klavuz13
Banned
- Katılım
- 12 Tem 2006
- Mesajlar
- 2,648
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=167832
Tıbbiye tarihte hep kavgayı sevdi
Tıbbiyeler her zaman 'hırçın' oldu. Türkiye'de kurulan ilk tıp okullarında anatomi derslerinin edebiyat öğretiyoruz denilerek aruz vezniyle yazılmış kitaplar sayesinde softa takımının elinden kurtarıldığı dönemler yaşandı. Yukarıdaki fotoğraf 1902 yılında tıp öğrencilerini gösteriyor.
Van'da, Mısır'daki ünlü El Ezher'in dengi olacak nitelikteki 'Medreset'ül-Zehra'nın kurulması Said-i Nursi'nin hayaliydi. Gazi Mustafa Kemal de İstanbul ve Ankara'dan sonra üçüncü üniversitenin Van'da açılabilmesı için Afet İnan'a talimat vermişti
23/10/2005 (911 kişi okudu)
AVNİ ÖZGÜREL (E-mektup | Arşivi)
Geçen hafta ülkenin gündemini işgal eden ateşli tartışmalar nereye varacak kestirmek mümkün değil. Ama bu vesileyle hatırlamak gereken o ki, 'tıbbiye' her zaman ister kullanılan malzeme ve yöntemlerin şeriata uygun olup olmadığı; ister talebelerinin bir şekilde siyasetin içinde yer alışlarıyla hep tartışma odağı oldu.
Malum, ünlü İttihat Terakki Cemiyeti de tıbbiyede kuruldu. Ahmet Rıza Bey de İshak Sukuti de tıbbiyeliydi. Yakın zamanda tartışma konusu olan Abdullah Cevdet de göz doktoruydu. Doğrusu Cumhuriyet devrinde de devam etti bu gelenek... Bildiğim Nihal Atsız'ın da askeri tıbbiye çıkışlı olduğu.
'Gericilik' ve Nursi
Hafta içinde Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin 'gericilik' ocağı haline getirilmek istendiğine, bu girişime direnmenin 'Cumhuriyet'in değerlerini korumakla eşanlamlı' olduğuna dair bir hayli şey okudunuz.
'Gericilik' etiketinin kaynağı olarak da Said-i Nursi'nin Van'da kurulmasını arzuladığı Medreset'ül-Zehra (Nursi bu üniversitenin Mısır'daki El Ezher'in muadili olmasını düşlüyordu) işaret edildi.
Said-i Nursi istemiş, üstelik adı da Medreset'ül-Zehra diye bu itham kimi çevrelerde kabul de gördü. Öyle ki, Said-i Nursi'nin gerçekte ne istediğine bakmaya gerek görülmedi.
Oysa evet Said-i Nursi bu üniversiteyi istedi, ama arzuladığı Osmanlı'nın geleneksel medrese modeli içinde bir okul değildi. Şunu bilmek kafidir sanırım: Nursi'ye göre Medreset'ül-Zehra iki kampüslü bir üniversite olacaktı. Birincisinde dini bilimler, felsefe, mantık, edebiyat öğretilecekti. Diğerinde ise tabii bilimler; yani mühendislik, tıp, fizik, kimya v.b. Ancak dini bilimler tedris eden öğrenciler tabii bilim dersleri görmek zorunda olacaklardı. Keza tabii bilimler eğitimi gören gençler de dini bilgiler okumak zorunda tutulacaklardı. Said-i Nursi, Osmanlı hilafet kurumuna muhalif, cumhuriyetçi bir din adamıydı. Nitekim Milli Mücadele'nin başlangıcında Ankara'ya geldi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından tren garında karşılanıp Büyük Millet Meclisi'ne getirildi ve 'hoşahmedi' denilen 'hoş geldin' konuşmasıyla karşılandı.
Onun Mustafa Kemal'e gelecekte nasıl bir yeni düzen inşa edilmesi gerektiğine ilişkin siyasi fikirleri yanında Medreset'ül-Zehra fikrini de açtığını biliyoruz.
Mustafa Kemal'in zihnindeki gelecek projesiyle onun beklentisinin örtüşmediğini ve memleketi olan Van'a gittiğini de.
İstanbul ve Ankara
Atatürk'e Van'da üniversite açılması konusunda Said-i Nursi'nin ilham verdiğini düşünmek ne kadar isabetli olur bilmem. Ancak şu da var ki Cumhuriyet yönetimi, İstanbul'da bir üniversiteyi devraldıktan hemen sonra ikinci üniversite Ankara'da oluşturulmuşken, Mustafa Kemal'i üçüncüsünün Van'da açılması için gerekli araştırmayı yapmak üzere Afet İnan'ı görevlendirdiğini biliyoruz. Hem de Said-i Nursi'nin öngördüğü gibi çok kampüslü bir üniversite.
Merkezi Van'da, farklı fakülteleri Elazığ ve civar illerde olacak bir üniversite. Bu konuda rahmetli Afet İnan'ın hazırladığı raporun özetini birkaç sene önce aktarmıştım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlığında bu konuda araştırma yapan kişilerden biri de rahmetli Celal Bayar'dır.
Onun 'Doğu Raporu' etnik problemler yanında eğitim meselesine yaklaşımı bakımından da yeniden okunmaya değer. Söylemek istediğim bir üniversite üzerinden ilericilik/gericilik kavgası yapmanın yersiz olduğu.
[Yassıada'nın karakutusu açılıyor - 3]
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=346123
Yassıada arşivinden Bediüzzaman'ın mektupları da çıktı
Gizliliği 46 yıl sonra kaldırılan Yassıada arşivinden Bediüzzaman Said Nursî' ye ait mektup ve belgeler de çıktı.
İşte Bediüzzaman'ın defin tutanağı
● [A. TURAN ALKAN] Necip Fazıl'ın Menderes'e mektubu ve Türk sağı
Başbakanlık'ın halka açtığı belgeler arasında Nursî'nin dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a gönderdiği mektuplar da var. Büyük İslam alimi Nursî, Doğu'da 'fen ilimleri ile dini barıştıran bir üniversite kurulması'na yönelik talebini Menderes ve Bayar'a iletmişti. 1955 yılında kaleme alınan üç sayfalık mektupta bir İslam Üniversitesi kurulması teklif ediliyor. Van'da tesis edilecek darü'l-fünunun bütün Asya'ya hitap edeceğini belirten Bediüzzaman, gerekçesini şöyle açıklıyor: "Felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile tam musalâha etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin." Söz konusu mektup, Risale-i Nur külliyatının önemli parçalarından Emirdağ Lahikası'nda da yer alıyor.
Bediüzzaman Said Nursi, Afrika ülkelerinden Mısır'da kurulan El Ezher Üniversitesi'nin bir benzerinin düşünülmesini istiyor. Mektupta, özetle şunları dile getiriyor: "Ben 65 sene evvel Camiü'l-Ezher'e gitmek istiyordum. Madem Camiü'l-Ezher âlem-i İslam'ın medresesidir. Öyle ise, ben de o mübarek medresede bir ders almalıyım, diye niyet etmiştim; fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmeti ile bir fikri ruhuma verdi ki, Camiü'l-Ezher'e Afrika'dan bir medrese-i umumiye olduğu gibi Asya, Afrika'dan ne kadar büyükse daha büyük bir darü'l-fünun da ve bir İslam üniversitesi de Asya'da lazımdır, dedim. Ve felsefe-i fünun ile ulum-ı diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile tam müsellah etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye. Velayet-i Şarki'nin merkezinde hem Hindistan'ın hem Arabistan'ın hem İran'ın hem Kafkasya'nın hem Türkistan ortasında Medresetü'z-Zehra manasında Camiü'l-Ezher üslubunda bir darü'l-fünun hem mektep hem medrese olarak vücuda gelmesi için tam 55 senedir Risale-i Nur'un hakikatine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini Allah rahmet etsin Sultan Reşat takdir etmiştir. Yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira vermişti. Sonra ben eski Harb-i Umumi'deki esaretimden döndüğüm vakit Ankara'da mevcut 200 mebustan 163 mebus, 150 bin lira o zaman paranın kıymetli vaktinde aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Şarkta 5 milyona yakın Kürt var. 100 milyona yakın İranlı ve Hintliler var. 70 milyon Arap var. 40 milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu ve kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere bu talebenin Van'daki medreseden aldığı ders-i dini mi daha lazımdır, yoksa o milletleri kaçıracak ve arkadaşlarından başkalarını düşünmeyen ve uhuvvet-i İslamiye'yi tanımayan ve sırf ulum-ı felsefeyi okuyup İslamî ilimleri nazara almamanın neticesi olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir?"
Tıbbiye tarihte hep kavgayı sevdi
Tıbbiyeler her zaman 'hırçın' oldu. Türkiye'de kurulan ilk tıp okullarında anatomi derslerinin edebiyat öğretiyoruz denilerek aruz vezniyle yazılmış kitaplar sayesinde softa takımının elinden kurtarıldığı dönemler yaşandı. Yukarıdaki fotoğraf 1902 yılında tıp öğrencilerini gösteriyor.
Van'da, Mısır'daki ünlü El Ezher'in dengi olacak nitelikteki 'Medreset'ül-Zehra'nın kurulması Said-i Nursi'nin hayaliydi. Gazi Mustafa Kemal de İstanbul ve Ankara'dan sonra üçüncü üniversitenin Van'da açılabilmesı için Afet İnan'a talimat vermişti
23/10/2005 (911 kişi okudu)
AVNİ ÖZGÜREL (E-mektup | Arşivi)
Geçen hafta ülkenin gündemini işgal eden ateşli tartışmalar nereye varacak kestirmek mümkün değil. Ama bu vesileyle hatırlamak gereken o ki, 'tıbbiye' her zaman ister kullanılan malzeme ve yöntemlerin şeriata uygun olup olmadığı; ister talebelerinin bir şekilde siyasetin içinde yer alışlarıyla hep tartışma odağı oldu.
Malum, ünlü İttihat Terakki Cemiyeti de tıbbiyede kuruldu. Ahmet Rıza Bey de İshak Sukuti de tıbbiyeliydi. Yakın zamanda tartışma konusu olan Abdullah Cevdet de göz doktoruydu. Doğrusu Cumhuriyet devrinde de devam etti bu gelenek... Bildiğim Nihal Atsız'ın da askeri tıbbiye çıkışlı olduğu.
'Gericilik' ve Nursi
Hafta içinde Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin 'gericilik' ocağı haline getirilmek istendiğine, bu girişime direnmenin 'Cumhuriyet'in değerlerini korumakla eşanlamlı' olduğuna dair bir hayli şey okudunuz.
'Gericilik' etiketinin kaynağı olarak da Said-i Nursi'nin Van'da kurulmasını arzuladığı Medreset'ül-Zehra (Nursi bu üniversitenin Mısır'daki El Ezher'in muadili olmasını düşlüyordu) işaret edildi.
Said-i Nursi istemiş, üstelik adı da Medreset'ül-Zehra diye bu itham kimi çevrelerde kabul de gördü. Öyle ki, Said-i Nursi'nin gerçekte ne istediğine bakmaya gerek görülmedi.
Oysa evet Said-i Nursi bu üniversiteyi istedi, ama arzuladığı Osmanlı'nın geleneksel medrese modeli içinde bir okul değildi. Şunu bilmek kafidir sanırım: Nursi'ye göre Medreset'ül-Zehra iki kampüslü bir üniversite olacaktı. Birincisinde dini bilimler, felsefe, mantık, edebiyat öğretilecekti. Diğerinde ise tabii bilimler; yani mühendislik, tıp, fizik, kimya v.b. Ancak dini bilimler tedris eden öğrenciler tabii bilim dersleri görmek zorunda olacaklardı. Keza tabii bilimler eğitimi gören gençler de dini bilgiler okumak zorunda tutulacaklardı. Said-i Nursi, Osmanlı hilafet kurumuna muhalif, cumhuriyetçi bir din adamıydı. Nitekim Milli Mücadele'nin başlangıcında Ankara'ya geldi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından tren garında karşılanıp Büyük Millet Meclisi'ne getirildi ve 'hoşahmedi' denilen 'hoş geldin' konuşmasıyla karşılandı.
Onun Mustafa Kemal'e gelecekte nasıl bir yeni düzen inşa edilmesi gerektiğine ilişkin siyasi fikirleri yanında Medreset'ül-Zehra fikrini de açtığını biliyoruz.
Mustafa Kemal'in zihnindeki gelecek projesiyle onun beklentisinin örtüşmediğini ve memleketi olan Van'a gittiğini de.
İstanbul ve Ankara
Atatürk'e Van'da üniversite açılması konusunda Said-i Nursi'nin ilham verdiğini düşünmek ne kadar isabetli olur bilmem. Ancak şu da var ki Cumhuriyet yönetimi, İstanbul'da bir üniversiteyi devraldıktan hemen sonra ikinci üniversite Ankara'da oluşturulmuşken, Mustafa Kemal'i üçüncüsünün Van'da açılması için gerekli araştırmayı yapmak üzere Afet İnan'ı görevlendirdiğini biliyoruz. Hem de Said-i Nursi'nin öngördüğü gibi çok kampüslü bir üniversite.
Merkezi Van'da, farklı fakülteleri Elazığ ve civar illerde olacak bir üniversite. Bu konuda rahmetli Afet İnan'ın hazırladığı raporun özetini birkaç sene önce aktarmıştım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlığında bu konuda araştırma yapan kişilerden biri de rahmetli Celal Bayar'dır.
Onun 'Doğu Raporu' etnik problemler yanında eğitim meselesine yaklaşımı bakımından da yeniden okunmaya değer. Söylemek istediğim bir üniversite üzerinden ilericilik/gericilik kavgası yapmanın yersiz olduğu.
[Yassıada'nın karakutusu açılıyor - 3]
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=346123
Yassıada arşivinden Bediüzzaman'ın mektupları da çıktı
Gizliliği 46 yıl sonra kaldırılan Yassıada arşivinden Bediüzzaman Said Nursî' ye ait mektup ve belgeler de çıktı.
İşte Bediüzzaman'ın defin tutanağı
● [A. TURAN ALKAN] Necip Fazıl'ın Menderes'e mektubu ve Türk sağı
Başbakanlık'ın halka açtığı belgeler arasında Nursî'nin dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a gönderdiği mektuplar da var. Büyük İslam alimi Nursî, Doğu'da 'fen ilimleri ile dini barıştıran bir üniversite kurulması'na yönelik talebini Menderes ve Bayar'a iletmişti. 1955 yılında kaleme alınan üç sayfalık mektupta bir İslam Üniversitesi kurulması teklif ediliyor. Van'da tesis edilecek darü'l-fünunun bütün Asya'ya hitap edeceğini belirten Bediüzzaman, gerekçesini şöyle açıklıyor: "Felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile tam musalâha etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin." Söz konusu mektup, Risale-i Nur külliyatının önemli parçalarından Emirdağ Lahikası'nda da yer alıyor.
Bediüzzaman Said Nursi, Afrika ülkelerinden Mısır'da kurulan El Ezher Üniversitesi'nin bir benzerinin düşünülmesini istiyor. Mektupta, özetle şunları dile getiriyor: "Ben 65 sene evvel Camiü'l-Ezher'e gitmek istiyordum. Madem Camiü'l-Ezher âlem-i İslam'ın medresesidir. Öyle ise, ben de o mübarek medresede bir ders almalıyım, diye niyet etmiştim; fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmeti ile bir fikri ruhuma verdi ki, Camiü'l-Ezher'e Afrika'dan bir medrese-i umumiye olduğu gibi Asya, Afrika'dan ne kadar büyükse daha büyük bir darü'l-fünun da ve bir İslam üniversitesi de Asya'da lazımdır, dedim. Ve felsefe-i fünun ile ulum-ı diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile tam müsellah etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye. Velayet-i Şarki'nin merkezinde hem Hindistan'ın hem Arabistan'ın hem İran'ın hem Kafkasya'nın hem Türkistan ortasında Medresetü'z-Zehra manasında Camiü'l-Ezher üslubunda bir darü'l-fünun hem mektep hem medrese olarak vücuda gelmesi için tam 55 senedir Risale-i Nur'un hakikatine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini Allah rahmet etsin Sultan Reşat takdir etmiştir. Yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira vermişti. Sonra ben eski Harb-i Umumi'deki esaretimden döndüğüm vakit Ankara'da mevcut 200 mebustan 163 mebus, 150 bin lira o zaman paranın kıymetli vaktinde aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Şarkta 5 milyona yakın Kürt var. 100 milyona yakın İranlı ve Hintliler var. 70 milyon Arap var. 40 milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu ve kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere bu talebenin Van'daki medreseden aldığı ders-i dini mi daha lazımdır, yoksa o milletleri kaçıracak ve arkadaşlarından başkalarını düşünmeyen ve uhuvvet-i İslamiye'yi tanımayan ve sırf ulum-ı felsefeyi okuyup İslamî ilimleri nazara almamanın neticesi olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir?"