Said-i Nursi'nin Türk Düşmanlığı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=167832


Tıbbiye tarihte hep kavgayı sevdi

Tıbbiyeler her zaman 'hırçın' oldu. Türkiye'de kurulan ilk tıp okullarında anatomi derslerinin edebiyat öğretiyoruz denilerek aruz vezniyle yazılmış kitaplar sayesinde softa takımının elinden kurtarıldığı dönemler yaşandı. Yukarıdaki fotoğraf 1902 yılında tıp öğrencilerini gösteriyor.

Van'da, Mısır'daki ünlü El Ezher'in dengi olacak nitelikteki 'Medreset'ül-Zehra'nın kurulması Said-i Nursi'nin hayaliydi. Gazi Mustafa Kemal de İstanbul ve Ankara'dan sonra üçüncü üniversitenin Van'da açılabilmesı için Afet İnan'a talimat vermişti

23/10/2005 (911 kişi okudu)


AVNİ ÖZGÜREL (E-mektup | Arşivi)

Geçen hafta ülkenin gündemini işgal eden ateşli tartışmalar nereye varacak kestirmek mümkün değil. Ama bu vesileyle hatırlamak gereken o ki, 'tıbbiye' her zaman ister kullanılan malzeme ve yöntemlerin şeriata uygun olup olmadığı; ister talebelerinin bir şekilde siyasetin içinde yer alışlarıyla hep tartışma odağı oldu.
Malum, ünlü İttihat Terakki Cemiyeti de tıbbiyede kuruldu. Ahmet Rıza Bey de İshak Sukuti de tıbbiyeliydi. Yakın zamanda tartışma konusu olan Abdullah Cevdet de göz doktoruydu. Doğrusu Cumhuriyet devrinde de devam etti bu gelenek... Bildiğim Nihal Atsız'ın da askeri tıbbiye çıkışlı olduğu.

'Gericilik' ve Nursi
Hafta içinde Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin 'gericilik' ocağı haline getirilmek istendiğine, bu girişime direnmenin 'Cumhuriyet'in değerlerini korumakla eşanlamlı' olduğuna dair bir hayli şey okudunuz.
'Gericilik' etiketinin kaynağı olarak da Said-i Nursi'nin Van'da kurulmasını arzuladığı Medreset'ül-Zehra (Nursi bu üniversitenin Mısır'daki El Ezher'in muadili olmasını düşlüyordu) işaret edildi.
Said-i Nursi istemiş, üstelik adı da Medreset'ül-Zehra diye bu itham kimi çevrelerde kabul de gördü. Öyle ki, Said-i Nursi'nin gerçekte ne istediğine bakmaya gerek görülmedi.
Oysa evet Said-i Nursi bu üniversiteyi istedi, ama arzuladığı Osmanlı'nın geleneksel medrese modeli içinde bir okul değildi. Şunu bilmek kafidir sanırım: Nursi'ye göre Medreset'ül-Zehra iki kampüslü bir üniversite olacaktı. Birincisinde dini bilimler, felsefe, mantık, edebiyat öğretilecekti. Diğerinde ise tabii bilimler; yani mühendislik, tıp, fizik, kimya v.b. Ancak dini bilimler tedris eden öğrenciler tabii bilim dersleri görmek zorunda olacaklardı. Keza tabii bilimler eğitimi gören gençler de dini bilgiler okumak zorunda tutulacaklardı. Said-i Nursi, Osmanlı hilafet kurumuna muhalif, cumhuriyetçi bir din adamıydı. Nitekim Milli Mücadele'nin başlangıcında Ankara'ya geldi ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından tren garında karşılanıp Büyük Millet Meclisi'ne getirildi ve 'hoşahmedi' denilen 'hoş geldin' konuşmasıyla karşılandı.
Onun Mustafa Kemal'e gelecekte nasıl bir yeni düzen inşa edilmesi gerektiğine ilişkin siyasi fikirleri yanında Medreset'ül-Zehra fikrini de açtığını biliyoruz.
Mustafa Kemal'in zihnindeki gelecek projesiyle onun beklentisinin örtüşmediğini ve memleketi olan Van'a gittiğini de.


İstanbul ve Ankara
Atatürk'e Van'da üniversite açılması konusunda Said-i Nursi'nin ilham verdiğini düşünmek ne kadar isabetli olur bilmem. Ancak şu da var ki Cumhuriyet yönetimi, İstanbul'da bir üniversiteyi devraldıktan hemen sonra ikinci üniversite Ankara'da oluşturulmuşken, Mustafa Kemal'i üçüncüsünün Van'da açılması için gerekli araştırmayı yapmak üzere Afet İnan'ı görevlendirdiğini biliyoruz. Hem de Said-i Nursi'nin öngördüğü gibi çok kampüslü bir üniversite.
Merkezi Van'da, farklı fakülteleri Elazığ ve civar illerde olacak bir üniversite. Bu konuda rahmetli Afet İnan'ın hazırladığı raporun özetini birkaç sene önce aktarmıştım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sağlığında bu konuda araştırma yapan kişilerden biri de rahmetli Celal Bayar'dır.
Onun 'Doğu Raporu' etnik problemler yanında eğitim meselesine yaklaşımı bakımından da yeniden okunmaya değer. Söylemek istediğim bir üniversite üzerinden ilericilik/gericilik kavgası yapmanın yersiz olduğu.

[Yassıada'nın karakutusu açılıyor - 3]

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=346123

Yassıada arşivinden Bediüzzaman'ın mektupları da çıktı


Gizliliği 46 yıl sonra kaldırılan Yassıada arşivinden Bediüzzaman Said Nursî' ye ait mektup ve belgeler de çıktı.
İşte Bediüzzaman'ın defin tutanağı

● [A. TURAN ALKAN] Necip Fazıl'ın Menderes'e mektubu ve Türk sağı

Başbakanlık'ın halka açtığı belgeler arasında Nursî'nin dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a gönderdiği mektuplar da var. Büyük İslam alimi Nursî, Doğu'da 'fen ilimleri ile dini barıştıran bir üniversite kurulması'na yönelik talebini Menderes ve Bayar'a iletmişti. 1955 yılında kaleme alınan üç sayfalık mektupta bir İslam Üniversitesi kurulması teklif ediliyor. Van'da tesis edilecek darü'l-fünunun bütün Asya'ya hitap edeceğini belirten Bediüzzaman, gerekçesini şöyle açıklıyor: "Felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile tam musalâha etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin." Söz konusu mektup, Risale-i Nur külliyatının önemli parçalarından Emirdağ Lahikası'nda da yer alıyor.


Bediüzzaman Said Nursi, Afrika ülkelerinden Mısır'da kurulan El Ezher Üniversitesi'nin bir benzerinin düşünülmesini istiyor. Mektupta, özetle şunları dile getiriyor: "Ben 65 sene evvel Camiü'l-Ezher'e gitmek istiyordum. Madem Camiü'l-Ezher âlem-i İslam'ın medresesidir. Öyle ise, ben de o mübarek medresede bir ders almalıyım, diye niyet etmiştim; fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmeti ile bir fikri ruhuma verdi ki, Camiü'l-Ezher'e Afrika'dan bir medrese-i umumiye olduğu gibi Asya, Afrika'dan ne kadar büyükse daha büyük bir darü'l-fünun da ve bir İslam üniversitesi de Asya'da lazımdır, dedim. Ve felsefe-i fünun ile ulum-ı diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaiki ile tam müsellah etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye. Velayet-i Şarki'nin merkezinde hem Hindistan'ın hem Arabistan'ın hem İran'ın hem Kafkasya'nın hem Türkistan ortasında Medresetü'z-Zehra manasında Camiü'l-Ezher üslubunda bir darü'l-fünun hem mektep hem medrese olarak vücuda gelmesi için tam 55 senedir Risale-i Nur'un hakikatine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini Allah rahmet etsin Sultan Reşat takdir etmiştir. Yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira vermişti. Sonra ben eski Harb-i Umumi'deki esaretimden döndüğüm vakit Ankara'da mevcut 200 mebustan 163 mebus, 150 bin lira o zaman paranın kıymetli vaktinde aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Şarkta 5 milyona yakın Kürt var. 100 milyona yakın İranlı ve Hintliler var. 70 milyon Arap var. 40 milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu ve kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere bu talebenin Van'daki medreseden aldığı ders-i dini mi daha lazımdır, yoksa o milletleri kaçıracak ve arkadaşlarından başkalarını düşünmeyen ve uhuvvet-i İslamiye'yi tanımayan ve sırf ulum-ı felsefeyi okuyup İslamî ilimleri nazara almamanın neticesi olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir?"
 
Kürde fırsat verme ya Rab, dehre sultan olmasın

Ayağını çarık sıksın, asla iflah olmasın

Vur sopayı al ekmeği, karnı bile doymasın

Ol çeşmeden gavur içsin, Kürde nasip olmasın!

YAVUZ SULTAN SELİM

normal bi vatandas dese neyse de dunyanin sayili imparatorlarindan biri diyince dusunuyor insan boyle zamanlarda...niye demis,neyi gormus de demis diye

Bu şiirin yavuz sultan selime ait olduğuna dair sağlam bir kaynak yok, sizin gibi kürt düşmanlığı yapmaya hevesli insanlara malzeme oluyor o kadar.
Koskoca İslam halifesinin ümmet arasında bölücülük yapması düşünülemez. Sizinde böyle bir bölücülüğe alet olmanız İslama aykırıdır.
 
Kabala'dan Feyz Alan Said-i Nursi'nin Yahudi ve Mason Destekçileri - Azapaskerle / Derin Haber


"Sırf modern (!) Siyonizm'in babası olan Thedor Herzl'in Amerikalı Yahudi Rotchild'in direktifiyle İsrail'in kurulması için Büyük Hakan'dan para karşılığında toprak isteyipte aldığı DEFOL cevabı üzerine İttihat ve Terakki Masonları tarafından ‘'KIZIL SULTAN'' lakabı yaftalanarak Türk Milleti'ni o büyük sultana karşı kışkırtmışlardır.!

İşte bu dönemlerde Rusya'da esir (mi ?) düşmüştü Said-i Nursi.

Esirlikten kurtulup (!) bir yolunu bularak ülkeye dönen Said-i Nursi İttihat ve Terakki'cilerin çok büyük desteğini bilinmez bir şekilde almıştır.

Kuşkusuz başlığı okuduğunuzda her ne görüşü savunuyorsanız savunun aklınızda ‘'ne alaka'' sorusu belirecektir. Heleki nur cemaatinden olanlar hem küfür edip hemde okuyarak savunma pozisyonunda bana karşı her yönden saldırıya geçeceklerdir. Ben hepsine göğüs gerecek ve cevap verecek güçteyim evvel ALLAH..!

Ne diyordu üstat Mehmet Akif..

Ulusun korkma..! Nasıl böyle bir imanı boğar..?!!

Ben ulumalarından değil İslam'a gelebilecek zararlardan korkuyorum..!

Başlık her şeyi anlatıyor aslında.

Ama ben yinede açıklama yapmak istiyorum. Yazı uzun olacak bunu ilk olarak söyleyeyim. Onun için tam okumadan ve anlamadan yorum yapmayın.

Bazı saf kardeşlerimizin zamanın en büyük din alimi diye adlandırdıkları ‘'Bediüzzaman said-i nursi'' nin yapmış olduğu işlerin, sarfetmiş olduğu açıklamalarının, yazdığı risale, külliyat vb. kitaplarının KABALA ile ne kadar benzerlik ve uyum içinde olduğunu anlayacak, ortak olarak seçtikleri kişilerin milliyet ve dinlerinin de ne olduğunu göreceksiniz.

Kürtçülük akımını nasıl başlattığınıda en sonunda okuyup Nur cemaatinin ve manevi liderinin nasıl bir insan olduğunu anlayacaksınız.

İlk olarak tam anlayabilmeniz için KABALA nın ne olduğunu kısaca özetleyeyim.

KABALA NEDİR ?

Kabala kelime olarak sihir, büyü anlamlarını ifade etmektedir.

Yahudi dili olan İbranice'de kabalanın özel bir yeri bulunmaktadır. Yahudi'lerin tevrat'tanda çok önem verdikleri kabala bir sihir, büyü kitabının özetidir. Bir takım hesaplar kullanılarak olaylara yön verebilen bir sihirdir KABALA.

Yahudi'lerin inançlarına göre ALLAH (Yehova) H.z Adem ile Havva'ya bazı sihir ve büyü formülleri vermiştir. Dünya'ya geldiklerinde bu sihirleri kuşaktan kuşağa anlatmışlar ve silsile yolu ile nesilden nesile bildirmişler.

Tabi bu nesil Adem (selam olsun ona) den sonra gelen Peygamber'lerdir.

Adem'den, Nuh aleyhisselama ondan da İbrahim'e, İbrahim'den Musa'ya, Musa'dan da kardeşi Harun'a ve Harun'dan da HAHAM lara aktarılan sihir formüllerinin tümüne ‘'KABALA'' diyorlar.

Şu anda kabalist bir yapıya sahip İsrail devleti aslında Tevrat değil Kabala'ya göre yönetilmektedir.

Sadece Yahudi HAHAM larının bildiği Kabala öğretisi tüm evrenin Yahudi ırkının emrinde olması için devam ettirilmektedir.

Onun için bazı devletleri kabalist bir yapıya büründürmek ve kirli emelleri için araç olarak kullanmak amacındadırlar. O bazı devletler ise nilden fırata kadar olan bölgeyi sınırlayan devletlerdir. Bunun içinde Türkiye'de vardır.

SAİD-İ NURSİ VE TERAKKİ MASONLARININ İŞ BİRLİĞİ

İttihat ve Terakki'nin kurucuları malumunuz üzere Yahudi Masonlarıdır.

Büyük Hakan 2.Abdülhamit'in siyasi iradesine engel olmak için o büyük Hakan'ı tahtan indirip sürgüne bile yollamışlardır.

Sırf modern (!) Siyonizm'in babası olan Thedor Herzl'in Amerikalı Yahudi Rotchild'in direktifiyle İsrail'in kurulması için Büyük Hakan'dan para karşılığında toprak isteyipte aldığı DEFOL cevabı üzerine İttihat ve Terakki Masonları tarafından ‘'KIZIL SULTAN'' lakabı yaftalanarak Türk Milleti'ni o büyük sultana karşı kışkırtmışlardır.!

İşte bu dönemlerde Rusya'da esir (mi ?) düşmüştü Said-i Nursi.

Esirlikten kurtulup (!) bir yolunu bularak ülkeye dönen Said-i Nursi İttihat ve Terakki'cilerin çok büyük desteğini bilinmez bir şekilde almıştır.

Bu desteği Rusya'da esir (mi düşmüştü acaba ?) düştüğü içinmi yoksa başka bir sebep içinmi verdiler bilinmiyor.

Yine o dönemlerde İngiliz ve Amerika'lı ajanlar cephede bir türlü yenilmeyen Türk'lerin ayakta nasıl hala dimdik kaldığının üzerinde çalışmalar yapıyorlardı. Ve sonuçta aradıklarını buluyorlardı.

Aradıkları cevap İSLAMİYET idi..!

Eğer İslam dini yozlaştırılıp, yanlış kişiler tarafından yönlendirilirse Türk'ler İslam dininden bilmeden uzaklaşacak ve böylece cephe düşman tarafından ele geçirilecekti.

Bunu başarmanın bir yoluda İslamcı (!) kimlikli birini bulup (İcad edip) önce Milleti'in gönlünde taht kurdurmak, ona karşı sevgi beslettirmek sonra onu İslamcı olduğu için sürgüne yollamak, sürgünden sonra tekrar Millet'in önüne sürmek, halkın bu yanlış kişiyi önder diye sahiplenmesini sağlamak ve toplumun onun her dediğine onay vermesini sağlayarak gizlice hem İslam'ı hemde vatanı parçalara ayırmak düşüncesini ve fikrini buldular.

Bizi ancak böyle yenebilirdiler. (Bakınız Recep Tayyip Erdoğan'ın gelişimi)

İşte bu yüzden İttihat ve Terakki'cilerin desteğini almıştı Said-i Nursi denen şahıs.

Ve Türk Milleti'ni kandırmak ve parçalamak için harekete geçmişti birileri.

İslam dininin yozlaştırılması için Yahudi Masonları olan İttihatçılar tarafından kurulan ‘'Darülhikmetülislamiye'' yani İslam Akademisi'nin başlarından biride artık Said-i Nursi idi.

İttihatçılar birden bire İslam'a heveslendiler nedense.

Onun içinde Said-i Nursi'yi buldular.!

Şimdi siz değerli okuyucularıma soruyorum…..?

Bir Yahudi Mason'un İslam'ı gerçek manada yaşatmak için bir akademi kuracağına inanıyormusunuz..?

Said-i Nursi'nin gerçekten Rusya'da esir düştüğüne inanıyormusunuz…?

Her türlü ajan ve hainin arka çıktığı akademinin güvenilir olduğunu sanıyormusunuz…?

Bunların sonunda da Said-i Nursi'ye İslam alimi diyebiliyormusunuz.?

İşte size cevap…HAYIR ve ASLA..!

Ondan ötürü de benim şahsi kanaatim şudur ki Said-i Nursi Mason'lar tarafından desteklenmiştir.

Ne İslam ile nede vatan ile alakası yoktur. Kürtleri kışkırtmak için kullanılan maşadan başka bir şey değildir.!

KABALA'DAN İLHAM ALAN NURCULUK VE SAİD-İ NURSİ

Nur cemaati ve okulları kendi içlerinde ‘'CİFR'' ilmine çok önem verirler.

Bir takım ‘'Ebced'' hesapları ile geleceği tahmin etmeye uğraşmaktadırlar.

Gizli bir ilim olan ‘'cifr ve ebced'' hesapları KABALA ile aynı oranda benzerlik teşkil etmektedir.

Çünkü KABALA'da da bir takım hesaplar ve formüller kullanılarak gelecek tahmin edilmek istenmektedir ve bazı ileriye dönük çalışmalara zemin hazırlanmak istenmektedir..

Bilindiği gibi Said-i Nursi de yazdıkları risalelerde, külliyatlarda, lemalarda bu hesapları kullanarak bir takım tahminlerde bulunmuştur.

Ve günümüzde olan bu ‘'İBRAHİMİ DİNLER'' masalının zeminini ta o zamanlar hazırlamıştır.

Cemaat içindeki okullarda öğrencilerin beyinlerine Said-i Nursi'nin yazmış olduğu Risalelerin, Külliyatların, Lemaların kaynağının ALLAH olduğunu ve ALLAH' tarafından Said-i Nursi'ye gelen ‘'İLHAM'' ile yazılmış olduğunu aşılamaktadırlar.

Yani yüce ALLAH tövbe büyük RAB'bimden ayet, ayet bu paçavraları Said-i Nursi'ye indirmiş ve yazdırmıştır.

Aynı ‘'KABALA'' daki bir takım hesapların ve sihirlerin ALLAH'tan peygamberlere, peygamberlerden de sil sile ile HAHAM'lara inmesi gibi. Benzerliğe bakın..!

Durun daha bitmedi..Sihirbaz Said-i Nursi hapisteyken mürtileriyle bile konuşabiliyormuş.!

O yıllarda hapise atılan Said-i Nursi yine bir takım sihir ve büyüler kullanarak geceleri kaldığı hapishaneden esrarengiz bir şekilde UÇUP belirli müritleriyle bir evde toplantılar yapıyor, gece boyunca konuşabiliyor, sabaha yakında kaldığı hapise tekrar aynı şekilde esrarengiz bir şekilde geri dönebiliyormuş.

Hep KABALA öğretilerinin tesiridir bunlar.

Esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmalar, direk aracısız (Cebrail a.s. bile yok) ALLAH' c.c.tan alınan ilhamlar, bir takım gizli büyüler hesaplar ‘'cifr ve ebced'' gibi hepsi KABALA da mevcuttur.

Hatta Nur cemaatinin Said-i Nursi'den sonraki manevi lideri olan Fettullah Gülen 31 ocak 1986 tarihinde İzmir İl nüfus müdürlüğüne başvurarak, 3881 kayıt numaralı kimliğindeki ismini ‘'FETULLAH''tan ‘'FETHULLAH'' a çevirmiştir.

Bu ‘'H'' harfindeki değişiklik bazılarına göre (bize göre yani) ‘'ebced'' hesabına uydurarak ileriki zaman dilimlerinde kendinin İSLAM önderi olacağının inanılması içindir, bazılarına göre ise (nur cemaati) Said-i Nursi'nin siirtteki hocası ‘'MOLLA FETHULLAH''ın ismini almak istediği için yapılmıştır.

İşte size yine KABALA ile aynı oranda benzerlik teşkil eden olay. Sihir ve büyü hesapları kullanılarak kendini ‘'YÜCELTME'' çalışmaları..!

Bir başka benzerlik ise Nur cemaati okullarında mevcuttur.

Yahudi doktrininin (KABALA) öğretildiği gelenekçi okullardaki öğretmenlere ‘'SOFERİM'' yani ‘'YAZICILAR'' denilmektedir.

Bu okullarda yazılı Tora ve Sözlü (vahiy edilmiş ama yazılmamış !) Tora vardır.

Soferimlerin görevi, vahiy edilenleri açıklamak ve bunun toplumlar ile fertleri tarafından öğrenilmesini ve benimsenmesini sağlamaktır.

Nur cemaati içinde de Said-i Nursi'nin ‘'Risale-i Nur Külliyat''ını aslından (yani Latin harfleriyle basılmamış haliyle) okuyan, açıklayan, topluma ve fertlere öğretenlerede ‘'YAZICILAR'' denilmektedir.

Hem KABALA'da, hemde Nur Cemaati içinde aynı şey…! ‘'YAZICILAR'' Bu sizce tesadüf, rastlantı olabilirmi..?

Bence asla, kat'a, imkansız…! Böyle tesadüf o-la-maz..!

SAİD-İ NURSİ'YE AÇIK DESTEK VEREN YAHUDİLER

Bediüzzaman sempozyumuna katılan Yahudi…!

‘'Dindar, fakat antisiyonist bir Yahudi'yim''

diyen Central Connecticut Üniversitesi öğretim üyesi olan Profesör Norton Merzinsky sunduğu bir açıklamada Said-i Nursi'nin yazdığı Risalelerin diğer dini kitaplardan ayrılan üç özelliği olduğunu söylüyor.

Barışa sık sık atıfta bulunması,
kendisi gibi düşünmemeye anlayış ve
Müslüman-Yahudi ilişkilerine bakışta tek bir tarafı haklı çıkarır bir tutum sergilememesi !

Said-i Nursi'nin Yahudi'lerinde hak ve hukukunun bulunduğunu yazması,
Kudüs ve çevresinin Yahudi'ler için kutsal olduğundan bahsetmesi Yahudi Profesör Norton Merzinsky'i çok şaşırtmış.!

Said-i Nursi'ye destek çıkan bir diğer Yahudi Profesör Yehezkel Landau'nun 2004 yılındaki bir konferansta sunduğu açıklamanın konusu;

Yahudi geleneği ve Said-i Nursi'ydi.

1978 yılında vatandaşı olduğu Amerika'yı terk edip İsrail'e yerleşen, 1980 yıllarında dindar bir Siyonist hareket olan Netivot Salom'da idarecilik yapan,

1981-2003 yılları arasında İsrail'in Ramle şehrinde Arap ve Yahudi birlikteliğini hedefleyen ‘'Açık ev'' merkezini kuran, Profesör Yehezkel Landau zaman gazetesinden Nuriye Akman'ın sorularına şöyle cevaplar veriyordu…;

"Nursi'nin hayatı ve eserleri bazı Yahudi düşünürleriyle benzerlikler gösteriyor. 19.yüzyıldan itibaren bazı hahamlar Yahudi'lere bilimsel çalışmalar (KABALA) ile modern dünya arasında bağlantı kurma konusunda yardım etmeye çalıştı. Tel Aviv yakınlarında dini ilimler ve seküler bilimleri birleştiren Barilan isimli harika bir üniversitemiz var. Yine New York'ta Yashiva isminde bir üniversite daha var.

Ben Said-i Nursi'nin fen ve din ilimlerini birlikte öğretmek üzere doğu anadoluda kurulmasını planladığı üniversite ( Medresetüzzehra ) fikrini duyduğumda Barilan üniversitesinin Türkiye versiyonunu kurmak istemiş diye düşündüm.

Bence Said-i Nursi devlet sistemi olarak tamamen seküler Atatürk modeli ve İmamlarca yönetilen İran modeli arasında bir sentez istedi.

İsrail'de bunu yapmaya, tamamen seküler olmayan parlementosunda dini partilerinde yer aldığı, hahamların en yüksek yetkiye sahip olmadığı bir Yahudi devleti kurmaya çalışıyor.

İsrail'de sivil mahkemeler, anayasa mahkemesi ve kişilerin özel statüleriyle ilgili konulara bakan hahamlarca yönetilen dini mahkemeler var. Bana göre sosyal sahada dini özel bir meta yapmak yeterli değildir. İnanıyorum ki Siad-i Nursi içinde yeterli değildi.
(31 ekim 2004)

Kabalacı Said-i Nursi'ye ilgi duyan sadece dış devletlerdeki Yahudi'ler değildir.

Ülke içindeki Sabatayistlerde bu adama ilgi duymuşlardır.

Nur cemaatine yakın olan ‘'Matbuat'' dergisinin, sabatayist olduğunu saklamayan ve ‘'Evet ben selanikliyim'' kitabını yazan Ilgaz Zorlu'yla yaptığı bir röportajdan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum.

Soru : Kabalizm sizin için çok önemli bir nokta. Peki Bediüzzaman'ın ebced hesabıyla ilgili çalışmalarını biliyormusunuz ?

Cevap : Evet biliyorum ve o konuya girmeyeceğim. Enteresan ifadeleri var. Bence Said-i Nursi yazmak istediği şeylerin çoğunu yazmamış bir insan. Özellikle cifr konusunda bir hayli bilgisi var. Bunu açık bir şekilde yazmamış bu çok önemli.

Soru : Bediüzzaman'ın eserlerinin sizde ne gibi bir tesiri oldu ?

Cevap : En çok ilgimi çeken ‘'Tabiat Risalesi''. Dinsizlik ve materyalizm karşısında bu insan çok sağlam delillerle bu kitabı atıyor ortaya ve ben onun vermiş olduğu örnekleri kendi dini tartışmalarımda kullanıyorum.Diyorum ki Bediüzzaman Said-i Nursi'de böyle söylüyor. Ve ben bundan hicap duymuyorum. Niye duyayım ? Çünkü oda aynı yolda gidiyor.

Din olarak Yahudi'liği seviyorum. Yahudi'lik üzerine çok araştırma yapıyorum ama bu benim Bediüzzaman'ı araştırmayacağım anlamına gelmez. Eminimki Bediüzzaman Said-i Nursi yaşasaydı ondan öğreneceğim çok şey olurdu.

İşte sizlerde okudunuz sevgili okurlar.

Kabala nasılda Said-i Nursi'yi, Fettullah Gülen'i etkisi altına almış. Yaptıkları her hareket, her söz, her laf Kabala ya göreymiş.Bunu açıkça okuduk ve öğrendik.

Son söz…

KÜRT KIŞKIRTICISI, SİHİRBAZ SAİD-İ NURSİ DİN ALİMİ DEĞİLDİR

Eser Adı

İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi Yahut Divan-i Harb-i Örfi ve Said-i Kürd-i

Yazar Adı

Said-i Nursi Kürdi

Tarih ve yer

1909, İstanbul, Vezir Han, İkbal-i Millet Matbaası

Saidi Nursi olarak bildiğimiz zat, söz konusu eserinde, kendisinin "Said-i Kürd-i", yani "Kürt Said" olduğunu onaylamakta, ayrıca kendisini "Bediüzzaman" diye takdim etmektedir.

Kitab toplam 48 sayfadır ve kitabın "hatime" kısmında Saidi Kürdi şu satırları yazmaktadır:

"Soydaşlarıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik (natamam) kalır. Ey Asuriler ve Keyanilerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! Beşyüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir."

Ayrıca Saidi Nursi Kürdi şöyle söylemektedir:

"Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriate dayanmış olan, hürriyet sultanı, yüksek sesle sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için, fen, sanat ve silah başına, ileri arş."

Saidi Nursi Kürdi; "Kürt milliyetçiliği” çatısı altında Kürtleri birleştirmek gayesi gütmekte, 1909 tarihli eserinde Kürtçülük propagandası yapmakta, yüzyıllar boyunca bir arada yaşamış olan Türkleri ve Kürtleri -Kürtçülük söylemleri ile- kışkırtmaya çalışmaktadır.

Kısacası Saidi Nursi Kürdi'nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir.

Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalındırmak/bilinçlendirmek olsa idi,

“fen ve sanat başına”

demekle yetinirdi. Ancak "SİLAH BAŞINA" diyebilecek kadar pervasızdır.

Üstelik aynı satırlardan, kendisinin emperyalist güçlere karşı hareket ettiği sonucunu çıkaranlar, şunu görmelidirler:

Saidi Nursi Kürdi'nin söylemleri doğrudan doğruya Kürtlere yöneliktir; muhatap sadece ve sadece Kürtlerdir. Ve de kendisi İngilizlerin icad ettiği şeriat sevdalısıdır. Gerçek İslam şeriatinden fersah fersah uzaktadır.

Evet, Saidi Nursi Kürdi Kürtçüdür, ne var ki kendisini gizlemek için müslümanlık/ümmetçilik örtüsüne bürünmektedir.

Saidi Nursi Kürdi, Türk müridlerinden evlenip "dinsiz evlatlar yetiştirmemeleri"ni isterken, habire çoğalan ve nüfusu gün geçtikçe -hızla- artan Kürtleri engellemek gereği dahi duymamaktadır.

Evet, Saidi Nursi Kürdi bölücüdür; onun müridleri de, gerçekleri görmekten aciz vatan hainleridir. Bunlar, Siyonizm'in istekleri doğrultusunda ayaklanan Şeyh Said'den hiçbir farkı olmayan Saidi Nursi Kürdi'nin ardına takılmış, Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı ikiyüzlü Müslüman görünen ama Müslümanlıkla alakası olmayanlardır!

Kendi ırkçılıklarını gerçek milliyetçilere yamamaktan ise asla geri durmazlar. Kürtçülüğe/Kürdistan'a hizmet eden bu vatan düşmanları, bizleri “sahte milliyetçi/ırkçı” olarak lanse etmeye çalışmaktadırlar.

Oysa Mustafa Kemal Atatürk, “Ne Mutlu Türk Doğana” değil, “Ne Mutlu Türküm Diyene” demiştir; yani ırkçılığı değil, aynı dili konuşan insanların bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan bir milleti işaret etmiştir.

İşte, bizim milliyetçiliğimiz bu çizgidedir, yurtseverliktir.

MİLLET; ırk/din birliği değil, AYNI DİLİ KONUŞAN insanların bir araya gelmelerinden oluşur ve "Türküm" diyen Türk'tür. Bu, asla ve kat'a, ırkçılık değildir.

Asıl ırkçı/şoven olan, Saidi Nursî Kürdi'nin ta kendisi ve onun nurcu müridleridir.

Fethullah Gülen Hocaefendi de, Saidi Nursi Kürdi çizgisinde yürüyen bir Kürtçüdür. Yakın gelecekte Saidi Nursi Kürdi'yi elinin tersiyle silip atacak ve Kürtçülüğünün rengini/örtüsünü değiştirecektir; ancak asıl amacından hiçbir zaman vazgeçmeyecektir.

Yani SİYONİZM'in İslam yeşiline boyanmış Din Devleti rücusundan..!

İşte, Türk Milletine asıl zararı verenler/verecek olanlar gerçek İslam Şeriatini isteyenler değil, Siyonist Süfyani düşünceye sahip bu kişilerdir.

Çünkü bunlar, içimizde barındırdığımız komşularımız, yakınlarımızdır. Çünkü bunlar, ikiyüzlü/takiyyeci vatan düşmanlarıdır. Çünkü bunlar sahte müslümanlardır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere işaret ettiği yurtsever bazlı milliyetçiliğimizi, ırkçılıkmış gibi gösterip, gençliğimizi/milletimizi fırkalara ayıran bu zihniyete karşı akıllı hareket etmek sorumluluğundayız.

Ve unutmamalıyız ki, bizler, Enver Paşa'nın maceraperestliğindeki ahmaklar gibi değil, Mustafa Kemal Atatürk'ün ufkun da ötesini görebilmeyi hedef kılan/edinen kişiler olarak düşünebilmeliyiz.

Tüm gelişmelere bu yönde bakabilmeli, geniş yelpazede analizler üretmeli ve buna göre stratejiler belirlemeliyiz. Sağın ve solun fırkalaşmış/parçalanmış gençleri değil, milliyetimizin atası Atatürk'ün refere ettiği ÖNCÜ/İLERİCİ insanlar olduğumuzu artık idrak etmeliyiz.

Evet, bizler Farklıyız, ancak Fırka/tefrika değiliz! Ne sağda, ne solda, her daim ÖNDE/İLERİDE yürümeliyiz.

Hepiniz bir ve var olan ALLAH'a emanet olun..


Not: Bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynaklar: Diyalog Belgeseli 1-2-3, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, Arslan Bulut'un bir yazısı, Yeni mesaj gazetesi yazarları ve güvenilir birkaç internet sitesi


Kaynak: www.azapaskerleri.com
"

(Emperyalist maşaları Türk'ün tarihini değiştiriyorlar.Atatürk gibi şüphe götüremeyecek Cumhuriyetimizin kurucusu ve kahramanımızı,bir asırdır sinsi çalışmalarıyla şüpheli duruma düşürmeye çalışırlarken,Şizofrenleri ve hainleri bize tarihi yeniden yazarak,kahraman ve alim kılığında yutturmaya çalışıyorlar.)
 
Said-i Nursi'nin Türk Düşmanlığı diye başlayan yazı yazan kişi çok uğraşmış böyle bir yazı ortaya çıkarmak için üstadın yüzlerce yazısı var ve bağzılarından kelimeleri cımbızla almış sonra bunları çok güzel yorumlamış.Zaten dedim ki bu yazı gider gider en son Hocaefendiye değinir dedim ve dediğimde de yanılmadım yazı en son gitti ve Hocaefendiye dokundu. Eh ne diyelim sen hala körsen o okullara nasıl İngiliz okulları dersin.Haziran 2007 de Türkçe Dil Olimpiyatı yapıldı 100 ün üzerinde ülkeden öğrenciler geldi Türkçe şarkılar söylediler İstiklal Marşımızı tam tamına okudular bu mu Türk düşmanlığı bu mu İngiliz kültürünü yaymak.Yazıklar olsun bu yazıyı yazanlara.Ama onlar bir takım insanlar gibi hala aynı gözle baktıkları için normaldir...
 
Şeyh Said ayaklanmaya karar verdiği sırada Bediuzzaman Van'da Erek Dağında inzivaya çekilmişti. Şeyh Said ise çevredeki nüfuzlu kişilere adamları ile haber yollayıp kendisi ile birlikte hareket etmelerini istemişti. Eski ilmi hayatı ve alimliğini bildiği için Bediuzzaman'a da haber göndermişti. Fakat aldığı cevap çok anlamlı ve uyarıcı idi,

"-Altıyüz sene İslamiyetin bayraktarlığını yapmış bu milletin torunlarına kılıç çekilmez. Halk irşad edilmelidir."


ammada Türk düşmanıymış hea :durdurun
Başka türlü dost olacağına Böyle Düşman olsun Can Kurban :vur
 
saglam bir kaynak saglam bir delil vereyim mi size?

delil 1: Bediuzzaman Said Nursi hazretleri ne kurt ne turk dusmanligini kalbinde barindirmamistir. birakin dusmanligi aklinin ucundan dahi gecmemistir
delil 2: Suanda yeryuzunde Said Nursi hazretlerinin en iyi talabelerinden olan bir zat-i muhterem ki DUNYANIN HEMEN HEMEN HERYERINDE turk okullari acip her dakika istiklal marsimizi okutmakta, ha tamamen sebep o kisiye atfedilemez ama onderligini yapiyor!

siz eglence pesinde kosarken, bi haber yasarken o zatlarin sayesinde turkluk ayaklar altina alinmaktan kurtulmakta! nerden biliyosun dediginizi duyar gibiyim

son delil: Norvecte yasiyorum ve inanin burda turk okulunda elin norveclilerinin turkce ogrenmesi bile insana yeter veya insan olana yeter bir cevaptir.

eee simdi soruyorum size boyle bir cemiyet sizce turk dostumudur dusmanmidir?
kaldi ki akli selim olan bu sorunun yaniti rahatlikla cozecektir

saygilar

Said-i Nursi'nin Türk Düşmanlığı diye başlayan yazı yazan kişi çok uğraşmış böyle bir yazı ortaya çıkarmak için üstadın yüzlerce yazısı var ve bağzılarından kelimeleri cımbızla almış sonra bunları çok güzel yorumlamış.Zaten dedim ki bu yazı gider gider en son Hocaefendiye değinir dedim ve dediğimde de yanılmadım yazı en son gitti ve Hocaefendiye dokundu. Eh ne diyelim sen hala körsen o okullara nasıl İngiliz okulları dersin.Haziran 2007 de Türkçe Dil Olimpiyatı yapıldı 100 ün üzerinde ülkeden öğrenciler geldi Türkçe şarkılar söylediler İstiklal Marşımızı tam tamına okudular bu mu Türk düşmanlığı bu mu İngiliz kültürünü yaymak.Yazıklar olsun bu yazıyı yazanlara.Ama onlar bir takım insanlar gibi hala aynı gözle baktıkları için normaldir...

parmaklarina dusuncene saglik. bilen bilir goren gorur, norvecte danimarkada isvecte okullar mevcut. ben kendi gozlerimle gordum ve icim rahat amac maksat nedir bilirim! hele hele hep bir agizden minik cocuklarin istiklal marsini (soylemeye calismalari) soylemeleri insani nasil duygulandirir tahmin bile edemzsiniz
 
bişe söyliyim mi : puahahah güldürdün beni sağol(kimse üstüne alınmasın komik geldi)


_________
8dvxavn.gif
 
matra kardeşim.............hislerime ve söylemek istediklerime tercüman olduğun için teşekkürler
 
Nurculuk ile Türk Milliyetçiliği Bağdaşır mı ?
Nurculuğun Türk Milliyetçiliği ile bağdaşıp bağdaşmadığının hükmünü vermeden önce "Nurculuk nedir?" sorusunu cevaplamak gerekir.

Gazetelerde, Radyolarda, Televizyonlarda ikide bir görülen Nurcular aralarında toplumun en alta tabakasından, aydına (?!) (mühendis, avukat ,doktor,öğretmen…) kadar her türlü adamın bulunduğu gerçek adı Said-i Kürdi (yazımızın ilerleyen safhalarında kendisinden toplumca bilinen adı ile yani Saidi Nursi olarak bahsedilecektir) olan fakat daha sonra kendine "Saîd-i Nursî" adını layık gören çağdaşları ve çalışma arkadaşlarının ifadesi ile okur fakat yazamaz, imla bilmez yaşadığı seksen sene boyunca içinde yaşadığı millet olan Türk'ün lisanını adamakıllı öğrenememiş birinin kurduğu akımdır.

Bu sözde İslami akımın kurucusu Saidi Nursi olduğuna göre öncelikle işin köküne inerek Saidi Nursi'nin nasıl biri olduğunu aziz Türk milletine anlatmak isteriz.

Saidi Nursi Cahildir:

Kendisinden asrın harikası ""Bedîüzzaman" olarak bahseden Sait bir risalesinde radyodan bahsederken dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kilometrelerce uzaklıktaki bir kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklamaktadır. Günümüzde beş yaşında bir çocuğa kendini güldürecek iddiaları ve tarihi vesikalar ile sabit olduğu üzere az okur ama yazamaz, imla bilmez (bkz. Kürd Said'in Mezhebi Hakkında Reddiye Armağanı Son Osmanlı Şeyhulislamı Mustafa Sabri) biri için cahillik herhalde ağır bir itham olmasa gerek.

Saidi Nursi Türk Düşmanıdır:

Kürt Sait risalelerinde Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler) olarak tabir etmektedir.

Ye'cüc ve Me'cüc kelimeleri Arapça'ya başka bir dilden girmiştir. Frenkler buna "Yagug ve Magug" demişler, Şeytanın zürriyeti olduğuna inanmışlardır.
İslâm inancına göre ise, Ye'cüc ve Me'cüc, esrât-i saattan yani kıyametin kopacağına işaret sayılan büyük alâmetlerdendir. Ye'cüc ve Me'cüc Kur'ân-i Kerîm'de iki âyette geçer ve her ikisinde de (Kehf, 18/94 , Enbiya, 21/96-97) yer yüzünde bozgunculuk yapan ve kıyamet vakti ortaya çıkıp tüm insanlığa saldırarak dünyayı yakıp yıkacak kötü güçler olarak anlatılmaktadır.

Görüldüğü üzere burada Sait gene din kisvesine sığınarak çarpık fikirlerini yaymaya çalışmakta ve Türk'e düşmanlığını kusmaktadır.

Saidi Nursi Koyu Bir Kürt Milliyetçisidir:

Saidi Nursi'nin 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış "İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" adlı eserinde açıkça Kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye davet etmektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz kitapta Saidi Nursi aynen şöyle demektedir.

" Ebnâ-i cinsime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahs nâtamam kalır . Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!... Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa'ib kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i cüz'iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî teşkili ile Kürt gibi bir kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi muhafaza ediniz.

………….



"İnsan için çalışmaktan başka yol yoktur" sözünün öteki ifadesi, şahsî teşebbüstür. Her kemâlin kurucu ve koruyucusu olan cesaret ve millî namus emrediyor ki, şimdiye kadar nasıl maddi şecaatte terakki ettinizse, şimdi de akıl ve medeniyet meydanında millî namusu çiğnetmeyiniz. Millî duyguların mâkesi olan, kıymetinizin ölçüsü olduğu halde ihmalinizle gayet çapraşık bununan diliniz, tûbâ ağacı gibi bir ağacın tecellisine müstatken, böyle kurumuş, perişan ve edebiyatsız kalmış olduğundan, diliniz sizden millî hamiyete şikâyette bulunuyor. İnsanda kaderin sikkesi sikkesi lisandır. Anadil tabiî olduğundan, kelimeler zihne kendiliğinden gelir. Zihin çatallaşmaz, O zihne giren bilgiler taş üzerinde oyulmuş gibi bâki kalır. Millî dille görünen herşey hoş gelir. Millî hamiyetin bir misalini size takdim ediyorum. O da Mutkili Halil Hayâlî Efendi'dir. Millî hamiyetin her şubesinde olduğu gibi, dil alanında da dilimizin esası olan elifbe, sarf (gramer) ve nahvini (sintaksını) vücuda getirmiştir. Hakikaten Kürdistan madeninde böyle bir hamiyet cevherine ratgeldiğinden, istikbalimizi onun gibi birçok cevherler ışıklandıracaktır.

İşte bu zat bir hamiyet örneği göstermiş ve tekemmüle muhtaç dilimize bir temel atmıştır. Onun izinden gitmeyi ve temeli üzerine bina kurmayı hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum.

Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî "

Bize neden yazılarımızda Sait'e çattığımızı soranlara soruyoruz :

1- Saidi Nursi, Kürdistan Azmi Kavi Cemiyetinin arzusu üzerine mahalli Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul'a gelmiş ve büyük bir cüretle Padişaha cemiyetin "Sait" imzası altında yazdığı ve esası kürtçe öğretim yapacak okullar açmaya dayanan dilekçeyi Padişaha sunmuştur. Saidi Nursi bu hareketi neticesinde tımarhaneyi boylanıştır. Sait daha sonra affedilip memleketine yollanmıştır.

Bugün Türk milliyetçisiyim diyen kişilerin tamamı ana dilde eğitim,yayın ve kültürel haklar adı altında Türk devletinde gayrı Türk unsurların yürüttüğü faaliyetlere karşıdır. Bununla beraber din kalkanı ile kendini saklamış olmasından olsa gerek aynı camiada maalesef günümüzün Leyla Zana'sı yada Öcalan'ından farkı olmayan ve daha farklı isteklerde bulunmayan Saidi Nursi'ye sempati besleyenlerle karşılaşmak mümkündür. Bu kişilere sormak gerekir Kürtçe eğitime karşısınızda neden Kürtçe eğitim istediği için tımarhaneye atılan Saidi Nursi'ye karşı değilsiniz ?

2- Büyük Türk milliyetçisi ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün değişiyle "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler ve dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır."

Türk Milliyetçiliği aziz Türk Milletini dünyanın en ileri , en güçlü milleti yapma ülküsüdür. Risalesinde radyodan bahsederken dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kilometrelerce uzaklıktaki bir kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklayan birinin peşinden gidilerek bu ülkü gerçekleştirilebilir mi ?

3- Kürt Teali Derneğinin 3 numaralı ve Kürt Maarifi Neşri Derneğinin kurucusu, yazılarında açıkça Kırgız, Özbek, Tatar gibi Türk boylarını Şeytan'ın zürriyeti manasına gelen "Ye'cüc Me'cüc" olarak tanıtan Saidi Nursi'nin peşinden giderek nasıl Türk Milliyetçiliği , Turancılık yapacaksınız ?

İslamiyet İle Nurculuk Bağdaşır mı ?

Kendisini asrın harikası "Bedîüzzaman" olarak tanımlayacak kadar kibirli bir şahsiyet olan Saidi Nursi, Asayı Musa ve Zülfikar adlı risalelerinde Nur suresinin bu asra göre kendisi için indiğini iddia etmektedir.



Bir çok kişinin sandığı gibi "Bedîüzzaman" rütbesini Sait'e ona hayran olan müritleri değil bizzat kendisi vermiştir. Bir çok yazsını da "Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî " yani "Asrın harikası Kürt Sait" olarak imzalamıştır.



Atatürk'ün ifadesi ile "(Tanrı) Peygamberimiz aracılığıyla en son dini ve uygar gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmaya gerek görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya, tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Peygamber, Peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.I., s. 269 )



Örümceklenmemiş tertemiz bir İslami bakış açısı ile hal böyle iken Kuran'daki bazı ayetlerin kendisi için indiğini iddia eden ve kendisini asrın harikası zanneden bir delinin peşinden gitmek İslamiyete uyar mı ?



Osmanlı Şeyhulislamlardan Mustafa Sabri'nin (*) "Kürd Said'in Mezhebi Hakkında Reddiye Armağanı" adlı kitabında, çağdaşı ve bir süre birlikte çalıştığı Said-i Nursi hakkında pek çok şeyler söyler.

Bu kitapta geçen bazı ilginç bölümlerini hiçbir yoruma tabi tutmadan aynen aktarıyoruz.



"Bismillah, Hamdele, Salvele.. Saidi Kürdi meselesini tetkik ederken başlıca iki nokta üzerinde durmak icabeder. Birincisi; Müridlerinin SAİDİ i'zam edeceğiz diye küfre kadar varan sözleridir. İkincisi ise; SAİD'in izharı keramet etmesi ve sureyi Nurun asıl muhatabının kendisi olduğu hakkındaki zu'mu batılı.. Belki de bu sözleri iğfalatı şeytaniyeyi, ilhamatı hakikiye zannedecek kadar ihtiyar ve mağşuş olmasındandır.

Müritlerinin sözleri mücmelen şunlardır : Sait layuhitidir, hatasızdır, yanılmaz ve günah işlemez. Resulü Ekremden sonra Alemi İslamda böyle büyük bir adam gelmemiştir.. Sözleri aynen Kur'andır.. Beşeriyeti, Risaleyi Nur ve Sait kurtaracaktır.. Dünyada iki milyon kadar nurcu vardır. Bu insanlar dünyanın hakiki Müslümanları ve Müslümanlığı yegane anlayan insanlardır.. Bu zata dil uzatanlar kafirler ve masonlardır.. Sait'in kitabını bir dinsiz okusa itiraz edemez.. vesaire..

Sait ise müritlerinin hilafına kendisi için iki şahsiyet tanır. Birincisi : Eski Sait'tir. Kürtçülük meselesiyle uğraşmış ve siyasete dalmış Saiti Muhti'dir. (Yani günahkar Sait'tir.) Diğeri de Lahuyti, (günahsız), ikinci veya yeni Sait'tir. Kendisine göre sureyi Nurdaki manalar bu asra göre ve kendisi için nazil olmuştur. Keramet ehli, siyasetle meşgul olmıyan ve bu Asra zamanın kutbu olarak bakan bir insandır. Sureyi Nur'daki bu meseleyi ebced hesabı ile Mısır (?) uleması bulup Said'e haber vermişler.. Yani Said'in Cebraili ebcedci alimler oluyor. (Asayı Musa ve Zülfikar adlı kitaplara bakılsın..)

Şu iki kısaltmada görüldüğü gibi Saidi kürdi, Müritlerinden daha insaflıdır. Hiç değilse yaşadığı ömrün bir kısmı için hata kabul ediyor.. Müritleri ise onun tırnaklarını ve saçını saklayarak her şeyine bir kudsiyet izafe ediyorlar. Malumatı diniyyeye, esasatı şeriyyeye vakıf olmayan bu insanlar çok büyük hatalara düşüyorlar. Biz hem onları, hem de sair Müslümanları fıkhı müdevven haricinde (dinin belirli hükümleri dışında) teşekkül etmiş veya etmek istidadında bulunan bilumum nevpeyde (yeni çıkan) mezhep ve cereyanlara karşı müteyakkız (uyanık) bulunmaları için bu satırları yazdık.

Bu kadar büyütülen Saidi Kürdi kimdir :

Sait, kürt cemaatından, şafii mezhepli, nakşi tarikatlı, okur fakat yazmaz, imla bilmez, seksen sene içinde yaşadığı millet olan Türk'ün lisanına hakkıyla vakıf olamamış, felaketten felakete sürüklenmiş, bir hapishaneden diğerine sürülmüş ve bugün seksen yaşını geçmiş ihtiyar bir adamdır.

Devletin büyük makamlarını uzun bir zaman ellerinde tutan bir zümre, bu adamcağızı lüzumsuz yere mahkemeden mahkemeye ve hapisten hapise sürükleyerek kahramanlaştırdılar ve zamanın müçtehidi mübeşşiri haline getirdiler. Halbuki Deli Said'in ilim ve diyanetle ne alakası var? Halk, üzerinde bu kadar ısrarla durulan bu şahısta bir şeyler var zannile büyüttükçe büyütmüş ve bu güne kadar gelmiştir. İşte bu idare zümresinin milletin başına sardığı belalardan birisi de budur. İ'zam etmeyi bu gençlik onlardan öğrendi. Bu da antitez olarak böylece doğdu.

Hayatı ömrünün üçte birini hapishanelerde, polis ve jandarma nezaretinde geçiren bu şahsın akibetini, Sultan Abdulhamit Han'a dil uzatan insanların çektiği ve düçar olduğu azap ve felaket muvacehesinde görüyoruz.

Elmalılı Hamdi ve benzerleri gibi selahiyetli din adamlarının nedametleri Mason Cemiyetinin reisi olan Rıza Tevfik'i bile intibaha getirmiş ve nedametini izhar etmiştir. Sait'te buna ait bir satır yazıya rastlamak hala mümkün olamamıştır. Hatta, baştan başa Sultan Abdulhamit Han'a hücum eden "İki mektebi musibetin Şehadetnamesi" isimli kitabı yeniden basılmış ve mahkemede hürriyet aşıkı ve kahramanı olduğuna delil gösterilmek istenilmiştir.

Sait, Kürdistan Azmi Kavi Cemiyetinin arzusu üzerine mahalli Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul'a gelmiş ve büyük bir cüretle Cuma selamlığında Padişaha cemiyetin "Sait" imzası altında yazdığı ve esası kürtçe tedrisat yapacak mektepler açmaya dayanan arizayı takdim etti. Memleketin ve milleti islamiyenin ittihadını bozmak gayesine matuf olan bu hareketi canianesinden dolayı haklı olarak tımarhaneyi boyladı. Sonra affolup memleketine yollandı.



Kürtçülük uğrunda kendi padişahına sövecek kadar akıl ve iymandan bi behre (nasipsiz) Sait, bugün sahneye müçtehidi mübeşşir veya kutbu azam olarak çıkmış görünüyor ve cehelei nas da bu delinin etrafında haleleniyor. Kendini Kuranı aziymmüşşanın müdafii gibi gösteren Sait bizzat kendisi Kuranı aziymüşşana muhalefet etmektedir. Gaybı yalnız Allah'ın bileceğini, Kuranı Keriymin kaç kere tekrar etmiş olmasına rağmen Sait, Hazreti Ali'nin Celcelutiyye kasidesinde risalei Nur ve Siracünnur'un geçtiğini, bunu keşfettiğine bizi inandırmak ister (İkinci Şua, Sahife 53).

İnsanın aklına öyle geliyor ki; "Acaba ben de Risalei Nur adlı bir kitap yazsam o zaman kasidedeki siracünnur kastı acaba hangimizin kitabı olur?" diyorum.

Risalelerin yazılışı da pek acayiptir. Bilmem kaçıncı Lem'anın kaçıncı şuasının şu meyvesi zühre yıldızından gelmiş beşinci noktası olarak yazılıyor. Sonra bunlar birleşerek Kuran cüzlerine imtisal derecesine, Lemaat, Şuaat, Mektubat vs. Olacakmış.. Sözleri de "Sözcat" olmasa bari.

İşbu reddiyeyi, hasreti ile yandığım vatanıma ve uğrunda bir ömür çürüttüğüm dinime ihaneti düşünen gerillacı asi Said'e son ihtar olarak yazdım. Damarında bir damla Türk kanı olan her Müslümana, bu adamın Mason ve Komünist kadar tehlikeli olduğunu ehemmiyetle hatırlatırım. Ve selamü aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü.

Mustafa Sabri (*)

Osmanlı İmparatorluğu Sabık Şeyhülislamlarından" (1)

Laik düzen ve Cumhuriyete karşı olan ve hatta Din ve milliyet adlı makalesinde din adına Türkçe'den vazgeçmekten bahsedecek kadar koyu bir siyasal İslamcı olan son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri 'nin dahi Said hakkında söyledikleri ortada iken Said'in avukatlığını yapmak yada izinden gitmek Türk milliyetçilerine düşemez.

Yakın bir zamanda onun izinden giden ve onca Müslüman ülke varken her nedense FBI ve CIA korumasında sağlık durumunu bahane ederek Amerika'da ikamet eden Fetullah Gülen'den de bahsedeceğiz.



Tanrı Türk'ü Korusun

Ruhsatioğlu Ozan



(1) Tuhfetür Reddiye Ala Mezhebi Saiydil Kürdiyye, Mustafa Sabri, s. 3-14. / Dünyada ve Türkiye'de Siyasal İslamcılık – Dr. Abdullah Manaz

(*) Şeyhülislam Mustafa Sabri miladi 1869 senesinde Tokat'ta doğdu. Kayseri ve İstanbul'da okudu. Müderris olup Fatih Camiinde ders verdi. 1900-1904 arasında II. Abdülhamit'in kütüphaneciliğini yaptı. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Tokat mebusu olarak Meclis'e girdi. 1908-1912 arasında Beyan-ul Hak mecmuasının başyazarlığını yaptı. 1910'da kurulan Ahali Fırkası'nın ve 1911'de kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın kurucuları arasında yer aldı. 1913'de İttihatçıların Babıali baskını üzerine önce Mısır'a sonra Romanya'ya kaçtı. I. Dünya Harbi'nde Romanya'ya giren Osmanlı ordusunca geri yollandı ve Bursa'da mecburi ikamete tâbi tutuldu. 1918'den sonra şeyhülislamlığa getirildi. Kabine düşünce Ayan (senato) üyeliğine atandı. 1919'da İskilipli Mehmed Atif ve Said Nursi (Kürdi) ile birlikte Cemiyet-i Müderrisi'nde çalıştı. 1920'de tekrar şeyhülislamlığa getirildi. Kabineden ayni sene içinde istifa etti. 1922'de yine Romanya'ya kaçmak zorunda kaldı. Daha sonra 1924'de "150'likler" listesinde yer aldı. Önce Hicaz sonra Mısır'a geçti. 1938'de 150'liklerin affından sonra da Türkiye'ye dönmedi. 1954'te Mısır'da vefat etti.

Kaynak: http://www.turan.tc/kalem/nurculuk.htm
 
bu yaziyi yazan herkimse islam-i kit bilgilerle donatildigi belli! Yuce yaradana "tanri" yerine Allah (c.c) demesini, kullanmasini dahi bilmeyen kisinin yazisina ne derece guvenilir oda suphe uyandirir...


Birincisi boyle bir muhterem zata sadece ismi ile hitab etmeniz hic hos degil!
ikincisi turk dusmani olsa idi yataginizda rahat rahat uyuyamazdiniz
ve ucuncusu sagdan soldan onun bunun bilgileriyle kopyala yapistir yapmaniza gerek yok! icinden ne geliyorsa rahat ol, nede olsa tr de DEMOKRATIK, hur! adi altinda bir yapiya sahip dusunce ozgurlugu mevcut! Kaldi ki Ulu Onder Mustafa Kemal Ataturk zamaninda biri alenen kalkip turk dusmanligi yapacak ve rahat rahat hayat yasayacak, sasarim ben boyle duruma!


barla lahikasi 194.mektup

Aziz, sıddık, fedakâr ve vefâdâr kardaşım Kürd Bekir Bey!

Maatteessüf bil-mecburiye nâhoş ve mâlâyâni sayılacak bir bahis söyleyeceğim. Fakat bu bahsim, hakikî hamiyetperver Türkçülere karşı değil belki frengîlik hesabına sahtekâr bir surette Türkçülüğü kendine perde eden mütecâvizlere karşı söylüyorum. Şöyle ki; mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde isti'mâl ettikleri bir silâhı şudur ki, diyorlar: "Said Kürddür, Bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz." Ben bu münafıkların vicdansızca desiselerine karşı değil, belki safdillerin temiz kalbleri bunların sözleriyle bulanmamak için diyorum ki:

Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenâb-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki; dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine, kendi dilleriyle hizmet ettiğim bu havalideki insanlara mâlûmdur.

Hem ben bu memlekette Hulûsi, Sabri, Hâfız Ali, Husrev, Re'fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâî, Abdullah gibi yirmi-otuz Müslüman-Türk gençlerini âdeta yirmi-otuz bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları, o otuz bin adam yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmet ile göstermişim. Evet ben bin gâfil ve âmi Kürdü, bir Türk olan Hulûsi'ye karşı tutmadığımı ve bin câhil Kürdü birer Türk olan Âsım ve Re'fet'e mukabil göremediğimi ve bir genç olan Husrev'i bin âmi Kürdle değişmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvâlime muttali' olanlar tasdik ettikleri halde; frengîlik nâmına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi altında, sahtekâr bir milliyetperverlik suretinde ve hodfuruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki: Ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücâhid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, binler Türk şâhiddirler. İşte bana Kürd diyen ve ittihâm eden, zâhir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler. Bu fir'avuncukların enâniyetini kabartan mahviyetkârâne söz söylemek câiz olmadığından, bilmecburiye o mütekebbirlere karşı izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için, söylenmeyecek ve izhârı münâsib olmayan uhrevî hizmetlerimi Cenâb-ı Hakkın afvına güvenerek izhâr ettim.
 
İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden,bizi helâk eder misin, Allah’ım?
 
barla lahikasi 194.mektup

Ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücâhid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, binler Türk şâhiddirler. İşte bana Kürd diyen ve ittihâm eden, zâhir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler. Bu fir'avuncukların enâniyetini kabartan mahviyetkârâne söz söylemek câiz olmadığından, bilmecburiye o mütekebbirlere karşı izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için, söylenmeyecek ve izhârı münâsib olmayan uhrevî hizmetlerimi Cenâb-ı Hakkın afvına güvenerek izhâr ettim.


bunada yazacak birşey bulurlar elbet...

merak etme sen
 
eğer bu haber doğruysa çok şaşırdım ve hayal kırklığına uğradım
İnanmak istemiyorum
 
Ümitvar olunuz şu istikbal inkilabatı içinde en gür sada İSLAM'ın sadası olacaktır...

bu yazılanları okuyup yanlış fikirlere kapılan arkadaşların sadece sıkılmadan ve yansız olarak şu videoyu izlemesini rica ediyorum eğer kürtçülüğü aşılayan bi üstadın öğrencisi bunları yapıyor ve bu kadar Türk vatandaşı(dikkatle izleyin) bu yapılanları destekliyorsa desteksiz sallayan ve söyledikleri tamamen asılsız olan ve her maddesini belgelerle çürütebileceğim bu insanların safsatasına inanmamasını tavsiye ediyorum... Eğer öğrencisi bu vatan için bunları yapıyorsa üstadı bu vatan için neler yapmıştır siz düşünün...


http://www.youtube.com/watch?v=Ie5YJ1v8s_Q&feature=related
 
Ümitvar olunuz şu istikbal inkilabatı içinde en gür sada İSLAM'ın sadası olacaktır...

bu yazılanları okuyup yanlış fikirlere kapılan arkadaşların sadece sıkılmadan ve yansız olarak şu videoyu izlemesini rica ediyorum eğer kürtçülüğü aşılayan bi üstadın öğrencisi bunları yapıyor ve bu kadar Türk vatandaşı(dikkatle izleyin) bu yapılanları destekliyorsa desteksiz sallayan ve söyledikleri tamamen asılsız olan ve her maddesini belgelerle çürütebileceğim bu insanların safsatasına inanmamasını tavsiye ediyorum... Eğer öğrencisi bu vatan için bunları yapıyorsa üstadı bu vatan için neler yapmıştır siz düşünün...


http://www.youtube.com/watch?v=Ie5YJ1v8s_Q&feature=related
sevgili muhterem kardesim, siz ve ben ve milyonlar biliyoruz ki Ustad Said Nursi hazretlerinin kalbinde, aklinda Peygamber(a.s) sevgisi Allah(c.c) korkusundan baska birsey samimi bir sekilde yesermemistir!
bunlar karalama kampanyasidir baska birsey degil, kararsiz kalan arkadaslarimizin aklini celmek icin bizzat yapilmis tuzaklardir, elbette elimizde sukur ki fazlasi ile yeterince kanitimiz mevcuttur, isteyene istedigi sekilde Ustadimizin dusturu ile cevap vermeye hazir ve naziriz! gerek sanal alemde gerek hayati dunyeviyede!

Vesselam

Rahmetli Eski Basbakanlarimizdan Sayin Bulent Ecevit te tasktilmemistir vakiayi ve yapilan hizmetleri!

En gur seda ISLAM in gur sedasi olacaktir....
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst