Kopyala-Yapıştır oyunu

Tunyukuk

New member
Sienna Miller, paparazzi dövdü

varmışşşş :saskin:saskin
 

KiLLinq-LoNeLiNeSs

OrijiNaL jojuK®
Ertesi gün ondan ayrıldımı ve erk kucağına oturmaya devam etmesin söylerim
 

sonsuzluğa

Moderatör
Moderatör
boş hiç bir şey çıkmadı bir şey kopyalamamışım :saskin
 

UmitcanKHO

New member
Brezilyalı ünlü golcü Ronaldo, dizinden geçirdiği ameliyatın ardından çalışmalara başladı.

Ülkesinde bulunan Flamengo kulübünün tesislerinde çalışmalarına başlayan Ronaldo'nun, 2-3 aylık bir süre içerisinde tekrar futbol oynamaya hazır hale gelmesi bekleniyor.

İngiliz basınındaki iddialara göre ise Ronaldo, iyileşme sürecini tamamladıktan sonra, Ocak ayındaki ara transfer döneminde Manchester City'ye imza atacak.
 

herkül88

New member
Yapma Bebekler / Halepçe
Diğer Haberler

Duydukları bir helikopter sesiydi. Gittikçe yaklaştığını anladıklarında hemen sığınağa giriverdiler. Önce dönen pervanesine takıldı gözler. Sonra ağır ağır tüm cüssesiyle evlerin arkasından ortaya çıkan helikopterlerde bir hareketlilik göze çarpıyordu.

- Nesrin, kızım ne oluyor? dedi ihtiyar kadın.

Nesrin 16 yaşında genç bir kız idi.

- Helikopyerdeki insanlar, dedi Nesrin. Kameralarla görüntü alıyor, fotoğraf çekiyorlar anne.

- Ne düşünüyorlar bilmiyorum, dedi annesi. Ama geçen gün de bir helikopter geldi. İçindeki askerler beyaz kağıt parçaları fırlattılar.

- Kağıt parçaları mı... Peki, ne yazılıydı anne?

- Boş kağıtlardı kızım.

- İyi ama niçin atsınlar ki?

- Bilmiyorum. Fakat rüzgarın hızını ve yüzünü ölçüyorlar gibime geldi.

Bulundukları yerin çok yakınında olan helikopter, ansızın uçup kayboldu. Sesi gittikçe uzaklaşıyordu.

Burası Halepçeydi. Tarih 16 Mart 1988...

Helikopterlerin gidişinden bir saat sonraydı. Nesrin, mutfakta yemek hazırlarken bombalama sesleri duydu. Halepçe bombalanıyordu. Kanıksamıştı artık bu sesleri. 8 yıldır süren bir savaşta her gün böylesi sesler, artık olağanlaşmıştı.

Mutfağa girince annesi:

- Anne, dedi genç kız. Bombalama sesleri değişti gibi, sana da öyle gelmiyor mu?

- Sanki, dedi annesi. Eskisi kadar yüksek değil.

- Tuhaf şey! Garip bir sessizlik var. Ses... nasıl söylesem anne. Patlamadan düşen metal parçaları gibi geliyor.

- Neyse kızım. Acele et de yemeği bitirelim.

- Peki anne...

Fakat genç kız elindekini doğrarken aklını bu tuhaf sessilikten alamıyordu. Neler oluyordu? Uzun zamandır Irak askerlerinin saldıracağı konuşulurken, halk korku içindeydi. Saddam yönetimi bu şirin beldeyi/Halepçe'yi yok etme kararı almış, planlar kuruyordu. Son günlerdeki hareketlilik, helikopter, bombalanmalar bir uğursuzluğun habercisiydi.

Vakit ikindiydi. Evlerinin üst katında oturan Nesrin, rahatsız edici bir koku aldı birden... Burun kemikleri kırılmıştı adeta. Annesi ve kardeşlerine baktı. Onlar da aynı durumdaydılar.

- Çok rahatsız edici bir koku, dedi. Her neyse çöp gibi kokuyor.

- Ne olabilir ki, dedi kız kardeşi? Nerden geliyor bu koku?

Ortalık kokuya boğulmuştu. Ansızın bir değişiklik fark edildi.

- Hayret, dedi annesi gülümseyerek. Kızlar benim aldığım kokuyu siz de alıyor musunuz?

- Evet anne. Çok güzel bbir elma kokusu.

Sonra suratlar tekrar değişti.

- Aman Allah'ım! Abla neler oluyor? Şimdi de yumurta kokusu... Üç saat önceki bombalamadan sonra rüzgar, garip kokular taşıyor.

Nesrin'in gözleri besledikleri kuşa takıldı. Kafesinde can çekişiyor gibiydi. Yerinden fırlayıp ona doğru yaklaşması diğerlerinin gözünden kaçmadı. Gayri ihtiyarı pencereye yöneldi. Manzara korkunçtu dışarda. Ürktü adeta. Sokakta boylu boyuna uzanmış koyunlar, keçiler vardı. Şaşırtıcı sessizliğin hikmeti yavaş yavaş anlaşılıyordu.

- Anne, dedi Nesrin telaşla. Bakın bakın, hayvanlarımız ölüyor! Can çekişiyor gibiler. Bir şeyler oluyor anne!

Ev halkını bir telaştır aldı. Öğleden bu yana gariplikler birbirin kovalıyordu. Küçük kardeşleri kusmaya başladılar birden. Yüzlerinden çok fazla acı çektikleri belliydi. Sürekli ağlıyorlardı.

Gözlerinde şiddetli bir acı hissedince Nesrin, elleriyle dokunuverdi. Kız kardeşi yaklaştı:

- Abla, dedi. Gözlerin kan çanağı adeta, kıpkırmızılar...

Bir kusma sesi duyunca döndüler. Anneleriydi. Herkes kusmaya başladı. Hemen dışarı çıktılar. İnekleri bir köşede yatıyor, hızlı hızlı adeta koşuyormuşçasına soluk alıyordu. Mevsim ilkbahardı. Fakat ağaçların yaprakları hazan mevsimiymiş gibi dökülüyordu. Etrafta duman bulutları gibi yere çöken bulut kümeleri vardı.

- Bu, dedi anneleri soluk soluğa. Zehirli gaz. Çabuk çocuklar. Uzaklaşalım. Yoksa hepimiz öleceğiz.

Rüzgarın estiği yöne bakan anne, küçük çocukların ellerini tutup ters yöne doğru koşmaya başladı. Koşmak zorlaşıyordu gittikçe. Çocuklar kusmaktan bitkindiler. Yürüyemiyor, rahatsız oluyorlardı. Geçtikleri sokaklar ve şahit oldukları manzaralar toplu bir kıyımın göstergesiydi. Herkes kaçıyor, biran önce kurtulmak istiyordu.

Manzara gittikçe korkunç bir hal alıyordu. Çoğu kadın ve çocuk yollarda, sokak aralarında bitap düşmüştü. Kimi can çekişirken, kimi de ölmüştü. Her taraf insan ölüleri, hayvan leşleri... Yere yakın kimyasal bulutları ağır ağır rüzgarın önünde, kasabının içindeydiler.

Bir grup insan ara sokaktan çıktı. Elinde çocuk olan bir adam güçlükle ilerliyordu. Çocuk ise yürüyemeyecek durumda bitkindi. Adam artık çıldıracak boyuttaydı. Birden çocuğu yolun kenarına bırakıp koştu. Can tatlıydı ve insanı evladından da uzak tutabiliyordu. Fakat fazla ilerlemeden adam da yere düşüp öldü.

***

Aynı gün Cebrail, kardeşleriyle ev yalnızdı. Aile fertleri biraz ötede oturan kız kardeşine gitmişlerdi. O gün kaymakamlığa bombardımandan dolayı bilgi almak için gittiğinde bir caminin bodrumunda akşam 17.00'ye kadar saklandı. Bir ara sükunet hasıl olunca camiden çıkıp kız kardeşinin evine doğru koşmaya başladı. Her sokakta yüzlerce insan yerlerde ölü ölü yatıyordu. Dikkat kesilince çoğunun tanıdık simalar olduğunu gördü. Kimi akrabası, kimi aile dostu, kimi de komşusuydu.

Henüz kız kardeşinin evine varmadan gözü bir eve takıldı. Tanıdık bir arkadaşının eviydi. Kapıya yanaştı. Açtığında gördüğü manzara karşısında küçük dilini yutacak gibiydi. Çıldırmak işten değildi. Üst üste yığılmış tüm aile fertleri, karşısındaydı. Ne yapacağını bilmeden şaşkınlık ve çaresizlik içinde oturup ağladı. Biraz sonra doğrulup ayağa kalktı. Tam yürüyecekti ki arkadan bir el birden ayaklarına sarıldı. Çok korktu. Dönük baktığında yaşlı bir kadın gördü. Takati kalmamıştı. Kucakladığı gibi hemen dışarı çıkardı. Yardım için gelen İranlı askerlere yaşlı kadını teslim etti. Uzaklaşırken:

"Bizimle gel!" diyen askere arkasını dönüp:

"Kız kardeşimin evine gitmem gerek" dedi ve koştu.

Avlunun kapısı açıktı. "İnşaallah gitmişler" dedi içinden. Gözleri yerde yatan cansız bedenlere takılınca takatsiz kaldı. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi yere çöktü. Herkes üst üste yığılmıştı adeta. Bedenleri yanmıştı sanki. Karşısında sekiz beden/sekiz can vardı. Sekiz ölü aile ferdi...

***

Birden yerinden doğrulan Nesrin, gece olduğunu zanneti. Yatağındaki Nesrin'i kollarından tutan görevliler teskin ediyorlardı. Fakat neden her taraf karanlıktı? Neden ışıklar açılmıyordu? Bağırıp çağırınca yorgun yorgun yatağına uzandı.

Bir müddet sonra sınır bir kentte/bir İran hastanesinde olduğunu öğrendi. Gözlerini kaybetmiş, kör olmuştu. Annesi ve 5 kardeşi hardal ve sarin gazlarıyla zehirlenmiş, ölmüştü. Bir zulmün, bir çağdaş Nemrut'un imhasına maruz kalmıştı mazlum Halepçe, mazlum şehir... İnsanlarından tutun da hayvanlarına kadar...

***

Elinde kazma ve kürek evinin avlusundaydı Cebrail. Birden nasıl kurtulduğunu düşündü. Allah'ın bir lütfuydu. Gelirken gördüğü sokakların manzarasını nasıl unutabilirdi ki. Kimi bebeler annelerinin göğüslerini emerken o hal üzere ölmüş, bazı insanlar da bulundukları pozisyon üzere zehirlenmişlerdi. Yemek yerken, elbise giyerken bulunan hal üzere olan ölümler gibi...

Fakat gözünden kaçmayan ise ölülerde hiçbir yara olmayışıydı. Ne bir damla kan, ne de kanama... Erkeklerin, kadınların, çocukların ve evcil hayvanların yığınla cesetleri... Evlerin yıkıntıları arasında ve toprak yollara yayılmış bir halde... Vücut renkleri acayipti. Cansız cesetlerin açık gözleri ve ağızlarında gri bir maddenin bıraktığı izler... Öylece yatıyorlardı. Ölüler tıpkı yama bebekler gibiydiler. Cesetlerin feci kokusu her yeri sarmıştı.

Düşüncelerinden sıyrılıp mezar niyetine bir çukur açtı uzunca. Yerde yatan sekiz can, sekiz aile ferdini yüreği kan ağlayarak gömdü. Bitkin bir halde evinin üst katına çıktı. Bağıra bağıra saatlerce ağladı. Ailesinden toplam 33 kişiyi kaybeden Cebrail için yaşam ve ölüm arasında çok ince bir çizgi vardı.

Hayat anlam ifade etmiyordu artık. Halepçe bir zulmün, bir insanlık trajedisinin adı... Yüreğine ansızın bir muştunun rahmet damlaları düşüverdi. İlahi rahmetin damlaları..." Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma..." (İbrahim/42)


MEHMET ALİ GÖNÜL
 

omemo01

O ŞİMDİ ASKER
valla pisiyi yeni açtım açar açmaz hackhell deyim :goz: sağda hiçbirşey yok .........
 

HTML

Üst