Ne değişti de ABD’ye gideceksin Tayyip Bey?

MARCUSX

New member
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
2,051
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kaf Dağının Ardı
Ne değişti de ABD’ye gideceksin Tayyip Bey?

Yandaş medyanın amiral gemisinde bir haber:
-Başbakan Erdoğan ABD’ye gidiyor.

Konuyu araştırıyorum.
Hükümet cenahı mahçup bir suskunluk içinde çünkü Tayyip Bey’in birkaç gün önce kameraların önünde ettiği “gitmeyeceğim” sözünün altında eziliyorlar.
İktidar susuyor ama büyükelçimiz Namık Tan dönüş için hazırlıklara başlamış bile.
En önemlisi Başbakanlığa ait koruma ordusundan bir gruba ABD uçağında yer ayrılmış.
Evet işaretler Tayyip Bey’in Washington’a gideceği yönünde.
Peki ne oldu da Erdoğan kendi kendini yalanlar durumuna düşüyor!
Yapılacak toplantının rutin olduğunu bizzat Tayyip Bey söylemedi mi?
O zaman bu tutum değişikliği niçin?
Hem Tayyip Bey değil miydi Ermeni tasarısı kabul edilince esip gürleyen ve rest çeken?
O değil miydi bakanı Zafer Çağlayan’ın ABD gezisini iptal ettiren?
O değil miydi Türk-Amerikan Konseyi’nin yıllık toplantılarına bir bakanını bile göndermeyen?
O değil miydi TÜSİAD’a bile gitmeyin telkininde bulunan?
Şimdi neden kendisi yola çıkma hazırlıklarını yapıyor?
Olan şudur efendim:
Hillary Clinton, Ahmet Davutoğlu’nu arayarak Erdoğan’ın mutlaka gelmesini rica etmemiş, talep etmiş!
Diyeceksiniz ki bildiğimiz Tayyip Bey böyle bir emrivakiye boyun eğmez!
Maalesef göstergeler eğeceği yönündedir!
Göreceksiniz son gün, devlet yönetimi duygusallığı kaldırmaz gibi bir laf edilecek ve gidilecektir!
Öyle çünkü Tayyip Erdoğan’ın ABD ile çatışma ve karşı karşıya gelme lüksü yoktur!
Deliğe süpürülmekden korkan Erdoğan, son aylarda aleyhine dönen ABD kamuoyunda durumunu daha da zora sokmayacak ve gidecektir.
Diyeceksiniz ki ya Türkiye’nin Ermeni davası kararlılığı, imajı ve inandırıcılığı?
Bakın Tayyip Bey’in derdi önce kendi ikbali ve iktidarının devamıdır! Dolayısı ile ondan o tür öncelikler beklenmemelidir.

PES...
Haberal Hoca’dan terörist olur mu?


Adama, Ahmet Necdet Sezer öncesinde adeta tek seçici konumunda olan Ecevit tarafından ısrarla Cumhurbaşkanlığı önerildi, O; “Tekliften onur duydum ama ben hastalarıma aitim” diyerek geri çevirdi... İhsan Doğramacı misali sıfırdan bir üniversiteyi yani Başkent’i yarattı ve yıllar yılı hastalarına şifa dağıtarak yediden yetmişe herkesin sevgilisi oldu... Prof. Dr. Mehmet Haberal’dan bahsettiğimi anlamışsınızdır... Olacak şey değil, Hoca bir yıla yakın bir süredir akıl almaz ithamlarla çile dolduruyor. Yahu, Cumhurbaşkanlığı teklifini bile geri çeviren biri, örgüt üyesi olabilir mi? Hem bu nasıl yargılama anlayışıdır ki Haberal Hoca hâlâ hakimin karşısına çıkabilmiş değil? Dünyanın şapka çıkarttığı bu mucize tıp adamını, böyle bir muameleye maruz bırakmak olacak şey midir? Haa varsa bir suçu, yargılayın, suçu kanıtlanırsa cezasını çeker. Hoca’nın tutukluluk hali adeta bir cezalandırmaya dönüşmüştür. Maalesef duyduğuma göre Haberal Hoca, kendine layık görülen bu muameleye kahretmiş ve sağlığını ciddi biçimde kaybetmek üzere imiş... Yazıktır!

FOTOĞRAF...
Eşkıyaya selam, işçiye pat küt!


TEKEL işçileri dün Ankara’da Türk-İş Genel Merkezinde oturma eylemi yapacaktı. Bunun için bütün Türkiye’den seçilen bin kişi otobüslere binip Başkent’e geliyordu ama yolları kesildi ve şehre sokulmadılar. Girebilen az sayıdaki işçiye de oturma eylemi yaptırılmadı. Evet her fırsatta AB’yi ve demokrasiyi istismar eden AKP’nin yaptığı budur. Oysa bu işçilerin zerre bir taşkınlık ve kanunsuzluk yapmayacakları, 78 günlük Ankara direnişi esnasında bütün Türkiye tarafından görülmüştü. Düşünebiliyor musunuz güya açılım ve daha fazla demokrasi adına bu ülkede on binlerce insanın ölümüne sebep olan eşkıya güruhu ya da onların deyimi ile gerillaya Habur’da selam durulurken yetim emekçiye Ankara’da bunlar yapılıyor... AKP demokrasisini bundan güzel anlatan bir fotoğraf olamaz!

SÜRPRİZ...
Mesut Yılmaz’dan
Demirel’e radikal teklif!


Dün bir söylenti kulağıma çalındı. Araştırdım altı boş değil. Dinlediğime göre Mesut Yılmaz, Demokrat Parti’nin geleceği bağlamında 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den randevu istemiş... Hayır bu görüşme her zaman olan türden değilmiş!.. Radikal şeyler gündeme gelecek ve nihai kararlar verilecekmiş. Duyumlarıma göre Mesut Yılmaz, Demokrat Parti ve Cindoruk ile alakalı olarak yaptırdığı anketleri Demirel’e sunacakmış! Dahası, adı DP liderliğine yakıştırılan bazı isimlerin halktaki karşılıkları da yine araştırmalar ışığında masaya yatırılacakmış! Tabii DYP ile ANAP arasında uç veren güven bunalımı da konuşulacak konular arasında. Bitmedi, Çiller’in temasları somut bilgilerle değerlendirilecek... Hülasa çok ayrıntı vermeyeyim, DP cenahında bu aralar sürpriz şeyler olabilir!

Sabahattin ÖNKİBAR
 
Olan şudur efendim:
Hillary Clinton, Ahmet Davutoğlu’nu arayarak Erdoğan’ın mutlaka gelmesini rica etmemiş, talep etmiş!
Diyeceksiniz ki bildiğimiz Tayyip Bey böyle bir emrivakiye boyun eğmez!
Maalesef göstergeler eğeceği yönündedir!
Göreceksiniz son gün, devlet yönetimi duygusallığı kaldırmaz gibi bir laf edilecek ve gidilecektir!
Öyle çünkü Tayyip Erdoğan’ın ABD ile çatışma ve karşı karşıya gelme lüksü yoktur!
Deliğe süpürülmekden korkan Erdoğan, son aylarda aleyhine dönen ABD kamuoyunda durumunu daha da zora sokmayacak ve gidecektir.
Diyeceksiniz ki ya Türkiye’nin Ermeni davası kararlılığı, imajı ve inandırıcılığı?
Bakın Tayyip Bey’in derdi önce kendi ikbali ve iktidarının devamıdır! Dolayısı ile ondan o tür öncelikler beklenmemelidir.


aslında başka söze gerek yok ama

olan şudur efendim
sam amcaları çağırmış
mümkünmü hayır deme gibi bir şanslarımı var
yoksa koltuklarını kaybedeceklerini çok iyi biliyorlar
 
Bakın Atatürk ne diyor;
"Bir devletin ileri gelenleri, kendi insancıl duygularına(bundan kasıt insana özgü olan kıskançlık, kin, kibir, korku, pısırıklık, acıma -tabi yukarıda anlatılan ABD'ye gitme olayı hangi duygudan kaynaklanıyor ona siz karar verin artık-) uyarak devlet sorunlarını çözemez, o yetkisi yoktur. Yurt kimsenin çiftliği değildir. Yalnız biz Türkler yurdun ve ulusun yönetimini elimize aldığımız zaman kendi kişisel işlerimizdeki iyilikseverliğimizi, devletin yabancılarla olan işlerinde ve sorunlarının çözümünde ilke sayıyoruz ve bir çocuk gibi aldanıyoruz." -Lord Kinross /Atatürk-

Bir de Atatürk'ün böyle Ermeni meselesi gibi devleti ciddi şekilde rahatsız eden konularda nasıl bir tavır takındığını gösteren bir örnek yazayım, devlet hangi onurlu duruştan nerelere getirilmiş, onun ölümünden sonra nasıl saygınlığımızı yitirmişiz bir kez daha anlayalım;

Atatürk bütün dikkatini, yakında başlayacağını kestirdiği İkinci Dünya Savaşından önce çözülmesi gereken sorunlar üzerine yoğunlaştırmıştı. Savaşa hazırlık niteliğinde olan sinir harbinde Türkiye'ye ilk tehdidi savuran Mussolini olmuş, 1934 baharında verdiği bir söylevde Asya ve Afrika'daki tarihi hedeflerini açıklamıştı. Bu açıkca bir savaş ve istila tehdidiydi. Türkler buna Ege kıyılarında gösterişli manevralarla karşılık verdiler. Mussolini aslında Habeşistan seferine hazırlık olarak Türk kıyılarındaki Leros adasını tahkim etmeye başlayınca, Atatürk tutumunu açıklamak için kendine göre bir yöntem seçti.

Bir akşam Ankara Palas'ta yemek yerken, yanındaki masada İtalyan büyükelçisini gördü. Arnavutluk elçisi de yanındaydı. Gazi; masaya yaklaşıp Arnavut'a doğru eğilerek "Asaf Bey" dedi, "gazetelerde acayip resimler görüyorum. Neler oluyor sizin Arnavutluk'ta? Operet mi oynuyorsunuz? Bunu söyleyerek Kral Zago'nun şatafatlı üniformalarına taş atıyordu. "Hem" diye devam etti. "Cumhuriyetten ne kötülük gördünüz? İlle de başınıza bir kral geçirmeye ne gerek vardı? Üstelik güttüğünüz siyasette çok tehlikeli; İtalyanlar Balkanlara sızmak için sizi maşa olarak kullanacaklar."

İtalyan büyükelçisi bu sözler üzerine lafa karışmak istedi. Atatürk ona döndü. Sözlerini herkesin duyması için tercümana yüksek sesle tekrarlatarak, Antalya'yı isteyen İtalyan öğrencilerinin Roma'daki elçiliğimizin önünde gösteri yapmalarına takıldı. "Antalya bizim İtalya'daki elçiliğimizin cebinde değil ki" diye açıkladı. Antalya buradadır. Ne diye gelip almıyorsunuz? Ekselans Duca'ya (Mussolini'yi kastediyor) bir teklifim var. Askerlerinin karaya çıkarsın, ondan sonra savaşalım. Kim kazanırsa Antalya onun olur."

Büyük elçi; "Bu bir savaş ilanı mı Ekselans? diye sordu.
Atatürk; "Hayır" dedi. "Ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. Türkiye adına savaş ilan etmeye yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Ama şunu da kafanızdan sakın çıkarmayın ki, büyük Millet Meclisi zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır."-- Lord Kinross/ Atatürk--




--Aradaki fark ne kadar sizce?--
 
Geri
Üst