( Fethullah Gülen İle İlgili Konular 1 )

''insanın fikri neyse zikri odur'' senin fikir ve düşüncenden senin nasıl biri olduğun açıkça belli oluyor zaten. biz seni yargılamıyoruz. sen kendi yargını kendin oluşturuyorsun zaten. biz sadece o yargıyı senin yüzüne vuruyoruz. ve buda sana gerçekten çok dokunmuşa benziyor... (kendi oluşturmuş olduğun yargı sadece bu başlıkta değil birçok yerde gözlemlediğim düşüncelerinden oluşmuştur)

Sen bırak fikri zikri de Fettullah haşmetluu işin içine girince bir panik oluyorsunuz değil mi? Adam yok burda uzakta neden korkuyorsunuz. Yani dokunan size dokunuyor. Tanımları dikkatli oku.

Terörizm, kargaşa yaratarak toplumun direnme gücünü kırmak, yerleşik sosyal ve siyasal düzenin arkasındaki halk desteğini şiddet yoluyla zayıflatmaktır.

Terörizmin bazı güçler tarafından birtakım siyasi ve ekonomik çıkarlar sağlamanın da aracı olarak kullanıldığı dikkate alındığında amaç oldukça farklılaşmaktadır. Bu gibi durumlarda terörizmin amacı, bir kazanım elde etmek maksadıyla hedef alınan ülke ve toplumda belirli ortamların oluşmasına aracılık etmektir.

Türkiye gibi stratejik öneme sahip ülkelerin terör ortamında tutulmasında, ülkemizi hedef olarak seçmiş devletler ve birtakım güçlerin çıkarları açısından zaruret bulunduğu, terörün amacının da sadece bu ortamın devamını sağlamak olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle terörizm, bir siyasi mücadele aracı olmaktan çıkıp, bir ülkenin bir başka ülkeyi zayıflatmak ve istikrarsızlaştırmak için kullandığı bir araç haline gelmektedir.

Gülen ve öğrencilerinin oluşturduğu terör ortamı bu şekilde gözler önüne serilebilir.
 
'Paralar nereye gidiyor?'

Gülen cemaatinin topladığı yardım paraları, tartışma çıkardı

Milli Gazete yazarı Eygi, cemaati 'Rezil bir din sömürüsü var. Akılları tek bir zatta' diye suçladı. Zaman yazarı Gülerce 'Varsa yoksa Fethullah Hoca' diyen yok. Eygi'nin yazdıklarının vebali var' dedi

Milli Görüşçülerle Gülen cemaati arasındaki soğukluk, Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'nin kaleme aldığı bir yazıyla yeniden alevlendi. Önceki gün gazetesinde 'Hizmet için toplanan paralar nasıl harcanıyor?' başlıklı bir yazı kaleme alan Eygi, 'İslam'a ve İslami faaliyetlere hizmet' amacıyla 10 milyarlarca lira para toplandığını belirterek, bu paraların ulaştırılmadığını savundu. İsim vermeden Gülen cemaatine ve liderleri Fethullah Gülen'e yüklendi.

Gülen Cemaati'nin önde gelen temsilcilerinden Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ise Eygi'ye çok sert karşılık verdi. Eygi'nin tartışma yaratacak ifadeleri şöyle:

DİN SÖMÜRÜSÜ: Bir yanda hizmetler vardır, öbür yanda dehşetli, korkunç, rezil bir din sömürüsü. Cemaatçilik, hizipçilik asabiyeti almış yürümüştür.

PARALAR, HİZİPLERİN KASASINA GİRİYOR: Müslüman fakirlerin ve miskinlerin hakkı olan zekatlar toplanıyor, birtakım hiziplerin kasasına giriyor. Bu paralar İslam dininin, Kuran'ın, sünnetin, fıkhın, şeriatın, İslam ahlakının, hikmetin ışığında doğru dürüst harcanıyor mu?

AKILLARI O ZAT'TA: Akılları fikirleri cemaat, cemaatin başındaki zat... Var mı yok mu cemaat. Canım cemaat, ciğerim cemaat, hayatım cemaat... Yahu İslam ve Ümmet sizin cemaatinizden mi ibarettir?

ADALETSİZLİK: Şu anda yapılan bütün hizmetler hayırlı mıdır, meşru mudur, gerekli midir? Asla cemaatçilik yapılmamalıdır. Müslümanların zekatlarının İslam'a, Kuran'a, sünnete, fıkha, şeriata, cumhur-i ulemanın yoluna aykırı olarak toplanması büyük bir zulümdür, büyük bir sosyal adaletsizliktir.

ÖTEKİLER DE VAR: Birtakım cemaat başlarının erbab haline getirilmesi İslam'a aykırıdır. İslam'da peygamberlerden başka masum yoktur. Hiçbir cemaatin ve hizbin, 'öteki' Müslümanları yok saymaya, onları dışlamaya hakkı yoktur.

ZULÜM VE İHANET: İman için, İslam için, Kuran için, mukaddesat için halktan para toplayıp da bunları Kuran'ın, sünnetin, hikmet-i İslamiye'nin gösterdiği şekilde yerli yerinde harcamamak büyük zulümdür, büyük ihanettir.

BAŞ OLAMAZ: Kendisinde benlik olan, şöhretten ve övgüden hoşlanan, doğru tenkitlerden nefret eden kimseler Müslümanlara baş olamaz. Böyleleri baş olursa büyük felaketler olur.

Eygi vebal altında

'Mehmet Şevki Eygi'yle polemiğe girmek istemiyorum' diyen Zaman yazarı Hüseyin Gülerce şunları söyledi:

'Biz 'varsa yoksa Fethullah Hoca' demiyoruz ki! Varsa yoksa eğitim diyoruz, diyalog diyoruz, hoşgörü diyoruz, muhabbet diyoruz. Varsa yoksa Fetullah Hoca diyenler, bu hizmetlerden rahatsız olanlardır. Sayın Eygi, ferdi Müslümanlık hayatı yaşayan biridir. Mehmet Şevki'nin yazdıklarının da vebali var. Hizmetlerde bulunanlara böyle yakıştırmalarda bulunarak, Müslümanlara saldırmak isteyenlere durmadan malzeme veriyor. Bunun da hesabını kendisinin yapması gerekiyor.'

Eygi 'Halife' Istedi

Eygi, tartışma yaratan yazısında, İslam için toplanan paraların nasıl harcanması gerektiğini de sıraladı. Müslümanların başına 'Halife' anlamına gelen 'Imam - ı Kebir' gelmesi gerektiğini de belirten Eygi'ye göre yardım paraları paralar iman, namaz ikamesi ve edası; gerçek din alimleri, din hizmetkarları, mürşitler, rehberler yetişmesi; ilim, sanat, kültür ve medenileştirme gibi hizmetlere aktarılmalı. Eygi yazısında yardım paralarının Müslümanların başına bir İmam-ı Kebir gelmesi için yapılacak hizmetlerde harcanması gerektiğini savundu.

http://w9.gazetevatan.com/Paralar_nereye_gidiyor/235371/1/Manset
 
ılımlısıda bir islamın.islamın kuralları belli.allahın emirleri belli.soyleyecek baska bişey yok.
 
Sen bırak fikri zikri de Fettullah haşmetluu işin içine girince bir panik oluyorsunuz değil mi? Adam yok burda uzakta neden korkuyorsunuz. Yani dokunan size dokunuyor. Tanımları dikkatli oku.

Terörizm, kargaşa yaratarak toplumun direnme gücünü kırmak, yerleşik sosyal ve siyasal düzenin arkasındaki halk desteğini şiddet yoluyla zayıflatmaktır.

Terörizmin bazı güçler tarafından birtakım siyasi ve ekonomik çıkarlar sağlamanın da aracı olarak kullanıldığı dikkate alındığında amaç oldukça farklılaşmaktadır. Bu gibi durumlarda terörizmin amacı, bir kazanım elde etmek maksadıyla hedef alınan ülke ve toplumda belirli ortamların oluşmasına aracılık etmektir.

Türkiye gibi stratejik öneme sahip ülkelerin terör ortamında tutulmasında, ülkemizi hedef olarak seçmiş devletler ve birtakım güçlerin çıkarları açısından zaruret bulunduğu, terörün amacının da sadece bu ortamın devamını sağlamak olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenle terörizm, bir siyasi mücadele aracı olmaktan çıkıp, bir ülkenin bir başka ülkeyi zayıflatmak ve istikrarsızlaştırmak için kullandığı bir araç haline gelmektedir.

Gülen ve öğrencilerinin oluşturduğu terör ortamı bu şekilde gözler önüne serilebilir.

110 ülkede TÜRK okulları açmak
110 ülkede TÜRKÇE yi konuşturmak
110 ülkede İSTİKLAL MARŞI nı okutmak
TÜRKÇE olimpiyatları düzenlemek
Dünya dilini TÜRKÇE yapmaya çalışmak
SENİN İDDİAN İSE BUNLARI YAPANLARIN TERÖR ORTAMI OLUŞTURDUĞU...
BUNA ANCA GÜLÜNÜR :D
 
obama satışlara ne zaman başlıyomuş, onlar burdan alım yapıyor bizde ordan alalım dicem ama bazı çok serefli namuslu dini bütünlerin çocukları ordaydı dimi, pardon ;)
 
[Fetullah Gülen Gerçeği!]

papayamektup9fw.png



Dinlerarası Diyalog Aldatmacası
“Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” sloganlarıyla dünyayı Hıristiyanlaştırma ve Batının ayrılmaz köleleri haline sokma projesi planlandığı gibi adım adım uygulanmak istenmektedir. Papa II.John Paul'un 2000 yılına girerken (24 Aralık1999’da) yayınladığı tarihi mesajdan da bu acı gerçeği görmek mümkündür.

Papa diyor ki;

"Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bir yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Şimdi ise Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıracağız."

Papalığın bu bin yıldaki hedefleri büyüktür. Hedef dünya nüfusunun yarısından çoğunu üzerinde bulunduran Asya’dır. Ve İlk hedef doğal olarak Asya’nın giriş kapısını tutan Türkiye’dir. Bu gafil papazlar Türkleri Müslüman dünyasının güneşi gibi görmekte ve bu toplumdan kazanacakları her Hıristiyan’ın diğer Müslümanlara da örnek olacağı fikriyle hareket etmeyi prensip olarak kabul etmişlerdir...

Bunların gerçek yüzleri Kurban Bayramı arifesinde yapılan “Ceviz Kabuğu” programında bir kere daha ortaya çıkmıştır. Halkımız olayları bütün çıplaklığı ile görmüş ve bu kara cübbeli münafıklardan iğrenmiştir. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı ile programa katılan St. Antuan Kilisesi Cemaati Sorumlusu Konstantino Çedolini arasında hak din ve peygamber tartışması yaşanmıştır. Çedolini isimli kara cübbeli cahil bir beyin; gözlerimizin içine baka baka Hz. Muhammet’in peygamberliğini kabul etmediklerini, Kuran’ı Kerim ile İslam dinini yok saydıklarını üzerine bastırarak ifade etmiştir.


Bu gafil adamın programa katılmasına izin verilmesi dahi tipik bir hoşgörü örneğidir. Hiç bir Hıristiyan memleketinde, hiçbir Müslüman din adamı; “ Ben sizi tanımıyorum. Ama siz bizimle diyalog kurmak zorundasınız” diye konuşamaz. Çünkü buna müsaade etmezler. Buna demokrasinin beşiği dedikleri ABD ve AB ülkeleri dahildir. Ama bu Efendi çıkıyor. Yetmiş Milyon Müslüman Türk’e “Ben sizi tanımıyorum. Ve ben seni Hıristiyanlaştırmak gibi kutsal bire görevi yerine getiriyorum” diyebiliyor.


Diyalog, birbiri ile eşit ve birbirini tanıyan unsurlar arasında olur. Adam bizi yok sayıyor ve sonra da bizleri “ Niye kendisi ile diyalog kurmuyoruz” diye suçluyor. Gerek Bayraktar Hoca ve Gerekse Cevizoğlu bu cahil ve yobaz papaza hadlerini edep dahilinde bildirdiler.

Bayraktar Hoca Çedolini’ye;
“Ben Hz İsa’ya inanıyorum. Sen Hz. Muhammed’e inanmıyorsun. Ondan sonra dinler arası diyalogdan bahsedeceksin. Böyle şey olmaz. Benim seninle konuşacak senin de yatacak yerin yok. Bu diyalog bitmiştir”dedi.

Hulki Cevizoğlu ;
“Dinler arası diyalog nasıl yapılacak hala anlamış değilim. Sen Hz. Muhammed’i son peygamber olarak kabul etmeyeceksin İslam dinini hak din olarak kabul etmeyeceksin. Sonra da dinler arası diyalogdan bahsedeceksin. Böyle şey olmaz. İşte Avrupa’nın gerçek yüzü. Aslında onlara teşekkür ediyorum. Gerçekleri bu kadar açık söylüyorlar.” diyerek kendilerini dinleyen kitlelerin yüreklerine su serptiler.

Özetleyecek olursak
“Dinler arası diyalog”; Katolik Kilisesi'nin bütün insanları Kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Onların inancına göre Tanrı (Allah); Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendine çağırmakta, vahyinin ve sevgisinin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir...


1964 yılında 2nci Vatikan Konsili sırasında Papa VI.Paul'ün direktifleri ile 'Hıristiyan Olmayanlar Sekreterliği’ kurulmuştur. 1973 yılında sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterliğin yayın organı Bulletin' deki bir yazısında, diyalogdan ne kastettiğini şöyle açıklamıştır.


“Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer almaktadır.” Yani bu görevin sahibi biziz demektedir.


“Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası"nın 1984 yılından beri başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken; "Papa VI Paul'ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinler arası diyalog, kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir"(x) diyerek gerçek niyetlerini açıklamıştır.

Bizde birkaç yıldır başlatılan “Dinler arası Diyalog” çalışmalarının başını Fethullah Gülen Cemaati çekmektedir. Bu cemaat yanlılarının kurduğu “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” tarafından her yıl düzenlenen“Abant Toplantıları” ile periyodik takvime sokulan faaliyetler serisi son günlerde kilise kurma çalışmaları yürüten misyonerler eliyle çok yoğunlaşmıştır.

Fethullah Gülen’in Vatikan ziyareti de bu amaca yönelik faaliyetlerden biridir. Gülen’in Papaya yazdığı mektuptaki şu ifadelerde konuyu bütün yönleri ile ortaya koymaktadır.

“Papa Altıncı Paul Hazretleri tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler Arası Diyalog İçin Papalık Konseyi / PCID misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik..." (M. Fethullah Gülen / Rabbin aciz kulu. ZAMAN Gazetesi, 10 Şubat 1998).

Görüldüğü gibi Papalık kendi emellerine hizmet edebilecek güçlü bir cemaati de yanına almış bulunmaktadır.
Diyalog kavramının savunucu din adamları tarafından Müslümanlık bütünüyle yok farz ediliyor. Oysa Müslüman Türkler asırlarca tebaası durumunda bulunan Hıristiyanların kilise ile ilgili iç işlerine, Protestanların veya Süryanilerin dini vecibelerini yapmalarına, Musevilerin şeriatlarını uygulamalarına hiç karışmamıştır. Biz onlara tam bir dini özgürlük getiriyoruz. Ama onlar tanımadıkları İslâm'a ve Müslümanlara daima karışıyorlar. Bu konuda Vatikan başta olmak üzere yıllardan beri kapalı kapılar ardında pek çok gizli toplantılar yapılıyor, şer planlar ve programlar hazırlanıyor, insanlar görevlendiriliyor, çok ciddi meblağlara ulaşan paralar harcanıyor. Kendilerine yardımcı olabilecek kişi ve kuruluşlar için her türlü desteği vermekten kaçınılmıyor.


Hıristiyan ve Musevileri bütün bu faaliyetleri İslâm ülkelerinin ve Müslüman halkın yararına yapmadıkları kesin. Çünkü onlar bizim dinimizi kabul etmiyorlar ki bizim iyiliğimizi istesinler. Bizimle diyalog kurmak ve halklarımız arasında hoşgörü sağlamak istesinler. Biz onların dinini, peygamberini, kitabını aynen kabul ediyoruz. Hak dini olarak kendilerine saygı gösteriyoruz. Çünkü Kur’an böyle emrediyor. Aslında onlar,HOŞGÖRÜ adı altında kendilerinin bizi Hıristiyanlaştırmak için yaptıkları çalışmaları hoş görmemizi, gözlerimizi kapamamızı, onların çalışmalarına diyalog adı altında yardımcı olmamızı istiyorlar.


Biz Müslümanlar hem Hazret-i Musa'ya, ve hem de Hazret-i İsa'ya iman ediyoruz, peygamber olarak kendilerine inanıyoruz. Ama onlar bizim Peygamberimizi tanımıyorlar. Böyle bir inkâr ortamında ne dinler arası diyalog ve nede hoşgörü olur. Hoşgörü zaten Müslüman olmanın en önemli vasıflarından biri.


Türk halkı üzerindeki bu çeşit çalışmalar Osmanlı İmparatorluğunun gerileme dönemlerinden itibaren fiilen başlamıştır. Önce topraklarımızda gözü olan ülkelerin devlet politikaları olarak siyasiler tarafından faaliyetler planlanmış ve kiliseler devreye sokularak din adamları eliyle yoğunlaştırılmış, bilahare bu din adamlarının gözetiminde açılan okullar vasıtasıyla yurt sathını kapsayacak tarzda yaygınlaştırılmıştır.


Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün misyoner okullarının devlet çatısı altına alınması ile Müslümanları Hıristiyanlaştırma faaliyeti yavaşlamıştır. Şimdi son zamanlarda Avrupa Birliğine girme adı altında batılılara verdiğimiz sınırsız tavizlerden ve kontrolsüzlükten adamlar işi yeniden gündemlerine almışlar ve her tarafımızı karınca gibi kaplamışlardır.


Ne yazık ki içimizdeki bazı safdiller ve fikir yoksunu garip cemaat üyeleri eliyle “Dinler arası diyalog ve hoşgörü"nün gönüllü havariliği yapılmaktadır. Bu şer güçlere yeni hareket alanları açılmakta ve korunup kollanmaktadır. Şimdi, milli ve manevi değerlerimizi hiçe sayan bu gafiller sürüsü ile etkin bir şekilde mücadele etmenin ve bunların maskesini yırtarak halkı bunlara karşı koymaya ve verilecek mücadelede saf tutmaya çağırmanın zamanı gelmiştir. Şimdi artık susma değil. Konuşma zamanıdır. Doğruları halka anlatma ve onları bu büyük tehlike karşısında uyarıp bilinçlendirme zamanıdır.


Haç ve Siyon yanlıları Türkiye'de ve İslâm dünyasında saf ve temiz Müslüman istemiyorlar. İslam’ı bütün sadeliği ilke yaşayan mütedeyyin çoğunluk onları rahatsız ediyor. Onlara nüfus kağıdında Müslüman yazan, domuz eti yiyen, içki içip kumar oynayan, İslam’ın yapılmasını menettiği her türlü günahı işleyen , ama hoşgörülü (!), kendilerine benzetilmiş, milli değerlerine yabancılaştırılmış sulandırılmış sahte fakat çağdaş görünen Müslüman kalabalıklar lazım. İşte şimdi bunu yaratmaya çalışıyorlar.


Sonuç olarak milletçe büyük bir tehdit ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Milli benliğimizi oluşturan dini değerlerimiz planlı bir şekilde elimizden alınmaya çalışılıyor. Dinler arası diyalog, hoşgörü, dinleri birleştirme toplantıları artık sıkça ve saklanmadan yapılıyor. Müslümanlara şirin görünmek için Mevlana, Yunus Emre gibi din büyükleri arkasına saklanılıyor. Beş yıldızlı büyük otellerin gösterişli salonlarında günlerce süren toplantılar, yapılıyor. Su gibi paralar harcanıyor. Diyanet mensupları, Hristiyan misyonerleri, Masonlar, Rotaryenler, Lionsçular, Dr. Moon temsilcileri, Bahaîler, çeşitli tarikatlar ve mezheplere mensup kimseler bir araya getiriliyor.

Dr.Tahir Tamer Kumkale


İsterseniz dönüşümü belgeleyen Zaman manşetlerine şöyle bir göz atalım:

DEĞİŞİM ÖNCESİ :

"Papa yine sahnede...
(Zaman, 22 Nisan 1990).

"Vatikan ve İngiltere Tarsus'u ABD Patrikhane'yi Merkez yapmak istiyor".
(Zaman, 17 Haziran 1990).

"Patrikhane entrika peşinde ... İstanbul'a gelen Yunan milletvekilleri hezeyan kustu: "Patrikhane İstanbul'da mahpusmuş".
(Zaman, 18 Haziran 1991).

"Hıristiyan teşkilatlarının Müslümanlara yönelik çalışmaları endişe ile takıp ediliyor. İslam Dünyası'nda Hıristiyanlık atağı".
(Zaman, 31 Ekim 1991).

"...Bizans Hayali: "Bir yıl önce kararlaştırılan ve adım adım hayata geçirilen bu plana göre;
l- Ortodoks dinine mensup Sırp milletinin devleti olan Sırbistan kurulacak.
2- Hıristiyan halkların tarihlerinin, törenlerinin tanınmaları için yoğun faaliyetler yapılacak.
3- Son olarak güçlü bir Ortodoks-Hıristiyan ittifakı ile başkentin İstanbul olacağı... Büyük Bizans İmparatorluğu kurulacak".
(Zaman, Ekim 1991).

"PKK Hıristiyan işbirliği..."
(Zaman, 25 Şubat 1992).

"Maddi vaatlerle diyalog kurdukları çocukların beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar".
"İşte misyonerlerin merkezi".
(Zaman, 24 Temmuz 1992).

"Kiliseden sinsi tuzak; îslamî değerlere saygılı görünerek Müslümanlara Hıristiyanlığı anlatacaklar..."
(Zaman, 9 Haziran 1993).

"Patriğin cihan rüyası: Gazetemizin sempozyumu izlemesine yasak getiren Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos; "Rum Fener Patrikhanesi ekümeniktir dedi"
(Zaman, 25 Eylül 1995).

"Çift başlı kartal bulunan Bizans bayrakları ile süslenen Patmos Adası'ndaki kutlamalarda, Patrik Bartholomeos, Sırp Ortodoksları temsilcisi Eirineos'a plaket verdi".
(Zaman, 27 Eylül 1995).

"Patrikhane Lozan'ı zorluyor. Bartholomeos ve beraberindeki 13 patrik Türnepa Yön. Kur. Başkanı Rahmi Koç"un verdiği yemeğe katıldı".
(Zaman, 22 Eylül 1995).


DEĞİŞİM SONRASI :

"Vatikan'dan sıcak mesaj...
(Zaman/17 Nisan 1996).

"Patrik Bartholomoes ve F. Gülen Hocaefendi toplumsal barışın önemini vurgulayan konuşmalar yaptılar".
(Zaman, Ekim 1996).

"Medeniyetler arası diyalog için ilk adım; Fener Rum Patriği Bartholomoes konuşmasının ardından, F. Gülen'e bir hediye takdim etti".
(Zaman, 2 Ekim 1996).

"Vatikan'da uzlaşma zirvesi".
(Zaman, 9 Şubat 1998).

"F. Gülen Hocaefendi, İslam ve Hıristiyan dünyasını temsilen "Dinlerarası Diyalog" çerçevesinde Papa 2. Jean Paul ile yarım saat görüştü". Bartholomoes: "Bol ürün bekliyoruz".
(Zaman, 10 Şubat 1998).

"Yunanistan'dan gelen 45 delegenin iştirak ettiği toplantıya Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes de katıldı.
Patrikten hoşgörü mesajı".
(Zaman, 19 Şubat 1998).

"Ehl~i Kitap iftarda. İftara Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes'un yanı sıra, Ermeni Ortodoks Patriği Mutafyan, İstanbul Musevi Hahambaşısı David Aseo... katıldı."
(Zaman, 24 Aralık 1998).

"F. Gülen'in başlattığı diyalog çalışmaları sürüyor. Gülen önceki gün İstanbul'da Yahudi Örgütleri Başkanları Konferans Heyetini kabul etti".
(Zaman 10 Mart 1998).

"F. Gülen ile Papa görüşmesi önemli bir olaydır".
(Zaman, 12 Nisan 1998).

"Zaman'a özel açıklamalarda bulunan Protestan Kiliseleri Birliği İslam Dünyası ile İlişkiler Başkanı..."
(Zaman, 30 Kasım 1998).

"Harran'da Semavi Dinleri bir araya getirecek İlahiyat Okulu açılmasının, hoşgörü ve uzlaşmaya katkı sağlayacağı vurgulandı".
(Zaman, 15 Şubat 1998).





AKS167.gif


İşte o mektup:

Pek muhterem Papa cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatıalilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.

Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.

İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.

Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin tamamı Allah'a aittir ve din Allah'tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarası diyaloğa yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.

Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.

Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerarası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinler arası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz.

Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlikler önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve şevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir.

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile, ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.

Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şumullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.

Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun.

M. Fethullah Gülen / Rabb'in aciz kulu / 9 Şubat 1998


http://arsiv.aksiyon.com.tr/arsiv/167/

Yunan medyası Gülen'i baş tacı yaptı


Fethullah Gülen'in portresine ve "Gülen Hareketi"ne ilişkin Stavru Ligeru imzalı makaleye, gazetenin birinci sayfasında yer verildi.


Gazetenin 15. sayfasının tamamı analize ayrılırken, Fethullah Gülen ve dünyadaki farklı Türk okullarından fotoğraflarla da haber zenginleştirilmiş.

DEVASA BİR DİNİ-TOPLUMSAL HAREKET



"Gülen'in Türkiye'de imam olarak başladığı hizmet hayatında, Türkiye sınırlarının çok ötelerine uzanan devasa bir dini-toplumsal hareket kurduğu" değerlendirmesinde bulunan Katimerini, hareketin eğitim, insani yardım kuruluşları, güçlü medya ağı, şirketleri ve bir bankayla çok geniş bir alanda etkili olduğunu belirtiliyor.



Gülen'in "yaşayan en büyük entelektüel" seçildiğinin hatırlatıldığı haberde, "entelektüel Gülen öğretilerinde, İslam'ı Batı değerleri ve pratikleriyle ilişkilendiriyor. Müslümanların çağdaş dünyaya ayak uydurmalarını ancak bunu geleneksel dini yaşam tarzlarını koruyarak yapmaları gerektiğini söylüyor." yorumu yapılıyor.



Gülen hareketinin, dinlerin diyalogu adına Ramazan'da toplantılar yapmayı adet haline getirdiği hatırlatılırken, bu bağlamda Gülen'in Fener Rum Patriği Bartholomeos, Papa, Ermeni Patriği ve Türkiye'nin Hahambaşısı'yla görüşmeler yaptığı hatırlatılıyor.



"RUHBAN OKULU'NUN AÇILMASINI DESTEKLİYOR"




İstanbul'daki Rum azınlığı ve Yunanistan için, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasının önemi kaydedilen makalede, "Gülen, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını destekledi." vurgusu yapılıyor. "Gülen'in farklı olana karşı hoşgörüyü, ihtilafları barışçıl yolla çözmeyi, hayırseverliği, alçak gönüllülüğü ve kültürlü olma ihtiyacını desteklediği" kaydediliyor.



Gülen hareketinin Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika'da büyüyerek yayılmasının, siyasî ve akademik çevrelerin büyük ilgisiyle karşılandığı belirtilen haberde, Ekim 2007'de School of Oriental, Afrikan Studies ve London School of Economics'in katılımı ve Lord'lar meclisinin himayesinde Londra'da gerçekleşen konferansa 50 entelektüelin katılması örnek gösteriliyor.



Konferanstan, "Gülen hareketinin tutucu ve uç noktalardaki Müslüman dünyasına karşı alternatif çözüm olduğu sonucunun çıktığı." belirtiliyor.

"Gülen modeli"nin AK Parti kurulmazdan çok önce kabul gördüğünün altı çizilirken, "Gülen'in gelenekleri muhafaza eden, orta yolcu, ve inançlı Müslüman profili anlayışının, Recep Tayyip Erdoğan ve partisinin siyasi ideolojisinin yönünü çok derinden etkilediği" yorumu yapılıyor. Haberde, Turgut Özal ve Bülent Ecevit gibi siyasilerin yanı sıra, Mehmet Ali Birant ve Mehmet Barlas gibi entelektüeller ile Sabancı, İshak Alaton gibi iş adamlarından destek gördüğü de ifade ediliyor.



GÜLEN İNSANLIĞA HİZMETİ ÖNERİYOR



Gülen'in sevenlerini, kültürlerini geliştirmeleri, İslam ve Türkiye'nin iyi birer elçisi olmalarını ve insanlığa hizmet etmeleri amacıyla İslam dünyasından Batı'ya göç etmelerini tavsiye ettiği kaydedilen haberde, Gülen'in öğretilerinin Batı'daki kültürlü Türk diasporasında büyük tesir yaptığına dikkat çekiliyor.

Türkiye'deki Kemalist elitin Gülen'in gizli gündemi olduğu iddiasıyla Gülen hareketiyle mücadele ettiği hatırlatılan haberde, Gülen'in hakkında açılan bütün davalardan aklanarak beraat ettiğinin altı çiziliyor.



Gülen hareketinin, dünyanın dört bir tarafından açtığı yüzlerce okula, ülkelerin önde gelen kişilerinin çocuklarının da gittiği hatırlatılıyor. Gülen hareketinin, Güneydoğu Asya ve Afrika'da açtıkları okullara her dini cemaatten öğrencinin devam ederek birlikte yaşama örneği sergiledikleri belirtiliyor.



Gülen hareketinin kültürler arası ve dinler arası diyalog adına farklı faaliyetlerinin anlatıldığı haberde, Gülen'in 11 Eylül 2001 yılında gerçekleştirilen terör eylemini kınadığı ve "Gerçek İslam'da terör bulunmaz. Müslüman terörist olamaz. Bir terörist de Müslüman olamaz." açıklamasında bulunduğu aktarılıyor.


GÜLEN'e CIA'dan Açık Destek-27/06/2008

FETHULLAH Gülen, ABD’den Yeşil Kart alabilmek için açıp, kaybettiği davada Rumi Forum’un başkanı Ali Yurtsever’in yardımı ile önemli isimlerden referans mektupları topladı.

Hürriyet Gazetesi'nden Razi Canikligil'in haberine göre Gülen'in ABD'de kalmasına yardımcı olmak için eski politikacılardan CIA ajanlarına kadar pek çok isim seferber oldu.



İşte Gülen’e yeşil kart için kefil olan o isimler:

George Fidas
Gülen’in I-140 yeşil kart başvurusu için mahkemeye sunulan destek mektuplarının ilk sırasında yer alıyor. CIA’dan Analiz ve Prodüksüyon Direktörü olarak emekli oldu. CIA’nın Balkan politikaları uzmanı ve halen Washington Universitesi Uluslarası İlişkiler Bölümü’nde ders veriyor. Yunan asıllı, Joint Military Intelligence Council’de de görevli.



Graham Fuller

Eski CIA ajanı ve yine eski "National Intelligence Council" Başkan Yardımcısı. "RAND Corporation"’da danışmanlık hizmeti veriyor.



Alexander Karloutsos

Gülen için mahkemeye mektup gönderenler arasında ikinci sırada. Merkezi New York’ta bulunan Amerika Yunan-Ortodoks Başpiskoposluğu’nda rahip. Mektubunda Gülen’den övgü ile söz ediyor.



Morton Abramowitz

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, halen "The Century Foundation" da görevli.



Ermin Başer

Mektupta eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başdanışmanı olarak gösteriliyor. Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Konseyi yürütme kurulunda yer aldığı belirtiliyor.



John Obert Voll

Georgetown Üniversitesi İslam Tarihi profesörlerinden.



Ralph ve Richard Lazarus

Dartmouth College Antropoloji bölümü profesörleri



Yıldırım Akbulut

Eski Türkiye başbakanı



Mehmet Sağlam

Eski Milli Eğitim Bakanı, AKP Kahramanmaraş Milletvekili ve Meclis Milli Eğitim Komisyonu Başkanı.


Bernadette Andrea

San Antonio’daki Teksas Üniversitesi İngilizce, Klasikler ve Felsefe Profesörü


Paul Parker

Elmhurst College teoloji ve Din Bölümü profesörü



Floyt M. Schoenhals

Amerika Evangelical Lutheran Kilisesi Arkansan-Oklahama Bölge Sorumlusu, Başpapaz.



Murat Saraylı

TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı. (TÜGİAD dün Hürriyet’e, "Murat Saraylı’nın görüşleri yönetim kurulumuzu bağlamaz" açıklaması gönderdi.)



Thomas Michel

Roman Katolik Kilisesi İsa Peygamber Dinlerarası Diyalog Sekreterliği Papazı.



Donald Senior

Catholic Theological Union Başkanı, Vatikan’ın atadığı papaz.



James Kenneth Echols

Chicago Lutheran School of Theology Başkanı



Jill Caroll

Profesör. Rice Üniversitesi Boniuk Merkezi Dini Hoşgörüde İlerleme çalışması idarecisi.



Lynn E. Mitchell

Houston Üniversitesi Dini çalışmalar Direktörü.


Sheryl L. santos

Texas Tech Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı.



David B. Capes

Houston Baptist Üniversitesi Hıristiyanlık ve Felsefe Profesörü



Terry Mathis

Universty of California, Riverside kampüsü papazı



Loye Ashton
Taugaloo College dini araştırmalar programı direktörü papazı Reverend)



Lawrence T. Geraty

La Sierra Üniversitesi



Ali Yurtsever
Rumi Forum



Kemal Öksüz
Niagara Vakfı



John L. Esposito

Profesör. Georgetown Üniversitesi kurucu Direktörlerinden. Mektubunda papaz ve eğitimci arasındaki farkı anlatıyor.


Mustafa Akyol
 
Hani her seyi cemaatden bulanlar varya,

yasa degisti cemaat degisti

secim oldu kazanan hep cemaatin adamlari (hatirlarsiniz bir ara cemaatin partisi dsp idi zirvaligi vardi)

Futbolcu gol atar cemaat

Popcu sarki soyler cemaat

biri tutuklanir cemaat

biri saliverililr cemaat

biri yere tukurur cemaat

Tsk askerligi 1 yila uzatir cemaat

polis zaten cemaat

asker subaylar cemaat

okullar cemaat MEB cemaat

YOK cemaat

falan cemaat

filan cemaat

bu adama sormazlarmi BABAN KIM? O da cemaat olmasin diye///
 
Bırakın ya daha ülkemizde tam dini yaşatmıyorlar AKP ye türban ve dindar die CHP dava açıyooo sonra partisine başörtülü hanımları alıyooo....... Dini kullanmayalımm içimizde yaşayalımm

Ayıp Ayıp..

Anasını satıyım uzlaşma rayan Hocaefendiyi kötülemeyin. Galiba siz dişe diş kana kan die bir felsefe güdüyorsunuz. Arkadaşın dediği gibi her şeyi cemaat yaptı..
 
Polisimizi Fetullah Mı Yetiştirecek ?

Dün resmi gazetede yayınlanan kararla Polis Akademisi Başkanlığı’na Zaman Gazetesi yazarı, akademisyen Prof. Dr. Zühtü Arslan getirildi.
Zühtü Arslan ismi önümüzdeki dönem çok tartışılacak.

Çünkü Arslan’ı bu konuda önemli kılan bir soruşturma var. 31 Ağustos 2007 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde çıkan habere göre Arslan hakkında, “polis ve askeri karşı karşıya getirmek” gerekçesiyle inceleme başlatıldı.

Polis Akademisi’nin başına getirilen Arslan, yapmış olduğu açıklamaların askerde rahatsızlık yaratması ile biliniyor.

Arslan’ın genel görüşleri askerin yetkilerinin azaltılması doğrultusunda. Bu konuda George Soros tarafından fonlanan TESEV Vakfı’na yazdığı Almanak nedeniyle Orgeneral İlker Başbuğ tarafından askeri yıprattığı gerekçesi ile açıkça eleştirilen akademisyenlerden olan Arslan’ın Polis Akademisi’nin başına gelmesi, TSK’da rahatsızlığa sebep olacak gibi görünüyor.

Daha önce AKP’nin hazırlattığı sivil anayasa taslağının mimarlarından olan Arslan, Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesi ile hakkında soruşturma başlatılan Atilla Yayla’ya destek bildirisinin, Türbana serbestlik tanınmasını isteyen bildirinin de imzacısı.

Türkiye’ye sızan gizli belgeler ile gündeme gelen Utah’ta bulunan Atlas Ekonomik Araştırmalar Vakfı adına da araştırma yapan Arslan’ın Utah’ta ki kuruluş için yaptığı çalışmanın başlığı da ilginç: “Özgürlüğü Savunmanın Yükü: Türkiye Örneği”.

Arslan Avrupa Konseyi, İngiliz Büyükelçiliği, Avrupa Birliği gibi kurumların Türkiye için hazırladıkları pek çok projede çalıştı.

Bunlardan en dikkat çekici olanı Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Delegasyonu için 2004 yılında hazırladığı "Dinlerarası İlişkiler: Seküler ve Demokratik bir Sistemde Barış İçinde Bir arada Varoluş Arayışı" başlıklı proje.

Fethullah Gülen Cemaatinin Dinlerarası Diyalog çalışmaları ile paralel olan çalışma cemaat tarafından da büyük ilgi gördü. Zaman gazetesi’nde yazıları yayınlanan Arslan’ın akademi başkanlığı cemaatin polis içinde örgütlenmesi tartışmalarına yeni bir ses getirecekmiş gibi görünüyor.

Cemaatin eğitime verdiği önem düşünülürse polis eğitiminin en üst noktasına gelen Arslan’ın yetiştireceği polisler merakla bekleniyor.

ASKERHABER'İN NOTU

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, basın mensuplarıyla yaptığı toplantıda da Türkiye'deki cemaatlerin varlığının sistem için tehlike yarattığının altını çizmişti.


kaynak
 
Aktuğ bu soru, fetulah ele geçirdikten sonra çok geç soruluyor. Öyle ki bugünkü entrikaların asıl kaynagı özellikle Fetullah'ın ele geçirdigi istikbarat dairesinden kaynaklanıyor.Ülkeyi ABD çıkarları yönündeki politikalara yönlendirmek için her gün entrikalar çevriliyor ve bilgi kirliliği yaratılarak cahil yerine konulan halk,istenilen gibi yönetilmeye çalışılıyor.Bu nereye kadar gidecek dersen;artık bu koyun sürü yerine konan halk ve aymaz takımı,bu iktidarın aslında ABD'nin emireri olduğunu görecek ve gerekeni yapacaktır.Bu arada tabi ki bugün demokrasi madurlığuyla iktidar olanları,yarın hep birlikte, bu halk uyandığı zaman asıl o zaman çevirdiği anti-demokratik uygulamalarda görecegiz ve tüm yüzleri açıga çıkacak.Aslında her şey açık ama okumayıp,araştırmazsan ve ABD ve İşbirlikçilerinin dayattıgı medyayı izlemeye devam edenler dogal olarak çok geç uyanacaklardır.Örnek Bu Abd ajanı fetullah takımında,ABD çıkarlarına uygun politikaları nedeniyle, açıklayamadıkları,sıkıştıkları noktalarda "Biz ABD'ye sağ gösterip sol vuracagız" derler ki emperyalizmle aşık atmaya kalkarsan bir yerlerini kaybedersin.
 
alıntı;
Çünkü Arslan’ı bu konuda önemli kılan bir soruşturma var. 31 Ağustos 2007 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde çıkan habere göre Arslan hakkında, “polis ve askeri karşı karşıya getirmek” gerekçesiyle inceleme başlatıldı.
________________

bu inceleme 2007 den beridir bitmişmi bitmmeişmi.. o günün haberiyle hala sorusturma yada incelemesi sürüyormuş gibi bir kalem oyunundan böyle bir manipülasyon çıkarmak tabi doğaldır.

ayrıca askerin bundan rahatsız olduğu bilgisini kim vermişki sarızaybeğe. asker kendisini eğiten modernize eden ortak eğitim ve stabilizasyona giden ülkeleri ve orduları da açıklarmı yada onlardan da rahatsız olurmu acaba..??ülkenin iki silahlı güvenlik gücünü birbirinden rahatsızmış gibi gösteren zihniyetttekilerin yaptıklarını 12 eylülde POL-DER, POL-BİR ci polisler olarak çok gördü. şimdilerde de askeri bu kamplaşmalara çekenler kendilerine dikkat etsinler. ben fethullahın polis eğittiğini görmedim ama insan gibi insan yetiştirdiğini iyi bilirim. hırsız-soyguncu-vurguncu-yalancı-vatansız-şerefsiz insan görmedim mensuplarında,, ama bu ülkeyi 60-70 yıldır robert kollejlierin-saint joseph çilerin-bilderbergçilerin-masonların nasıl idaRE ettiğinide iyi biliriz... herkes işine baksın sağa sola çamur atarken kendine baksın derim...
 
papayamektup9fw.png



Dinlerarası Diyalog Aldatmacası
“Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” sloganlarıyla dünyayı Hıristiyanlaştırma ve Batının ayrılmaz köleleri haline sokma projesi planlandığı gibi adım adım uygulanmak istenmektedir. Papa II.John Paul'un 2000 yılına girerken (24 Aralık1999’da) yayınladığı tarihi mesajdan da bu acı gerçeği görmek mümkündür.

Papa diyor ki;

"Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bir yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Şimdi ise Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıracağız."

Papalığın bu bin yıldaki hedefleri büyüktür. Hedef dünya nüfusunun yarısından çoğunu üzerinde bulunduran Asya’dır. Ve İlk hedef doğal olarak Asya’nın giriş kapısını tutan Türkiye’dir. Bu gafil papazlar Türkleri Müslüman dünyasının güneşi gibi görmekte ve bu toplumdan kazanacakları her Hıristiyan’ın diğer Müslümanlara da örnek olacağı fikriyle hareket etmeyi prensip olarak kabul etmişlerdir...

Bunların gerçek yüzleri Kurban Bayramı arifesinde yapılan “Ceviz Kabuğu” programında bir kere daha ortaya çıkmıştır. Halkımız olayları bütün çıplaklığı ile görmüş ve bu kara cübbeli münafıklardan iğrenmiştir. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı ile programa katılan St. Antuan Kilisesi Cemaati Sorumlusu Konstantino Çedolini arasında hak din ve peygamber tartışması yaşanmıştır. Çedolini isimli kara cübbeli cahil bir beyin; gözlerimizin içine baka baka Hz. Muhammet’in peygamberliğini kabul etmediklerini, Kuran’ı Kerim ile İslam dinini yok saydıklarını üzerine bastırarak ifade etmiştir.


Bu gafil adamın programa katılmasına izin verilmesi dahi tipik bir hoşgörü örneğidir. Hiç bir Hıristiyan memleketinde, hiçbir Müslüman din adamı; “ Ben sizi tanımıyorum. Ama siz bizimle diyalog kurmak zorundasınız” diye konuşamaz. Çünkü buna müsaade etmezler. Buna demokrasinin beşiği dedikleri ABD ve AB ülkeleri dahildir. Ama bu Efendi çıkıyor. Yetmiş Milyon Müslüman Türk’e “Ben sizi tanımıyorum. Ve ben seni Hıristiyanlaştırmak gibi kutsal bire görevi yerine getiriyorum” diyebiliyor.


Diyalog, birbiri ile eşit ve birbirini tanıyan unsurlar arasında olur. Adam bizi yok sayıyor ve sonra da bizleri “ Niye kendisi ile diyalog kurmuyoruz” diye suçluyor. Gerek Bayraktar Hoca ve Gerekse Cevizoğlu bu cahil ve yobaz papaza hadlerini edep dahilinde bildirdiler.

Bayraktar Hoca Çedolini’ye;
“Ben Hz İsa’ya inanıyorum. Sen Hz. Muhammed’e inanmıyorsun. Ondan sonra dinler arası diyalogdan bahsedeceksin. Böyle şey olmaz. Benim seninle konuşacak senin de yatacak yerin yok. Bu diyalog bitmiştir”dedi.

Hulki Cevizoğlu ;
“Dinler arası diyalog nasıl yapılacak hala anlamış değilim. Sen Hz. Muhammed’i son peygamber olarak kabul etmeyeceksin İslam dinini hak din olarak kabul etmeyeceksin. Sonra da dinler arası diyalogdan bahsedeceksin. Böyle şey olmaz. İşte Avrupa’nın gerçek yüzü. Aslında onlara teşekkür ediyorum. Gerçekleri bu kadar açık söylüyorlar.” diyerek kendilerini dinleyen kitlelerin yüreklerine su serptiler.

Özetleyecek olursak
“Dinler arası diyalog”; Katolik Kilisesi'nin bütün insanları Kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Onların inancına göre Tanrı (Allah); Mesih vasıtasıyla bütün insanları kendine çağırmakta, vahyinin ve sevgisinin mükemmelliğini onlarla paylaşmak istemektedir...


1964 yılında 2nci Vatikan Konsili sırasında Papa VI.Paul'ün direktifleri ile 'Hıristiyan Olmayanlar Sekreterliği’ kurulmuştur. 1973 yılında sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterliğin yayın organı Bulletin' deki bir yazısında, diyalogdan ne kastettiğini şöyle açıklamıştır.


“Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer almaktadır.” Yani bu görevin sahibi biziz demektedir.


“Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası"nın 1984 yılından beri başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise, geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken; "Papa VI Paul'ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinler arası diyalog, kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir"(x) diyerek gerçek niyetlerini açıklamıştır.

Bizde birkaç yıldır başlatılan “Dinler arası Diyalog” çalışmalarının başını Fethullah Gülen Cemaati çekmektedir. Bu cemaat yanlılarının kurduğu “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” tarafından her yıl düzenlenen“Abant Toplantıları” ile periyodik takvime sokulan faaliyetler serisi son günlerde kilise kurma çalışmaları yürüten misyonerler eliyle çok yoğunlaşmıştır.

Fethullah Gülen’in Vatikan ziyareti de bu amaca yönelik faaliyetlerden biridir. Gülen’in Papaya yazdığı mektuptaki şu ifadelerde konuyu bütün yönleri ile ortaya koymaktadır.

“Papa Altıncı Paul Hazretleri tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler Arası Diyalog İçin Papalık Konseyi / PCID misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik..." (M. Fethullah Gülen / Rabbin aciz kulu. ZAMAN Gazetesi, 10 Şubat 1998).

Görüldüğü gibi Papalık kendi emellerine hizmet edebilecek güçlü bir cemaati de yanına almış bulunmaktadır.
Diyalog kavramının savunucu din adamları tarafından Müslümanlık bütünüyle yok farz ediliyor. Oysa Müslüman Türkler asırlarca tebaası durumunda bulunan Hıristiyanların kilise ile ilgili iç işlerine, Protestanların veya Süryanilerin dini vecibelerini yapmalarına, Musevilerin şeriatlarını uygulamalarına hiç karışmamıştır. Biz onlara tam bir dini özgürlük getiriyoruz. Ama onlar tanımadıkları İslâm'a ve Müslümanlara daima karışıyorlar. Bu konuda Vatikan başta olmak üzere yıllardan beri kapalı kapılar ardında pek çok gizli toplantılar yapılıyor, şer planlar ve programlar hazırlanıyor, insanlar görevlendiriliyor, çok ciddi meblağlara ulaşan paralar harcanıyor. Kendilerine yardımcı olabilecek kişi ve kuruluşlar için her türlü desteği vermekten kaçınılmıyor.


Hıristiyan ve Musevileri bütün bu faaliyetleri İslâm ülkelerinin ve Müslüman halkın yararına yapmadıkları kesin. Çünkü onlar bizim dinimizi kabul etmiyorlar ki bizim iyiliğimizi istesinler. Bizimle diyalog kurmak ve halklarımız arasında hoşgörü sağlamak istesinler. Biz onların dinini, peygamberini, kitabını aynen kabul ediyoruz. Hak dini olarak kendilerine saygı gösteriyoruz. Çünkü Kur’an böyle emrediyor. Aslında onlar,HOŞGÖRÜ adı altında kendilerinin bizi Hıristiyanlaştırmak için yaptıkları çalışmaları hoş görmemizi, gözlerimizi kapamamızı, onların çalışmalarına diyalog adı altında yardımcı olmamızı istiyorlar.


Biz Müslümanlar hem Hazret-i Musa'ya, ve hem de Hazret-i İsa'ya iman ediyoruz, peygamber olarak kendilerine inanıyoruz. Ama onlar bizim Peygamberimizi tanımıyorlar. Böyle bir inkâr ortamında ne dinler arası diyalog ve nede hoşgörü olur. Hoşgörü zaten Müslüman olmanın en önemli vasıflarından biri.


Türk halkı üzerindeki bu çeşit çalışmalar Osmanlı İmparatorluğunun gerileme dönemlerinden itibaren fiilen başlamıştır. Önce topraklarımızda gözü olan ülkelerin devlet politikaları olarak siyasiler tarafından faaliyetler planlanmış ve kiliseler devreye sokularak din adamları eliyle yoğunlaştırılmış, bilahare bu din adamlarının gözetiminde açılan okullar vasıtasıyla yurt sathını kapsayacak tarzda yaygınlaştırılmıştır.


Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün misyoner okullarının devlet çatısı altına alınması ile Müslümanları Hıristiyanlaştırma faaliyeti yavaşlamıştır. Şimdi son zamanlarda Avrupa Birliğine girme adı altında batılılara verdiğimiz sınırsız tavizlerden ve kontrolsüzlükten adamlar işi yeniden gündemlerine almışlar ve her tarafımızı karınca gibi kaplamışlardır.


Ne yazık ki içimizdeki bazı safdiller ve fikir yoksunu garip cemaat üyeleri eliyle “Dinler arası diyalog ve hoşgörü"nün gönüllü havariliği yapılmaktadır. Bu şer güçlere yeni hareket alanları açılmakta ve korunup kollanmaktadır. Şimdi, milli ve manevi değerlerimizi hiçe sayan bu gafiller sürüsü ile etkin bir şekilde mücadele etmenin ve bunların maskesini yırtarak halkı bunlara karşı koymaya ve verilecek mücadelede saf tutmaya çağırmanın zamanı gelmiştir. Şimdi artık susma değil. Konuşma zamanıdır. Doğruları halka anlatma ve onları bu büyük tehlike karşısında uyarıp bilinçlendirme zamanıdır.


Haç ve Siyon yanlıları Türkiye'de ve İslâm dünyasında saf ve temiz Müslüman istemiyorlar. İslam’ı bütün sadeliği ilke yaşayan mütedeyyin çoğunluk onları rahatsız ediyor. Onlara nüfus kağıdında Müslüman yazan, domuz eti yiyen, içki içip kumar oynayan, İslam’ın yapılmasını menettiği her türlü günahı işleyen , ama hoşgörülü (!), kendilerine benzetilmiş, milli değerlerine yabancılaştırılmış sulandırılmış sahte fakat çağdaş görünen Müslüman kalabalıklar lazım. İşte şimdi bunu yaratmaya çalışıyorlar.


Sonuç olarak milletçe büyük bir tehdit ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Milli benliğimizi oluşturan dini değerlerimiz planlı bir şekilde elimizden alınmaya çalışılıyor. Dinler arası diyalog, hoşgörü, dinleri birleştirme toplantıları artık sıkça ve saklanmadan yapılıyor. Müslümanlara şirin görünmek için Mevlana, Yunus Emre gibi din büyükleri arkasına saklanılıyor. Beş yıldızlı büyük otellerin gösterişli salonlarında günlerce süren toplantılar, yapılıyor. Su gibi paralar harcanıyor. Diyanet mensupları, Hristiyan misyonerleri, Masonlar, Rotaryenler, Lionsçular, Dr. Moon temsilcileri, Bahaîler, çeşitli tarikatlar ve mezheplere mensup kimseler bir araya getiriliyor.

Dr.Tahir Tamer Kumkale


İsterseniz dönüşümü belgeleyen Zaman manşetlerine şöyle bir göz atalım:

DEĞİŞİM ÖNCESİ :

"Papa yine sahnede...
(Zaman, 22 Nisan 1990).

"Vatikan ve İngiltere Tarsus'u ABD Patrikhane'yi Merkez yapmak istiyor".
(Zaman, 17 Haziran 1990).

"Patrikhane entrika peşinde ... İstanbul'a gelen Yunan milletvekilleri hezeyan kustu: "Patrikhane İstanbul'da mahpusmuş".
(Zaman, 18 Haziran 1991).

"Hıristiyan teşkilatlarının Müslümanlara yönelik çalışmaları endişe ile takıp ediliyor. İslam Dünyası'nda Hıristiyanlık atağı".
(Zaman, 31 Ekim 1991).

"...Bizans Hayali: "Bir yıl önce kararlaştırılan ve adım adım hayata geçirilen bu plana göre;
l- Ortodoks dinine mensup Sırp milletinin devleti olan Sırbistan kurulacak.
2- Hıristiyan halkların tarihlerinin, törenlerinin tanınmaları için yoğun faaliyetler yapılacak.
3- Son olarak güçlü bir Ortodoks-Hıristiyan ittifakı ile başkentin İstanbul olacağı... Büyük Bizans İmparatorluğu kurulacak".
(Zaman, Ekim 1991).

"PKK Hıristiyan işbirliği..."
(Zaman, 25 Şubat 1992).

"Maddi vaatlerle diyalog kurdukları çocukların beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar".
"İşte misyonerlerin merkezi".
(Zaman, 24 Temmuz 1992).

"Kiliseden sinsi tuzak; îslamî değerlere saygılı görünerek Müslümanlara Hıristiyanlığı anlatacaklar..."
(Zaman, 9 Haziran 1993).

"Patriğin cihan rüyası: Gazetemizin sempozyumu izlemesine yasak getiren Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos; "Rum Fener Patrikhanesi ekümeniktir dedi"
(Zaman, 25 Eylül 1995).

"Çift başlı kartal bulunan Bizans bayrakları ile süslenen Patmos Adası'ndaki kutlamalarda, Patrik Bartholomeos, Sırp Ortodoksları temsilcisi Eirineos'a plaket verdi".
(Zaman, 27 Eylül 1995).

"Patrikhane Lozan'ı zorluyor. Bartholomeos ve beraberindeki 13 patrik Türnepa Yön. Kur. Başkanı Rahmi Koç"un verdiği yemeğe katıldı".
(Zaman, 22 Eylül 1995).


DEĞİŞİM SONRASI :

"Vatikan'dan sıcak mesaj...
(Zaman/17 Nisan 1996).

"Patrik Bartholomoes ve F. Gülen Hocaefendi toplumsal barışın önemini vurgulayan konuşmalar yaptılar".
(Zaman, Ekim 1996).

"Medeniyetler arası diyalog için ilk adım; Fener Rum Patriği Bartholomoes konuşmasının ardından, F. Gülen'e bir hediye takdim etti".
(Zaman, 2 Ekim 1996).

"Vatikan'da uzlaşma zirvesi".
(Zaman, 9 Şubat 1998).

"F. Gülen Hocaefendi, İslam ve Hıristiyan dünyasını temsilen "Dinlerarası Diyalog" çerçevesinde Papa 2. Jean Paul ile yarım saat görüştü". Bartholomoes: "Bol ürün bekliyoruz".
(Zaman, 10 Şubat 1998).

"Yunanistan'dan gelen 45 delegenin iştirak ettiği toplantıya Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes de katıldı.
Patrikten hoşgörü mesajı".
(Zaman, 19 Şubat 1998).

"Ehl~i Kitap iftarda. İftara Rum Ortodoks Patriği Bartholomoes'un yanı sıra, Ermeni Ortodoks Patriği Mutafyan, İstanbul Musevi Hahambaşısı David Aseo... katıldı."
(Zaman, 24 Aralık 1998).

"F. Gülen'in başlattığı diyalog çalışmaları sürüyor. Gülen önceki gün İstanbul'da Yahudi Örgütleri Başkanları Konferans Heyetini kabul etti".
(Zaman 10 Mart 1998).

"F. Gülen ile Papa görüşmesi önemli bir olaydır".
(Zaman, 12 Nisan 1998).

"Zaman'a özel açıklamalarda bulunan Protestan Kiliseleri Birliği İslam Dünyası ile İlişkiler Başkanı..."
(Zaman, 30 Kasım 1998).

"Harran'da Semavi Dinleri bir araya getirecek İlahiyat Okulu açılmasının, hoşgörü ve uzlaşmaya katkı sağlayacağı vurgulandı".
(Zaman, 15 Şubat 1998).





AKS167.gif


İşte o mektup:

Pek muhterem Papa cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatıalilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.

Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.

İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam'ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.

Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle, zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin tamamı Allah'a aittir ve din Allah'tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarası diyaloğa yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.

Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.

Geçen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerarası barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinler arası diyalog konusunda Vatikan'ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz.

Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu'daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlikler önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve şevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs'ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adım teşkil edebilir.

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile, ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa'nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.

Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim'in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi'ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şumullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.

Önerilen programlar aşırı büyük işler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb'e şükürler olsun.

M. Fethullah Gülen / Rabb'in aciz kulu / 9 Şubat 1998


http://arsiv.aksiyon.com.tr/arsiv/167/

Yunan medyası Gülen'i baş tacı yaptı


Fethullah Gülen'in portresine ve "Gülen Hareketi"ne ilişkin Stavru Ligeru imzalı makaleye, gazetenin birinci sayfasında yer verildi.


Gazetenin 15. sayfasının tamamı analize ayrılırken, Fethullah Gülen ve dünyadaki farklı Türk okullarından fotoğraflarla da haber zenginleştirilmiş.

DEVASA BİR DİNİ-TOPLUMSAL HAREKET



"Gülen'in Türkiye'de imam olarak başladığı hizmet hayatında, Türkiye sınırlarının çok ötelerine uzanan devasa bir dini-toplumsal hareket kurduğu" değerlendirmesinde bulunan Katimerini, hareketin eğitim, insani yardım kuruluşları, güçlü medya ağı, şirketleri ve bir bankayla çok geniş bir alanda etkili olduğunu belirtiliyor.



Gülen'in "yaşayan en büyük entelektüel" seçildiğinin hatırlatıldığı haberde, "entelektüel Gülen öğretilerinde, İslam'ı Batı değerleri ve pratikleriyle ilişkilendiriyor. Müslümanların çağdaş dünyaya ayak uydurmalarını ancak bunu geleneksel dini yaşam tarzlarını koruyarak yapmaları gerektiğini söylüyor." yorumu yapılıyor.



Gülen hareketinin, dinlerin diyalogu adına Ramazan'da toplantılar yapmayı adet haline getirdiği hatırlatılırken, bu bağlamda Gülen'in Fener Rum Patriği Bartholomeos, Papa, Ermeni Patriği ve Türkiye'nin Hahambaşısı'yla görüşmeler yaptığı hatırlatılıyor.



"RUHBAN OKULU'NUN AÇILMASINI DESTEKLİYOR"




İstanbul'daki Rum azınlığı ve Yunanistan için, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasının önemi kaydedilen makalede, "Gülen, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını destekledi." vurgusu yapılıyor. "Gülen'in farklı olana karşı hoşgörüyü, ihtilafları barışçıl yolla çözmeyi, hayırseverliği, alçak gönüllülüğü ve kültürlü olma ihtiyacını desteklediği" kaydediliyor.



Gülen hareketinin Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika'da büyüyerek yayılmasının, siyasî ve akademik çevrelerin büyük ilgisiyle karşılandığı belirtilen haberde, Ekim 2007'de School of Oriental, Afrikan Studies ve London School of Economics'in katılımı ve Lord'lar meclisinin himayesinde Londra'da gerçekleşen konferansa 50 entelektüelin katılması örnek gösteriliyor.



Konferanstan, "Gülen hareketinin tutucu ve uç noktalardaki Müslüman dünyasına karşı alternatif çözüm olduğu sonucunun çıktığı." belirtiliyor.

"Gülen modeli"nin AK Parti kurulmazdan çok önce kabul gördüğünün altı çizilirken, "Gülen'in gelenekleri muhafaza eden, orta yolcu, ve inançlı Müslüman profili anlayışının, Recep Tayyip Erdoğan ve partisinin siyasi ideolojisinin yönünü çok derinden etkilediği" yorumu yapılıyor. Haberde, Turgut Özal ve Bülent Ecevit gibi siyasilerin yanı sıra, Mehmet Ali Birant ve Mehmet Barlas gibi entelektüeller ile Sabancı, İshak Alaton gibi iş adamlarından destek gördüğü de ifade ediliyor.



GÜLEN İNSANLIĞA HİZMETİ ÖNERİYOR



Gülen'in sevenlerini, kültürlerini geliştirmeleri, İslam ve Türkiye'nin iyi birer elçisi olmalarını ve insanlığa hizmet etmeleri amacıyla İslam dünyasından Batı'ya göç etmelerini tavsiye ettiği kaydedilen haberde, Gülen'in öğretilerinin Batı'daki kültürlü Türk diasporasında büyük tesir yaptığına dikkat çekiliyor.

Türkiye'deki Kemalist elitin Gülen'in gizli gündemi olduğu iddiasıyla Gülen hareketiyle mücadele ettiği hatırlatılan haberde, Gülen'in hakkında açılan bütün davalardan aklanarak beraat ettiğinin altı çiziliyor.



Gülen hareketinin, dünyanın dört bir tarafından açtığı yüzlerce okula, ülkelerin önde gelen kişilerinin çocuklarının da gittiği hatırlatılıyor. Gülen hareketinin, Güneydoğu Asya ve Afrika'da açtıkları okullara her dini cemaatten öğrencinin devam ederek birlikte yaşama örneği sergiledikleri belirtiliyor.



Gülen hareketinin kültürler arası ve dinler arası diyalog adına farklı faaliyetlerinin anlatıldığı haberde, Gülen'in 11 Eylül 2001 yılında gerçekleştirilen terör eylemini kınadığı ve "Gerçek İslam'da terör bulunmaz. Müslüman terörist olamaz. Bir terörist de Müslüman olamaz." açıklamasında bulunduğu aktarılıyor.


GÜLEN'e CIA'dan Açık Destek-27/06/2008

FETHULLAH Gülen, ABD’den Yeşil Kart alabilmek için açıp, kaybettiği davada Rumi Forum’un başkanı Ali Yurtsever’in yardımı ile önemli isimlerden referans mektupları topladı.

Hürriyet Gazetesi'nden Razi Canikligil'in haberine göre Gülen'in ABD'de kalmasına yardımcı olmak için eski politikacılardan CIA ajanlarına kadar pek çok isim seferber oldu.



İşte Gülen’e yeşil kart için kefil olan o isimler:

George Fidas
Gülen’in I-140 yeşil kart başvurusu için mahkemeye sunulan destek mektuplarının ilk sırasında yer alıyor. CIA’dan Analiz ve Prodüksüyon Direktörü olarak emekli oldu. CIA’nın Balkan politikaları uzmanı ve halen Washington Universitesi Uluslarası İlişkiler Bölümü’nde ders veriyor. Yunan asıllı, Joint Military Intelligence Council’de de görevli.



Graham Fuller

Eski CIA ajanı ve yine eski "National Intelligence Council" Başkan Yardımcısı. "RAND Corporation"’da danışmanlık hizmeti veriyor.



Alexander Karloutsos

Gülen için mahkemeye mektup gönderenler arasında ikinci sırada. Merkezi New York’ta bulunan Amerika Yunan-Ortodoks Başpiskoposluğu’nda rahip. Mektubunda Gülen’den övgü ile söz ediyor.



Morton Abramowitz

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, halen "The Century Foundation" da görevli.



Ermin Başer

Mektupta eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başdanışmanı olarak gösteriliyor. Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Konseyi yürütme kurulunda yer aldığı belirtiliyor.



John Obert Voll

Georgetown Üniversitesi İslam Tarihi profesörlerinden.



Ralph ve Richard Lazarus

Dartmouth College Antropoloji bölümü profesörleri



Yıldırım Akbulut

Eski Türkiye başbakanı



Mehmet Sağlam

Eski Milli Eğitim Bakanı, AKP Kahramanmaraş Milletvekili ve Meclis Milli Eğitim Komisyonu Başkanı.


Bernadette Andrea

San Antonio’daki Teksas Üniversitesi İngilizce, Klasikler ve Felsefe Profesörü


Paul Parker

Elmhurst College teoloji ve Din Bölümü profesörü



Floyt M. Schoenhals

Amerika Evangelical Lutheran Kilisesi Arkansan-Oklahama Bölge Sorumlusu, Başpapaz.



Murat Saraylı

TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı. (TÜGİAD dün Hürriyet’e, "Murat Saraylı’nın görüşleri yönetim kurulumuzu bağlamaz" açıklaması gönderdi.)



Thomas Michel

Roman Katolik Kilisesi İsa Peygamber Dinlerarası Diyalog Sekreterliği Papazı.



Donald Senior

Catholic Theological Union Başkanı, Vatikan’ın atadığı papaz.



James Kenneth Echols

Chicago Lutheran School of Theology Başkanı



Jill Caroll

Profesör. Rice Üniversitesi Boniuk Merkezi Dini Hoşgörüde İlerleme çalışması idarecisi.



Lynn E. Mitchell

Houston Üniversitesi Dini çalışmalar Direktörü.


Sheryl L. santos

Texas Tech Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı.



David B. Capes

Houston Baptist Üniversitesi Hıristiyanlık ve Felsefe Profesörü



Terry Mathis

Universty of California, Riverside kampüsü papazı



Loye Ashton
Taugaloo College dini araştırmalar programı direktörü papazı Reverend)



Lawrence T. Geraty

La Sierra Üniversitesi



Ali Yurtsever
Rumi Forum



Kemal Öksüz
Niagara Vakfı



John L. Esposito

Profesör. Georgetown Üniversitesi kurucu Direktörlerinden. Mektubunda papaz ve eğitimci arasındaki farkı anlatıyor.


Mustafa Akyol

Bir cemaat mensubu şakird aranıyor...Allah rızası için (Hoca efendi rızası için değil veya hizmet rızası için değil) şu papa mektubunu ve zaman'ın diyalog öncesi ve diyalog sonrası dönekliğini (medyanın en dönek gazetesidir.) gözünün önüne inen şeytan aldatmacasından sıyrılarak değerlendirip niçin hala bu cemaatte kaldığını sorgulasın... yukardaki alıntıya cevap versin demiyorum, çünkü dünyanın en hilekar ve en demagog ve en sihirbaz adamı bile bu sözlerin müspet bir çıkarımını yapamaz...
 
Ne enteresan değil mi?
Cemaat burada Amerika karşıtı eylemler içinde. Hoca efendi de başka ülke bulamamış gibi Amerika da.. Hoca, Obama' nın yanında aradığı huzuru buldu diyeceğim ama. Hocanın Amerikalı sevgisi Bush' a dayanır. :durdurun

Amerika' ya beddua etmeden düşünmelisiniz. Abd olmazsa Hoca' da olmaz. Sağlık açısından söylüyorum. İlacı abd de :durdurun
 
|| FethuLLah GüLen & GüLen Hareketi ||


HAYATI

images


Fethullah Gülen, 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya geldi. 1946 yılında ilkokula başladı ancak babasının 1949 yılında Alvar Köyü'ne imam olması ve ailesinin oraya taşınması nedeniyle ilkokulu bırakmak zorunda kaldı ve daha sonra dışarıdan tamamladı. 10 yaşındayken Kuranı hatmeden Fethullah Gülen, 14 yaşında ilk vaazını verdi.

1959 yılında Erzurumdan Edirneye giden Fethullah Gülen, girdiği sınavları kazanarak 6 Ağustos 1959da Üçşerefeli Camii imamlığına getirildi. Askerlik görevine 1961 yılında Ankara Mamakta başlayan Gülen, usta erlik dönemini geçirdiği İskenderunda verdiği bir vaaz nedeniyle mahkemeye sevk edilerek aklandı ancak disiplin cezası alarak 10 gün askeri hapishanede yattı. Askerden sonra yaklaşık 1 sene Erzurumda ailesinin yanında kalan, Komünizmle Mücadele Derneği'nin kuruluşunda bulunan ve Halk Evi'nin kadrosuna katılan Gülen daha sonra yeniden Edirneye döndü ve 4 Temmuz 1964 günü Dar'ül Hadis camiinde Kur'an Kursu öğretmeni ve fahri imam olarak göreve başladı.

1965te Kırklareli merkez vaizliği, 1966da İzmir merkez vaizliği görevlerinde bulunan Fethullah Gülen, İzmir Kestanepazarı Kuran Kursunda hocalık yaptığı 1968 yılında, Diyanet görevlisi olarak ilk kez hacca gitti. 1972-74 yılları arasında Edremit merkez vaizliği, 1974-76 yılları arasında Manisa merkez vaizliği yapan Gülen, 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar da Bornova merkez vaizliği görevini sürdürdü. 1977 yılında görevli olarak gittiği Almanyanın çeşitli yerlerinde konuşmalar yaptı ve konferanslar verdi; ilk sayısı Şubat 1979da çıkan Sızıntı Dergisinde yazdı.

Fethullah Gülen, ihtilalin ardından Çanakkale merkez vaizliğine tayin edilse de rahatsızlığı yüzünden göreve başlayamadı ardından da ağırlaşan şartlar nedeniyle vaizlikten istifa etti. 1985 yılında Anadoluyu dolaşan Gülen, altı yıl aradan sonra ilk vaazını 1986 yılında Burdur Büyük Çamlıca Camiinde verdi ve 1991 yılı Haziran ayına kadar da haftalık ve aylık vaazlarını sürdürdü. 1988 yılında da Yeni Ümit Dergisinde yazıları yayınlanmaya başladı. 1993 yılında annesi Refia Güleni kaybetti.

Fethullah Gülenin, aralarında Bulgar Trud Gazetesi ve Varna Televizyonu, Hollanda Televizyonu, Time Dergisi, Rus ORT Televizyonunun olduğu yabancı; Aksiyon ve Aktüel Dergileri, ATV, NTV, Show Tv, TRT, Kanal D, STV Televizyonları, Zaman, Cumhuriyet, Milliyet, Radikal Gazetelerinin olduğu Türk basın-yayın kuruluşlarında röportajları yayınlanmıştır.


ALDIĞI ÖDÜLLER
1995 Türk Ocakları Vakfı "Nihal Atsız Türk Dünyası Hizmet Ödülü"
1995 Mehmetçik Vakfı Teşekkür Beratı
1996 Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı (TÜSİAV) Hoşgörü Ödülü
1997 Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı Türk Dünyasına Hizmet Ödülü
1997 Türk Eğitim-Sen 24 Kasım Eğitim Özel Ödülü
1998 Türk 2000'ler Vakfı Ödülü
1998 Hamdullah Suphi Tanrıöver Türk Ocakları Kültür Armağanı
1998 İpekyolu Vakfı Ödülü
2001 Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

KoLejLer Ve MedeniyetLer Arası DiyaLog


Kolejlerin Türk maarif sistemine getirdiklerini uzun vadede daha iyi görecek ve gözlemleyeceğimize inanıyorum. Çünkü eğitim uzun soluklu bir maratondur ve bu koşu henüz tamamlanmamıştır. Ama şurası muhakkaktır ki, uzun tarihimiz boyunca eğitim sistemindeki bir hamlenin, ilk defa bu denli geniş yankılarını ve etki alanlarını müşahede etmekteyiz. Siyasî, sosyal, kültürel ve uluslararası alandaki etkileriyle pek çok ilişkiyi hareketlendirmiş, geniş bir dalgalanmaya neden olmuştur. Basit, sâde ve fedâkâr bir hizmet çevresinden, medeniyetler arası diyaloga çalışmaları ayrı bir organizasyon içinde yürütülmekle birlikte, kolejler her yerde bu ruhu göğüsleyecek insanlar yetiştirmeye özen göstermektedir. Kolej; öğretmen, idareci ve belletmen kadrosuyla her yerde; din, kültür ve medeniyet boyutlarında farklılaşan insanları, ortak ve yumuşak bir doku ve anlayış etrafında şekillendiriyor. Bu fonksiyonel yapısıyla âdetâ, kültürler, dinler ve medeniyetlerarası diyalogun yapı taşlarını ve temellerini kurmaktadır. Onlar gelecekte, çapının ve ehemmiyetinin büyüklüğünü ve genişliğini kendilerinin dahi kavrayamayacakları yeni bir doku oluşturuyorlar. Ahlâkî, insanî ve sosyal açıdan uyumlu, farklı kültürel ve medenî unsurlarla uzlaşmacı insan yetiştirmekle, gelecek medeniyetlerarası diyaloga daha geniş çaplı bir alt yapı oluşturmaktadır. Farklı kültürel dokulara uyumlu bir insan modeli, uzlaşma kültürünün en temel unsurudur kanaatindeyim. Burada, farklı kültürel dokulara ve çoğulculuğa açık insan derken, elbette, kendi kültürel temellerinden kopmuş, ortada rastgele savrulan insan şeklinde anlaşılmamalıdır. Diyalog da uzlaşı da, yalnızca karşılıklı saygı temelinde ve kendi varoluş temellerini inkâr etmeden, beraberce yaşanabilecek ortak ve geniş bir sosyal alan oluşturma demektir. Yoksa bazı kesimlerin bilinçli olarak saptırdıkları gibi diyalog, bütüncül bir katılma ya da katma eylemi değildir. Onların tanımladıkları şey, siyasî ve iktisadî açıdan sömürü; sosyal kimlik ve kültürel açıdan da asimilasyondur. Bu ise diyalog ve uzlaşının amacına terstir.

Diğer taraftan bugün artık tüm kaygılarımıza rağmen "küreselleşme" denilen geniş kapsamlı bir ilişkiler yumağı ile karşı karşıyayız. Küreselleşme her açıdan çoğulculuğu ve bir anlamda dinî-millî geleneksel kültür sistemimiz adına duyduğumuz tüm kaygıların temeli olan "öteki"yi ta kapımızın eşiğine kadar getirip yığmıştır. Bu süreç bütün insanî ve toplumsal ilişkilerimizi dolaylı ya da doğrudan mutlaka etkilemektedir. Farklı kültürel dokuları, düşmanca bir tavra dönüştürmeden, herhangi bir şahsiyetkimlik krizine ve çatışma psikozuna da girmeden yaşanılabilir bir alan üzerinde yeniden tanımlamak durumundayız. Farklılığa tahammülsüzlüğün temelinde genellikle şahsiyet ve kimlik zaafları yatmaktadır. Oysa tersinden bakınca bütün eğitim sistemimiz boyunca biz değil miyiz dünyaya meydan okuyan kimlik söylemlerini ortaya çıkaran. Ta ilkokuldan başlayarak "Bir Türk dünyaya bedeldir" tarzı meydan okuyuşların içleri tamamıyla boş mudur? Yoksa kendine, kendi kültürel benliğine olan güvenin bir tezahürü müdür? Belki pek çok açıdan bu tür söylemler, popülist bir retorik olarak görülebilir. Ama neticede yalnızca bu topraklar üzerinde en az bin yıllık bir geçmişe ve kültürel kökenlere sahibiz. Bu uzun tarih içinde bu millet, pek çok kültürel, dinî ve etnik unsuru ve farklılıkları içselleştirebilmiş bir millettir. Siyasî ve etnik anlamda değil, kültürel ve sosyal doku anlamında Anadolu bir medeniyetler mozaiği oluşturmuştur. Bu mozaik kavramı siyasî ve ideolojik açıdan haklı kaygılar çağrıştırmakla birlikte, sosyal tezahür olarak Anadolu gerçekten, tarihte diyalog kültürünü barındırmış ender coğrafyalardan birisidir. Diyalog ve hoşgörü deyince neredeyse bu kavramlarla özdeşleştirilen Yesevî, Mevlânâ ve Yunus gibi mânâ erleri, bütün yaşam tecrübelerini, evrensel, ahlâkî ve insanî motiflerini burada edindiler. İşte kolejlerin dışa dönük yüzü bu kavşaklardan beslenmiştir. Ve bu ruhu, geniş öğretmen kadrosuyla gittikleri her yere taşımaktadırlar. Kimileri bu hareketi bu yüzden çağdaş Türk hümanizmin tezahürü olarak tavsif etti. Batıda ele alınışı ise bir anlamda Türk sûfizmi tiplemesine yakın bir çerçeveye oturtuldu. Şüphesiz sûfizm de, hümanizm de mücerret bir hareket olarak içeriden bakınca bütünüyle kolejlerin misyonunu ihâtâ etmiyor. Zira kolejler ne salt bir sûfî hareketi, ne de salt felsefî bir hümanizm hareketidir. Ortaya koydukları fedâkarlık, samimiyet ve aşkın insanî boyutun, bir yönüyle sûfist ve hümanist ezgileri çağrıştırdığı doğrudur. Ancak kolejin eğitim sistematiği, daha geniş toplumsal kitlesel ve bilgi temeline yöneliktir. Oysaki sûfist idealler de hümanist ezgiler de toplumsal açıdan daha dar ve daha durağan bir temele işaret ederler. Sûfizm genellikle dünyevî ve teknolojik ilerleme karşısında kısmen dışlayıcı bir tutum sergiler. Bir anlamda madde-mânâ dengesini tek taraflı kurar. Hümanizmin ise toplumsal süreçlere karşı iradesi zayıf ve kırılgandır. İnsan, toplum ve olaylar karşısında etkin değil, edilgen bir tavır izler. Kolej eğitim sistematiğinde insan daha atılgan, aktif ve toplumsal süreçlerin aktörü olmaya adaydır. Dünyayı ve teknolojiyi kutsallaştırmadan; madde-mânâ dengesini, birini diğerinin aleyhine işleyecek tarzda kurgulamadan götürecek bir insan modeline tutunur. Diğer taraftan toplumsal ve kültürel diyalogun taşıyıcısı olabilecek aktif bir model inşâ etmeye çalışır.

Kuşkusuz meselenin felsefî ve fikrî temellerine yönelik söylenebilecek çok şey vardır. Şu ya da bu modele ircâ edilebilecek pek çok tutum ortaya konabilir. Ama söylenecek hiçbir şey, bu insanların toplumsal ve kültürel pratikte gerçekleştirdiklerini hakkıyla ifade etmeyecektir. Bir de aksiyonu, fikrin ve entelektüel kurgunun önüne geçirmiş bir sistematikle karşı karşıya bulunduğumuzu unutmayalım. Bunu şunun için ifade ettim; entelektüel ve zihinsel kurgu ve tanımlamalar çok defa, ele alınan hareketin ortaya koyduğu pratikle bire bir örtüşememe gibi bir risk taşımaktadır. Siz fikrî ve zihnî bir çerçeve çizersiniz; ancak hareketin sosyal tavrı bu çerçevenin anlam sınırlarını aşan geniş bir etki meydana getirebilir. Bu yüzden M. F. Gülen'in diğer tüm aktivitelerinde de esas aldığı "temsil, tebliğin önündedir" usûlü, kolej sistematiğine de uygulanmıştır. Bugün felsefî bir çerçeve çizersiniz, ama yarın toplumsal yaşam pratikleri önünüze, bu çerçeveyle izah edemeyeceğiniz bir gelişme ile karşınıza çıkar. Bu açıdan hareketin eğitim sistematiğine, dondurulmuş ve özenle kurgulanmış felsefî ve fikrî kavramların sınırlı dünyasından bakmak yerine, toplumsal pratikte ortaya koyduğu seyir hattından bakmak daha tutarlıdır.

Kolejlerin gerek eğitim sistematiğine, gerekse toplumsal diyalog açısından ortaya koyduğu hareket tarzına yönelik pek çok akademik ve gazeteci üslubuyla yapılmış yorum kondu ortaya. Bunlardan bazıları gerçekten ustaca ve entelektüel yetkinlikle yapılmış yorumlardı da. Ama bu yorum ve üsluplar —her akademik çalışmada olduğu gibi— daha önce oluşturulmuş patikalardan yürümeyi, yani mutlaka belirli kavram ve şablonlarla konuşmayı çok seviyorlar. Ele aldıkları hareketin kendini ifade ve ortaya koyuş biçimine çok defa bakmadan okuyucuyu tamamen kendi şablonlarının esiri yapıyorlar. O kavram ve şablonlar açısından bakınca gerçekten de okuyucuya hiçbir boşluk bırakmıyorlar. Ama gerçekte ve gelecekte bu tanımlamaların, o hareketin sosyal ve toplumsal süreçlerdeki etki alanını bütünüyle kuşatıp-kuşatamayacağı meçhuldür. Bu yüzden değerlendirmeler nihâî hükmü ve yargıyı vermeden, harekete bir hareket alanı bırakmalı. Sınırlayıcı, giydirici ve zorlayıcı olmamalı. Hareketin, fikrî ve sosyal hareketliliğini menfî yönde etkilememeli. Çünkü esas olan, hareketin kendi misyonudur, kendisidir, yapılan yorumlar değil...

Bu kısmen hatırlatma içeren didaktik ifadelerden sonra, kolejlerin gelecekte kültür ve medeniyetler arası diyaloğa ciddî katkılar sağlayacağının muhakkak olduğunu da ifade edelim. Bunun çerçevesini, genişliğini ya da fikrî ve entelektüel yönünü şimdiden kestirebilmek zordur. Bu, biraz da kendini ortaya koyduğu coğrafyada (topraklarda) ne kadar hüsn-ü kabul göreceğiyle ve o bölge insanlarının (toplumlarının) kendilerini, kültür ve medeniyet anlayışlarını diyaloğa ne kadar açacaklarına bağlıdır. Ancak farklı coğrafyalarda kolejlerin giriştiği ve geliştirdiği ilişkiler neticesinde görülmektedir ki, yeryüzü toplumları, esasında siyasî ve ideolojik yönlendirmeler olmazsa, farklı kültür ve medeniyetler arası diyaloğa açıklar. Yalnızca uluslararası düzeyde örnek alabilecekleri cesaretli bir girişime ve öncü bir harekete ihtiyaç duymaktadırlar. Türk kolejlerinin gönüllü eğitimcilerinin bu cesur girişimleri de bu boşluğu doldurmaktadır.


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

7_kirmizi(6).jpg



almanya.jpg

Azerbaycan'da Türkçe Olimpiyatları heyecanı.

" Olimpiyatın buradaki ismi "Anadilimzi sevek, sevdirek müsabakası". Azerbaycan milli lideri Haydar Aliyev'in "Biz bir millet, iki devletik" sözü yarışmanın sloganı olmuş. "


kirgizistan.jpg


Gürcistan'da Türkçe rüzgarı.

" Prof. Dr. Giuli Alasania Hanım konuşmasının sonunda da, "kültürün tanıtılması onun dilini öğrenmekle başlar. Sonra da iki kültür ve millet arasında ilişkiler ilerler ve barış böylece tesis edilir" şeklinde konuştu. "


bulent_arinc.jpg


Bülent Arınç, Makedonya'daki Türkçe Olimpiyatları finaline katıldı.

" Bülent Arınç, "Yahya Kemal Kolejleri'nden feyz almış gençler, Makedonya'nın geleceğine en önemli rolleri üstlenmelidirler" dedi. "

teksas.jpg


ABD Teksas Elemeleri ABD'de Türkçe Olimpiyatları heyecanı.


" Bu yıl 7. si düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları kapsamında düzenlenen Teksas Türkçe Olimpiyatı, Amerika'nın Houston şehir merkezinde seyredenlere coşkulu anlar yaşattı. "


hollanda.jpg


Türkçe Olimpiyatları Hollanda finali yapıldı.

" 7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nda Hollanda'yı temsil edecek öğrencileri belirlemek amacıyla yapılan Hollanda finali büyük coşkuya sahne oldu. "


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Buda Benim DüşünceLerim!!!


Bu günLerde 115 üLkenin çocukLarı Türkçe yarışmasında birbirLeriyLe tatLı bir rekabet içindeLer.ŞöyLe dost oLdugumuz üLkeLeri sayaLım desek en fazLa sayan kac tane sayabiLir acaba.Ama bu okuLLar sayesinde veriLen güzeL eğitim sayesinde
bu okuLdan mezun oLan çocukLar iLerde üLkeLerinin iLeri geLenLeri beLkide üLkenin yöneticeLeri oLacakLar.O konuma geLdikten sonra bu cocukLarın Türkiye ye
karsı nasıL bir siyaset izLeyeceğini tahmin etmek zor değiL. Eğitim yapıLan yatırım öyLe kısa zamanda meyvesini vermez.Biraz sabretmek Lazım!!

Dünyanın her üLkesinde bir Türk okuLunda istikLaL Marşımızın okunup bayrağımızın
daLgaLanması gibi güzeL bir şey oLabiLirmi? Bu gururu bize yaşatan Sayın Fethullah Gülen 'e TeşekkürLer. . .

Kimse kimseyi sevmek zorunda değiL ama saygı duymak zorunda.
Gecen gün FethuLLah GüLen hastaLandı başLıkLı bir konuya iLeri geri post atıLdı.BöyLe işLer yapmış bir insan hakkında öyLe konusuLmus oLması gercekten üzdü beni.Bu konuyu hazırLamamın en büyük sebebide bu zaten. Ne kadar etkiLi oLur biLmem ama eLimden geLdiğince tanıtmaya caLıstım.Bir kişinin biLe akLındaki yanLıs biLgiLeri siLebiLdiysem ne mutLu bana. . .


Kaynak


İyi ForumLar

 
cumhuriyet düşmanlığından yargılanıp amerikaya cia ci amcalarının yanına kaçan şahıstır kendisi

cumhuriyete atatürke onun ilke ve inkılaplarına düşmandır kendisi

bu yüzden ağzında kuş tutsa her halükarda yaramaz insan bu ülkeye ve dine zarar veren bir insan


ayrıca konu fethullah gülen sabit başlığına açılmalıydı .
 
cumhuriyet düşmanlığından yargılanıp amerikaya cia ci amcalarının yanına kaçan şahıstır kendisi

cumhuriyete atatürke onun ilke ve inkılaplarına düşmandır kendisi

bu yüzden ağzında kuş tutsa her halükarda yaramaz insan bu ülkeye ve dine zarar veren bir insan


ayrıca konu fethullah gülen sabit başlığına açılmalıydı .

Kanıt koyabiLrmisin!!!
Bende sana iftira atim seni yargıLasınLar!!
yargıLandı bu şerefsiz vatan hainidir deseLer oLur Mu ?
 
Bu MemLekette Vatansever oLmak İçin Darbeci oLmak Lazım Eğitim,Yardım KaaLe aLınmıyor.
 
Kanıt koyabiLrmisin!!!
Bende sana iftira atim seni yargıLasınLar!!
yargıLandı bu şerefsiz vatan hainidir deseLer oLur Mu ?


terörle mücadeleden benide yargılarsalar ve benim için özel çıkarılan yasalarla paçamı kurtarmama birileri yardım ederse ama aslında ben o suçu işlemişsem evet banada yargılandı o şerefsiz yasa değişikliği sayesinde paçasını kurtardı o bir vatan hainidir diyebilirsin .

olur

ama ben o suçu işlersem tabi :goz:


şerefsiz merefsiz bilmem ne bunlarda ağzına yakışmıyor ben senin verdiğin örneğe binaen söyledim ama çok hoş durmuyor demedi deme heldevil
 
Geri
Üst