
Rize Ziraat Çay Bahçesinde yapılabilecek en kabul edilir aktivite olan çay içme faslını tamamladıktan sonra, ufak adımlarla dağdan yokuş aşağıya yaklaşık yarım saatte inerken, zamanla bu küçük ilde meydana gelen değişimlere göz atıyorum. Büyük şehirlerin rezidansları varsa bu şirin şehrin ise koca koca, yüksek yüksek beton yığınları göze çarpıyor. Her yolda hummalı bir çalışma ve bu çalışmaları takip eden profilden bakılınca ben Rizeliyim diyen görevliler. Ses kirliliği, görüntü kirliliği ve bir yandan da arsızca bir umursamazlık daha ilk bakışta zihnimde önemli bir yere sahip oluyor. Her adımı attıkça karşılaştığım turistlerin ne kadar güzel, her yer yeşillik dolu palavrasıyla kandırılmış olduklarını hissedebiliyorum. Şehir merkezine doğru ufak adımlarla yol alırken, alışılagelmişin dışında bir insan yoğunluğu gözüme çarpıyor. Bugün Rizenin kurtuluş yıldönümü mü acaba? diye geçiyor içimden ama çok geçmeden anlıyorum ki karşımda Rize Orta Camii bulunuyor ve insanlarda Cuma namazına yetişme telaşesi var. 5 vakit namazını kılmayanların bile kaçırmamak için özen gösterdiği Rizede ki en büyük sosyalleşme merkezi olan Orta Camiiye yaklaşırken, daha önce anlatılan bir hikâyeyi merak ediyorum ve zaman kaybetmeden soluğu hayata meydan okuyan asırlık çınar Hasan Dal Dedenin yanında alıyorum.
Kendisi Rumi takvime göre 1320 doğumlu(107 yaşında). Asırlık çınar yakıştırmasını en çok hak edenlerden bir tanesi. Dokunsam ağlayacak gibi duruyor, ama gözleri yanına pusmuş kediyi fark edip, kovabilecek kadar iyi görüyor. Cami kapısının girişinde küçük bir sehpaya oturuyor. Hemen önünde yıllarını beraber eksilttiği tartısı bulunuyor. Tartının kendini bile tartmaya takati kalmamış ama o da Hasan Dede ile birlikte tarihe tanıklık ediyor. Günümüz insanın en büyük dostu olan evcil hayvanlara duydukları bağlılık gibi o da tartısına bağlılık duyuyor. Ben bu tartıyı hiçbir şeye değişmem kelimeleri dökülürken ağzından, yüzü çocukça bir gülümsemeye bürünüyor. O tartıda kimler tartılmamış ki Belediye başkanı, caminin imamı, askerlik görevini yerine getiren bir er, çocuğunu gezintiye çıkartmış bir anne ve çorbada benim de bir tuzum bulunsun diyen diğerleri
Hasan Dede, kendisine acıyıp para vermek isteyenler olunca yüreğinin burkulduğunu anlatıyor ve bu yardım taleplerini reddediyor. Yer kürede ne kadar ağırlığa tekabül ettiğini merak etmedikleri halde, bozuk para bırakanlara da kızıyor. Gururumla yaşıyorum ben diyor ve ekliyor herkesin bir zanaatı vardır. Bu da benim zanaatımdır diyerek. Sağlığı da yerinde hani, çayını şekersiz içiyor! Cömert bir yapısı olacak ki daha ilk kez gördüğü birisine, çay içer misin? nezaketinde bulunabiliyor. Yaşı gereği kelimeleri ağzından kerpetenle almıyorsunuz, bıraksan sabaha kadar konuşur hissiyatında Konuşurken zaman zaman duraksıyor, unutkanlık hastalığından dem vuruyor yanlış konuşuyorsam kusura bakma diyor. Çoğu insanın günlük hayatta yaptığı gibi ezberlediği kelimeleri kullanmıyor, yaşına rağmen kelime dağarcığı oldukça geniş. Kullandığı bazı Osmanlıca kelimeleri anlamayınca soruyorum, ayaklı sözlük gibi anlamını açıklayabiliyor. Üstümde ki kırmızı bordo renkli kazağa takılıyor gözü, bu renklerden kırmızı değil mi? diye soru veriyor arada. Tam o esnada yanda ki konfeksiyonun sahibi geliyor, nasılsın Hasan Dede? diye halini sorarken bir yandan da ağırlığını merak edip emektar tartının üstüne çıkıyor. Verdiği hizmetin karşılığı olarak gönlünden ne kadar koparsa demesine fırsat kalmadan, önünde ki kâsesinde 25 kuruş kendine yer ediniyor. Onunla birlikteyken fark ediyorum ki orada bulunmam Hasan Dedeye müşteri kaybettiriyor. Kendisi konuşmaya hevesli, seni yazacağım deyince şair misin oğul? diye soruyor, yok dede senin haberini yazacağım dememle birlikte, hangi gazete? diye ekliyor ardından.
Atatürk diyorum hiç gördün mü? diye heyecanla soruyorum görmez olur muyum oğul diyor. Atatürkün sözünü açınca aklına hemen kurtuluş savaşı geliyor ve kurtuluş savaşından istiklal muharebesi diye bahsediyor. Günümüzde 15 ay askerliği çok görenlere nazire yaparcasına tam iki kere askerlik vazifesini yerine getirdiğini de gururla ekliyor. İlk askerlik yerim Ağrı idi. Bölüğümüz Ağrı Dağının eteklerindeydi. Hiç unutmam Ağrı Dağında kocaman yazılarla Gazi Mustafa Kemali, Mareşal Fevzi Çakmak, İsmet İnönünün isimlerini yazmıştık. diye anlatırken o zor zamanların bile özlemini duyduğunu gözlerinden okumak hiçte zor olmuyor. Akşam 6 dan sabahın 3üne kadar nöbet tutar, bölük komutanlarıyla memleket meseleleri üzerine sohbet ettiğini de söylüyor. Zor zamanlarımız da en çok limonu kabuğuyla yerdik derken, limonun tok tutabildiğini belirtiyor.
Hasan Dede yıllardır memleketinde ki insanları tartıyor ama başka hangi işleri yaptın diye sormadan duramıyorum. Bu soruyu duyunca irkiliyor, düşünüyor ve benim bilediğim bıçak ısırgan yaprağını bile havada keserdi sözleriyle ilk mesleğinden bahsediyor. Zamanında Samsunda yaya olarak 50 kiloluk bıçak bileme taşını sırtına alır, şehre inerek vatandaşların bıçaklarını bileyerek para kazanırmış. Yıllarca bu işi devam ettirmiş ve biriktirdiği paralarla memleketi Rizeye esas dönüş yapmış. Rizeye dönüşünde maddi durumu o kadar iyiymiş ki köyünün eşrafına yardımlarda bulunurmuş. Köyünde yapılan ilk camiye gücü yettiğince yardımda bile bulunmuş. Biriktirdiği paralarla 70li yıllarda Rizede tuhafiye dükkanı açmış. Ne oldu tuhafiye dükkanı? O işi neden bıraktın? diye sorunca o güleç yüzü durgunlaşıyor ve Demirel yaptı. 24 Ocak kararları açıklanınca fazla dayanamadım, masraflarımı karşılamayınca iflas ettim. Gavurlar Rizeye geldi, bizi bitirdi sözleriyle o zamanların kendisi için nasıl çetin geçtiğini anlatıyor. O gün bugün çeşitli işlerde çalışmış ve en sonunda emektar tartısıyla tanışmış.
Sağlık meselesi takılıyor aklıma Nasıl bu kadar sağlıklısın diyorum?, o da bu ne ki, her sabah erken kalkarım. İki saat yol yapıp caminin önüne kadar yürüyerek gelirim diyor. Belindeki amansız ağrılar nedeniyle son zamanlarda bazı günler işine gidemediğinden yakınıyor. Elimde meşe ağacından baston taşıdığıma bakma, bu baston köpekleri kovmak için diye ekleyerek de yaşlı kurt kavramının canlı örneği olduğunu gösteriyor. 4 çocuğu var. 3ü erkek 1si kız. Erkek çocuklarıyla birlikte yaşıyor, onlar benim canlarım, onlarsız yapamam sözleriyle evlatlarına duyduğu minneti belirtiyor. Rizesporu çok seviyor, maçlarını yakından takip ediyor. 107 yaşında olmasına rağmen en çok kaybettiği arkadaşlarına üzülüyor, hepsi yolcu oldu, bir ben kaldım diyerek. Şiir yazmayı seviyor ama sorunca bir türlü şiirlerini hatırlayamıyor. Yıllar öncesinde Rize sahilini ziyaret eden yunusları hiç unutamamış, geçenlerde yunusları gördüm diyor, en mutlu yüz ifadesiyle. Rize diyorum, Allah çayı toplayanlardan razı olsun şeklinde konuşuyor. Son olarak ne olacak bu memleketin hali? sorusunu sorarak, alışılmış ritüeli gerçekleştiriyorum ve manidar bir cevap alıyorum; Tayyip memleketlim onu seviyorum ama bu vatanın evlatları artık ölmesin!
Rize sahil yolundan İstanbula uygun adım dönüş yaparken bir yandan yüzyılın mucizesi denilen Karadeniz otobanının altında kalan kayıkhanemizi ve uçsuz bucaksız kumsalları düşünüyorum; bir yandan da Hasan Dal Dedenin kulağıma taktığı küpeyi anımsıyorum, vatana millete hayırlı bir evlat olabilmek
Hüseyin Aslan