The Cemaat ve The Hocaefendi
- Konbuyu başlatan Vtnsvr
- Başlangıç tarihi
~GüLeR~501
New member
ne dediğinin bence farkında değilsin dolandırıcı herif ne gibi bir dolandırıcılığını gördün yok görmedin verilen bütün kanıtlar nedense ispatlanamayanlar hep yazılıp çizilenler.....(((Taraflı basının safsataları ...)))
Dini kullanarak para kazanan biri demişsin sadece haline acıyorum bilmediğin ve anlamak istemediğin için halen adama para kazanıyor deyip iftira atıyorsun emekli maaşı olduğunu bilmiyorsun galiba tek geliri odur
şimdi diyecen ki bu adam neden amerika da bir evde kalacak kadar parayı nerden buluyor sen hastasın ve tedavin başka bir memlekettee ve bir tanıdığın kalıyorsun o ev senin mi demektir ispatlayamadığın hiçbir şeyi söylememelisinn
mod olman insanlara dolandırıcı kelimesini kullanmana hak tanımaz
Anlayamadığım olay vatan haini(((size göre....)))) olan birinin nasıl olupta yurtdışında bu kadar Türk okulu açılmasına vesile olabiliyor anlamak güç doğrusu
64general1
New member
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye mektup
Benim uzaktan uzağa bildiğim, takip edebildiğim kadarıyla Fethullah Gülen uzlaşmacı, barışçı biri. Verdiği mesajlardan, televizyon programlarından, vaazlarından, sohbetlerinden ortamı germeyen bir insan portresi çiziyor. “Türban mı üniversite mi” ikilemi için gözünü kırpmadan “Eğitim” diyebiliyor mesela, gerektiğinde eğitim için başörtüsünün çıkartılabileceğini bile savunuyor. Zannedersem bu sakin ve germeyen yapısından dolayı siyasi liderlerden futbolculara çevresi geniş, çok seveni var. Nitekim, Hocaefendi’ye gerçekten inanmış olanlar da mesajlarının üzerinde durulmasını istiyor. Hakkında yaratılan şehir efsanelerinin ya da inanışlarının değil.
Ancak doğruya doğru, Fethullah Gülen ona inanmayan, yakınında olmayan insanlar açısından bir korku figürü, hatta mücadele edilmesi gereken bir put adeta. Bir gün Türkiye’ye tıpkı Fransa’dan Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönüp yıllardır gizliden gizliye ele geçirdiği tabakaların da etkisiyle bütün gücü eline geçireceği hesaplanıyor. Sonunda ne istiyor, Türkiye’yi nasıl bir yere götürecek merak ediliyor. Herkes türbanlı olana, Hocaefendi Şeyh mertebesine erişene kadar mı sürecek bu hesaplaşma, doğrusu ürküntüyle bekleniyor.
Hocaefendi’nin bazı yakınları bütün bunların inanması zor komplo teorileri olduğunu söylüyor. Fethullah Gülen’in demokratik, herkesin birbirinin inançlarına ve özgürlüğüne saygılı bir Türkiye hayal ettiğini vurguluyorlar. Kendisi de bundan farklı mesajlar vermiyor zaten.
Ama yine de insanların kafasındaki soru işaretlerini yok edemiyorlar. Kuşkuları ortadan kaldıramıyorlar ve Fethullah Gülen’i ılımlı bir dini önder olarak kabul ettiremiyorlar Türkiye’nin tamamına.
Bunda Hocaefendi’nin değilse bile, Cemaat mensuplarının büyük hatasının olduğu kesin. Hocaefendi iyi de, onun çevresi için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Cemaat’in artık fark etmesi gerekiyor ki kendi yanlarına aldığı, bağırlarına bastığı isimler bu hareket için yanlış PR yapıyor, herkesin Cemaat’e karşı önyargılı olmasına, hatta nefret dolmasına sebep oluyor.
Mesela Fethullah Gülen barış mesajları veriyor diyelim, müritleri onun aksine öfke ve kin dolu. Yıllardan beri zincirleme mektuplarla saldırıyorlar kendilerinden olmayanlara; üstelik çoğu zaman da birbirinden kopyalanmış hakaret ve küfür cümleleriyle. Yeter ki biri Hocaefendi’yi eleştirsin, şakirdler ayaklanıyor ve hiç de Hocaefendi’ye yakışmayacak bir üslup kullanıyorlar.
Ya bu Cemaat’in basındaki uzantısı? Fethullah Hocaefendi kendisini hakikaten Emre Aköz gibi bugüne kadar her yere yamanmaya çalışmış, hiçbir omurgası, duruşu olmayan, gerektiğinde pornocu gerektiğinde tarikatçı olabilen ve kalemini bedavaya yemeğe, otele satabilen birinin temsil etmesini mi istiyor?
Hocaefendi insanları fişleyen, hedef gösteren, komplolar kuran, Nazi dönemindeki propaganda bakanlığına eşdeğer icraatlerde bulunan ve içi de dışı da, her türlü düşünce sistematiği kötülük üzerine kurulu Fehmi Koru’yu mu örnek gazeteci olarak sahipleniyor?
Basında zaten sevilmeyen, sicilleri herkes tarafından bilinen ve bu yüzden de hep belli bir mesafede tutulmuş kimi isimler son zamanlarda Fethullah Gülen’e dayanarak bir yerlere geliyorlar, kendilerine alan yaratıyorlar. Oysa Cemaat’in kanatlarından evvel bir baltaya sap olamamışlarsa bunun bir nedeni var. Ve maalesef Hocaefendi’nin yandaşları bunları nimetten sayıyor. Onlar ise bu gücü insanları karalamaya, toplumu germeye, herkese saldırıp kendileri gibi olmayanları darmaduman etmeye kullanıyorlar.
Maalesef, bu gibi adamlara prim verilmesi yüzünden millet Cemaat’ten nefret ediyor, soğuyor. Futbolda, iş dünyasında da böyle. Cemaat’e yakın futbolcular, başka futbolcuların hayatını karartıyor. Cemaat’in işadamları sadece kendi çevrelerinden insanlarla iş yapıyor, başkaları dışlanıyor. İnsanların ekmekleriyle oynuyor, kapalı bir çevreye kısıtlamaya çalışıyorlar ekonomik hayatı.
Hakikaten Hocaefendi bunları yapsınlar diye mi bu insanların önünü açıyor?
Hocafendi’nin istediği Türkiye bu mu? Geldiğimiz noktada sayıları hiç de az olmayan insanlar bu gibi yan unsurlar yüzünden asla ve asla Cemaat’le uzlaşmayacak, barışmayacak ve kabullenmeyecek gibi görünüyorlar.
Bir yandan Hocaefendi’nin yakınları Türkiye’nin İran ya da Nazi rejimi gibi olması için her şeyi yapıyor, ortada da bir tek Şeyh eksik gibi bir manzara sunuyorlar.
Öte yandan Hocaefendi’nin hiç mi hiç böyle bir niyetinin olmadığı da söyleniyor...
Hangi Fethullah Gülen?
Oray EĞİN
Akşam,02.04.2008
Benim uzaktan uzağa bildiğim, takip edebildiğim kadarıyla Fethullah Gülen uzlaşmacı, barışçı biri. Verdiği mesajlardan, televizyon programlarından, vaazlarından, sohbetlerinden ortamı germeyen bir insan portresi çiziyor. “Türban mı üniversite mi” ikilemi için gözünü kırpmadan “Eğitim” diyebiliyor mesela, gerektiğinde eğitim için başörtüsünün çıkartılabileceğini bile savunuyor. Zannedersem bu sakin ve germeyen yapısından dolayı siyasi liderlerden futbolculara çevresi geniş, çok seveni var. Nitekim, Hocaefendi’ye gerçekten inanmış olanlar da mesajlarının üzerinde durulmasını istiyor. Hakkında yaratılan şehir efsanelerinin ya da inanışlarının değil.
Ancak doğruya doğru, Fethullah Gülen ona inanmayan, yakınında olmayan insanlar açısından bir korku figürü, hatta mücadele edilmesi gereken bir put adeta. Bir gün Türkiye’ye tıpkı Fransa’dan Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönüp yıllardır gizliden gizliye ele geçirdiği tabakaların da etkisiyle bütün gücü eline geçireceği hesaplanıyor. Sonunda ne istiyor, Türkiye’yi nasıl bir yere götürecek merak ediliyor. Herkes türbanlı olana, Hocaefendi Şeyh mertebesine erişene kadar mı sürecek bu hesaplaşma, doğrusu ürküntüyle bekleniyor.
Hocaefendi’nin bazı yakınları bütün bunların inanması zor komplo teorileri olduğunu söylüyor. Fethullah Gülen’in demokratik, herkesin birbirinin inançlarına ve özgürlüğüne saygılı bir Türkiye hayal ettiğini vurguluyorlar. Kendisi de bundan farklı mesajlar vermiyor zaten.
Ama yine de insanların kafasındaki soru işaretlerini yok edemiyorlar. Kuşkuları ortadan kaldıramıyorlar ve Fethullah Gülen’i ılımlı bir dini önder olarak kabul ettiremiyorlar Türkiye’nin tamamına.
Bunda Hocaefendi’nin değilse bile, Cemaat mensuplarının büyük hatasının olduğu kesin. Hocaefendi iyi de, onun çevresi için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Cemaat’in artık fark etmesi gerekiyor ki kendi yanlarına aldığı, bağırlarına bastığı isimler bu hareket için yanlış PR yapıyor, herkesin Cemaat’e karşı önyargılı olmasına, hatta nefret dolmasına sebep oluyor.
Mesela Fethullah Gülen barış mesajları veriyor diyelim, müritleri onun aksine öfke ve kin dolu. Yıllardan beri zincirleme mektuplarla saldırıyorlar kendilerinden olmayanlara; üstelik çoğu zaman da birbirinden kopyalanmış hakaret ve küfür cümleleriyle. Yeter ki biri Hocaefendi’yi eleştirsin, şakirdler ayaklanıyor ve hiç de Hocaefendi’ye yakışmayacak bir üslup kullanıyorlar.
Ya bu Cemaat’in basındaki uzantısı? Fethullah Hocaefendi kendisini hakikaten Emre Aköz gibi bugüne kadar her yere yamanmaya çalışmış, hiçbir omurgası, duruşu olmayan, gerektiğinde pornocu gerektiğinde tarikatçı olabilen ve kalemini bedavaya yemeğe, otele satabilen birinin temsil etmesini mi istiyor?
Hocaefendi insanları fişleyen, hedef gösteren, komplolar kuran, Nazi dönemindeki propaganda bakanlığına eşdeğer icraatlerde bulunan ve içi de dışı da, her türlü düşünce sistematiği kötülük üzerine kurulu Fehmi Koru’yu mu örnek gazeteci olarak sahipleniyor?
Basında zaten sevilmeyen, sicilleri herkes tarafından bilinen ve bu yüzden de hep belli bir mesafede tutulmuş kimi isimler son zamanlarda Fethullah Gülen’e dayanarak bir yerlere geliyorlar, kendilerine alan yaratıyorlar. Oysa Cemaat’in kanatlarından evvel bir baltaya sap olamamışlarsa bunun bir nedeni var. Ve maalesef Hocaefendi’nin yandaşları bunları nimetten sayıyor. Onlar ise bu gücü insanları karalamaya, toplumu germeye, herkese saldırıp kendileri gibi olmayanları darmaduman etmeye kullanıyorlar.
Maalesef, bu gibi adamlara prim verilmesi yüzünden millet Cemaat’ten nefret ediyor, soğuyor. Futbolda, iş dünyasında da böyle. Cemaat’e yakın futbolcular, başka futbolcuların hayatını karartıyor. Cemaat’in işadamları sadece kendi çevrelerinden insanlarla iş yapıyor, başkaları dışlanıyor. İnsanların ekmekleriyle oynuyor, kapalı bir çevreye kısıtlamaya çalışıyorlar ekonomik hayatı.
Hakikaten Hocaefendi bunları yapsınlar diye mi bu insanların önünü açıyor?
Hocafendi’nin istediği Türkiye bu mu? Geldiğimiz noktada sayıları hiç de az olmayan insanlar bu gibi yan unsurlar yüzünden asla ve asla Cemaat’le uzlaşmayacak, barışmayacak ve kabullenmeyecek gibi görünüyorlar.
Bir yandan Hocaefendi’nin yakınları Türkiye’nin İran ya da Nazi rejimi gibi olması için her şeyi yapıyor, ortada da bir tek Şeyh eksik gibi bir manzara sunuyorlar.
Öte yandan Hocaefendi’nin hiç mi hiç böyle bir niyetinin olmadığı da söyleniyor...
Hangi Fethullah Gülen?
Oray EĞİN
Akşam,02.04.2008
algoritmaA
New member
yazıdada demişsin Türkiyeyi sahiplenmek istiyor yada bunun için geri donucek gibi korkularar sahip insanlar gitigide güçleniyor ve devamında da demişsinki birileri onu kullnark biryerlere geliyor hertürlü camiadan çevresi var....bu insan bukadar güçlüyse madem(ki bağlı olduğu cemaati zaten biliyoruz nekadar büyük bir güce ulaştığını)neyi bekliyor hala..ülke zaten karışık gelsin alsın ozaman...ve demişsin bağlı bulunduğu cemaatekiler onun gibi değil yri geliyor küfrediyolar keşke once genelleme yapmamayı öğrensende...hem diyorsun yanlarına aldıkları bunları karalıyor iyi izlenim bırakmıyor hemde biri birşey dese hemen hepsi laf diyor hatta kufur edenler bile var..karar ver cemaatmi kotu yoksa yanına aldıklarımı yada hepsimi...
tüm bunların yanında bundan 5 10 sende oncede bunlar deniyordu ama goruyoruz bugun ki güçlerini...bu cemaat madem bukadar kotuydu bu kadar vatan hainiydi ve bu hainlikleri bukadar biliniyordu niye devlet birşey yapmadı..haa pardon derin devlette f.gülendi dime...valla sadece gülüyorum sizlere...siz bunlarla uğrışın gozunuzun önündeki mason tehlikesini kilise ev tehlkesini gormeyin...yazık yazık...
64general1
New member
bende sana güleyimde karşılıklı gülelim o zaman.Sen masonlugu bırak Fethullah Vatikan'lada Masonlarlada kanka.Bir zahmet araştırıver bunlardan ne kadar ödül almış.Valla bana hiç ödül veren yok.Onların çıkarlarına hizmet etsem kesin verirler.Kiliselere yardım etsem banada verirler.Vermiyorlarsa demek onların çıkarlarına hizmet etmiyorum demektir ama Hocaefendiniz Maaşallah masonlardan hristiyanlardan ödül üzerine ödül,destek üzerine destek,sponsorluk üzerine spobsorluk görüyor bunlardan bir zahmet gözünüzü açında bunları görüverin.Yarın bir Afganistan,bir Irak vb durumuna düşünce bunları anlamanızın hiç bir faydası olmayacak bize ve bu ülkeye.
algoritmaA
New member
ozaman f.gülene laf de içinde bulunduğu cemiyete değil...
64general1
New member
Ozaman o cemiyette F.güleni savunmasın.İnan bu zat Türkiyenin gündeminden çıksın herşey düzelecek çünkü o eleştirdiginiz ADD'lerde bile bir sürü takiyyeci cirit atıyor o nedenle elaisin de cevabını böylece vermiş oluyorum.Takiyye çıktı Türkiyede ve siyasettede mertlik bozuldu.Bakın MHP bile acısını çekiyor.Bu pislikleri temizlemek için teşkilat lagvediyorlar.
Cemaatler siyasete neden bulaştı?
Yazıya, “Cemaatler neden siyasete bulaşmış gibi görünüyorlar?” başlığını koymak daha uygun düşebilirdi. Yazının içeriği bu soruya sosyolojik açıdan cevap arama çabasında olacağından, başlıktan çok muhtevaya takılmakta yarar var.
Bu hatırlatmayı, sayıca az olsalar da, başlığa bakarak yorum yazma merakındaki sabırsız okuyucular için yapma gereği duydum.
İsterseniz, böyle bir yazıyı kaleme almaya neden ihtiyaç duyuldu sorusuna cevap arayarak başlayalım yazımıza… CHP lideri Deniz Baykal’ın, “Türkiye’de cemaatler hiç bu kadar siyasete bulaşmamıştı” mealinde bir söz sarf ettiği bilgisi ulaştı kulağıma. Sayın Baykal’ın bu tür bir söz sarf etmemiş olduğunu, bunun tamamen bir yanılsama olduğunu varsaysak bile, böyle bir görüntünün hiç olmadığını söylemek de herhalde gerçekçi olmaz.
Kaldı ki, işim gereği sürekli seyahat halinde olduğumdan ve Anadolu’nun dört bir yanında çeşitli programlara katıldığımdan dolayı, farklı sosyal teşekküllerin önceki yıllara göre son bir yıl içinde ülkenin siyasi gündemiyle çok daha yakından alakadar olduklarını karşılaştığım sorulardan bizzat gözlemleyebiliyorum.
Burada cevabı aranması gereken soru sosyal teşekküllerin neden siyasete bulaştıkları değil, son 1 yıl içinde neden siyasi gündemle bu kadar yakından ilgilenme ihtiyacı duyduklarıdır.
Son 1 yılda neler oldu?
Geçtiğimiz 1 yılda neler olduğuna bakmadan bu soruya cevap bulmak zordur. Geçtiğimiz 1 yılın önemli gündem maddelerini kısa başlıklar halinde hatırlatmak gerekirse şunları söylemek mümkündür;
- Ülkenin cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girdiği günlerde cumhuriyet mitingleri adı altında farklı illerde yapılan gösterilerde takınılan genel tutum.
- TSK’nın Kutlu Doğum programı etkinliklerinden rahatsızlığını ifade eden örneklerle dolu 27 Nisan bildirisi…
- Bu ülkede başbakanlık ve uzun yıllar dışişleri bakanlığı yapmış olan Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmemesi için ortaya konulan gerekçelerin geniş halk kesimleri üzerinde oluşturduğu etki…
- Sayın Gül’ün adaylığı kesinleşince seçilmesini engellemek için oluşturulan ve halka hiçte inandırıcı gelmeyen 367 garabeti…
- Demokraside seçmenin tercihine saygı gösterilmesi gerekirken, ‘değil yüzde 50, yüzde 90 da oy alsalar bu ülkede sadece bizim dediğimiz olur’ şeklinde açıkça seslendirilen yaklaşımlar…
- Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine yönelik Anayasa değişikliğine dair referandumdan çıkan sonucuna dair hazımsızlıklar…
- Birden artış eğilimi gösteren terör olaylarının halk üzerinde oluşturduğu moral bozukluğu…
- Geniş halk kesimleri başörtüsüyle yüksek öğrenime devam edilebilmesini bir sorun olarak algılamazken, belli çevrelerin bu konudaki katı tutumunun toplum üzerinde oluşturduğu rahatsızlıklar…
- İktidar partisi hakkında açılan kapatma davasına ilişkin gerekçelerin toplumda yeterince tatmin edici bulunmaması nedeniyle, yargıya karşı olan güvensizliğin toplumda oluşturduğu tedirginlik…
Tüm bu yaşananlar toplumda ciddi bir gerilim ve huzursuzluk oluşturdu. Kuşkusuz bu maddelere başka başlıklar da eklenebilir. Şimdilik bu kadarıyla iktifa edelim.
Kimden yana tavır?
Sözü hiç uzatmadan şu saptamayı yapalım; Son bir yıl içinde yaşadığımız ve kısa başlıklar halinde verdiğimiz yukarıdaki örnekler geniş halk kesimleri üzerinde kanımca şöyle bir etki oluşturdu; Örneğin Sayın Gül’ün neden Çankaya’ya çıkmaması gerektiğiyle ilgili kampanyalar yürütülürken kullanılan üslup ve gösterilen yaklaşım biçimi, belli çevrelerin derdinin sadece Abdullah Gül veya Tayyip Erdoğan’ın siyasi kişilikleriyle ilgili olmadığını, aslında aynı profile sahip tüm Abdullahlara, Tayyiplere, Ahmetlere, Mehmetlere, Zeyneplere, Ayşelere, kısaca ortalama her Anadolu ailesinin yansıttığı yaşam biçimine karşı genel bir karşıtlık içinde oldukları anlaşıldı. En azından toplum böyle algıladı.
Bu karşıtlık sergilenirken de, halkı hiçleştirmek, seçmen iradesini yok saymak, geniş toplum kesimlerinin hassasiyetlerine açıkça meydan okumak maharet sayıldı. Biz bu ülkenin insanlarını acaba incitiyor olabilir miyiz diye hiçbir şekilde empati yapma ihtiyacı hissetmediler. Sadece aşağıladılar.
Böylesine keşmekeş ortamında toplumun tüm katmanları, sağduyu sahibi tüm sosyal kesimler demokrasiden yana açıkça tavır alma konusunda olağanüstü bir hassasiyet gösterdiler. Demokrasiye sahip çıktılar. Bunu da, hem seçim sandığında, hem de referanduma olan yüksek katılımla açıkça yansıttılar. Olan biteni yakından izlemeye matuf bu hassasiyet devam ediyor.
Bu tür bir ortamda demokrasi yanlısı tavrı hangi parti gösterirse göstersin, halk ona destek verecekti. Geniş toplum kesimlerinin bu süreçte AK Parti’ye verdiği desteği sadece bir partiye verilen özel bir destek gibi algılamak, halkın hassasiyetlerini basite indirgemek ve bazı toplumsal gerçeklere gözleri kapamak olur.
Böylesine zorlama bir yorumu ve eksik okumayı AK Parti yaparsa da yanlış yapar, sosyal teşekküllerin zor zamanda demokrasiye sahip çıkma konusunda gösterdiği konjonktürel hassasiyet nedeniyle bu çevreleri bir partinin yandaşı gibi algılama ve arka bahçesi gibi görme vehmine kapılanlar kesimler de yanlış yapar.
Toplum bu süreçte beklentilerine uygun duruşu büyük ölçüde AKP’nin gösterdiğine inanmış olmalı ki, oraya rağbet etti. Başka parti olsaydı belki oraya yönelecekti…
Kaldı ki, aynı süreçte halkın tercihlerine ve beklentilerine değil, kulislerin derin fısıltılarına uygun politika yapmak isteyen partileri ve liderlerini de halk bir bakıma demokrasinin satranç tahtasının dışına itti. Onlara bu oyunda piyon rolü bile vermedi. Son 3–4 aydır Sayın Ağar veya Mumcu ile ilgili iki satır yazıya denk geldiniz mi gazetelerde… Neredeler şimdi…
Hayırlı gelişmeler…
Böylesine bir ortamda (ister cemaatlerin deyin, ister) sosyal teşekküllerin ülkeye ve demokrasiye sahip çıkma konusunda hiçbir hassasiyet göstermemelerini ve kayıtsız kalmalarını beklemek büyük haksızlık, hatta yanılgı olurdu. Evet, yakın zamana kadar güncel konularla bu kadar ilgilenmeyen çevrelerde gündelik siyasetle ilgili diyaloglara sıkça denk gelmek biraz şaşırtabilir.
Ama öbür yandan bakınca da, iş başa düştüğü zamanlarda ülkenin genel gidişatıyla ilgili ciddi hassasiyet taşımış olmaları ve demokrasiyi sahiplenme konusunda gösterdikleri duyarlılık da ülkenin geleceği adına umut verici bir tablo ortaya koyuyor. Yani ülkede olan biten karşısında seyirci olmaktan öte, demokrasiye sahip çıkma refleksi gösteren bir zihniyet algılaması gelişiyor sosyal teşekküllerde. Halkı hiçe sayanların üslupları ve akla hayale sığmayan tavırları da, genel seçmen bilinçlenmesine inanılmaz katkı yapıyor.
Örneğin Tempo dergisi son sayısında, Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’den bahsederken, “üniversitede de, savcılık yaptığı dönemde de camide gören yok” ifadesine yer vermiş. Pekâlâ, ne olurdu camide ezkaza görünmüş olsaydı. Camide bir kez bile olsun görünmemiş olmanın maharet gibi yansıtılmasının erkeklerin yüzde 60’dan fazlasının cuma namazı kıldığı bir ülkede halk nezdinde nasıl bir algılamaya yol açabileceği düşünmüyorlar mı acaba?
Tekrar altını çiziyorum; Giderek kutuplaşan ülkede nerede ise iki parti arasında sıkışmaya zorlanan seçmenlerin ve sosyal teşekküllerin, demokrasiye sahip çıkma konusunda bir duruş sergilerken, seçeneksizlikler arasında birini tercih etme zorunda kalırken sergilediği yaklaşıma partizanca anlamlar yüklemek zorlama bir düşünce olur kanaatindeyim.
Sayın Baykal, kulağımıza kadar ulaşan “Türkiye’de cemaatler hiç bu kadar siyasete bulaşmamıştı” tespitiyle ancak sonucu tartışıyor. Keşke bir özeleştiri yapıp, ülkenin bu hale gelmesinde benim ne ölçüde etkim oldu ve biz nerede hata yaptık meselesini de sorgulasaydı. Kapatma davasında yer alan iddialar tatmin edici değil, AB kriterleri açısından da sorunlu bir iddianame diyen Şükrü Elekdağ’a gözdağı verip geri adım atması sağlanacağına, acaba toplumun büyük bölümü de Sayın Elekdağ gibi mi düşünüyor diye bir anlama çabası içine girselerdi.
Son olarak, seçmen davranışları üzerine çalışan bir bilim adamı olarak şu tespitimizi aktaralım; Son 1 yıldır yaşadıklarımız, kalıcı ve kesintisiz demokrasiye sahip olma konusunda seçmen bilincinin artmasına yönelik ciddi bir katkı yaptığı, yani şer gibi görünen işlerden büyük hayır çıktığı yönündedir. Sonunda millet kazanacaktır. Buna emin olabilirsiniz.
www.osmanozsoy.com
Yazıya, “Cemaatler neden siyasete bulaşmış gibi görünüyorlar?” başlığını koymak daha uygun düşebilirdi. Yazının içeriği bu soruya sosyolojik açıdan cevap arama çabasında olacağından, başlıktan çok muhtevaya takılmakta yarar var.
Bu hatırlatmayı, sayıca az olsalar da, başlığa bakarak yorum yazma merakındaki sabırsız okuyucular için yapma gereği duydum.
İsterseniz, böyle bir yazıyı kaleme almaya neden ihtiyaç duyuldu sorusuna cevap arayarak başlayalım yazımıza… CHP lideri Deniz Baykal’ın, “Türkiye’de cemaatler hiç bu kadar siyasete bulaşmamıştı” mealinde bir söz sarf ettiği bilgisi ulaştı kulağıma. Sayın Baykal’ın bu tür bir söz sarf etmemiş olduğunu, bunun tamamen bir yanılsama olduğunu varsaysak bile, böyle bir görüntünün hiç olmadığını söylemek de herhalde gerçekçi olmaz.
Kaldı ki, işim gereği sürekli seyahat halinde olduğumdan ve Anadolu’nun dört bir yanında çeşitli programlara katıldığımdan dolayı, farklı sosyal teşekküllerin önceki yıllara göre son bir yıl içinde ülkenin siyasi gündemiyle çok daha yakından alakadar olduklarını karşılaştığım sorulardan bizzat gözlemleyebiliyorum.
Burada cevabı aranması gereken soru sosyal teşekküllerin neden siyasete bulaştıkları değil, son 1 yıl içinde neden siyasi gündemle bu kadar yakından ilgilenme ihtiyacı duyduklarıdır.
Son 1 yılda neler oldu?
Geçtiğimiz 1 yılda neler olduğuna bakmadan bu soruya cevap bulmak zordur. Geçtiğimiz 1 yılın önemli gündem maddelerini kısa başlıklar halinde hatırlatmak gerekirse şunları söylemek mümkündür;
- Ülkenin cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girdiği günlerde cumhuriyet mitingleri adı altında farklı illerde yapılan gösterilerde takınılan genel tutum.
- TSK’nın Kutlu Doğum programı etkinliklerinden rahatsızlığını ifade eden örneklerle dolu 27 Nisan bildirisi…
- Bu ülkede başbakanlık ve uzun yıllar dışişleri bakanlığı yapmış olan Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmemesi için ortaya konulan gerekçelerin geniş halk kesimleri üzerinde oluşturduğu etki…
- Sayın Gül’ün adaylığı kesinleşince seçilmesini engellemek için oluşturulan ve halka hiçte inandırıcı gelmeyen 367 garabeti…
- Demokraside seçmenin tercihine saygı gösterilmesi gerekirken, ‘değil yüzde 50, yüzde 90 da oy alsalar bu ülkede sadece bizim dediğimiz olur’ şeklinde açıkça seslendirilen yaklaşımlar…
- Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine yönelik Anayasa değişikliğine dair referandumdan çıkan sonucuna dair hazımsızlıklar…
- Birden artış eğilimi gösteren terör olaylarının halk üzerinde oluşturduğu moral bozukluğu…
- Geniş halk kesimleri başörtüsüyle yüksek öğrenime devam edilebilmesini bir sorun olarak algılamazken, belli çevrelerin bu konudaki katı tutumunun toplum üzerinde oluşturduğu rahatsızlıklar…
- İktidar partisi hakkında açılan kapatma davasına ilişkin gerekçelerin toplumda yeterince tatmin edici bulunmaması nedeniyle, yargıya karşı olan güvensizliğin toplumda oluşturduğu tedirginlik…
Tüm bu yaşananlar toplumda ciddi bir gerilim ve huzursuzluk oluşturdu. Kuşkusuz bu maddelere başka başlıklar da eklenebilir. Şimdilik bu kadarıyla iktifa edelim.
Kimden yana tavır?
Sözü hiç uzatmadan şu saptamayı yapalım; Son bir yıl içinde yaşadığımız ve kısa başlıklar halinde verdiğimiz yukarıdaki örnekler geniş halk kesimleri üzerinde kanımca şöyle bir etki oluşturdu; Örneğin Sayın Gül’ün neden Çankaya’ya çıkmaması gerektiğiyle ilgili kampanyalar yürütülürken kullanılan üslup ve gösterilen yaklaşım biçimi, belli çevrelerin derdinin sadece Abdullah Gül veya Tayyip Erdoğan’ın siyasi kişilikleriyle ilgili olmadığını, aslında aynı profile sahip tüm Abdullahlara, Tayyiplere, Ahmetlere, Mehmetlere, Zeyneplere, Ayşelere, kısaca ortalama her Anadolu ailesinin yansıttığı yaşam biçimine karşı genel bir karşıtlık içinde oldukları anlaşıldı. En azından toplum böyle algıladı.
Bu karşıtlık sergilenirken de, halkı hiçleştirmek, seçmen iradesini yok saymak, geniş toplum kesimlerinin hassasiyetlerine açıkça meydan okumak maharet sayıldı. Biz bu ülkenin insanlarını acaba incitiyor olabilir miyiz diye hiçbir şekilde empati yapma ihtiyacı hissetmediler. Sadece aşağıladılar.
Böylesine keşmekeş ortamında toplumun tüm katmanları, sağduyu sahibi tüm sosyal kesimler demokrasiden yana açıkça tavır alma konusunda olağanüstü bir hassasiyet gösterdiler. Demokrasiye sahip çıktılar. Bunu da, hem seçim sandığında, hem de referanduma olan yüksek katılımla açıkça yansıttılar. Olan biteni yakından izlemeye matuf bu hassasiyet devam ediyor.
Bu tür bir ortamda demokrasi yanlısı tavrı hangi parti gösterirse göstersin, halk ona destek verecekti. Geniş toplum kesimlerinin bu süreçte AK Parti’ye verdiği desteği sadece bir partiye verilen özel bir destek gibi algılamak, halkın hassasiyetlerini basite indirgemek ve bazı toplumsal gerçeklere gözleri kapamak olur.
Böylesine zorlama bir yorumu ve eksik okumayı AK Parti yaparsa da yanlış yapar, sosyal teşekküllerin zor zamanda demokrasiye sahip çıkma konusunda gösterdiği konjonktürel hassasiyet nedeniyle bu çevreleri bir partinin yandaşı gibi algılama ve arka bahçesi gibi görme vehmine kapılanlar kesimler de yanlış yapar.
Toplum bu süreçte beklentilerine uygun duruşu büyük ölçüde AKP’nin gösterdiğine inanmış olmalı ki, oraya rağbet etti. Başka parti olsaydı belki oraya yönelecekti…
Kaldı ki, aynı süreçte halkın tercihlerine ve beklentilerine değil, kulislerin derin fısıltılarına uygun politika yapmak isteyen partileri ve liderlerini de halk bir bakıma demokrasinin satranç tahtasının dışına itti. Onlara bu oyunda piyon rolü bile vermedi. Son 3–4 aydır Sayın Ağar veya Mumcu ile ilgili iki satır yazıya denk geldiniz mi gazetelerde… Neredeler şimdi…
Hayırlı gelişmeler…
Böylesine bir ortamda (ister cemaatlerin deyin, ister) sosyal teşekküllerin ülkeye ve demokrasiye sahip çıkma konusunda hiçbir hassasiyet göstermemelerini ve kayıtsız kalmalarını beklemek büyük haksızlık, hatta yanılgı olurdu. Evet, yakın zamana kadar güncel konularla bu kadar ilgilenmeyen çevrelerde gündelik siyasetle ilgili diyaloglara sıkça denk gelmek biraz şaşırtabilir.
Ama öbür yandan bakınca da, iş başa düştüğü zamanlarda ülkenin genel gidişatıyla ilgili ciddi hassasiyet taşımış olmaları ve demokrasiyi sahiplenme konusunda gösterdikleri duyarlılık da ülkenin geleceği adına umut verici bir tablo ortaya koyuyor. Yani ülkede olan biten karşısında seyirci olmaktan öte, demokrasiye sahip çıkma refleksi gösteren bir zihniyet algılaması gelişiyor sosyal teşekküllerde. Halkı hiçe sayanların üslupları ve akla hayale sığmayan tavırları da, genel seçmen bilinçlenmesine inanılmaz katkı yapıyor.
Örneğin Tempo dergisi son sayısında, Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’den bahsederken, “üniversitede de, savcılık yaptığı dönemde de camide gören yok” ifadesine yer vermiş. Pekâlâ, ne olurdu camide ezkaza görünmüş olsaydı. Camide bir kez bile olsun görünmemiş olmanın maharet gibi yansıtılmasının erkeklerin yüzde 60’dan fazlasının cuma namazı kıldığı bir ülkede halk nezdinde nasıl bir algılamaya yol açabileceği düşünmüyorlar mı acaba?
Tekrar altını çiziyorum; Giderek kutuplaşan ülkede nerede ise iki parti arasında sıkışmaya zorlanan seçmenlerin ve sosyal teşekküllerin, demokrasiye sahip çıkma konusunda bir duruş sergilerken, seçeneksizlikler arasında birini tercih etme zorunda kalırken sergilediği yaklaşıma partizanca anlamlar yüklemek zorlama bir düşünce olur kanaatindeyim.
Sayın Baykal, kulağımıza kadar ulaşan “Türkiye’de cemaatler hiç bu kadar siyasete bulaşmamıştı” tespitiyle ancak sonucu tartışıyor. Keşke bir özeleştiri yapıp, ülkenin bu hale gelmesinde benim ne ölçüde etkim oldu ve biz nerede hata yaptık meselesini de sorgulasaydı. Kapatma davasında yer alan iddialar tatmin edici değil, AB kriterleri açısından da sorunlu bir iddianame diyen Şükrü Elekdağ’a gözdağı verip geri adım atması sağlanacağına, acaba toplumun büyük bölümü de Sayın Elekdağ gibi mi düşünüyor diye bir anlama çabası içine girselerdi.
Son olarak, seçmen davranışları üzerine çalışan bir bilim adamı olarak şu tespitimizi aktaralım; Son 1 yıldır yaşadıklarımız, kalıcı ve kesintisiz demokrasiye sahip olma konusunda seçmen bilincinin artmasına yönelik ciddi bir katkı yaptığı, yani şer gibi görünen işlerden büyük hayır çıktığı yönündedir. Sonunda millet kazanacaktır. Buna emin olabilirsiniz.
www.osmanozsoy.com
algoritmaA
New member
konuyu farklı yonlere çekmek istemiyorum ama atatürkcülüğüde kimler savunuyor goruyoruz...ve bu ülkenin tek sorunu sana gore f.gülen sanırım?
gokkorikko
New member
Bu Vatana Millete Hayırlı Eğitimli Dürüst Insanlar Yetiştiriyor. Hizmet Anlayışıyla Yola çıktı. Bu Adamdan Niye Korkuyorlar şimdi Daha Iyi Anlıyorum.dini Alet Etmiyor Dini Islamı Avrupaya Yaymaya çalışıyor Dünyanın Bir çok Yerinde Eğitim üzerine Okulları Var ...insanlığa Hizmet Ve Islamiyete Hizmet Amaçlıdır. Laiklikle Uğraşmaz Kimseye Zararı Olmaz. Sırf Konuşmak Için Konuşmak Sırf Kriz Yaratmak Için Davalar Açmak ... Neden Hep Islamla Alakalı şeylerde Soruşturmalar Açılıyor Neden? Bazılarıda Diyorki Yahudiler Masonlar Hristiyanlar ödül Veriyor Yok Destek Oluyor Bizim ülkede De Adamı şeriat Devlet Kurmakla Suçlanıyor. Ya Arakdaşım Gidin Işinize Gücünüze Bakın Yaa.herşeyde örgütlenme Grublanma Olur. Hoca Efendi De örgüt Kurmuş Gayet Doğal. Evet çok Para Kazanıyor Ve çokda Yatırım Yapıyor Yardım Ediyor Kazancını Helal Yolla Sağlıuyor Yine Helal Kazanıyor..
Allah Hoca Efendi Ve Onun Gibilerini Başımızdan Eksik Etmesin
Allah Hoca Efendi Ve Onun Gibilerini Başımızdan Eksik Etmesin
sergahcan
New member
ben sadece bir önyargımla yoruma katılacağım. önce aynştainın bir sözü: önyargıları yıkmak atomu parçalamaktan zordur. benimkinide aşmanız zor ki önyargım şudur; abd ' lerine giden hiç bir insana güvenmem, çünkü abd kendi işine yaramayan hiç kimseye oturma izni verip korumaz...abd islam dostudur diyen kişiyede tek sorum olur, emin misin?
Fetullah Gülen in neden Amerikaya gittiği belli adam burada olsa hapisaneden çıkartmazsınız hatta adamı zehirlemeye bile kalkarlar aynen Said Nursi ye olduğu gibi kusura bakmayın ama gerçekler ortaya çıkıyor. Bu cemaatin yaptığı şeyler bence çok güzel Allah c.c. da zaten güzel olduğu için bu kadar bu cemaati genişletmiş. Bu cemaatin yaptığı güzel şeyleri servet dökseniz yine yapamazsınız o yüzden iftira atmayı bırakınız. Alkışlamaya bakınız.
Atatürkçüyüm diyenler devlet meselerini içki masasında konuşuyor. Devlet meseleri bu kadar ayaklar altına almışlar. Atatütkçü diye tanınan insanlara nerden emirler geliyor acaba araştırdınız mı hiç arkadaşlar , Bunu iyi bilin dışarı ülkelerden geliyor. Türkiye yi onlar yönetiyor. Türkiye eğer gelişirse yönetimde elden gider. O yüzden Türkiye nin herzaman önünü kesecekler bundan emin olun. bu yüzden güzel şeyler yapan insanlara böyle iftira ediyorlar.
Dünya zevklerine dair f.gülen hocada ne gördünüz sormak isterim. Evlenmemeiş bilene niye evlenmediniz sorusuna aklıma bile gelmedi diye cevap veriyor. Kendini sırf Allah yoluna adamış nefsini yenmiş bir insan böyle adamları kimse satın alamaz. Ne amerika nede başka bir güç. O yüzden boşyere nefes tüketmeyin. Görünen köy klavuz istemez.
Atatürkçüyüm diyenler devlet meselerini içki masasında konuşuyor. Devlet meseleri bu kadar ayaklar altına almışlar. Atatütkçü diye tanınan insanlara nerden emirler geliyor acaba araştırdınız mı hiç arkadaşlar , Bunu iyi bilin dışarı ülkelerden geliyor. Türkiye yi onlar yönetiyor. Türkiye eğer gelişirse yönetimde elden gider. O yüzden Türkiye nin herzaman önünü kesecekler bundan emin olun. bu yüzden güzel şeyler yapan insanlara böyle iftira ediyorlar.
Dünya zevklerine dair f.gülen hocada ne gördünüz sormak isterim. Evlenmemeiş bilene niye evlenmediniz sorusuna aklıma bile gelmedi diye cevap veriyor. Kendini sırf Allah yoluna adamış nefsini yenmiş bir insan böyle adamları kimse satın alamaz. Ne amerika nede başka bir güç. O yüzden boşyere nefes tüketmeyin. Görünen köy klavuz istemez.
sergahcan
New member
ilginç bir bakış açısı. yaparsınız, edersiniz, zehirlersiniz yani yine aynı konu. ortada bir siz biz var ama kim bu biz ve siz anlıyamıyorum.arkadaşım sadece soruyorum, dürüstçe cevapla lütfen: dünya üzerinde kan ve şiddetin olduğu her yerde abd yokmu? sen kendi ülkendeki adalet sistemine güvenmiyorsun ve senin din kardeşlerine kan kusturan bir ülkeye sığınıyorsun, bahanende ilginç, zehirlerdiniz. o zehirleyecekler kimse artık.cemaatin yaptığı güzel şeyler demişsin, Atatürk düşmanlığı güzelse kabul ediyorum sözlerini. yakın tarihimize bir bakalım, kimler öldürülmüş, suikastlere kurban gitmiş. oda ilginç başta uğur mumcu olmak üzere kemalist olarak tanımlanan insanlar. kimler işkencelerden geçmiş milliyetçi, ulusalcı ve aşırı sol tabir edebileceğimiz insanlar. ilginçtirki adı hizbullah olan bir örgüt bu ülkede aydın ve dindar sayılacak insanları işkencehanelerde öldürdü, hatırlarmısınız bilmem. cemaatinizden kime ne yapılmıştır bu güne kadar. bir örnek verin somut olarak söz sizden özür dileyeceğim. allah güzel olduğu için bu cemaati bu kadar genişletmiştir demişsiniz. o halde iyi dinleyin. Atatürk hiç bir savaşını kaybetmemiş bir komutandır ve bu ülkeyi kurmuştur, varlığımız bu sayededir ki allah onun güzelliğini görmüşki böyle muzaffer etmiştir. fetullah gülen ve cemaatinize karşı düşüncelerim çok açık kardeşim. tekrarlıyorum, abd nin desteklediği ve koruduğu hiç kimseden bu dünya ve insanlık için bir yarar beklemem.kişiliğinize hiç bir sözüm yok, ama allahtan başka hiç bir tapılacak ve güvenilecek yer aramadım aramıyorumda.
general saygı duyduğum bir arkadaştır...general senin dinin ne?dur tahmin edeyim ergenekonizm...
ananın bacının babanın adı ne dur tahmin edelimmi istiyorsun .....
insanların dini sayısal lotomu kii tahmin ediyorsun
insanlara inancına loto toto tahmin gibi seviyesiz bir şekilde yaklaşırsan senin nasıl doğduğuna dair tahminlerde bulunulmasına anlayış gösterebilirmisin
toto,loto,yada tahmin yürütmeye başlatma bizi
zira birçok kadın tanırım yerli -yabancı bu yüzden tahminlerim kuvvetlidir
yazdığın seviyesiz mesajı kaldır yada düzenleki hatanı anlayıp özür dilemiş olasın
sana yarım saat süre
süren başladı....
metalic
New member
DİNDAR insanlar bizi rahasız etmiyor....bizi rahatsız eden DİN SÖMÜRÜCÜLERİ, DİNCİLER, DİN BEZİRGANLARI, DİN İSTİSMARCILARI, DİNİ PAZARLAYANLAR... anlaman için farklı kullanımlarını da yazdım.
siz neden inatla DİNDAR insanla DİNCİ insanı aynı kefeye koyuyorsunuz? yoksa sizde mi din sömürüsünden faydlanıyorsunuz?
çamuR at izi kalsın uıygulamasını "iddanamesi bile olmaya ERGENEKON'da" sayenizde çok iyi öğrendik.
Fethullah Hoca madem vatansever neden İslam dünyasıa savaş açan ABD'nin korumasında yaşıyor???
ABD ve VATİKAN PROJESİ DİNLERARASI DİYALOG saçmalığına iman ediyor?