Bir danışıklı dövüş,
hiç bitmeyecek bir alışveriş,
seçeneksiz bir kabulleniş,
imzasız bir anlaşma.
Ölüm açıktan açığa
rüşvet veriyor hayata.
Hayat eski ama
kıpırtılı, oyuncaklı.
Ete, kemiğe, ruha doymayan
ölümse
kıskanç.
"Hayat yaşlı bir adamdır başında çiçekler,
genç ölüm bir kahvede oturur
gülümseyerek, bir para tutar
parmakları arasında"
Hayat
her gün kendisini doğurmaktan
yorgun.
Etle, kemikle, ruhla
beslenen ölümse
capcanlı.
Elinde bozukluklar,
hayatın başındaki taze çiçeklere bakıyor.
Hayat
rüşvetin sesini duyuyor,
bir rengi daha eksilecek,
biliyor.
direnecek gücü yok
bekliyor.
Derim "çiçek alacak mı?" sana
ve derim "ölüm gençtir
hayat kadife pantolon giyer
hayat sendeler, hayat sakallı"
Herşeyi,
herşeyi reddedebiliyor insan.
Neleri mümkün kılabiliyor
birbirine muhtaç
hayatla ölüm.
Hayat doğurmazsa
ölüm alamaz.
Ölüm eksiltmezse
hayat tazelenemez.
Belki de
rüşvetin sesi yankılanmadan
yenilenmeli insan.
Bencilce
ölümü taklit etmeli.
Elinde bozukluklar
hayatın çiçeklerine göz dikmeli
Hayat gibi eskise de insan,
derin bir uykuya dalmış da olsa
üstünde "kadife pantolon"u uzamış sakalları ile
"hiç"e de benzese
tazelemeli kendini,
Yenemeyeceği, kaçamayacağı
ölümü
oyalamalı
gücü yettiğince.
"İşte bir leydi, adı Sonra'dır.
Oturuyor genç ölümün yanında, incecik;
sevdiğin çiçeklerdir."