Türk-kürt Kardeştir,ayrım Yapan Kalleştir

ben onu bunu bilmem kendine Ulusumuzun dışında kimlik arayan kim olursa olsun ister safkan orcinal türk olsun farketmez benim kardeşim olmaz.

-bayrağımı tanımayanı tanımam
-devletimi tanımayanı tanımam
-milli değerlerimi tanımayanı tanımam
-yediği tası pisleyipte şükredeni tanımam

Önce Samimiyet ,sözde değil ÖZDE
namussuzlardan ,şerefsizlerden, bölücülerden iki yüzlülerden bıktık artık

-Vatan bizim vatanımızdır
-Bayrak bizim bayrağımızdır
-Ulus bizim Ulusumuzdur

kendine ayrı kimlik arıyan haindirrrr ,hainler kardeşim olamaz........


söylediklerine de aynen katılıyorum .ancak bu dediklerini yapmayan ve senin gibi düşünen kürtlerin olduğunu ben çevremden biliyorum .bu yüzden de genelleme yapmıyorum .millete anlatmak istediğim şeyde bu ama anladılar gitti .

arkadaş ben kürt değilim .kürtçüde değilim . ben türküm ,türkçüyüm ,atatürkçüyüm

benim gibi düşünen kürtlerede her zaman sahip çıkarım .bazı pijleri örnek vererek bana kürtlerin genelini kötüdür demeyin yeter .başka bişey istemem
 
bırak dilini konussun ingilizce konusana kufur edilio mu ndn kurtceye kufur edilio yada trt inglizce kanalı war ama turkiye nufusu olanlara ndn yk sence bu esitlik mi bırak adam diledigi gibi yasasın yasatmazsan zarar verir hata cok onceden yapılmıs belkide cok gec

İsteyen konuşuyo zaten evinde... ingilizce içinde talep varsa konuşulur. İngilizce ile kürdceyi aynı kefeye koymandan da ben birşeyler çıakrdım açıkçası ... da burda söylenmez malum ban sebebi.

TRT nin ingilizcesini bir ara gösterirsen sevinirim.
 
yapılan yorumlardan atılan türk kürt düşmanlık tohumlarının tuttuğunu görüyoruz.şu açıkki devlete hainlik eden kürtler uğradıkları baskıdan yada başka bir sebepten dağa çıkmadılar dış güçler tarafından kandırılıyorlar.bilmiyorlarki zamanında ermeninin rusun elinden onları türk kuvvetleri kurtardı .biz kürtlerle din kardeşiyiz fakat hainliğe devam edenler cezalarını bulacak onun için akılı olmaları lazım.ekmeğini yediği bayrağının altında yaşadığı ülkeye ihanet şerefsizliktir.şerefsiz insanlarda dağda it gibi ölmeye mahkumdur
 
allah'ım kürde fırsat verme dehre sultan olmasın,
pabuç ayağını sıksın, iflah olmasın.
vur sopayı, al haracı, karnı bile doymasın.
bu çeşmeden gavur içsin, rum içsin, kürde nasip olmasın.
Yavuz Sultan SELİM

İyi Forumlar..
 
Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nundur

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ve asli öğesi tektir ve Türk Ulusu'dur. Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nundur.
sezer_171003.jpg

CUMHURİYET'İN 81. YILI...
Cumhurbaşkanı Sezer'in mesajı
29 Ekim 2004
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Cumhuriyet'in kuruluşunun 81. yıldönümü dolayısıyla yayınladığı mesajda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde bulunan ve anayasalarda da yer verilen Türk ulusu kavramının bir üst kimlik olarak kullanıldığını belirtti. Sezer, birlikte yaşayan ve kaynaşmış toplulukların, kültürel haklar dışında, etnik, dinsel ya da mezhepsel kimliklerinin öne çıkarılmasının ulus devleti yıpratmanın ötesinde, ulusal birliğe zarar verecek nitelikte olduğunu söyledi. Sezer, herkesi Cumhuriyet çevresinde kenetlenmeye çağırdı.

Cumhurbaşkanı, Avrupa Birliği üyelik sürecinin olumlu biçimde sonuçlanması için Türkiye'nin üzerine düşeni yaptığını belirterek, "Adım atma sırası artık Avrupalı ortaklarımızdadır" dedi.

Cumhurbaşkanı Sezer'in mesajından...

Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütündür. Bu düzenleme ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi kurallaştırılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken "tekil devlet" modeli benimsenmiştir.

"Tekil devlet"te, ülke de, ulus da, egemenlik de tektir ve bölünemez.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ve asli öğesi tektir ve Türk Ulusu'dur. Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nundur.

Türk Ulusu, siyasal bir kavramdır ve "Atatürk Milliyetçiliği" esasına dayanır. "Atatürk Milliyetçiliği" akılcı, çağdaş, uygar ve barışçı bir ulusçuluk anlayışıdır.

"Atatürk Milliyetçiliği", Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi "Türk Ulusu"ndan sayan; etnik köken, dil, din ve mezhep gibi nedenlerle yapılacak her türlü ayrımcılığı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı içerir.

Anayasamızda benimsenen ulusçuluk da, etnik köken, dil, din, mezhep gibi benzerliklere değil; yazgı, kıvanç, tasa ve ülkü ortaklığına ve birlikte yaşama isteğine dayanan ulusçuluk anlayışıdır. Türk Ulusu'ndan sayılmanın tek koşulu vatandaşlık bağıdır.


"Türk Ulusu" kavramı Türkiye'ye gönül bağı ile bağlı olan herkesi kapsamaktadır. Yüce Önder Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" özlü sözü bunu en iyi biçimde anlatmaktadır. Çünkü, bu söyleyişte "Türk olana" değil, "Türküm diyene" denilmiştir.

Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde bulunan ve anayasalarda da yer verilen Türk Ulusu kavramının bir üst kimlik olarak kullanıldığıdır.

Ülke ve ulus yönünden bölünmez bütünlüğü vazgeçilmez gören tekil devlet, özel yaşam alanında kalmak koşuluyla alt kimlikleri benimser; çünkü, farklı alt kimlikler toplumun zenginliğidir.

Birlikte yaşayan ve kaynaşmış toplulukların, kültürel haklar dışında, etnik, dinsel ya da mezhepsel kimliklerinin öne çıkarılması ulus devleti yıpratmanın ötesinde, ulusal birliğe zarar verecek niteliktedir.

Avrupa Birliği üyelik sürecimizin olumlu biçimde sonuçlanması için üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyoruz. Adım atma sırası artık Avrupalı ortaklarımızdadır. Bu gerçeklerin bilincinde olan Türk Ulusu'nun haklı beklentisi, 17 Aralık 2004 tarihinde yapılacak Avrupa Birliği KonseyiÕnde katılım görüşmelerine 2005 yılının ilk aylarında başlanması kararının alınması ve ülkemize yönelik ek bir koşul getirilmemesi, ayırımcılık yapılmamasıdır.

Türk ve dünya kamuoyu önünde içtenlik ve inandırıcılık sınavı verecek olan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, nesnel, tutarlı ve yapıcı bir tutum benimsemelerini ve ülkemize farklı ölçüt ve yöntemler uygulamamalarını umuyoruz.

Cumhuriyet Bayramlarını kutlarken her geçen yıl ülkemizde sağlanan ilerlemeleri gözlemleyince, bugüne kadar yaptıklarımızın, üyelik görüşmelerine başlayınca başaracaklarımızın bir güvencesi olarak görülmesinin yerinde olacağına inanıyoruz.

Üyelik görüşmelerimizin zorlu geçeceğinin bilincindeyiz. Üyeliğimizin gerçekleşeceği dönemde ülkemizin her alanda ulaşmış olacağına inandığımız düzey, bugün Avrupa kamuoylarında tartışma konusu olan kimi ögelerin büyük ölçüde ortadan kalkması sonucunu verecektir.

Cumhurbaşkanı Sezer'in, Cumhuriyet'in 81. yılı dolayısıyla yayınladığı mesaj şöyle:
(28 Ekim 2004)

Değerli Yurttaşlarım,

Yüce Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet'in 81. yıldönümünü, Ulusça büyük coşku içinde kutladığımız bu anlamlı günde, hepinize saygılarımı ve en iyi dileklerimi sunuyorum.

Devletimiz ve Ulusumuz, Cumhuriyet'in sunduğu olanakları en iyi biçimde kullanarak Yüce Atatürk'ün gösterdiği gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşma ereğine kararlılıkla ilerlemektedir.

Bizler, uygarlığın tüm olanaklarından yararlanan özgür yurttaşlar olarak geleceğe güvenle bakabiliyorsak, bunu Yüce Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'e ve onun kazanımlarına borçluyuz.

Ulusumuz, kendisini çağdaş dünya ile buluşturan ve özgürlük ortamı yaratan Cumhuriyet'i korumaya ve sonsuza değin yaşatmaya kararlıdır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ü, silah arkadaşlarını, kahraman şehitlerimizi ve gazilerimizi sonsuz gönül borcu ve saygıyla anıyorum.

Değerli Yurttaşlarım,

Yüce Atatürk'ün Samsun'a çıkışıyla başlayan bağımsızlık savaşımı, O'nun önderliğinde büyük bir inanç ve kararlılıkla yürütülmüş, tüm olanaksızlıklara karşın eşine az rastlanır bir zafer kazanılmıştır.

Bu zafer, Cumhuriyet'le taçlandırılarak, tarihimizin en büyük çağdaşlaşma ve aydınlanma hareketi başlatılmıştır.

Ulus egemenliğine ve ulusal istence dayanan, demokratik açılımları olanaklı kılan Cumhuriyet ve ardından yapılan devrimlerle, Türkiye, uygarlık yolunda önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

Cumhuriyet, çağdaşlık, eşitlik ve özgürlük getirmiş, büyük bir düşünce devrimi başlatmıştır.

Cumhuriyet rejimi, bir yurttaşlık bilinci oluşturmuş, yurttaşlar arasında eşitliği sağlayarak, herkese ülke yönetimine katılma ve ülkenin geleceğini belirleme hakkını vermiştir. Böylece, Cumhuriyet'le birlikte kendini yöneten ve yönetme hakkına sahip etkin yurttaşlar yaratılmıştır.

Cumhuriyet'in başarılarının gerisinde din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi ve çağdaşlığın temeli olan laiklik ilkesi yatmaktadır. Türk Aydınlanma Devrimi'nin ekseni olan laiklik ilkesi, çağdaşlaşma ve toplumsal dönüşüm tasarımını hedefine ulaştırmıştır.

Özgür bireyin ortaya çıkmasını sağlayan laiklik ilkesi, toplum ve cemaat baskısını engellemiş, bireylerin yaratıcılıklarını harekete geçirmiştir.

Dinsel kurallarla yönetilen bir devletten, bireyi yücelten çağdaş devlete geçişi anlatan laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti, art arda gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki düzenlemeler sayesinde, uygar dünya ile hızla bütünleşmiştir.

Cumhuriyet'in 81 yıllık kazanımları, "Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare, Cumhuriyet idaresidir" diyen Yüce Atatürk'ün haklılığını ortaya koymaktadır.

Türk Ulusu, Atatürk'ün gösterdiği yolda ilerlemiş, O'nun devrim ve ilkelerini kısa sırada özümseyerek Cumhuriyet'i yaşam biçimi olarak benimsemiştir.

Cumhuriyet, siyasal, toplumsal ve kültürel alanda bir yenilenme, çağdaşlaşma ve aydınlanma tasarımıdır. Yüce Atatürk, "Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla Türk milletini emin ve sağlam bir gelecek yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibarıyla, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur." sözleriyle bunu anlatmıştır.

Tam bağımsızlık ve ulus egemenliğine dayanan Cumhuriyet rejimi, Yüce Atatürk'ün çağdaş, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletini gerçekleştirme inancının temel dayanağı olmuştur.

Çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü bir yönetim biçimiyle demokrasiyi geliştirmek ve Ulusumuzu, gönenç içinde uygar ve ileri bir toplum düzenine ulaştırmak Cumhuriyet'in en büyük ereğidir.

Cumhuriyet'i tüm ilke ve değerleriyle benimsemeyi, korumayı ve geliştirmeyi temel alan Cumhuriyetçilik ilkesi, Türkiye'nin hedeflerine ulaşması sürecinde Atatürk'ün diğer ilkeleri gibi Ulusumuza yol göstermiştir.

Değerli Yurttaşlarım,

Cumhuriyetimizin 81. yılını kutladığımız bu günde, yurdun ve ulusun bölünmez bütünlüğünü korumaya andiçmiş bir Cumhurbaşkanı olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin çok önemli gördüğüm bir niteliği üzerinde durmak istiyorum.

Anayasamızın değiştirilemez kuralları arasında yer verilen 3. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütündür. Bu düzenleme ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi kurallaştırılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken "tekil devlet" modeli benimsenmiştir. Bu nedenle, anayasal kuralın değiştirilmesinin önerilmesi de yasaklanmıştır.

"Tekil devlet"te, ülke de, ulus da, egemenlik de tektir ve bölünemez.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ve asli öğesi tektir ve Türk Ulusu'dur. Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nundur.

Türk Ulusu, siyasal bir kavramdır ve "Atatürk Milliyetçiliği" esasına dayanır. "Atatürk Milliyetçiliği" akılcı, çağdaş, uygar ve barışçı bir ulusçuluk anlayışıdır.

"Atatürk Milliyetçiliği", Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesi "Türk Ulusu"ndan sayan; etnik köken, dil, din ve mezhep gibi nedenlerle yapılacak her türlü ayrımcılığı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı içerir.

Anayasamızda benimsenen ulusçuluk da, etnik köken, dil, din, mezhep gibi benzerliklere değil; yazgı, kıvanç, tasa ve ülkü ortaklığına ve birlikte yaşama isteğine dayanan ulusçuluk anlayışıdır. Türk Ulusu'ndan sayılmanın tek koşulu vatandaşlık bağıdır. Bu, Anayasa'nın 66. maddesinde, "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." söylemiyle açıkça vurgulanmıştır. Maddede, Türk olmak etnik kökenle değil hukuksal bir bağla "Vatandaşlıkla" ilişkilendirilmiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında oluşan bu tanım 1924 Anayasası'na da aynı biçimde girmiştir. Bundan etnik bir anlam çıkarmak doğru olmaz.

"Türk Ulusu" kavramı Türkiye'ye gönül bağı ile bağlı olan herkesi kapsamaktadır. Yüce Önder Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" özlü sözü bunu en iyi biçimde anlatmaktadır. Çünkü, bu söyleyişte "Türk olana" değil, "Türküm diyene" denilmiştir.

Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde bulunan ve anayasalarda da yer verilen Türk Ulusu kavramının bir üst kimlik olarak kullanıldığıdır.

Yüce Atatürk'ün deyişiyle, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir".

Ulusal Kurtuluş Savaşı, toplumun bünyesinde barındırdığı tüm etnik ve dinsel öğelerin katılımıyla yapılmış, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla bu öğeler, "Türk Ulusu" çatı kimliğinde, onurlu biçimde temsil edilmişlerdir.

Ülke ve ulus yönünden bölünmez bütünlüğü vazgeçilmez gören tekil devlet, özel yaşam alanında kalmak koşuluyla alt kimlikleri benimser; çünkü, farklı alt kimlikler toplumun zenginliğidir.

Birlikte yaşayan ve kaynaşmış toplulukların, kültürel haklar dışında, etnik, dinsel ya da mezhepsel kimliklerinin öne çıkarılması ulus devleti yıpratmanın ötesinde, ulusal birliğe zarar verecek niteliktedir.

Değerli Yurttaşlarım,

Cumhuriyetimizin 81. yıldönümünü kutlarken, dış politikaya ilişkin kimi konulara da bu fırsattan yararlanarak değinmek istiyorum.

Değişim rüzgarlarının güçlü biçimde duyumsandığı, koşulların her geçen gün farklılaştığı bir dünyada yaşadığımızı gözününde bulundurmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bölgemizde yaşanan kapsamlı değişimler, kuşkusuz Türkiye'yi de doğrudan ilgilendirmektedir. Ülkemizin gönenç, istikrar ve güvenliğini ilgilendiren bu konuların dikkatle izlenmesi ve ulusal çıkarlarımızın gerektirdiği önlemlerin alınması yönünde özenle çaba gösterilmesi, içinde bulunduğumuz dönemde daha da büyük önem taşımaktadır.

Uluslararası alanda karşımıza çıkan sorunlara akılcı çözümleri üretmeyi sürdürebilme yeteneğimiz, Türk Ulusu'nun geleceğe güven ve umutla bakmasını sağlamaktadır. Kararlı, ileriyi düşünen, girişimci, ön alan ve çözümden yana yaklaşımlarımızın, Cumhuriyetimizin uluslararası alandaki konumuna ve saygınlığına giderek daha fazla güç kazandırması sevindiricidir.

Komşularımızla iyi ilişkiler kurmaya yönelik çabalarımız, günümüzde de dış politikamızın temelini oluşturmaktadır. Bu çabalarımızın giderek daha fazla sonuç vermekte olduğunu mutlulukla gözlemliyoruz. Komşularımızla ilişkilerimizde sağlanan ilerlemelerin güçlenerek sürdürülmesi, en içten dileğimizdir.

Avrupa Birliği üyelik sürecimizin olumlu biçimde sonuçlanması için üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyoruz. Adım atma sırası artık Avrupalı ortaklarımızdadır. Bu gerçeklerin bilincinde olan Türk Ulusu'nun haklı beklentisi, 17 Aralık 2004 tarihinde yapılacak Avrupa Birliği KonseyiÕnde katılım görüşmelerine 2005 yılının ilk aylarında başlanması kararının alınması ve ülkemize yönelik ek bir koşul getirilmemesi, ayırımcılık yapılmamasıdır.

Türk ve dünya kamuoyu önünde içtenlik ve inandırıcılık sınavı verecek olan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, nesnel, tutarlı ve yapıcı bir tutum benimsemelerini ve ülkemize farklı ölçüt ve yöntemler uygulamamalarını umuyoruz.

Cumhuriyet Bayramlarını kutlarken her geçen yıl ülkemizde sağlanan ilerlemeleri gözlemleyince, bugüne kadar yaptıklarımızın, üyelik görüşmelerine başlayınca başaracaklarımızın bir güvencesi olarak görülmesinin yerinde olacağına inanıyoruz.

Üyelik görüşmelerimizin zorlu geçeceğinin bilincindeyiz. Üyeliğimizin gerçekleşeceği dönemde ülkemizin her alanda ulaşmış olacağına inandığımız düzey, bugün Avrupa kamuoylarında tartışma konusu olan kimi ögelerin büyük ölçüde ortadan kalkması sonucunu verecektir.

Öte yandan, Türkiye'deki kapsamlı değişim sürecinin önümüzdeki yıllarda da süreceği ve buna koşut olarak, Avrupa Birliği'nin de aynı kalmayacağının unutulmaması önem taşımaktadır. Her genişleme dalgasıyla yeni boyutlar elde eden Avrupa Birliği'nin, Türkiye'nin üyeliğiyle sağlayacağı kazanımları da kapsamlı biçimde değerlendirmesi gerekmektedir.

Değerli Yurttaşlarım,

Cumhuriyet'in 81 yıllık kazanımları, onurlu bir Ulus olarak geleceğe güvenle bakmamızı olanaklı kılmaktadır. Bununla birlikte, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve işsizlik gibi kimi önemli sorunlarımız vardır. Ancak, ülkemizin ve Ulusumuzun potansiyeli doğru kullanıldığında tüm sorunlarımızı aşacak güce sahip olduğumuzdan kuşku duymuyoruz.

Türkiye, içinde bulunduğumuz dönemde, ülkemizi geleceğe taşıyacak tasarıları sürdürmeli ve bunlara gerekli kaynağı ayırabilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti, köklü, büyük ve güçlü bir devlettir. Laik, demokratik ve çağdaş yapısıyla pek çok ülke için örnek durumundadır. Bu büyüklüğe yaraşır biçimde, birlik ve dirliğimizi her zaman korumalıyız.

Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkılması, Cumhuriyet'in tüm değerleriyle sonsuza değin yaşatılması hepimizin ortak sorumluluğudur.

Tüm yurttaşların, kurum ve kuruluşların, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen niteliklerini korumak ve bunlar yönünden taraf olmak zorunda olduklarını bir kez daha anımsatmak istiyorum.

Yurttaşlarımızın bu bilinçle, Cumhuriyet'in çevresinde kenetleneceğine ve O'nu yeni eserlerle yücelterek geleceğe güçlü biçimde taşıyacağına inancımız sonsuzdur.

Büyük Önder Atatürk'ün, "Cumhuriyet, ahlaki fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir." sözü, Cumhuriyet'in erdemli bireylerin yaşatacağı bir rejim olduğunu göstermektedir.

Yüce Atatürk'ün, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis'e verdiği "Türkiye Cumhuriyeti, mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır!" iletisi, aslında bizlere yüklediği büyük bir sorumluluktur. Bunu unutmadan çalışacak, ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacağız.

Cumhuriyet'in anlam ve kazanımlarının çok iyi özümsenmesi, 81 yıllık başarılarımızı katlayarak artıracaktır. Ulusumuzun ortak bilinci, birlik ve beraberliği bu süreçte en büyük gücümüz olacaktır. Ulusal birliğimizi zayıflatmaya yönelik hareketlere asla izin vermeyeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, yurt içinde ve dışındaki yurttaşlarımızın Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyor, tüm yurttaşlarımıza esenlikler diliyorum.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer / http://www.belgenet.com/arsiv/cumhuriyet81.html
 
Pauleta' Alıntı:
Atatürk Ne Demiş : "ne Mutlu Türküm Diyene"
Ne Mutlu Türk Olana Dememiş

-Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük TÜRK olarak dünyaya gelmemdir.

-Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.

-Ben her seyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacagina inancim vardir. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyalari içinde kapayacağim. Türk birligine inaniyorum onu görüyorum. Yarinin tarihi yeni fasillarini Türk birliğiyle açacaktir. Dünya sükununu bu fasillar içinde bulacaktir. Türk'ün varligi bu köhne aleme yeni ufuklar açacak günes ne demek ufuk ne demek o zaman görülecek." Atatürk
TÜRK KIMDIR?

--"Bu memleket dünyanin beklemedigi asla ümit etmedigi bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik en asagi bir Türk besigidir. Besik tabiatin rüzgarlariyla sallandi. Besigin içindeki çocuk tabiatin yagmurlariyla yikandi. O çocuk tabiatin simseklerinden yildirimlarindan kasirgalarindan evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alisti; onlari tabiatin babasi tanidi onlarin oglu oldu. Bir gün o tabiat çocugu tabiat oldu; simsek yildirim günes oldu; Türk oldu. Türk budur. Yildirimdir. Kasirgadir dünyayi aydinlatan günestir. " Atatürk

--"Tanri nasip eder ömrüm vefa ederse; Musul Kerkük ve Adalari geri alacagim. Selanik de dahil Bati Trakya'yi Türkiye hudutlari içine katacagim ! Atatürk

--"Istanbul'da çikan bir gazeteyi Kasgar'da ki Türk de anlayacaktir." Atatürk

--"Türkiye Türklerindir." Atatürk

--"Kanini tasiyandan baskasina inanma!" Atatürk

--"Dünya yüzünde Türkten daha büyükondan daha eski ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlik tarihinde görülmemistir." Atatürk

--"Birgün ressamlar Türk'ün simasini kaybederlerse yildirimi alsinlar yapiversinler." Atatürk

--""Milli benligini bulamayan milletler baska milletlerin avi olacaklardir." Atatürk

--"Türk'lerin yasadiklari her yer misak-i milli hudutlari içindedir." Atatürk

--"Hayattaki yegane üstünlügüm Türk dogmaktir! Muhterem milletime sunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetistirerek basinin üstüne kadar çikaracagi adamlarin kanindaki vicdanindaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." Atatürk

--"Biz dogrudan dogruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanagi Türk toplulugudur. Bu toplulugun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluga dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." Atatürk

--"Beni olaganüstü bir kisi olarak yorumlamayiniz. Dogusumdaki tek olaganüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." Atatürk

--"Türk budur: Yildirimdir kasirgadir dünyayi aydinlatan günestir." Atatürk

--"Eger bende bazi fevkaladelikler görüyör buluyorsaniz bunlari sadece ve yanliz Türk olmama Türklügüme baglayiniz." Atatürk

--""Ülkeniz sizindir Türklerindir. Bu ülke tarihte Türk tü bugün de Türk tür ve sonsuza dek Türk olarak yasayakcaktir." Atatürk

--"Yetisecek çocuklarimiza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel herseyden evvel Türkiye'nin istikbaline kendi benligine millî an'anelerine düsman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu ögretilmelidir." Atatürk

--"Türk aydinlarinin kendi kendisini bilmemesinden ve baska milletlerde su veya bu sebeple üstünlük oldugunu sanarak kendini onlardan asagi görmesinden dogmaktadir. Bu yanlis görüse son vermek için Türklügümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanimak ve tanitmak sarttir." Atatürk

--"Türkiye bir maymun degildir ve hiç bir milleti de taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlasacak ne de Batililasacaktir; o sadece özlesecektir." Atatürk

--""Yüksek Türk! Senin için yüksekligin hududu yoktur. Iste parola budur." Atatürk

--"Türk çocugu ecdadini tanidikça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktir." Atatürk

--"Tas kirilir Tunç erir ama Türklük ebedidir" Atatürk

--"Türk aleminin en büyük düsmani komünizmdir. Her görüldügü yerde ezilmelidir." Atatürk

--"Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan her seyden önce ve kesinlikle Türkçe konusmalidir. Türkçe konusmayan bir insan Türk kültürüne topluguna bagliligini iddia ederse buna inanmak dogru olmaz." Atatürk

--"Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtulus Savasi'nda benim de milletime ettigim birtakim hizmetler olmustur zannederim. Fakat bunlardan hiçbirini kendime maletmedim. Yapilanin hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa dogrusu da budur. Mazide sayisiz medeniyet kurmus bir irkin ve milletin çocuklari oldugumuzu ispat etmek için yapmamiz lazim gelen seylerin hepsini yaptigimizi ileri süremeyiz. Bugüne ve yarina birakilmis daha birçok büyük islerimiz vardir. Ilmi arastirmalar da bunlar arasindadir. Benim arkadaslarima tavsiyem sudur: Sahsiniz için degil fakat mensup oldugumuz millet için elbirligi ile çalisalim. Çalismalarin en büyügü budur." Atatürk

--"Büyük devletler kuran ecdadimiz büyük ve sümullü medeniyetlere de sahip olmustur. Bunu aramak tetkik etmek Türklüge ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur." Atatürk

--"Asla süphem yoktur ki Türklügün unutulmus büyük medeni özelligi ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelismesi ile gelecegin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir günes gibi dogacaktir." Atatürk

--"Yeni Türk yazisi Türk'ün yaradilistan gelen zeka ve kabiliyetini gelistirebileceginden yeni yazimizi tarlalarinda çalisan çiftçilerimize sürüleri basinda daglarda dolasan çobanlarimiza kadar en az bir zamanda yaymaya çalismak hepimizin vicdan ve milli haysiyet borcudur." Atatürk

--"Kanini tasiyandan baskasina inanma!" Atatürk

--"Milletleri yükselten bu hususa bir amil daha ilave edelim; Milletlerin kalbinde intikam hissi olmali. Bu alelade bir intikam degil hayatina istikbaline refahina düsman olanlarin zararlarini dermeyi hedef tutan bir intikamdir." Atatürk

--"Bütün dünya bilmeli ki; karsimizda böyle bir düsman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düsmana merhamet aciz ve zaaftir; bu insaniyet göstermek degil insanlik hassasinin yok oldugunu ilan eylemektir." Atatürk

--""Yurttaslarim! Az zamanda çok ve büyük isler yaptik. Bu islerin en büyügü temeli Türk kahramanligi ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir." Atatürk

--"Türk Milletinin karakteri yüksektir Türk Milleti çaliskandir Türk Milleti zekidir." Atatürk

--"Su anda büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavusmanin en derin sevinci ve heyacani içindeyim." Atatürk

--"Türk Türk oldugu için asildir. çogumuz büyük babamizin babasini hatirlamayiz. Bütün soy gururumuzu Türk olmanin içinde buluruz." Atatürk

--"Türklük benim en derin güven kaynagim en engin övünç dayanagimdir" Atatürk

--" Mensup oldugum Türk milletinin san ve serefi varsa benim de bir ferdi olmak sifatiyla sanim ve serefim vardir." Atatürk

--"Türk Milleti yüzyillardan beri hür ve müstakil yasamis ve istiklâli yasamak için sart saymis bir kavmin kahraman evlatlarindan ibarettir. Bu millet istiklalsiz yasamamistir yasayamaz ve yasamayacaktir." Atatürk

Onuncu Yil Nutku'ndan


--"Az zamanda çok büyük isler yaptik. Bu islerin en büyügü temeli Türk kahramanligi ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir." Atatürk

--""Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun degerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz." Atatürk

--"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çaliskandir Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmistir. Ve çünkü Türk milletinin yürümekte oldugu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasinda tuttugu mesale müspet ilimdir." Atatürk

--"Asla süphem yoktur ki Türklügün unutulmus medeni vasfi ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkisafi ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir günes gibi dogacaktir. " Atatürk

--"Bana insanlar üstünde bir dogus yüklemeye kalkismayiniz. Dogusumdaki tek olaganüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." Atatürk

--"Türklük benim en derin güven kaynagim en engin övünç dayanagimdir." Atatürk

--"Ulusal varligimiza düsman olanlarla dost olmayalim. Böylelerine karsi...'Türk'üm ve düsmanim sana kalsam da bir kisi!' diyelim." Atatürk

--""Evvela millete tarihini asil bir millete mensup bulundugunu bütün medeniyetlerin anasi olan ileri bir milletin çocuklari oldugunu göstermeliyiz." Atatürk

--"TÜRK çetin isler basarmak için yaratilmistir!" Atatürk

--"Muhtaç oldugun kudret damarlarindaki ASIL kanda mevcuttur!" Atatürk

--"Bir Türk cihana bedeldir!" Atatürk
 
Öğretmen eğer çelik yelekle derse girecekse GİTMEZ.

Öğretmen eğer sabah ders verdiği çocuğun akşam yoluna mayın döşediğini veya dağdaki teröriste kendi askerini öldürmesi için bomba taşıdığını görürse GİTMEZ.

Öğretmen eğer insanlıktan nasibini almamış insancıkların fiili tecavüzlerine maruz kalırsa GİTMEZ.

-----------------

Devlet eğer elektriği suyu bedava kullanırken (para ödeyenlerde kaçak kullanırken), vergiden muaf tutulurken, Yatırım için yönlendirme yapılırken hala hainlik yapanlar için DEVLET DEĞİLDİR...

Şöyleki bu fıkra senin için...


kardeş sen ısrarla beni anlamıyorsun ya .

bana neden istanbulda öğretmenlerin okula çelik yelekle gitmediğini söyleyebilirmisin

evet söyle istanbulda neden çelik yelek giymiyor öğretmenler .yada neden her şey normal .istanbulda kürt yokmu . kendi kazdığın kuyuya kendin düşüyorsun .gene benim dediğime geldik .


DEVLET - DEVLET - DEVLET .....

istanbuldaki durumun aynısını şırnaktada sağlaması gereken DEVLETT . biz vatandaş olarak üstümüze düşeni yapıyoruz ve yaparız .organizasyon kime ait DEVLETE . ben devlet üstüne düşeni yapsın derken bunu kastediyorum .anlamıyormusun .


DEVLET üstüne düşeni yapsın .

istanbula türkiyenin ili olarak davranır şırnağa ermeni toprağı gibi uzak durursan yürümez bu iş .bu iki ilde de kürtler var .birinde her gün şehit birinde sadece ara sıra olay .bunuda istese devlet engeller .suç tamamen terörü bitirmekten yana olmayan devletindir .


ATATÜRK de başa geçtiğinde herkes ayaklanmıştı .herkes ihanet içindeydi .padişah bile .ama nasıl kurtardı ülkeyi .gereken tüm adımları atarak .gerek hizmet gerek eğitim gerek KATLİAM .devlet devlet olsa bitirir terörü . devletin bu suçunu kürtlerin tamamına mal etmeyin


başbağlar katliamı oldu .devlet nerdeydi he ?????????

nerde yaşıyorsun bilmiyorum ama ordaki ortamı bilmeyen bir insan olduğun her halinden belli

-Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük TÜRK olarak dünyaya gelmemdir.

-Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.

-Ben her seyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacagina inancim vardir. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyalari içinde kapayacağim. Türk birligine inaniyorum onu görüyorum. Yarinin tarihi yeni fasillarini Türk birliğiyle açacaktir. Dünya sükununu bu fasillar içinde bulacaktir. Türk'ün varligi bu köhne aleme yeni ufuklar açacak günes ne demek ufuk ne demek o zaman görülecek." Atatürk
TÜRK KIMDIR?

--"Bu memleket dünyanin beklemedigi asla ümit etmedigi bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik en asagi bir Türk besigidir. Besik tabiatin rüzgarlariyla sallandi. Besigin içindeki çocuk tabiatin yagmurlariyla yikandi. O çocuk tabiatin simseklerinden yildirimlarindan kasirgalarindan evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alisti; onlari tabiatin babasi tanidi onlarin oglu oldu. Bir gün o tabiat çocugu tabiat oldu; simsek yildirim günes oldu; Türk oldu. Türk budur. Yildirimdir. Kasirgadir dünyayi aydinlatan günestir. " Atatürk

--"Tanri nasip eder ömrüm vefa ederse; Musul Kerkük ve Adalari geri alacagim. Selanik de dahil Bati Trakya'yi Türkiye hudutlari içine katacagim ! Atatürk

--"Istanbul'da çikan bir gazeteyi Kasgar'da ki Türk de anlayacaktir." Atatürk

--"Türkiye Türklerindir." Atatürk

--"Kanini tasiyandan baskasina inanma!" Atatürk

--"Dünya yüzünde Türkten daha büyükondan daha eski ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlik tarihinde görülmemistir." Atatürk

--"Birgün ressamlar Türk'ün simasini kaybederlerse yildirimi alsinlar yapiversinler." Atatürk

--""Milli benligini bulamayan milletler baska milletlerin avi olacaklardir." Atatürk

--"Türk'lerin yasadiklari her yer misak-i milli hudutlari içindedir." Atatürk

--"Hayattaki yegane üstünlügüm Türk dogmaktir! Muhterem milletime sunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetistirerek basinin üstüne kadar çikaracagi adamlarin kanindaki vicdanindaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." Atatürk

--"Biz dogrudan dogruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanagi Türk toplulugudur. Bu toplulugun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluga dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." Atatürk

--"Beni olaganüstü bir kisi olarak yorumlamayiniz. Dogusumdaki tek olaganüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." Atatürk

--"Türk budur: Yildirimdir kasirgadir dünyayi aydinlatan günestir." Atatürk

--"Eger bende bazi fevkaladelikler görüyör buluyorsaniz bunlari sadece ve yanliz Türk olmama Türklügüme baglayiniz." Atatürk

--""Ülkeniz sizindir Türklerindir. Bu ülke tarihte Türk tü bugün de Türk tür ve sonsuza dek Türk olarak yasayakcaktir." Atatürk

--"Yetisecek çocuklarimiza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel herseyden evvel Türkiye'nin istikbaline kendi benligine millî an'anelerine düsman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu ögretilmelidir." Atatürk

--"Türk aydinlarinin kendi kendisini bilmemesinden ve baska milletlerde su veya bu sebeple üstünlük oldugunu sanarak kendini onlardan asagi görmesinden dogmaktadir. Bu yanlis görüse son vermek için Türklügümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanimak ve tanitmak sarttir." Atatürk

--"Türkiye bir maymun degildir ve hiç bir milleti de taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlasacak ne de Batililasacaktir; o sadece özlesecektir." Atatürk

--""Yüksek Türk! Senin için yüksekligin hududu yoktur. Iste parola budur." Atatürk

--"Türk çocugu ecdadini tanidikça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktir." Atatürk

--"Tas kirilir Tunç erir ama Türklük ebedidir" Atatürk

--"Türk aleminin en büyük düsmani komünizmdir. Her görüldügü yerde ezilmelidir." Atatürk

--"Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan her seyden önce ve kesinlikle Türkçe konusmalidir. Türkçe konusmayan bir insan Türk kültürüne topluguna bagliligini iddia ederse buna inanmak dogru olmaz." Atatürk

--"Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtulus Savasi'nda benim de milletime ettigim birtakim hizmetler olmustur zannederim. Fakat bunlardan hiçbirini kendime maletmedim. Yapilanin hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa dogrusu da budur. Mazide sayisiz medeniyet kurmus bir irkin ve milletin çocuklari oldugumuzu ispat etmek için yapmamiz lazim gelen seylerin hepsini yaptigimizi ileri süremeyiz. Bugüne ve yarina birakilmis daha birçok büyük islerimiz vardir. Ilmi arastirmalar da bunlar arasindadir. Benim arkadaslarima tavsiyem sudur: Sahsiniz için degil fakat mensup oldugumuz millet için elbirligi ile çalisalim. Çalismalarin en büyügü budur." Atatürk

--"Büyük devletler kuran ecdadimiz büyük ve sümullü medeniyetlere de sahip olmustur. Bunu aramak tetkik etmek Türklüge ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur." Atatürk

--"Asla süphem yoktur ki Türklügün unutulmus büyük medeni özelligi ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelismesi ile gelecegin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir günes gibi dogacaktir." Atatürk

--"Yeni Türk yazisi Türk'ün yaradilistan gelen zeka ve kabiliyetini gelistirebileceginden yeni yazimizi tarlalarinda çalisan çiftçilerimize sürüleri basinda daglarda dolasan çobanlarimiza kadar en az bir zamanda yaymaya çalismak hepimizin vicdan ve milli haysiyet borcudur." Atatürk

--"Kanini tasiyandan baskasina inanma!" Atatürk

--"Milletleri yükselten bu hususa bir amil daha ilave edelim; Milletlerin kalbinde intikam hissi olmali. Bu alelade bir intikam degil hayatina istikbaline refahina düsman olanlarin zararlarini dermeyi hedef tutan bir intikamdir." Atatürk

--"Bütün dünya bilmeli ki; karsimizda böyle bir düsman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düsmana merhamet aciz ve zaaftir; bu insaniyet göstermek degil insanlik hassasinin yok oldugunu ilan eylemektir." Atatürk

--""Yurttaslarim! Az zamanda çok ve büyük isler yaptik. Bu islerin en büyügü temeli Türk kahramanligi ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir." Atatürk

--"Türk Milletinin karakteri yüksektir Türk Milleti çaliskandir Türk Milleti zekidir." Atatürk

--"Su anda büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavusmanin en derin sevinci ve heyacani içindeyim." Atatürk

--"Türk Türk oldugu için asildir. çogumuz büyük babamizin babasini hatirlamayiz. Bütün soy gururumuzu Türk olmanin içinde buluruz." Atatürk

--"Türklük benim en derin güven kaynagim en engin övünç dayanagimdir" Atatürk

--" Mensup oldugum Türk milletinin san ve serefi varsa benim de bir ferdi olmak sifatiyla sanim ve serefim vardir." Atatürk

--"Türk Milleti yüzyillardan beri hür ve müstakil yasamis ve istiklâli yasamak için sart saymis bir kavmin kahraman evlatlarindan ibarettir. Bu millet istiklalsiz yasamamistir yasayamaz ve yasamayacaktir." Atatürk

Onuncu Yil Nutku'ndan


--"Az zamanda çok büyük isler yaptik. Bu islerin en büyügü temeli Türk kahramanligi ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir." Atatürk

--""Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun degerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz." Atatürk

--"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çaliskandir Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmistir. Ve çünkü Türk milletinin yürümekte oldugu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasinda tuttugu mesale müspet ilimdir." Atatürk

--"Asla süphem yoktur ki Türklügün unutulmus medeni vasfi ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkisafi ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir günes gibi dogacaktir. " Atatürk

--"Bana insanlar üstünde bir dogus yüklemeye kalkismayiniz. Dogusumdaki tek olaganüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." Atatürk

--"Türklük benim en derin güven kaynagim en engin övünç dayanagimdir." Atatürk

--"Ulusal varligimiza düsman olanlarla dost olmayalim. Böylelerine karsi...'Türk'üm ve düsmanim sana kalsam da bir kisi!' diyelim." Atatürk

--""Evvela millete tarihini asil bir millete mensup bulundugunu bütün medeniyetlerin anasi olan ileri bir milletin çocuklari oldugunu göstermeliyiz." Atatürk

--"TÜRK çetin isler basarmak için yaratilmistir!" Atatürk

--"Muhtaç oldugun kudret damarlarindaki ASIL kanda mevcuttur!" Atatürk

--"Bir Türk cihana bedeldir!" Atatürk

kardeş bu sözlerin çoğunu ezbere biliyorum ve canı gönülden katılıyorum


ancak atatürkün kürtlerin türk olmadığını söyleyen bir beyanını bulda görelim .yada kürtlerin genelini düşman sayan bir sözü varsa buyurda bizde öğrenelim .ben atatürk gibi ne mutlu türküm diyenlere ne olursa olsun düşmanlık edemem kusura bakma
 
kardeş sen ısrarla beni anlamıyorsun ya .

bana neden istanbulda öğretmenlerin okula çelik yelekle gitmediğini söyleyebilirmisin

evet söyle istanbulda neden çelik yelek giymiyor öğretmenler .yada neden her şey normal .istanbulda kürt yokmu . kendi kazdığın kuyuya kendin düşüyorsun .gene benim dediğime geldik .


DEVLET - DEVLET - DEVLET .....

istanbuldaki durumun aynısını şırnaktada sağlaması gereken DEVLETT . biz vatandaş olarak üstümüze düşeni yapıyoruz ve yaparız .organizasyon kime ait DEVLETE . ben devlet üstüne düşeni yapsın derken bunu kastediyorum .anlamıyormusun .


DEVLET üstüne düşeni yapsın .

istanbula türkiyenin ili olarak davranır şırnağa ermeni toprağı gibi uzak durursan yürümez bu iş .bu iki ilde de kürtler var .birinde her gün şehit birinde sadece ara sıra olay .bunuda istese devlet engeller .suç tamamen terörü bitirmekten yana olmayan devletindir .


ATATÜRK de başa geçtiğinde herkes ayaklanmıştı .herkes ihanet içindeydi .padişah bile .ama nasıl kurtardı ülkeyi .gereken tüm adımları atarak .gerek hizmet gerek eğitim gerek KATLİAM .devlet devlet olsa bitirir terörü . devletin bu suçunu kürtlerin tamamına mal etmeyin


başbağlar katliamı oldu .devlet nerdeydi he ?????????

nerde yaşıyorsun bilmiyorum ama ordaki ortamı bilmeyen bir insan olduğun her halinden belli

Seninle şu ana kadar tartıştığım için özür dilerim... Şöyle ki...

İstanbul'da 17 000 000 kişi yaşamakta, DİE'ye göre Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki (tüm güneydoğu ve doğu Anadolu dahil) 11 000 000 kürd var. Başkalarına göre 6 500 000

kaynak : http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=73286

Çoğunluk olan yerde cesaret ve icraatte olur.

Ancak buna rağmen, değnekçilik, kapkaç, hırsızlık, tecavüz, haraç, cinayet, şantaj, tefecilik, PEZEVENKLİK, hayat kadınlığı vb gibi işlerde kürdler açık ara önde... Bunu benim kadar sende biliyorsun.

İstanbul'da, Şırnak'ta, Kerkük'te, Musul'da, Kıbrıs'ta Türkiye'nin ilidir. Bu tarihi bir gerçektir.

Şu anda başımızdaki ile Atatürk'ü bir tutma yanılgısına hiç cevap vermeyeceğim..

Avrupa birliği ve insan hakları hülyaları ile güvenlik güçlerinin elinden yetkisi alınmıştır. Yetki verilmemiştir.

Yani bir PKK'lı araba ile bomba taşırken polis bomba taşıdığını bildiği arabayı ARAYAMAZ. TUTUKLAYAMAZ. GÖZALTINA ALAMAZ...

AKP'nin icraatlerinden birisi de budur.

kardeş bu sözlerin çoğunu ezbere biliyorum ve canı gönülden katılıyorum


ancak atatürkün kürtlerin türk olmadığını söyleyen bir beyanını bulda görelim .yada kürtlerin genelini düşman sayan bir sözü varsa buyurda bizde öğrenelim .ben atatürk gibi ne mutlu türküm diyenlere ne olursa olsun düşmanlık edemem kusura bakma

1925 yılında patlak veren İngiliz destekli Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Kürtçülükle mücadele politikası en kararlı ve sert şekilde yürütülmüştür. 25 Şubat tarihli Örfi İdare Kanunu, 25 Şubat 1925 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan değişiklik ve 4 Mart 1925’de yapılan Takrir-i Sükun görüşmeleri, 25 Aralık 1935 tarihli Tunceli Kanunu görüşmeleri, Cumhuriyet idaresinin bu konudaki tavrını ortaya koymaktadır. Atatürk’ün kararlı tavrı sonucu, Meclis içindeki Kürtçü muhalefete rağmen bu kanun maddelerinin hepsi teker teker onaylanmış ve hemen ardından da uygulamaya konulmuştur. Atatürk’ün Kürt bölücülüğüne karşı yürüttüğü mücadele tartışmaya yer bırakmayacak derecede nettir.

Umum Müfettişlikler özellikle Kürt isyanlarının silahla bastırılmasının ardından bölgenin Cumhuriyet idaresine tam anlamıyla bağlanması, buralarda devlet otoritesinin sağlanması ve bölgedeki halkın Cumhuriyet’e yakışan birer yurttaş haline gelebilmeleri için bir dizi sosyal ve kültürel tedbiri de hayata geçirmiştir. Böylelikle Atatürk’ün başlattığı yeni Türk uluslaşmasının Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde etkin kılınması, Kürtlük cereyanının ortadan kaldırılması ve Türkleştirme programının planlı biçimde ilerletilmesi sağlanmıştır.

Atatürk’ün
Kürt politikasını yeniden canlandırmak

Cumhuriyet tarihine ilişkin her gerçekliğe resmi ideoloji diyerek saldıran liberal ve Kürtçü çarpıtmanın son yıllarda en çok üzerine eğildiği konu Atatürk’ün Kürt politikası. Oysa Cumhuriyet’in ilanından bugüne geçen süre sadece 84 yıldır ve bu süre tarih bilimi açısından son derece kısa bir zamandır ve dolayısıyla Atatürk’ün Milli Mücadele süreci içinde nasıl bir Kürt politikası izlediğinin yanıtları tartışmaya yer vermeyecek derecede kesindir.

Buna rağmen “resmi ideoloji”yle mücadele adı altında emperyalist tezgahların önünü açmaya hizmet eden bir tür “sivil” tarihçilik ve bu sivil tarihçiliğin açtığı yoldan ilerleyen bir sivil siyaset bugün Cumhuriyet’e ait ne varsa ortadan kaldırmak için kapsamlı bir saldırıya girişmiş durumdadır. Ancak bu “sivil”liği kazıdığınızda altından emperyalizmin yüzlerce yıllık sömürgeleştirme planları çıkmaktadır.

Bu Kürtçü ve liberal tarih uydurmalarına bakılırsa Kürtler ve Türkler birlikte bir Kurtuluş Savaşı’na girişmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasından hemen sonra ilan edilen Cumhuriyet Kürtlere ihanet etmiş ve Kürtlere verilen sözler tutulmamıştır. Bu andan itibaren de Kürtlerin Cumhuriyet’e karşı “meşru” haklarını savunma mücadelesi başlamıştır.

Elbette bu tarih çarpıtmasının sonuç olarak hizmet ettiği şey bugün yükselen Kürt bölücülüğünün ve PKK terörünün meşrulaştırılması ve Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarının parçalanarak bağımsız bir Kürt devletinin hayata geçirilmesine dayanan Sevr planının yeniden uygulanmak istenmesidir.

Atatürk’ün Kürt politikasının “Türk-Kürt kardeşliği”, “Kürtlere özerklik”, “Kurtuluş Savaşı’nda verilen ortak mücadele” zemininde tanımlanması ise bugün emperyalizmle açıkça işbirliğine giren terör örgütüne karşı devletçe ve milletçe mücadele edilmesini engellemeyi hedeflemektedir.

Kürtler Cumhuriyet’e ihanet ediyor

Serap Yeşiltuna’nın İleri Yayınları’ndan çıkan “Atatürk ve Kürtler” isimli kitabı Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün Kürt politikasını, dönemin resmi kanun, kararname, rapor ve tutanaklarıyla ortaya koyuyor. Böylelikle Kürt sorununa çözüm adı altında Atatürk’e atfedilen pek çok uydurma teze de birincil kaynaklardan cevap veriyor. “Atatürk ve Kürtler” belgesel bir çalışma olmanın ötesinde, Atatürk’ün Milli Mücadele sürecinde özellikle Meclis içindeki Kürtçü ve liberal kesime karşı yürüttüğü mücadeleyi ve Atatürk’ün Kürt isyanlarını bastırma ve tek dil, tek millet anlayışını yerleştirme konusundaki kararlılığını ve bu yöndeki sonuç alıcı uygulamalarını da ortaya koyuyor.

Böylelikle bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını kasteden Kürt bölücülüğüne karşı takınılması gereken gerçek Atatürkçü tavrın ne olduğunu gözler önüne seriyor.

“Atatürk ve Kürtler”, Kürtçü tezlerin tam aksine olarak Kürtlerin daha ilk andan itibaren Cumhuriyet’e karşı büyük bir ihanete giriştiklerini gösteriyor. Kürtler Türklerle birlikte Kurtuluş Savaşı vermek yerine, İngilizler başta olmak üzere işgal kuvvetlerinin desteğini alarak ayaklanmış ve bağımsız bir Kürt devleti kurmak için Kuvayı Milliye hareketine karşı mücadele ederek pek çok bölgede ayaklanma çıkarmışlardır.

Koçgiri’de Kürt-Yunan ittifakı

Kürtlerin Cumhuriyet’e yönelik ilk büyük ihaneti Koçgiri İsyanı’yla başlayan ve daha sonra devam ederek sayısı 16’yı bulan Kürt isyanlarıdır. Kürt isyanları işgalci emperyalist güçlere karşı verilen mücadeleyi kesintiye uğratmışlardır.

Koçgiri İsyanı Kürtlerin Kuvayı Milliye hareketine karşı giriştikleri ilk büyük ayaklanmadır. Koçgiri İsyanı’nın en önemli yanlarından birisi de Türklere karşı ortaya çıkan Kürt-Yunan ittifakıdır. Yunan ordusu Büyük İlerleyiş’e geçmeden Kürtler Koçgiri İsyanı’nı başlatırlar. Yine Koçgiri’den sonra ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı da ne tesadüftür ki Türkiye’nin Musul konusunda İngilizlerle müzakerelere oturduğu döneme rastlamaktadır!

Cumhuriyet idaresinin Koçgiri İsyanı’na karşı gösterdiği tepki oldukça sert olmuştur. Ve bugün Kürtçülükle mücadelenin hangi zeminde yürütülmesi gerektiği konusundaki kafa karışıklığına net biçimde cevap vermektedir. Atatürk’ün emriyle ayaklanmanın başladığı bölgeye giden Merkez Komutanı Nurettin Paşa ayaklanmayı bastırmıştır. Ancak ayaklanmanın bastırılması Meclis içindeki büyük ayrılığın ve saflaşmanın da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kürt isyanını bastıran Nurettin Paşa’nın kellesini isteyen milletvekillerine karşı Mustafa Kemal Meclis kürsüsüne çıkar ve Nurettin Paşa’yı savunur.

Görüldüğü üzere Mustafa Kemal sadece Kürt isyanını en sert şekilde bastırmakla kalmamış, isyanı bastıran Nurettin Paşa’yı da Meclis’teki sert muhalefete rağmen sonuna kadar savunmuştur.

Atatürk’e karşı Kürtçü muhalefet

Yeşiltuna’nın çalışmasında yer verdiği “TBMM Gizli Celse Tutanakları” incelendiğinde Atatürk’e karşı gelişen Kürtçü muhalefetin Meclis içinde nasıl bir ayrışmaya yol açtığı da bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmaktadır. İsyanın bastırılmasından sonra TBMM’de yapılan gizli görüşmelerde Kürt milletvekilleri Nurettin Paşa şahsında Atatürk ve Cumhuriyet’e yönelik kinlerini kusma imkanı yakalamışlardır. Kürt milletvekillerine göre gerçek suçlular emperyalist devletlerin desteğiyle ayaklanan Kürtler değil, ayaklanmayı bastıran ordu ve devlet memurlarıdır.

Meclis tutanaklarına yansıyan tartışmalar dünden bugüne Kürtçü çevrelerin devletin bölücülükle mücadele azmini kırma isteklerinin temel dayanaklarının hiç değişmediğini gösteriyor. Kürt milletvekillerinin ayaklanan Kürtleri savunurken kullandıkları temel tez, devletin yürüttüğü politikanın özgürlükleri kısıtladığı ve hukuku çiğnediği yönünde olmuştur. Bugün de terör örgütünü kınamak yerine devleti suçlayan sözde aydın korosunun değişmeyen söylemi olmuştur bu özgürlük ve hukuk.

Ancak Atatürk’ün Kürt isyanlarını bastırma konusundaki kararlı ve tavizsiz tavrı hiç değişmemiştir. “Atatürk ve Kürtler”de yer verilen belgeler bugün “diyalog”, “karşılıklı uzlaşma”, “demokratik cumhuriyet” gibi Kürtçü tezlerin o günlerde Atatürk tarafından nasıl bir kenara atıldığını gösteren ve günümüzde oluşturulması gereken Kürt politikasına da emsal teşkil eden kanıtlardır. Meclis gizli celse zabıtları ve resmi kanun metinlerinden de görüleceği üzere Atatürk öncelikle Kürtçülüğe karşı alınması gereken tedbirleri Meclis içinde tartışmaya açmış ve Kürtçü tezleri Meclis içindeki tartışmalarda ezmiştir.

Koçgiri İsyanı’nın bastırılmasından sonra bu kez 1925 yılında patlak veren İngiliz destekli Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Kürtçülükle mücadele politikası en kararlı ve sert şekilde yürütülmüştür. 25 Şubat tarihli Örfi İdare Kanunu, 25 Şubat 1925 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan değişiklik ve 4 Mart 1925’de yapılan Takrir-i Sükun görüşmeleri, 25 Aralık 1935 tarihli Tunceli Kanunu görüşmeleri, Cumhuriyet idaresinin bu konudaki tavrını ortaya koymaktadır. Atatürk’ün kararlı tavrı sonucu, Meclis içindeki Kürtçü muhalefete rağmen bu kanun maddelerinin hepsi teker teker onaylanmış ve hemen ardından da uygulamaya konulmuştur.

Dolayısıyla Atatürk’ün Kürt bölücülüğüne karşı yürüttüğü mücadele tartışmaya yer bırakmayacak derecede nettir.

Yeşiltuna’nın “Atatürk ve Kürtler” kitabı okunduğunda bu mücadelenin netliği daha da güçlü biçimde kanıtlanmış olmaktadır. Kitapta sunulan resmi belgelerle birlikte Atatürk’ün Kürt meselesine bakışına ilişkin pek çok spekülasyon ve çarpıtma da kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Kitabı okuduğunuzda, Cumhuriyet’in ilk yılları ile karşılaştırıldığında ortaya atılan çözümlerin Kürt meselesini çözmek için değil, daha da derinleştirmek için ortaya atıldığını da ibretle değerlendireceksiniz. Bu haliyle Yeşiltuna’nın çalışması unutturulmaya çalışılan, yok sayılan “Kürt sorununa Atatürkçü çözüm”ü de yeniden Türkiye’nin gündemine taşımaktadır.

Atatürk “Kürt sorunu”nu kabul etmedi!

Atatürk’ün Kürtçülüğe karşı yürüttüğü mücadelenin başlangıç noktası bir “Kürt sorunu” olduğunu kabul etmemesi ve Kürtçülükle hiçbir uzlaşmaya yanaşmamasıdır. Oysa İngilizler başta olmak üzere dış güçler, Cumhuriyet idaresine bir Kürt sorunu olduğunu dayatmaktadırlar. Bu kabullenişin ardından Kürt sorununu çözme isteklerinin ve elbette Batının Sevr’deki özlemlerinin gündeme geleceğini iyi bilmektedir Mustafa Kemal. Oysa bugün Kürt sorunu terimini ya da Kürt kimliğini kabul ederek Kürtçülükle mücadele edebileceğini sananlar çıkmaktadır. Bir kısım Atatürkçü ise kültürel ve demokratik haklar ilerletilirse Kürtçülüğün kan kaybedeceğini sanmaktadır. Ancak Atatürk daha o yıllarda Kürt bölücülüğüne hiçbir fırsat tanınmaması gerektiğini bilmekte ve ona göre hareket etmektedir.

Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabına koydurduğu şu sözler Atatürk’ün Kürt meselesine bakışını oldukça net biçimde ortaya koyar:

“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış mevsimler birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”

Yine 1924 Anayasası Encümeni tarafından ortaya konulan şu sözler de Cumhuriyet idaresinin “Kürt sorunu” dayatmalarını reddeden anlayışının en iyi örneğidir:

“Devlet Türk’ten başka millet tanımaz Devlet dahilinde hukuku müsaviyeyi haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan, bunların ırki ayrılıklarını ayrı birer milliyet olarak tanımak caiz değildir.”

Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğe karşı tavizsiz tavrını gösteren dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkarılmasına sert tepki gösteren ve “Hükümetin gayrikanuni tevkif hakkı yoktur” diyen Dersim Mebusu Feridun Fikri Bey’e şu yanıtı verir:

“Efendiler, hükümet hapsetmiyor ve hükmetmiyor, mücrime mahkemenin kapısını gösteriyor, en medeni, en mütemeddin memleketlerde dahi bundan başka ne yapılabilir efendiler? Koca bir vatanın şark kısmı baştan başa irtica ateşi içinde yanaken Feridun Fikri Bey’e soruyorum. Asilerin karşısına anarşizmin hürriyetiyle mi çıkacağız ve böyle çıkmağa hakkımız var mıdır?”

Bugün de özgürlük ve insan hakları propagandasıyla bölücülükle mücadeleyi engellemeye çalışan anlayışa o dönemde verilen yanıt budur. Ancak bu yanıt sözden ibaret de kalmayacaktır.

Tartışmaların bu şekilde sürüp gitmesi üzerine Mustafa Kemal 2 Mart günü kürsüye çıkar ve Fethi Bey kabinesi yerine İsmet Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kurulduğunu şu sözlerle ilan eder:

“Milletin elinden tutmaya lüzum vardır. Devrimi başlayan tamamlayacaktır!”

Bu sözlerle birlikte Mustafa Kemal’in Meclis içindeki Şeriatçı ve Kürtçü unsurlarla mücadelesi iyice hızlanacaktır. Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu ile birlikte İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluşu ve faaliyetleri hız kazanır. Yargılamaların ardından Şeyh Sait’in de aralarında bulunduğu 48 kişi için idam cezası verilir ve Şeyh Sait ve adamları idam edilir. Takrir-i Sükun Yasası oldukça kapsamlı bir mücadele programıdır. Kürtçülük ve Şeriatçılıkla mücadelenin en önemli maddelerinden birisi bu iki hareketin propaganda kanallarının kesilmesidir. Bu suretle yurtdışında yayınlanan ve Türkiye’ye sokulan Kürtçü propaganda kitapları yasaklanır. Kürtçüleri destekleyen ve Cumhuriyet idaresinin politikalarına karşı halkı kışkırtan basın-yayın organları kapatılır.

Mustafa Kemal, Şeyh Sait İsyanı’nın ardından yeni isyanların geleceğini ve Kürtçülüğün daha da güçleneceğini görmektedir. Çünkü Meclis içinde temsil edilen Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensubu pek çok milletvekili açıkça Kürtçü tezleri dillendirmekte ve halkı Cumhuriyet rejimine karşı kışkırtmaktadırlar. Bu nedenle önce Şark İstiklal Mahkemesi görev bölgesi içindeki Terakkiperver Fırka şubelerini kapatır. Daha sonra da Bakanlar Kurulu kararıyla Terakkiperver Fırka tamamen kapatılarak Kürt ayaklanmalarına önayak olan siyasi mekanizma tümüyle devre dışı bırakılır.

Bugün PKK’nın yasal bir parti adı altında Meclis’te bölücü örgütün propagandasını yapmasına ses çıkaramayan bir ülkede Atatürk’ün Kürt politikasının uygulandığını söylemek elbette mümkün değildir. Oysa Atatürk Kürtçülükle mücadele ederken öncelikle onun basın ve siyaset içindeki kollarını ortadan kaldırmıştır. Ardından da kapsamlı bir askeri saldırı ile tüm Kürt isyanlarını en sert biçimde bastırmıştır. Ve bu nedenle başarı kaçınılmaz olarak ardından gelmiştir.

Devlet otoritesinin sağlanması: Umum Müfettişlikler

Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesini çözmek yönünde attığı önemli bir adım da Umum Müfettişlik uygulamasıdır. İstiklal Mahkemeleri’nin çalışma süresinin dolmasının ardından bu kez mevcut idari tedbirlerin devam ettirilmesi ve Kürtçülükle mücadelenin aynı hızla devam ettirilebilmesi için 25 Haziran 1927’de Umum Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun kabul edilir. Bu kanun Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğün siyasal ve toplumsal ayaklarını tümüyle kırmak ve yıllardır devlet otoritesinin tesis edilemediği yerlerde bozulan otoriteyi tekrar oluşturmak için bölgenin tüm idari işlerinden sorumlu bir genel vali ataması şeklinde ortaya çıkmıştır.

Umum Müfettişler Atatürk’ün en yakın ve güvendiği çalışma arkadaşları içinden seçilmişler ve uzun yılar Atatürk’le birlikte mücadele eden isimlerdir. Umum Müfettişlik uygulamasının zamanı ve kapsadığı bölgeler de ayrıca incelenmelidir.

Şeyh Sait İsyanı’ndan hemen sonra Diyarbakır, Urfa, Batman, Mardin, Siirt, Şırnak, Hakkari, Van, Bitlis, Muş illerini kapsayan Birinci Umum Müfettişlik, Ağrı İsyanı’ndan sonra Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan, Rize, Trabzon, Bayburt, Gümüşhane ilerini kapsayan Üçüncü Umum Müfettişlik, Dersim İsyanı döneminde ise Erzincan, Tunceli, Elazığ ve Bingöl illerini kapsayan Dördüncü Umum Müfettişlik kurulmuştur. Yeşiltuna’nın kitabında Kürtçülüğü toplumsal yapıdan kazımak için özel bir kurum olarak oluşturulan Umum Müfettişliklerin kuruluş ve çalışma ilkeleri bütün ayrıntılarıyla veriliyor ve günümüz açısından Kürtçülükle mücadelenin yasal ve idari boyutlarının nasıl olması gerektiği konusunda önemli bir örnek oluşturuyor.

Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını ortaya koyan bu Umum Müfettişlik uygulaması da yine Meclis içindeki Kürtçü muhalefetin tepkisini çekmiştir. Burada da Kürtçü muhalefetin temel propagandası hukuk, adalet, özgürlük gibi bugün de sıklıkla duyduğumuz kavramlardır. Ancak Atatürk, Kürt bölücülüğünün bu kavramların arkasına sığınarak ülkeyi sürüklediği tablo karşısında kararlılığını bozmamış ve muhalefetin tüm karşı çıkışlarına rağmen tıpkı Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkartılması ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması sırasında olduğu gibi Umum Müfettişliklerin kurulmasında da tüm ağırlığıyla meselenin üzerine gitmiştir.

Dördüncü Umum Müfettişi ve Koçgiri İsyanı’nı bastıran Nurettin Paşa’nın oğlu olan Abdullah Alpdoğan Paşa’nın 7-22 Aralık 1936 tarihinde toplanan Umum Müfettişler toplantısına sunduğu rapordaki şu sözler Cumhuriyet idaresinin Kürt meselesine yaklaşımını özetler niteliktedir:

“...Türkçe bilmeyen çocuklara bu mekteplerde Türkçe öğretiliyor. Türk duygusu aşılanıyor. Tunceli içerisinde dilini unutmuş Türk soyundan insanların kasaba ve nahiyelerle civarına iskanları düşünülüyor. ... Toplu bir Türk camiası hususa getirecek bu hususta hazırlıklıyız.”

Umum Müfettişlikler özellikle Kürt isyanlarının silahla bastırılmasının ardından bölgenin Cumhuriyet idaresine tam anlamıyla bağlanması, buralarda devlet otoritesinin sağlanması ve bölgedeki halkın Cumhuriyet’e yakışan birer yurttaş haline gelebilmeleri için bir dizi sosyal ve kültürel tedbiri de hayata geçirmiştir.

Böylelikle Atatürk’ün başlattığı yeni Türk uluslaşmasının Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde etkin kılınması, Kürtlük cereyanının ortadan kaldırılması ve Türkleştirme programının planlı biçimde ilerletilmesi sağlanmıştır.

Atatürk Kürt meselesini nasıl halledecekti?

Bugün Türk kimliğinin yerine etnik ve dinsel kimlikleri ikame etmeye çalışan “özgürlükçü” anlayışa karşın, Cumhuriyet idaresi kapsamlı bir uluslaşma projesini hayata geçirmiştir.

Kürt isyanlarının bastırılması, İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükun Kanunu gibi etkili önlemlerin dışında Atatürk döneminde ciddi bir Türkleştirme planı da hayata geçirilmiş ve titizlikle uygulanmıştır.

Bu uygulamaların en önemlilerinden biri Ağrı İsyanı’ndan hemen sonra gündeme gelen ve 1932 yılında kanun teklifi haline getirilerek 1934’te yasalaştırılan İskan Kanunu’dur.

İskan Kanunu’nun amacı Türkiye’deki Türk nüfusunu arttıracak bir nüfus siyaseti ortaya koymaktır. Cumhuriyet’e Osmanlı’dan miras kalan kozmopolit yapıya karşın Cumhuriyet idaresi tek bir ulusal kimlik inşa etmek istemektedir ve bunun önde gelen koşulu da Türkçe konuşan insan sayısının artırılması ve Türk kimliğinin ülke sathında güçlendirilmesidir. O nedenle bugün karşımıza çıkarılan alt-üst kimlik tartışmaları, mozaik toplum teorileri, kültürel özerklik önerilerinin yerine Atatürk, cumhuriyeti, tek dilli ve tek kimlikli bir ulus inşa etme projesini ortaya koymaktadır.

İskan Kanunu ile birlikte Doğudan Batıya yapılan nakillerle Kürtçü feodal yapının dağıtılması ve farklı kavimlerin yerine tek bir Türk kimliği oluşturmak hedeflenmiştir. Yine yurtdışından getirilen muhacirlerin bu bölgelere yerleştirilmesi de yine İskan Kanunu’nun Türk kimliğini tesis etme anlayışının bir devamıdır.

Türk kimliğinin güçlendirilmesi ve Türk uluslaşmasının başarıyla tamamlanması için Türk dili ve kültürünün yurt çapında etkin kılınması gerekmektedir. Bunun için de Atatürk’e maledilmeye çalışılan “Türk–Kürt kardeşliği” ya da “Kürtlere özerklik” uydurmalarını yalanlarcasına İskan Kanunu’nda tek bir Türk kimliği yaratma amaçlı şu sözlere yer verilmiştir:

“...Yalnız 1876 yılından sonrakileri ele alırsak, yok olan Osmanlı İmparatorluğu’nda değişik dilli ve değişik kültürlü olanlar inanda yerli Türk’le birleşik iken bile bunları ayırt edilemeyecek gibi Türk kültüründe yoğrulduklarını söyleyemeyiz. Bunu Türk kültürünün yetiştirici, yükseltici ve yerleştirici gücünün düşüklüğüne veremeyiz. Bu gelenleri Türk kendi topluluğu içine almış iken ve hemen pek çoğu da Türk dilini konuşurken bile Türk kültürünü, bilimli olarak taşımaktan sekmişlerdir. İşte bunun içindir ki, geçmişte denenmiş olanı bir daha denemek gibi zararlı bir işe girişmekten ise bunu kökünden kesip atmayı isteyen bu madde ile devlet bu gibi yurda gelenleri ta Türk kültürü içinde eriyip Türklük içinde hamur oluncaya kadar gözü önünde tutmak istemiştir.”

“Atatürk ve Kürtler” kitabında yer alan Kürtçülükle mücadele için çıkartılan kanunlar, gerekçeleri ve kanun maddeleri bu Türkleştirme politikasının hedef ve yöntemlerini de okuyucuya sunmaktadır.

İskan Kanunu’ndan sonra yürürlüğe giren Soyadı Kanunu da bu Türk uluslaşmasının yurt çapında etkinleştirilmesi uygulamasının devamı olarak kabul edilmelidir.

Türkçe soyadlarına kavuşan vatandaşlar geçmişin ilkel ve çağdışı kavimsel aidiyetlerinin yerine çağdaş Türk kimliğini resmen kabul etmiş olmaktadırlar.

Devletin Kürtçülükle mücadele programı bununla da sınırlı kalmamıştır. İskan Kanunu uyarınca bir yandan geri aşiret yapısının dağıtılarak Kürtlerin Türk bölgeler içine dağıtılarak Türk kültürü içinde eritilmesi sağlanmış diğer taraftan da muhacirlerin Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerlere nakledilmesi ile buralarda Türk kültürünün güçlendirilmesi amaçlanmıştır.

İskan Kanunu’nun uygulanma aşamasında Türkiye üç ana mıntıkaya ayrılmıştır. Birinci mıntıka “Türk kültürlü nüfusun tekasüfü istenen yerler”, ikinci mıntıka “Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskanına ayrılan yerler”, üçüncü mıntıka ise “Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik, inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskan ve ikamet yasak edilen yerlerdir.”

Bu üç mıntıkalı yapı Türkleştirme programının temel uygulama alanı olacaktır.

Ancak bu Türk kültür ve nüfus politikasının oturtulması da ciddi bir denetime tabi tutulmuştur. Bu nedenle İskan Kanunu’nda batıya göç ettirilen Kürt nüfusun Türk nüfusla kaynaşmak yerine kendi feodal yapısını şehirlerde yeniden inşa etmesine engel olmak için Kürtlerin iskan bölgelerinde ayrı mahalle kurmaları yasaklanmıştır.

Bugün Kürtçe eğitim ve öğretime izin verilerek ya da Kürtlerin kültürel haklarının tanınması yoluyla ayrılıkçılığın zayıflayacağını iddia edenlere karşın Cumhuriyet yönetimi tam tersi bir tavır takınmış ve Kürtçülükle mücadelede en sert tedbirlere başvurmaktan çekinmemiştir. 1928 yılında Atatürk’ün emriyle başlatılan “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası ile Türk kültürünün ve dilinin tüm vatandaşlara benimsetilmesi kararlaştırılmış, daha da ileri gidilerek 1925 tarihli Başbakanlık kararnamesine dayanılarak devlet dairelerinde, çarşı, pazar ve okullarda Türkçe’den başka dil konuşanların cezalandırılması öngörülmüştür.

Yeşiltuna’nın çalışmasının önemli bölümlerinden biri ise yine bu tip uygulamaları öngören ve bizzat Atatürk’ün emriyle hazırlanan Şark Islahat Planı’dır.

Atatürk’ün emriyle yayınlanan Şark Islahat Planı yine bu çerçevede Kürtçülük akımının bütün hayat damarlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen ve aynı zamanda da Türklerin Kürtleşmesini engellemek için yürürlüğe konan kapsamlı bir Kürtçülükle mücadele programıdır. Şark Islahat Planı uyarınca isyana katılanların ve yakın akrabalarının batıya nakledilmeleri, sivil ve askeri mahallelerde asker ya da yerli sivil hakimlere yer verilmemesi, tali mahkemelere bile Kürt memur atanmasının yasaklanması, Türkçe dışında dilleri konuşmakta ısrar edenlerin cezalandırılması gibi Kürtçülüğün etkisini güçlendiren her etkene karşı amansız bir savaş açılmıştır.

Atatürk’ün Kürt politikasına dönüş

Ancak Atatürk’ün ölümüyle başlayan geri dönüş süreciyle birlikte Kürtçülükle mücadele programı terk edilmiştir. Özellikle DP iktidarının işbaşına gelişi ile birlikte Atatürk’ün ortaya koyduğu tüm çözüm mekanizmaları bir bir ortadan kaldırılmıştır. CHP içindeki Kürt ağaların desteğiyle iktidara gelen DP’nin Kürtçülüğe verdiği tavizler Türkiye’yi bugün yeniden bölücü terör tehdidiyle karşı karşıya getiren sürecin önünü açmıştır. DP iktidarının Kürtçülüğe prim veren uygulamalarının başında, Atatürk’ün kurduğu Umum Müfettişlik kurumunun kaldırılması gelmiştir. Dönemin DP Diyarbakır Milletvekili olan Mustafa Remzi Bucak Umum Müfettişliklerin kaldırılması için yürütülen mücadelenin baş aktörlerinden birisi olacaktır. Aynı Bucak daha sonra Kürdistan’a özerklik tanınması ve Kürtlerle bir federasyon kurulması için de İsmet İnönü’ye başvuran isim olacaktır.

Atatürk’ün doğudaki Kürt feodalitesini dağıtmak için uygulamaya koymak istediği toprak reformu ise sağcı iktidarların işbaşına gelmeye başladığı çok partili dönemden itibaren tümüyle unutturulmuştur. Milli Mücadele’nin ilk yıllarından itibaren Meclis’te Atatürk’ün Kürt bölücülüğüyle mücadele programına her fırsatta karşı çıkan liberal, Şeriatçı ve Kürtçü çevreler bugün de aynı şekilde Kürt ayrılıkçılığını kışkırtmaya devam etmektedirler. Böylelikle aradan geçen neredeyse doksan yıllık bir süreye rağmen hâlâ Türk kimliği ile kaynaşmayan, ulusal kimliği kabul etmeyen ve Misak-ı Milli sınırlarına düşman bir Kürt ırkçılığı ve Kürt terörü tehdidi ile karşı karşıyayız.

O halde Atatürk’ün on beş yıl gibi bir süre zarfında Kürt bölücülüğünü neredeyse bitirme noktasına getiren ve dağılmış bir kozmopolit imparatorluktan çağdaş bir Türk ulusu yaratma programını yeniden hayata geçirmekten başka bir çözüm yolu kalmamıştır.

Kürt meselesini Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda çözmekten yana olan herkes, Kürtçülerin özgürlük, barış ve kardeşlik demagojilerine karşı Atatürk’ün çözümünü yeniden canlandırmaktan başka çare kalmadığını da bilmelidir. Aksi taktirde yakın bir süreçte Türklerin kendi anavatanlarında azınlık konumuna düştüğü, asimile edildiği ve Türk varlığının ortadan kaldırılacağı bir süreci yaşamak zorunda kalabiliriz.

Hoş ne kadar istemeden söylemiş olsa da İsmet İnönü’nün 1925 yılında sarf ettiği şu sözler tüm Türklerin Kürtçülükle mücadele parolası olmalıdır:

“Biz açıkça milliyetçiyiz ve milliyetçilik bizim yegane birlik unsurumuzdur. Türk ekseriyetinde diğer unsurların hiçbir nüfuzu yoktur. Vazifemiz Türk vatanı içinde Türk olmayanları behemahal Türk yapmaktır. Türklere ve Türklüğe karşı her türlü anasırı kesip atacağız.”
 
Seninle şu ana kadar tartıştığım için özür dilerim... Şöyle ki...

İstanbul'da 17 000 000 kişi yaşamakta, DİE'ye göre Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki (tüm güneydoğu ve doğu Anadolu dahil) 11 000 000 kürd var. Başkalarına göre 6 500 000

kaynak : http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=73286

Çoğunluk olan yerde cesaret ve icraatte olur.

Ancak buna rağmen, değnekçilik, kapkaç, hırsızlık, tecavüz, haraç, cinayet, şantaj, tefecilik, PEZEVENKLİK, hayat kadınlığı vb gibi işlerde kürdler açık ara önde... Bunu benim kadar sende biliyorsun.

İstanbul'da, Şırnak'ta, Kerkük'te, Musul'da, Kıbrıs'ta Türkiye'nin ilidir. Bu tarihi bir gerçektir.

Şu anda başımızdaki ile Atatürk'ü bir tutma yanılgısına hiç cevap vermeyeceğim..

Avrupa birliği ve insan hakları hülyaları ile güvenlik güçlerinin elinden yetkisi alınmıştır. Yetki verilmemiştir.

Yani bir PKK'lı araba ile bomba taşırken polis bomba taşıdığını bildiği arabayı ARAYAMAZ. TUTUKLAYAMAZ. GÖZALTINA ALAMAZ...

AKP'nin icraatlerinden birisi de budur.

ne yani akp ye kadar neden bitirilmemiş bu terör .

sen ısrarla devletin bunu bitirmek istediğini fakat bölücüler yüzünden başaramadığınımı söylüyorsun . eğer böyle düşünüyorsan yanılıyorsun . ısrarla her bi naneyi kürtlere yıkıyorsun ve yanılıyorsun ...


terör akp zamanında çıkmadı ve bitirmek istese devlet bu terörde kürtlerde adam edilir .

ben atatürkle şimdikini bir tutacak kadar da ahmak değilim .bu ülkede sadece tayyip gelmedi başa . tayyip ve öncekilerin hepsi eğer bitirmek isteseydiler bu terör biterdi ve devlet bitirmek istemiyor diyede ben bütün kürtleri aynı kefeye koymam


başbağlarda ölenler de kürttü .nerdeydi senin devletin söylermisin .yada evlerinden kaçırılıp dağa götürülürken çocuklar nerdeydi söylermisin . yada pkk diyarbakırda büro açarken nerdeydi senin istihbaratın ve devletin söylermisin .


ekleme yaptığın yazıda da KÜRT BÖLÜCÜLÜĞÜ diye geçiyor bütün kelimeler . atatürk zamanında kürt bölücüleri ve isyancı hareket gene vardı .atatürk karşı çıkcak tabi ne olcak başka .bunu mantıken zaten düşünebiliyoruz .bu yazıyı eklemene gerek bile yoktu .


ben senden atatürkün kürt hareketinin içinde olanlara değil kürtlerin geneline dair bir sözü yada davranısı varmı onu istiyorum . şeyh saidler vardı atatürk zamanında .kürtler isyan ettiriliyordu doğru . o zaman atatürk neden alayını kesmemiş de sadece kaşınanları kesmiş .o zaman olduğu gibi bizde hepsini değil sadece kaşınanları kesicez .atatürkün yaptığı gibi . ok ?
 
ne yani akp ye kadar neden bitirilmemiş bu terör .

sen ısrarla devletin bunu bitirmek istediğini fakat bölücüler yüzünden başaramadığınımı söylüyorsun . eğer böyle düşünüyorsan yanılıyorsun . ısrarla her bi naneyi kürtlere yıkıyorsun ve yanılıyorsun ...


terör akp zamanında çıkmadı ve bitirmek istese devlet bu terörde kürtlerde adam edilir .

ben atatürkle şimdikini bir tutacak kadar da ahmak değilim .bu ülkede sadece tayyip gelmedi başa . tayyip ve öncekilerin hepsi eğer bitirmek isteseydiler bu terör biterdi ve devlet bitirmek istemiyor diyede ben bütün kürtleri aynı kefeye koymam


başbağlarda ölenler de kürttü .nerdeydi senin devletin söylermisin .yada evlerinden kaçırılıp dağa götürülürken çocuklar nerdeydi söylermisin . yada pkk diyarbakırda büro açarken nerdeydi senin istihbaratın ve devletin söylermisin .

CEVABIN BİR ÜSTTEKİ MESAJIMDA' Alıntı:
Avrupa birliği ve insan hakları hülyaları ile güvenlik güçlerinin elinden yetkisi alınmıştır. Yetki verilmemiştir.

Yani bir PKK'lı araba ile bomba taşırken polis bomba taşıdığını bildiği arabayı ARAYAMAZ. TUTUKLAYAMAZ. GÖZALTINA ALAMAZ...

AKP'nin icraatlerinden birisi de budur.

TÜRKİYE AB'ye 1959 sonunda başvurmuştur. Terör 1983 yılında çıkmıştır.

http://www.euractiv.com.tr/yazici-sayfasi/interview/ab-celiskili-uygulamalari-gidermeli

Ve emin ol hepsine çin işkencesi yapılarak öldürülmelerini ben senden daha çok istiyorum...

ben senden atatürkün kürt hareketinin içinde olanlara değil kürtlerin geneline dair bir sözü yada davranısı varmı onu istiyorum . şeyh saidler vardı atatürk zamanında .kürtler isyan ettiriliyordu doğru . o zaman atatürk neden alayını kesmemiş de sadece kaşınanları kesmiş .o zaman olduğu gibi bizde hepsini değil sadece kaşınanları kesicez .atatürkün yaptığı gibi . ok ?

Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabına koydurduğu şu sözler Atatürk’ün Kürt meselesine bakışını oldukça net biçimde ortaya koyar:

“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış mevsimler birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl edememiştir.”

Yine 1924 Anayasası Encümeni tarafından ortaya konulan şu sözler de Cumhuriyet idaresinin “Kürt sorunu” dayatmalarını reddeden anlayışının en iyi örneğidir:

“Devlet Türk’ten başka millet tanımaz Devlet dahilinde hukuku müsaviyeyi haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan, bunların ırki ayrılıklarını ayrı birer milliyet olarak tanımak caiz değildir.”


Cumhuriyet idaresinin Kürtçülüğe karşı tavizsiz tavrını gösteren dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Takrir-i Sükun Yasası’nın çıkarılmasına sert tepki gösteren ve “Hükümetin gayrikanuni tevkif hakkı yoktur” diyen Dersim Mebusu Feridun Fikri Bey’e şu yanıtı verir:

“Efendiler, hükümet hapsetmiyor ve hükmetmiyor, mücrime mahkemenin kapısını gösteriyor, en medeni, en mütemeddin memleketlerde dahi bundan başka ne yapılabilir efendiler? Koca bir vatanın şark kısmı baştan başa irtica ateşi içinde yanaken Feridun Fikri Bey’e soruyorum. Asilerin karşısına anarşizmin hürriyetiyle mi çıkacağız ve böyle çıkmağa hakkımız var mıdır?”


Kürtler Cumhuriyet’e ihanet ediyor


Serap Yeşiltuna’nın İleri Yayınları’ndan çıkan “Atatürk ve Kürtler” isimli kitabı Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün Kürt politikasını, dönemin resmi kanun, kararname, rapor ve tutanaklarıyla ortaya koyuyor. Böylelikle Kürt sorununa çözüm adı altında Atatürk’e atfedilen pek çok uydurma teze de birincil kaynaklardan cevap veriyor. “Atatürk ve Kürtler” belgesel bir çalışma olmanın ötesinde, Atatürk’ün Milli Mücadele sürecinde özellikle Meclis içindeki Kürtçü ve liberal kesime karşı yürüttüğü mücadeleyi ve Atatürk’ün Kürt isyanlarını bastırma ve tek dil, tek millet anlayışını yerleştirme konusundaki kararlılığını ve bu yöndeki sonuç alıcı uygulamalarını da ortaya koyuyor.

Böylelikle bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını kasteden Kürt bölücülüğüne karşı takınılması gereken gerçek Atatürkçü tavrın ne olduğunu gözler önüne seriyor.

“Atatürk ve Kürtler”, Kürtçü tezlerin tam aksine olarak Kürtlerin daha ilk andan itibaren Cumhuriyet’e karşı büyük bir ihanete giriştiklerini gösteriyor. Kürtler Türklerle birlikte Kurtuluş Savaşı vermek yerine, İngilizler başta olmak üzere işgal kuvvetlerinin desteğini alarak ayaklanmış ve bağımsız bir Kürt devleti kurmak için Kuvayı Milliye hareketine karşı mücadele ederek pek çok bölgede ayaklanma çıkarmışlardır.[/quote}
 
TÜRKİYE AB'ye 1959 sonunda başvurmuştur. Terör 1983 yılında çıkmıştır.

http://www.euractiv.com.tr/yazici-sayfasi/interview/ab-celiskili-uygulamalari-gidermeli

Ve emin ol hepsine çin işkencesi yapılarak öldürülmelerini ben senden daha çok istiyorum...

son olarak ben türkiyenin ab ye başvurmasının da nedeninin kürtler olmadığını düşünüyorum :durdurun

bunu bari kürtlerin üstüne yıkmamışsın (yıkamamışsın ) tşk ederim

o zamanda başlayan çelişkiler günüzümüze kadar geliyor .kimse ülkede olan bitene ve olup bitecek şeylere önlem almıyor .ondan sonra ülke karışıyor .birileri kürdistan istiyor .ondan sonra bizim milletin tepkisine bakarmısın ? "EN İYİ ÖLÜ KÜRT " . hadi ordan be . yarın öbürgünde ne kadar içlerinde hain olsada sağlam olanlarınıda zorla kendinize düşman ediyorsunuz .

benim bir arkadaşım var .adam kürt ama ağzından ben kürdüm lafını bir kere dahi duymadım .size göre benim bu adama hadi lan ordan pis kürt senle arkadaş olamam demem lazım .ama olmuyor işte . adam ben ne kadar milleyetçiysem benden eksiği yok fazlası var .ne yapayım bu adamı ben şimdi dışlıyayımmı .

son olarak kürt sorunu yoktur sorunlu kürtler vardır ve bunlara önlem almaktan aciz bir devlete sahibiz .gün gelicektir ki bu devletin yetkililerinede bu sorunlu kürtlere gereken ders verilecektir .

bütün kürtleri aynı kefeye koymak doğru değil .bütün sorunlu kürtlerin taaa ..





YAW KARDEŞİM KENDİ AĞZINLA SÖYLÜYORSUN İŞTE .ATATÜRK KÜRTÇÜLÜĞE KARŞIYMIŞ İŞTE YA .ALLAH ALLAH NEDEN ISRAR EDİYOSUN Kİ HALA ANLAMIŞ DEĞİLİM .


NEDEN HEPSİNİ KESMEMİŞ YADA SÜRMEMİŞ .ETME EYLEME YA . :(

sahur molası ....
 
son olarak ben türkiyenin ab ye başvurmasının da nedeninin kürtler olmadığını düşünüyorum :durdurun

bunu bari kürtlerin üstüne yıkmamışsın (yıkamamışsın ) tşk ederim

o zamanda başlayan çelişkiler günüzümüze kadar geliyor .kimse ülkede olan bitene ve olup bitecek şeylere önlem almıyor .ondan sonra ülke karışıyor .birileri kürdistan istiyor .ondan sonra bizim milletin tepkisine bakarmısın ? "EN İYİ ÖLÜ KÜRT " . hadi ordan be . yarın öbürgünde ne kadar içlerinde hain olsada sağlam olanlarınıda zorla kendinize düşman ediyorsunuz .

benim bir arkadaşım var .adam kürt ama ağzından ben kürdüm lafını bir kere dahi duymadım .size göre benim bu adama hadi lan ordan pis kürt senle arkadaş olamam demem lazım .ama olmuyor işte . adam ben ne kadar milleyetçiysem benden eksiği yok fazlası var .ne yapayım bu adamı ben şimdi dışlıyayımmı .

son olarak kürt sorunu yoktur sorunlu kürtler vardır ve bunlara önlem almaktan aciz bir devlete sahibiz .gün gelicektir ki bu devletin yetkililerinede bu sorunlu kürtlere gereken ders verilecektir .

bütün kürtleri aynı kefeye koymak doğru değil .bütün sorunlu kürtlerin taaa ..

YAW KARDEŞİM KENDİ AĞZINLA SÖYLÜYORSUN İŞTE .ATATÜRK KÜRTÇÜLÜĞE KARŞIYMIŞ İŞTE YA .ALLAH ALLAH NEDEN ISRAR EDİYOSUN Kİ HALA ANLAMIŞ DEĞİLİM .


NEDEN HEPSİNİ KESMEMİŞ YADA SÜRMEMİŞ .ETME EYLEME YA .

sahur molası ....

Son olarak kimsenin başına bir şey yıkmak gibi bir düşünce içinde değilim.

Senin bir tane kürd arkadaşın varmış. ben ilkokulu, ortaokulu, liseyi kürdlerin içinde okudum. Üniversiteyi kürdlerle ve kürdofillerle beraber okudum. Askerde kürdlerle beraber kaldım. Benim yanımda benimle tartışmaya girmek cesaretinde bulunan kürd cevabını aldıktan sonra kendi kanına küfür etmiştir. Çünkü ben sallama tartışmam.

Atatürk ile ilgili bir anekdot benden sana...

Bundan sonra onun karşısında ben kürdüm demeyi bi taraflarına yedirebilecek adam varmı bir düşün..

ANILARINDAN... kurt Mehmet...


Muhafız alayı erlerinden ikisi Çankaya köşkünün bahçesinde güreşe tutuşmuş, diğer erler de onları seyrediyordu. Otomobillerin sesi erlerin hemen kaçışmasına sebep olmuştu. Atatürk köşke geliyordu.

Büyük Ata otomobilini durdurdu ve bir el işaretiyle kaçışan erleri yanına çağırdı. Bilhassa gömleğini, fanilasını giymeye vakit bulamayan pehlivan erlerden biri fazla heyecanlıydı. Atatürk'ün yanına korka korka yanaştı.

-Ne yapıyorsunuz burada?

Atatürk'ün sualine bir onbaşı cevap vermişti:

-Güreşiyorduk Paşam!

Atatürk memnun olmuştu, çünkü güreşi pek severdi.

-Peki, dedi, devam edin öyleyse...

Erler çekingenlik gösterince Atatürk ısrar etti:

-Güreşin, güreşin, dedi. Ben de seyredeceğim. Yalnız önce kimin başpehlivan olduğunu öğreneyim.

Atatürk'ün yanına gelenlerden yarı soyunuk, çok heyecanlı olanı bir adım öne çıktı:

-Benim efendim...

-Adın ne senin?

-Kürt Mehmet....

'Kürt' sözünü duyan Atatürk kaşlarını çatmıştı, fakat bir an sonra tekrar mütebessim bir çehre ile pehlivana mukabelede bulunmuşlardı:

-Kurt gibi kuvvetli olduğun için mi sana Kurt Mehmet diyorlar?

Kürt Mehmet köylüydü, okumamıştı ama Atatürk'ün kasdetmek istediğini hemen kavradı:

-Evet Paşam! dedi, benim adım Kurt Mehmet'tir.. Yanlış söyledim demin...


(Hikmet Tanyu, Atatürk ve Türk Milliyetçiliği, S. 133-134)


Dedim ya senin mantığın yılanın ben zehirsizim demesi gibi bir şeydir. Bu arada ALLAH kabul etsin orucunu...
 
Türk Ulusu!

Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir.
Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız.
Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir.
Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür.
Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile, geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Ulusu!
Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!

29 Ekim 1933 Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
 
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir.
Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız.
Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir.
Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür.
Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu!
Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile, geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Ulusu!
Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!

29 Ekim 1933 Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

TÜRKİYELİ Dememiş. TÜRK DEMİŞ HER YERİNDE...
 
Son olarak kimsenin başına bir şey yıkmak gibi bir düşünce içinde değilim.

Senin bir tane kürd arkadaşın varmış. ben ilkokulu, ortaokulu, liseyi kürdlerin içinde okudum. Üniversiteyi kürdlerle ve kürdofillerle beraber okudum. Askerde kürdlerle beraber kaldım. Benim yanımda benimle tartışmaya girmek cesaretinde bulunan kürd cevabını aldıktan sonra kendi kanına küfür etmiştir. Çünkü ben sallama tartışmam. benim bi tane değil kürt tandığım çok .en yakın arkadaşlarımdan örnek verdiğim için sözün gelişi "benim bir arkadaşım " var diyorum .bir arkadaş derken o anlamda söylüyorum .kürdün olmadığı yermi var .mahallemde çalıştığım yerde askerde her yerde benim kürt arkadaşım var .ben çok şükür hiç birinden hainlik sezmedim .senin dediğin şekilde kendi kanına değil malesef bizim hepimizin kanından olupta hainlik yapanlara onlarla birlikte hepimiz sövdük .alınmadılarda .neden alınsın ki .adam hainlik yapan kürtle kendini aynı kefeye koymuyor .alınması için bir neden de yok . benim böyle kürde canım feda olsun . tek tük haini savunan çıktı karşıma onlarada gereken dersi verdik ve vermeye devam edicez

Atatürk ile ilgili bir anekdot benden sana...

Bundan sonra onun karşısında ben kürdüm demeyi bi taraflarına yedirebilecek adam varmı bir düşün..




Dedim ya senin mantığın yılanın ben zehirsizim demesi gibi bir şeydir. Bu arada ALLAH kabul etsin orucunu...


atatürkle ilgili anlattığın hikayede tarih vermemişsin .soy adı kanunu çıkmadan evvel herkes bu tür sıfatlarla anılıyordu .en meşhur ismi çerkez ethem .atatürkün kaşlarını çatıp vermek istediği mesaj ise artık herkes kürdü bilmem neyi bıraksın .kimlik türklüktür demek istemiş .pehlivanda senin dediğin gibi hak vermiş ve evet paşam demiş .yani illa da ben hayır kürt mehmetim dememiş .işte böyle kürde de can kurban . ısrarla hayır ben kürt mehmetim deseydi alırdı cevabını . aynı şekilde günüzümüzde de bu pehlivanın yaptığını yapan kürtler var .ben bunları dışlamak istemiyorum dışlamamda . kürdüm demesi sorun değil türklüğünü inkar etmedik çe .

ama sen kürtlerin türk olduğuna bile inanmıyorsun ki . en önemli nokta burası ve bu yüzden anlaşamıyoruz .

kürtlerin türk olduğu bilimsel verilerle bile gerçektir .bunu dilinden düşürmediğin atatürkün kurduğu türk tarih kurumu başkanı bile söyledi . öyle olmasalar bile kendini türk hisseden türktür fikrinden hareketle kendini türk hisseden kürtleri dışlamamızda doğru olmaz . atatürk kafanın arkasında kemik arayanlardan değildi .bunu sende biliyorsun .türklerin büyük bir millet olduğunu hep söylemiştir ama aynı atatürk demiştir ki " ne mutlu türküm diyene " . yani türk olana değil . türküm diyene diyor . bu sözü daha sağlıklı düşünmeliyiz.daha siyasi olaylardan uzak durarak düşünmeliyiz ve sonra çevremizde bizim gibi olan bizden farkı olmayan kürtleri de dışlamamalıyız . hainlik besleyenlerin bu ülkeye ihanet edenlerin canı cehenneme .ben onlarıda savunmuyorum zaten ama sende geneline mal etme herşeyi .inan bazı türklerden daha bağlı olanları var bu ülkeye .bunuda inkar edemeyiz .

oruç içinde allah razı olsun saol
 
atatürkle ilgili anlattığın hikayede tarih vermemişsin .soy adı kanunu çıkmadan evvel herkes bu tür sıfatlarla anılıyordu .en meşhur ismi çerkez ethem .atatürkün kaşlarını çatıp vermek istediği mesaj ise artık herkes kürdü bilmem neyi bıraksın .kimlik türklüktür demek istemiş .pehlivanda senin dediğin gibi hak vermiş ve evet paşam demiş .yani illa da ben hayır kürt mehmetim dememiş .işte böyle kürde de can kurban . ısrarla hayır ben kürt mehmetim deseydi alırdı cevabını . aynı şekilde günüzümüzde de bu pehlivanın yaptığını yapan kürtler var .ben bunları dışlamak istemiyorum dışlamamda . kürdüm demesi sorun değil türklüğünü inkar etmedik çe .

ama sen kürtlerin türk olduğuna bile inanmıyorsun ki . en önemli nokta burası ve bu yüzden anlaşamıyoruz .

kürtlerin türk olduğu bilimsel verilerle bile gerçektir .bunu dilinden düşürmediğin atatürkün kurduğu türk tarih kurumu başkanı bile söyledi . öyle olmasalar bile kendini türk hisseden türktür fikrinden hareketle kendini türk hisseden kürtleri dışlamamızda doğru olmaz . atatürk kafanın arkasında kemik arayanlardan değildi .bunu sende biliyorsun .türklerin büyük bir millet olduğunu hep söylemiştir ama aynı atatürk demiştir ki " ne mutlu türküm diyene " . yani türk olana değil . türküm diyene diyor . bu sözü daha sağlıklı düşünmeliyiz.daha siyasi olaylardan uzak durarak düşünmeliyiz ve sonra çevremizde bizim gibi olan bizden farkı olmayan kürtleri de dışlamamalıyız . hainlik besleyenlerin bu ülkeye ihanet edenlerin canı cehenneme .ben onlarıda savunmuyorum zaten ama sende geneline mal etme herşeyi .inan bazı türklerden daha bağlı olanları var bu ülkeye .bunuda inkar edemeyiz .

oruç içinde allah razı olsun saol

O bilimsel verileri bende görebilir miyim???

Sen iddia etmekten ben bunları yazmaktan bıkmayacağım' Alıntı:
-Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük TÜRK olarak dünyaya gelmemdir.

-Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.

-Ben her seyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacagina inancim vardir. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyalari içinde kapayacağim. Türk birligine inaniyorum onu görüyorum. Yarinin tarihi yeni fasillarini Türk birliğiyle açacaktir. Dünya sükununu bu fasillar içinde bulacaktir. Türk'ün varligi bu köhne aleme yeni ufuklar açacak günes ne demek ufuk ne demek o zaman görülecek." Atatürk
TÜRK KIMDIR?

--"Bu memleket dünyanin beklemedigi asla ümit etmedigi bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik en asagi bir Türk besigidir. Besik tabiatin rüzgarlariyla sallandi. Besigin içindeki çocuk tabiatin yagmurlariyla yikandi. O çocuk tabiatin simseklerinden yildirimlarindan kasirgalarindan evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alisti; onlari tabiatin babasi tanidi onlarin oglu oldu. Bir gün o tabiat çocugu tabiat oldu; simsek yildirim günes oldu; Türk oldu. Türk budur. Yildirimdir. Kasirgadir dünyayi aydinlatan günestir. " Atatürk

--"Tanri nasip eder ömrüm vefa ederse; Musul Kerkük ve Adalari geri alacagim. Selanik de dahil Bati Trakya'yi Türkiye hudutlari içine katacagim ! Atatürk

--"Istanbul'da çikan bir gazeteyi Kasgar'da ki Türk de anlayacaktir." Atatürk

--"Türkiye Türklerindir." Atatürk

--"Kanini tasiyandan baskasina inanma!" Atatürk

--"Dünya yüzünde Türkten daha büyükondan daha eski ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlik tarihinde görülmemistir." Atatürk

--"Birgün ressamlar Türk'ün simasini kaybederlerse yildirimi alsinlar yapiversinler." Atatürk

--""Milli benligini bulamayan milletler baska milletlerin avi olacaklardir." Atatürk

--"Türk'lerin yasadiklari her yer misak-i milli hudutlari içindedir." Atatürk

--"Hayattaki yegane üstünlügüm Türk dogmaktir! Muhterem milletime sunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetistirerek basinin üstüne kadar çikaracagi adamlarin kanindaki vicdanindaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." Atatürk

--"Biz dogrudan dogruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanagi Türk toplulugudur. Bu toplulugun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o topluluga dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." Atatürk

--"Beni olaganüstü bir kisi olarak yorumlamayiniz. Dogusumdaki tek olaganüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." Atatürk

--"Türk budur: Yildirimdir kasirgadir dünyayi aydinlatan günestir." Atatürk

--"Eger bende bazi fevkaladelikler görüyör buluyorsaniz bunlari sadece ve yanliz Türk olmama Türklügüme baglayiniz." Atatürk

--""Ülkeniz sizindir Türklerindir. Bu ülke tarihte Türk tü bugün de Türk tür ve sonsuza dek Türk olarak yasayakcaktir." Atatürk

--"Yetisecek çocuklarimiza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel herseyden evvel Türkiye'nin istikbaline kendi benligine millî an'anelerine düsman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu ögretilmelidir." Atatürk

--"Türk aydinlarinin kendi kendisini bilmemesinden ve baska milletlerde su veya bu sebeple üstünlük oldugunu sanarak kendini onlardan asagi görmesinden dogmaktadir. Bu yanlis görüse son vermek için Türklügümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanimak ve tanitmak sarttir." Atatürk

--"Türkiye bir maymun degildir ve hiç bir milleti de taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlasacak ne de Batililasacaktir; o sadece özlesecektir." Atatürk

--""Yüksek Türk! Senin için yüksekligin hududu yoktur. Iste parola budur." Atatürk

--"Türk çocugu ecdadini tanidikça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktir." Atatürk

--"Tas kirilir Tunç erir ama Türklük ebedidir" Atatürk

--"Türk aleminin en büyük düsmani komünizmdir. Her görüldügü yerde ezilmelidir." Atatürk

--"Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan her seyden önce ve kesinlikle Türkçe konusmalidir. Türkçe konusmayan bir insan Türk kültürüne topluguna bagliligini iddia ederse buna inanmak dogru olmaz." Atatürk

--"Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtulus Savasi'nda benim de milletime ettigim birtakim hizmetler olmustur zannederim. Fakat bunlardan hiçbirini kendime maletmedim. Yapilanin hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa dogrusu da budur. Mazide sayisiz medeniyet kurmus bir irkin ve milletin çocuklari oldugumuzu ispat etmek için yapmamiz lazim gelen seylerin hepsini yaptigimizi ileri süremeyiz. Bugüne ve yarina birakilmis daha birçok büyük islerimiz vardir. Ilmi arastirmalar da bunlar arasindadir. Benim arkadaslarima tavsiyem sudur: Sahsiniz için degil fakat mensup oldugumuz millet için elbirligi ile çalisalim. Çalismalarin en büyügü budur." Atatürk

--"Büyük devletler kuran ecdadimiz büyük ve sümullü medeniyetlere de sahip olmustur. Bunu aramak tetkik etmek Türklüge ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur." Atatürk

--"Asla süphem yoktur ki Türklügün unutulmus büyük medeni özelligi ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelismesi ile gelecegin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir günes gibi dogacaktir." Atatürk

--"Yeni Türk yazisi Türk'ün yaradilistan gelen zeka ve kabiliyetini gelistirebileceginden yeni yazimizi tarlalarinda çalisan çiftçilerimize sürüleri basinda daglarda dolasan çobanlarimiza kadar en az bir zamanda yaymaya çalismak hepimizin vicdan ve milli haysiyet borcudur." Atatürk

--"Kanini tasiyandan baskasina inanma!" Atatürk

--"Milletleri yükselten bu hususa bir amil daha ilave edelim; Milletlerin kalbinde intikam hissi olmali. Bu alelade bir intikam degil hayatina istikbaline refahina düsman olanlarin zararlarini dermeyi hedef tutan bir intikamdir." Atatürk

--"Bütün dünya bilmeli ki; karsimizda böyle bir düsman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düsmana merhamet aciz ve zaaftir; bu insaniyet göstermek degil insanlik hassasinin yok oldugunu ilan eylemektir." Atatürk

--""Yurttaslarim! Az zamanda çok ve büyük isler yaptik. Bu islerin en büyügü temeli Türk kahramanligi ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir." Atatürk

--"Türk Milletinin karakteri yüksektir Türk Milleti çaliskandir Türk Milleti zekidir." Atatürk

--"Su anda büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavusmanin en derin sevinci ve heyacani içindeyim." Atatürk

--"Türk Türk oldugu için asildir. çogumuz büyük babamizin babasini hatirlamayiz. Bütün soy gururumuzu Türk olmanin içinde buluruz." Atatürk

--"Türklük benim en derin güven kaynagim en engin övünç dayanagimdir" Atatürk

--" Mensup oldugum Türk milletinin san ve serefi varsa benim de bir ferdi olmak sifatiyla sanim ve serefim vardir." Atatürk

--"Türk Milleti yüzyillardan beri hür ve müstakil yasamis ve istiklâli yasamak için sart saymis bir kavmin kahraman evlatlarindan ibarettir. Bu millet istiklalsiz yasamamistir yasayamaz ve yasamayacaktir." Atatürk

Onuncu Yil Nutku'ndan


--"Az zamanda çok büyük isler yaptik. Bu islerin en büyügü temeli Türk kahramanligi ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir." Atatürk

--""Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun degerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz." Atatürk

--"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çaliskandir Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmistir. Ve çünkü Türk milletinin yürümekte oldugu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasinda tuttugu mesale müspet ilimdir." Atatürk

--"Asla süphem yoktur ki Türklügün unutulmus medeni vasfi ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkisafi ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir günes gibi dogacaktir. " Atatürk

--"Bana insanlar üstünde bir dogus yüklemeye kalkismayiniz. Dogusumdaki tek olaganüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir." Atatürk

--"Türklük benim en derin güven kaynagim en engin övünç dayanagimdir." Atatürk

--"Ulusal varligimiza düsman olanlarla dost olmayalim. Böylelerine karsi...'Türk'üm ve düsmanim sana kalsam da bir kisi!' diyelim." Atatürk

--""Evvela millete tarihini asil bir millete mensup bulundugunu bütün medeniyetlerin anasi olan ileri bir milletin çocuklari oldugunu göstermeliyiz." Atatürk

--"TÜRK çetin isler basarmak için yaratilmistir!" Atatürk

--"Muhtaç oldugun kudret damarlarindaki ASIL kanda mevcuttur!" Atatürk

--"Bir Türk cihana bedeldir!" Atatürk
 
O bilimsel verileri bende görebilir miyim???

o zaman gözlerini aç sana en kral kaynaktan veriyorum .tabi gözlerin kapalı bakarsan ben sana kaynak olarak 50 ciltlik ansiklopedi bile versem göremezsin


Kürt tarihi Halaçoğlu'nu destekliyor

Ünlü Kürt tarihçi Şeref Han’ın 1597 yılında yazmış olduğu ‘Şerefname’ isimli kitabı, tartışmaya yol açtı. Emekli Kurmay Albay Ahmet Uludağ, Şerefname’nin Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun tezlerini desteklediğini öne sürüyor.

Ahmet Uludağ, emekli bir kurmay albay. Bölücü terör örgütü PKK’ya karşı mücadelenin yoğun olarak yaşandığı ve başarı da sağlandığı 1994-1995 yılları arasında Güneydoğu’da Komando Alay komutanlığı yaptı. Emekli Kurmay Albay Uludağ, terörle bir yandan silahı ile mücadele ederken bir yandan da bölge halkını tanıma fırsatı buldu. Bir psikolog, bir sosyolog gibi gözlemlerde bulundu. Bunu eserlerine de yansıttı.

Emekli Kurmay Albay Uludağ, geçen yıl kaleme aldığı “Çalınan 240 Komando Askeri” isimli eserinde Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun son zamanlarda tartışmalara yol açan tezlerini destekler mahiyette bilgiler yer alıyor.

Uludağ, çok geniş bir coğrafyada yaşayan ve tamamı Müslüman olan Kürtlerin de Türkler gibi Müslüman olduktan sonra Anadolu’ya gelmiş olabileceği üzerinde duruyor. Prof. Dr. Halaçoğlu, bazı Kürtlerin Türkmen kökenli olduğunu savunmuştu. Uludağ da kitabında bu tezin doğru olduğunu savunuyor ve buna delil olarak yine Kürt tarihi kaynaklarını örnek gösteriyor. Bir yıl görev yaptığı Bitlis’te Kürt tarihçi Şeref Han’ın 1597 yılında yazdığı Şerefname isimli eserini duyduğunu belirten Emekli Kurmay Albay, daha sonra Ant Yayınları tarafından 1971’de basılan söz konusu kitabı bulmuş. Türkçe çevirisi 1971’de yayınlanan “Şerefname”, Kürt tarihi ve sosyolojisi açısından önemli bir kaynak olarak görülüyor. Ant Yayınları tarafından yayınlanan baskısının 24. sayfasında Şeref Han şunları anlatıyor:

“Hazret-i Muhammed’in peygamberliğinin ünü ufuklara yayıldığı, İslamiyet’in çağrı sesinin yankısı dünyanın her tarafına yansıdığı, ülkelerin kralları ve memleketlerin iklimlerin sultanları bu yeni görünümle ilgilenip, bu yüce Efendi’nin önünde eğilmek ve O’na bütün içtenlik ve coşkuluklarıyla itaatlerini sunmak şerefini kazanmak istedikleri zaman; o sırada Türkistan’ın en büyük hükümdarlarından bir olan Oğuz Han, Medine-i Münevvere’de bulunan, peygamberlerin övüncü ve yaratılmışların Efendisi’ne bir heyet gönderdi. Bu heyetin başında da Kürt büyüklerinden ve ileri gelenlerinden Buğduz adlı bir kişi vardı...”

Bitlis’in Mutki ilçesinde halkla zaman zaman sohbet toplantıları yaparak Kürt-Türk ayrımını konuştuğunu anlatan Uludağ, “O sıralar Avrupalı bir kısım destekçileri vasıtasıyla Kürtlerin Med kavminin devamı olduğu propagandası yapılıyor. Yurtdışında kurulan televizyonlarının adı da Med TV.” diyor.

Med kavminin yaşadığı tarihlerde Ermeniler de aynı bölgede yaşıyor. Uludağ, milattan önce 590 yılında Medlerin Persler ile yani İranlılar ile birleşip Ermenilerin yaşadığı yerleri ele geçirdiğine ve Ermenileri egemenlikleri altına aldığına dikkat çekiyor. Milattan sonra 114 yılında da Ermenilerin yaşadığı bölgeleri Romalıların ele geçirdiğini kitabında anlatan emekli kurmay albay, şöyle devam ediyor:

“M.S. 287 tarihinde de Ermenilerin Hıristiyanlık dinini kabul ettikleri tarihî bir vakadır. Şimdi bu olaylar bin yıl içinde yaşanırken Kürtler Ermeniler ile aynı bölgelerde yaşarken, bu tarihî olaylardan Kürtlerin hiç etkilenmemesi mümkün mü? Yani Roma İmparatorluğu egemenliğine girecekler, Romalıların etkisi baskısı, zorlamasıyla Ermeniler Hıristiyan olacak; ama bölgede Ermenilerle iç içe yaşayan Kürtlerin ataları oldukları varsayılan Med kavminin devamı olan bu insanlardan en küçük kısmı bile Hıristiyanlığı kabul etmeyecek, mümkün mü?”

Azerbaycan, İran, Türkiye, Irak, Suriye’de yaşayan Kürtleri örnek gösteren Uludağ, “Oralardaki Kürtlerin hiçbiri Hıristiyan olmamış ki. Günümüzde hiçbir Kürt yerleşim merkezinde bir Hıristiyan Kürt kilisesi, Hıristiyan Kürt mezarı kalıntısı bulamazsınız. Bölgede beraber yaşadıkları Arapların bir kısmı bile Hıristiyan. Hiçbir Kürt’ün Hıristiyan olmamasının bir nedeni olmalı.” diyor.

Uludağ, Şerefname’deki hikâyenin 410 yıl önce yazılmış bir kitapta geçtiğini belirterek, “Bu da hikâyenin 200-300 yıllık evveliyatı da var demektir. Günümüzden 600-700 yıl önce Kürtler arasında anlatılan bu hikâyeye göre Kürtler ve Türkmenler, Türkistan denilen bir ülkede beraber bir arada yaşıyor. Hükümdarları da Oğuz Han. Onun peygamber gibi yüce makama gönderdiği heyetin başı ise Buğduz isimli bir Kürt ileri geleni. Bu da Türkmenler ve Kürtler arasında ayrılık gayrılık olmadığının göstergesidir. Aksi takdirde Kürtler günümüzden 1000 yıl kadar önce anlattıkları kendi hikâyelerine niye Türkleri de dahil etsin?” sözleriyle “Çalınan 240 Komando Askeri” adlı kitabında vurgulayarak bu konunun bilim adamlarınca araştırılmasını istemiş.

http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Basinda&HaberNo=252


Türk ve Kürt aşiretleri

Bizim aydınımız, politikacımız bir tuhaftır. Türkiye'yi etnik parçalara ayırmaya, mozaik edebiyatına, kimlik tartışmasına bayılır.
Bu nevi kompleksli aydınlar, Türkiye'de yaşayan insanların Türk olmadığını ispatlamak için her fırsattan yararlanırlar. Türkiye'de kimine göre 36, kimine göre de 40 küsur etnik grup vardır.
Bu cahiller çeşitli Türkmen aşiretlerini etnik grup diye sayarlar. Bazı politikacılar da ne kadar liberal olduklarını gösterebilmek için, farklılıklardan doğan zenginliklerin büyüsüne kapılarak etnik ayrılıkların altlarını çizerler.
Hangi servisin hesabına çalıştıkları belli olmayan bir takım sözde bilim adamları, Anadolu'nun binlerce yıl önceki antropolojisini güya inceleyip, Anadolu'da yaşayanların Türk olmadığını söylerler. Bizim kompleksli aydınlarımız, bu saçmalığı hemen gazetesine manşet yapar; köşe yazarlarımız da etno-antropolojik yazılar döktürüverirler.
Bu kafatası ve kan ırkçılığına hoşgörü, hatta sempatiyle bakanlar, bundan 4-5 yüzyıl önceki döneme ait tamamen bilimsel verilere dayanılarak yapılan araştırmalara burun kıvırırlar ve bu araştırmaları yapanları ırkçılıkla itham ederler. Çünkü ortaya çıkan sonuç, Türkiye'nin birliği ve Türkler lehinedir.
* * *
Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun araştırmasından bahsediyorum. Değerli bilim adamı Halaçoğlu, son 20 yılını bu araştırmaya hasretti. Âlimlerin hassasiyeti içerisinde mükemmeliyetçi bir endişeyle yıllardır arşiv belgelerinin peşinde koşturuyor. Bu araştırma, merhum Prof. Dr. Faruk Sümer'in 'Oğuzlar' isimli eserinden sonra Anadolu'daki aşiretleri gösteren en önemli eserdir. Faruk Sümer'in çalışması, daha önceki yüzyıllara ağırlık veren ve konuyu genel çerçevesiyle ele alan bir araştırmaydı. Prof. Dr. Halaçoğlu, 1.500-1.600 yılları arasını inceledi ve Türkiye'de 41.297 cemaat (aşiret) tesbit etti. Bunların hangi etnik yapıda ve boyda olduklarını buldu; hangi köy, mezra, yaylak ve kışlakda bulunduklarını ve hangi il-ilçeye bağlı olarak yaşadıklarını belirledi.
Halaçoğlu'nun araştırması yazılı kaynaklara, arşiv kayıtlarına, tapu tahrirlerine ve sicillere dayanmaktadır. Bu araştırmaya göre, Halaçoğlu 'Bütün Kürt aşiretleri Türktür' demiyor. Çalışmasında 2.260 Kürt aşiretini de tesbit ediyor. Ancak, bazı Kürt aşiretlerinin aslında Türkmen aşireti olduğunu gösteriyor. Bilimsel yöneticiliğini yaptığım 'Yeni Türkiye Araştırma Merkezi' nde gerçekleştirdiğimiz 'Osmanlı' ve 'Türk' projeleri de bizi aynı sonuçlara ulaştırmıştır. Nitekim, Osmanlı arşiv kayıtlarındaki 'Türkmen etrakı' (Türkmen Türkleri) ve 'Türkmen ekradı' (Türkmen Kürtleri) ifadeleri, bu iki etnik kimliğin nasıl bir arada kabul edildiğini göstermektedir.
* * *
Halaçoğlu'nun araştırmasındaki Alevi Kürt-Ermeni ilişkisinde doğrular olsa bile, genelleştirmek pek de mümkün görülmemektedir. Alevilerin çok büyük kısmı zaten Türkmen Alevi'dir. Geri kalan Alevi Kürtleri de 'Türk Milleti' bütünlüğünün dışında tutamayız. Halaçoğlu da bunu kastetmiyor; sadece tarihî bir olayı tesbit ediyor. Diğer taraftan, herkes kendisine istediği kimliği seçmekte hürdür. Biz bütün vatandaşlarımızı aynı sevgi ve saygıyla kucaklamak mecburiyetindeyiz.
Bu araştırma ve üzerindeki tartışmalar Türkoloji ve Kürt etnolojisi konusunda yeni bilimsel çalışmalara ne kadar ihtiyaç bulunduğunu da göstermektedir.
Atatürk'ün vefatından bu yana nadir ciddî tarih ve etnoloji araştırmalarından birini gerçekleştiren Prof. Dr. Halaçoğlu'nu kutluyoruz.

http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Basinda&HaberNo=242



TTK: "Kürtler aslen Türkmendir"
'Türk Tarihi ve Kültüründe Avşarlar' konulu sempozyumda çarpıcı açıklamalarda bulunan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türkiye'de yaşayan Kürtler'in Türkmen kökenli, Kürt Alevileri'nin ise Ermeni kökenli olduğunu öne sürdü.


KAYSERİ (CİHAN) KAYSERİ (İHA)
Geleneksel Dadaloğlu şenlikleri kapsamında, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Kültür Merkezi'nde düzenlenen sempozyuma Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu ile birlikte çok sayıda bilim adamı katıldı. Kayseri milletvekili Sadık Yakut'un da izlediği sempozyumda en çarpıcı açıklamalar Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'ndan geldi. Konuşmasında Türkiye'deki etnik yapıdan bahseden ve öncelikle siyasilere seslenen Halaçoğlu, 27 etnik kökenden bahsedilmesinin yanlışlığını vurguladı. Araştırmalara dayanmayan sözler sarf edildiğini vurgulayan Halaçoğlu, siyasilerin konuşurken dikkatli olmalarını istedi.
Halaçoğlu'nun etnik yapıya ilişkin çarpıcı açıklamaları ise siyasilere yaptığı uyarıdan sonra geldi. Halaçoğlu, Kürtlerin Türkmen kökenli, Kürt Alevileri'nin ise Ermeni kökenli olduğunu iddia ederek, "Kim olduğunuzu bileceksiniz. Mesela bugün Türkiye'de bir Kürt sorunu olduğu söyleniyor. Kürtlerle ilgili birtakım sözler sarf ediliyor. Araştırmalarımda şunu gördüm ki, pek çok Kürt dediğimiz insan aslında Türkmen asıllıdır. Yapısal olarak diyorum ama. Bununla beraber bir şeyi daha ifade ediyorum, söyleyeceklerim fantezi değil, bugün Kürt olarak bilinen hatta hatta Alevi Kürt olarak bilinen insanlar Ermeni'den dönmedir. TİKKO'nun içerisinde yer alan, PKK'nın içerisinde yer alan insanlardan birçoğu bunlardan. Ve bizim zannettiğimiz gibi TİKKO ve PKK hareketi Kürt hareketi değil. Bütün bunları yabancı arşiv belgeleri ile o tarihlerde yapılmış birtakım araştırmalara dayanarak söylüyorum" diye konuştu.

Tepkilere Cevap

TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu: “Araştırmamıza bilimsel değil diyenler bilimsellikten uzak” Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, tepki çeken açıklamasıyla ilgili olarak kendisine yöneltilen 'bilimsellikten uzak' iddialarına "Söylediklerim belgelidir. Araştırmamıza bilimsel değil diyenler bilimsellikten uzak" dedi.

Kayseri'de katıldığı 'Türk Tarihi ve Kültüründe Avşarlar' konulu sempozyumunda "Türkiye'de yaşayan Kürtler'in Türkmen kökenli, Kürt Alevileri ise 'Ermeni kökenli" açıklamasıyla tepki çeken TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, tepkilere cevap verdi.

Söylediklerinin Türkiye'deki demografik yapı üzerine yapılan bir araştırmanın sonucu olduğunu belirten Halaçoğlu, sarfettiği bütün sözcüklerin belgeli olduğunu ifade etti. Halaçoğlu şöyle devam etti:

"Türkiye'de bir araştırma yapıyoruz. Aşiretler üzerine, demografik yapı üzerine bir araştırma yaptık. Aşiretlerin tespitini yapıyoruz. Bu çalışmalarımız çerçevesinde Ermeniler konusunu çalışıyoruz. Ermenilerin bir kısmı sürgün edildi bir kısmı Türkiye'de kaldı. Türkiye'de kalanlar tanınmamak için kendilerini Kürt-Alevi olarak tanıttı. Bu şekilde pek çok Ermeni Türkiye'de kaldı Ben sadece bunları söyledim. Bilimsel olmadığını söyleyenler şunu iyi düşünsünler. Söylediğim her şeyi belgelediğimi bilsinler. Bu konuda kimse çalışmıyor, kimsenin de bilgisi yok. Ve bu araştırmaya bilimsel değil diyenlerin bilimsellikten uzak olduklarını gösterir."


http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=19.08.2007&i=63077



zırt pırt nedense sözlerini yazdığın atatürkün kurduğu kurum olan türk tarihin başkanı olan yusuf halaçoğlundan daha sağlam kaynak yoktur .bu adamın eline bu ülkenin tüm gizli arşivleri geçiyor ve kendisi 20 yıldır bu konular üzerine arastırma yapıyor .bu adamada inanmıyorsan zaten daha da tartışmamızın bi alemi yok dostum


bu adam yani halaçoğlu senin gibi kürtlerin türk olduğunu ve kürtlerin de alevilerinde içlerinde ermenilerin bulunduğunu iddia etti .senin gibi birilerinin işine gelmediği için 20 senedir bu işin içinde olan bir insan halkı düşmanlığa ittiiği gerekçesiyle ve daha değişik dümenlerle o koltuktan indirildi ve bu adam sağlam atatürkçüdür .bunada inanmıyorsan sana bişe demiyorum kardeşim .
 
o zaman gözlerini aç sana en kral kaynaktan veriyorum .tabi gözlerin kapalı bakarsan ben sana kaynak olarak 50 ciltlik ansiklopedi bile versem göremezsin

Hazret-i Muhammed’in peygamberliğinin ünü ufuklara yayıldığı, İslamiyet’in çağrı sesinin yankısı dünyanın her tarafına yansıdığı, ülkelerin kralları ve memleketlerin iklimlerin sultanları bu yeni görünümle ilgilenip, bu yüce Efendi’nin önünde eğilmek ve O’na bütün içtenlik ve coşkuluklarıyla itaatlerini sunmak şerefini kazanmak istedikleri zaman; o sırada Türkistan’ın en büyük hükümdarlarından bir olan Oğuz Han, Medine-i Münevvere’de bulunan, peygamberlerin övüncü ve yaratılmışların Efendisi’ne bir heyet gönderdi. Bu heyetin başında da Kürt büyüklerinden ve ileri gelenlerinden Buğduz adlı bir kişi vardı..

Bitlis’in Mutki ilçesinde halkla zaman zaman sohbet toplantıları yaparak Kürt-Türk ayrımını konuştuğunu anlatan Uludağ, “O sıralar Avrupalı bir kısım destekçileri vasıtasıyla Kürtlerin Med kavminin devamı olduğu propagandası yapılıyor. Yurtdışında kurulan televizyonlarının adı da Med TV.” diyor.

Med kavminin yaşadığı tarihlerde Ermeniler de aynı bölgede yaşıyor. Uludağ, milattan önce 590 yılında Medlerin Persler ile yani İranlılar ile birleşip Ermenilerin yaşadığı yerleri ele geçirdiğine ve Ermenileri egemenlikleri altına aldığına dikkat çekiyor. Milattan sonra 114 yılında da Ermenilerin yaşadığı bölgeleri Romalıların ele geçirdiğini kitabında anlatan emekli kurmay albay, şöyle devam ediyor:

“M.S. 287 tarihinde de Ermenilerin Hıristiyanlık dinini kabul ettikleri tarihî bir vakadır. Şimdi bu olaylar bin yıl içinde yaşanırken Kürtler Ermeniler ile aynı bölgelerde yaşarken, bu tarihî olaylardan Kürtlerin hiç etkilenmemesi mümkün mü? Yani Roma İmparatorluğu egemenliğine girecekler, Romalıların etkisi baskısı, zorlamasıyla Ermeniler Hıristiyan olacak; ama bölgede Ermenilerle iç içe yaşayan Kürtlerin ataları oldukları varsayılan Med kavminin devamı olan bu insanlardan en küçük kısmı bile Hıristiyanlığı kabul etmeyecek, mümkün mü?”

Azerbaycan, İran, Türkiye, Irak, Suriye’de yaşayan Kürtleri örnek gösteren Uludağ, “Oralardaki Kürtlerin hiçbiri Hıristiyan olmamış ki. Günümüzde hiçbir Kürt yerleşim merkezinde bir Hıristiyan Kürt kilisesi, Hıristiyan Kürt mezarı kalıntısı bulamazsınız. Bölgede beraber yaşadıkları Arapların bir kısmı bile Hıristiyan. Hiçbir Kürt’ün Hıristiyan olmamasının bir nedeni olmalı.” diyor.

Uludağ, Şerefname’deki hikâyenin 410 yıl önce yazılmış bir kitapta geçtiğini belirterek, “Bu da hikâyenin 200-300 yıllık evveliyatı da var demektir. Günümüzden 600-700 yıl önce Kürtler arasında anlatılan bu hikâyeye göre Kürtler ve Türkmenler, Türkistan denilen bir ülkede beraber bir arada yaşıyor. Hükümdarları da Oğuz Han. Onun peygamber gibi yüce makama gönderdiği heyetin başı ise Buğduz isimli bir Kürt ileri geleni. Bu da Türkmenler ve Kürtler arasında ayrılık gayrılık olmadığının göstergesidir. Aksi takdirde Kürtler günümüzden 1000 yıl kadar önce anlattıkları kendi hikâyelerine niye Türkleri de dahil etsin?” sözleriyle “Çalınan 240 Komando Askeri” adlı kitabında vurgulayarak bu konunun bilim adamlarınca araştırılmasını istemiş.

http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Basinda&HaberNo=252

Lütfen kaynak olarak verdiğiniz makalelerin sadece işinize gelen kısmını değil tamamını veriniz.

Bitlis’in Kürt emiri Şeref Han’ın 1576 yılında yazdığı ‘Şerefname’ isimli eserinde yer alan Kürtlerin kökeniyle ilgili hususları belirtelim:

1) Kürtler, üzerlerinden perde kaldırılmış cin taifesindendirler.

2) Oğuzlar İslâm dinine girdiklerini arz etmek üzere Bağduz adlı bir Kürdü Peygamberimize yollarlar. Çok çirkin olan bu Kürt ve nesli, Peygamberimiz tarafından lânetlenir ve soyunun dağılmasını söyler; işte Kürtler bu adamın neslinden türemiştir.


3) Kral Dahhak, şeytanın tavsiyesi üzerine sırtında çıkan yaraya her gün iki insan beyin sürermiş.İnsafa gelen cellat, öldürmesi lâzım gelen gençlerden her defasında birini serbest bırakırmış; onlar da dağlara giderlermiş. İşte bu dağlarda toplananlar Kürtlerin atalarıdır.

Bunları diyen Bitlis’in Kürt emiri Şeref Han ... Kaynak : ‘Şerefname’ ... Production year : 1576
 
Lütfen kaynak olarak verdiğiniz makalelerin sadece işinize gelen kısmını değil tamamını veriniz.

Bitlis’in Kürt emiri Şeref Han’ın 1576 yılında yazdığı ‘Şerefname’ isimli eserinde yer alan Kürtlerin kökeniyle ilgili hususları belirtelim:

1) Kürtler, üzerlerinden perde kaldırılmış cin taifesindendirler.

2) Oğuzlar İslâm dinine girdiklerini arz etmek üzere Bağduz adlı bir Kürdü Peygamberimize yollarlar. Çok çirkin olan bu Kürt ve nesli, Peygamberimiz tarafından lânetlenir ve soyunun dağılmasını söyler; işte Kürtler bu adamın neslinden türemiştir.


3) Kral Dahhak, şeytanın tavsiyesi üzerine sırtında çıkan yaraya her gün iki insan beyin sürermiş.İnsafa gelen cellat, öldürmesi lâzım gelen gençlerden her defasında birini serbest bırakırmış; onlar da dağlara giderlermiş. İşte bu dağlarda toplananlar Kürtlerin atalarıdır.

Bunları diyen Bitlis’in Kürt emiri Şeref Han ... Kaynak : ‘Şerefname’ ... Production year : 1576


la kardeş bu maddeler ne böyle .bana linkini versene .ben sana link verdim .verdiğim linke baksaydın orda o kadar olduğunu görürdün .ben işime mişime geleni koymadım .ne kadar yazı varsa onu koydum . zaten amacımda kürtlerin o tarihten beri türklerle bir olduğunu anlatmaktı .şimdi sen bana kaynak bu deme de linki ver bakim .nerden aldın çok merak ettim .

maddelere bak .bitlis emiri he . yaw sen bana bi kaynağı ver hele .o kadar saçma şeyler varki .hangi birine cevap verim . bi link alayım bi zahmet

ben şerefnameyi kaynak olarak almadım .ben ttk yı kaynak aldım .bakalım sen nereyi kaynak aldın .link rica edeyim
 
Geri
Üst