Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Türk ulusunu ümmet anlayışından ulus anlayışına geçiren bir düşüncedir. Ve Türk devrimi açısından bir ideolojidir. Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir davranış biçimidir.
Siyasal iktidar, yeni ve renksiz bir anayasa yapmak düşüncesindedir. Bunun için gerekli hazırlıklar başlatılmış, ısmarlama taslaklar ortaya konulmuştur. İktidar partisi ileri gelenleri, bir yandan anayasanın değişmez üç maddesini değiştirmeyeceklerini belirtmekte, ama öte yandan da üniversitelerde türban yasağının kaldırılacağını söylemektedirler. Bunu nasıl yapacaklarını kendileri de bilmemektedir.
Bilindiği gibi Osmanlı döneminde yasaların şeriata uygunluk koşutu aranmasına karşın, Atatürk devrimiyle akla, bilime ve toplumsal gerçeklere uygunluk koşulu aranmaya başlanmıştır. Bu düşünce biçimi, laiklik ilkesinin bir ürünüdür. Cumhuriyet yasalarının ve kuruluşlarının odak noktası laikliktir. Cumhuriyet, laik düşünceden doğmuştur. Atatürk devriminin ideolojisi ve Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir düşünce dizgesidir. Cumhuriyet hukukunun esin kaynağı, Türk devriminin temel direğidir. Bu temelin sarsılması, cumhuriyet yasalarının, cumhuriyet kuruluşlarının boşlukta kalması demektir.
Ne var ki Adalet ve Kalkınma Partisi, öteden beri "Devlet laik olur, insan laik olmaz" türküsünü söylemektedir. Bu arada "Müslümanlıkla laikliğin bir arada olamayacağını" da gündeme getirmiştir. Hiç kuşkusuz bu düşünce yandaşlarının tümü, laikliğin ne olduğunu bilmeyen din sömürücüleri ve din devleti özlemcileridir.
Bir din devleti özlemcisi olan AKP, "Türkiye Cumhuriyeti... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" biçimindeki değiştirilmesi olanaksız ikinci maddeye dokunmayacağını söylemiştir. Ama 24. maddede yer alan laikliğin tanımını yeniden yapmak suretiyle, onu sulandırmaya çalışmaktadır. Bu, hukuk hilesinden başka bir şey değildir. Ayrıca türbanı da üniversitelerde serbest bırakmak düşüncesindedir. Bundan önceki iktidarlar nasıl anayasa ile yapamayacakları değişiklikleri Milli Eğitim Temel Yasası'nı değiştirerek, Öğretim Birliği'ni delik deşik etmek suretiyle imam hatip okullarını akıl almaz biçimde çoğaltabildilerse, şimdi de AKP iktidarı, istediği değişiklikleri anayasanın değiştirilebilir maddelerine serpiştirmek suretiyle, hukuksal bir aldatmacayla amacına ulaşmak istemektedir. Ayrıca siyasal iktidar, Türk mahkemelerinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ülkemizdeki türban yasağını laiklik ilkesine dayandırdığını da görmezlikten gelmektedir..
Bunların yanında yapılacak yeni anayasanın renksiz olacağı söylenmektedir. Oysa dünyadaki tüm anayasaların bir rengi ve ideolojisi vardır. Rengi olmayan bir anayasa yoktur. Bugüne değin çıkarılan tüm anayasalara renk veren Atatürk ilkeleri ve ideolojisidir. Şimdi ise AKP iktidarı Atatürk sözcüğünü ve Atatürk'ün getirdiği laiklik uygulamasını değiştirmeye çalışmaktadır.
Özgürlüğün ne olduğu henüz bilinmeyen dönemlerde Paskal din adına, Montaigne ahlak adına, Molière ise hem din hem ahlak adına aforoz edilmiştir. Bugün Atatürk ve Atatürkçü düşünce neyin adına aforoz edilmek istenmektedir, belli değildir. Atatürk'ü yok etmek isteyen bu zavallılar bilmezler ki, Atatürk'ü "ölüm bile öldürememiştir". Belirsizlik içinde bocalamakta ve yağmur dualarıyla ülkeyi yönetmeye çalışmaktadırlar. Yağmur duacılarının başında bulunan Tayyip Erdoğan 'la nereye kadar gidileceği de kuşkuludur. Çünkü şıhların, mollaların ve tarikat şeyhlerinin dualarıyla bir yere gidilemez. İsa'nın eşeğini Mekke'ye de götürseler, döndüğü zaman yine eşek olarak dönecektir. Dünya yüzünde şimdiye değin bir eşeğin Mekke'den insan olarak döndüğü görülmemiştir. AKP iktidarının ideolojiden korktuğu anlaşılmaktadır. Oysa ideoloji, korkulacak bir düşünce biçimi değildir. Atatürkçü laiklik de bir ideoloji olarak Türk Devleti'nin onsuz olmaz ilkesi, Türk devriminin temel taşıdır. 1952 yılında La Haye'de toplanan bir siyasal kongrede, ideolojiler, "bir düşünler ve inançlar, ya da inanç haline gelmiş düşünceler bütünü" olarak tanımlanmıştır. İdeal ile ideoloji arasında büyük fark vardır. Ulusal Savaş, idealist kişilerin çabalarıyla kazanılmıştır. Savaş yıllarında Türk ulusu için bir ideolojiden çok, bir ideal söz konusudur. Çünkü o yıllarda ilk ve en yüce amaç, vatanın kurtarılmasıdır. Bilim nasıl ilk kuşkudan doğduysa, "bir kitlenin, bir topluluğun kaderi önünde fışkıran ilk acıdan da ideal doğmuştur".
Özgür düşünceyi kısıtlayan boş inançlar, kör inanç haline gelmiş dinsel kurallar vardır. Ülkeyi yıllar yılı geri bırakan din bezirgânları, din sömürücüleri vardır. Bu nedenle Türk ulusunu bu gericilerden kurtarmak, tam bağımsız ve uygar bir toplum haline getirmek için gerçekçi bir ideolojiye gereksinim vardır. İdealin metafizik bir yanı olmasına karşın, ideolojide böyle metafizik yan yoktur. Ve ideoloji, sözlük anlamı ile "Belirli bir düşüncenin siyasal bir amaca ulaşma aracı olarak kullanılmasıdır".
Siyasal iktidar, laikliği örselemekle yetinmemekte, yepyeni bir anayasa yapmak amacıyla onu zedeleyerek tanınmaz hale getirmeye de çalışmaktadır. Hemen belirtelim ki yeni bir anayasa yapmak kurulmuş iktidarların değil, kurucu iktidarların görevidir. Bu nedenle 22 Temmuz seçimlerinden sonra oluşturulan Meclis, sivil ve renksiz bir anayasa yapamaz. Çünkü Türk ulusu tarafından kendisine böyle bir yetki verilmemiştir. Yepyeni bir anayasayı, ancak böyle bir yetkiyle donatılmış "Kurucu Meclis" yapabilir. Hele laik sistemle yıllar yılı çatışmış bir iktidarın, yeni bir anayasa yapmaya kalkışması eşyanın doğasına da aykırıdır.
Laiklik, evrensel bir kavramdır. Çağdaşlık ve uygarlıktır. Türk ulusunu ümmet anlayışından ulus anlayışına geçiren bir düşüncedir. Ve Türk devrimi açısından bir ideolojidir. Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir davranış biçimidir. Tayyip Erdoğa n son konuşmalarıyla okullarda türbanlı kızlarla türbansızların birlikte okuyacağından söz etmektedir. Ayrıca "ülkede öyle konular gündeme gelecek ki, artık bu konuları sahibine götüreceğiz. Bu konuların sahibi millettir. Konuları millet çözecek. Buna alışmamız lazım" biçiminde konuşmak suretiyle yeni anayasada halkoylamasının genişletileceğini gündeme getirmektedir. Oysa demokrasilerde her şey halkoyuna sunulamaz. Bunun kuralları anayasalarda yer alır. Çağdaşlık ve uygarlık nasıl halkoyuna sunulamazsa, laiklik de oy sorunu yapılamaz. Bu nedenle halkoyuna sunulamayacak olan laiklik ilkesine dayandırılan türban yasağı da halkoylamasına götürülemez.
M. İskender ÖZTURANLI
Cumhuriyet
Siyasal iktidar, yeni ve renksiz bir anayasa yapmak düşüncesindedir. Bunun için gerekli hazırlıklar başlatılmış, ısmarlama taslaklar ortaya konulmuştur. İktidar partisi ileri gelenleri, bir yandan anayasanın değişmez üç maddesini değiştirmeyeceklerini belirtmekte, ama öte yandan da üniversitelerde türban yasağının kaldırılacağını söylemektedirler. Bunu nasıl yapacaklarını kendileri de bilmemektedir.
Bilindiği gibi Osmanlı döneminde yasaların şeriata uygunluk koşutu aranmasına karşın, Atatürk devrimiyle akla, bilime ve toplumsal gerçeklere uygunluk koşulu aranmaya başlanmıştır. Bu düşünce biçimi, laiklik ilkesinin bir ürünüdür. Cumhuriyet yasalarının ve kuruluşlarının odak noktası laikliktir. Cumhuriyet, laik düşünceden doğmuştur. Atatürk devriminin ideolojisi ve Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir düşünce dizgesidir. Cumhuriyet hukukunun esin kaynağı, Türk devriminin temel direğidir. Bu temelin sarsılması, cumhuriyet yasalarının, cumhuriyet kuruluşlarının boşlukta kalması demektir.
Ne var ki Adalet ve Kalkınma Partisi, öteden beri "Devlet laik olur, insan laik olmaz" türküsünü söylemektedir. Bu arada "Müslümanlıkla laikliğin bir arada olamayacağını" da gündeme getirmiştir. Hiç kuşkusuz bu düşünce yandaşlarının tümü, laikliğin ne olduğunu bilmeyen din sömürücüleri ve din devleti özlemcileridir.
Bir din devleti özlemcisi olan AKP, "Türkiye Cumhuriyeti... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" biçimindeki değiştirilmesi olanaksız ikinci maddeye dokunmayacağını söylemiştir. Ama 24. maddede yer alan laikliğin tanımını yeniden yapmak suretiyle, onu sulandırmaya çalışmaktadır. Bu, hukuk hilesinden başka bir şey değildir. Ayrıca türbanı da üniversitelerde serbest bırakmak düşüncesindedir. Bundan önceki iktidarlar nasıl anayasa ile yapamayacakları değişiklikleri Milli Eğitim Temel Yasası'nı değiştirerek, Öğretim Birliği'ni delik deşik etmek suretiyle imam hatip okullarını akıl almaz biçimde çoğaltabildilerse, şimdi de AKP iktidarı, istediği değişiklikleri anayasanın değiştirilebilir maddelerine serpiştirmek suretiyle, hukuksal bir aldatmacayla amacına ulaşmak istemektedir. Ayrıca siyasal iktidar, Türk mahkemelerinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ülkemizdeki türban yasağını laiklik ilkesine dayandırdığını da görmezlikten gelmektedir..
Bunların yanında yapılacak yeni anayasanın renksiz olacağı söylenmektedir. Oysa dünyadaki tüm anayasaların bir rengi ve ideolojisi vardır. Rengi olmayan bir anayasa yoktur. Bugüne değin çıkarılan tüm anayasalara renk veren Atatürk ilkeleri ve ideolojisidir. Şimdi ise AKP iktidarı Atatürk sözcüğünü ve Atatürk'ün getirdiği laiklik uygulamasını değiştirmeye çalışmaktadır.
Özgürlüğün ne olduğu henüz bilinmeyen dönemlerde Paskal din adına, Montaigne ahlak adına, Molière ise hem din hem ahlak adına aforoz edilmiştir. Bugün Atatürk ve Atatürkçü düşünce neyin adına aforoz edilmek istenmektedir, belli değildir. Atatürk'ü yok etmek isteyen bu zavallılar bilmezler ki, Atatürk'ü "ölüm bile öldürememiştir". Belirsizlik içinde bocalamakta ve yağmur dualarıyla ülkeyi yönetmeye çalışmaktadırlar. Yağmur duacılarının başında bulunan Tayyip Erdoğan 'la nereye kadar gidileceği de kuşkuludur. Çünkü şıhların, mollaların ve tarikat şeyhlerinin dualarıyla bir yere gidilemez. İsa'nın eşeğini Mekke'ye de götürseler, döndüğü zaman yine eşek olarak dönecektir. Dünya yüzünde şimdiye değin bir eşeğin Mekke'den insan olarak döndüğü görülmemiştir. AKP iktidarının ideolojiden korktuğu anlaşılmaktadır. Oysa ideoloji, korkulacak bir düşünce biçimi değildir. Atatürkçü laiklik de bir ideoloji olarak Türk Devleti'nin onsuz olmaz ilkesi, Türk devriminin temel taşıdır. 1952 yılında La Haye'de toplanan bir siyasal kongrede, ideolojiler, "bir düşünler ve inançlar, ya da inanç haline gelmiş düşünceler bütünü" olarak tanımlanmıştır. İdeal ile ideoloji arasında büyük fark vardır. Ulusal Savaş, idealist kişilerin çabalarıyla kazanılmıştır. Savaş yıllarında Türk ulusu için bir ideolojiden çok, bir ideal söz konusudur. Çünkü o yıllarda ilk ve en yüce amaç, vatanın kurtarılmasıdır. Bilim nasıl ilk kuşkudan doğduysa, "bir kitlenin, bir topluluğun kaderi önünde fışkıran ilk acıdan da ideal doğmuştur".
Özgür düşünceyi kısıtlayan boş inançlar, kör inanç haline gelmiş dinsel kurallar vardır. Ülkeyi yıllar yılı geri bırakan din bezirgânları, din sömürücüleri vardır. Bu nedenle Türk ulusunu bu gericilerden kurtarmak, tam bağımsız ve uygar bir toplum haline getirmek için gerçekçi bir ideolojiye gereksinim vardır. İdealin metafizik bir yanı olmasına karşın, ideolojide böyle metafizik yan yoktur. Ve ideoloji, sözlük anlamı ile "Belirli bir düşüncenin siyasal bir amaca ulaşma aracı olarak kullanılmasıdır".
Siyasal iktidar, laikliği örselemekle yetinmemekte, yepyeni bir anayasa yapmak amacıyla onu zedeleyerek tanınmaz hale getirmeye de çalışmaktadır. Hemen belirtelim ki yeni bir anayasa yapmak kurulmuş iktidarların değil, kurucu iktidarların görevidir. Bu nedenle 22 Temmuz seçimlerinden sonra oluşturulan Meclis, sivil ve renksiz bir anayasa yapamaz. Çünkü Türk ulusu tarafından kendisine böyle bir yetki verilmemiştir. Yepyeni bir anayasayı, ancak böyle bir yetkiyle donatılmış "Kurucu Meclis" yapabilir. Hele laik sistemle yıllar yılı çatışmış bir iktidarın, yeni bir anayasa yapmaya kalkışması eşyanın doğasına da aykırıdır.
Laiklik, evrensel bir kavramdır. Çağdaşlık ve uygarlıktır. Türk ulusunu ümmet anlayışından ulus anlayışına geçiren bir düşüncedir. Ve Türk devrimi açısından bir ideolojidir. Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için benimsenen bir davranış biçimidir. Tayyip Erdoğa n son konuşmalarıyla okullarda türbanlı kızlarla türbansızların birlikte okuyacağından söz etmektedir. Ayrıca "ülkede öyle konular gündeme gelecek ki, artık bu konuları sahibine götüreceğiz. Bu konuların sahibi millettir. Konuları millet çözecek. Buna alışmamız lazım" biçiminde konuşmak suretiyle yeni anayasada halkoylamasının genişletileceğini gündeme getirmektedir. Oysa demokrasilerde her şey halkoyuna sunulamaz. Bunun kuralları anayasalarda yer alır. Çağdaşlık ve uygarlık nasıl halkoyuna sunulamazsa, laiklik de oy sorunu yapılamaz. Bu nedenle halkoyuna sunulamayacak olan laiklik ilkesine dayandırılan türban yasağı da halkoylamasına götürülemez.
M. İskender ÖZTURANLI
Cumhuriyet