Serdengeçti
Banned
- Katılım
- 8 May 2007
- Mesajlar
- 1,808
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başörtüsüyle ilgili olarak, “Bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?” diye sordu.
Burada sorumluluklarının farkında olduklarını, özellikle özgürlükler noktasında bunun çözümüne inandığını, en yakın zamanda çözüleceğini zannettiğini belirten Erdoğan, “Çünkü millet bu sorumluluğu verirken özgürlükler noktasında bu haklarını da haklı olarak istiyor” diye konuştu.
Erdoğan, Europa Press adlı ajansın düzenlediği kahvaltılı toplantıda katılımcıların sorularını yanıtladı.
“Türkiye'nin, yeni anayasasına İspanyol anayasasından örnek alacağını söylüyorlar. Bölgelerin ve bazı grupların tanınmasının göz önünde bulunduracağını söylüyorlar. Kürt bölgesi de tanınacak mı o zaman?” sorusuna Erdoğan, “Herhalde buradaki bilgi biraz yanlış aktarılmış. Biz tüm dünyadaki anayasalarla ilgileniyoruz. Hepsini masaya yatırdık” yanıtını verdi.
Yeni anayasa hazırlık çalışmalarını yürüten akademisyenlerin duyarlılığının bu konuda olduğunu kaydeden Erdoğan, AK Parti'nin hukukçularının da bu çalışmaları yaptığını dile getirdi. AB üyesi ülkelerin anayasalarının öncelikli olarak incelendiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bunun dışında Avrupa dışında da çeşitli ülkelerin anayasaları incelendi. Bütün bu anayasalar incelenerek bu anayasanın taslağı hazırlanıyor. Bu taslağı hazırladık sonra bunu Türkiye'deki tüm siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, akademisyenlere, medya temsilcilerine ve parti sitesinde yayınlamak suretiyle bastırıp dağıtacağız. Bundan sonra bütün eleştirileri, bize verilecek destekleri de alarak, belli bir süre vereceğiz, belki bu 2 ya da 3 ay olacak. Bu süreden sonra da biz, anayasa ile ilgili bu tasarımızı bir teklif olarak Meclis Başkanlığına sunacağız.
Ondan sonra Meclis Başkanlığından sonra komisyonlarda tartışılabilir bundan sonra da Genel Kurula gelecek ve Genel Kurul ile birlikte yeni anayasa, anayasamız olarak Meclis'ten çıkmış olacak. Ama Cumhurbaşkanımızın, referandum ile süreciyle ilgili vereceği kararla da istiyoruz ki halkımızın onayına sunulsun ve halkımızın onayından çıktıktan sonra da halkın onayladığı bir anayasa olarak yürürlüğe girsin.”
27 NİSAN AÇIKLAMASI
Aynı katılımcının, “Toprak olarak bazı bölgelerin, Kürtlerle ilgili nasıl olacağını tekrar sormak istiyorum” sözleri üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
“Her şeyden önce etnik unsurların belli coğrafi bölgelerde yoğunlaşması diye bir şey yoktur. Bizim ülkemizde bölgelerde adeta bütün etnik unsurlar iç içe geçmiştir. Yani etnisitelere ayırmak filan söz konusu değildir. Böyle bir durumumuz söz konusu değildir. Biz tamamen üniter yapı içinde, 780 bin kilometrekare ile ülkemizi mütalaa ediyoruz. Ve birliğimizi, beraberliğimizi, güçlü dayanışmamızı da burada görüyoruz. Böyle bir şey bizim anayasa çalışmalarında söz konusu değil.” Genelkurmay Başkanlığı'nın geçen yıl 27 Nisan'da kendi internet sitesinden yaptığı açıklama hatırlatılarak, “asker ile hükümet arasındaki ilişkilerin” sorulması üzerine de Başbakan Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türkiye'de demokratik bir yapının olduğuna sizlerin de inandığını zannediyorum, herhalde şüpheniz yoktur. Türkiye, tüm kurum ve kuruluşları ile sürekli bir dayanışma içinde süreci devam ettirmektedir. Ara sıra bazı sıkıntılar yaşanabilir. Ama bu sıkıntıları yönetmede Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de Anayasa'nın ve yasaların kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanmak suretiyle adımlarını atmıştır, atmaya devam etmektedir.
Hiçbir kurum ve kuruluşla kavgalı olmamız söz konusu olamaz. Zaten bu başarımız için yapmamız gereken, atmamız gereken bir adımdır. Son atılan adımları da eğer görüyorsanız ne kadar sağlıklı şekilde bu işin yürüdüğünü anlamak mümkün.”
“DİN KÖKENLİ PARTİ DEĞİLİZ”
Başbakan Erdoğan, bir başka katılımcının, “Özellikle sembollerle ve dinle ilgili, hükümetiniz ve partiniz, İslamcı olduğunu reddediyor. Ama yeni anayasanız, belki bu doğrultuda olmayacak. Türkiye, ilerici bir İslam devleti olamaz mı?” şeklindeki sorusu üzerine, “Bu soru ne yazık ki Batı'nın hala bizi anlamadığını gösteriyor” dedi.
Toplantıdaki basın mensuplarının da kendisini “iyi anlayamadığını” belirten Erdoğan, “İslamcı” ifadesine de karşı çıktı.
AK Parti'nin, “din kökenli bir parti olmadığını” dile getiren Başbakan Erdoğan, bunu da partilerini kurarken açıkladıklarını anımsattı. “Din üzerinden siyaset yapmayı asla kabul etmediklerini” vurgulayan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela o zamanlar da Batılı dostlarımız bize sordu: 'Siz Müslüman demokrat olamaz mısınız?' dediler. Dedik, 'Hayır'. 'Biz, eğer Müslüman demokrat' diye kendimizi ifade edersek, o zaman İslam üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışıyor durumuna düşeriz. O bakımdan, 'hayır' dedik. Çünkü İslam'ın kendi gücü var. Bizler yanlış yapabiliriz, partimin programında şunda bunda eksikler, yanlışlar olabilir. Ama bizim dinimizin ilkeleri içinde böyle bir yanlış söz konusu değildir. Dolayısıyla, 'siyasetin yanlışlarını da dine fatura edemeyiz' dedik. Bu bakımdan, 'biz muhafazakar demokrat bir partiyiz' dedik ve yola böyle çıktık.
Eğer 'İslamcı' ifadesini kabul edersek, bu adeta tüccarlığa benzer, esnaflığa benzer. Yani böyle ayakkabıcı, ne bileyim şöyle aklınıza ne gelirse, şucu bucu vesaire gibi. Bu çirkin bir şey. Bunu siyasi literatürün içine oturtma gayretleri de oldu. Ben oraya da yakışmadığına inanıyorum. Biz de İslamcı olmaz, biz de Müslüman olur. Bir Müslüman da dinin gereklerini yerine getiriyorsa, iyi bir şekilde yerine getiriyorsa ona bizde 'dindar' denir. Dindar olur. Dinini, az yaşar, çok yaşar o da bizim sorunumuz değil. Bunun bedelini takdir edecek olan biz değiliz. bunu yaratıcı takdir eder.
Bundan dolayı, bu konudaki spekülasyonlar bizleri cidden üzmektedir. İlerici İslam; böyle bir ifade de çok çirkin, çok yanlış. 'İlerici İslam', 'Gerici İslam', bu da olmaz. Bu tür sıfatlar yakıştırmak da yanlış.
Son zamanlarda 'Ilımlı İslam' diye bir ifade kullanılıyor. Bu da çok yanlış. Yani ne adına kullanılıyor, kim adına kullanılıyor? İslam, İslamdır. Yaşanır veya yaşanmaz. Ve Müslüman Müslümandır. Yaşar ya da yaşamaz. Ama bir kişi, 'Ben Müslümanım' diyorsa, biz de kendisini tanırız, 'Bu Müslümandır' deriz. Dinini ne kadar yaşıyor, yaşamıyor o bizi ilgilendirmez.”
BAŞÖRTÜSÜ
Sözlerini sürdürürken, kendi partisinde nasıl başörtülüler varsa diğer siyasi partiler içinde de başörtülülerin bulunduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Semboller dediniz, nasıl benim partimin içinde başörtülüler varsa diğer siyasi partiler içinde de başörtülü vatandaşlarım var. Yani bunlar CHP içinde de var ne bileyim diğer partiler içinde de var. İsimlerini tek tek saymama gerek yok. Hepsinin içinde var, hepsinin siyasi tercihidir bu. Onların bu siyasi tercihlerine, onların dininin bir gereği olarak başını örttüğüne inanan ve bunu bu şekilde uygulayana, zorla şu söyleniyor; 'Hayır sen bunu siyasi bir simge olarak takıyorsun'. 'Hayır' diyor, 'Ben siyasi bir simge olarak takmıyorum, ben bunu dinimin bir gereği olarak takıyorum' diyor.
Velev ki, bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Oradan da bu işe girseniz, orada da ayrı bir yanlışı yapmaktalar. Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz. Ve de bugün Avrupa'da ABD'de, değişik ülkelerde rahatlıkla başı örtülü olarak üniversiteye kızlar gidebiliyor. Oralarda bir sorun yok. Ama halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı yaşanıyor maalesef. Ama bu sıkıntıyı da ben aşacağımıza inanıyorum, milletçe aşacağımıza inanıyorum. Burada sorumluluğumuzun da farkındayız. Özellikle özgürlükler noktasında bunu çözümüne inanıyorum. Öyle zannediyorum ki bunu da bizler en yakın zamanda çözeceğiz. Çünkü millet bu sorumluluğu verirken özgürlükler noktasında bu haklarını da haklı olarak istiyor.”
“(DEMOKRASİLERDE ÇARE TÜKENMEZ) DİYORUZ”
Başbakan Erdoğan, “Anayasa ile mi bunu çözeceksiniz?” sorusunu yanıtlarken de “İdeal anlamda kanunla zaten çözülmüştü. Kanunda burada kilitlenme veya yasak yok. Kanun önünü açıyor” dedi. Burada Anayasa Mahkemesi'nin bir yorumu ile “bu işin engellendiğini” anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle dedi:
“Ve daha sonra AİHM'in burada hükümete inisiyatif tanıyan yine bir yorumu vardı. Bunun üzerinden de, ülkemizde ağırlıklı olarak medya bir çorap örmeye çalıştı. O çorabı hala örmeye gayret ediyor. Şu anda Anayasa içinde bunun çözümü bizim arzumuzdur. Ama öyle çözelim ki bu herhangi bir gerginliğe de zemin hazırlamasın. Onun için bunun müzakeresini geniş tutuyoruz. Yani bütün siyasi partilerde, parlamentoda en geniş manada çözelim, çünkü 'Demokrasilerde çare tükenmez' diyoruz, madem böyle inanıyoruz bu işe, o zaman demokrasi içinde bu çare mekanizmasını işletelim ve bu sorunu da çözelim
AA
Burada sorumluluklarının farkında olduklarını, özellikle özgürlükler noktasında bunun çözümüne inandığını, en yakın zamanda çözüleceğini zannettiğini belirten Erdoğan, “Çünkü millet bu sorumluluğu verirken özgürlükler noktasında bu haklarını da haklı olarak istiyor” diye konuştu.
Erdoğan, Europa Press adlı ajansın düzenlediği kahvaltılı toplantıda katılımcıların sorularını yanıtladı.
“Türkiye'nin, yeni anayasasına İspanyol anayasasından örnek alacağını söylüyorlar. Bölgelerin ve bazı grupların tanınmasının göz önünde bulunduracağını söylüyorlar. Kürt bölgesi de tanınacak mı o zaman?” sorusuna Erdoğan, “Herhalde buradaki bilgi biraz yanlış aktarılmış. Biz tüm dünyadaki anayasalarla ilgileniyoruz. Hepsini masaya yatırdık” yanıtını verdi.
Yeni anayasa hazırlık çalışmalarını yürüten akademisyenlerin duyarlılığının bu konuda olduğunu kaydeden Erdoğan, AK Parti'nin hukukçularının da bu çalışmaları yaptığını dile getirdi. AB üyesi ülkelerin anayasalarının öncelikli olarak incelendiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bunun dışında Avrupa dışında da çeşitli ülkelerin anayasaları incelendi. Bütün bu anayasalar incelenerek bu anayasanın taslağı hazırlanıyor. Bu taslağı hazırladık sonra bunu Türkiye'deki tüm siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, akademisyenlere, medya temsilcilerine ve parti sitesinde yayınlamak suretiyle bastırıp dağıtacağız. Bundan sonra bütün eleştirileri, bize verilecek destekleri de alarak, belli bir süre vereceğiz, belki bu 2 ya da 3 ay olacak. Bu süreden sonra da biz, anayasa ile ilgili bu tasarımızı bir teklif olarak Meclis Başkanlığına sunacağız.
Ondan sonra Meclis Başkanlığından sonra komisyonlarda tartışılabilir bundan sonra da Genel Kurula gelecek ve Genel Kurul ile birlikte yeni anayasa, anayasamız olarak Meclis'ten çıkmış olacak. Ama Cumhurbaşkanımızın, referandum ile süreciyle ilgili vereceği kararla da istiyoruz ki halkımızın onayına sunulsun ve halkımızın onayından çıktıktan sonra da halkın onayladığı bir anayasa olarak yürürlüğe girsin.”
27 NİSAN AÇIKLAMASI
Aynı katılımcının, “Toprak olarak bazı bölgelerin, Kürtlerle ilgili nasıl olacağını tekrar sormak istiyorum” sözleri üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
“Her şeyden önce etnik unsurların belli coğrafi bölgelerde yoğunlaşması diye bir şey yoktur. Bizim ülkemizde bölgelerde adeta bütün etnik unsurlar iç içe geçmiştir. Yani etnisitelere ayırmak filan söz konusu değildir. Böyle bir durumumuz söz konusu değildir. Biz tamamen üniter yapı içinde, 780 bin kilometrekare ile ülkemizi mütalaa ediyoruz. Ve birliğimizi, beraberliğimizi, güçlü dayanışmamızı da burada görüyoruz. Böyle bir şey bizim anayasa çalışmalarında söz konusu değil.” Genelkurmay Başkanlığı'nın geçen yıl 27 Nisan'da kendi internet sitesinden yaptığı açıklama hatırlatılarak, “asker ile hükümet arasındaki ilişkilerin” sorulması üzerine de Başbakan Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türkiye'de demokratik bir yapının olduğuna sizlerin de inandığını zannediyorum, herhalde şüpheniz yoktur. Türkiye, tüm kurum ve kuruluşları ile sürekli bir dayanışma içinde süreci devam ettirmektedir. Ara sıra bazı sıkıntılar yaşanabilir. Ama bu sıkıntıları yönetmede Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de Anayasa'nın ve yasaların kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanmak suretiyle adımlarını atmıştır, atmaya devam etmektedir.
Hiçbir kurum ve kuruluşla kavgalı olmamız söz konusu olamaz. Zaten bu başarımız için yapmamız gereken, atmamız gereken bir adımdır. Son atılan adımları da eğer görüyorsanız ne kadar sağlıklı şekilde bu işin yürüdüğünü anlamak mümkün.”
“DİN KÖKENLİ PARTİ DEĞİLİZ”
Başbakan Erdoğan, bir başka katılımcının, “Özellikle sembollerle ve dinle ilgili, hükümetiniz ve partiniz, İslamcı olduğunu reddediyor. Ama yeni anayasanız, belki bu doğrultuda olmayacak. Türkiye, ilerici bir İslam devleti olamaz mı?” şeklindeki sorusu üzerine, “Bu soru ne yazık ki Batı'nın hala bizi anlamadığını gösteriyor” dedi.
Toplantıdaki basın mensuplarının da kendisini “iyi anlayamadığını” belirten Erdoğan, “İslamcı” ifadesine de karşı çıktı.
AK Parti'nin, “din kökenli bir parti olmadığını” dile getiren Başbakan Erdoğan, bunu da partilerini kurarken açıkladıklarını anımsattı. “Din üzerinden siyaset yapmayı asla kabul etmediklerini” vurgulayan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela o zamanlar da Batılı dostlarımız bize sordu: 'Siz Müslüman demokrat olamaz mısınız?' dediler. Dedik, 'Hayır'. 'Biz, eğer Müslüman demokrat' diye kendimizi ifade edersek, o zaman İslam üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışıyor durumuna düşeriz. O bakımdan, 'hayır' dedik. Çünkü İslam'ın kendi gücü var. Bizler yanlış yapabiliriz, partimin programında şunda bunda eksikler, yanlışlar olabilir. Ama bizim dinimizin ilkeleri içinde böyle bir yanlış söz konusu değildir. Dolayısıyla, 'siyasetin yanlışlarını da dine fatura edemeyiz' dedik. Bu bakımdan, 'biz muhafazakar demokrat bir partiyiz' dedik ve yola böyle çıktık.
Eğer 'İslamcı' ifadesini kabul edersek, bu adeta tüccarlığa benzer, esnaflığa benzer. Yani böyle ayakkabıcı, ne bileyim şöyle aklınıza ne gelirse, şucu bucu vesaire gibi. Bu çirkin bir şey. Bunu siyasi literatürün içine oturtma gayretleri de oldu. Ben oraya da yakışmadığına inanıyorum. Biz de İslamcı olmaz, biz de Müslüman olur. Bir Müslüman da dinin gereklerini yerine getiriyorsa, iyi bir şekilde yerine getiriyorsa ona bizde 'dindar' denir. Dindar olur. Dinini, az yaşar, çok yaşar o da bizim sorunumuz değil. Bunun bedelini takdir edecek olan biz değiliz. bunu yaratıcı takdir eder.
Bundan dolayı, bu konudaki spekülasyonlar bizleri cidden üzmektedir. İlerici İslam; böyle bir ifade de çok çirkin, çok yanlış. 'İlerici İslam', 'Gerici İslam', bu da olmaz. Bu tür sıfatlar yakıştırmak da yanlış.
Son zamanlarda 'Ilımlı İslam' diye bir ifade kullanılıyor. Bu da çok yanlış. Yani ne adına kullanılıyor, kim adına kullanılıyor? İslam, İslamdır. Yaşanır veya yaşanmaz. Ve Müslüman Müslümandır. Yaşar ya da yaşamaz. Ama bir kişi, 'Ben Müslümanım' diyorsa, biz de kendisini tanırız, 'Bu Müslümandır' deriz. Dinini ne kadar yaşıyor, yaşamıyor o bizi ilgilendirmez.”
BAŞÖRTÜSÜ
Sözlerini sürdürürken, kendi partisinde nasıl başörtülüler varsa diğer siyasi partiler içinde de başörtülülerin bulunduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Semboller dediniz, nasıl benim partimin içinde başörtülüler varsa diğer siyasi partiler içinde de başörtülü vatandaşlarım var. Yani bunlar CHP içinde de var ne bileyim diğer partiler içinde de var. İsimlerini tek tek saymama gerek yok. Hepsinin içinde var, hepsinin siyasi tercihidir bu. Onların bu siyasi tercihlerine, onların dininin bir gereği olarak başını örttüğüne inanan ve bunu bu şekilde uygulayana, zorla şu söyleniyor; 'Hayır sen bunu siyasi bir simge olarak takıyorsun'. 'Hayır' diyor, 'Ben siyasi bir simge olarak takmıyorum, ben bunu dinimin bir gereği olarak takıyorum' diyor.
Velev ki, bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Oradan da bu işe girseniz, orada da ayrı bir yanlışı yapmaktalar. Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz. Ve de bugün Avrupa'da ABD'de, değişik ülkelerde rahatlıkla başı örtülü olarak üniversiteye kızlar gidebiliyor. Oralarda bir sorun yok. Ama halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı yaşanıyor maalesef. Ama bu sıkıntıyı da ben aşacağımıza inanıyorum, milletçe aşacağımıza inanıyorum. Burada sorumluluğumuzun da farkındayız. Özellikle özgürlükler noktasında bunu çözümüne inanıyorum. Öyle zannediyorum ki bunu da bizler en yakın zamanda çözeceğiz. Çünkü millet bu sorumluluğu verirken özgürlükler noktasında bu haklarını da haklı olarak istiyor.”
“(DEMOKRASİLERDE ÇARE TÜKENMEZ) DİYORUZ”
Başbakan Erdoğan, “Anayasa ile mi bunu çözeceksiniz?” sorusunu yanıtlarken de “İdeal anlamda kanunla zaten çözülmüştü. Kanunda burada kilitlenme veya yasak yok. Kanun önünü açıyor” dedi. Burada Anayasa Mahkemesi'nin bir yorumu ile “bu işin engellendiğini” anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle dedi:
“Ve daha sonra AİHM'in burada hükümete inisiyatif tanıyan yine bir yorumu vardı. Bunun üzerinden de, ülkemizde ağırlıklı olarak medya bir çorap örmeye çalıştı. O çorabı hala örmeye gayret ediyor. Şu anda Anayasa içinde bunun çözümü bizim arzumuzdur. Ama öyle çözelim ki bu herhangi bir gerginliğe de zemin hazırlamasın. Onun için bunun müzakeresini geniş tutuyoruz. Yani bütün siyasi partilerde, parlamentoda en geniş manada çözelim, çünkü 'Demokrasilerde çare tükenmez' diyoruz, madem böyle inanıyoruz bu işe, o zaman demokrasi içinde bu çare mekanizmasını işletelim ve bu sorunu da çözelim
AA