tatsız tuzsuz hayat
Tatsız tuzsuz bir hayat
Bundan 500 yıl kadar önce doktor ve filozoflar bir tesbitte bulunmuşlar. Çoğu şey zehirlidir ama onu zehirsiz hale getiren dozudur diye... Yani bizim atasözümüzle “ azı karar, çoğu zarar” manasına gelen bir tespit.
Tuz, insan organizması için hayati öneme sahip bir kimyasal maddedir. Çünkü vücudun su dengesinin ve mekanizmasının uygun işlemesi vücuda alınan tuz ile çok yakından ilgilidir.
Bunun için de günde 3- 5 gr. tuz almak gerekli ve yeterlidir. Ancak bu miktar toplumlara ve bireylere göre değişiklik göstermektedir. Örneğin bizim ülkemizde tüketilen günlük tuz miktarı 12- 16 gr. iken, Japonlar 40 gr. ile rekor kırmaktalar. Ama diğer taraftan öğreniyoruz ki Japonya tam bir yüksek tansiyonlular ülkesi. Bunda diğer bir çok faktörün yanı sara tuzun da önemli ölçüde payı olduğu bildiriliyor. Zaten fazla tuz ile yüksek tansiyon arasındaki ilişki çoktandır bilinen bir gerçek.
Bu da tuzdaki sodyum iyonunun etkisidir. Ayrıca kalp krizleri, felçler ve böbrek yetmezlikleri de yüksek tansiyonun tabii sonuçlarıdır.
Alınan tuzun azaltılması halinde yüksek tansiyonda düşme kaydedildiği bildirilmekte olup bu amaçla günlük doz, alt sınır olan 1- 2 gr.a çekilebilir.
Peki biz tuzu nerelerden alıyoruz? Yediğimiz, içtiğimiz gıdalardan bazılarında açık ve bilerek, bazılarında da saklı ve istemeyerek sodyum almaktayız. Özellikle konserve, sucuk, peynir, tuzlu kraker ve cipsler tuz yönünden en riskli gıdalardır.
Hemen hemen bütün gıdalar tuz ihtiva etseler de günlük tuz ihtiyacımızın %40’ını ekmek ve hamur işlerinden, %25 ‘ini et ürünlerinden, %10’unu peynir ve bunun gibi süt ürünlerinden, %4’ünü de sebzelerden almaktayız.
Vücudumuz için gerekli olan tuz miktarından fazlasını almamak için ne gibi önlemler almalıyız, bunlardan da bahsedelim kısaca:
Her şeyden önce yemeğin tadına bakmadan tuz serpme alışkanlığından vazgeçilmelidir.
Tuz kullanmayı yavaş yavaş azaltma yoluna gidilmelidir. Bunun için 15-20 günlük bir süre, az tuzlu yemeye alışmak için kâfi gelecektir.
Konserveler, sucuk, peynir, tuzlu krakerler gibi sodyum zengini gıdalar ölçülü tüketilmelidir.
Bunların yerine sodyum yönünden fakir olan pirinç, tahıllar, sebze ve meyveler tercih edilmelidir. Bu gıdaların tansiyonu düşürücü etkiye sahip potasyum yönünden zengin olduğu unutulmamalıdır.
Ambalajlı gıdalar, etiketlerinde taşıdıkları tuz miktarı bakılarak ve ona göre hareket edilerek alınmalıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde ambalajlı gıdaların taşıdıkları tuz miktarı hemen hemen hiç bildirilmemektedir. Burada biz tüketicilere önemli bir görev daha düşmektedir. Üzerinde gıdanın içeriği, nerede üretildiği, üretim ve son kullanma tarihi, TSE standartlarına uyup uymadığı gibi son derece önemli ve elzem olan hususların belirtilmiş olmasına dikkat etmek gerektiği konusu. Mümkünse ambalajlar üzerinde yazılmış olan şikayet ve sitek telefonlarını arayarak, tuz oranlarının da ambalaj üzerinde yer almasını istediğimizi belirtebiliriz.
Tuz yönünden diyet gıdalarda tuz oranı 3 g./kg.’ı geçmemeli, daha kuvvetli diyet gıdalarda da 1g./kg.’ı geçmemelidir.
Bu kaidelere dikkat ederek hayatımızı düzene koymak elbette çok daha güzel olacaktır. Monoton ve çekici olmayan bir hayat için “Tatsız tuzsuz bir hayat” deriz ya, işte bu durumdan kurtulmanın bir yolu da sağlıklı ve dengeli beslenmekten geçer