ve tavsiyelerde bulunmuştur.(2) Bu sebeple biz müminler sahip olduğumuz nimetlerin şükrü olarak Allah için kurban kesmeye özen göstermeliyiz. Kurban hem bizim Allah’a olan bağlılığımızın ve kulluk bilincimizin hem de paylaşma duygumuzun bir ifadesidir.

Kıymetli Müminler!
Dinen kesilmesi caiz olan hayvanlar; koyun, keçi, sığır, manda ve devedir. Küçük baş havanları tek kişi kesebilirken büyük baş hayvanlar yedi kişiye kadar ortaklaşa kesilebilir. Ancak bu ortakların hepsi müslüman olup her biri kendi hissesine malik olmalı ve Allah rızası için kurban kesme niyeti taşımalıdır.

Kurbanlık koyun ve keçinin bir yaşını, sığır ve mandanın iki yaşını, devenin ise beş yaşını doldurmuş olması gerekir. Tavuk, horoz ve kaz gibi hayvanlardan kurban olamaz.
İki gözü veya bir gözü kör, dişlerinin çoğu düşmüş veya kulakları kesilmiş, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırılmış, kulağının veya kuyruğunun yarıdan fazlası veya memelerinin başları kopmuş, kulakları veya kuyruğu yaratılışında bulunmayan bir hayvan kurban olamaz. Kesileceği yere gidemeyecek kadar zayıf veya hasta bulunan bir hayvandan da kurban olamaz.

Kurbanın kesiminde dini hassasiyetimiz gereği hayvanı, kesilecek yere incitmeden götürmeye özen göstermeliyiz. Elimizden geliyorsa kendimiz, buna imkanımız yoksa vekalet verdiğimiz ehliyetli kişiler kurbanı kesmelidir. Kurban kesilirken kesim mahallinde bulunmak, ortaklaşa kesim yapılmışsa hisseleri tartı ile ayırmak daha uygundur. Ancak taksimat sonrası helalleşmek, kesim yerlerini nahoş görüntülerden uzak tutmak da dikkat edilmesi gereken çok önemli hususlardandır.

Aziz Müminler!

Kurban etinin üçe ayrılıp bir bölümünü kurban kesemeyen fakirlere, bir bölümünü komşu ve akrabalara bir bölümünü de aile fertlerine ayırmayı tavsiye eden hadis-i şerifi [3] hemen hepimiz biliriz. Bununla birlikte eğer kişinin durumu müsait değil ve hane halkı da kalabalıksa hepsini kendilerine de ayırabilirler.

Hutbemi Hz. Peygamberin müjdeli bir hadisi ile bitiriyorum: “Kurban gününü bayram yapmakla emrolundum. Allah Teala bu günü bu ümmet için bayram yapmıştır” [4]



[1] Kur’an, Hac Suresi, 34.
[2] Ebu Davud, Edâhi, 10.
[3] Ebu Davud, Edâhi, 1
[4] Ebu Dâvud, Edâhi, 1


İstanbul Müftülüğü
Hutbe Komisyonu
 
Geri
Üst