Kitap Özetleri

Ata Kızı

Angel Of Revenge
KİTABIN ADI : Eski Hastalık
KİTABIN YAZARI : Reşat Nuri Güntekin
YAYIN EVİ VE ADRESİ : İnkılâp Kitapevi : Ankara Caddesi, No:95 Sirkeci İstanbul
BASIM YILI : 1996

1.KİTABIN KONUSU
Farklı kültürler çerçevesinde yetişmiş iki insanın hayatlarını birleştirmeleri sonucunda meydana gelen mutsuz bir evlilik; aşk, tutku, sadakat ve vefa kavramları çevresinde dönen olaylar kitabın konusunu teşkil etmektedir.

2. KİTABIN ÖZETİ
Züleyha, küçük yaştan itibaren annesiyle birlikte İstanbul’da yaşayan bir kızdır. Batı kültürünün yaşam tarzında büyüyen ve eğitimini bu yabancı okullarda tamamlayan Züleyha’nın babası Ali Osman Bey, subay olup bu yıllarda Anadolu’nun düşman işgalinden kurtulması için Millî Mücadeleye katılır. Züleyha’nın İstanbul’da geçirdiği yıllar aynı zamanda İstanbul’un düşman işgali altında olduğu yıllardır. Bu sebeple batı kültürünün etkisi burada yaygın olarak görülmekte ve İstanbul sosyetesi de bu yaşam tarzına ayak uydurmaya çalışmaktadır. Züleyha, dayısı Şevki Bey’in tanınmış kişilerden olması sebebi ile bu yaşantıdan uzak değildir hatta bu yaşayış biçiminin yaygın olması için uğraş verenlerden birisidir. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Millî Mücadele sona erer ve Ali Osman Bey, İstanbul’a geri döner. Fakat burada kalıcı değildir ve görevi gereği Anadolu’ya geri dönmesi gerekmektedir. Bu sefer ailesinden ayrı kalmak istemeyen Ali Osman Bey, ailesinin de kendisiyle birlikte gelmesini ister. Züleyha, tahsilini bahane ederek bir süre İstanbul’da kalmayı başarır fakat ilerleyen zamanlarda babasının ısrarlarına daha fazla dayanamayarak tahsilin yarım bırakır ve ailesinin yanına geri döner. Burasını kendisine bir zindan olarak gören Züleyha, bir süre kendisini odasına kapatır ve kimseyle konuşmaz. Yerli halka yaptığı kibirli tutumlarına ve onları hor görmesine rağmen buradaki insanların ona saygı gösterip samimî ve içten davranmalarına bir süre sonra alışır ve insan içine çıkmaya başlar. Baba sevgisine hasret olan Züleyha, artık vaktinin çoğunu babasıyla birlikte geçirmekte ve onun yaptığı kahramanlıkları, halkın onu ne kadar sevdiğini öğrenmekte ve babasıyla gurur duymaktadır. Bu süreç içimde babasının emir subaylığını yapmış olan ve babasının askerden ayrıldıktan sonra da görev yaptığı yerde yaşayan, buraların hatırı sayılır kişilerinden genç Yusuf ile tanışır. Yusuf, Ali Osman Bey’e karşı gayet saygılı be savaş esnasında onunla omuz omuza çarpışmış Ali Osman Bey yaralandığında onu sırtında taşıyarak hayatını kurtarmış olan bir gençtir. Babası erken yaşta vefat edince babasından kalan çiftlik ve tarlalara bakmak onun sorumluluğu altına girmiştir. Dürüst ve içten tavırlarıyla Züleyha’nın hemen ilgisini çeken bu genç, Ali Osman Bey’in kızı olduğu gerekçesiyle Züleyha ile aynı ortamda bulunmaktan dahi kaçınır. Bu zaman zarfında Züleyha’nın annesi vefat eder. Artık İstanbul’a dönme umudunu tamamen yitiren Züleyha’yı babası ile Yusuf’un annesi olan Nefise Hanım teselli eder. Özellikle Züleyha’yı kızı gibi gören Nefise Hanım, Züleyha için bir dayanak olmuştur. Uzunca bir müddet kendine gelemeyen Züleyha’nın içinde bulunduğu bu psikolojik durum sona erince kendisini dünyadaki hiçbir şeyin mutlu edemeyeceğini her şeyin aslında boş olduğunu düşünmeye başlar. Daha sonra babasının da isteği üzerine Yusuf ile evlenir. Farklı dünyaların temsilcileri olan Yusuf ile Züleyha’nın evliliği Züleyha’nın farklı tutum ve yaklaşımları sebebi ile çekilmez bir hâl alır. Züleyha’nın amacı; kendince modern çağın gereklerine göre kocasının davranışlarını değiştirmektir. Fakat bunu yaparken kalp kırıcı hırçın e söz dinlemeyen tavırlarını ortaya koymakta, eş durumundaki insanların samimiyetini asla göstermemektedir. Varlıklı bir ailenin oğlu olan Yusuf ise, hükmetmeye alışmış modern öğretim hayatına rağmen bu yaşam tarzını benimsememiş, dürüstlük ve sadakat kavramlarından asla taviz vermeyen bir şahıstır. Karısının bu tutum ve davranışlarına bir anlam veremeyen fakat ona karşı olan saygısından sesini çıkarmayan Yusuf aslında eşini çok sevmekte fakat bu sevginin karşılığını göremediği için yakınmaktadır. Züleyha, yaptığı evliliğin sadece bir mantık evliliği, aşk, sevgi gibi kavramların ise romantik edebiyattan kalma eski bir hastalık olduğunu düşünmekte ve davranışlarını da bu çerçeve içinde sürdürmektedir. Bu sıralarda Ali Osman Bey de vefat etmiş ve Züleyha’yı kocasından başka burada tutacak hiçbir bağ kalmamıştır. Kocası ile yaptığı bir tartışmada evliliklerinin zaten böyle devam edemeyeceğini ve boşanmak istediğini belirtir. Bunun üzerine mahkemeye başvurulur. Mahkeme, boşama belgesinin bir yıl sonra verileceğini aralarındaki bu durumun bir yıl daha devam edeceğini ilan eder. Bu karar üzerine tekrar İstanbul’a dönen Züleyha, dayısı Şevket Bey’in de teşviki ile eski hızlı yaşantısına geri döner. Bir gece yabancı bir erkekle geçirdiği trafik kazasını yaralı olarak atlatan Züleyha’nın bu durumu gazetelere birinci sayfadan girer ve tüm İstanbul sosyetesi bu durumu konuşur. Dayısı tanınmış bir şahsiyet olduğundan bu skandalın kendisinin itibarını sarsacağından korkarak apar topar İzmir’e yerleşir. Bu esnada Züleyha hala hastahanede kalmakta ve içinde bulunduğu bu utanç verici durumdan nasıl kurtulacağını bir daha arkadaşlarının yüzüne nasıl bakacağını düşünür. Tüm bunların yanı sıra artık İstanbul’da kimsesi de kalmamıştır.
Züleyha, hastaneden kendisini birisinin almaya geldiğini öğrendiğinde şaşırır. Hatta bu kişinin Yusuf olduğunu öğrenince küçük bir şok geçirir. Artık eş durumunda olmamalarına rağmen Yusuf, İstanbul’a gelerek Züleyha’yı hastahaneden alır ve özel bir vapurla Gölyüzü’ne geri dönmek için yolculuğa çıkarlar. Yolculuk esnasında Yusuf, Züleyha’nın rahat etmesi için elinden gelen her şeyi yapar. Hatta yol üzerindeki tüm sahil kasabalarına uğrayarak Züleyha’ya buraları gezdirir. Bu vapur yolculuğunda evli oldukları zamanlara göre daha bir mutlu ve anlaşma içinde görünen Züleyha ile Yusuf arasında her ikisinin de birbirinden saklamaya çalıştıkları bir yakınlaşma göze çarpar. Nihayetinde Gölyüzü’ne ulaşırlar ve burada Züleyha, Nefise Hanım tarafından sanki hiçbir şey olmamış gibi karşılanır. Bu durum Züleyha’nın dikkatinden kaçmaz ama Nefise Hanım’dan bu olay karşısında utandığı için hiçbir şey diyemez. Ardan birkaç ay geçtikten sonra Yusuf elinde mahkeme kararı ile eve döner. Kararda verilen bir yıllık müddetin dolduğu artık tamamen özgür iki insan oldukları ve bununla birlikte Yusuf’un bir miktar nafaka ödemesi gerektiği belirtilmektedir. Züleyha, bu kararı duyunca artık burada duramayacağına karar verir ve İstanbul’a geri dönmek ister. İstasyonda kendisini İstanbul’a götürecek olan treni beklerken Yusuf’a kendisini niçin hastahaneden aldığını bunca rezilliği temizlemek için uğraştığını ve tüm bunlara kendisine yüz vermeyen birisi için neden katlandığını sorar. Yusuf ise tüm bunları yapmasının tek sebebinin Ali Osman Bey’in adının lekelenmesine gönlünün razı olmadığını, yaptığı her şeyin Ali Osman Bey’e karşı duyduğu saygıdan dolayı olduğunu belirtir. Bunun üzerine Züleyha gözyaşları içinde trenine biner ve yola koyulur.
 

Ata Kızı

Angel Of Revenge
KİTABIN ADI : Bir Tereddütün Romanı

KİTABIN YAZARI : Peyami Safa


YAYIN EVİ VE ADRESİ : Ötüken Yayınevi, İstanbul

BASIM YILI : 1987

1.KİTABIN KONUSU : Yazdığı güzel eserler sayesinde birçok kadınla tanışan fakat tereddütünün kurbanı olan yazar, kararsızlığı yüzünden ilişkilerinin hiçbirinde kesin bir sonuç elde edemez. Yazarın olaylara karşı bu ilgisizliği sadece kendisinin degil tanıştığı insanların hayatını da karartmıştır.

2.KİTABIN ÖZETİ: Mualla hanım kendisine yakın bir dostu tarafından tavsiye edilen kitabı tereddüt içinde okur. Kitapta anlatılanlar Mualla hanımın ilgisini çok çok çeker. Kitabı elinden bir türlü bırakamaz. Kitapta zehirlenen, ölüm ile yaşam arasında mekik dokuyan bir adamın hiç geçmeyen zamanı, yanlız bir şekilde ölüm korkusu anlatılıyor. Mualla hanım kitabın yazarını merak eder ve daha sonra bir aile dostu olan Raif Bey tarafından yazarla tanıştırılır. Raif Bey Mualla hanımın saf, temiz ve iyi bir aile kızı olduğunu, bekar olan yazarın onunla evlenmesinin uygun olacağını söyler. Kızla tanışan yazar kızı çok beğenir ve evlenme teklif eder, fakat cevabı için Mualla’ya zaman verir.
Yazarın bu trklifini, İtalya’dan kocasından ayrılıp yazar için İstanbul’a gelen, yazarın eserlerini hayranlıkla okuyan, yazardan tiyatro eserleri için bilgi almaya gelen ve yazara aşık olan Vildan, bir partide duyunca soluğu bir gece yarısı yazarın otelinin önünde alır. Şöför yazarı otelden alır ve onu bekleyen arabaya getirir. Yazar koltuğa yayılmış, şaşkına dönmüş kadını görünce tanıyamaz. Dikkatli baktıktan sonra hatırlar. Vildan hanım Mualla hanıma yapılan teklifi kıskanmaktadır. Yazar o gece ona özel olarak hazırladığı odaya götürmek için ısrar eder. Yazarın bütün bu ısrarlarına karşı gitmemek için direnir ve sonunda çok geç olduğunu bahane ederek onu ikna eder. Daha yazara telefon açıp müsait bir zamanda gideceklerdi…
Sabah olunca yazar, oteli çok sevdiği için otelden taşınmaz ancak kapıcıyı kendisini telefonla soranlara otelden taşındığını söylemesi için tembihler. Daha sonra Vildan hanım iş yerine gelerek yazarı bulur. Yazar kimsenin Vildan’ı işyerinde görmemesi için gideceğine dair söz verir. Bir perşembe günü gidecektir. Vildan hanım her şeyi hazırlayıp heyecan içinde beklerken tereddüt içinde olan yazar kapıdan geri döner. Sonra gitmediğine pişman olur. Yazar yine tereddüt içindedir ama perşembe günü geleceğini bildirir.
Vildan hanım yazarı eşi gibi karşılar. Tereddüt içindeki yazar biraz rahatlar. Bu rahatlık uzun sürmez. Vildan hanım aldığı fazla alkol ve ilaçların etkisiyle kendisinden geçip bilinçsizce sayıklar. Gerçek adının Vildan olmadığını, ermeni asıllı olduğunu, anlatılan her şeyin hikaye olduğunu söyler. Sonra üzerinda İtalyanca “Bu hançer bir kalbe girecek” diye yazılan bir hançer çıkarır. Vildan hanım çok uzaklara gidip ıssız bir ormanda hançeri kalbine sokmanın planlarını yapmaktadır. Uzun süre sayıklayan bitkin haldeki Vildan derin bir uykuya dalar. Yazar, sabahleyin kapıyı açtığında kapıcıyı görür Vildan’ı ona teslim edip uzaklaşır. Aradan bir hafta geçince evine tekrar uğradığında Vildan hanımın adresi bilinmeyen bir yere taşındığını öğrenir. Yazar için Vildan hanım tarihe karışmıştır.
 

aysezeynep

New member
Carolina Aguirre'den Körlemesine Buluşmalar


Lucia Gonzaiez'in günlüğü bu cümleyle başlıyor. Otuz yaşını devirmiş, birkaç kilo fazlası olan, yalnız yaşayan bir kadındır Lucia. Günümüz Buenos Aires'inde sıradan bir hayat sürmektedir. İrina adında, ailenin "mükemmel"çocuğu olan bir kız kardeşi ve kimsenin imrenmeyeceği bir de annesi vardır. Bir aile yemeğinde İrina evleneceğini açıklar. Sevinçle karşılanan bu güzel haber Lucia için tam bir kâbusa dönüşür. Zira o, annesiyle kız kardeşinin kendi üzerine girdiği iddiaya istemeden kulak misafiri olmuştur. İddia, "inanılmaz ama gerçe/("denilen türdendir: "Göreceksin bak, düğüne tek başına, şişman haliyle ve siyah bir elbiseyle gelecek. Şayet, olur da yanında bir sevgiliyle gelirse, bütün düğün masraflarını ben ödeyeceğim. Ama bir arkadaşı, iş arkadaşlarından birisi ya da sırf ona kıyak olsun diye eşlik edecek birisiyle gelirse kabul etmem, ona göre... Gerçek bir sevgili olacak!" Lucia, öfkeden kudurarak, kendi kendine bu iddiaya meydan okuma sözü verir. "Normal" bir sevgili bulmak için yedi buçuk ayı vardır ve ne pahasına olursa olsun kazanmak istemektedir. Amacına ulaşmak için işyerindeki erkek arkadaşlarıyla çıkmak, tekrardan eski sevgilileriyle buluşmak, internetten sevgili ayarlamaya çalışmak vb. bir sürü yönteme başvurur... Ne de olsa bir fırsat olarak gördüğü için hiçbir buluşmayı göz ardı etmeye içi elvermez: Bir doğal yaşam ve yerli halklar hayranı, bir cep telefonu manyağı, cimri bir muhasebeci, bir televizyon bağımlısı, bir futbol fanatiği ve aralıklarla konuşan bir depresif gibi bir sürü adayla çıkar. Kim oldukları, ne oldukları önemli değildir. Önemli olan tek şey annesini yenmesidir.
 
Üst