ATATÜRK KÖŞESİ

ATAMIZIN ilk meclis konuşması...

Muhterem Milletvekilleri

Bugün içinde bulunduğumuz vaziyeti, Meclisi alinizin nazarında tamamiyle tecilli ettirebilmek iin bazı beyanatta bulunmak istiyorum. Vukubulacak maruzatım bir kaç devreye ayrılabilir. Birincisi, Mütereke'den Erzurum Kongresi'ne kadar geçen zaman zarfındaki ahvele dairdir. İkincisi, Erzurum Kongresin'den 16 Mart tarihine kadar, yani İstanbul'un düşmanlar tarafından işgal edildiği güne kadar; üçüncü safhası da 16 marttan bu dakikaya kadar olan ahvale dair olacaktır.

Maruzatım bir takım vesaike müstenittir ki müsaade buyururlarsa o vesaiki icip ettikçe burada okuyacağım. Yalnız birinci safhaya ait olacak maruzatım belki biraz şahsi olacaktır. Fakat vaziyeti tamamiyle tenvir edebilmek için ondan bahsetmeyi lüzum görüyorum.

Malümu alileridir ki Ahmet İzzet Paşa hükümeti miliyetler esasına müstenit adilane bir sulha nail olmak emeliyle müterekeye talip oldu. İstiklal uğrunda namus ve şahametle dögüşen milletimiz 30 Teşrinievevlet 1334 tarihinde imza olunan müterekaname ahkamı bir tarafa bırakıldı. Gün geçtikçe artan bir şiddetle, hukukı saltanat haysiyeti hükümet, izzeti nefsi millimiz tadiyata uğradı. Heyeti itilafiyeden gördükleri tevvik ve fiili himaye sayesinde taabi osmaniyeden olan anasırı gayri müslime her yerde küstahane tecavize başladılar. Meclisi Mebusan'ın feshi, kuvvetini milletten almayan hükümetimerkeziyenin sık sık değişmesi ve halkın vicdanından doğan milli birlik uğrundaki teşebbüsatın maalesef ihtirasatı siyasiyeye kurban edilmesi yüzünden aleme karşı mevcudiyeti milliyemiz ihsas edilemedi.

Ecnebi kuvvetlerinin işgali altında inleyen payitahtımızda kan ağlayan bilumum erbabı hamiyet, münevveranı millet ve din ve devlete hizmetleri mesbuk zevatı aliye,makamı hilafet ve saltanatın ve istiklali millinin bu hatarnak vaziyeten kurtarılması ancak vicdaenı miliden doğan birliğin azmu iradeine müftekir bulunduğuna iman getirdiler. Fakat İstanbul'un tahti tazyikve muhasarada bulunan muhittinde icabatı hamiyeti ifaya maddeten imkan kalmamıştır. İşte bu bırada idi ki Anadolu'ya mülki ve askeri hususatla muvazzaf olmak üzere ordu müfettişliğine tayin edildim. Bu teveccühü din ve millete hizmet etmek için en büyür bir mazhariyeti ilahiye addeyledim.

Vicdanı millinin iradei aliyesine tabi olarak mileti müstakil, vatanımızı masum görünceye kadar çalışmak ahdiyle 16 Mayıs 1335 günü Dersaadet'I terk eyledim. Samsun'da işe başladım.

İlk düşündüğüm, memleketimizde aşayişinistikrarına kendi vasaitimiz ile muktedir bulunduğumzu görmek oldu. Esasen Canik livasının vaziyeti hususiyesi de bu bapta en seri davranmayı müstelzim bulunmakta idi. Filhakika Rumların hakimiyetini ve İslam unsurunun esaretini istihdaf eden ve Atina ve Dersaneadet komiteleri tarafından idare olunan Pontus hükümeti amali, Karadeniz sahi.li ile kısmen Amasya ve Tokat'ın şimal kazalarında mukim Osmanlı Rumlarının hayalhanelerini çılgınca bürümüştü. İttihaz olunan tedabir sayesinde muvaffakıyetli netayic istihsal edildi. Fakat ittihaz olunan tedabir ve muvaffakıyet, yalnız Pontus havalisine ait ve mevzii idi. Halbuki hergin haksızlıklarını arttıran İtilaf Devletlerine mevcudiyeti milliyetimizi siyaseten isbat etmek ve fiili tecavüzler karşısında milletin inamus ve istiklalini bilfiil müdafaa etmek pek mühimdi. Esasen şarkta ve garpta henem memleketimizin her tarafında müdafaa ve muhafazai hakuki millet ve memleket için cemiyetler teşkil edilmişti. Bu cemiyetler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek kastiyle milli vicdanın azim ve iradesindendoğmuş yegane tetkilat idi. Bu sıralarda idi ki, mumum belediye riyasetlerine, Dersaadet'te İngiliz Muhipler Cemiyeti teşekkül ettiği ve her tarafta bu Cemiyete iştirak ile İngiltere müzaheretinin talep edilmesi lüzumu hakkında Sait Molla imzasıyla bir telgraf geldi. Bu meselede Hükümetin alakasının derecesini anlamak için sadrazam olan Ferit Paşa'dan keyfiyeti istilam ettim. Hiç bir cevap alamadım. Kendisinin eşhası meçhule tarafından böyle gayrı muttarit ve muhtelif siyasi maceralara teveccühündeki teşebbüsatın azim fekaletlere sebep olacağını takdir eden milet Sait Molla'nın tebliğine havalei sem'I itibar etmedi. Binlerce tecavüz ve haksızlılar altında inleyen ve İzmir vakayı feciası karşısında kan ağlayan millet, hükümeti merkeziye ve İtilaf Devletleri mümessillerinden ağlayarak istimdat ve istidayı hak ederken,müteaddit beledeyi riyasetleri ve birçok Müdafaai Hukuki Milliye cemiyetleri mariftiyle aldığım telgrafnamelerde hakkımda itimat beyan olunarak benden bu hususta hizmet ve fedakarlık talep ediliyordu.

Hayat ve şahsiyetim kendi malı olan necip ve mazlum milletimizin bu haklı talebi üzerine artık benim için en mukaddes vazife, iradei milliyeye mutavaatı her şeyin fevkinde görmekti. Bunun üzeirne yaptığım bir tamimle kat'I sözümü verdim. İşbu tamimin son cümleleri tuydu.

Geçirdiğimiz şu hayat ve memat günlerinde umum miletçe her taraftaki amal ve tezahürat ile temine azmedilen istiklali millimiz uğrunda bütün mevcudiyetimle çalıştığımı temin eylerim. Bu emeli mukaddes uğrunda miletle beraber nihayete kadar çalışacağımı da mukaddesatım namına söz veririm.
 
ATATÜRKÇÜLÜĞÜN çeşitli tanımlamaları

Doç. Dr. Anıl Çeçen: "... Atatürkçülük, emperyalizm gerçeği karşısında az gelişmiş ülkelerin kurtuluş ve gelişme sürecinin ortaya çıkardığı bileşik yapılı bir eylemdir."
( Anıl Çeçen, Atatürk ve İdeoloji, Türk Dili, TDK Yayını, Sayı 359, Kasım 1981, S. 299 )

Ataol Behramoğlu: "... Atatürkçülük donmuş bir kalıplar dizgesi değil, araştıran, kendini pratikte sınayan bir uygulamanın adıdır."

Attilâ İlhan: "... Atatürkçülük, "mazlum milletler"in "Hristiyan, beyaz ve Batılı" emperyalistlere ilk başkaldırış hareketidir."[ a ]
"... Mustafa Kemal sosyalist değildi ama, solcu bir devrimciydi."[ b ]
( [ a ] Attilâ İlhan, Üç Atatürkçülük!, Milliyet, 22.06.1982 / [ b ] Attilâ İlhan, Faşizmin Ayak Sesleri, S. 254 )

Aziz Nesin: "... Bana göre Atatürkçülük şudur: Atatürk'ün yaşadığı dönemde, içinde bulunan koşullara en akılcı yoldan çözümler getiren uygulamalar toplamıdır."
( Şahap Balcıoğlu'nun Aziz Nesin İle Söyleşisi, Yazko Somut, Yıl: 3, Sayı: 50/24, 15.07.1983, S. 2 )

Azra Erhat: "... Atatürk'ün belli bir öğretisi yoktur. O, düşünceyi eylemden ayırmayan, düşünceyi eylemle gerçekleştirmek, eylemi de düşüncenin kaynağından getirmek sürecini uygulamış, böylece varlığın akış ilkesine günü ve geleceği için uymuş bir devrimdir." ( Azra Erhat, Atam Seni Niçin Seviyorum? Cumhuriyet 81, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, S. 165 )

Prof. Dr. Bedia Akarsu: "... Atatürk Devrimi bir sınıf devrimi değil, gerçek anlamıyla bir halk devrimidir. Ulusun bütün kesimleriyle, askeri ve memuru ile, köylüsü ve kentlisi ile, işçisi ve esnafı ile kadını erkeği ile emperyalizme karşı ayaklanması: bağımsızlığı için egemen güçlere karşı tüm halkın Atatürk'ün önderliğinde baş kaldırmasıdır."
( Bedia Akarsu, Atatürk'ün Özgün Görüşleri, Cumhuriyet, 10.11.1982 )

Em. Gen. Celâl Erikan: "... Atatürkçülük, Kemalizm, ancak çalışmakla hak sahibi olabilecek bireyleri ve toplulukları birbirine sömürtmeyen; siyasal kuvvetlerine kendileri sahip ve herbiri akraba olmuş ulusların içte ve dışta barış içinde yaşadıkları cumhuriyetçi, laik, yenilikçi, demokratik ve sosyal bir düzendir."
( Celâl Erikan, Atatürkçülük ( Kemalizm ), S. 134 )

Ceyhun Atuf Kansu: "... Kemalizm, Türk toplumunu uygarlık değişimiyle, düzen değişimiyle çağdaş, ileri, bağımsız, bir toplum yapmak isteyen devrim öğretisinin adıdır. "( C. Atuf Kansu, Kemalist Bir Öğreti Var mıdır?, Yeni Ufuklar, Sayı 232, Ocak 1973, S. 23 - 25 )

Doğan Avcıoğlu: "... Kemalizm, bir ulusal kurtuluş devrimidir. Bir ulusal kurtuluş devriminin amacı, yalnızca siyasal bağımsızlığı gerçekleştirmek değildir. Tam bağımsızlığa ulaşabilmek için, sömürge düzeninin ülkedeki bütün dayanaklarının tasfiyesi ve sağlam bir sanayi temelinin kurulması zorunludur." [ a ]
"... Kemalist hareket, kurulu düzene karşı devrimci, yani solcu bir hareket olduğu halde, solculuk en büyük küfür haline gelmiştir." [ b ]
( [ a ] Doğan Avcıoğlu, Devrim ve "Demokrasi" Üzerine, S. 365 / [ b ] Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, I. Kitap, S. 563 )

Emin Özdemir: "... Atatürkçülük bir öğreti değildir. ( ... ) gerçeği ararştırma tavrıdır." ( Emin Özdemir, Atatürkçülük Sınavı, Varlık, Sayı 806, Kasım 1974, S. 9 )

Prof. Dr. Emre Kongar: "... Kemalist ideoloji, "tam bağımsızlık" ve "batılılık" ilkeleri çerçevesinde "karşı - emperyalizm" ve "altı ok" ile belirlenir. Ne yazık ki, Türkiye'deki "resmi ideoloji" , Kemalizmi önce yalnızca "altı ok" a indirgemiş, daha sonra da bu altı ilkeyi genel anlamından tümüyle saptıracak yorumlara konu yapmıştır."
( Emre Kongar, Atatürk ve Devrim Kuramları, S. 429 - 430 )

Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal: "... Türk Devrim Tarihi, dünyanın büyü devrimleri arasına geçmiştir. Orijinaldir. 20 nci yüzyılın en büyük hareketidir. Bu devrimden Atatürkçülük doktrini veya isterseniz şimdiki gibi söyleyelim. Atatürk ilkeleri çıkmıştır. Yani, ilkin ilkeler ortaya konmuş, sonra devrim yapılmış değildir. İlkin devrim yapılmış, ondan ilkeler çıkarılmıştır. Bu, Türk devriminin bir özelliğidir. Başka devrimlerde bunun tersini görürüz. İlkin ilkeler, sonra devrim.
( ... ) Atatürk ilkelerine batıda "Kemalizm" adı verilmektedir. Kemalizm terimi batı çıkışlı bir terimdir. Niye Kemalizm denmiştir? Bakmışlardır, sosyalizme benzemiyor, Faşizme benzemiyor. Hitlerizme benzemiyor. Demokrasi denilen ve çok eskiden beri gelen bir meslek - i siyasete de benzemiyor, buna ayrı bir isim vermek zorunluluğu duyulmuştur ve Kemalizm denilmiştir. "
( Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim ( Konferanslar ve Makaleler ), TTK Basımevi, S. 148 )

Falih Rıfkı Atay: "... Atatürkçülük demek, akıl ve vicdan hürriyetleri yolu ile Türk Milleti'ni batı medeniyet toplumları arasına katmak demektir."
( F. Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir? S.45 )

Prof. Dr. Hamza Eroğlu: "... Atatürkçülük ölmeyen bir hedef, yükselen bir şereftir." ( Hamza Eroğlu, Gerçek Yönüyle Atatürkçülük, S. 39 - 40, 212, 176 )

Hasan Âli Yücel: "... Kemalizm denilen doktrin, sıralanmış birtakım kuru, içi boş laflar değildir. Anayasanın benliğine girmiş bu prensiplerde Türk Milleti'nin hâli ve istikbali gizlidir." ( Yaşar Nabi, Atatürkçülük Nedir? S. 34 )
Hasan Pulur: "... Atatürk ve Atatürkçülük ışıl ışıldır, kapkara değil..."
( Hasan Pulur, Atatürk Yas Karası Değildir, Milliyet, 10.11.1975 )

Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu: "... Atatürk bizlere miras olarak bir de "Atatürkçülük İlkesi"ni bıraktı. Atatürkçülük, ülkemiz bakımından, kalıplaşmış ve donmuş reformlar toplamından ibaret olmayıp, "Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne yükselmek", hiç değilse o düzeye ulaşmak ya da yakınlaşmak için her zaman canlı duran ve canlı kalacak olan bir devrimcilik ruhu, bir devrimcilik felsefesidir."
( Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Atatürk Sevgisi ve Atatürk Korkusu, Türk Dili, TDK Yayını, Sayı 254, Kasım 1972, S. 153 )

Prof. Dr. Hüseyin Naili Kubalı: "... Atatürk'ün düşünce sistemi bir doktrin değildir, bir ideoloji hiç değildir.
( ... ) Atatürk'ün düşünce sistemi ise açık ve kavrayıcı niteliği ile bir dünya görüşüdür." ( H. Nail Kubalı, 12 Eylül Atatürkçü Rönesansa Geçiş Dönemidir, Milliyet, 08.06.1981 )

Prof. Dr. İbrahim Karaca: "... Kemalizm, akılcı, deneyimci ve bilimci bir ideolojidir." ( İbrahim Karaca, Atayol Dergisi, Sayı 4. İzmir 1982, S. 4 )

İlhan Selçuk: "... Atatürkçülük demek, bilime inanmak demektir. Bilime inanmak, sosyal olaylarda da bilime inanmaktır.
( ... ) Ümmetçiliğe karşı milliyetçilik, şeriata karşı laiklik, uyduculuğa karşı istiklalcilik, padişahlığa karşı cumhuriyetçilik, imtiyazlı yönetime karşı halkçılık, tutuculuğa karşı devrimcilik, her şey köleliğe karşı hürriyetçilik, emperyalizme karşı antiemperyalizm, sömürüye karşı toplumculuk, bağımlaşmaya karşı bağımsızlık mesleğini benimsemek Atatürkçülüktür." ( İlhan Selçuk, Bir Anı'dan Bir Anıt'a, S. 51 )

İskender Özturanlı: "... Atatürkçülük demek özgürlükle otorite arasında bir uyum, bir armoni kurmak demektir." ( İskender Özturanlı, Acı Deneylerle, Cumhuriyet, 23.10.1980 )

Prof. Dr. İsmet Giritli: "... En kısa tanımı ile Atatürkçülük veya Kemalizm; modern Türk Devleti'nin kuruluşunda temel olan fikir ve ilkelerin bütünüdür. Kemalizm; gerçekçi, rasyonalist ( akılcı ) ve radikal bir sistemdir.
( ... ) Atatürk rejimine otoriter rejim denilebilirse de "keyfi ve diktatörlük rejimi olmuştur" denilemez." ( İsmet Giritli, Tek Birleştirici Akım; Kemalizm, Yeni İstanbul, 29.01.1969 )

Mehmet Deligönül: "... Atatürkçülük, dar sınırlar içinde dondurulmuş, katı, devinim yeteneğinden yoksun bir doktrin olarak düşünülemez. Geleceğe dönük, usun buyruğunda devingen, çağdaş gelişmelere açık bir dünya görüşü, bir yaşam dizgesidir. Özgürlüğün özdeşi olan bağımsızlıkla mayalanmıştır."
( Mehmet Deligönül, Atatürk Devrimler ve Ulusal Eğitim, Türk Dili, TDK Yayını, Sayı 353, Mayıs 1981, S. 733 )

Melih Cevdet Anday: "... Atatürk devrimi dediğimiz, iki bin beş yüz yıllık bir süre içinde oluşan batı uygarlığının Türk toplumuna mal edilmesi çabasıdır. Atatürkçüler ve Atatürkçü olmayanlar işte bu olay karşısındaki durumlarına göre tanımlanabilirler. ( Yaşar Nabi, Atatürkçülük Nedir?, S. 156 )

Prof. Dr. Muammer Aksoy: "... Atatürk'ün daha 1920'lerden beri amaç edindiği ve adım adım kurmaya ve gerçekleştirmeye çalıştığı rejim, bugünkü anlamda çağdaş bir demokratik toplumculuk, sosyal demokrasi, ya da bütün dünyanın kullandığı geniş anlamda ( Marksist olmayan ), ılımlı ve ulusal nitelikte demokratik bir sosyalizmdi. "Demokratik sol bir düzen" di." ( Muammer Aksoy, Sosyalist Enternasyonal ve CHP, S. 207 )

Prof. Dr. Mümtaz Soysal: "... Atatürk, "En hakiki mürşit, ilimdir" diyen adamdır.
Kemalizmin özü de buna indirgenebilir: Olguları akılcı bir tutumla inceleyip öğrenmek ve bu öğrenişten olumlu sonuçlar çıkarmak. Bu yöntemde, bilim dışı unsurların, putların, totemlerin, velveleye ve yaygaraya boğulmuş sahtekârlıkların yeri yoktur." ( Mümtaz Soysal, Bez Resimler, Milliyet, 10.11.1979 )

Nadir Nadi: "... Atatürkçülük, medeniyetçiliğin, müspet bilimciliğin, şuurlu milliyetçiliğin ve ileri bireyciliğin ta kendisidir." ( Nadir Nadi, Atatürk İlkeleri Işığında Uyarılar, S. 156 )

Necati Zincirkıran: "Kemalizm: Bir diriliş hareketidir. Kısaca bu hareketi bir "ihtilal" olarak da tarif edebiliriz." ( Necati Zincirkıran, İzm'ler Nedir?, S. 78 )

Em. Org. Necdet Öztorun: "... Atatürkçülük Türk Milleti'nin istikbale gidiş hareketinde, ümitlerini besleyen, elle tutacağı eserleri ihtiva eden canlı bir cereyandır."
( Necdet Öztorun, Atatürkçülükte Devletin Dinamik İdeali, Atatürkçülük, Gnkur. basımevi, S. 368 )

Prof. Dr. Niyazi Berkes: "... Gerçek şudur ki Kemalizm bir ideoloji değil, tarihsel bir olay ve o olay hakkında bir görüştür. İki yüz yıldanberi başlayan modernleşme akımının doğru yolunu bulması ve ona yönelmesidir.
( ... ) Kemalizm devrimi, Mustafa Kemal'in arkasındaki bir avuç ilericilerle, gene bu savaş içinde bulunan muazzam bir gericiler kütlesi arasında didişile didişile santim santim koparılmış bir devrimdi." ( Niyazi Berkes, İkiyüz Yıldır Neden Bocalıyoruz?, S. 94, 84 - 85 )

Oktay Akbal: "... Atatürkçülük durmaksızın, Atatürk, Atatürk, demek değildir. Ben Atatürkçüyüm, diye söylevler çekmek de değildir. Herşeyi yerli yerine koymalı, gerçek anlamını vermeli... Ne demişti Atatürk "Beni sevmek benim yüzüme bakmak değildir" düşüncelerini uygulamak, benimsemek, bilim yolunda ilerlemek, uygarlığın gerektirdiği işleri başarmaktır Atatürkçülük." ( Oktay Akbal, Atatürk Bir Gün Gelecek, S. 81 )

Peyami Safa: "... Kemalizm iki büyük milli zaruretten doğdu: Biri Türk yurdunu ve Türk birliğini içeride bozgundan ve dışarıda salgından kurtaran millî savaş; öteki de bu yurdu ve bu birliği kurtardıktan sonra Türk toprağını ve kafasını betonla inşa. Burada bina ve kafa aynı istihaleyi ( başkalaşmayı ) geçiyor. Kemalizm ahşap binaların ve ahşap kafaların yıkılması ve betonlaşmasıdır." ( Atatürk Devri Fikir Hayatı, Kültür Bakanlığı Yayınları, S. 289 )

Recep Peker: "... Türk inkılâbı, yalnız siyasal veya ekonomik bir rejim değiştiren bir hareket değildir. O, ulusal, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşayışın bütün derinliklerinde aynı zamanda tesirler yapmış olan inkılâptır." ( Recep Peker, İnkılâp Dersleri, S. 19 )

Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak: "... Atatürk bir doktrin adamı değildir. Atatürkçülük doktriner bir tez de değildir. Atatürkçülük bir elektik sistemdir. Ekstermlerden kaçmaya uğraşan, sağ duyuyu bulmaya çalışan bir sistem olarak mütalaa edilmelidir. Atatürkçülük donmuş bir sistem de değildir."[ a ]
"( ... ) Rahatlıkla söylenebilir ki, Kemalizm, bütün insanlık tarihinin en büyük atılımlarından birisidir. Bu hareket, kapitalizmin, liberalizmin, muhafazakârlığın ve sosyalizmlerin ötesinde bir girişimdir."[ b ]
( [ a ] Abdi İpekçi'nin Sadi Irmak ile Yaptığı Sohbet, Milliyet, 12.11.1973 /
[ b ]Sadi Irmak, Atatürk Yılının Eşiğinde Türkiye Ne Yapıyor?, Milliyet, 18.036.1980 )

Sami Selçuk: "... Atatürkçülük, aklın ve bilimin yaşama uygulanmasıdır."
( Atatürk'e ve Atatürkçülük'e Yaklaşım, Cumhuriyet, 10.11. 1981 )

Prof. Dr. Suat Sinanoğlu: "... Atatürk öğretisinin genel niteliği insancı - akılcı bir düşüncenin ürünü olmasıdır. Öğretisinin temelinde yatan ilkelerin tek ve tükenmez kaynağı engin bir insan sevgisidir. Bu sevgi kendi milletinden hareketle bütün insanlığı kucaklamaya kadar varır. Davranışları, düşünceleri, kurduğu kurumlar, getirdiği düzen hep bu sevgiden esinlenir."
( Suat Sinanoğlu, Atatürk Öğretisi, VII. Türk Tarih Kongresi ( Ankara, 25 - 29.09.1970 ) 2. Cilt, Kongrede Sunulan Bildiriler, TTK Basımevi, S. 148 )

Prof. Dr. Suna Kili: "... Atatürk devrim modelinin, Atatürkçü ideolojinin en belirgin özelliği ulusal oluşu, toplumun tarihsel, ekinsel, toplumsal ve ekonomik koşullarına, yapısına göre oluşturulmuş bulunmasıdır. Marksist kalkınma modelinde de, Batı tipi gelişme yönteminden de yararlanıldığı doğrudur. Fakat bu model Batı'nın da, Sovyet Rusya örneğinin de kopyası değildir. Ülke ve toplum gerçeklerini dikkate alarak yararcı ( pragmatist ) bir yaklaşımla yeni yöntemler geliştirmiştir. Dogmacı değildir.
( ... ) Atatürkçü düşünce Batı'nın elkoyucu güçlerine karşı verilen Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan doğmuştur, ama amaçladığı toplum ve devlet yapısı Batı'nın us'a, olgul ( pozitif ) bilime dayalı çoğulcu, özgürlükçü demokrasi anlayışıdır. Bu, çağdaş uygarlık, çağdaş düşünce olarak tanımlanmıştır."
( Prof. Dr. Suna Kili, Atatürk Devrimi ( Bir Çağdaşlaşma Modeli ), S. 39 - 41, 112, 189, 190, 223, 247 )

Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu: "... Kemalizm deyimi ile de ifade olunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri Türkiye ve dünya çapında bir fikir - kuvvetin, özgürlük fikir - kuvvetinin tezahürü, politik, sosyal, ekonomik, düşünsel sonuçlarıyla ulusal hayata ve tarihe mal oluşu, uygulanışıdır."
Şevket Süreyya Aydemir: "... Atatürkçülük bir ilim ve heyecan sistemi olmaktan ziyade, bir ruh ve zihniyettir. Bu ruh ve zihniyetin yapısı ise, his ve heyecandan ziyade, çağın akışına dayanır.
( ... ) halk işlerinde, yaşayışta, üretimde, eğitimde, sanatta, fikirde ve duyguda, asrın medenî ve sosyal icaplarına yöneliş! Atatürkçülük budur..."
( Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, 3. Cilt, S. 535 - 537 )

Talat Halman. "... "Yeni" Cumhuriyetimizin kutsal görevi, gerçek bir demokraside eşitlik, adalet, hak ve hürriyet, refah ve umut sağlamaktır. Atatürkçülük budur."
( Talat Halman, "Yeni" Cumhuriyet, Milliyet, 24.10.1983 )

Talip Apaydın. "... Gerçek Atatürkçülük Türk yurduna, Türk Ulusu'na Atatürk gibi bakmaktır. Tüm ulusu Atatürk gibi sevmektir."
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya: "... Atatürkçülük tarihsel bir oluşun, Türk Milleti'nin için için başlayan gelişmesi boyunca, ideolojik ihtilâller çağında, varmış olduğu bir aşamanın fikir ve eylem programıdır, kısaca ideolojisidir. Bir sentezidir."
( Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük, S. 6, 99 )

Prof. Dr. Toktamış Ateş: "... "Kemalizm" adını Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın Başkumandanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal'den alan bir ideoloji ve doktrindir.
( ... ) Kemalizm özde "halka rağmen halkçı; yarı totaliter" bir rejim ortaya çıkartır. Daha sonraları Orta Doğu ve Afrika'da kimi zaman "Nasırizm" adıyla ortaya çıkan "ilerici askeri yönetimler" aslında Kemalizmin derin izlerini taşırlar.
( ... ) Kemalizm her şeyden önce Tanrısal kökenli "monarşik iktidara" karşı, halk egemenliği kökenine dayanan ya da en azından bunu savunan "temsili" bir iktidardır. ( Toktamış Ateş, Kemalizmin Özü, S. 7 )

Em. Gen. Turhan Olcaytu: "... Atatürk bir sentez adamıdır. Yaptığı devrimin tümünde eskiyi ve eski görüşü "Tez" ve yeni düşünceleri ve uygulamaları da "Antitez" olarak kabul etmiştir.
Tez ile antitezi karşılaştırıp kendi deha süzgecinden geçirerek neticede "Sentez"e ulaşmıştır. Atatürk'ün, devrimlerinin her birisi için uyguladığı bu sistem ( Tez x Antitez = Sentez )dir. Daima daha güzele daha iyiye ve ulusal gerçeklere en uygun olanına ulaşma adımlarını bu sentezler teşkil etmiştir. Bu metodla Atatürk kendi ilkelerini milletine kabul ettirerek yükselmeyi sağlamıştır. İşte "Kemalizm" dediğimiz prensipler, bu "Sentezler" âbidesidir." ( Turhan Olcaytu, Dinimiz Neyi Emrediyor, Atatürk Ne Yaptı, S. 16, 175, 200 )

Uğur Mumcu: "... Atatürkçülük ne demektir? Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir Kurtuluş Savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir." ( Uğur Mumcu, Unutturulan Atatürk, Cumhuriyet, 06.01.1981 )

Prof. Dr. Utkan Kocatürk: "... Atatürkçü görüşte, Atatürk ilkeleri, Atatürk inkılâplarına temel teşkil eden, onlara ruh veren fikir ve düşüncelerdir. Zira Atatürk inkılâparı, Atatürk ilkelerinin eser haline dönüşmüş şekilleridir."
( Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, S. XIII - XIV ) Vedat Nedim Tör: "... Kemalizm, azgelişmiş bir memleketin, en kısa zamanda, hiç vakit, enerji, sermaye kaybetmeden kalkınması için milletçe el, iş ve gönül birliği yaparak plânlı ve sistemli bir savaş idealizmidir." ( V. Nedim Tör, Kemalizmin Dramı, S. 14 - 18 )

Yaşar Nabi: "... Atatürkçülük nedir? Kısaca, Atatürk'ün sözleri ve devrimleriyle getirdiği yeni düşünce sistemi ve önümüzde açtığı yeni yoldur." ( Yaşar Nabi, Tek Yol Atatürk Yolu, S. 14 )
 
ATAMIZIN meşhur emri...

Dumlupınar Zaferi'nden sonra, 1 Eylül 1922 tarihinde kendi el yazısı ve imzasıyla
Türk Ordusu'na verdiği meşhur emir


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ORDULARI!

Afyonkarahisar - Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun asıl muharebe birliklerini inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk Milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı, yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine vasıta olmak görevimi durmadan ve sürekli bir şekilde yerine getireceğim.
Başkumandanlığa tekliflerde bulunulmasını cephe kumandalığına emrettim.
Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikrî güçlerini, kahramanlık ve vatanseverliğini, birbirleriyle yarışırcasına göstermeye devam eylemesini talep ederim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkumandan Mustafa Kemal
1 Eylül 1338 ( 1922 )
 
Atatürk kendi heykeline çok kızdı

Atatürk kendi heykeline çok kızdı
Atatürk'ün heykelini dikmekle övünenler olsa da, Gazi'nin bu konuya nasıl tepki gösterdiği çok daha önemli. İşte büyük önderin kendi heykeline gösterdiği ibretlik tepki:



Can Dündar'ın 10 kasım için kaleme aldığı yazıda Gazi'nin kendi heykeline gösterdiği ilginç tepki gözler önüne seriliyor.
Gerçek bir dahi olan ve siyasi ve sosyol olayları okumakta rakip tanımayan Atatürk, ta o günden, bugün kendi adını putlaştırıp, arkasına sığınanların doğurduğu demokrasi kaosu tâ o günden gördüğünü bu tepki ile dile getiriyordu....

Atatürk Londra'da baştan yaratıldı

Madame Tussauds Mumyalar Müzesi'ndeki eleştirilen Atatürk heykeli, bugün İngiliz heykeltıraş Steve Swales'in yaptığı yeni heykelle değiştiriliyor


Bir yıl önce bu zamanlar büromuza bir İngiliz heykeltıraş geldi.
Yaptığımız Atatürk belgeselleri ile arşivimizdeki Atatürk görüntülerini izlemek istiyordu.
Çok önemli bir proje üzerinde çalışıyordu:
Londra'daki ünlü Madame Tussauds Mumyalar Müzesi'ndeki Atatürk heykelini yeniden yapacaktı.
Müzedeki balmumu heykel yıllardır Atatürk'e benzemediği gerekçesiyle eleştiriliyordu.
Türk hükümeti defalarca heykeli değiştirtmek için girişimler yapmış ancak müze yönetimi kabul etmemişti.
Bunun üzerine devreye Koç Topluluğu girdi. Müze yönetimiyle görüştü ve heykeli yenilemeye ikna etti.
Proje henüz bir sırdı.
Heykeltıraş Steve Swales, büroda belgesellerimizi ve Atatürk görüntülerini izledi. Fotoğrafları inceledi, çok etkilendiğini söyledi.
Anıtkabir'e de gitmiş ve Türkler için Atatürk'ün ne anlam taşıdığını orada daha derinden hissetmişti.
Asıl önemlisi Anıtkabir yetkilileri, İngiliz sanatçıya çok özel bir arşivin kapısını açmışlardı.
Açılan arşivde Atatürk'ün ölümünden hemen sonra Hıfzıssıhha Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel tarafından alınan yüz ve el maskı vardı. Bu mask, -uzun hastalık yıllarında yorgun düşmüş çehresinden alınmış olsa da- onun yüzünün bire bir ölçüsünü ortaya koyuyordu.

Ve heykel dikiliyor
20 senedir müzede heykeltıraşlık yapan Swales Londra'ya dönüp işe koyuldu.
Biz de çalışmasını uzaktan izlemeyi sürdürdük.
Çalışmalar süresince, kendisi de bir heykeltıraş olan Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen, Londra'da Swales'e danışmanlık yaptı.
Model oluştuktan sonra yüzün kalıbı plastikle sıvandı. Ortaya çıkan kafaya tek tek saç ekildi. Önce saçlar, sonra yüz boyandı. Yağlıboya ile makyaj yapıldı. Kafayla birleştirilen vücuda Türkiye'den gönderilen kıyafet giydirildi.
Nihayet Atatürk'ün bire bir ölçülerinde gerçekten göz alıcı bir mumya heykele ulaşıldı.
İşte o heykel, bugün Londra'da bir törenle açılıyor.

ATA'DAN İKİ HEYKEL ÖYKÜSÜ
Atatürk heykelini görünce hiddetlendi:


'Yaptığın gibi yık bunu'

Doğrusunu söylemek gerekirse Atatürk için en çok yaptığımız işlerin başında geliyor, "heykelini dikmek"...
Üstelik bu, daha o hayattayken başlamış bir eğilim...
Hatta Reşit Galip Bey'in Maarif Vekilliği döneminde Gazi'nin, çoğu yabancıların elinden çıkmış kötü heykellerinin yerine güzel bir heykelinin yapılması için yarışma düzenlendiği biliniyor. Ancak yarışmaya gelen 20 kadar heykel de o kadar kötüydü ki, Paris'te Rodin'in gece atölyelerine katılmış olan Münir Hayri Bey, "Ben bile bunlardan iyisini yaparım" deyince ihaleyi kucağında bulmuştu.
Ertesi gün sipariş üzerine gelen tüm heykeller Köşk'te Atatürk'e gösterildi. Atatürk, Münir Hayri'ninkini beğendi. Bu arada kendi eserine pek güvenen bir genç, "Ama o heykel değil Paşam" diye itiraz edince Atatürk, gence aynen şöyle dedi: "Belki sizin yaptıklarınız heykel, ama ben değilim. Ben buyum."

'Lenin'e benziyor'
Söz heykelden ve Münir Hayri'den açılmışken yazıyı ilginç bir öyküyle kapatalım:
Münir Hayri, Moskova'dan yeni dönmüştü. Ankara'da düzenlenen küçük sanatlar sergisi için ondan yine bir heykel istediler.
Münir Hayri, belki Moskova'da gördüğü heykellerin ilhamıyla bu kez büyük ve hareketli bir Atatürk yaptı. Tabii ihbarcılar hemen, "Bu heykel Lenin'e benziyor" dedikodusuna başladı. Serginin açıldığı gün Atatürk içeri girer girmez, "Nerede o heykel?" diye sordu. Heykeli görünce de hiddetle, "Kim yaptı bunu?" diye sordu.
Münir Hayri, "Ben efendim" diye boyun büktü.
Çıkıştı Atatürk: "Yaptığın gibi yık bunu!" diye emredip çıktı.

Heykel sürgünü
Münir Hayri heykelden önce yıkılmıştı. Ertesi gün CHP içinde kurduğu Sanat Propaganda Servisi'nin lağvedildiğini öğrendi. Maarif'teki görevine de son verilmiş, Gaziantep Lisesi Fransızca öğretmenliğine tayin edilmişti. Gitmedi. Eve kapandı. 2 ay insan içine çıkmadı. Sonra bir gün telefonu çaldı. Çankaya'ya sofraya çağrılıyordu. Salona ürkerek girdi. Tam Atatürk'ün karşısındaki "sorgu koltuğu"na buyur edildi. Oturduğu yerde endişeyle terlerken Atatürk laf attı:
"- Beyefendi, zatı âlinizi bir müddetten beri kaybettik, neredeydiniz?"
"- Ankara'daydım efendim."
"- Malum, ondan evvel neredeydiniz?"
"- Rusya'daydım."
"- Oralarda neler gördünüz?"
"- Tiyatrolar... sinemalar... müzeler... heykeller..."
"- Çok âlâ! Ne heykelleri gördünüz?"
Münir Hayri, lafın geleceği yeri anlamıştı. Direnmedi:
"- Lenin'in de heykelleri vardı" dedi.
Atatürk'ün gözleri parladı:
"- Bu heykeller ne vaziyetteydiler. Lütfen şu iskemleye çıkıp o vaziyetleri alın. Görmüş gibi olalım" dedi.
Münir Hayri o noktada isyan etti. Ayağa kalktı ve "Paşam" dedi:
"Heykel bir insanı methetmek için yapılır, ama herkes sizi anladığı kadar methedebilir. Kimi dehanızı, kimi kravatınızı, kimi de kunduralarınızı metheder. Ben sizi ifade etmeye çalışırken bir hatam olduysa bunu suiniyetime değil, eşekliğime veriniz".
"İki kişi eşek değilse..."
Bu konuşma üzerine Atatürk elini masaya vurdu:
"İşte bunu kabul edemem" diye bağırdı: "Bu sofrada iki kişi eşek değilse, biri sensin, biri de benim."
Sofrada Münir Hayri'yi gammazlayanların başı öne düştü. Sofra dağılırken Atatürk yanındakilere, "Hani Yalova'da bir heykelimi yaptırmak istiyordunuz ya, en iyisini Münir Hayri yapar, ona ısmarlayınız" dedi. Sonra da olacakları haber verircesine ekledi:
"Acele ediniz, yarından sonra işi yine pek çoğalır."
O kabartma, halen Yalova Termal Oteli'nin salonunda durmaktadır.
Heykele başlamadan önce İngiliz heykeltıraşa bu öyküleri anlatsa mıydık acaba?
 
ATATÜRK'TEN materyalistlere cevaplar...

"Türk milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum... Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor." (Maurice Perno ile yaptığı ropörtaj 11 Şubat 1924 (Atatürk'le Konuşmalar, Cumhuriyet Gazetesi eki, s. 111)


"Bizim dinimiz en tabi ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dine tabii olmasi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur." (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127)


"Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O’nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. Ikinci devir, insanligin kemal (olgunluk ) devridir."

"Ey millet! Allah birdir, sani, büyüktür. Allah’iın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur’ani azimüssandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabi kanunlar arasında aykırılıklar olmalı gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Haktır." (Atatürk'ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir'de Zağanos Paşa Camii'nde vermiş olduğu hutbeden bir bölümdür.)

"Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşerek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır."
 
Kitabın Adı Sarı Zeybek Atatürk'ün Son 300 Günü
Kitabın Yazarı Can DÜNDAR
Yayınevi ve Adresi
Basım Yılı
SARI ZEYBEK
Bu kitapta Atatürk'ün fazla bilinmeyen yönlerine ışık tutmak amacıyla, onun son 300 gününe tanıklık etmiş kişilerin yazdıkları ya da anlattıklarından faydalanılmıştır. Atatürk'ün hayatından alınan bu küçük kesitler birleştirildiğinde, büyük bir devlet adamlığının ve insanlık erdemlerinin pek çok unsurunu üzerinde taşıyan, oldukça ilginç ve sevimli bir portre ortaya çıkmaktadır.
Atatürk'ün kabına sığmayan mizacı, hastalığında kendisine getirilen müeyyidelerde belirginleşmektedir. Doktorlar sigarayı günde 10 adet ile sınırlamaktadır. Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ın anlattığına göre, Atatürk bir yolunu bulup istediği kadar sigara ve kahve içmeye devam etmiştir .
Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet'in 10ncu yılını kutlamaya hazırlandıkları günlerde, onca iş ve yoğunlukta bile sıkılan ve yalnızlık duyan Atatürk için şu sözleri sarf eder: "Çankaya Köşk'ünde yapacak bir iş bulamadığı için iç sıkıntısına tutulduğu vakit, kendisini cangıldan alınarak kafese konmuş bir aslana benzetirdim". Atatürk'ün yalnızlıktan kurtuluş yöntemi de oldukça ilginçtir. Saraydan gizlice kaçarak, Boğazda bir Rum meyhanesinde balıkçılarla kol kola horon tepmektedir. Korumalar geldiğinde ise "yakalandık" diye söylenmesi onun hoş çocuksu duygularını açığa çıkarmaktadır.
Dündar'ın verdiği örneklere göre Atatürk için sofra, "Bilgeler Meclisi" ya da "Danışma Kuruluydu." Masanın yanında her zaman yazı tahtası bulundurmakta, daima yüksek şahsiyetlere danışma ve bilgilenme amaçlı yemek vermektedir. Ayrıca, F. Rıfkı Atay'ın anlattığına göre bir vazifede kullanacağı adamları hiç söylemeksizin, hissettirmeksizin, sofrada uygun anlarda türlü yönlerden yoklamaktadır. Ayrıca içki aldıktan sonra hafızasının zayıfladığına pek rastlanılmadığı da anlatılmaktadır.
Atatürk'ün vücutça ve kafaca güçlülüğü, 10 ncu yıl nutkunu yazdırırken kaç gece sabahladığı ve o dimdik ayaktayken, metni dikte ettirdiği gençlerin nasıl uyku için nöbet değiştirdikleri, örnek verilerek vurgulanmıştır. Ayrıca, oldukça hasta olmasına rağmen yatağında Güneş Dil Teorisi üzerinde çalıştığı da anlatılmıştır.
Atatürk'ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra sorumlu devlet adamı olarak hükümete ince bir strateji ile yol göstermesi de oldukça ilginçtir. Asım Us takma adını kullanarak hükümeti eleştiren yazar, gerçekte, Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Atatürk'ün insani yönüne ve engin hayat felsefesine güzel bir örnek de İsmet İnönü ile aralarının açılması ve İnönü'nün Başvekillikten ayrılmasından sonra Genel Sekreterine verdiği şu öğütlerde bulunabilir: " Biliyorsun, bizde, bilhassa politikacılar arasında kökleşmiş, çok kötü bir itiyad mevcuttur. Bir adam makamdan çekildi mi derhal etrafı boşalır, en yakını gibi görünen kimseler tarafından dahi terk edilir. Bu sefer arkadaşlar bunun tersini yapmalı. Bu sakim itiyadı, medeni insanlara yakışan hareketleriyle fiilen ortadan kaldırmak yoluna gitmelidirler ... İşte bunu sağlamaya çalışmalıyız".
Atatürk'ün Türk müziği hakkında söyledikleri bütün Türk halkının duygularına tercüman olmaktadır: "Biz bir Türk bestesini dinlediğimiz zaman, ondan, geçmişin uyanma bırakması lazım gelen hikayesini, kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Acı olsun, tatlı olsun biz bir beste dinlerken farkında olmaksızın hislerimizin inceldiğini duymak isteriz".
Atatürk'ün şövalye ruhu Tanburi Selahattin'in verdiği tanburu çalarken tellerden birinin kopması üzerine "İnsan bilmediği işe burnunu sokmamalı" davranışında da kendini göstermektedir. Aynı gün şık elbiseleri ile bir baloya katılmış ve kendisine takdim edilen bayanları nazikçe selamlamıştır . Akabinde bir vals başlayınca 18 yaşında bir genç çevikliği ile piste çıktığı görülmüştür . Daha sonra, orkestraya "Sarı Zeybek" çalmalarını söyleyerek, dizlerini yere vura vura, Aydın efelerine taş çıkartırcasına oynaması, izleyicileri büyülemiştir. Üstelik, O bunları yaparak etrafa neşe saçarken, oldukça hasta ve acılar içindedir. Atatürk'e karaciğerinin hasta olduğu teşhisi konduğu gece Melek Tokgöz'ün konserine gitmiştir .
Hastalığının tedavisi için yabancı doktorların davetini" Ortada Hatay meselesi var. Hastalığım duyulursa fena olur" diyerek, memleket meselelerini şahsi menfaatlerden de öte, canından üstün tuttuğunu göstermiştir. Durum daha da ciddileşip hastalığı saklanamaz hale geldiğinde ve dedikoduların arttığı bir dönemde, dimdik ayakta olduğu mesajını vermek için Mersin'de 19 Mayıs kutlamalarına katılmaya karar vererek, Fransız sefirine şöyle kükremiştir: "Milletime söz verdim; Hatay'ı alacağım. Namusum üzerine söylüyorum ki, o Türk toprağını Fransızlara bırakmayacağım. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim yenilmem; yenilirsem bir dakika yaşayamam". Atatürk, Hatay için canını ortaya koymuştur ve şimdi canı tehlikededir. Hatay O'nun davasıdır ve sonunda davayı da kazanmıştır, ama, kendisini bu yola feda etmiştir.
Atatürk'ün insancıl yönü hasta yatağında yatarken yakın dostlarının rahatsızlanmasından duyduğu üzüntüde bir kez daha ortaya çıkmaktadır: "Celal Bey de hasta yatıyor. Fevzi Paşa'nın da şekeri var, O da hasta. Ne olacak bilmem?" . Onun hasta yatağında gördüğü kâbuslarını arkadaşlarına anlatması ıstırabının boyutlarının çok yüksek olduğunu göstermektedir.
Atatürk'ün metâneti ve gerçekler karşısındaki soğukkanlılığı genel sekreterine ölmeden önce bilinçli ve son derece dikkatli yazdırdığı vasiyetnamesinde de kendini göstermektedir. Vasiyetinin ilgi çekici yönlerinden birisi banka gelirlerinin bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına bırakmasıdır. Ayrıca, vasiyete göre İsmet İnönü'nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır. Böylece son görevini de yapmıştır.
Ölüm döşeğinde yatarken Celal Bayar hükümetin projelerini arz etmektedir. A. İnan odaya girerek Atatürk'ün yorulduğunu söyler. Ancak, Atatürk, "Gel sen de dinle. Çok mühim ve güzel şeyler anlatılıyor. Bunlar insanı yormaz, insana can verir... Rica ederim, devam.. " demiştir. Kendisini son nefesine kadar ulusuna adayan Atatürk'ün teşhisleri de son derece önemli ve tutarlıdır:" Bizim bu işleri başarmamız için önümüzde en çok üç yıl mühletimiz vardır. Demem ki ondan evvel fırtına kopmaz". Henüz hükümette böyle bir görüş olmadığı belirtilmiştir. Harp tam da onun öngördüğü gibi bir yıl sonra patlamış, ama, artık o hayatta değildir.
Yatağının baş ucunda bir tablo asılıdır. Tabloda kır çiçekleri ile bezeli yemyeşil bir yamaç alabildiğine uzanmaktadır; bu yamacı çiçek açmış meyve ağaçları süslüyor, arka alanda ise nefis bir göl ve heybetli, karlı dağlar manzarayı tamamlamaktadır. Tablonun adı "4 mevsim" dir. Atatürk bu tabloya baktığında memleketin dört köşesini gördüğünü belirtmiştir.


29 Ekim kutlamaları oldukça dramatik ve etkileyici olaylara sahne olmuştur: "29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur Dolmabahçe önünden geçiyordu. Öğrenciler vapurdan "Atamızı görmek istiyoruz" diye bağırdılar. Ardından da İstiklal Marşı'nı ve 10. Yıl Marşını söylemeye başladılar. "Çıktık açık alınla/ 10 yılda her savaştan" dizeleri Dolmabahçe'nin hüzünlü duvarlarında çınladı." Can Dündar son sahneyi şu yorumla aktarıyor: "Yanındakiler, son düşmanı olan ölümle savaşan bu kudretli adamın ilk kez o gün ağladığını gördüler".
Kitabın son paragrafı da Atatürk'ün ölümünün ardından ona olan sevginin derecesini ifade etmek açısından önemlidir: Atatürk'ün yaveri bu acıya katlanamamış ve tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla hayatına son vermiştir
 
28 Aralık 1930 Mustafa Kemal Atatürk

Kubilay'ın Şehit Düşmesi Üzerine Atatürk'ün Orduya Yazdığı Başsağlığı...

--------------------------------------------------------------------------------

Menemen'de son zamanda vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında yedek subay Kubilay beyin görevini yaparken uğradığı akıbetten ötürü Cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim.Kubilay beyin şehit oluşunda gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları, bütün Cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir.Vatanı müdafaa için yetiştirilen, dahili her politika ve anlaşmazlığın dışında ve üstünde muhterem bir vaziyette bulunan Türk subayının mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığından şüphe yoktur.
Menemen'de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti acılı etmiştir.İstilanın acılığını tatmış bir çevrede genç ve kahraman yedek subayın uğradığı tecavüzü milletin bizzat Cumhuriyete karşı bir suikasd telakki ettiği ve küstahlara, teşvik edenleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır.Hepimizin dikkatimiz bu meseledeki vazifelerimizin gereklerini hassasiyetle ve hakkiyle yerine getirmeğe yöneltilmelidir.
Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin ülkücü öğretmen topluluğunun genç uzvu Kubilay'ın temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.
 
Atatürkten SakaL Üzerine Bir Yazı

Atatürk'ten... Sakal üzerine...
Atatürk, Amasya ziyaretinde. Vali konaginda yörenin
ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karsisinda oturan birine
takilir
gözleri. Yasi ellininüzerinde bu adam beline kadar inen sakaliyla Atatürk'ün dikkatini çeker.
Ata, yanindaki valinin kulagina egilip sorar;
Kimdir bu ? Vali yanit verir; Efendim kendisi
Sih'tir. Yörede çok hatirlisi vardir. Atatürk, Sih'i
yanina çagirir ve; "Bak baba, imanin ölçüsü sakalin boyunda degildir. Sunu rica etsem de en azindan Peygamber efendimizinki gibi kisaltsan"der ve eliyle de boyun alti hizasini gösterir. Sih; "Emrin olur Pasam" diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk, Amasya'daki
Sih'i hatirlar ve Valiyi telefonla arayip durumu sorar. Vali nasil söyleyecegini bilememekle birlikte, Sih'in sakal boyunda en küçük bir kisalma bile olmadigini aksine kimselere el sürdürmedigini anlatir. Atatürk telefonu kapatir, kagidi kalemi eline alir ve az sonra nazirini çagirip, yazdigi yaziyi Amasya Valiligi'ne teblig etmesini ister.
Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Sih Efendi Ata'yi görmek üzere Ankara'ya yola çikmis... Sih gelir Ata'nin karsisina çikar. Sakal tamamen kesilmis, sinekkaydi bir tiras olunmus, saçlar kisaltilmis, kilik kiyafet bastan sona degistirilmis, bambaska bir görünüme bürünülmüstür. Atatürk'ün mesai arkadaslari bu degisimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar; "Aman Pasam, o Sih ki sakalina el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sagladiniz? " Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp; "Dün aksam Amasya Valiligi'ne bir yazi gönderdim ve Sih'i Afyon'a vali atadigimi bildirdim" der. Ardindan da yeni bir yazi hazirlayip, nazirina bu yaziyi da Sih'a vermesini söyler. Yazida söyle yazmaktadir; "Inancin ölçüsünün sakalda olmadigini anladigina sevindim. Valilik meselene gelince; bugün koltuk ugruna kirk yillik sakalindan vazgeçebilen yarin baska seyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum birakmayalim. Kal saglicakla...




dünya şuan makam için sakalından vazgeçenlerle dolu şimdi bunlara kim ders vericek
 
Atatürk'ün İdealindeki Gençlik

Atatürk'ün en büyük hedefi, çok büyük emeklerle kurulan Yüce Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü ve gelişmiş demokratik ülkeler topluluğuna girmesi ve bu entegrasyon sürecinin çok hızlı ve başarılı olmasıydı. Türk Milleti'nin bu süreci hızlandırmasının birinci koşulu ise Batı'nın medeniyetini alırken, milli birlik ve beraberliğini her şeyin üzerinde tutması, milliyetçi karakterini ana esas olarak belirlemesi, İslam'ın özünü savunan çağdaş bir yapıyı ivedilikle oluşturmasıydı.

İşte bu nedenle Atatürk, Cumhuriyet'i emanet ettiği Türk gencinin, milli birlik ve beraberliğini her şeyin üzerinde tutan, vatanperver, cesur, ülkesi için canını seve seve veren, İslam'ı özümsemiş, güzel ahlaki vasıfları hayatının her aşamasına yerleştirmiş olmasını istiyor, bunun için karşısına çıkacak her engeli bizzat ortadan kaldırıyordu. Aşağıda sıralanan maddeler, Atatürk'ün hedeflediği milliyetçi, ülkesinin sorunlarını gayet iyi bilen ve bunlara çözüm üretebilen, demokrat, kendini iyiye ve doğruya adamış, milleti ve devleti için yaşayan bir gençliğin müjdesini vermektedir.


Gerçek bir Türk Milliyetçisi Olmalıdır


Türk genci kendi öz benliğini kaybetmeden, kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmeli, onları kendi milli kültürü içinde sindirebilmelidir. Aksi hem o kişiyi, hem de milleti içten içe yok edebilir. Atamızın Türkiye Cumhuriyeti'ni korumakla sorumlu kıldığı Türk genci, bağımsız ve özgür yaşama konusunda kararlı, her milletin haklarına saygılı, kendi haklarını koruma konusunda azimli, insani bir Türk milliyetçisi olmalıdır. Bunun için de Atatürk'ün milliyetçilik tanımını kendine bir şiar bilmelidir.

Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası temas ve ilişkilerde bütün çağdaş milletlerle aynı çizgide ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır.33

Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanına insani duygunun şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder. Çünkü Türk Milleti bilir ki bugün uygarlığın yüce yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel olarak yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insani ve medeni ilişkide bulunmak elbette gelişmemizin devamı için gereklidir ve yine malumdur ki; Türk Milleti, her uygar millet gibi mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla uygar dünyaya hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir ve hatıralarını saygı ile muhafaza eder. Türk Milleti, insaniyet aleminin samimi bir ailesidir.34

Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz; Cumhuriyetimiz'in mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla dolu olursa o camiaya istinat eden Cumhuriyet de kuvvetli olur.35


Milli Kültüre Önem Vermelidir


... Başarıya ulaşmak ve başarıları kuvvetle, emniyetle yürütebilmek için güçlü bir karaktere sahip olmak gerekir. Bizim güçlü karakterimizi hep ve hep yükseltmek, korumak gerekir. Bundan milliyetseverlik çıkar... Türkiye halkı denildiğinde, bildiğiniz gibi, kaderlerini birleştirmiş olan his ve din bakımından kalpten birbirlerine bağlanmış insanlar söz konusudur. Bunlar arasında ırk yönünden farklı olanlar vardır. Ama karşı ırktan olanlardan birinin diğeri üzerinde onun milliyetini yok edecek bir dava peşinde olmasına gerek yoktur. Her biri için ayrı ayrı olduğu gibi Türkler için de daima bağlı kalmak, milli karakteri yükseltmek, tüm girişimlerinde bu sağlamlığı göstermek lazımdır. Bu noktada tembellik büyük felaketlerin nedeni olur. Nitekim şimdiye kadar da olmuştur. Milliyet hissi sosyal bir topluluğa güç veren, yaşama yeteneğini genişleten başlı başına bir niteliktir. Bu konuda cahil kişilerden oluşan bir sosyal topluluk, bir ırk bölünmeye mahkumdur. Böyle bir toplumun içinde zaten gereği kadar iyilik ve güç olamaz. Böyle bir toplum, böyle bir milli devlet kuramaz. (2 Şubat 1923 İzmir'de halkla yaptığı sohbetten)36


Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatları sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde beliren milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresi'ni açış konuşmasından)37


Millete güven vermelidir

Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok kabiliyetli bir halktır. Bu halk eğer bir defa karşısındakilerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiğine inanırsa her türlü hareketi hemen kabule hazırdır. Bunun için gençlerin herşeyden önce millete güven vermeleri lazımdır. 192338

Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşı'nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime maletmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.39



Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk bir gencin verdiği dilekçe hakkında görüşme sırasında.

Milli terbiyeye sahip olmalıdır

Efendiler, şunu anlatmak istiyorum, ilk esin ana - baba kucağından sonra okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu esinin gelişme kaynağı olması, kişiye millet ve ülkeye hizmet edebilme gücünü ve yeteneğini verebilmesi için millete ve ülkeye büyük, derin ilgi yaratan fikirler, duygularla her an güçlendirilmesi gerekir. Bu fikirlerin ve duyguların kaynağı doğrudan doğruya ülke ve milletir. Milletin ortak isteğine ve eğilimine değinmek ve onun gereklerine kendini adamak, böyle davranmak ve doğru yolda yürüyebilmek sözünü ettiğim terbiyenin temel ilkesidir. Bir milletin bireylerinde egemen olması, onlar tarafından uyulması gereken şey milletin ortak isteği ve fikirleridir. Bir kişinin milletine ve ülkesine yararlı bir iş yaparken hiç aklından çıkarmaması gereken şey milletin gerçek eğilimidir.40

Bir milleti özgür, bağımsız, görkemli, yüce bir toplum halinde yaşatan terbiyedir ve onu tutsak yapan, sefalete iten de bunun yokluğudur.41

Milli terbiyeyle yetiştirilmek ve yüceltilmek istenilen genç beyinlerin bir yandan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali ıvır zıvırla doldurulmasından kaçınılması gerekir.42


Atatürk'ü iyi anlamış olmalıdır


Atatürk, Ankara Kız Lisesi'nin bitirme sınavının ardından öğrenci ve öğretmenlerle birlikte
Bir gün ulusu, sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum.43

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir (yeterlidir).44


Atatürk'ün yolunda ilerlemeli ve onun bıraktığı görevi tamamlamalıdır

Benim Türk Milleti'ne, Türk Cumhuriyeti'ne ve Türklüğün istikbaline ait görevlerim bitmemiştir. Sizler, onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.45

Bu vatan, evlatlarımız ve torunlarımız için cennet gibi yapılmaya layık ve uygun bir vatandır. Bu ülkeyi böyle bayındır hale getirecek olan çalışmalar, ekonomi ve ekonomik faaliyettir. Öyleyse öyle bir ekonomi dönemi başlamalıdır ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrensin ve ona yönelsin. Hepimizin istediği bu milletin insanlarının ellerindeki örneklerle yarının, ticaretin, sanatın, çalışmanın, yaşamın temsilcileri olmalarıdır. Artık bu ülke, bu millet böyle bir devrin içinde bulunuyor ve böyle bir devri yüceltecektir. Böyle bir devrin tarihini yazacaktır. Böyle bir tarihte en büyük makam, en büyük hak çalışkanlara ait olacaktır. Sizler ülkenin gereksinimlerini, milletin yeteneklerini, bunlara karşılık dünyadaki en güçlü ekonomi örgütünü göz önünde tutarak alınması gereken tedbirleri ve uygulanması şart olan yenilikleri çok açık bir biçimde ifade etmelisiniz. Öyle ki o tedbirler, o yenilikler uygulandıkça ülkemiz bolluğa ve aydınlığa kavuşacaktır.46


Ecdadını örnek almalıdır

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.47

Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şumullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.48


Bağımsızlığından ödün vermemelidir


Atatürk gençliğe büyük değer veren bir liderdi ve gençlerle birarada bulunmaya özen gösterirdi.
Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür.49

Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz.50

Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur.51

Esas, Türk Milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir.52

Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM!..53Türkiye Halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. (1922)54

Arzumuz dışarıda bağımsızlık, içerde kayıtsız ve şartsız milli egemenliği korumadan ibarettir. (1923)55

Bağımsızlık ve hürriyetlerini her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun zedeleme ve kayıtlamaya asla müsamaha etmemek; bağımsızlık ve hürriyetlerini bütün mânasiyle koruyabilmek ve bunun için gerekirse, son ferdinin, son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek; işte bağımsızlık ve hürriyetin hakiki mahiyetini, geniş mânasını, yüksek kıymetini, vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakarlığı, her an yapmaya hazır milletlerdir ki, devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına lâyık bir topluluk olarak düşünülebilirler. (1928)56


Demokrasiye inanmalıdır


Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisine sorunuz. Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayanan egemenlik ayakta kalamaz. Böyle bir egemenlik, hatta diktatörlük ancak ihtilal olduğunda, geçici bir süre için gerekir... ülkemize bakınız, sükunet içindedir. Hep güven ve esenlikten yanayız. Kendi topraklarımız dışında bir metrekare toprakta gözümüz yoktur. Çünkü topraklarımız geniştir ve üzerinde yaşayanlar için dar değildir. Tüm devletlerle güvenlik anlaşmaları yaptık. Ancak yeni saldırılara uğramamak için orduyu buluduruyoruz. (24.4.1930, Vossiche Zeitung muhabirine verdiği demeç)57

Efendiler, millet bizi buraya gönderdi. Ama biz bu yönetimi ve egemenliğini miras mal gibi ömrümüz boyunca kullanmak için toplanmış değiliz. Ve sizi toplamak ve dağıtmak hakkına hiç kimse sahip değildir. Millet bilmelidir ki bir günde vekillerini toplar ve gönderir. Kimsenin burayı sınırlamaya hakkı ve yetkisi yoktur ve olmamalıdır.58

Millete şöyle dendi: "Egemenliğinizi ve iradenizi kayıtsız, şartsız elinizde tutmanız gerekir ve bunun için sizi temsil edecek kişileri biraraya getirerek bir meclis toplayınız ve bu meclis kayıtsız ve koşulsuz olarak ülke ve millet işlerine, görevlerine el koyacaktır.59


İstikrarlı, kararlı ve azimli olmalıdır

Türk Milleti'nin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.60

Zafer "zafer benimdir" diyebilenin, muvaffakiyet, "muvaffak olacağım" diye başlayanın ve "muvaffak oldum" diyebilenindir.61

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milleti'nin bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.62

Arkadaşlar ulusun sevgi ve güveninden emin olarak, üzerinde bulunduğumuz medeniyet, terakki ve ilerleme yolunda azimle, tereddütsüz yürüyelim.63


Sorumluluk sahibi olmalı, hizmete talip olmalıdır


Uygarlık yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK
Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.64

Türk Milleti, her ne pahasına olursa olsun hizmeti ilke edinmiştir ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz.65

Bireyler hayatta üç devre geçirir. Devlet hayatı da bu dönemleri içerir. Eski Osmanlı Devleti bu yaşam dönemlerinin üçünü yaşadıktan sonra yok oldu. Onun yerine dünya tarihine yeni bir Türkiye Devleti geçti. Yeni Türkiye Devleti tüm Türklük özelliklerini, yani onun dinç, kararlı, erdemli olma özelliklerini kendinde toplamıştır. Gençler biz size geçmişten, geçmişin boş inançlarından, geçmiş kalıntılarından arındırılmış yeni diriliş getirdik. Olaylar ve olayların zorunlu sonucu demek olan bu diriliş sizin değerli katkılarınız ve aydın desteğinizle ortaya çıktı. Bu yeni varlığı büyütüp yüceltmek size aittir. Bu görevde başarılı olacağınıza gördüğüm kanıtlara bakarak kuvvetle inananlardanım. Sevgili gençler, yaşam mücadeleden ibarettir. O nedenle hayatta sadece iki şey vardır: Yenmek, yenilmek. Size, Türk gençliğine verdiğimiz ve bıraktığımız vicdani armağan sadece ve hep yenmektir ve inanıyorum ki hep yeneceksiniz. Milletin saygınlığı ve ilerleme koşulları bakımından yapılacak işlerde ve atılacak adımlarda hiç duraksamayınız. Milleti o yükselişe ulaştırmamızı önleyecek engellere hep birlikte göğüs gereceğiz. Bunun için beyinlerinize, kültürünüze, bilginize, gerekirse bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza başvuracak ama mutlaka o hedefe ulaşacağız. Gerek burada gerek gezdiğim her yerde genç arkadaşlarınız hep sizler gibi duygulu, kararlı ve yüreklidir. O nedenle şimdiden geleceğin parlak ufuklarını görmenin mutluluğu içindeyim. Bu millet sizin gibi evlatlarıyla hak ettiği yüceliğe erişecektir. Beni çok memnun ettiniz. Birlikte olmaktan, özellikle kararlılık belirten sözlerden ötürü mutluyum. (18.3.1923 Tarsus'da gençlerle konuşmasından)66


Cesur olmalıdır

Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Ama korkmak asla!67

Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve kesinlikle tatbik etmek lâzımdır.68

Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur.69


Gençler, cesaretimizi pekiştiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve kültürlü insanlık faziletinin, vatan sevgisinin, fikir özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşaklar, gelecek sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk, onu yüceltecek ve sürdürecek olan sizsiniz.70


Zorluklardan Yılmamalıdır

Teşebbüslerin başarılı olması için çetin şartlara göğüs germek gereklidir.71

Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir, tanımadım.72

Tatbik eden, icra eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir.73

Lüzumuna kani olduğumuz bir işi derhal yapmalıyız.74

Zorlukları çözen kimse olmak isteyenlerin ilk yapacakları, olayların iç yüzünü bilip ona uymak olmalıdır.75


Çalışkan ve disiplinli olmalıdır


Her şeyden önce maneviyat, kalp ve vicdan gücü yüksek tutulmalıdır.Mustafa Kemal ATATÜRK
Fikir hazırlıkları, seferberlikte asker toplamak için davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazuyla çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır.76

Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.77

Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız, sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.78

Çalışma, insanların vücut kuvvetlerini geliştirir ve hayat için gereken şeyleri temin eder. Çalışmaksızın, fikri gelişme ve ahlaki ilerleme de mümkün değildir. Tembellik bütün fenalıkların anasıdır.79

Kendilerine faydalı olduğunuz, onlara müsbet yolda hizmet ettiğiniz müddetçe milletin sevgisini kazanabilirsiniz. Vaatlerinizi yerine getirmez, milletin refahına hizmet vermezseniz, bugün sizi alkışlayan bu topluluk yarın sizi yuhalar.80


Dürüst olmalıdır

Hakikati konuşmaktan korkmayınız.81

Meseleleri hadiselere göre değil, aslında olduğu gibi ele almak lazımdır.82

Bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin iyi olduğuna inanıyorsak, onu olduğu gibi açık, tereddüt ve belirsizlikten arınmış olarak anlatmayı amaçlamalıyız.83

Arkadaşlar benden iltimas beklememelidir. Hepiniz benim gözümde değerli, önemli kardeşlerimsiniz. Ama, hepinize gösterdiğim hedef yüce, kutsal bir hedeftir... Hanginiz daha güzel yöntemle, başarıyla oraya ulaşırsanız onu, ellerimi çatlatıncaya kadar çırparak alkışlayacak, takdir edeceğim. Benden iltimas ve taraf tutma beklemeyiniz arkadaşlar. Adam olanlar, insan olanlar, yüksek ideali olanlar değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim şey budur. Tüm arkadaşlarımıza söylemek zorundayım ki, ben o milli hedefe tüm millet kitlesini yürütmek için, doğal olarak ahlaki bir unsurum, bunu isterim. (1922, Prof. Dr. Afet İnan'ın yayımladığı belgeden)84


Adaletli olmalıdır

Efendiler! Hükümet memlekette yasayı hakim kılmak ve adaleti dağıtmakla yükümlüdür. Bu açıdan adalet işi çok önemlidir. Adliye siyasetimizde izlenecek yol, adaleti, halkı yormadan, süratle, uygun ve emniyetli bir şekilde dağıtmalıdır. Toplumumuzun dünyayla teması doğal ve zorunludur; o nedenle de adalet seviyemizi tüm uygar toplumların adaletleri seviyesine çıkarmak zorundayız... Çağdaş gelişme milletlerin uygar ihtiyaçlarını genişletir, artırır ve bu ihtiyaçlara uygun uygar hakların var olmasını gerektirir. Her devletin, toplumunun uygarlık seviyesine uygun bir hukuk mevzuatı vardır. Tüm uygar devletlerin medeni kanunları birbirlerine çok yakındır. Bizim milletimiz ve hükümetimiz adalet düşüncesi zihniyeti bakımından hiçbir uygar toplumdan geri değildir. Hatta bu noktada daha ileride olduğumuza tarih tanıklık edebilir. Bu yüzden bizim hukuk mevzuatımızın da tüm uygar devletlerin yasal düzenlemesinden eksik olması kabul edilemez. Hedeflediğimiz tam bağımsızlık kavramı içinde adalet bağımsızlığımızın da yer alması doğaldır.85


Vicdan ve fikir hürriyetinden yana olmalıdır


Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Vicdan hürriyeti, mutlak ve taarruz edilemez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.86

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.87

Gençler, siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.88


Akılcı hareket etmelidir

Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.89

Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.90

Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım geleneklerle dolu olursa felce uğrar.91

Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler.92

Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi tasavvur edemiyorum.93


İleri görüşlü ve tedbirli olmalıdır

Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur.94

Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.95

İlerici olmalı ve ilerlemede sınır tanımamalıdır

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.96

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.97



Türk Milleti'nin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.98

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milleti'nin bu yoldaki hızını, her vasıtayla artırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.99

Bir başka çağdan kalma adetlerinizde, alışkanlıklarınızda direnirseniz, cüzzamlılar, paryalar gibi tek başınıza kala kalırsınız. Benliğinize bağlı kalın ama, gelişmiş uluslar için gerekli olan şeyleri Batı'dan almasını bilin. Yoksa, bilim ve yeni düşünceler sizi bir lokmada yiyip bitirebilirler.100


Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için çalışmalıdır


Türk Milleti'nin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.101

Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki, ona bigane olanları yakar, mahveder.102

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.103

Biz uygarlıktan,ilimden ve fenden kuvvet alıyor ve ona göre yürüyoruz.104

Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.105

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.106

Efendiler, milletimizin hedefi, milletimizin ideali tüm cihanda tam anlamıyla uygar bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her insan topluluğunun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı sahip olduğu ve yapacağı uygarlık eserleriyle ölçülüdür. Medeniyet eseri meydana getirme yeteneğinden yoksun olan toplumlar, özgürlüklerinden ve bağımsızlıklarından soyutlanmaya mahkumdurlar. İnsanlık tarihi bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşam koşuludur. Bu yolda duraklayanlar ya da bu yolda ileri değil geriye bakma cahilliğinde ve vurdumduymazlığında bulunanlar medeniyetin coşkulu selinde boğulmaya mahkumdurlar. Efendiler, medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, iktisatta, bilimde, fende başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşama egemen olan koşulların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin, keşiflerin, fennin harikaları cihanı değişiklikten değişikliğe götürürken, böyle bir devirde yüzyıllık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığını sürdürmek mümkün değildir.107

Uygarlık yolunda başarı, yenilikleri kavrayıp uygulamaya, yenileşmeye bağlıdır.108


Aile kurumuna önem vermelidir

Medeniyetten söz ederken şunu da kesinlikle belirtmeliyim ki, medeniyetin esası, gelişme ve kuvvetin temeli aile düzenindedir. Bu yaşamda aksaklık, ulusça ekonomik ve siyasal yaşayışta da başarısızlığın nedenidir. Aileyi kuran kadın erkeğin, bu işe yararlı hakları ve bilgileri edinmiş olmaları, bu ödeve istekli ve yetenekli olmaları gerektir. 109


Gelişen bilim ve teknolojinin takipçisi olmalıdır


Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.110

Gözlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. Tam tersine ilerlemiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur.111

Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Ancak, bilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarını, gelişmelerini anlamak ve ilerleyişini zaman içinde izlemek gerekir... Çok mutlu bir hisle kavrıyorum ki karşımdakiler bu gerçekleri anlamışlardır. Mutluluğum artıyor. Mutluluğum şunun için artıyor. Karşımdakiler eğitmekte ve yetiştirmekte oldukları yeni kuşağı da gerçeğin aydınlığının doğmasına etkin olacak biçimde hazırlayacaklarına söz vermişlerdir. Bu, hepimiz için iftihar edilecek bir noktadır. (22.9.1924, Samsun'da öğretmenlerle görüşme)112

Ülkemizin en bayındır, en latif, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenen zaferin sırrı nerededir bilir misiniz? Orduların yönetiminde, bilim ve fen ilkelerini kılavuz edinmektir. Ulusumuzu yetiştirmek için temel olan okullarımızın, yüksek okullarımızın kurulmasında aynı yolu izleyeceğiz.113

Evet; ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır. (1922)114

Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.115

Öğretmenlerimiz, ozanlarımız, edebiyatçılarımız ulusa bu felaket günlerini ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazıp söyleyecekler, bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye'nin varlığını tanımak istemeyenlere , onu tanımak zorunda olduklarını anımsatacaktır. (1922)116


Türk Ordusunu gözbebeği gibi korumalıdır


Türk ordusunun bir parçası eş değerini kesinlikle yener. İki katını durdurur ve kıpırdayamaz hale getirir. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaradılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Ancak, bu değeri ne yapıp yapıp korumamız gerekir. Bunu tüm arkadaşlarımdan özellikle istiyorum. Bu değer saklı kaldıkça örgütümüzü, talim ve terbiyemizi, yönetim ve güdümümüzü bu hedef ve amaç yönünde yürüttükçe, Türkiye her türlü saldırıdan uzak kalacaktır, bundan kimsenin kuşkusu olamaz.117

Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri milletin kararı, öbürü de en acılı ve zor koşullarda dünyanın övgüsünü haklı olarak kazanan ordumuzun kahramanlığıdır. Bu iki şeye güvenir.118

Arkadaş, Türkiye en zayıf olduğu sanılan bir zamanda en güçlü olduğunu kanıtlamıştır. Bu, ordusu sayesinde olmuştur. Ordumuz vatan için zafer kazanmıştır. Bu olay Türkiye'nin olağanüstü canlılığına, kutsal kararlılığına en açık seçik kanıtıdır.119

Arkadaşlar, komutanızdaki ordular kahramanlığına gerçekten güvenilir ordulardır. Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, özveriler göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmışlardır. Milletin ve ülkenin minnet ve şükranlarını hak etmişlerdir.120


Güzel ahlaklı olmalı, manevi değerlere sahip çıkmalıdır

Her şeyden önce maneviyat, kalp ve vicdan gücü yüksek tutulmalıdır.121

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.122

Milli Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir. (1923)123

"Gerçekten de, ahlakiyet özel fertlerden ayrı ve bunların üstünde, ancak toplumsal, milli olabilir. Milletin toplumsal düzen ve sükunu, hal ve gelecekte refahı, mutluluğu, selameti ve dokunulmazlığı, uygarlıkta ilerlemesi, yükselmesi için insanlardan her konuda bilgi, gayret nefsin feragatini gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden milli ahlaktır. Mükemmel bir millete milli ahlakın gerekleri o millet fertleri tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdani, duygusal bir nedenle yapılır. En büyük milli duygu, milli heyecan işte budur. Millet analarının, millet babalarının, millet öğretmenlerinin ve millet büyüklerinin evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri milli terbiyenin amacı, işte bu yüksek milli duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır. Ahlakın milli, toplumsal olduğunu söylemek ve maşeri vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsal sıfatını da tanımaktır."124


Hoşgörülü olmalıdır

Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.125




Eğitime önem vermelidir

En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur. (1922)126

Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır.

Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve teknik sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir.127

Okul genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şeref-i istiklâli öğretir.

En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.

Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir.

Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir.


Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.128


İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük, ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir. (1.3.1922, TBMM I. Dönem, 3. Toplantı yılını açılış konuşması)129

Bu ülkenin gerçek sahibi ve toplumumuzun temel öğesi köylüdür. İşte bu köylü bugüne dek eğitimden yoksun bırakılmıştır. Öyleyse bizim izleyeceğimiz eğitim siyasetinin temeli önce cehaleti yok etmektir. Ayrıntıya girmekten kaçınarak bu fikrimi birkaç sözcükle açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak tüm köylüye okuma, yazma öğretmek, vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıyacak kadar coğrafya, tarih, din ve ahlak bilgisi vermek, dört işlemi öğretmek eğitim programımızın ilk hedefidir. Efendiler, bu hedefe ulaşmak eğitim tarihimizde kutsal bir aşama olacaktır. Bir yandan cahilliği yok etmeye çalışırken öbür yandan da ülke çocuklarını toplumsal ve iktisadi yaşamda etkili ve yararlı duruma getirmek için gerekli olan ilk bilgileri pratik olarak verme yöntemi, eğitimimizin temel ilkesini oluşturmalıdır. Efendiler, uygar, çağdaş bir toplumun bilim ve kültür yolunda bu kadarla yetinemeyeceği kuşkusuzdur. Milletimizin gelişme dehası ve bundan ötürü layık olduğu uygarlık düzeyine çıkması doğal olarak yüksek meslekten insanlar yetiştirmek ve milli kültürümüzü yüceltmekle olanaklıdır. (1.3.1922, TBMM, 1. Dönem 3. toplantı yılını açılış konuşmasından)130


Sanata önem vermelidir

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.131


Efendiler siz hayatınızda mebus olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat hiçbir zaman sanatkar olamazsınız.132

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.133

Türk Milleti'nin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu, her zaman ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.134

Bir milleti yaşatmak için birtakım temel işlere ihtiyaç vardır ve bilirsiniz ki bu temel işlerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkardan yoksunsa tam bir hayatı yok demektir. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat, aksayan biri gibidir. Hatta söylediklerim, söylemek istediklerimi belirtmeye yeterli bile değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. Yalnız şunu söyleyeyim ki, sanatkar yetiştirmek milletlere yetmez... Bir millet sanata önem vermediği sürece felakete mahkumdur. Pek çok kimse felaketin derecesini anlamaz. Anladığında da nice korkunç bir çaba harcamak zorunda olduğunu kestiremez.135


Spora önem vermelidir

Efendiler, cihanda spor yaşamı, spor alemi çok önemlidir... Ben size ulus bakımından, ülke evlatları yönünden sporculuğun benim gözümde ne kadar önemli olduğunu anlatmak için şunu diyebilirim. Kutsal vatanı, Türk Milleti'nin yüksek onurunu ve çıkarlarını savunan ordudur. Bundan daha önemli, bundan daha yüce bir dayanak noktası düşünülebilir mi? Özellikle bugünkü Cumhuriyet Ordusu'ndan söz edilirken bundan daha yüce bir kuvvet tasarlanabilir mi? İşte bu değerli, bu yüksek, bu yüce kuvvetin önünde size seslenerek diyorum ki, tüm millet ve tüm ülke evlatlarını sporcu yapmak için harcanan gayretin önemi ve kutsallığı aynı derecede değerli ve önemlidir. (30.9.1926, Çankaya'da Türk İdman Cemiyetleri İttihadı heyetine hitaben yaptığı konuşmasından)136
 
ellerine sağlık kardeşim...
 
guzel calısma emegıne saglık..
 
Atatürk Hakkında

(Araştırmacı Yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı`nın `İçimizden Biri Atatürk` adlı yazısından alıntıdır)​



Atatürk`ün dünyada `başöğretmen` sıfatlı tek lider olduğunu

Bir geometri kitabı yazdığını. Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe) isim babasını bu yazdığı kitapla bizzat Mustafa Kemal olduğunu

Bir röportajda "Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur, Atatürk: "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Davet gelirse düşünürüz". BM yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke biz oluruz

Yıl 1938, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der: "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim"

Yıl 2000, ABD Başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı : "Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk' tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir"

Yıl 1938, Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiir`den alıntı : "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir"

Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu

Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimiz var. Ama dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimiz var; 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat Atatürk tarafından atanmış Üstteğmen Kara Fatma

`Atatürk çiçeği`nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını

Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu

Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. Diyor ki: "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm"

Yıl 2005, Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Johns`un önerisi "Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk' ü örnek alsın yeter"


"Milletimi şimdiye kadar söylediğim sözlerle ve hareketlerimle
aldatmamış olmakla gurur duyuyorum." M.Kemal ATATÜRK
 
HAKİKAT NEREDE?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karatıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

MUSTAFA KEMAL

http://turkbilim.sitemynet.com/ Atatürk Hakkında herşey
 
Pazar, 30 Nisan 2006
ATATÜRK VE DİN

"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."

Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.

Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle ifade etmiştir:

"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)


Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün Osmanlı Devleti'nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:

Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2


Cumhuriyet'in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk'ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:

Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz" dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi." (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)

Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
"Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme"der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi." (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)

DİYANET İŞLERİ RESMİ BELGESİDİR:
Selçuklu devletinin kuruluşundan Osmanlı devletinin yıkılışına kadarki geçen süre aşağı yukarı 864 yıldır ve bu zaman içerinde yapılan cami sayısı 3000 dir.
Kurtuluş savaşı zamanında yani o buhranlı zamanda 1919-1923 yılları arasında Atatürk tam 70.000 cami yaptırmıştır.
Mustafa kemal cumhuriyeti Cuma günü kurulduğunu ilan etmiş ve bütün memlekette kuranı kerimi hatım ettirtmiştir.
Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır."
"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)


Onur Esen

30-4-2006

http://www.uyanturk.org/anasayfa/index.php?option=com_content&task=view&id=286&Itemid=78
 
Leke' Alıntı:

Atatürk'e acıyorum...


acımak Allaha mahsus bi özelliktir,insanlara göre değil.
Ulu önderimiz hayattaki tadabilecek en büyük zevki tadmıştır.bi üleknin kurtuluşu bağımsızlığı,dirilişi en büyük mutluluktur.
o saydıklarında hiçbi işe yaramaz.
 
Geri
Üst