Futbol Yıldızları

ƒoŋksiyoŋeL

New member

Her gün güncelleyeceğim konuma
Başlıyorum...


NOT: Bu kadar emek harcanmış bir konuya bu kadar az teşekkür ilginç doğrusu sizleri biraz daha duyarlı olmaya davet ediyorum



__________________________________
__________________________________​


Alan Shearer


Video İzle

1970, Gosforth, Newcastle, Doğumlu İngiliz futbolcu, futbol tarihinin en iyi santraforlarından biri olarak kabul edilir. Southampton, Blackburn Rovers, Newcastle United takımlarının yanında İngiltere Milli Takımı`nın da formasını giydi. 260 golle FA Premier Lig tarihinin, 206 golle de Newcastle United tarihinin en golcü oyuncusudur.
17 Nisan 2006 tarihinde oynanan Sunderland - Newcastle United maçından sonra futbolu bıraktığını açıkladı. 11 Mayıs 2006 tarihinde St. James' Park`da Celtic F.C. ile yapılan jübile maçında sakatlığından dolayı oynayamadı. Gene de başlama vuruşuna geldi ve maçın sonunda bir penaltı atarak kariyerini noktaladı.

1988–1992 Southampton 118 Maç (23 Gol)
1992–1996 Blackburn Rovers 138 Maç (112 Gol)
1996–2006 Newcastle United 395 Maç (206 Gol)
1992–2000 Milli Takım 63 Maç (30 Gol)


Alessandro Altobelli


Video İzle


28 Kasım 1955 - Sonnino, İtalya da dogdu. Eski İtalyan forvet oyuncusunun. İnce fiziği nedeniyle lakabı Lo Spillo (iğne)'dir.
1970'lerin sonlarından itibaren İtalya Milli Futbol Takımı'nın en önemli oyuncularından biri olmuştur. Özellikle İtalya'nın FIFA Dünya Kupası şampiyonu olduğu 1982 yılı kadrosunda önemli başarılar elde etmiştir. 1986 yılındaki Dünya Kupası ile kaptan olarak 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda milli formayı giymiştir.
Inter Milan ve Juventus gibi Serie A'nın önemli takımlarında oynamıştır. 1980'de Inter Milan'ın lig şampiyonluğunda önemli rolü vardır.


Alfredo Di Stefano


Video İzle


Di Stefano’suz Real Madrid, Freddie Mercury’siz Queen gibidir denebilir. Santiago Barnabeu’ya saygısızlık olmasın ama Di Stefano gerçekten de Real Madrid’in köşe taşlarındandır. Futbol stili, oyuncuların kalitesi, takımın romantik havası, taraftarların kulüp başkanlarının havası dahi 1953 yılında 27 yaşında İtalyan soyunda gelen bir Arjantinlinin kulüple kontrat imzalmasıyla değişir. Di Stefano adlı bu genç, kısa sürede kulübün değişmez ilhamı, motivasyonu, gücü oldu ve Real’in 1955-60 yılları arasında Avrupa kupaları’na ambargo koymasında başrolü oynadı. Di Stefano’nu İspanya’ya gelişi kimilerine göre sadece Real’in kaderini değil Avrupa futbolunun da kaderini değiştirmiştir. O gelmeden La Liga’da sadece 2 kez şampiyon olabilen Real, ondan sonraki dönemde bu sayıyı 27’e çıkarmıştır.



Onun üstün yeteneklerini en güzel şekilde başka bir Arjantinli futbol ustası olan Herrera anlatır: “O, aynı zamanda hem defansın çıpası, hem ortasahnın oyun kurucusu hem de ileri ucun en tehlikel hücumcusu olacak kapasitede bir oyuncuydu”

1959 yılında Avrupa’da yılın futbolcusu seçilen Di Stefano, güçlü karakterini her zaman her bakımdan sahada takıma yansıtmıştır, antrenmanlarda işi sıkı tutmayanlara kafa tutmuş, Didi gibi oyuncuları dahi takımın konsantrasyonunu bozmakla suçlamış ve büyük zaferlerin ardında taktiklerin değil, kan ve terin yattığını iddia etmiştir.


Anderson Luis Deco


Video İzle

27 Ağustos 1977 Doğumlu Brezilya asıllı Portekizli oyuncu Deco , Şu anda İspanya'nın FC Barcelona formasını giyiyor. Hızli Driplingleriyle Portekiz Milli Takımı formasını da giyen Deco milli formayla oynadığı 32 maçta 2'de gol atma başarısını gösterdi.

FC Barcelona ile:
UEFA Şampiyonlar Ligi 2005-06,
La Liga 2005-06,
İspanya Süper Kupası 2005-06,
La Liga 2004-05
FC Porto ile:
UEFA Şampiyonlar Ligi 2003-04,
Portekiz Ligi 2003-04,
UEFA Kupası 2002-03,
Portekiz Ligi 2002-03,
Portekiz Kupası 2002-03,
Portekiz Süper Kupası 2002-03,
Portekiz Kupası 2000-01,
Portekiz Süper Kupası 2000-01,
Portekiz Kupası 1999-00,
Portekiz Ligi 1998-99,
Portekiz Süper Kupası 1998-99
Portekiz Milli Futbol Takımı ile:
Euro 2004 Finalist
Kişisel Ödüller:
2003-04 Gümüş Top
UEFA Şampiyonlar Ligi MVP 2003-04,
UEFA Şampiyonlar Ligi En İyi Orta Saha 2003-04
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Andriy Shevchenko


Video İzle

Tutukluk yapmayan bir gol silahı, Andriy Shevchenko.. Chernobly faciasından kurtulan ve Milano sokaklarında devam eden başarı öyküsü ile her kulübün rüyalarını süsleyen bir yıldız.. Hakkında merak edilen herşey burada.. Çar'ın heyecanlı ve keyifli hayat hikayesi için vakit kaybetmeyin..Andriy Shevchenko

Ukraynalı yıldızın ana dilinde adı: Андрій Шевченко, Андрій Миколайович Шевченко, yani Andriy Mykolayovych Shevchenko, ve en bilinen takma adıyla "Sheva"..



Tartışılmaz gol yeteneği ve herkese örnek olması gereken profesyonel spor hayatı ile her takımın rüyasını kurduğu Sheva 29 Eylül 1976’da Kiev Oblast bölgesinin Dvirkivschyna köyünde doğdu.. Şu anda İtalyan devi Milan’da harikalar yaratan Sheva, Ukrayna Milli Takımı’nın da en önemli kozu..

Shevchenko’nun futbol kariyeri Ukrayna ekibi Dynamo Kyiv’de başladı.. Sheva burada 1994 – 1999 yılları arasında 5 lig şampiyonluğu ve 2 lig kupası kazandı.. Serie A’da şu ana kadar Milan formasıyla bir lig şampiyonluğu, bir UEFA Şampiyonlar Ligi kupası ve bir de İtalya Süper Kupası kaldırmayı başardı..

2004 yılında “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülüne layık görüldü..



Sheva, Ukrayna’yı 60’dan fazla maçta temsil etti ve neredeyse her 2 maça 1 gol sığdırmayı başardı..



Chernobly Nükleer faciası 1986’nın Nisan’ında yaşandığında Andriy sadece 9 yaşındaydı.. Andriy’nin yaşadığı köy de felaketin yaşandığı Chernobly’den fazla uzak sayılmazdı ve orası da felaketten nasibini alan on binlerce köy ve şehirden sadece biri oldu.. Andriy ve ailesi de on binler gibi köylerini terk ederek sahil şehrine yerleşmek zorunda kaldı tıpkı diğerleri gibi.. Aynı sene Andriy futbol topu ile olan yeteneklerini sergileyebilmek için toplum arasına girmeye başladı ancak ilk ciddi denemesinde Kyiv’de bulunan spor okulunda “top sürme” testinden geçemedi.. Ancak okulun küçükler takımında oynarken Dnamo Kyiv’in keşifçilerinden (scout) birinin dikkatini çekmeyi başardı.. Her ne kadar “top sürme” testinden çakmış olsada kulübe adım atmayı başardı.. Dynamo’nun gençleri yetiştirmek için uyguladığı sistemde inanılmaz bir performans ortaya koyan Sheva bu başarısının ödülü olarak 1990’da Dynamo Kyiv’in gençler takımına girmeyi başardı.. 1990’dan itibaren Dynamo Kyiv’in 14 yaş altı takımında oynamaya başlayan genç Sheva Galler’de düzenlenen Ian Rush Kupası’nda gol kralı oldu ve Liverpool efsanesi Ian Rush’ın kendi elinden bir çift özel “Rush Kramponu” kazandı..

İlerleyen yıllarda Dynamo 2 takımına yükselen Sheva 1993 – 1994 sezonunda rakip fileleri 12 kez sallayarak en golcü ismi olmayı başardı.. Bir sonraki sezon için Dynamo’nun A takımında oynaması için listeye alındı..

Andriy'nin Dynamo’nun A takımında forma taşımaya başlaması teknik direktör Yozef Szabo’ya zamanında gerçekleşti.. 28 Ekim 1994’de Donetsk’de ilk kez A takım formasını taşıyan Sheva ev sahibi Shakhtar Donetsk’i 3-1 yendikleri maçta sergilediği başarılı performansla alkış topladı.. 1 Aralık 1994’te Dynamo Kyiv formasıyla ilk lig golünü kaydeden Sheva, Dnipro’yu 4-2 yenen takımının başrol oyuncusu oldu.. Ligin tamamlanmasına kısa bir süre kala A takımda forma şansı bulan Sheva’nın o yıl başka gol atması beklenmiyordu ancak Sheva kendi geleceği için öngörülerde bulunanları yanıltmayı başardı ve UEFA Şampiyonlar Ligi’nde de gol kaydederek kulüp bazında uluslararası hesabını açtı..




Bu performans milli takım için denenmek üzere çağırılmasını da sağladı.. 25 Mart 1995’te ilk kez milli formayı sırtlayan Sheva ilk milli maçında Hırvatistan’a Zagrep’te 4-0 mağlup olmalarını engelleyemedi.. Shevchenko'nun beklenmedik anlarda gol pozisyonu yaratma becerisi ve bitirici özelliği bir sonraki sezon tam anlamıyla kendini göstermeye başladı.. 31 maça çıkan ve 16 gol kaydeden Andriy takımı Dynamo’yu da peş peşe 2. şampiyonluğuna taşıdı ve bir yıldız olma yolunda istikrarlı bir şekilde ilerlediğini de göstermeye başladı.. Aynı sene milli takımla da gol hesabını açan Sheva 1996’nın Mayıs’ında Türkiye, Samsun’da düzenlenen dostluk maçında Türkiye filelerini havalandırdı.. Bir sonraki yıl da Sheva lig kupasını kaldırmayı başardı.. Gerçi kısa süreli sakatlıklar yaşayan yıldız futbolcu o sene 20 maça çıktı ve 6 gol kaydetti.. Özellikle devam eden 2 sezon çok başka oldu Ukraynalı genç için, 1997-1998 sezonunda ilk hat-trick şovunu Şampiyonlar Ligi’nde gerçekleştirdi ve bunu Barcelona karşısında yaparak Avrupa’da manşetlere çıkmayı başardı.. Bu performans herkesi şaşkına çevirirken Sheva’nın Dynamo’yu Barcelona deplasmanda 4-0’lık galibiyete taşıyan isim olması futbolcu simsarlarının da daha fazla kayıtsız kalmaması anlamına geldi.. O sene 23 maçta 19 golü lig de ve 10 Şampiyonlar Ligi maçında da 6 golü Avrupa devlerine gönderen Sheva kısa süre içerisinde Avrupa’da büyük bir patlama yapacağının sinyallerini vermeye başladı..


1998-1999 sezonunda ise çok daha istikrarlı ve başarılı bir Sheva vardı sahnede, Dynamo’yu bir kez daha lig şampiyonluğuna taşıyan Ukraynalı yıldız lig de 18 gol ve toplamda 28 golle sezonu tamamladı.. Dynamo ile yaptığı durdurulumaz patlama kulübünü de Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale taşımasını sağladı.. Dynamo o sene Bayern Munich’e toplamda 4-3 ile mağlup olarak elendi..

Shevchenko, Dynamo formasını taşıdığı 5 yıl boyunca lig şampiyonluğunu kazanmayı başardı.. 1997-1999 yılları arasında teknik direktör Valeri Lobanovsky’nin altında inanılmaz bir yükseliş süreci geçiren Sheva, Ukrayna ve Dynamo’nun en hızlı yükselen futbol değeri oldu..



1999’da Sheva 5 kez Avrupa’nın zirvesinde yer almış olan Milan’a 26 milyon dolar bedel karşılığında katıldı.. O günden beri takımın ve Avrupa’nın en önemli gol silahlarından biri olan Sheva için Milan yılları kariyerinin her zaman altın sayfalarını oluşturacak bir başlangıcın anahtarı oldu..

Shevchenko 28 Ağustos 1999’da Lecce ile 2-2 berabere kaldıkları maçta Serie A’da ilk kez forma giydi.. Sheva’dan kimse hiçbir zaman şüphe etmedi ancak ilk yılında da böyle patlayıcı bir başlangıç yapması Ukraynalı yıldızdan beklenmedik bir başarı oldu.. Sheva ilk senesinde 32 maça çıktı ve 24 gol kaydederek Serie A gol kralı oldu.. Andriy bu sayede Dünya’nın en zorlu liglerinden biri olarak kabul edilen İtalyan Serie A’da ilk yılında İtalyan doğumlu olmayan ve gol kralı olan ilk futbolcu olmayı başardı.. Kısaca Sheva henüz ilk senesinde Serie A tarih kitabını değiştirmeyi başardı.. Mart 2000’de Lobanovsky Ukrayna’yı 2002 Dünya Kupası’na sokabilmek amacıyla Ukrayna Milli Takımı’nın başına getirildi.. Shevchenko elemelerde 10 gol kaydetmeyi başardı ve üzerine düşeni fazlasıyla yaptı ancak Ukrayna play-off maçında Almanya’ya yenilerek elemeleri aşamadı.. Sheva göklere çıkarıldı ancak Ukrayna Milli Takımı’nda da Lobanovsky dönemi kapandı..

Devam eden iki sezonda Shevchenko 51 maçta 34 gol ve tüm alanlarda da 38 maçta 17 gol kaydetti ancak Milan bu sezonlarda kupa kazanamadı..


Sheva geride kalan yıllarda yaşanan hayal kırıklığının üstesinden 2002-2003 sezonunda gelmeyi başardı.. Shevalı Milan, Şampiyonlar Ligi’ni ve İtalya Kupası’nı kazanarak yılı double ile kapatırken lig de yaşadığı sakatlık problemi ile Serie A’da istediği performansı gösterememesine rağmen Şampiyonlar Ligi finalinde ezeli rakipleri Juventus’u yıkan penaltı golünü kaydetmeyi başardı.. Sheva bu sayede Şampiyonlar Ligi’nin kazanmayı başaran ilk Ukraynalı oldu..

2003-04 sezonu Shevchenko ve Milan için bir diğer başarı öyküsüne dönüştü.. 35 maçta 24 gol kaydeden Sheva kariyerinde ikinci kez Serie A’da gol kralı oldu ve 4 yıllık bir aranın ardından Milan’ı çok özlenen Serie A şampiyonluğuna taşıdı.. Süper Kupa finalinde de karşılaştıkları Porto’yu yıkan adam yine Sheva oldu ve 1-0 kazanılan maçın tek golünü kaydeden Sheva, Milan’ın yılı Serie A ve Süper Kupayla double ile kapatmasını sağladı..

2004’ün Aralık ayında beklenen haber geldi ve Andriy Shevchenko “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” seçildi.. Pele ayrıca Sheva’yı yaşayan en iyi futbolcular arasında gösterdi.. Sheva o sene Ukrayna’nın eski başbakanı Leonid Kuchma tarafından Ukrayna’nın "Unvan Kahramanı" olarak adlandırıldı..

2004 Ağustos’da Sheva, İtalya Süper Kupası’nda Lazio’ya 3 gol birden atarak Milan’a bir kupa daha kazandırdı.. Aynı sene Sheva 17 gol kaydederek Milan’ın Serie A’yı ikinci sırada tamamlamasını sağladı.. Milan o yıl Şampiyonlar Ligi’nde finale kalmayı başardı ancak oldukça dramatik geçen bir maçın ardından 3-0’lık üstünlüğünü koruyamayan Milan 3-3 ile penaltı atışlarına uzayan finali Liverpool’a kaybetti.. Sheva finalde penaltı atışını gole çeviremeyerek Liverpool’un hayallerinin gerçeğe dönmesini sağladı.. Sheva o sezon Şampiyonlar Ligi’nde 10 maçta 6 gol kaydetti..

2005 Ekim’de Sheva ve Ukrayna için bir ilk daha gerçekleşti.. Ukrayna sonunda Dünya Kupası’na adını yazdırmayı başardı.. Eleme grubunu lider tamamlayan Ukrayna 12 maçın 7’sini kazanmayı başardı ve sadece 1 maçı kaybetti.. Ukrayna’nın eleme grubunda kaydettiği 18 golün 6’sı Çar Sheva’dan geldi..


2004’ün yaz aylarında Abromovich fırtınası Milano’ya doğru esti ve Chelsea’nin sahibi Milan kulübüne Hernan Crepo’nun yanında 50.000.000 euro yollayarak Andriy Shevchenko’yu almak istedi ancak bu teklif Milan tarafından reddedildi.. Ancak ısrarcı Abramovich kararından vazgeçmedi ve teklifi 85.000.000 euroya çıkartarak şansını bir kez daha denedi.. Abramovich’in bu sefer sadedece Milan’a önerdiği rakam değil Sheva’ya önerdiği haftalık rakam da rekor olacaktı ancak ne Sheva haftalık 225.000 euroyu kabul etti ne de Milan, Çar’dan vazgeçmeyi..

23 Kasım 2005’te Şampiyonlar Ligi grup maçında Fenerbahçe ile karşılaşan Milan’ın elde ettiği 4-0’lık galibiyetin bütün gollerini kaydeden Çar Sheva kariyerinde ilk kez bir resmi maçta 4 gol kaydetti ve futbol tarihinde Marco van Basten, Simone Inzaghi, Dado Prso ve Ruud van Nistelrooy’dan sonra bu başarıya imza atan 5. isim oldu..



Bir çok spor adamının tahmin bile edemiyeceği kadar çok para kazana Sheva, Temmuz 2004’te Washington’da bir golf sahasında düzenlenen özel bir seramonide Amerikalı model Kristen Pazik ile evlendi.. Pazik, Sheva çiftinin Jordan adında bir çocukları var..

Sheva çocuğunun doğduğu 29 Kasım günü Sampdoria’yı 2-1 yendikleri maçta galibiyet golünü kaydederek kutlama yaptı..

UEFA Kupa Galipleri Kupası’nı 1986’da kazanan Dynamo Kyiv takımı Sheva’nın favorisi, hayran olduğu futbolcular ise Pele, Zico, Platini ve Romario.

Karısı gibi modellik de yapan Sheva aynı zamanda İtalyan stilist Giorgio Armani’nin çok yakın arkadaşı ve Armani için defilelerde ya da katalog çekimlerinde boy gösteriyor..


Zaman zaman karısı ile birlikte poz veren Sheva, defilelerde de Pazik ile birlikte yürümekten geri kalmıyor..

Sheva’nın da mankenlik yaptığı bir defilenin ardından Armani’nin düzenlediği bir partide hayatı bam başka bir yöne sürüklenen Çar Sheva karısı Kristen Pazik ile bu partide tanıştı.. Bu arada Armani ve Sheva ikilisinin Kiev’de ortaklaşa açtıkları bir Armani mağazası bulunuyor..
Ve Ne Olduysa Oldu ,Sheva 2006-2007 Sezonunun Basinda Rekor Bir Ücretle İngilterenin Ünlü Klübü Chlesea London'a Transfer Oldu...

 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Antonio de Oliveira Filho ''Careca''


Video İzle

Sağ Ayağın Kudreti
Antonio de Oliveira Filho, daha bilindik lakabıyla Careca 80’li yılların başında Brezilya’nın en çok gelecek vaadeden futbolcularından biriydi. Kuvvetli sağ ayağı onu gol şutlarında çok tehlikeli bir oyuncu yapıyordu. Careca, futbol kariyerine Guarani ile başladı. Final maçından kısa bir süre önce sakatlanmasaydı 1982 yılının büyülü Dünya Kupası Takımı’nın bir parçası olacaktı.
Careca İspanya’da yapılan Dünya Kupası maçında ve bir çok sezon boyunca büyük başarılar elde etti. 1986 yılında takımıyla parlak başarılara imza atarak Brezilya kupasını kaldırdı. O yılki Dünya Kupası Meksiko’da yapıldı. Careca bunu tekrar kaçırmak istemiyordu. Başka bir harika Brazilya takımıyla çeyrek finale kadar mücadele etti. Brezilya takımı klasik bir maçta Fransa’ya penaltılarla yenildi. Kişisel olarak Careca büyük bir turnuva geçirmişti ve Lineker’den sonra attığı 5 golle gol krallığında ikinci oldu.
Careca Dünya Kupası’ndan kısa bir süre sonra Avrupa’da yer alan büyük bir kulübe gitti. Ardından Sao Paulo ile başka bir sezon geçirdikten sonra Brezilyalı vatandaşı Alemao ile beraber Maradona’nın takımı Napoli’ye transfer oldu. Napoli’de lig şampiyonluğu ve UEFA kupası dahil birçok kupa kazandı.
Napoli’de 6 sene geçirdikten sonra Japonya’ya 1993 yılında Japonya ligini ateşlemek için giden yabancı futbolculardan biri oldu. Careca o zamanlar 33 yaşındaydı ve Asya’da 3 sene geçirdikten sonra 1997 yılında Brazilya’ya döndü. Alt liglerde birkaç sene oynadıktan sonra futbolu bıraktığında neredeyse 40 yaşındaydı.


Arthur Antunes Coimbra 'Zico'


Video İzle

Asıl adı Arthur Antunes Coimbra. Zico olarak tanınan Brezilyalı futbol efsanesi dünyanın gelmiş geçmiş en önemli orta saha oyuncularından birisi... Pele’nin dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 125 futbolcusundan biri olarak gösterdiği Zico ‘Beyaz Pele’ lakabını almıştı. 1994 yılında futbolu bırakan Beyaz Pele bir dönem de son kulübü Japon Kashima Antlers’de oyuncu-teknik direktör olarak görev yaptı. 1998’de final oynayan Brezilya Milli Takımı’nın danışmanlığını yapan Yaşayan Efsane, 2002 Dünya Kupası’nın ardından Japonya Milli Takımı’nın başına geçti.

53 yaşındaki Zico, profesyonel kariyerinde 1180 maçta 826 gol attı ve maç başına 0.70 ortalamaya ulaştı. 2002 yılından bu yana Japonya Milli Takımı teknik direktörlüğü görevini yürüttü. Zico adı ise efsane yıldız Pele tarafından kendisine verilmiş. Zico''nun lakabı ise "Galo" yani "Horoz"

Kariyerinde sadece Japonya Milli Takımı’nı çalıştıran Brezilyalı’nın teknik direktörlük kariyerinde 72 maç, 38 galibiyet, 15 beraberlik, 19 yenilgi bulunuyor. 1953 doğumlu futbol adamına 1 yıl önce İngiliz amatör kümesinde yer alan Garford Town takımı, futbola tekrar dönmesi için bir teklifte bulundu. Ancak Zico futbola dönmek için çok yaşlı olduğunu hatırlatıp bu öneriyi geri çevirdi.

2006-2007 Sezonunda Fenerbahce Spor Klübü’nün Teknik Direkdörlügüne Gelen Zico,Yeni Klübünün 100.Yilinda Ilk Kez Avrupa’ya Acilmanin Heyecanini Yasiyor.



Kulüp düzeyinde başarıları:


* Rio State şampiyonluğu 1972, 1974, 1978, 1979, 1979, 1981, 1986
* Brezilya şampiyonluğu 1980, 1982, 1983, 1987
* Libertadores Kupası 1981
* Intercontinental Kupası 1981
* J.League ilk dönem şampiyonluğu 1993

Ulusal takım başarıları:


* 1978 FIFA Dünya Kupası: Üçüncülük
* 1982 FIFA Dünya Kupası: İkinci tur 2
* 1986 FIFA Dünya Kupası: Çeyrek final


Bireysel başarıları:


* 1974 Yılın Futbolcusu / Placar Dergisi (Brezilya)
* 1974 - İlk yarı gol kralı - 49 gol
* 1976 - İlk yarı gol kralı - 56 gol
* 1977 - Güney Amerika'da yılın futbolcusu - El Mundo (Venezuela)
* 1980 Brezilya ligi gol kralı - 21 gol
* 1981 Libertadores Kupası Gol Kralı - 11 gol
* 1981 Intercontinental Kupası en iyi oyuncu
* 1981 Güney Amerika'da yılın futbolcusu - El Mundo (Venezuela)
* 1981 Dünyada yılın futbolcusu - Guerin Esportivo (Italya), El Balón (İspanya), El Mundo (Venezuela), Placar Magazine (Brezilya)
* 1982 Dünya Kupası Bronz Ayakkabı
* 1982 Brezilya gol kralı - 20 gol
* 1982 Brezilya sezon gol kralı - 59 gol
* 1982 Brezilya yılın futbolcusu - Placar Dergisi (Brezilya)
* 1982 Güney Amerika'da yılın futbolcusu - El Gráfico (Arjantin), El Mundo (Venezuela)
* 83/84 İtalyan ligi gol krallığında 2.'lik - 19 gol
* 1983 Yılın futbolcusu - World Soccer Magazine (İngiltere)
* 1992 Japon ligi üst üste en çok gol atan futbolcu - 10 maçta 11 gol
* 1995 Plaj futbol şampiyonası gol kralı - 12 gol
* 1995 Plaj futbol şampiyonası en iyi oyuncu
* Güney Amerika'nın en çok gol atan futbolcusu - 508 gol


Bobby Charlton


Video İzle


İngiltere’nin yetiştirdiği en önemli futbolculardan biri olan Bobby Charlton, çarpıcı futbol yeteneği ve ağırbaşlı kişiliği ile bütün dünyaca tanındı ve sevildi. Charlton, futbol kariyeri boyunca pek çok başarıya imza attı. Şampiyonluklar, madalyalar, gol krallıkları, rekorlar…
1960′ların sonunda İngiltere Milli Takımı, Dünya Kupası’nı, Manchester United takımı da Avrupa Kupası’nı kazanmıştı. Artık Bobby Charlton adını duymayan kalmamıştı…
Charlton’u değerli kılan, sadece çok yetenekli bir futbolcu olması değildi. O gerçek bir centilmendi. Hem futbol hayatında, hem özel hayatında ağırbaşlı ve mütevazı tavırlarıyla takdir topluyordu. Charlton, hakemlerle tartışmaz, sahada olay çıkarmaz, rakiplerine saygı gösterirdi. Charlton, İngiliz sporunun iyi niyet elçisi gibiydi.
Bobby Charlton 1937’de dünyaya geldi. Ailesi madenci köyü olan Ashington’da yaşıyordu. Hayatları futbolla iç içeydi. Bobby okul takımıyla parladı. Okullar arası bir müsabakada ortaya koyduğu futbol, onun o dar çevrede bir anda tanınmasını sağladı.
Bobby, genç yaşında Manchester United’a katılmaya karar verdi. Manchester United, onun görkemli futbol hayatı boyunca ilk ve tek kulübü olacak, adı kulüple özdeşleşecekti.
Charlton, 1962′de ikinci kez Dünya Kupası’na katıldığında Didi ve Amarildo gibi yıldız oyuncularla karşılaştı. Ancak, İngiltere, Brezilya’ya yenilip evine dönünce, Charlton da ulusal ligde kendini göstermeyi sürdürdü. O sezon dünya, Manchester United’ın dirilişine tanık oldu. 1963-64 sezonunda takım, Avrupa Kupa Galipleri Kupası’yla kıtaya dönüş yaptı. Ancak Charlton’un golleri takımı yükseltmeye yetmedi. 1964-65 sezonu ise tam bir dönüm noktası oldu. Ligde şampiyonluk kazanan United, Avrupa’da da kendini gösterdi. Almanya’da Borussia Dortmund’u 6-1 yenerek göz doldurdu. 1966′da bir futbol otoritesi Charlton için “şu ana dek izlediğim en iyi futbolcu”, diyordu.
Bobby Charlton 1956-73 yılları arasında takımının 3 lig şampiyonluğu ve bir de Avrupa Kupası kazanmasında büyük rol oynadı. 1966′da “Avrupa’nın En İyi Futbolcusu” seçildi. Aynı yıl İngiltere, Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptı ve kupayı ilk kez kazanma onuruna erişti. Charlton, İngiltere’nin zaferinde büyük rol oynamıştı. Futbol kariyeri boyunca İngiltere Milli Takımı formasıyla 106 kez sahaya çıkan ünlü futbolcu tam 49 gole imza atarak bir rekorun da sahibi olmuştu.
İngiltere’nin gelmiş geçmiş en popüler futbolcularından biri olan Bobby Charlton, bir insan olarak da “mükemmel”e çok yakın olarak tanımlanıyor.
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Cristiano Ronaldo dos Santos Aveiro


Video İzle

Cristiano Ronaldo, tam adı Cristiano Ronaldo dos Santos Aveiro olup 5 Şubat 1985 yılında Portekiz'in Madeira adasında doğmuştur. Şu anda İngiltere'nin ve dünyanın en ünlü futbol kulüplerinden biri olan Manchester United'da oynamaktadır.
Fiziki özellik bakımından 1.84 cm boy ve 75 kg ağırlığına sahiptir. Ronald Reagan hayranı olan babası bu yüzden ona Ronaldo ismini vermiştir.
Manchester United'a 12.24 Milyon Pound karşılığında transfer olmuştur. Bu takımla ilk maçını 16 Ağustos2003'te Bolton Wanderes a karşı oynamıştır. Manchester United takımının 7 numaralı formasını giymektedir ve ayrıca Manchester United'a gelen ilk portekizli oyuncu olarak tarihe geçmiştir.




Manchester United forması ile ilk sezonunda Sir Matt Busby Yılın Futbolcusu ödülünü almıştır. 2002/2003 sezonunda 25 maçta forma giymiş ve 3 gol atmıştır. 2003/2004 sezonunda 39 maçta forma şansı bulmuş ve 8 gol atmıştır, ayrıca FA Cup finalinde Milwall ile oynanan maçta forma giymiştir.Daha önce Portekiz'in Sporting Lizbon takımında oynamıştır.Onu diğerlerinden farklı kılan özelliği çok hızlı olması, inanılmaz bilek hareketleri ve çalım yeteneğine sahip olmasıdır. Euro 2004 de yıldızı parlayan oyuncu Portekiz milli takımının vazgeçilmez ilk 11'i arasında bulunmaktadır.



Günümüzde birçok şirket reklamlarını Cristiano Ronaldo ile çekmeyi istemektedir ve bu yüzden onunla iş yapmak isteyen tonlarca parayı gözden çıkarmak zorundadır. Jessica Miller ile birlikte Pepe Jeans reklamında oynamıştır. Ayrıca Japon otomobil ve motosiklet üreticisi Suzuki şirketinin Suzuki Swift araba reklamında oynamıştır. Bunlar dışında özellikle de Nike şirketinin yarattığı Joga Bonito akımının süperstarları arasında bulunmaktadır.
Cristiano Ronaldo nun Sporting Lizbon'dan Manchester United takımına transferi çok ilginçtir.İki takımın hazırlık karşılaşmasında Sporting Lizbon forması giyen yıldız Manchester United'a karşı adeta tek başına oynayarak takımının kazanmasını sağlamıştır.Böylece Cristiano Ronaldo'yu çok beğenen Manchester United takımı yıldız futbolcuyu transfer etmiştir.



Sporting Lisbon'dan Manchester United'a 12.24 Milyon Pound karşılığında ilginç bir şekilde transfer olmuştur. Sporting Lisbon ve Manchster United takımları hazırlık maçı yaparlar. Bu maçta Sporting Lisbon forması giyen Cristiano Ronaldo Manchester United'a karşı devleşen futboluyla göz doldurmuş ve adeta tek başına oynayarak takımının kazanmasını sağlamıştır. Cristiano Ronaldo'yu çok beğenen Manchester United takımının Teknik direktörü Cristiano Rolando'yu transfer etmiştir. Cristiano Ronaldo Manchester United takımının 7 numaralı formasını giymektedir. Ayrıca Manchester United'da forma giyen ilk portekizli oyuncu olarak tarihe geçmiştir. Manchester United forması ile ilk sezonunda Sir Matt Busby Yılın Futbolcusu ödülünü almıştır.



2002/2003 sezonunda 25 maçta forma giymiş ve 3 gol atmıştır.
2003/2004 sezonunda 39 maçta forma şansı bulmuş ve 8 gol atmıştır, ayrıca FA Cup finalinde Milwall ile oynanan maçta forma giymiştir.
Euro 2004 de yıldızı parlayan oyuncu Portekiz milli takımının vazgeçilmez ilk 11'i arasında bulunmaktadır.

Dünya kupası 2006'ya damgasını da vuran üncü futbolcu CR, dünya kupasında ingiltereden takım arkadaşı Rooney ile yaşadığı olaylar İngiliz basında çok büyütülünce İngilterenden ayrılma aşamasına gelmiştir.

Onu diğerlerinden farklı kılan özelliği çok hızlı olması, inanılmaz bilek hareketleri ve çalım yeteneğine sahip olmasıdır. Oynadığı oyun göze çok estetik gelmekte ve futbol izleyenlere ayrı bir zevk vermektedir.
C. Ronaldo brçok bilgisayar oyunda çok iyi puanlar almış bir oyuncudur. Bilgisayar oyunlarında Cristiano Ronaldoyu alan takımlar çok güçlü olmaktadır.

C. Ronaldo birçok sevgili değiştirmiştir. Sevgilileri arasında birçok top model, manken, tv sunucusu da vardır. Ayrıca sevgililerinden biri Türkiye'de çok iyi tanınan eski Galatasarylı futbolcu Jardel'in kız kardeşidir.


Cristiano Ronaldo çok hayırseverdir. Endenozya'da olan Tsunami sonunda evsiz kalan bir baba ve oğlununa bir ev almıştır. Ayrıca 11 yaşındaki bu çocuğun tüm masraflarını üstlenmiştir. Bu davranışıyla kendisine hayran olanların yüzünü kara çıkarmamıştır.


Cristiano Ronaldo adı nereden gelmektedir? C. Ronaldo'nun babası eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olan Ronald Reagan'ı çok sevmekteydi. Bu yüzden onun adını kendi oğluna koymuştur. Cristiano ronaldo babasını çok sevmekteydi. Ancak babasını 2005 yılının sonlarında kaybetti.
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Zinédine Yazid Zidane


Video İzle

Babasının "Eğer bir göçmensen, iki katı fazla çalışmak zorundasın ancak böyle ayakta kalırsın" sözünü hiç bir zaman unutmadı.. Ve fakir bir aileden ulusal bir kahraman, bir Dünya Starı çıktı.. İşte Zinedine Zidane'ın hikayesi..Real Madrid’e 68.6 milyon dolar karşılığında transfer olduğunda basın bir anda saldırıya geçti.. “Bu para bir orta saha oyuncusuna verilir mi ?..”, “Real Madrid saçmaladı, hangi orta saha oyuncusuna bu para verilir ?..” Evet herhalde haklılar, çok daha fazlası verilebilirdi.. Zinedine Zidane’ın hesabına bir baksanıza; Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonluğu, lig şampiyonlukları ve kupalar, uluslararası kupalardan bir demet, Şampiyonlar Ligi’nin zirvesi, Dünya’nın en tepesi..



Zinédine Yazid Zidane 23 Haziran 1972’te Fransa’nın Marsilya şehrinde doğdu.. Zizou, takma adıyla çağırılan Real Madrid ve Fransa Milli Takımı’nın yıldız futbolcusu, dünya çapında tanınan ve günümüzde futbol oynayan en yetenekli isimlerin başında gösteriliyor..

Laik bir Müslüman olan Cezayir asıllı Fransız Zidane, uzun zamandır yoksulluk ve ırkçılıkla savaşıyor..

Halen futbola hizmet eden, Dünya’nın en iyi futbolcusu olarak bakılan Zidane aynı zamanda en yetenekli isim olarak anılıyor.. Top hakimiyeti ve yüksek süratte top sürüşü ile rakiplerini çaresiz bırakan Zidane orta sahada görev yapıyor.. “Dahi” ve “Büyücü” gibi takma adların yakıştırıldığı Zidane, ESPN televizyonundan Luis Omar Tapia tarafından “Futbolun Harry Potter’ı” olarak adlandırılıyor..


Zidane'ın muhteşem balansı, O’nu futbolun seyir zevki en yüksek futbolcuları arasında en üst sıralarda tutuyor ve Zizou, Fransız efsanesi Michel Platini’nin yükselttiği Fransız futbolunun çitasını başarıyla yüksekte tutmayı başarıyor..



ZIDANE’IN GENÇLİK KARİYERİ

Çocuk yaşta US Saint-Henri Kulübü’nde futbola başlayan Zidane, burada okul ile antrenman sahası arasında mekik dokudu.. Henri antrenörünün ikna çalışmaları ile Septemes Sports Olympiques’e geçen genç Zidane, 14 yaşında elde ettiği gençler ligi şampiyonluğu ile parlamaya başladı..

Cannes'da parlıyor !..
Aynı sene Aix-en-Provence’de yapılan 3 günlük denemelere katılan Zidane, Cannes’ın tecrübeli futbolcu avcısı Jean Varraud tarafından keşfedilmeyi başardı.. Cannes defteri açılan Zidane’a 6 haftalık bir şans tanındı ve Cannes forması teslim edildi.. Ancak bir terslik olmuş olacak ki Zidane biraz daha fazla kaldı !.. Hatta henüz 16 yaşındayken Cannes’da profesyonel futbolcularla birlikte sahaya çıkmaya başladı..

Bir atletin yapması gereken her şeyi yapan ve fiziki özellikleri de buna müsait olan Zidane, bir çok insanın beklediğinden çok daha sağlam ve kuvvetli bir yapıya kısa sürede bürünmeye başladı ve 17 yaşındayken Fransa 1 Ligi’nde sahaya çıktı..

Cannes başkanı sözünü tuttu !.. 8 Şubat 1991’de Fransa 1. Ligi’nde ilk golünü kaydeden Zidane, Cannes başkanı tarafından ilk golü attığında kendisine hediye edilecek olan arabayı kazandı ve Zidane’a bir Reanult Clio verildi.. Zidane henüz ilk sezonunda Cannes’ın UEFA Kupası’na katılmasına yardımcı oldu..

Zidane’ın Cannes’daki ikinci sezonu beklediği kadar iyi geçmedi.. Ancak profesyonel olmayan bir futbolcudan ne kadar çok şey beklenebilirdi.. Zidane için Cannes’ın 2. senesine gerçekleşen en güzel şey gelecekte karısı olacak İspanyol model ve dansçı Veronique ile tanışmasıydı.. Keyifli geçen 91 – 92 sezonunun ardından değişiklik kararı veren Zizou kendisini 4 yıllığına isteyen Marsilya’nın yerine, daha çok istediğini kanıtlayan Bordeaux’ya katıldı..



Bordeaux..

24 yaşındaki Zidane’ın Bordeaux’ya alışması pek de kolay olmadı.. Adaptasyon dönemini, zor günleri geride bırakarak atlatan Zidane kısa süre sonra buralara veda edeceğini sinyallerini vermeye başladı.. Zidane’ın oynadığı her yıl Bordeaux sadece gelişmeye ve Avrupa Kupaları’na katılmaya başlamadı, 95-96’da Intertoto’dan geçtikleri UEFA’da final oynamayı başardı.. O sezon aynı zamanda Zidane’ın Bordeaux’ya veda ettiği yıl oldu..


Juventus..
Zidane’ın peşine düşen takımlar arasında genç Fransız’ı en çok isteyen ve bunu gösteren Juventus oldu.. Ancak Zidane için zor günler yine başladı..

Torino’da imzayı atan Zizou, İtalyan hayat tarzına ve Torino’ya alışmakta zaman zaman zorluklar yaşadı.. Ama her şeyden önemlisi Fransa’dan çok farklı olan İtalyan tarzı futbola alışmaktı..

Juventus’ta ilk yılını hüzün ve bol düşünceyle tamamlayan Zidane, 2. sezonla birlikte hayat tarzını ve yeteneklerini yeşil çime yansıtmayı başardı ve tam anlamıyla bir yıldız oldu..


Önce Fransa'yı uçurdu.. Sonra İspanya'ya uçtu..
1998 Dünya Kupası’nı kazanan Fransa Milli Takımı’nın en önemli üyesi olan Zidane özellikle final maçında Brezilya’yı yendiklerinde kaydettiği 2 golle bütün Dünya’nın gözü önünde en tepeye çıkmayı başardı.. Dünya Kupası’nı kaldıran Zidane, 2 sene sonra da 2000 Avrupa Şampiyonası’nda takımını Avrupa’nın zirvesine taşıyarak peş peşe 2 önemli turnuvada Fransa’yı en tepede tuttu..



Zidane kariyerinin en önemli onuruna tam 3 kez FIFA Dünya’nın En İyi Futbolcusu seçilerek ulaştı.. Zizou 1998, 2000 ve 2003’te Dünya’nın en iyisi oldu..

Zidane, 2001’de İtalyan devi Juventus’dan İspanyol devi Real Madrid’e 4 yıllık kontrat ile transfer oldu.. Ancak bu öyle sıradan bir transfer değildi.. Bir yıldızın iki takım arasında gerçekleşen transferi değildi.. Zidane için Juventus’a Real Madrid tarafından ödenen bonservis bedeli tam 47 milyon pound, yaklaşık 69 milyon dolardı ve Fransız yıldız bir anda futbol tarihinin en pahalı futbolcusu olarak bütün Dünya’da manşetleri süsledi..


Zidane transfer oldu, bütün Dünya’da televizyon kanalları spor haberlerinin yanı sıra ekonomi haberlerinin akışını da değiştirmek zorunda kaldı.. Borsa haberleri ikinci sıraya düşerken Zidane’ın kırdığı rekoru bütün Dünya’da ilk sıraya yerleşti..


Diğer takım arkadaşları ile birlikte oluşturdukları “Galacticos” adı altında Real Madrid’e kısa sürede ayak uyduran Fransız yıldız Raul, Luis Figo, Steve McManaman ve Roberto Carlos gibi yıldızların arasından ön planda yer almayı başardı.. Kariyeri, futbol yeteneği, saha içindeki liderliği, gerektiğinde biraz da abarttığı hırçınlığı, saha dışında taraftara jestleri ve bir denizde ilerleyen bir tekne misali yeşil çimde topla akışı ile herkesi kısa sürede büyülemeye başardı..

Zidane hiçbir zaman sadece asist yapan, güzel ortalar yapan ya da savunmada takıma destek olan biri olmadı.. O kaydettiği muhteşem gollerle de her zaman ön planda oldu..

Özellikle 2001-2002 sezonunda oynanan Şampiyonlar Ligi finalinde Alman ekibi Bayer Leverkusen’i 2-1 deviren isimdi ama bundan önemlisi 2. golü fantastik bir vole ile atmasıydı.. UEFA tarafından bugüne kadar atılmış en güzel goller arasında yer alan bu gol, sadece takım arkadaşlarının ve kendi taraftarının değil, rakip takım ve taraftar tarafından da saygı ile alkışlanmasını sağladı..



2002 Dünya Kupası’nda istediği futbolu oynayamayan Zidane sakatlıklar ile boğuşmak zorunda kaldı.. Fransa’nın Dünya Kupası sahibi unvanını korumaya çalıştığı 2002 Dünya Kupası tarihteki en kötü “unvan koruma” mücadelelerinden biriydi; Zidane’ın yaratıcılığı olmadan Fransa tam anlamıyla kayıptı. Sakat olmasına rağmen erken geri dönüş yapan ve Fransa’nın son maçında oynayan Zidane kendinde değildi ve o yeteneği daha önce sadece 5 dakika bile izleyen biri dahi sahadakinin başka biri olduğunu zannederdi.. İlk turda kupaya veda eden Fransa gol dahi atamadı..

12 Ağustos 2004’te Dünya futbolu için üzücü bir gündü, 2004 Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finalde sonradan kupaya uzanan Yunanistan’a elenen Fransa Milli Takımı’nın yıldızı Zinedine Zidane ulusal formayı bıraktığını açıkladı.. İlerleyen günlerde, Şubat 4’te de 2006-2007 sezonunun sonunda Real Madrid ile tamamlanacak kontratının ardından da futbolu bırakacağını ve jübilesini yapacağını duyurdu..

Fransa’nın 2006 Dünya Kupası’na katılamama riski yaşamaya başlaması ve oyun düzeninde oluşan problemler sebebiyle daha fazla dışarıda kalamayan Zidane 3 Ağustos 2005’te Horozlor’u daha fazla yalnız bırakamayacağını ve Fransa’nın Dünya Kupası finallerine gitmesi için milli takıma geri döndüğünü belirtti.. Zidane bu kararı tek başında aldığını ve kimsenden baskı görmediğini hemen açıkladı ancak kimse bu açıklamaya inanmadı.. En büyük baskı Fransa halkından gelmişti ve Zidane bile kendi halkına çalım atamazdı..



Zidane’ın geri döndüğünü açıklaması bir çok değişikliğe sebep oldu.. Aynı gün yakın arkadaşı Chelsea orta sahasının kilit ismi Claude Makelele de milli formayı yeniden taşımaya karar verdiğini açıkladı.. Aynı hafta bir geri dönüş daha yaşandı.. Zidane’dan etkilenen bir diğer isim Lilian Thuram’dı.. Fransa Milli Takımı’nın muhteşem üçlüsü, bel kemiği, 3 Eylül’de Faroe Adaları ile oynadıkları maçı 3-0 kazanmalarını ve devamında da Fransa’nın Dünya Kupası finallerine gitmesini sağladı..


2006 Dünya Kupasinda Ülkesinin bir kez daha finala kalmasinda büyük rol oynadı.
Bu final maçı onun kariyerinin son maci olacakti ve 2. dünya kupasıyla buinu taçlandırmak istiyordu.Fakat Italyan Futbolcu Materazzi'ye attigi o unutulmayacak kafayla birlikte gördügü kirmizi kart sonucunda kariyerini noktaladi.Hüzünlü ve Acı Bir son oldu...

Maç Sonu Fransa TV'sinde Ki Röportaji İçin Tıkla


 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Zinédine Yazid Zidane Devam -->

ZIDANE’IN MİRASI
Futbol ikonlarından biri olan Zidane bütün Dünya’da futbol topunu tanıyan herkes tarafından çok iyi bilinen bir efsane.. Kendi jenerasyonunun ötesine geçen Zidane günümüzün küçükleri ve kendisinden çok önce sahalara veda eden bir çok yıldız tarafından en çok taktir edilen isim..

Oldukça utangaç biri olan Zidane İspanyol asıllı Fransız Veronique ile evli.. Eski bir model olan Véronique ile birlikte Enzo, Théo, Lucas ve Elyas adından 4 çocukları olan ünlü çift Madrid’te yaşıyor..

Takım arkadaşı Ronaldo ile karşılıklı kurdukları takımlarla Dünya yıldızlarını bir araya getiren ikili UNICEF’in elçiliğini de yaparak düzenli bir şekilde bağış topluyor..
FIFA için Pele tarafından seçilen Dünya’nın en iyi futbolcuları listesinde yer alan Zinedine Zidane, UEFA Golden Jubilee oylamasında en iyi futbolcu seçildi.. Bütün Dünya’dan 7 milyona yakın oy kullanılan UEFA Golden Jubilee’de Zidane 123.582 oy alarak Franz Beckenbauer, Johan Cruijff, Marco van Basten ve Dino Zoff gibi efsaneleri geride bırakarak tüm zamanlarda “Dünya’nın En İyi” futbolcusu seçildi..



ZIDANE’IN İTİBARI
Fransa Milli Takımı ile 1998 ve 2002 Dünya Kupası’na katıldı ve 98’de kupayı kaldırdı..
1996, 2000 ve 2004’te Avrupa Şampiyonası’na katıldı ve 2000’de kupayı kaldırdı..


Juventus ile 1996’da Avrupa Süper Kupası’nı, Kıtalararası Şampiyona’yı ve Serie A şampiyonluğunu kazandı.. Yine Juventus ile 1997’de Serie A şampiyonu oldu ve İtalya Süper Kupası’nı kaldırdı..


Real Madrid ile 2001 – 2002’de Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdı.. 2002’de Kıtalararası Şampiyona’da kupanın sahibi oldu.. 2002 - 2003’te Real Madrid ile La Liga şampiyonu oldu..


1998, 2000 ve 2003’te FIFA Dünya’nın En İyi Futbolcusu seçildi..


1998’te Avrupa’da Yılın Futbolcusu oldu, Ballon d'Or’u kaldırdı..


ZIDANE HAKKINDA
Zinedine Zidane'ın dünyaca ünlü bir futbol efsanesi ya da Dünya’nın en çok kazanan futbol yıldızlarından biri olması sert Marsilya sokaklarından Madrid’e olan yolculuğunu hiç bir zaman kolaylaştırmadı..

Cezayirli göçmen bir ailenin çocuğu olan Zidane her zaman politikanın içine çekilmeye çalışan bir futbol yıldızı oldu.. Köklerinin Cezayir’den gelmesinden her zaman gurur duyan ve bunu her fırsatta dile getiren Zidane hayatı boyunca ne kadar çok sevilse de, ne kadar çok kazansa da karşısına çıkan ırkçı söylemlerle savaşmak zorunda kaldı, kalacak !..

1960’larda ailesinin işçi olarak geldiği, Marsilya’nın kuzeyinde yer alan banliyölerinden, ilk ya da ikinci jenerasyon göçmenlerin yeri olan La Castellane’de yetişen Zidane her zaman sorunlar içinde yaşamak zorunda kaldı.. En iyi olmayı en zor yollardan geçerek öğrendi !..

Babası Smail’in O’na söylediği “Eğer bir göçmensen, iki katı fazla çalışmak zorundasın ancak böyle ayakta kalırsın” lafını hiç bir zaman unutmayan Zidane her zaman ailesinden gurur duydu ve bunu da her fırsatta dile getirdi..

Belki de Dünya’nın en yetenekli futbolcusunun evi olan La Castellane, şu anda da ailesinin yaşadığı yer.. Köklerini hiç bir zaman unutmayan Zizou geride kalan 15 yılda futbol dünyasının sunduğu bütün ödülleri kazandı ama ne yaparsa yapsın göçmen problemi peşini bırakmadı..


La Castellane’de kurdukları ve göçmen çocukları yetiştirdikleri futbol takımının antrenörlüğünü Zidane’ın abisi Farid yapıyor..

“Fransa’nın en popüler ismi” seçilen Zidane’ın halen göçmen problemini yaşıyor olması efsane futbolcunun en büyük sıkıntısı.. Zidane ve ailesinin takımında oynayan çocuklar için hayat en azından Zidane’ın yaşadıklarından daha kolay geçiyor.. Takımın kalecisi Karim “Bize her zaman göçmen muamelesi yapılıyor ama karşımızdakine Zidane’ın takımında oynadığımızı söylediğimizde bize saygıyla bakıyorlar” diyor..



Her zaman politikanın içine çekilmeye çalışan Zidane, hiç bir zaman göçmen olmaktan utanmadığını, aksine bununla gurur duyduğunu dile getiriyor ve ekliyor, “Bu sayede sert olmayı, sağlam bir karaktere sahip olmayı öğrendim, ailem bana bunları öğretti.. Köklerimle gurur duyuyorum”..

Diğer abisi Nordine açıklıyor: “O’nu politikada kullanmak isteyen çok fazla köpek balığı etrafında dolanıyor ama Yazid (Zidane) akıllı biri, O’nu tuzağa düşüremiyorlar”..

Köklerini unutmayan Zidane, Madrid’te çok mutlu ancak yıldız futbolcunun futbol kariyerinden sonra ailesiyle birlikte döneceği yer kesinlikle yetiştiği La Castellane olacak.. Zizou bunu her fırsatta dile getiriyor ve soranlara açıklıyor; “Ben Madrid’te çok mutluyum, Akdeniz havası beni rahatlatıyor ama ben La Castellane’de başarılı olmayı öğrendim ve bununla da gurur duyuyorum ve döneceğim yer orasıdır”..


Oğluyla gurur duyan baba Smaïl, 1998 Dünya Kupası’nı izleme fırsatı yakalayamadı, sebebi ise o sırada torunu Luca’ya bakıyor olmasıydı.. Ancak oğlunun yaptıklarının, başardıklarının farkında ve O’nun la hep gururu duymuş.. Hatta 98’de kupayla döndüklerinde Zidane’ın başkanlığa gitmesini isteyecek kadar abartan Zidane taraftarına teşekkür ediyor..


Ancak Zidane’ın yaşadığı problemlerin başında ırkçı Fransız politikacı Le Pen’ın milli takımdan göçmenleri çıkartacağını söylemesi geldi.. Le Pen’in dalkavuklarından birinin “Zidane’ı milli takıma bir tek sebeple alabiliriz o da babası “harki” olduğu için” demesi ortalığı karıştırdı.. Arapça olan “harki” kelimesi Cezayir ile yapılan savaşta Fransa için savaşan Cezayirlileri anlatmak için kullanılıyordu ve Zidane’ın sırtından geçinmeye çalışan politikacılar O'nu vatan haini konumuna soktu..



Gerçekler bazen üzücü ya da komik olabiliyor; Fransa ile Cezayir arasında Stade de France’de Ekim 2001’de oynadıkları dostluk maçı Zidane’ın son dönemde atlatmaya çalıştığı zor dönemin tuzu biberi oldu.. Zizou her ayağına top geldiğinde politikacıların etkisinde kalan Cezayirli taraftar tarafından ıslıklandı, “Zidane-Harki” posterleri asıldı.. Mücadele atmosferin her geçen dakika artmasıyla devam etti.. Cezayir’in özgürlüğüne kavuştuğu yıllardan beri bir birini pek sevmeyen iki tarafın maçında yükselen atmosfer Zidane’ın maç öncesine aldığı ölüm tehditleri ve ikinci yarıda sahaya giren taraftar sebebiyle iptal edilen bir “dostluk” maçı !..


Zidane bu maçın ardından sonunda babası ve ailesi hakkında ve politik görüşleri hakkında açıklama yaptı.. Zidane sert ve vurucuydu; “Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, babam “harki” değil.. Babam Cezayirli ve ben babamla, babam da benimle gurur duyuyoruz. Babam hiç bir zaman gurur duyduğu ülkesi karşısında savaşmamıştır”..


Zidane bu açıklamayı yaptığı günden beri daha rahat yaşıyor.. Bir kısım, futbol dünyasını her ayağına top geldiğinde şaşkına çeviren bu yeteneğin ve ailesinin politika ile alakası olmadığını ancak bu açıklamanın ardından anlayabildi..


Zidane Ağustos 2005’te ulusal formayı yeniden giydiğinde kaptanlık bandını da koluna taktı.. Milli takım da 10 numaralı formayı giyen Zidane, Real Madrid’te ise 5 numaralı formayı taşıyor..


Efsane futbolcunun küçük yaşlardan beri hayran olduğu en önemli isim ise Olympique de Marseille'nın Uruguaylı oyun kurucusu Enzo Francescoli.. Zidane, Enzo’ya duyduğu hayranlığı son çocuğuna O’nun adını vererek gösterdi.. Enzo’yu küçük yaşlarda seyretmeye başlayan Zidane’ın futbola bakış açısını değiştiren an ise stadyumda görevli çocuk olarak çalıştığı sırada Enzo’nun futbolunu canlı gözlerle seyrettiği an oldu..

Zizou, 2004 Atina Olimpiyatları’nda meşale taşıyan isimler arasında yer aldı..

Zidane’ın layık görüldüğü en önemli onur ise Fransa Başkanı Jacques Chirac tarafından "Chevalier" (Şövalye) Légion d'honneur yapılması oldu..



PAZARLAMA VE ZIDANE

Dünya’nın önde gelen sağlık örgütleri ile ırkçılık ve yoksullukla savaşan örgütlerin promosyonlarında gönüllü olarak yer alan Zidane, Dünyaca ünlü oyuncak markası LEGO’nun da ömür boyu yüzü..

ZIDANE HAKKINDA SÖYLENEN EN ANLAMLI CÜMLE
"Ne zaman sahada ne yapacağımızı bilmesek, ayaklarımız birbirine dolaşsa, işimiz çok basit, topu hemen Zizou’ya veriyoruz. O nasılsa bir şeyler yapar”
Eski takım arkadaşı Bixente Lizarazu
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
David Robert Joseph Beckham


Video İzle

2 mayıs 1975 yılında Leyonstone'de doğdu. 1.83 boyunda olan Beckham, Alex Ferguson'un keşfettiği yıldızlardan biri. 1992 yılında M.United ile profesyonel anlaşma imzalayan Bechkam, 8 yılda 254 maçta forma giydi ve 49 gol attı.

31 kez İngiliz Milli Takımı'nın formasını giyen Beckham, burada ise sadece 1 gol atabildi.

M.United ile 1996-97-98 ve 2000 yıllarında şampiyonluk gören Beckham, 2 kez Federasyon kupası ve Süper Kupa sevinci yaşadı. Yıldız futbolcu, en büyük mutluluğunun ise 1999 yılında Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanmak olduğunu söyledi.

1999 yılında dünyada Rivaldo'nun ardından 2. seçilen Beckham, son dört yıl İngiltere liginde "altın karmaya" seçilmeyi başardı. 2003 Yilinda Real Madrid’le Ispanya Macerasina Baslayan
Beckham,son olarak sözlesmesini 2009 yilina kadar uzatti. Gerek oynadığı futbolla gerekse sansasyonel yaşantısıyle Beckham, spor ve magazin basını için bereketli bir haber kaynağıdır.
David Beckham'ın İngiliz gazetelerinin manşetlerini süslemediği gün hemen hemen hiç yok gibidir .Gazete manşetlerini Beckham'ın süslemesinde en az onun kadar ünlü olan karısı Victoria'nın da büyük rolü vardır..




İLK GOL GALATASARAY'A
1992 yılında profesyonel olarak M.United ile sözleşme imzalayan David Beckham, kariyerindeki ilk resmi golünü Galatasaray'a attı. 1994 yılında Şampiyonlar liginde M.United'ın Galatasaray'ı 4-1 yendiği maçta golünü atan Beckham, o günü unutamadığını belirtiyor.

İngiliz liginde ilk golünü ise 1995 Ağustos'unda Aston Villa'ya atan Beckham'ın unutulmaz golü de 1996 yılında kendi yarı alanından alıp Wimbledon ağlarına bıraktığı goldür.


TAKIM BAŞARILARI
1992 - F.A. Gençler Kupası Galibiyeti
1993 - F.A. Gençler Kupası Adayı
1996 - F.A. Birinci Lig Galibiyeti
1996 - F.A. Kupası Galibiyeti
1996 - F.A. Centilmenlik Kupası Galibiyeti
1997 - F.A. Birinci Lig Galibiyeti
1997 - F.A. Centilmenlik Kupası Galibiyeti
1999 - F.A. Birinci Lig Galibiyeti
1999 - F.A. Kupa Galibi
1999 - UEFA Avrupa Şampiyonlar Ligi Galibi
1999 - F.A. Birinci Ligi Galibi
2000 - F.A. Birinci Ligi Galibi
2001 - F.A. Birinci Ligi Galibi

SEVENİ KADAR SEVMEYENİDE ÇOK
David Beckham; son yıllarda yıldız yetiştiremeyen futbolun anavatanı İngiltere'nin medarı iftiharı olmasına karşılık, seveni kadar, sevmeyeni olan hatta nefret edilen biri.

Sevginin nefrete dönüştüğü olay ise 1998 Dünya Şampiyonası'nda oldu. Çeyrek finalde Arjantin kaptanı Simeone'ye yaptığı sert ve gereksiz faulle kırmızı kart gören Beckham'a İngilizler "şampiyonaya veda etmelerini sağlayan oyuncu" gözüyle baktılar.

1998 yılından sonra sevgi şarkıları yerini küfüre bırakırken, bundan karısı Victoria ve oğlu Brooklyn de nasibini aldı.

Başlangıçta tezahuratlardan etkilendiğini belirten Beckham, artık bunları duymadığını söyleyerek seyircinin devamlı "en iyi" olanla uğraştığını iddia ediyor.

2003 / 2004 Sezonunda Rekor Transfer ücretiyle Ispanya’nin Real Madrid Klübünde Oynayan
Beckham , futboluyla pek ön plana cikmasada reklam gelirleriyle hem klübünü hem kendisini ihya etmis durumda.




Demetrio Albertini



Video İzle

Demetrio Albertini (d. 23 Ağustos1971) İtalya Milli Futbol Takımı ve AC Milan'ın eski orta saha oyuncusu.
Futbola da AC Milan'ın altyapısında başlamıştır. 1988 - 2002 yılları arasında bir senelik Padova'ya kiralandığı sezon hariç sürekli oynamış ve kulübün tarihinin en başarılı dönemi kabul edilen dönemde kadroda yer almıştır. Bu dönemde AC Milan ile 5 kez Serie A şampiyonluğu ve 3 Avrupa Kupası şampiyonluğu yaşamıştır.
İtalya A Milli Takım ile 1991 - 2002 yılları arasında 79 maça çıkmış ve 2 gol atmıştır. Bu süre içinde 1994 ve 1998 FIFA Dünya Kupası'nda İtalya kadrosunda yer almıştır. Ayrıca 1996 ve 2000 yıllarında Avrupa Futbol Şampiyonası ve 1992 Yaz Olimpiyat Oyunları'nda İtalya Milli Takımı'nda görev almıştır.
2005 yılı Aralık ayında sezon sonunda futbolu bırakacağını açıklamış ve 15 Mart2006 günü AC Milan ile FC Barcelona ile oynanan ve iki kulübün pek çok eski ünlü oyuncusunun da yer aldığı maçla jübilesini yapmıştır.

Futbolculuk kariyeri
· 1988-90 A.C. Milan 2(0)
· 1990-91 Padova (kiralık) 28(5)
· 1991-2002 A.C. Milan 291(21)
· 2002-03 Atlético Madrid (kiralık) 28(2)
· 2003-04 S.S. Lazio (kiralık) 23(2)
· 2004 Atalanta B.C. 14(1)
· 2005 FC Barcelona 5(0)

Başarıları
· İtalya Milli Futbol Takımı ile Avrupa Futbol Şampiyonası finali
2000
· AC Milan ile Serie A Şampiyonluğu (5 kez)
1992, 1993, 1994, 1996 ve 1999
· AC Milan ile UEFA Süper Kupası
1994
· AC Milan ile UEFA Şampiyonlar Ligi
1994
· FC Barcelona ile La Liga şampiyonluğu
2005
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Dennis Bergkamp


Video İzle

Arsenal'in yeni evi Emirates Stadyumu'nda Ajax ile oynanan "Bergkamp'a veda Emirates'e merhaba" jubile/gala maçında bir efsane daha yeşil sahalara veda etti ve kramponunu soyunma odasına astı. Yıllardır uçağa binmeyen ve gerektiğinde deplasmanlara trenle giden, 37 yaşında 37 milyon poundluk bir servete sahip olan Bergkamp'ın nasıl bir futbol efsanesi olduğunu anlatan muhteşem hayat hikayesi !



Şu anda "O Dünya’nın en iyi ve saygılı oyuncularından biriydi." demek içinizden geçmez mi? Geçer! O'nun özelliklerini taşıyan kaç futbolcu sayabilirsiniz hafızanızdan? Fazla değil!

1997/98 sezonunun başında Arsene Wenger Dennis Bergkamp hakkındaki düşüncelerini açıklarken, Hollandalı adamın en iyilerin başında geldiğini söylemesi Fransız adamın yanlış fikirleri olduğunun değil oyuncudan ne kadar iyi anladığının bir kanıtıydı.

Hollandalı golcü yıllar geçtikçe Arsenal’in değişmez bir parçası olurken karakteri ile takımın da üzerine çıkmayı başararak bir futbol efsanesi oldu.

Fransız teknik direktör de düşüncelerinde haklı çıktı ve Dennis o sezon kaydettiği 16 gol ile Premier League savunmalarını dağıtırken Arsenal'in sezonu duble ile kapatmasını sağlayan adam oldu.

O dönemde Bergkam kendi ayarında bir futbolcuydu ve çıtayı da kendisi belirledi. Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından Yılın Futbolcusu seçilirken FIFA Dünya’da Yılın Futbolcusu sıralamasında da 3. sırada yer aldı.

Eski gol arkadaşı Gunners bir diğer efsanesi Ian Wright her geçen gün efsaneleşen Bergkamp hakkında kısaca söylediği bir cümle ile Hollandalı'nın değerini gözler önüne sermekten çekinmedi. "Eğer O Uzay Yolu'nda oynuyor olsaydı güneş sisteminin en iyi futbolcusu olurdu."

Çok basit bir şekilde açıklamak gerekirse atak hattının maestrosu döneminin ve tüm zamanların en iyi futbolcularından biri olurken birçok genci yüreklendirdi ve tribünleri her zaman heyecanlandıran bir isim oldu.

Premier League'e gelmiş geçmiş en iyi yabancı olarak Dennis Gergkamp’ı göstermek belki pek de gerçekçi olmaz ya da abartı olur. Gianfranco Zola, Eric Cantona ve günümüzde de Thierry Henry gibi isimler bu yoldan geçti. Böyle bir kıyaslamaya girmek Pele Maradona'dan daha iyiydi demek gibi sonu olmayan bir tartışmaya yol açabilir. Yani gerek yok!

Ancak Bergkamp'ın İngiliz futboluna büyük bir ilham olduğunu söylemek hiç de yersiz olmaz. Topa dokunuşu, defansı çaresiz bırakmayı başaran yetenekleri ile Ada'nın her yerinde ve Dünya'da her zaman hayranlar kazanmayı başaran Bergkamp artık ne İngiltere ne de bir başka yerde top oynayacak!



Bir dönemin sıkıcı ama çok sıkıcı Arsenal takımını eğlenceli ve seyir zevki yüksek bir takım haline getiren Arsene Wenger'in yakaladığı başarılarda Hollandalı golcünün payı çok büyük. Gunners’ın "devrimi" ne zaman konu olsa bir başlık mutlaka Dennis Bergkamp'a ayrılacak!

Hala hatırlayanlar vardır. Bergkamp'ın Arsenal'e gelişi ve o dönemde Kuzey Londra ekibinin Hollandalı için harcadığı 7.5 milyon pound arkası kesilmeyen soruların başlangıcı oldu. "Bu paraya değer mi?" "Arsenal'in ihtiyacı olan bu adam mı?" Hele ki Inter’de geçirdiği 2 mutsuz sezonun ardından Arsenal tarafından dönemin İngiltere'deki rekor kıran transfer ile alınması Bergkamp'ın Highburry'de sahaya çıkana kadar acımasız birçok eleştiri ile yüzleşmesine sebep oldu.

11 yıl ve 423 maç sonra adına 120 Gunners golü kayıtlı olan bu adam hakkında bugün sadece güzel hatıralar var akıllarda. İlk geldiği dönemde manşetleri süsleyen eleştiriler artık tarihin bir parçası olurken Hollandalı'nın bıraktığı tat hala damaklarda! O dönemde O'nu haklı ya da haksız bir şekilde eleştirenler ise bugün futbola devam etmesi için yalvarmaya hazır!

37 yaşındaki efsane 3 Premier League ve 3 FA Kupası kazandı. Hollandalı'nın koleksiyonu arasında bir de Şampiyonlar Ligi finali madalyası bulunuyor.

Geçen yıl Arsenal'in düzenlediği "Dennis Bergkamp Günü" hala akıllarda. Bir kulübün kendisine çok şeyler katan bir futbolcusuna ödüllendirme şekli bütün kulüplere örnek olacak seviyede: West Brom maçında herkesin turuncu formalar giyerek "Dennis Dennis" tezahüratı yapması bir futbolcunun isteyebileceği en güzel anlardan biri olsa gerek!

Wenger ise kısaca açıkladı "Bergkamp’ın yerini hiçbir zaman dolduramayacağım." Bunun sebebi sadece golleri değil, tamamıyla kendisi!

Premier League'in en iyi golcüsü olan Henry ne düşünüyor diye düşünenlere güzel bir cevap olabilir: "Birlikte oynamayı hayal edebileceğiniz en iyi ortak. O'nunla konuşun ve sonra da oturup izleyerek futbolu görün."



Bergkamp'ı sadece Highbury özlemeyecek. Ülkesi Hollanda Milli Takımı'nın da formasını 79 maçta taşıyıp 36 gol atarak en golcü futbolcu olan Bergkamp'ın 1998 Dünya Kupası'nda Arjantin'e attığı sinirleri zorlayan güzellikteki golü hatırlamıyor musunuz? Evet kim unutabilir ki?

Hollanda Milli Takımı'nın 2006 Almanya Dünya Kupası'nda teknik direktörlüğünü yapan ve ardından da istifa eden Hollanda efsanelerinden Marco van Basten uzun süre kıyaslandığı Bergkamp hakkındaki düşüncelerini çok cömert bir şekilde açıklamaktan çekinmediğini "Eğer Ryan Giggs 20 milyon pound değerindeyse Bergkamp 100 milyon pound eder" diyerek gösterdi.

"BuzAdam" lakaplı golcü kariyerine Ajax'da başlayıp 185 maçta kaydettiği 122 golle 12 milyon pounda transfer olduğu Inter'in ardından geldiği Arsenal'de nelere değdiğini yılları geride bırakıp tarihin bir parçası olarak gösterdi.

Bergkamp gibi bir "değer" futbolu bırakırken O'na yakışan yapılmalıydı ve yapıldı da! Efsaneleştiği bir diğer dev Ajax Arsenal'in yeni evi Emirates Stadyumu’nda Gunners'ın rakibi oldu.

Arsenal de efsanesi "Uçamayan Hollandalı'ya" veda ederken Emirates Stadyumu'ndaki yeni döneminin kapılarını açtı.



.::KISACA DENNIS BERGKAMP::.​

Dennis Nicolaas Maria Bergkamp 10 Mayıs 1969’da Amsterdam'da doğdu. Ajax, Inter, Arsenal ve Hollanda Milli Takımı formaları taşıyan golcü kariyerinin son 11 yılını –verdiği muhteşem paslar, son vuruşlardaki yumuşak ve öldürücü tavrıyla- tam anlamıyla efsaneleştiği Arsenal'de geçirdi.

Pele tarafından "Yaşayan En İyi 125 Futbolcu" arasında gösterilen Hollandalı 2 kez FIFA Dünya’nın En İyi Futbolcusu sıralamasında 3. sırada yer aldı



.::ERKEN YILLAR::.​




Batı Amsterdam'da bir apartman dairesinde büyüyen Bergkamp tesisatçı bir babanın 4 çocuğundan biri. Ailesi tam anlamıyla bir futbol fanatiği olan efsaneye takılan ilk ad Manchester City, Manchester United ve İskoçya golcüsü Denis Law'ın ardından Denis oldu. Ancak Denis adını Denise'ye çok benzeten Hollandalı makamlar bu ismin erkek bir çocuk için uygun olmadığını belirtince Denis'in adı Dennis oldu. Göbek adı olan Maria ise Katolik bir aileden geldiğinin en büyük göstergesi olarak kaldı.



.::AJAX AMSTERDAM::.




Bergkamp tam anlamıyla Ajax Amsterdam'ın efsaneleşen dünyaca ünlü alt yapı sisteminin bir parçası. 12 yaşında Ajax'a katılan Bergkamp profesyonel olarak topa ilk kez 14 Aralık 1986'da (17 yaşında) teknik direktör Johann Cruyff'un verdiği şansla Roda karşısında vurdu ve o sezon 14 maçta daha sahada hünerlerini sergiledi. Hollandalı genç 1987 Avrupa Kupa Galipleri Kupası finalinde ise yedek olarak oynadı ve Lokomotiv Leipzig maçında kazanan Ajax'da bu genç adam da kupayı kaldırma şerefine ulaştı.

Bir sezon sonra Ajax'ın düzenli ilk 11 futbolcusu olan Bergkamp 1990'da kazanılan Hollanda Ligi şampiyonluğunda, 1992 UEFA Kupası şampiyonluğunda ve 1993'deki KNVB Kupası'nda çok önemli roller üstlendi. 1991'den 1993'e kadar Hollanda Ligi Gol Kralı olan Bergkamp 1992 ve 1993’de ise "Yılın Futbolcusu" ödülüne layık görüldü. Doğduğu şehrin takımını bir efsane olarak bırakan Amsterdamlı 185 kez formasını taşıdığı Ajax’a 122 gol ile veda etti.



.::INTERNAZIONALE::.​




1993 yılının yazında Ajax'ın iki futbolcusu Bergkamp ve Wim Jonk, Inter tarafından transfer edildi. Ancak Bergkamp'ın İtalya'daki serüveni beklendiği kadar başarılı geçmedi. Her ne kadar 1994'de ikinci kez UEFA Kupası kazansa da İtalyan tarzı defansa uyum sağlayamayan Bergkamp 50 maçta sadece 11 gol üretti. Bergkamp'ın zayıf performansı İtalyan basını ile arasının bozulmasına ön ayak olurken takım arkadaşları ile de iyi geçinemedi. Ancak her şeye rağmen taraftarın sevdiği Hollandalı bir de ünlü dizi "Beavis ve Butthead"den "Beavis" takma adını aldı.



.::ARSENAL::.​




Inter'de geride kalan mutsuz 2 sezonun ardından Arsenal'in patronu Bruce Rioch uzun süre eleştirilmesine sebep olan bir şekilde Bergkamp'ı Inter'den Haziran 1995'te 7.5 milyon pounda transfer etti. Ağustos 1995'de Arsenal forması ile ilk maçına Middlesbrough karşısında çıkan Bergkamp İngiliz futbol tarzına 8 maç sonra alışarak Southampton maçında golle tanıştı. Yavaş ama emin adımlarla ilerleyen Bergkamp takımın golcüsü Ian Wright'ın arkasında üstlendiği rolle zaman içersinde kulüp tarihinin en büyük futbolcularından biri olmaya adım adım yaklaşmaya başladı.

Eylül 1996'da ise Arsenal ve Bergkamp için büyük değişiklikler başladı, Arsene Wenger'in takımın başına geldiği andan itibaren yükselişe geçen Bergkamp Premier League ve FA Kupası ile 1997-98 sezonunda duble yaparak "Yılın Futbolcusu" ödülünü kazandı.

Eylül 1997'de ise Bergkamp "bir ilk" oldu ve Ayın Golü yarışmasında 1., 2. ve 3. sırayı alarak tarihe geçti. Bergkamp o sezon 16 gol kaydederken daha fazlasının asistsini yaptı. O sezon sonunda ise Hollanda'nın 1998 Dünya Kupası'nda elde ettiği 4.'lükte başrollerden biri Bergkamp'ın oldu.

Arsenal takımının değişmez isimlerinden biri olan Hollandalı 2002 senesinde bir duble daha yaşadı ve ardından da 2003'de FA Kupası'nı kaldırdı. Bergkamp 2004'de Arsenal ile 3. şampiyonluğunu yaşadı. Arsenal İngiltere'de sergilediği performansın yarısına Avrupa’da yaklaşamazken 2000 UEFA Kupası finali kupaya yaklaştıkları en yakın sezon olurken bu finalde de karşılarında senenin flaş ekibi Galatasaray vardı. 2006'da ise Arsenal Avrupa'daki kupa hasretini sonlandırmaya bir kez daha yaklaştı ama bu sefer de senenin en kuvvetli ekibi Barcelona karşısında başarılı olamadılar.

Arsenal kulübü 37 yaşındaki efsane ile yolun sonuna geldiklerini izah ederken Bergkamp'ın Arsenal'e kattıklarını ve ona duydukları saygıyı göstermek için 15 Nisan 2006'da West Bromwich Albion maçına çıktıkları günü "Dennis Bergkamp Günü," ilan ederek Highbury'deki son sezonlarında efsanelerini onurlandırdılar. Maça yedek olarak çıkan Bergkamp sadece Robert Pires'in golüne hazırlamakla kalmadı ve bir de kendisi atarak 3-1'lik galibiyetin kahramanı oldu. Bergkamp'ın değeri çok kısa bir istatistikle rahatlıkla anlaşılır: 424 Gunners maçında 121 gol ve Arsenal kariyerinde tam 166 asist!

17 Mayıs'da Paris'te Barcelona ile yaptıkları Şampiyonlar Ligi finalinde futbolu resmen bırakan Bergkamp Highbury'de ise son maçında 7 Mayıs'da Wigan Athletic karşısında çıkarak taraftarını göz yaşlarına boğdu.



.::ANISINA::.​




"Bergkamp'a veda Emirates'e merhaba" anlamını taşıyan Arsenal'in Ajax ile Emirates Stadyumu’nda yaptığı efsanenin jübile maçında Patrick Vieira, Marc Overmars, Nwankwo Kanu, Ian Wright, Emmanuel Petit, Nigel Winterburn, David Seaman ,Steve Bould, Oleg Luzhny, Edu, Giovanni van Bronckhorst gibi yüksek profiller sahada boy gösterdi. Kulübede ise Johann Cruijff, Marco van Basten, Edgar Davids, Ronald de Boer, Danny Blind ve Aron Winter gibi isimler yer alırken Arsenal maçı 2-1 kazandı.



.::pORTAKAL BERGKAMP::.​




Bergkamp ilk milli maçına 1990'da İtalya karşısında çıktı. İlk ciddi turnuvasını 1992 Avrupa Şampiyonası'nda oynayan efsane yarı finalde penaltılar ile elenen takımına kurtaramadı.

1994 Dünya Kupası finallerinde de boy gösteren Bergkamp Brezilya'ya 3-2 yenildikleri maçta kaydettiği golle hafızalara kazındı. 1996 Avrupa Şampiyonası'nda hayal kırıklığı yaratan Hollanda'nın en başarılı ismi olan Bergkamp 1998 Dünya Kupası finallerinde 3 gol kaydederken çeyrek finalde Arjantin'e maçın sonunda Frank de Boer'den aldığı uzun pas ile Roberto Ayala’yı çalımlayıp kaydettiği muhteşem golle kalitesini konuşturdu. Finallerin en güzel golü olarak "portakalın" golü gösterilirken stadyumda kendinden geçen Hollandalı spiker tam 8 kez "Dennis Bergkamp!" diye çığlık attı.

2000 Avrupa Şampiyonası'nda Ölüm Grubu'ndan çıkan Hollanda yarı finalde İtalya'ya elenirken Bergkamp gol atamadı ama arkadaşlarını atmasını sağlayarak her zamanki önemli rolünü yerine getirdi.

2002 Dünya Kupası finallerinden önce milli takıma veda eden Bergkamp'ın bu kararındaki en büyük etken Japonya/Güney Kore’de düzenlenecek finallere gitmek için uçağa binmesi gerekmesiydi. Uçak korkusu üst düzeyde olan efsane futbolcu bu sebeple elemelerde de oynamanın diğer isimlere haksızlık olacağını düşünerek forma giymedi ve milli takımı bir rekor olan 79 maçta 37 gol ile tamamladı.



.::"BUZ ADAM" HAKKINDA::.​




"Eğer Ryan Giggs 20 milyon pound değerindeyse Bergkamp 100 milyon pound eder." - Marco Van Basten

"Bergkamp. O Hollandalı futbolcular arasında gelmiş geçmiş en iyi tekniği olan futbolcu." - Guus Hiddink

"O bir mesih. Arsenal'e geldiğinde bizi Avrupa takımı yap dedim. O da bunu yaptı." - Ian Wright

"Dennis birlikte oynadığım en iyi futbolcu. Takımda O’nun gibi bir adamın yanınızda oynaması bir rüya gibi." - Thierry Henry



.::DÜNYA'YI UÇURDU AMA KENDİSİ UÇAMIYOR::.​




Dennis ve Uçma Korkusu:
Dennis Bergkamp tekniği, golleri ile olduğu kadar uçağa binme korkusu ile de gayet iyi tanınıyor. 1994 Dünya Kupası'nda Amerika'da Hollanda Milli Takımı ile uçakta bir arıza yaşandığında ortaya çıkan bu korku zaman içerisinde en çok kullanılan "Buz Adam" lakabının yanına bir de "Uçmayan Hollandalı" lakabını almasını sağladı. Bu sebeple bir çok kez Arsenal'in dış saha maçlarında oynayamayan Bergkamp gerektiğinde ya otobüse bindi ya da trenle deplasman maçlarına gitti.



.::YAŞ 37 SERVET 37 MİLYON POUND::.




Dennis Bergkamp Henrita Ruizendaal ile evli ve 37 yaşındaki efsanenin bankada resmi kayıtlara göre tam 37 milyon poundluk bir serveti bulunuyor. Bergkamp'ın 2 kızı -Estelle Deborah,Yasmin- ile bir de oğlu –Mitchel- var. Bergkamp'ın en yakın arkadaşı ise dünyaca ünlü futbolcu ve birçok tren yolculuğunda O'nu yalnız bırakmayan Marc Overmars.



.::BAŞARILARINDAN BİR DEMET::.




Hollanda Şampiyonu 1990.
Hollanda Kupası 1987, 1993.
Avrupa Kupa Galipleri Kupası 1987.
UEFA Kupası 1992 (Ajax), 1994 (Inter).
Premier League Şampiyonu 1998, 2002, 2004.
İngiltere FA Kupası 1998, 2002, 2003, 2005.


.::ÖDÜLLERDEN BİR DEMET::.




Hollanda Gol Kralı 1991, 1992, 1993.
Hollanda'da Yılın Futbolcusu 1992, 1993.
Avrupa'da Yılın Futbolcusu: 3.'lük 1993.
İngiltere Profesyonel Futbolcular Birliği "PFA" Yılın Futbolcusu 1998.
İngiltere Futbol Yazarları Yılın Futbolcusu 1998.
Sezonun Golü Ödülü 1998, 2002.
Arsenal'de Yılın Futbolcusu 1998.
FIFA Dünya'da Yılın Futbolcusu: 3.'lük 1993, 1997.​
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Diego Armando Maradona


Video İzle


DÜNYA FUTBOLUNUN EFSANEVİ YILDIZI MARADONA

Maradona, Lanus'ta 30 ekim 1960' ta dünyaya geldi. Daha sonraları Fiorita'da yaşamını sürdürdü. Dona Tota Don Diego büyük bir fedakarlıkla mükemmel 3 erkek ve 5 kız yani 8 çocuk yetiştirdi.

Maradona'ya, 3. yaşgününde kuzeni Beto Zarate bir football topu hediye eder. (Görenler onun uykuda iken topu sıkıca kucakladığını söyler.) Diego 9 yaşlarında iken mahalle takımında oynamaya başlar. Çocukluk arkadaşlarından biride Cebollitas of Argentina'da oynayan Goyo Carrizo ...



Goyo Carrizo bir gün antrenörüne , futbol ahlakında çok iyi bilinen birşeyi doğal yeteneği olan insanları keşfetmek olduğunu , ve çocukluğundan beri Diego'yu tanıgını nasıl oynadığını gördüğünü söyler... Bunun üzerine Franncis Cornejo ondan Maradona'yı yanına getirmesini rica eder.
Yıllar sonra şu yorumu yapan ise Cornejo olacaktır " İki veya üç kez topa dokunuşu olağanüstü birisinin önümde olduğunu anlamama yeterli oldu."
Antrenör şoke olmuştu, derhal Diego'nun evine ailesiyle konuşmaya gider ve kimlik bilgilerine kadar tanır. İçinden o an şu geçer " Anlamıştım ...O bir cüceydi!"
Aynı gün Ailesini ikna eder ve takibi günlerde Diego Cebollitas'a girmiştir...Ve böyle bir takımdan gelip dünya futboluna damgasını vurmuştur.



Bilmedikleriniz


Futbol tarihine adını yazdıran Maradona'ın çocukluğu sefalet içinde geçmiş. Suyu akmayan ve elektiriği dahi olmayan bir gecekonduda dünyaya gelen Maradona 8 kardeşin en çılgını ve her zaman ki gibi en yaramazı olup sürekli konuşur ve kavga çıkarırmış. Futbolada yansıyan bu kişiliğinin temelleri daha çocukluk günlerinde atılmış.



Ama futbol dendiğinde kendisinden geçermiş. Futbol onun için herşeymiş. Maradona sahadaki bu hırçın futbolun temellerinin daha çocukluk yıllarında atıldığını ve kenar mahallelerde sefalet içinde kalabalık bir ailede yaşam mücadelesi vermesinin onun kişiliğinde önemli bir etken olduğunu dile getiriyor.



YERYÜZÜNDE SADECE BENDE OLAN ARABAYA BİNDİM
"Napoli'de oynadığım zamanlar Milan'ın sahibi Silvio Berlusconi beni almayı kafasına koymuştu.

Herşeye razıydı.Ne istersem onu alacaktı ve bu herkes tarafından duyulmuştu. Bunun üzerine Napoli başkanı Ferlaino o zamanların şartlarında yeryüzünde sadece bende olan siyah bir Ferrari F40 aldı."

OTOMATİK VİTESLİ ARABAYI İSTEMEDİM
Daha piyasada olmayan arabaları istiyordum getiriyorlardı. Hatta Napoli Şampiyon olduğunda para muslukları ardına kadar açılmış henüz İtalya'da bulunmayan bir Mercedes Benz Cabriolet getirmişlerdi.

Arabayı gördüğümde hayran kaldım ve anahtarı istedim. Araba herşeyi ile mükemmeldi ama baktım ki vites otomatik arabadan inip anahtarı geri verdim."Bu otomatik vitesli dedim evet otomatik son model dediler teşekkür ettim, evime girdim: Otomatik vitesli arabalardan hoşlanmıyordum. Şimdi düşünüyorum da, ne çılgınlık!



TANRININ DEĞİL DIEGONUN ELİ
Maradona, 1986 Meksika Dünya Kupası'nda kupayı kazanan Arjantin takımının kaptanıdır.Arjantin finalde Almanya ile kaşılaşıp Almanya'yı yener ama bundan daha önemlisi çeyrek finalde İngiltere ile yaptığı maçtır.."Bu maçın bizler için ayrı bir önemi vardı .Çünkü İngiltere ve Arjantin'i karşı karşıya getiren Falkland savaşının anıları çok tazeydi. Maça çıkmadan önce maçın iki ülke arasında geçmişte yaşanan kötü olayların üzerine örtülecek bir perde gibi olduğunu ve bu maçın bir dostluk maçı olduğu şeklinde açıklamalarda bulunuyorduk. Halbuki hiçbirimiz bu duygularla maça çıkmadık.



Hepimiz kinimizi maçı kazanma yönünde harcadık çünkü maç bir kupa maçı değil bir onur ve intikam maçıydı. Ben maçta iki gol atmıştım ve attığım golden birini resmen elimle atmıştım ama bu an hakemim gözünden kaçmıştı. O dönemde golü ‘‘Tanrı'nın eli’’ diye açıklamıştım. Ne Tanrı'sı yahu! Diego'nun eliydi !

Tanrı'nın eli ha... Fotoğrafçılar bile ne olduğunu görememişti. Bu resimde gözlerini kapatan İngiliz kaleci Shilton çok kızdı, beni verdiği veda partisine çağırmadı. Bu gol çok hoşuma gidiyor. İngilizlerden intikamımı bu şekilde almıştım.



EVET KOKAİN KULLANIRIM AMA DOPİNG ASLA
Kokain kulladığımı her zaman kabul ederim ama hiçbir zaman maçlarda dopig yapmamışımdır.Hatta iki kez doping yaptığım için uzaklaştırılmışımdır.Yargıcın karşısına çıktığımda cezama razı olduğumu ama dopingi kabul etmediğimi söylediğim kabul görmedi.


DOPİNG OLAYI İTALYANLARIN OYUNUDUR
Doping olayı tamamen Antonio Matarrese'nin (İtalya Futbol Federasyonu Başkanı) oyunudur. Çünkü Arjantin 1990 kupasında İtalyanların önünü kesmiş ve İtalyanları milyonlardan mahrum etmiştir.Bu yüzden ben doping olayını tamamen Matarrese'nin oyunu olarak görüyorum.
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Diego Armando Maradona Devam...



ÇOCUKLAR GİBİ AĞLADIM
ABD'de 1994 Dünya Kupası'ndaki ikinci doping olayı beni yıkmıştı.Çünkü Nijerya maçındaki doping kontrollerim pozitif çıkmıştı.Halbuki orada kesinlikle izim benzerliği olan ilacın kurbanı olmuştum.Arjantin'de sürekli kullanmış olduğum bir ilaç vardı ve bitmişti doktorum Amerika'da aynı ilacı almıştı yalnız benim kulladığım ilacın ismi Ripped Fast idi doktorum yanlışlıkla Ripped Fuel almıştı.İki ilacın ismi aynıydı ama Ripped Fuel'de uyuşturucu vardı.Bu durum beni mahvetmişti Claudia'yı aradım... Görür görmez gözlerim yaşlarla doldu. Sesim titredi: ‘‘Kupa'dan kovuldum’’ dedim ve bir çocuk gibi ağlamaya başladım.



NEFRET ETTİKLERİM
PAPA: Ben Papa'yla da tanıştım, çünkü ünlüyüm. Düş kırıcıydı. Anneme bir tespih verdi, Claudia'ya bir tespih verdi, ona verdi, şuna verdi, sonra benim sıram gelince İtalyanca olarak ‘‘Seninki özel’’ dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. Annemden tespihini istedim, baktım, benimkiyle aynıydı! Papa'ya doğru yürüdüm, sordum: ‘‘Afedersiniz Papa Hazretleri, benimkiyle anneminki arasındaki fark ne?’’ Bana baktı, sırtıma vurdu, gülümsedi, yürümeye devam ettik. Saygısızlık, sırtıma vurdu, gülümsedi, o kadar!

MONACO PRENSİ ALBERT
Monte Carlo'da beni davet ettiği yemeğin parasını bana ödetti! Erken kalkması gerektiğini söyleyip gitti!Onun için kendisini hiç sevmem.

ÇAPKINLIĞIMI KARIMA SÖYLERİM
Karım Claudia ile 28 Haziran 1977'de evlendim.Birbirimiz çok severiz.Bir zamanlar hep niye Claudia'yla evlenmiyorsun diye sorarlardı.Ben de onu sevdiğimi söylemek için bir kağıda ihtiyacım olmadığını söylerdim. Sonra ikinci soru gelirdi: Öyleyse niye sonradan evlendiniz? Aklıma öyle esti de ondan! dedim. Tüm çapkınlığıma rağmen karım ile aramda bir kırgınlık olmamıştır çünkü ben çapkınlığı karımdan gizli yapmam ona söylerim.

Dino Zoff


Video İzle

28 Şubat 1942 doğumlu kırdığı rekorlar ile tanınan spektakuler kurtarışlari ve çizgiyi iyi korumasıyla ünlü, tecrübeli efsanevi italyan kaleci. Futbolu 40 yaşında bırakması "o dino zoff değil, dinozor!" esprileri yapılmasına neden olmuş, nitekim en büyük başarısını futbolu bıraktığı yıl elde etmiştir.
19 yaşında (1961) ilk Serie A maçına Udinese forması altında çıktı, kısa süre sonra Mantovaya geçti. Ancak asıl ününü Napoli 'de kazandı.

1972'de Juventus'a transfer olarak 6 Scudetto, 2 İtalya Kupası ve 1 Uefa Kupası kazandı. Tek kazanamadığı olan Şampiyon Klüpleri ise 1973 ve 1983'de finalde kaybetti.

En korktuğu forvet olarak, dönemin pek bilinmeyen golcüsü Torinolu Paulino Pulici'yi gösterdi. 1968'de ilk defa milli takıma çağrıldı. 1972'de Azzurri kalesini Albertosi'den devraldı ve 11 yıl aralıksız korudu.

1972'de başlayan 12 maçlık gol yemezlik rekoru Haiti maçında bitti (1142 dk.)

1982'de 40 yaşında kaptan olarak ciktigi santiago bernarbeu'da Batı Almanya'yı yenip Dünya Şampiyonu olan takımın kalesini korudu.

1983'de İsveç maçıyla milli takıma veda etti. 112 maçlık milli olma rekorunu şu ana kadar sadece Paolo Maldini geçebildi. 1 yıl sonra futbolu bıraktı.

1986'te Juve'nin Teknik Direktöru olarak antrenörluk hayatına başladı..

Takımları
Futbolcu olarak: Udinese, Mantova, Napoli, Juventus
Antrenör olarak: Juventus, Lazio, İtalya Milli Takımı


Emilio Butragueno


Emilio Butragueno, attığı gollerden sonra Real Madrid'de efsaneleşmiş büyük bir forvetti.Ceza sahasının içinde sürekli doğru noktalarda durması ona "Akbaba" lakabını kazandırmıştı, çünkü sürekli serseri toplardan yararlanıyordu.
Butragueno zamanında, Real Madrid üst üste altı defa lig şampiyonu olarak kırılması zor bir rekor elde ettiler.Butragueno ve golcü ortağı Hugo Sanchez, İspanya'da korkulan bir ikili haline geldiler.
"Akbaba" kariyerinin ilk yıllarında ceza sahası içinde gol pozisyonlarını değerlendirmede son derece başarılıydı.Öyle ki, golleri o kadar sakin bir şekilde atan bir oyuncuya az rastlanırdı.Yıllar geçtikçe Butragueno daha geriye çekildi ve ileri topalara pek fazla cıkmayan bir forvet olarak kariyerini sürdürdü.
Ondaki gol atma dürtüsü, zamanla yerini oyun kavrayışına bıraktı ve zamanla başkaları için fırsat yaratmayı da gol atmak kadar kolay bulmaya başaldı.Ne var ki, İspanya büyük turnuvalarda başarılı olamadığı için asla uluslararası düzeyde bir başarı elde edemedi.
Butragueno, 1986 Dünya Kupası'nda Danimarka ile yaptıkları maçın ikinci yarısında çok güçlü bir performans sergiledi.Danimarkalılıar, önceki maçlarda son derece başarılı oyunlar çıkarmışlardı ve Jesper Olsson'un sükunetle kullandığı bir penaltı atışıyla maçı önde götürüyorlardı.Ama birden "Akbaba" ortaya çıktı ve Vikingler'in zafer naralarını yarıda kesti.
Emilio Butragueno, devre arasından hemen önce defansın bir açığından yaralanmıştı, ikinci yarının onuncu dakikasında da İspanya'ya 2-1 öne geçirmişti.Ardından Goicoechea'nın penaltı atışıyla skor 3-1 olmuştu.Danimarkalılar memleketlerinde yaşamadıkları soğuk bir duş etkisi yaşıyorlardı.
Butragueno sonucu önce 4-1 e daha sonra 5-1'e yükseltti.Butragueno, 1966 'da Eusebio'dan sonra hiç kimsenin kıramdığı rekoru egale etti -yani bir dünya kupası maçında dört atttı- ve İspanya'yı çeyrek finallere taşıdı.
Ama penaltı vuruşları sonucunda çeyrek finallerde başarılı Belçika takımının karşısında işler tıkandı.Belçika'nın Trabzonsporlu kalecisi Jean Marie Pfaff acımasızdı ve İspanyollar bir kez daha büyük umutlarına veda etmek zorunda kaldılar.
Sahip olduğu müthiş gol atma dürtüsü ve sükuneti sayesinde Butragueno, Real Madrid'in kaptanlığına getirildi ve Santiago Barnebue Stadyumu'nda çok sevilen bir isin oldu.Zaman geçtikçe daha geride oynayan bir forvet olmayı ve verdiği paslarla eski ortağı Hugo Sanchez ile Julio Salinas'a destek olmayı tercih etti.
1990'ların ortalarına doğru Butragueno ilk onbir içinde daha az yer almaya başladı, ama o oynamak istiyordu.Anak başka bir İspanyol takımına gitmeye gönü yoktu.Bunun yerine bir Meksika takımı olan Atlitico Celaya'yı tercih etti.O günlerde, Real Madrid için 341 maçta 123 gol atmıştı.
Emilio Butragueno, Meksika'da üç yıl oyuncu olarak toplam beş yıl kaldıktan sonra İspanya'ya, Rela Madird'e geri döndü.Real Madrid'de spordan sorumlu yönetici konumuna geçti, fakat başkan değiştikten sonra bu görevi Jorge Valdano devraldı."Akbaba" sahip olduğu gol dürtüsü, sükuneti ve asaletiyle Santiago Barnebeu'de hep hatırlanacak.

"GOAL dergisinden alıntıdır"


Eric Cantona



Video İzle

DELİ HOROZ
Futbolcu,kung-fu'cu,filozof,aktör,ressam,şair ve hepsinden çok deli bir Fransız'dı Eric Cantona...Seveni de çoktu,sevmeyeni de...Ama Cantona'dan hoşlanmayanlar bile,içten içe ona saygı duydu.Çünkü bilge Fransız;atamadığımız golleri attı,söyleyemeceğimiz sözleri söyledi.
Golü attıktan sonra bir Cantonaklasiği haline gelen mağruru duruşu,hayata karşı duruşuyla aynıydı.Cantona her yerde aynıydı...Futbolu bırakalı 8 yıl olmasına rağmen,yüreklerimizde çılgın yıldıza karşı hala heyecan ve sevgi duymamız gib,,aynı...
Old Trafford'un Tanrı'sı,''Futbolu bıraktım,çünkü gelebileceğim en iyi yerdeyim.Kendime yeni heyecanlar arayacağım,'' diyerek,18 Mayıs 1997 yılında en mutlu olduğu oyunla ve en mutlu ettiği şehirle yollarını ayırdı.O tarihte Mancester'da ve dünyada yaşanan şok hala hafızalarda,Milyonlarca Mancester United taraftarı,bu açıklamanın bir şaka olması için dua etti,ama Eric'i iyi tanıyan insanlar olarakbunun gerçekleşmeyeceğini de içten içe biliyorlardı.Sıra dışı süper yıldızlarından ayrılmaya hazır değillerdi,hiç bir zamanda hazır olmayacaklardı...Best'ler,Charlton'ların ve daha nice futbol sembol oyuncuların arasında,tüm zamanların en çok sevilen futbolcusu ilan ettikleri Eric Cantona,dik yakalı 7 numaralı formasını dünyanın dört bir yanında milyonlarca hayranının kalbine astı ve mütevazi ama renkli hayatında bambaşka bir sayfa açtı..



PEKİ CANTONA-MANİA NASIL OLUŞTU?
Eric'in sadece yetenekli bir oyuncu olmasıylr bu durum açıklanamazdı elbette.Farklı karakteri,farklı tepkileri ve farklı duruşuyla sürekli gündemdeydi.Kariyerinin ilk günlerinden beri...
Eric'in futbol hayatını,İngiltere'den önce (İ.Ö) ve İngiltere'den sonra (İ.S) diye ikiye bölüme ayırmak gerekiyor.
İ.Ö kariyeri 9 yıl sürdü.1983 yılında Auxerre'de başlayan profesyonel futbolculuk hayatına 3 kupa sığdırdı. 1988 yılında 21 yaş altı Fransa Milli Takımı'yla yaşadığı ilk şampiyonluğun ardından kupa koleksiyonu,1990 yılında Montpellier'le Fransa Kupası ve 1991 yılında Marsilya'yla kazandığı lig şampiyonluğu kupasıyla zenginleşti...Fransa Milli Takımı'nda yıllarca oynadı ve takımın kaptanlığını da yaptı.Kariyerini parlatırken,Fransa'yı sadece futboluyla değil,yaptıklarıyla da birbirine kattı...
1987 yılında Axurre takımında oynarken,takım arkadaşının gözünü morattı.1988 yılında Marsilya'da iyi bir sezon geçirirken kendisini milli takıma çağırmayan Henri Michel'e,''Dünyanın en yetersiz teknik direktörüsün!'' dediği için 1 yıl milli takımlardan men cezası aldı.1989 yılında Marsilya'nın bir özel maçında topu seyircilere şutladı ve formasını hakemin yüzüne attı.Bu olaydan sonra kiralandığı Montpellier'de ''kötü şaka yaptı'' dediği takım arkadaşına ayakkabıyla saldırdı ve 10 gün ceza aldı.1991 yılında forma giydiği Nimes'te hakeme topu fırlattı,3 maç ceza aldı.Disiplin kurulu üyelerine ''aptallar'' deyince,cezası iki katına çıkarıldı,bu olaya tepki olarak aynı gün futbolu bırakacağını açıkladı.Çok şükür ki,Fransa'nın efsanevi ismi Michel Platini (-ki onu milli takıma ilk çağıran hocasıdır) Cantona'yı bu kararından vazgeçirdi ve asi çocuğa bir öğüt verdi:
Cantona İngiltere'ye gitti.Çılgındı,haksızlığa karşı kendini kontrol edemiyordu.Agresifti,ama yetenekli bir forvet olduğu için talipleri Eric'in bu yönlerini kabulleniyordu.Sheffield Wednesday'e transferi bitmiş gibiyken,rota Elland Road'a Leeds United'e çevrildi.
Sezon boyunca,''Ohh Ahh Cantona,Ohh Ahh Cantona!'' tezahüratıyla inleyen Elland Road'dan ,Fransız yıldız şampiyonluk kupasıyla ayrıldı.Bu ayrılığın en büyük nedeni Leeds United'in teknik direktörü Howard Wilkinson'du.Kaybeden ise Leeds United taraftarları...
Cantona'ya gel çağrısı yapan,İngiltere'de 26 yıldır şampiyonluğa hasret kalan,Mancester United oldu.Henüz Sir ünvanı almamış teknik adam Alex Ferguson yönetimindeki 'kırmızı şeytanlar'la ilk yılında şampiyonluk yaşayan Eric,bu onuru iki ayrı takımda art arda tadan ilk futbolcu unvanını kazandı...
İkinci yılını unutulmaz kılmak için Mancester şehrine;takım arkadaşlarıyla hem lig,hemde federasyon kupası zaferini yaşatıyor ve 18 golle takımın en golcü yıldızı olarak,Profesyonel Futbolcular Birliği'nin ''yılın futbolcusu ödülü'ne'' layık görülüyordu...
İ.S dönem Eric için tüm ihtişamıyla devam ediyordu ama,İ.Ö dönemde olduğu gibi 1994-1995 sezonunda Cantona sinirlerine hakim olmakta zorlanmaya başladı...Eski takımı Leeds'le oynanan maçta ilk göz ağrısı olan taraftarlarına tükürdü.Galatasaray'la oynanan Şampiyonlar Ligi maçında,kırmızı kart gördükten sonra önce hakeme küfretti daha sonra da soyunma odasında polislerle kavgaya tutuştu,4 maç ceza aldı.
Tüm bu hırçınlıklarına eklenen bir olay diğerlerini gölgede bırakacaktı.Cyrstal Palace maçında kırmızı kart gördükten sonra ırkçı rakip taraftarın kendisine ettiği küfürleri duydu ve harekete geçti.Uçan tekmesi,ırkçı Matthew Simmons'a isabet ettiğinde tribünlerde bu olaya şahit olanlar gözlerine inanamadı.''Kung-fu'' hareketi olarak anılan bu olay tüm dünyada manşetlere taşındı.İngiliz basını onun adadan kovulması için kampanya boyutunda yazılar ve yorumlarda bulunuyordu.İngiliz Federasyonu'nun verdiği 9 aylık cezayı Cantona'dan çok Mancester United çekti.Çünkü şeytanlar,Fransız yıldızlarının yokluğunda,üst üste 3.şampiyonluğa, ulaşamadı.



9 ay sevenlerinden ayrı kalan Cantona 1995-96 sezonunda öyle bir sahne aldı ki,o artık takımın yıldızı değil,''Old Traffor'un Tanrısı'sdı'',''Kral''dı..Cantona'yla yeni bir şampiyonluk daha yaşanmış ve Mancester yine karnaval şehrine dönüşmüştü.Bir yıl önce kovulması için kalemlerini kullananlar,aynı ''kötü çocuk''a ''Yılın Futbolcusu'' ödülünü vermektan alıkoyamamışlardı.
Ne demişti Cantona;''Bana yapılan sınırsız eleştiriyi yenebileceğim tek yer var,o da yeşil saha...''
1996-97 sezonunda kaptanlığını yaptığı Mancester United'la 6.yılında 4.şampiyonluğa ulaştı.Her zamankinden daha estetik,daha etkili ve daha olgundu.Kariyerinin en güzel çağını yaşıyordu.Zirvedeydi...İngiltere'nin idolü,ikon'u olmuştu.Durdu ve düşündü...
Futbol hayatına başladığı günlerde kendi kendine söylediği sözü hatırladı;''Sevdiğim oyunu;sevilirken,zirvede bırakacağım...''
Cantona futbolu bıraktı ama futbol onu bırakmadı.Eski arkadaşlarıyla kurduğu plaj futbolu takımıyla meşin yuvarlağa hükmetmeye devam ediyor,Oscar kazanan ''Elizabeth'' filminin yanı sıra pek çok yapımda rol alıyor,Nike reklamlarında boy gösteriyor,şiir yazıyor,resim yapıyor...Eşi ve çocuklarıyla huzurlu hayatına farklı renkler katarak hayatına devam ediyor...
Bu farklı ve mağrur duruşlu hayatının sonunda da,küllerinin Old Trafford'a,en çok sevdiği ve sevildiği,en çok alkışlandığı,Mancester United',in tapınağına gömülmesini istiyor...Bu isteğiyle futbolu ve Mancester Unitede'ı hiç bırakmadığı anlaşılmıyor mu?Acaba kont edalı bilge Eric Cantona,şunu mu demek istiyor;''HER AYRILIK BİR VEDA DEĞİL,BAZEN BÜYÜK BİR KUCAKLAŞMADIR!''


Eusebio Da Silva Ferreira


Video İzle

Adı: Eusebio Da Silva Ferreira
Doğum Tarihi ve Yeri: 25 Ocak 1942 Lourenco Marques, Portekiz
Oynadığı Takımlar: Sporting Club Of Lourenco Marques (1958-1961) , Benfica (1961-1975)
Başarıları: Portekiz Şampiyonluğu: 11 defa (1961,1963,1964,1965,1967,1968,1969,1971,1972, 1973,1974)
Portekiz kupası: 4 defa (1962,1969,1970,1972)
Avrupa Şampiyonluğu: 1 defa (1962)
Avrupa'da yılın futbolcusu: 1966 , Dünya kupası gol kralı: 1966 (9 gol)

Portekiz Futbolunun gelmiş geçmiş en büyük golcülerinden olan Eusebio 1942 yılında daha sonra Mozambik'e dahil olan Portekiz Doğu Afrika'sında doğdu.
Futbola Sporting Lizbon'un alt yapısı sayılan Lourenco Marques'de başlayan Eusebio'nun çocukluğu, aynı adı taşıyan kentte geçti. 'SİYAH İNCİ' nin buradan Futbol tarihine adını altın harflerle yazdırdığı Benfica Klübüne transferi ilginç bir hikayeye dayanıyor. Dönemin Benfica Teknik Direktörü Bela Guttmann, Lizbon'da gittiği bir berberde Brezilya ekibi Sao Paolo'nun teknik direktörü ile karşılaşır. Bir yandan traş olan ikili diğer yandan da futbol konuşmaktadır. Sohbet sırasında meslektaşının izleyip hayran kaldığı genç yetenek Eusebio'nun ismini not alan Guttmann bir hafta sonra Portekiz Doğu Afrikası'na giderek 19 yaşındaki Eusebio'yy kaçırır. Oyuncuyu klüpler arası anlaşma sağlanana kadar bir balıkçı kasabasında saklayan Guttmann daha sonra yıllarca hem Benfica'da hemde Portekiz Milli Takımı'nda oyuncusuyla birlikte birçok başarıya imza attı.
15 yıl boyunca formasını giydiği Benfica'da sadece 1966 VE 1975 yıllarında kupa kazanamayan Eusebio,Portekiz'de tüm zamanların en golcü oyuncusu olarak biliniyor. 1950'li yılların Real Madrid efsanesine son veren takım yine Eusebio'lu Benfica olmuştu. 1962'de Avrupa Şampiyonuğu için Real Madrid'le karşılaşan Benfica ilk yarıyı 3-2 geride kapamasına rağmen, Eusebio'nun iki golünün katkısıyla karşılaşmayı 5-3 kazandı. Bu galibiyetle Benfica, Real Madrid'in üst üste 6. Avrupa Şampiyonluğunu kazanmasını engelledi.
4 yıl sonra 1966 Dünya Kupasında 9 golle krallık koltuğuna oturan ''KARA PANTER'', yarı finalde takımının İngiltere'ye elenmesiyle sahayı gözyaşlarıyla terk etmişti.
1964, 1968 ve 1973'de Portekiz gol kralı olan Eusebio iki kez de Avrupa'da bu ünvanı kazandı. Avrupa Kupalarında attığı 46 golle, Alfredo Di Stefano'nun 49 gollük rekoruna çok yaklaşan "SİYAH İNCİ" (Şu anda Raul Gonzales (Real Madrid) en çok gol atan oyuncudur) 1974 yılında geçirdiği ağır sakatlık sonrası futbolu bırakmak zorunda kaldı.
Muhteşem kariyerinde 715 maça çıkan 727 imza atan Eusebio şimdilerde FİFA'daki önemli görevleriyle Dünya Futbolunu yönetenler arasında yer alıyor...
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Ferenc Puskas


Video İzle

Oynadığı takımlar:


1943-1948: kispest (macaristan)
1948-1956: honved (macaristan)
1957-1967: real madrid (ispanya)
teknik direktörlük yaptığı takımlar:
1967-????: san francisco gales (abd)
????-1968: vancouver royals (kanada)
????-1971: panathinaikos (yunanistan)
????-1976: suudi arabistan milli takımı
1976-1978: colo colo (şili)
1978-????: aek (yunanistan)
????-????: sol de américa (paraguay)
????-????: cerro porteño (paraguay)
????-????: murcia
1990-1993: south melbourne hellas (avusturalya)
1994-????: macaristan milli takımı



Başarıları:

3 avrupa kupası (1959,1960,1966, real madrid)
1 kıtalar arası kupa (1960, real madrid)
5 ispanya ligi şampiyonluğu (1961,1962,1963,1964,1965, real madrid)
1 ispanya kupası (1962, real madrid)
1 onur madalyası (1952, hungría)
4 macaristan ligi şampiyonluğu (1950,1952,1954,1955, honved)
4 ispanya ligi gol krallığı(1960,1961,1963,1964)


Milli takım kariyeri:

Macaristan Milli Takımında : 84 maç 83 gol
Ispanya Milli Takımı 4 maç 0 gol

(Not: Kendisi futbolculuk kariyerinin sonlarına doğru ispanyol vatandaşlığına geçmiştir.)



Di stefano Real Madrid’de beraber oynarken duşta puşkaşın sabunu bir omuzundan diğer omuzuna geçirmek için omuzundan aşağı kaymasına izin verip ayağıyla diğer omuzuna aldığını, ondan iyi futbolcu hayatında görmediğini anlatmıştı..
Dünyanın en büyük 10 numaralarından biridir. solaktır, sağ pabucu ile topa değmeden kariyerini noktaladığına dair hikâyeler anlatılır. kafası ile top kontrolü yaptığını rahmetli babam görmüş bu arada; unutulmaz 19 şubat 1956 türkiye macaristan maçında sağ ayağını topa değdirmediğine yemin ederdi ya rahmetli neyse. puskas, 2 nisan 1927'de budapeşte'de dünyaya gelmiştir. galloping major lakaplı puskas ilk milli maçını avusturya'ya karşı oynamıştı. 1948 yılında kispest forması ile 50 gol kaydederek takımını şampiyonluğa taşımış, daha sonra bütün takım arkadaşları ile yeni kurulan ordu takımı honved'e transfer olmuştur, gönülleri olmasa da. 1952 yılında macaristan'ın olimpiyatlarda şampiyon olmasının en önemli sebebidir. biraz da ingiltere'yi 1953'te 6-3 parçalayan takımın da kaptanı olan ferenc puskas’a kulak verelim... "1953’te ingiltere ile wembley’de oynuyorduk. sağ kanattan penaltı noktasına doğru bir orta geldi; o an billy wright’ın üzerime geldiğini gördüm ve ondan önce davranarak, topa aynen budapeşte sokaklarında bir çocukken yaptığım gibi topuğumla vurdum. kalede gil merrick vardı ve top onun yanından ağlara gidip gol oldu. o maçta aldığımız galibiyet, aynı zamanda ingiltere milli takımı’nın ilk kez kendi sahasında yenilmesi anlamına da geliyordu. o zamanlar komunizmle yönetilen ülkeme döndüğümde, topukla attığım bu gol için devrimci gol adını vermişlerdi bile." bu golle ilgili olarak ayrıca the times'dan geoffrey green'in, "wright went past him like a fire engine going to the wrong fire" ifadesi de pek manidardır. daha sonra real madrid'de dört kere gol kralı olup alfredo di stefano ile muhteşem bir ikili oluşturmuşlardır. 1960'daki final maçına çıkarken hampden park stadı'nda bir patlama yaşanmış ve muhteşem ikiliden yaşlı olanı di stefano üç, genci puskas ise dört gol atarak eintracht frankfurt'u paramparça etmişlerdi. o maçta puskas 33, ruh ikizi ise 34 yaşında idi... muhteşem kariyerini 1966 yılında noktalamıştır.
antrenörlük kariyerinde, son olarak 1993'te macaristan milli takımının dünya kupası eleme maçlarında görev yapmıştır.
2 nisan 2002'de düzenlenen muhteşem bir törenle adı nep stadına verilmiştir. bu 75. yaş doğumgünü partisinde dünya futbolunun birçok önemli ismi ile ayrıca ruh ikizinin de yanında olduğunu belirtelim. puskas ile di stefano belki de son tangolarını yaptılar puskas stadında, kim bilir...



Kendi Ağzından

“Uzun yıllar oynayınca bir dolu unutulmaz anıya sahip olabiliyorsunuz. 1953’te İngiltere ile Wembley’de oynuyorduk. Sağ kanattan penaltı noktasına doğru bir orta geldi; O an Billy Wright’ın defans bloğu oluşturmak için üzerime geldiğini gördüm ve ondan önce davranarak, topa aynen Budapeşte sokaklarında bir çocukken yaptığım gibi topuğumla vurdum. Kalede Gil Merrick vardı ve top onun yanından ağlara gidip gol oldu. O maçta aldığımız galibiyet, aynı zamanda İngiltere Milli Takımı’nın ilk kez kendi sahasında yenilmesi anlamına da geliyordu. O zamanlar komunizmle yönetilen ülkeme döndüğümde, topukla attığım bu gol için ‘devrimci gol’ adını vermişlerdi bile.
Bir de, 1960 yılında Hampden Park Stadın’da sahaya çıkarken hissettiklerimi hiç unutamam. Bu kez Real Madrid formasını giyiyordum ve Eintracht Frankfurt’la Avrupa Kupası Final maçına çıkıyorduk. O gün 33 yaşında olduğum için kendimi öyle bir final için yaşlı hissediyor, endişeleniyordum. Soyunma odasında hazırlanırken karnımda bir ağrı ve kafamda şu soru vardı: ‘Artık 20 yaşında değilsin; bu maça hazır olduğuna emin misin?’ Maç için sahaya çıktığımda, coşkulu kalabalığı görünce kafamdaki bütün olumsuz şeyler temizlenmişti sanki. Maçı muhteşem bir oyundan sonra 7-3 kazanmıştık. Di Stefano ‘hat trick’ yapmıştı; geri kalan 4 golü de ben atmıştım!”




Fernando Hierro


Video İzle

Yıllarını verdiği Real Madrid'den Başkan Florentino Perez'in talimatıyla kovulunca, 2003'te gözü yaşlı olarak Katar'ın Al-Rayyan takımına gitti. Yıllık 8 milyon dolar gibi yüksek bir ücret almasına karşılık futbol oynama isteği tekrar Avrupa'ya dönmesini sağladı. Bolton'da başarılı bir sezon geçirdi. 37. Yasindayken Yapılan ‘bir yıl daha oyna' teklifini reddedip Mayıs 2005'de kramponlarını dolaba koydu. Real Madrid formasını 500 kez giyen Hierro,6 La Liga 3'de Sampiyon Klüpler Sampiyonlugu Yasadi.Defans oyuncusu olmasına rağmen milli formayı giydiği 89 maçta 29 gol attı. Hierro icin Real Madrid'in Ünlü golcüsü Raul ''O Kaptanlarin Kaptani'' Yakistirmasini yapmisti.


Franco Baresi


FORMASI MÜZEDE...

8 Mayıs1960 - Brescia, İtalya Dogumlu, İtalya Milli Takımı ve AC Milan'ın efsaneleşmiş defans oyuncusu Franko Baressi. 20 yıl boyunca forma giydiği AC Milan'da 531 resmi maça çıkmıştır. Şu anda İtalya genç takımında antrenörlük yapmaktadır.
Oynadığı dönem AC Milan kadrosu takım tarihinin en başarılı dönemini yaşadı. 6 kez Serie A şampiyonluğu yaşadı. Yine o dönemde AC Milan 3 kez ise Avrupa Kupası kazandı. 1997 yılında futbolu bırakınca takımı 6 numaralı formasını emekliye çıkardı ve o forma numarası Baresi'ye adandı.
1982-1994 yılları arasında 81 kez İtalyan Milli formasını giymiştir. İlk olarak 1982 yılında FIFA Dünya Kupası'na gitti ancak oynayamadı. 1986 yıında Kupa kadrosuna alınmadı. Son olarak Milli takımın kaptan olduğu 1994 FIFA Dünya Kupası finalinde Brezilya'ya penaltılarla finalde kaybederek kariyerinin sonlarına doğru bu kupayı kaldırma fırsatını kaçırdı.
Franco Baresi'nin kardeşi Giuseppe Baresi ise rakipleri Inter Milan'da futbol oynamıştır.


Frank Lampard


Video İzle

Frank Lampard West Ham United'dan Chelsea'ye transfer olduktan sonra, West Ham taraftarları tribünlerde Fat Frank diye bağırdılar ya da onun sadece Paul Ince'in şişman versiyonundan ibaret olduğunu iddia ettiler, "Şişman" Frank Chelsea'deki ikinci sezonunda İngiltere milli takımının değişmez ismi oldu, geride bıraktıgımız Eylül ayında üst üste 114. lig maçına çıkarak rekor kırdı.
Futbolcu bir aileden yetişen Frank Lampard'ın kendisiyle aynı ismi taşıyan babası Frank Lampard da 70'li yıllarda West Ham United'da forma giymiş ve bu formayla iki FA cup kazanmıştır. Eniştesi Harry Redknapp ise futbolculuk kariyerinden sonra halen Premier Lig'de Southampton'ın teknik direktörlüğünü yapmakta.
Frank Lampard da futbola West Ham United ile başladı ve 1995'de 17 yaşını doldurmadan bu klüple profesyonel sözleşme imzaladı. Kiralik olarak 18 yaşında Swensea'da forma giydikten sonra tekrar West Ham'a döndü ve takımın değişmez oyuncusu oldu. 1999 yılında Kevin Keegan tarafından Macaristan maçında görev almak üzere milli takım kadrosuna dahil edilse de forma şansı bulamadı ancak 6 ay sonra Sunderland'de oynanan Belçika maçında ilk kez şans buldu. Bu erken başlangıca rağmen Lampard 2000 yılında İngiltere A mili takımı ile Belçika'da olmak yerine ümit milli takım kaptanlığını yapıyordu.
Lampard, 2001 yılında 11 milyon pound karşılığında Chelsea'ye transfer oldu ve o yıl normal sezonda sadece bir maç kaçırdı. 2001/2002 sezonunda Chelsea adına 5 gol kaydeden Lampard, 2002/2003 sezonunda ise kariyerinde ikinci kez hiç bir maçı kaçırmıyor ve Chelsea'nin ligi 4. bitirerek şampiyonlar liginde yer almasına 6 gol atarak katkı sağlıyordu. 2003/2004 sezonu Frank Lampard için harika bir yıl oldu. Abramovic'in kulübü satın almasıyla birlikte bir çok yıldız oyuncunun transfer edildiği bu sezonda, daha az forma şansı bulacağı şeklinde yapılan yorumların aksine Lampard harika bir sezon geçirip, Chelsea'nin Premier Lig'i Arsenal'in ardından ikinci bitirmesinde ve Şampiyonlar Liginde yarı final oynamasında büyük pay sahibi oluyordu.
O sezon görev başında olan Ranieri onun için "Mükemmel, komple bir oyuncu, şimdiden 10 gol attı. Ben Sven Goran değilim ama bence oynamayı hak ediyor" diyordu. Ericsson da Lampard'ın yükselişine kayıtsız kalmadı ve Lampard Lions'ların da değişmezi oldu. Chelsea, sezon sona ermeden, Lampard'la 2009 sezonun sonunda sona erecek ve Frank'a haftada 65.000 pound kazandıracak yeni bir sözleşme imzaladı.
Portekiz'de oynanan Avrupa Şampiyonasında grup elemelerinde 2-1 yenildikleri Fransa karşısındaki rövanş diye tabir edilen maçta ve Hırvatistan karşısında birer gol kaydetti. Çeyrek
finalde de Portekiz maçında normal sürede bir gol atıp, penaltı atışlarında da takımı adına bir gol kaydettiyse de İngiltere'nin kupadan elenmesini engelleyemedi. Buna rağmen turnuva süresinceki futboluyla büyük övgü aldı. Kendisi de bu turnuvanın kariyerindeki en yüksek nokta olduğunu ve turnuva boyunca geçen sürenin kariyerinin ve hayatının en güzel, zevkli anları olduğunu belirtti.
2003/2004 sezonunun ardından FA web sitesinde yapılan oylamada taraftarlar tarafından verilen oyların %40'ını alarak, Wayne Rooney, Steven Gerrard ve Ashley Cole'ün önünde İngiltere'de yılın futbolcusu seçildi.
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Franklin Edmundo Rijkaard


Video İzle

Franklin Edmundo Rijkaard (doğum 30 Eylül 1962, Amsterdam) Hollandalı eski futbolcu, teknik direktör.
Oldukça başarılı bir aktif futbol yaşantısı olan Frank Rijkaard, Ajax Amsterdam, Real Zaragoza ve AC Milan formalarını giymiştir. AC Milan, onunla birlikte diğer iki Hollanda Milli Futbol Takımı oyuncusu Marco van Basten ve Ruud Gullit etrafına takımı kurmuş ve tarihinin en başarılı dönemini geçirmiştir.
1981 - 1994 yılları arasında 73 kez milli formayı giymiş ve 10 gol atmıştır. 1988 yılında Hollanda Milli takımı ile Avrupa Futbol Şampiyonası'nda şampiyonluk yaşamıştır.
Futbol kariyerinin en çok tartışılan anlarından biri Almanya'yı forvet Rudi Völler'le 1990 FIFA Dünya Kupası'nda yaşadıkları oldu. Zaten geçmişten beri sert ve kırıcı geçen Almanya - Hollanda maçlarının sertliğin en yoğun yaşandığı maçlardan biri olan Dünya Kupası mücadelesinde, Völler'e tükürmüş ve bu olaydan dolayı lakabı Lama olmuştur.
1988'den 1993'e kadar oldukça başarılı geçen sezonlardan sonra futbola başladığı Ajax Amsterdam'a döndü ve 1995 yılında futbolu bıraktı.
Futbolu bıraktıktan sonra Hollandi Milli Futbol Takımı'nın teknik direktörü Guus Hiddink'in yardımcısı olarak göreve başladı. Hiddink görevi bırakınca teknik direktörlük için tecrübesiz sayılabilecek bir durumda milli takımın başına geçti ve özellikle 2000 yılındaki Avrupa Futbol Şampiyonası'nda oynattığı futbol ile takdir kazandı. Ancak Hollanda penaltılar ile İtalya Milli Futbol Takımı'na elenince hemen istifa etti. 2001-02 sezonunda Sparta Rotterdam'ı çalıştırdıktan sonra 2003 yılında FC Barcelona'nın başına getirildi.

Kariyeri
Futbolculuk

· 1980-1987 Ajax Amsterdam
· 1987-1988 Real Zaragoza
· 1988-1993 AC Milan
· 1993-1995 Ajax Amsterdam

Teknik direktörlük
· 1998-2000 Hollanda Milli Futbol Takımı
· 2001-2002 Sparta Rotterdam
. 2003- FC Barcelona



Başarılar

Futbolculuk

· Ajax:
Hollanda Lig Şampiyonluğu 1982, 1983, 1994, 1995
Hollanda Süper Kupası 1983, 1987, 1993, 1994
Hollanda Kupa Şampiyonluğu 1986, 1987
UEFA Şampiyonlar Ligi 1995
· AC Milan:
Seri A Şampiyonluğu 1992, 1993
İtalya Kupası 1989,
İtalya Süper Kupası 1989, 1992
Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası 1989, 1990
UEFA Süper Kupası 1989, 1990
Kıtalararası Kupa 1989, 1990
· Hollanda Milli Takımı:
Avrupa Şampiyonluğu 1988

Teknik direktörlük
· FC Barcelona
UEFA Şampiyonlar Ligi 2005/2006
La Liga Şampiyonluğu 2004/2005
La Liga Şampiyonluğu 2005/2006
İspanya Süper Kupası 2005



Franz Beckenbauer


Video İzle


Sahalarda Bir İmparator: Franz Beckenbauer
Franz Beckenbauer Dünya Kupası’nı hem bir oyuncu hem de bir menajer olarak kazanmış olan tek adam. Batı Almanya, Dünya Kupası’nı ve Avrupa Şampiyonası’nı kazandığında takım kaptanı olan Beckenbauer futbol tarihinin en büyük yıldızlarından biri.
Beckenbauer, 11 Eylül 1945 tarihinde Münih’te, savaş sonrası Almanya’sının harabeleri arasında doğdu. Bayern’in genç takımına 14 yaşındayken katıldı ve 3 yıl sonra işinden ayrılarak profesyonel bir futbolcu oldu.



O zamanlarda Bayern Batı Almanya’nın daha az rağbet gösterilen takımlarından biriydi. Ama kısa zaman içinde yükseldi. Beckenbauer ilk maçına çıktığı 1964 yılında sol açık olarak oynadı.
Kısa sürede kendini kanıtlayan ve orta sahada oynamaya başlayan Beckenbauer, Bayern’in vazgeçilmez oyuncuları arasına girdi ve Batı Almanya Milli Takımı’na yükselmeyi başardı. 1966 - 1967 sezonunda Batı Almanya Kupası’nı kazanan Bayern, aynı yıl Glasgow Rangers’ı yenerek Kupa Galipleri Kupası’nı da aldı. Beckenbauer, başarılarla dolu bu yılda takımının kaptanıydı.
1968 yılında Bayern ile ilk Bundesliga Şampiyonluğu’nu kazanan Beckenbauer,
1970 Dünya Kupası’nda yine Milli Takım’daydı. 1971 yılında Milli Takım’da kaptanlık bandını takan Beckenbauer, teorilerini pratiğe dökmeye başladı. Bir sonraki senenin Avrupa Şampiyonası’ndan sonra Beckenbauer modern liberoyu kişiselleştirdi. Bu oldukça iyi sonuçlar verdi ve Batı Almanya Sovyetler Birliği’ni finalde 3 - 0 yenerek kupayı kazandı. Beckenbauer ise yılın futbolcusu seçildi.



1974 yılında ülkesine Dünya Kupası’nı kazandıran takımda oynayan Beckenbauer, 1976 yılında Avrupa Kupası’nda yaptığı hat-trick’ten sonra Batı Almanya’yı finale çıkardı ve o yıl da Avrupa’da ‘Yılın Futbolcusu’ seçildi.
Beckenbauer Batı Almanya adına 103 kupalık bir rekora sahip. 1977 yılında Kuzey Amerika futbol liginde oynamak için 2.5 milyon dolarlık bir anlaşmayı kabul etti. Takım onun bulunduğu 4 yıl içinde üç kez şampiyon oldu. Cosmos’la son bir sene daha oynamadan önce kısa bir süreliğine Almanya’ya geri döndü.



Jupp Derwall’ın ardından Batı Almanya’nın ulusal menajeri olan Beckenbauer, hiç bir antrenörlük tecrübesi olmamasına rağmen takımını 1986 Dünya Kupası’nda finale çıkarmayı başardı. İtalya 90’da Beckenbauer birleşmiş bir Alman takımına sahipti. Bir kez daha İngiltere yoluna çıkmıştı. Yarı finalde 1-1 berabere kalan iki takımdan gülen taraf penaltı atışlarıyla Almanya oldu.
1986 yılında Arjantin’e karşı yapılan final ise verimsiz oldu. Penaltı atışları sonunda gülen taraf yine Almanya’ydı. Beckenbauer benzersiz bir çift dünya kupası başarısıyla tarihe geçmişti.
Beckenbauer’in altın kariyeri uzun sürdü. Başka hiçbir futbolcu “yenilikçi” ya da “galip” sıfatlarıyla Beckenbauer kadar yükselememişti.



Gabriel Omar Batistuta



Video İzle

Gabriel Batistuta, Berlin’de yayınlanan Die Welt gazetesi spor yazarı Ilona Scherer’la yaptığı röportajda “En büyük hayalim Dünya Kupası’nı kazanmak” dedi. Sezon başında Fiorentina’dan Roma’ya transfer olan Arjantinli ünlü futbolcu Gabriel Omar Batistuta, Die Welt gazetesi spor yazarı Ilona Scherer’le FIFA Magazine için yaptığı röportajda en büyük hayalini, İtalya’daki hayatını, Diego Maradona hakkındaki düşüncelerini ve uçaklara olan düşkünlüğünü tüm açık sözlülüğüyle anlattı.
FIFA Magazine: Transferiniz Roma Kulübü’ne 35 milyon Amerikan Dolarına mal oldu; bunun karşılığında sizden beklentileri çok fazla olacak. Böyle baskı altında kendinizi nasıl hissediyorsunuz?



Gabriel Batistuta: Eğer Roma bana bu kadar çok para vermeyi göze aldıysa, bu onların bana inandıklarını gösterir. Bu konuda oldukça sakinim, çünkü sonuçta bir takım olarak kazanır ya da kaybedersiniz. Olaya bu şekilde bakıyorum ve kendimi baskı altında hissetmiyorum.

Gabriel Batistuta


• 1 Şubat 1969'da Reconquista (Arjantin)'da doğdu. Boyu 185 cm, kilosu ise 73.


• Batistuta Arjantin Milli Takımı dışında 6 kulüpte forma giydi. Golcü futbolcu 1987'ye kadar Club Reconquista Santa Fe'de oynadı.


• Daha sonra 1989'a kadar Newell's Old Boys'da ve 1989-90 sezonunda River Plate'da oynadı.


• 1990-91'de Boca Juniors'da forma giyen Batistuta, 1991-2000 yılları arasında AC Fiorentina'da oynadı. Temmuz 2000'den beri AS Roma forması giyiyor.




9 yıl boyunca Fiorentina’da oynadınız ve 1993 yılındaki çöküşte bile takımı bırakmadınız. Neden bu yıl transfer oldunuz?
Floransa’da o kadar uzun zaman kaldım ki, artık farklı bir şeyler yapmanın zamanın geldiğini hissettim. Yönetim de dahil, herşey çok uzun zamandır aynı.
Fiorentina Başkanı Vittorio Cecchi Gori hakkında yapılan birçok espride onun ruh halinin sürekli değiştiğinden bahsedilir...
Başkan kötü bir adam değil, ama o futbola benden çok farklı bir açıdan bakıyor. Farklı amaçları ve bir takımın maçı nasıl kazandığı konusunda da değişik fikirleri var. Böylece yollarımız yavaş yavaş ayrıldı. Sonuçta benim Floransa’da kalmayı istemememi sağladı ve ben de tercihimi yaptım. Umarım en iyisini yapmışımdır.
Floransa’da sizin yerinizi alan Portekizli hücum oyuncusu Nuno Gomes’i zor günler bekliyor..
Ben de öyle düşünüyorum; ondan da çok fazla şey bekleniyor. Nunu’yu tanımıyorum ama, beni taklit etmemesini öneririm. Herkesin kendi kişliliği vardır ve hiç kimse bir diğeri gibi olamaz.



“İTALYAN FUTBOLU ÇABA İSTER”
Siz Arjantin dışında sadece İtalya’da oynadınız. Neden İspanya ya da İngiltere’ye gitmeyi hiç düşünmediniz?
Çünkü İtalyan futbolu son derece çaba gerektiriyor. Son on yıl boyunca Serie A hiç de kolay geçmedi. İspanya’da Barcelona ya da Real Madrid’e gidebilir ve bir sürü ünvan kazanabilirdim. Ama bu oldukça monoton bir yaşam olurdu, bu kulüpler sürekli kazanıyor. Manchester United için de bu geçerli, İngiltere’de üstün başarılar kazandılar. İtalya’da ise herşey çok farklı, eğer Juventus veya AC Milan değilseniz şampiyon olmak çok zor.
Fiorentina’yla henüz şampiyon olamadınız.
Hayır şampiyon olamadık ama olmak için çok uğraştık.
Size göre Roma’nın şampiyon olma şansı daha fazla mı?
Evet, en azından öyle olmasını umuyorum. Roma, çok büyük gelişme gösteren bir kulüp, kazanmak istiyorlar. Bu amaca sahip olmak daima önemlidir.
Geçen sezon Serie A’da taraftarlar arasında büyük kavgalar yaşandı. Sonunda Futbol Federasyonu, hükümet tarafından da desteklenen, taraftarlar arasında kavga çıkması halinde karşılaşmanın durdurulacağı kuralını getirdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Maalesef statlarda futbola gölge düşüren böyle insanlar var. Ama İtalya’da artık bu sorunla mücadele ediliyor. Uygulama gelecekte bu tip olayların önlenmesine yönelik. Şimdiye kadar kuralın uygulanmasını gerektirecek bir durum olmadı, ama her an olabilir ve önlem almak şart. Bundan böyle insanların bir harekette bulunurken iki defa düşüneceklerini sanıyorum.
Son EUR0 2000 son derece kaliteli futbola sahne oldu. Karşılaşmaları seyrettiniz mi?
Final maçının son 10 dakikasını seyrettim. Normalde televizyonda maç seyretmek hoşuma gitmiyor. Kendim oynamayı tercih ediyorum.


“SANIRIM BU SON TRANSFERİM”
31 yaşında 3 yıllık bir kontrat imzaladınız. Bu son anlaşma mı olacak?
Her zaman 30 yaşında futbolu bırakacağımı söyledim. Ama şimdi kendimi son derece zinde hissediyorum ve kendimi iyi hissettiğim sürece de futbol oynayacağım. Gerçekten bilmiyorum, ama sanırım son kontratım olacak.
Futbolu bırakma zamanının geldiğini fark edip, bu kararı vermek son derece önemli.
Evet, ama zamanın ne zaman geleceğini söylemek o kadar kolay değil. Eğer kendinizi hala iyi hissediyorsanız bunu söylemek oldukça zor. Ama ben artık genç bir oyuncu değilim ve yakın zamanda bırakmam gerektiğini biliyorum. Her ne olursa olsun çok iyi bir kariyerim oldu.
Kariyerinizde, saç stiliniz yüzünden bir yıl boyunca milli takıma alınmamak gibi garip olaylar da yaşadınız. Bu konuya şimdi nasıl bakıyorsunuz?
Antrenörüme söylemiştim, saçımın uzun ya da kısa olması önemli değil, ben işimi yapıyorum. Ama onun kendine göre fikirleri var ve ben bunu kabul etmek zorundayım.
Tekrar Arjantin’de oynamayı düşünüyor musunuz?
Hayır, Roma’daki kontratım bitince futbolu bırakacağım.


“ARJANTİN HALKI MARADONA’YA KÜSMEZ”
Siz aynı zamanda uyuşturucuya karşı mücadele ediyorsunuz. Maradona olayı sizin için büyük bir şok olmuş olmalı?
Arjantin halkı Maradona’ya küsmez, sadece onun için üzülürler. Fakat ne yazık ki, her geçen gün uyuşturucular biraz daha yaşantımıza nüfuz ediyor ve etkileri korkunç oluyor. Diego’nun acı çektiğini görmek beni gerçekten üzüyor. Onu hep aradım, ama ulaşmak her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Gazeteciler sürekli aradığı için ya telefon numarasını değiştiriyor ya da telefonu açmıyor.
Maradona geçenlerde 1986 yılında İngiltere’ye eliyle attığı golden pişmanlık duymadığını açıklamıştı?
Bunu söylememesi gerekirdi ama, en azından dürüst davranmış. İnsanları aldatması kötü bir davranış, ancak bu futbol ve kazanan daima diğerinden daha kurnaz olandır. Dolayısıyla yaptığı o an için kendisine doğru gözükmüştür ve o gol onu çok mutlu etti. Beni ve Arjantin’deki diğer tüm taraftarları da. Ben o zamanlar çok gençtim, ama şimdi bile o davranışı yüzünden onu kınamıyorum.
Arjantin, 2002 Kore / Japonya FIFA Dünya Kupası eleme karşılaşmalarının ortasında. Takımınızın şansı sizce ne kadar?
İki yıl boyunca orada olmayı umut ediyorum; çünkü Arjantin’in bu ünvanı kazanacağına inanıyorum. Mükemmel bir takımımız var ve kupayı elime aldığım anı hayal etmeye başladım bile.


“UZUN SAÇI TERCİH EDİYORUM”
Geçtiğimiz yaz pilotluk ruhsatınızı aldınız ve yavaş yavaş uçmaya başladınız. Geçtiğimiz günlerde meydana gelen Concorde kazası gibi olaylar sizi korkutmuyor mu?
Hayır. Karayolunda da bir çok kaza meydana geliyor, uçmak da aynı şey. Son derece dikkatli uçuyorum, arabayla kaza yapma riski çok daha fazla. Artık uçağın teknik özelliklerini de öğrendim ve işe tam olarak hakimim.
Bu röportajı fotoğraf çekilmemesi kaydıyla kabul ettiniz.
Çünkü poz vermekten hoşlanmıyorum; poz verirken kendimi rahat hissetmiyorum.
Saçınızı kestirmeyi hiç düşündünüz mü?
Eskiden kısaydı ve eşim o halini daha çok beğeniyordu. Ama ben uzun saçı tercih ediyorum. Yüzümü daha iyi gizleyebiliyorum, sebebi bu.
2005 Yilinda futbola Veda Etti…

Gabriel Batistuta

• Gabriel Omar Batistuta, AC Fiorentina adına 293 maçta 182 gol kaydetti
• 68 uluslararası karşılaşmada formasını giydiği Arjantin için 49 gol attı
• 1988'de Libertadores Kupası finali oynadı
• 1990'da Arjantin Şampiyonası'nı kazandı
• 1991'de Amerike Kupası'nı kazandı ve 6 golle en çok gol atan futbolcu oldu. Ayrıca Amerika'da yılın futbolcusu seçildi
• 1993'de Amerika Kupası'nı kazandı
• 1994'te Amerika'da Dünya Kupası'nda çeyrek final oynadı, 4 gol attı
• 1995'te İtalyan 1. Ligi'nde (Serie A) 26 golle, Amerika Kupası'nda ise 5 golle gol kralı oldu
• 1996'da İtalya Kupası ve Süper Kupa'yı kazandı
• 1998'de Fransa'da oynanan Dünya Kupası'nda çeyrek final oynadı ve 5 gol attı
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
George Best


Video İzle

15 yaşında Belfast'tan yola çıkan ve Manshester United efsanesi olan George Best uzun süredir savaştığı kara ciğer enfeksiyonuna 25 Kasım'da ve hayata gözlerini yumdu.. O bir futbol EFSANESİ.. Best'in inanılmaz hayat serüveni ve hakkında merak edilen herşey..


Bir efsanenin öyküsü..
George Best – (1946 – 2005)

Kuzey İrlanda Milli Takımı’nın eski futbolcusu Dünya çapında “Futbolun gelmiş geçmiş en iyileri arasında” gösterilen bir futbol efsanesi.. Genel olarak Manchester United’da oynadığı dönemle tanınan Best, çoğu zaman futbolundan çok hızlı ve çalkantılı hayatıyla da manşetleri süsleyen bir hayat yaşadı.. O’na “futbolun ilk rock’n roll yıldızı, pop starı” diye boşuna söylenmedi !..



FUTBOLCULUK KARİYERİ
İngiltere’nin ünlü ekibi Manchester United’da 1963 – 1974 yılları arasında top koşturan George Best, bu dönem içerisinde 1965 ve 1967’de 2 lig şampiyonluğu, 1968’de bir Avrupa Kupası kazandı.. 1968’de Avrupa’nın en iyisi olan Manu’nun en önemli yıldızı olan Best, o sene sergilediği muhteşem performans ile “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülü ve “İngiltere Futbol Yazarları Birliği, Yılın Futbolcusu” ödülüne layık görüldü..

Manchester United ile İngiltere ve Avrupa’da toplam 466 maça çıkan Best 178 gol kaydetti.. Bir keresinde Northampton Town’u 8-2 yenerek kazandıkları maçta 6 gol birden attı..

Kuzey İrlanda Milli Takımı’nın formasını 37 kez taşıyan Best 9 gole imza attı.. Çoğu zaman kanat oyuncusu olarak görev alan Best özellikle fuleli koşuları, hızını hiç yavaşlatmadan attığı çalımları ve muhteşem pas yeteneği ile futbolseverleri kendisine hayran bıraktı..

2004’te “Yaşayan En İyi Futbolcular” listesinde Kuzey İrlanda’nın tek temsilcisi oldu..

Çoğunlukla Britanya’dan çıkan en yetenekli oyuncu olduğuna inanılan Best, her zaman Pele ve Diego Maradona ile kıyaslandı..

Maradona, Best ile ilgili açıklamasında “Best, benim 1 numaralı favorim” derken, Pele “Best, oynarken gördüğüm en iyi futbolcu” diye övgüde bulundu..


ŞÖHRET
Manchester United’da Denis Law ve Bobby Charlton ile oynayan Best her zaman ön planda oldu.. Hareketli karakteri ve içi içine sığmayan tavırları Best’i kısa sürede medyatik bir kişilik yaptı.. Siyah ve uzun saçları ile “Beatles’ın 5. üyesi” olarak bakılan Best’in özel hayatı her zaman alkol, kadın ve kumar haberleriyle dolu oldu.. Halbuki hayranları her zaman John Lennon, Paul McCartney, George Harrison ya da Ringo Starr’ın yerini almasını ya da en azından Beatles’a katılmasını bekliyordu..

Best’in kendisinin sürekli anlattığı bir anısı, kendi hayat tarzının kısa bir özeti oldu her zaman.. “1970’ler de bir otelde kalıyordum, odaya kat görevlisi girdi ve etrafta bir gece önce kazanılmış on binlerce pound ve şampanya var, yatakta ise dönemin Dünya Güzeli yatıyor.. Genç görevli bana sordu: “George, yanlış giden ne ?”..


1974’de 27 yaşında olan Best, Manchester United tarafından “devam eden alkol problemi, maçları ve antrenmanları kaçırması sebebiyle” kovuldu.. Best, sonraki 10 yıl boyunca Fulham, Stockport County, Dunstable Town, Hibernian, Los Angeles Aztecs, San Jose Earthquakes ve son olarak Bournemouth’da top oynadı.. Hareketli karakteri, muhteşem futbol yeteneği ve her zaman ön planda olan çalkantılarla dolu özel hayatıyla tanınan futbol efsanesi 1983’de 37 yaşındayken futbolu bıraktı !..

Best, 1984’de eski karısı Dünya Güzeli Mary Stavin ile birlikte kondisyon üzerine “Shape Up And Dance” adında bir video kaset hazırladı ve yayınladı..

1984’de Belfast’taki Windsor Park’da Best’e şükran ve taktir amaçlı düzenlenen özel karşılaşmada izleyiciler arasında Sir Matt Busby ve sahada da Ossie Ariles ve file bekçisi Pat Jennings yer aldı.. Bu sıra dışı ve duygu yüklü maçı tam 79,036 taraftar ve Best hayranı izledi..

2002’de BBC’nin “Yılın Spor Adamı ve Yaşam Boyu Başarı Ödülü”ne layık görüldü..

2004’ün Kasım ayına kadar futboldan uzak kalan Best, yeşil sahaya duyduğu özleme daha fazla karşı çıkamadı ve Premier League takımlarından Portsmouth’un genç takımına antrenör oldu..

Best’in tek çocuğu var ve adı Calum Best..



ALKOLİZM
1984’de alkollü araç kullanırken bir polise saldırdığı için 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.. 1984’de yıl başını parmaklıkların arkasında geçirdi ve Ford Açık Cezaevi’nin futbol takımının bir üyesi oldu..

1991’de BBC’nin prime time talk show programlarından Wogan’a konuk oldu ve program boyunca bir kaç kez küfür etti ve alkollü bir şekilde programdan ayrıldı.. Best sonraları davranışından dolayı özür diledi ve her zamanki esprili bakış açısıyla ekledi “Alkolizm üzerine yapılan en kötü program oldu”..

2000’de bir dönem çalıştığı Sky Kanalı’nın “Cumartesi Futbolu” programında Beckham’ı haksız yere eleştirdiği için tepki topladı, ancak sonraları Beckham’ın İngiltere Milli Takımı’nın kaptanlığı için doğru seçim olduğunu belirtti..

2002’de alkolün zararları hat safhaya ulaştığında ancak karaciğer nakli yapılarak kurtarıldı..

2003 ise en çok eleştirildiği yıllardan biriydi.. Açık alanlarda içmeye devam eden, zaman zaman şarap şişeleriyle görülen Best, başka nakil bekleyenlerin ve kendisini ölesiye sevenlerin hislerine önem vermediği gerekçesiyle bütün bir yıl derin bir üzüntüyle takip edildi..

2003’in Kasım ayında “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülünü sattı !..

2003’de karısı Alex, bir reality show olan “I’m a Celebrity, Get Me Out of Here !“a yarışmacı olarak katıldı.. Alex programda ilişkileri ile bir çok eleştri ve suçlamada bulundu.. Aynı sene 3 Ocak’ta bir kez daha alkollü araç kullanmaktan tutuklanan Best’in araç kullanması yasaklandı ve ehliyetine 20 ay boyunca el kondu..

Bir sonraki sene Nisan ayında karısı Alex ile boşandılar..


HASTALIK
Best, zamanının çoğunu Petersfield, Hampshire’da bulunan bir barda alkol alarak geçirmeye devam etti.. 2005’in son baharında özel bir hastane olan Cromwell Hastanesi’ne yatırıldı.. Soğuk algınlığı teşhisi ile başlayan süreçte yapılan kara ciğer naklinin ardından Best’in devam eden alkol problemlerinin, naklin ardından almak zorunda olduğu ilaçlarla karışarak iç kanamaya yol açtığı ve kaçınılmaz bir şekilde enfeksiyon kaptığı anlaşıldı..

4 Ekim’de Best’in menajeri Phil Hughes efsane futbolcunun son durumuyla ilgili verdiği haberde “Best’in durumu iyiye gidiyor ancak yoğun bakımda kalmaya devam edecek” dedi..

Durumu iyiye gitmeye başlayan Best’in ilk istekleri şekerli içecekler ve lolipop gibi şekerlemeler oldu.. Ancak 21 Ekim’de sağlık durumunun tekrar kötüleştiği doktorları tarafından açıklandı.. Sebebi de kara ciğerin kaptığı enfeksiyon olarak belirtildi.. Best’e bakan ekibin başındaki Profesör Roger Williams konu ile ilgili açıklamasında “Savaşıyor, savaşmasını istiyoruz ama durum çok zor” dedi..

26 Ekim’de işler iyice kötüye gitmeye başladı ve Best, Yaşam Destek Unitesi’ne bağlandı.. 27 Ekim’de Britanya’da yayım yapan gazeteler “Efsane ölümle pençeleşiyor” başlıklarını kullanarak, kötüye giden durumu bütün ulusa yaydı.. 28 Ekim’de Best’in ufak bir gelişme gösterdiği doktorları tarafından açıklandı ancak ilerleyen saatlerde kritik durum inişli çıkışlı ilerleyişini korudu..



29 Ekim’de bir kez daha Best’in durumu düzeliyor haberleri çıktı ancak ilerleyen günlerde bir değişiklik olmadı..

Kara ciğer enfeksiyonu Best’i yavaş yavaş eritmeye ve kan kaybının artarak devam etmesine sebep oldu.. 18 Kasım’da efsane bir kez daha Yaşam Destek Ünitesi’ne bağlandı..

Best için yardım kampanyası başlatan hayranları, direkt para yollamak yerine efsane futbolcuyla ilgili ürünleri internet üzerinde satarak yardım yapmaya başladı..



Aynı gün Britanya’nın tabloit gazetelerinden “News of the world” Best’in hastane yatağında bir fotoğrafını yayımladı ve Best’in son mesajını fotoğrafın altına yerleştirdi “Benim gibi ölme”..

22 Kasım’da Best’in kritik durumu devam ederken efsane futbolcu başını ve gözlerini oynatmayı başardı.. Ancak aynı gece yarısı Best’in durumu her geçen dakika ağırlaşmaya başladı ve 24 Kasım sabahı doktorları “En kötüsüne hazırlanın” mesajını ulusa yaydı..

24 Kasım’da Türkiye saatiyle 15:00 civarı Best’in doktorları “Gelecek 24 saati çıkartması çok zor” diyerek , hayranları ve futbol camiasına kötü haberin git gide yaklaştığını iletti..

Roger Williams’ın açıklamalarının ardından yakın arkadaşları ve sürekli olarak yanında bulunamayan aile fertleri Best’i son kez ziyaret etmek için hastaneye akın etti..

Best’in eski takım arkadaşlarından Sir Bobby Charlton, Denis Law ve bir diğer dostu Portsmouth başkanı Milan Mandaric, Best’i ve Best’in yanından ayrılmayan oğlu Cole’u ziyaret eden isimler arasındaydı..

25 Kasım’ın ilk dakikalarına girildiğinde de, umutsuz bekleyiş devam etti.. Sabaha karşı basına açıklama yapan doktorlar "Çok üzgünüz, bu durum herkesi çok yıprattı, ancak Best'in hayatını kurtarabilmek yapabileceğimiz bir şey kalmadı" diyerek, durumu özetledi..

Bir futbol efsanesi olan zaman zaman Diego Maradona ve Pele ile kıyaslanan ve vazgeçemediği alışkanlıkların kurbanı olan “futbolun pop starı” George Best, 25 Kasım cuma TSİ ile tam olarak 14:55'de, 59 yaşında Londra’da hayata gözlerini yumdu..



Best: "Çok fazla param var ve ben paramı alkole, kuşlara (kadınlara) ve hızlı arabalara harcıyorum, geride kalanı da saçıp savuruyorum"..

"Galiba 15 yaşında bir dahi buldum".. Manchester United teknik direktörü Sir Matt Busby'nin telefonuna gecenin bir yarısı bırakılan mesaj..

David Sadler: "İnsanlar Pele topa girmezdi çünkü ihtiyacı yoktu derler, best çok daha yetenekliydi ama o topa girerdi.. Onu yenme şansınız yoktu.."

Johnny Giles: "Pele, Best kadar yetenekli değil.. Ve kesinlikle Cruyff'dan iyiyidi çünkü Best'in cesaretei vardı.."

Sir Alex Ferguson: "Best, tartışmasız futbolumuzun ürettiği gelmiş geçmiş ve gelecek en iyi ve yetenekli futbolcuydu.."

Alan Curbishley: "Best gibisi gelmedi, onun kadar yeteneklisi olmadı daha sık yanında olmalıydık.. O'nu korumalıydık.."

Gordon McQueen: "Futbol oynamıyordu, şiir yazıyordu ve bizlerde dinlerken kendimizden geçiyorduk.."

Sir Bobby Charlton: "O'nu koruyamadık.. Ondan iyisi olmadı belki de olmayacak.."

DÖNEM DÖNEM (BEST) !..
1946: 22 Mayıs’da Belfast’da doğdu
1963: Manchester United formasını ilk kez giydi
1964: Kuzey İrlanda Milli Takımı formasını ilk kez giydi
1965: United Ligi kazandı
1968: İngiltere’de ve Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçildi
1970: Milli maçta hakeme çamur attığı için atıldı
1972: 26 yaşında Manu’dan kovuldu

Hakkında yazılan onlarca kitap ve belgesel program, hafızaları süsleyen muhteşem futbol yeteneği kaldı geride !..


George Hagi


Video İzle

Futbol tarihinin en büyük yıldızlarından biri, yapacağı jubile maçıyla kendi ülkesinin formasını son kez giyiyor. Hagi’nin oldukça ilginç yaşamının kısa bir özeti... İki kere göç etmek zorunda kalan bir Makedon ailesinin çocuğu olarak yoksul bir çocukluk geçirdi. Köyde doğmuş, çamurların içinde, yalınayak, at kılından bir topun peşinde koşarak futbola başlamıştı. Romanya’nın komünist lideri Çavuşesku döneminde yıldız oldu. Ancak o devrildikten sonra yurtdışına çıkabildi. İşte İspanya’da aradığını bulamayan, Galatasaray’la UEFA Kupası’na uzanan Hagi efsanesinin kısa özeti...

Hikaye çok eskilere dayanmıyor. Lozan Anlaşması gereği, Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi yapılınca, Atina Hükümeti, Türkiye’den gelen yaklaşık 1.5 milyon Rum’u toprak sahibi yapabilmek amacıyla kuzeydeki Makedonlar’ın topraklarına el koymaya başladı. Bir başka deyişle, Hagi ailesinin 1930 ve 1940’lı yıllarda iki kez göçetmesi, Yunanistan’ın Kavala kentinden başlayan yolculuklarını Köstence’nin kuzeyindeki Sacele köyünde sonlandırmasının nedenini Lozan Anlaşması olarak görebiliriz.
Gheorghe ve Sultana Hagi’nin oğlu Iancu, yine kendileri gibi göçmen olan Chirata’yla Köstence’de tanıştı ve çiftin dördüncü çocukları 5 Şubat 1965’da dünyaya geldi. Ailenin dördüncü çocuğuna büyükbabasının ve 9 aylıkken ölen ağabeyinin ismi verildi: Ama herkes ailenin yeni bireyine Gheorghe yerine, kısaca Gica diyordu.





6 YIL SONRA GERÇEK BİR TOP
Gica’nın ilk topu, dedesinin kestiği domuzun idrar torbasını yıkayıp temizledikten sonra şişirip kuruttuğu ve torununa hediye ettiği yuvarlak biçimli oyuncaktı. Dört yaşında biraz daha ilerleme kaydetti ve büyükannesi Sultana’nın yaptığı kumaş topun peşinden koşmaya başladı. 6 yaşındayken ise Gica, annesinin kentten getirdiği ilk gerçek topuna sahip oldu.

KÖYDEN KENTE
Köydeki hayat şartları ağırlaşınca 1973 ilkbaharında, Hagi ailesi Köstence’ye doğru yola çıktı. Gica ikinci sınıfı yeni bitirdiğinde gerçekleştirilen yolculuktan sonra Köstence’de, Makedonlar’ın mahallesi olarak bilinen Coiciu’ya yerleştiler.

Hıristiyan Hacı'sı


• Kudüs'e giden yol çok tehlikeliydi ve Kutsal Dağ'a gidip sağsalim dönenler büyük törenle karşılanırdı, taşıdıkları isme Hagi sıfatı da eklenirdi.


• Makedonya tarihinde Hagi ismini sadece Kutsal Dağı ziyaret edenler taşıyordu. Osmanlılar’dan alınan 'hagi' veya ‘hagiu' sözcüğü, Makedonlar'da övülmesi gereken kişi anlamına gelirdi.


• Hagi'nin de atalarından biri Kutsal Dağı ziyaret ettiği için zamanla ailenin adı kaybolmuş, Hagi diye anılır olmuşlardı.




Gica, Makedonlar’dan oluşan bir futbol grubunda, 9 yaşındayken tanıştı. Sokak futbolunun doğal şartları onun için de geçerlişdi ve grubun en küçüğü olması nedeniyle kendine ancak kalede yer bulabildi. Zaman zaman ısrarlarına dayanamadıklarında ilerde oynama şansı yakalar, attığı gollerden sonra televizyonda seyrettiği ve tüm yaşamı boyunca taraftarı olacağı Steaua Bükreş takımının kahramanlarının adını haykırırdı.
1975 Nisan’ında F. C. Köstence gençlik takımında oynayan bir oyuncu, Gica’yı antrenörü İosif Bükössi’ye önerdi. Bükössi’nin gözü ufak tefek yeni oyuncuyu çok tutmamasına karşın, yapılan bir iki denemeden sonra 4 Nisan 1975’te, Gica, Bükössi’nin himayesine girdi. Bükössi daha sonra bunun nedenini 10 yaşındaki çocuğun ‘topa vuruş şeklinin birkaç yıl idman görmüş futbolculardan farklı olmaması’ olarak açıkladı.

ÇAVUŞESKU AİLESİ VE HAGİ
Hagi, Romanya’da Çavuşesku ailesinin hüküm sürdüğü diktatörlük döneminde yetişti. Önce Üniversite takımı ‘Universitatea Craiova’ ile sözleşme imzaladı, Craiova Üniversitesi’nin İktisadi Bilimler Fakültesi’ne kaydını yaptırdı; Gençlik Bakanı ve Sportul Studentesc takımının fahri başkanı Çavuşesku’nun küçük oğlu Nicu tarafından istenince yatay geçişle Bükreş İktisadi Bilimler Akademisi’ne geçti. Sonra devreye Steaua Bükreş takımı girdi ve Hagi’yi almak için atağa geçti. Çavuşesku’nun kardeşi General İlie’nin araya girmesiyle Hagi, sivil personel olarak orduya, bir başka deyişle Steaua Bükreş’e transfer edildi ve efsane Steaua Bükreş’te şekillenmeye başladı.

O ARTIK RESMİ FUTBOLCU
Neyse, biz biraz daha gerilere gidelim isterseniz. 1975 yılında antrenör Bükössi’nin himayesine giren Gica, yaşı tutmadığı için ilk resmi turnuvası için 1976 yılındaki İzciler Kulüpleri arasında Köstence’de düzenlenen çocuk turnuvasına kadar bekledi.
24 Mart 1978’de ise F.C. Köstence Kulübü’nün 97.515 No’lu kimliğine sahip oldu ve 13 yaşında resmi olarak da futbolcu olmuş oldu.
Gica artık yükselişteydi. Hem kendi takımında, hem de çocuk millilerde mucizeler yaratıyordu. Lisenin yanı sıra futbola da devam eden Gica, lise son sınıfa geldiğinde 1. lig takımları peşine düşmüşlerdi bile.

İLK MİLLİ MAÇ, LUCESCU VE İSTANBUL
1983’ün başında Milli takım antrenörü Mircea Lucescu, Hagi’yi kampa çağırdı ve Romanya Milli takımıyla 29 Ocak’ta dostluk maçı için ilk kez İstanbul’a geldi. Yıllar sonra Lucescu’yla İstanbul’da buluşacağını bilmeden maçı yedek kulubesinden izledi.

10 numara Gheorghe HAGI

• 5 Şubat 1965'te doğdu. Boyu 1.74, kilosu 74. Orta sahada oynuyor. FC Constanta'da başladığı futbol yaşamına, Sportul Studentesc, Steaua Bükreş, Real Madrid (1990), Brescia Calcio (1992), FC Barcelona (1994) ve Galatasaray'da devam etti.
• 1990, 1994 ve 1998 Dünya Kupaları'nda, EURO 96'da ve 3 maçta 2 kırmızı kart gördüğü EURO 2000'de forma giydi. 1985-86 sezonunda Sportul'da 31 golle gol kralı oldu.

HER YOL İSPANYA’YA ÇIKAR
Hagi’nin sivil personel olarak orduya yani Steaua Bükreş takımına geçmesinden sonra profesyonel anlamda ikinci durağı Real Madrid oldu. 1990’da demokrasinin de gelişiyle yurt dışından teklifler almaya başlayacağından emindi. Avrupa’nın pek çok dev takımını peşinden koşturan Hagi, sonuçta Real Madrid formasını giyme kararı aldı.
94 sonrası Hagi’ye bu kez Johann Cruyff’un Barcelona’sı talip oldu. Anlaşma yapıldı ama Hagi’nin işi hiç de kolay değildi. Katalan takımında yabancı futbolcu konumunda Stoickov, Romario ve Ronald Koeman’la yarışması gerekecekti. Hagi’nin Barcelona günleri kariyeri açısından pek de iyi geçmedi ve 1996 yılının Mayıs ayında Hagi, Barcelona’daki son maçına çıktı.

YA MEKSİKA, YA TÜRKİYE
Barcelona macerasından sonra bir süre dinlenmek isteyen Hagi, bu süre içinden gelen teklifleri değerlendirirken bir hayli yoruldu. Kesin olmayan pek çok teklif alıyordu yıldız futbolcu, kafasındaki asıl düşünce ise 31 yaşına gelmiş olmasına karşın Avrupa’nın köklü kulüplerinden birinde forma giymekti. Menajeri Becali, Hagi’ye “Meksika’da oynamak ister misin?” diye sorduğunda önce büyük bir hayal kırıklığı yaşadı, daha sonra ise Türkiye’den bir takımın, Galatasaray’ın teklifini kabul etmeye karar verdi ve sarı-kırmızılı takımla 3 yıllık sözleşme imzaladı.

VER HAGİ’Yİ AL FABRİKAYI
Hagi’nin futbol yaşamı başarılarla ve ilginç olaylarla dolu. Örneğin ‘mutlaka bitirmek zorundayım’ dediği üniversiteyi futbolun yardımıyla bitirmiş yıldız futbolcu. 1992 yılında oynanan ve Hagi’nin muhteşem oyunuyla 5-1 kazanılan Romanya-Galler maçı sonrasında, Hagi, İspanya’ya Madrid’e dönmek yerine bitirme sınavları için Romanya’da kaldı. İyi hazırlanmıştı yıldız futbolcu ve sınav başlar başlamaz işletme hakkında bildiklerini birbiri ardına söylemeye başladı. Ama sınav sorumlularının duymak istediği şeyler Hagi’nin işletme hakkındaki bilgileri değil, Romanya-Galler maçında attığı golün oluşumuydu. Böylece Hagi futbolla ilgili görüşlerini, Real Madrid’in şampiyonluk ve Romanya’nın eleme grubu şansını anlatarak diplomasını almayı başardı.
Hagi’yle ilgili bir diğer söylenti de, Romen futbolcunun İtalya’da yapılan bir turnuvada Fiat’ın ve Juventus’un sahibi olan Giovanni Agnelli’nin dikkatini çekmesi, Agnelli’nin, Bükreş’e kadar gelmesi ve “Hagi’yi Juventus’a verin, Bükreş’te Fiat fabrikası açayım” dediği... Dönemin hükümeti tarafından reddedilen bu teklif sonrasında Romanya fabrikadan, Hagi de Juventus formasından oldu.



GALATASARAY YILLARI
Galatasaray takımının Hagi’nin futbol kariyerinde yadsınamayacak bir katkısı var. Tabii bunun tersi de söylenebilir. Hagi de Galatasaray’ın kariyerinin ilerlemesi konusunda önemli adımlar atılmasını sağladı. Peki Meksika uçağından inerek Galatasaray’a transfer olan ve burada 4 Lig şampiyonluğu, pek çok kupa ve UEFA Kupası şampiyonluğu yaşayan Hagi bu konuda ne düşünüyor? İşte yaşı nedeniyle futbolculuğu bırakmak dışında bir seçeneği olmadığını düşünen Hagi’nin sözlerinden kısa bir derleme...

“Bence Türk futbolu incelenmesi gereken bir ilerleme kaydetti. Galatasaray, takımın tümünü yetenekli ve iyi oyunculardan kurmaya ve takıma uluslararası alanda başarılı olmuş yabancıları eklemeye çalıştı. Yabancı oyuncuların birikimlerinden yararlanmaya çalıştı çünkü Avrupa Kupaları’nda başarılı olmaya çalışıyorlardı. Takımın başında ise Fatih Terim gibi zirveye ulaşma hırsı olan bir teknik direktör vardı. Bence Taffarel, Popescu, Hagi ve Jardel gibi isimler, kulübe bir şeyler kattı, bizim deneyimlerimiz sayesinde takım Real Madrid ya da Barcelona benzeri bir havaya kavuştu”.


“Sadece sahada değil, ama yönetim, organizasyon ve davranış olarak da çok değişti kulüp. Antrenmanlar sırasında sürekli ‘en iyi olduğunu düşünmelisin’ düşüncesini yerleştirmeye çalıştım; hergün, en iyi olduğunu düşünürsen amaçlarını ulaşabilirsin. Hiçbir şey imkansız değildir. Tabii ki Galatasaray, bazı sorunları olan bir kulüp ama yıllar süren ağır çalışma sonrasında sadece kazanan bir takım değil, kazanma hırsı olan bir takım da yarattık”.
“Tabii ki bu değişimde benim da katkım var. Ama Real Madrid ve Barcelona’da bu kadar zaman geçirdikten sonra bunu yapmak benim görevimdi. Her iki kulüpte de 2 yıl geçirdim, nasıl çalıştıklarını gördüm, zirvede kalabilmek için manevi olarak nasıl hazırlandıklarını ve üzerlerindeki baskıyı nasıl hafiflettiklerini farkettim. Bence Galatasaray’ın bu iki kulübü kıskanması için bir nedenr yok ya da her hangi bir İtalyan kulübünü... Biz Milan’ı sadece yenmedik, aynı zamanda maçın tüm kontrolünü de elimizde tuttuk. Bence bu Galatasaray ve Türkiye için çok önemli bir başarıydı. Şimdi Türkiye’de herkes örnek olarak bizi almaya çalışıyor. Model olmak önemli bir şeydir”.

 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
George Weah


Video İzle

Avrupa’daki futbol hayatına 1988-89 sezonunda Fransa’nın AS Monaco takımında başlayan Liberya’lı yıldız oyuncu, bu kulüpte 4 sezon oynadıktan sonra 1992-93 sezonunda Paris SG takımına transfer olmuştu
Paris SG takımında geçirdiği 3 başarılı sezonun ardından 1995-96 sezonunun başında İtalya’nın seçkin kulübü AC Milan’a transfer olan ve aynı yıl FIFA tarafından ‘yılın futbolcusu’ seçilen Weah, bu ünvana layık görülen ilk Afrikalı futbolcuydu.
Bu prestijli ödülün yanısıra 1989, 1994 ve 1995 yıllarında ‘yılın Afrikalı oyuncusu’ ödüllerini, 1995 yılında ‘Avrupa’da yılın futbolcusu’ ödülünü (ki ‘Golden Ball’ olarak da bilinen bu ödül ilk kez bir Afrikalı oyuncunun oluyordu), 1996 yılında ‘FIFA Fair Play’ ödülünü ve 1998 yılında ‘yüzyılın Afrikalı oyuncusu’ ödülünü alan Weah, Afrika’nın yetiştirdiği en büyük futbolcu olarak tarihe geçti.



Bu parlak futbol kariyerini İngiltere’nin Chelsea (1999-2000) ve Manchester City (1999-2000), Fransa’nın Olympique Marseille (2000-2001) ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Al-Jazira (2001-2002) takımlarında geçirdiği kısa sürelerden sonra futbol hayatina nokta koydu.
2005 Yilinda ülkesinde yapilan Cumhurbaskanligi secimlerinde aday olan Weah, %41 oy alarak basarili olamadi.



Gerhard Müller


Video İzle

Gerhard Müller, Kasım 1945'te Nördlingen'de dünyaya geldi. Mahhalle takımında başladığı futbol kariyerinin bir sonraki durağı Almanların dünyaca ünlü kulübü Bayern Münih oldu.


İlk ulaslararası maçını Türkiye'ye karşı 1966 yılında oynayan ünlü golcü, finallerdeki ilk maçını ise 1966'da Ada'da düzenlenen finallerde ev sahibi İngiltere'ya karşı oynadı. Batı Almanya'nın finalde İngiltere'ye 4-2 yenilerek kupayı kaybetmesinin üzerinden 4 yıl geçmiş ve 1970 yılına gelinmişti. Futbolunu olgunlaştıran Gerd Müller de artık takımın vazgeçilmez golcüsü olmuştu.



Meksika '70 finallerine gelindiğinde takımın en önemli oyuncularından birisi tartışmasız efsane golcüydü. D Grubu'nda mücadele eden Batı Almanya'nın Fas'ı 2-1 yendiği maçta 1, Bulgaristan'ı 5-2 yendiği maçta 3 ve Peru'yu 3-1 yendiği maçta da 3 gol atan bu genç golcü, dikkatlerin üzerine çevirilmesini sağlamakta gecikmedi. Grup maçlarında attığı 7 golle, ülkesini çeyrek finale taşıyan Müller, bu turda karşılaştıkları İngiltere'yi maçın 118. dakikasında attığı golle hem kupanın dışına itmiş, hem de 1966'daki finalin de rövanşını almış oluyorlardı.


Gollerini sıralamaya evam eden efsane golcü, yarı finalde İtalya'ya 4-3 yenildikleri maçta da gollerin 2'sine imza koyarak, 10 golle 1970 Meksika Finalleri'nin "Gol Kralı" oluyordu. 4 yıl sonra ev sahipliğini yaptıkları 1974 finallerinda Müller, son kez Dünya Kupası'nda boy gösterecekti. Efsane golcünün Dünya Kupası jübilesi muhteşem oldu... Kendi seyircisi önünde fileleri 4 kez daha havalandıran Müller, hem kupayı kaldırdı, hem de 2 finalde attığı 14 golle bugüne kadar kırılamayn bir rekorun da sahibi oldu.



Bazı oyuncular daha iyi hatırlansınlar diye statların dışına onların heykelleri dikilir. Gerd Müller için buna gerek yok; çünkü Bayern Münih var olduğu sürece Gerd Müller hatırlanacaktır. Çünkü bu kulüp Avrupa’da sahip olduğu süper güce ilk, onun döneminde kavuşmuştur. O dönem Gerd’e biraz Franz Beckenbauer biraz da Sepp Maier yardımcı olmuştur ama başarıya giden yolda bütün golleri Gerd Müller kaydetmiştir. Hocası Helmut Schön onun için “küçük gollerimizin golcüsü” dermiş. Ama ona başka her türlü lakap uygun görülmüş. “İnfazcı”, “Hayalet”, “Penaltı Bölgesi Hayaleti” “Bombacı” bunlardan birkaçı.



Kısa boyu ve içgüdülerindeki yatkınlık onun büyük bir golcü olmasına yardımcı oluyordu elbette ama asıl meziyeti profesyonelliğiydi. 1966’dan 1978’e kadar Bundesliga’da tam 7 kez gol kralı olduğu gibi, Avrupa’da da 1973, 74, 75 ve 77 yıllarında “En Skorer Golcü” olmayı başaran Gerd Müller aynı zamanda 1970’de hem Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçilmiş hem de aynı yıl Dünya Kupası’nda ‘Altın Ayakkabı’nın sahibi olmuş.
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Giaginto Facchetti


Video İzle

İtalyan futbolseverlerin “Il Capitano”su... O, 1960’lı yıllarda İtalya takımında defansa geçtiğinde Cary Grant’ın romantik komedilerinden biri başlıyor sanırdınız. Çünkü Facchetti ilk yıllarında ayağına topu aldığında adeta bir defans oyuncusunun her defasında illa da ileriye çıkması gerekmediğini bilmezmiş gibi davranırmış. Neyse ki, o dönem İnter’deki hocası Arjantinli Herrera ona güvenmiş ve nasıl defans yapılacağını ona göstermiş. Genç Facchetti, o günlerden itibaren hayat boyu devam edecek olan spora ve sporcu sağlığına dair ne varsa okuma öğrenme alışkanlığını geliştirmiş, tabii bu arada topu tutmayı, defans yapmayı da öğrenmiş! Kendini o kadar iyi geliştirmiş olmalı ki, İnter’le iki kez, 1968’de kaptanlığına yükseldiği İtalyan milli takımıyla da bir kez Avrupa Şampiyonu olmayı başarmış. Zamanla bir defans oyuncusunun en doğru anda atağa nasıl çıkacağını, kanatlarda nasıl etkili olunacağını, hangi durumlarda sahayı içe kat edip kaleyi ne zaman şut bombardımanına tutacağını çok iyi öğrenmişti. Öyle ki, her hoca Herrera’dan da etkilenmiş olarak Serie A’yı tam bir defans ligi yapmaya uğraşırken onun, bir defans oyuncusu olarak bir sezonda 10 gol atmayı bile başardığı olmuş.



İl Capitano, hücuma çıkan ilk defans oyuncusu değildi elbet ama en etkili olanların başında geliyordu. Daha sonra “süpürücü” görevine soyundu ve bunu da başarıyla yaptı, Arrigo Sacchi’nin taktiklerine de bu özelliğiyle ilham kaynağı oldu.





Gianfranco Zola


Video İzle


Küçük boyuyla Chelsea taraftarının kalbinde taht kurdu. Futbolu ülkesinde bırakma isteğini Abramovich'in açık çeki bile engelleyemeyince Seri B de oynayan Cagliari'ye gitti. Bir zamanlar Napoli'de Maradona ile beraber oynayan Zola, kendisi gibi ‘bücür' dünya starından çok şeyler öğrendi. Çalımlarıyla rakip defansın korkulu rüyası olan Zola, milli formayı 35 maçta giyip 9 gol attı. 2005 yilinda 39 yasinda jübilesini yapti.





Hans Peter Briegel


Hans-Peter Briegel (d. 11 Ekim 1955, Rodenbach, Almanya) eski Alman milli defans oyuncusu, teknik direktör.
Döneminin en başarılı defans oyuncularından biri olan Hans Peter Briegel, futbol kariyeri boyunca FC Kaiserslautern, Sampdoria ve Hellas Verona gibi takımlarda görev aldı. 1984/1985 sezonunda Hellas Verona ile Serie A şampiyonluğu kazandı.
Almanya milli takımı ile ilk maçına 1979 yılında Galler karşısında çıktı. 1982 ve 1986 yıllarında Dünya Kupası'nda görev aldı. Milli takımla son maçı 1986 final maçında Arjantin'e karşı kaybedilen maç oldu. Aktif futbol kariyeri boyunca 72 kez Batı Almanya forması giydi ve 4 gol attı.
Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlüğe başladı. 1999 yılında sezon ortasında Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün başına gelen Karl Heinz Feldkamp'ın yardımcısı olarak Beşiktaş'ta yardımcı antrenörlüğe başladı. Ancak Feldkamp'ın rahatsızlığı nedeniyle sezonu Briegel tamamladı ve 1999/2000 sezonunda ilk kez teknik direktörlüğe getirildi. Kısıtlı kadroya ve kulübün yönetimsel açıdan sorunlar yaşadığı dönemde görevde bulunmasına rağmen başarılı bir sezon geçirdi ve takımı sezon sonuna kadar şampiyonluğu takip etti. Ancak 2000 yılında Beşiktaş'ın başına gelen Serdar Bilgili yönetiminin kendisiyle çalışmak istememesi ile Beşiktaş'tan ayrıldı.
Bir yıl sonra 2001/2002 sezonunda bu kez Trabzonspor'un teknik direktörü olarak tekrar Türkiye'de göreve başladı. Ancak sezon sonunda sözleşmesi feshedildi.
2002 Aralık ayında Arnavutluk Milli Futbol Takımı'nın teknik direktörlüğüne getirildi. 2006 yılında istifa edene kadar bu görevde kaldı.
Hans Peter Briegel, Haziran 2006 tarihinden itibaren Bahreyn Milli Takımı'nın teknik direktörlüğüne getirildi.



Harald Tony Schumacher


6 Mart 1954 ‚de Almanya’nin Düren sehrinde dünyaya gelen Harald Tony Schumacher Batı Almanya Milli Takımında gösterdiği performans başta olmak üzere 1980'li yılların en önemli kalecilerinden biri.
Futbola Schwarz Weiss Düren kulübünde başladı. FC Köln'e transfer oldu. UEFA kupası finalinde oynadı. Alman milli takımında değişmez kaleci oldu. Alman milli takımı ile 1980 Avrupa Şampiyonluğu kazandı, 1982 ve 1986 Dünya Kupalarında final oynadı. 1988'de Schalke 04'ten Fenerbahçe'ye transfer oldu. Fenerbahçe ile 1 lig şampiyonluğu yaşadı ve Fenerbahçe'de kaptanlık yaptı.

 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Hristo Stoichkov


Video İzle 1

Video İzle 2


Bulgar futbolcu Hristo Stoitchkov, futbol tarihinin en başarılı solaklarından biri olarak saygınlık ve başarı kazandı.
Dünyanın en iyi solak futbolculardan biri olan Hristo Stoitchkov statüsünü bir spor efsanesi olarak perçinledi. Stoitchkov yüzyılın en iyi futbolcularından biri. Stoitchkov’un büyük yeteneği, mizacı ve kararlılığı kendisini kişisel başarının ve profesyonel başarının üst seviyelerine yükseltti.
Arkadaşları tarafından “Itso” olarak da adlandırılan Stoichkov Plovdiv 1966 yılında Bulgaristan’da doğdu. Babası Maritsa, Plovdiv de kaleci olarak görev yapıyordu. Stoitchkov takım için top toplayıcı olarak işe başladı. 1977 yılına gelindiğinde 10 yaşındaki yetenek kendini o kadar iyi geliştirdi ki takım için oynamaya başladı. 1984 yılında Stoitchkov, Harmali takımında oynamaya başladı.
Stoitchkov’un dehası kısa süre içinde anlaşıldı. Stoitchkov 1986 yılından 1989 yılına kadar CSKA için oynadı. Kısa süre içinde de ulusal bir kahraman oldu. Takımla oynadığı ilk tam sezonunda CSKA’nın şampiyonayı kazanmasına ve Bulgaristan kupasını kazanmasına yardımcı oldu. Oyun alanındaki üstün deneyimi ve başarıları ile Stoitchkov, Bulgaristan futbolunda merkez figürlerden biri oldu. 1989 yılında 23 golle ligin gol kralı oldu. Aynı sezon Bulgaristan adına attığı en çok gol sayısıyla altın krampon ödülünü aldı ve Bulgaristan Avrupa’da CSKA’dan sonra Kupa Galipleri Kupası’nda yarı finale yükseldi.
CSKA yarı finalde Barcelona’ya İspanya’da yenilmiş olsa bile Stoitchkov’un performansı başarılı bulundu ve Barcelona koçu Johan Cruyff’un dikkatini çekti. Cruyff, Stoitchkov’la Barcelona adına 4.5 milyon dolarlık ve 5 yıllık bir anlaşma imzaladı.
1990’dan 1994 yılında kadar Stoitchkov Barcelona adına 100’den fazla gol attı. Bu zaman zarfında İspanyol birinci liginde 4 sene ardarda kazanan takımın kaptanı oldu. 1992 yılında Barcelona İtalya’dan Sampdoria’yı yenerek Şampiyonlar Ligi’ni kazandı. Stoitchkov üstün gücü ve isabet yeteneği ile bir kahraman olmuştu.
Stoitchkov, Barcelona’da oynarken Bulgar ulusal takımının Dünya Kupası’nda elemelerden geçmesini sağladı. Stoitchkov’un yetenekleri 1994 yılında turnuvaya hızlı bir başlangıç yapılmasını sağladı. 1991-1994 seneleri arası Bulgaristan ulusal takımının altın çağları olarak bilindi. Bulgaristan takımı, Almanya’yı yendikten sonra Dünya Kupası’nda bronz madalyayı aldı.
Bu esnada 1994 yılında İtalyan takımı Parma 15 milyon dolarlık bir miktar ödeyerek Stoitchkov’u Barcelona’dan satın aldı. Oyuncu 1995 yılı sonuna kadar Parma adına oynadı.
1997 yılında Stoitchkov Barcelona’ya geri döndü. Barcelona 1997 yılında yıldızını 2 aylığına Al-Nasr isimli bir Suudi Arabistan takımına yolladı. Stoitchkov burada da iyi bir performans sergiledi.
Ünlü furtoblcu 5 kere senenin en iyi Bulgar futbolcusu seçildi ve 2 kere altın krampon ödülüne layık görüldü. Stoitchkov 1994 yılında Avrupa’nın en iyi futbolcusu ödülünü kazandı. 1992 yılında dünyadaki en iyi futbolcu ödülünü kucakladı.



Jackie Charlton


1935 yılında doğan Charlton, futbola 10 yaşında FC Ashington Takımı’nda başladı. 1952’de Leeds United’e geçti ve 1971’de futbolu bırakıncaya dek bu takımda oynadı.
Leeds United forması altında 1 lig, 1 federasyon kupası, 2 UEFA Kupası şampiyonluğu, milli forma altında (İngiltere ) 1 Dünya Kupası (1966) şampiyonluğu yaşadı. 35 kez milli oldu. S.İrlanda Milli Takımı’nı çalıştırdı.





Johan Cruyff


Video İzle

25 Nisan 1947' de Hollanda'nın Amsterdam Şehrinde Doğdu. 48 Maça Çıktığı Hollanda Milli Takımı İle 33 Gol attı.


Oynadığı Kulüpler: Ajax (1959-1973, 1982-1984, teknik direktör olarak 1985-1987); Barcelona (1973-1978, teknik direktör olarak 1988-1995); Los Angeles Aztecs (1979-1980); Washington (1980-1981); Levante (1981-1982); Feyenoord (1984-1985)
Başarıları: Hollanda Lig Şampiyonluğu 9 kez (1966, 1967, 1968, 1970, 1972, 1973, 1983, 1984 ve Ajax teknik direktörü olarak 1985); Hollanda Kupası 8 kez (1967, 1968, 1970, 1972, 1973, 1983 ve Ajax teknik direktörü olarak 1986, 1987); İspanya Lig Şampiyonluğu 5 kez (1974 ve Barcelona teknik direktörü olarak 1991, 1992, 1993, 1994); İspanya Kral Kupası 3 kez (1978 ve Barcelona teknik direktörü olarak 1988, 1990); Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası 4 kez (1971, 1972, 1973 ve Barcelona teknik direktörü olarak 1992); Avrupa Süper Kupası 3 kez (1972, 1973 ve Barcelona teknik direktörü olarak 1992); Dünya Kulüpler Kupası 1 kez (1972); Kupa Galipleri Kupası 2 kez (Ajax teknik direktörü olarak 1987 ve Barcelona teknik direktörü olarak 1989); Avrupa'da yılın futbolcusu 3 kez (1971, 1973, 1974)

"Dünyanın her yerinde futbol izledim, oynadım. Ama Katalan halkının Barcelona'sının üzerine titrediği gibi bir sevgiyi kesinlikle görmedim." (Johan Cruyff)




Johan Cruyff tüm zamanların en iyi futbolcusu olarak kabul ediliyor ve bundan bir şüpheniz varsa oyuncu olarak meziyetlerinize bakmanız yeterli. CV'si zaferler ve kişisel başarılarla dolu. 1969 ve 1977 yılları arasında Hollandalı daima Avrupa'nın en iyi yedi oyuncusu arasında yer aldı ve sadece Franz Beckenbauer buna denk. Johan, Ajax'ta birçok iyi futbolcu ile beraber büyüdü ve yetişti. Hollandalı'nın futbol anlayışı, herkesin güçlü olduğu kadar teknik ve takımda her pozisyonda oynamaya hazır olması bir ideoloji gibi yükseldi. Fakat hiç kimse Johan Cruyff gibi komple bir futbolcu değildi. O tam bir Bay Futbol'du. Cruyff'un annesi kulübün antreman kompleksinde temizlikçi olarak çalışıyordu ve 12 yaşındaki Cruyff'u genç takıma almaları için teknik direktörleri ikna eden de oydu. Genç Johan herkesi etkilemiş ve 19 yaşında başlama vuruşunu yapmıştı. Macaristan'a karşı iki yıl sonra ilk defa yer aldığı Hollanda takımında olduğu gibi ilk maçında gol atmıştı. Cruyff giderek daha iyi oldu ve mükemmel bir teknik, sürat ve denge geliştirdi. Ajax, Hollanda'nın amatör bir kulübü olmaktan, Avrupa'nın en iyi takımı olma yolunda bir değişime girdi. 1971'de Avrupa Kupası finallerine ulaştı ve bu durumda Panathinaikos'un hiç şansı yoktu. Ertesi yıl finalde Inter'e karşı iki golü atan isim yine Cruyff'tu. Juventus'a karşı oynanan mükemmel maçta Ajax, herşeyin ötesinde Cruyff üçlemesiyle gündemdeydi. Bu Avrupa zaferleri 1974'te Batı Almanya'daki Dünya Kupası'nda Hollanda'nın favori olmasına yardım etti. Ancak Hollanda zaferi gerçekleşmedi. Franz Beckenbauer'in başında olduğu Batı Almanya kendi ülkesindeki Dünya Kupası'nı kazandı ve Cruyff büyük bir zafer kazanmadan Hollanda kulübünü bıraktı. Onun yerine Katalanların ligi kazanmalarını garantileyerek Barcelona'ya tranfer oldu. 1970'lerde Barcelona'da oynayan Cruyff, 1988'de takımın başına teknik direktör olarak geri döndü. Barcelona artık onun ikinci evi oldu. Onu sık sık kent sokaklarında motosikletiyle dolaşırken görebilirsiniz. Cruyff ailesi de Katalanlar kadar iyi ama herşeye rağmen aile reisi Johan Cruyff, Katalanca'yı bir türlü öğrenememiş. Hatta İspanyolcası bile o kadar iyi değil.



Cruyff, Barça'daki ilk gününde o zamanki Başkan Nunez'e (İspanyolca olarak): "Soyunma odası sadece bana ve futbolculara aittir" demiş. Başkan boş yere itiraz etmiş. Ancak belki de ilk defa, bir Barça antrenörü, yönetim kurulunu yenilgiye uğratmış. Günlük olarak yayınlanan ve hemen hemen tüm sayfalarını kulübe ayıran, eski Barça Başkanı Joan Gaspart'ın çıkardığı Sport gazetesinden Pilar Calvo, "Cruyff'un kazanmasının nedeni futbolculuk kariyeriydi," demişti. "Venables Barcelona'ya geldiğinde bir hiçti. Menotti'nin adı vardı ama kişilik olarak yönlendirilmeye, Cruyff'dan çok daha eğilimliydi. Cruyff hiç bir zaman uzlaşmaz. Her zaman "Ben hem maddi açıdan hem de özel hayatımda kulüpten çok daha iyi durumdayım," der ve canı istediği zaman istifa edebileceğini çok iyi bilirdi. Cruyff dışında başarılı olan bir diğer Barça teknik direktörü Helenio Herrera da yöneticileri dışarda tutmayı başaran güçlü bir insandı. Ama Avrupa şampiyonluğunun sadece Cruyff döneminde kazanılmış olması onu üzüyordu. Yukarıda belirtilenler gibi, Cruyff sadece oyuncu olarak değil teknik direktör olarak da en iyilerden biriydi. Ajax ve Barcelona'yı muhteşem zaferlere taşıdı fakat en büyük başarısı 1992'de Sampdoria karşısında oynanan maçın ardından gelen Avrupa Kupası'ydı. Kalp problemleri ve bir de kalp krizinin ardından Cruyff futboldan emekli olmak zorunda kaldı ve spor yorumculuğuna başladı. Ancak kimse uzun, süratli ve teknik golcünün amatör bir takımı Avrupa'nın en iyi takımlarından biri haline getirdiğini ve Katalanları tek başına dünyanın zirvesine taşıdığını asla unutmayacak.



Cruyff 'a göre Barcelona dünyanın en "uçuk kaçık" kulübüymüş. Onun bu konudaki iddiasına göre; Barcelona'ya biraz bulaşıp da "kafayı yemeyen" bir kişinin olabileceği düşünülemezmiş. Dünya'nın en çılgın kulübü hangisi sorusu üzerine konuşan Cruyff diyor ki: "... Bu sorunun cevabı, hiç düşünmeden Barcelona'dır. Düşünün bir... Kulübün yönetim kurulu, bir başkan, dokuz başkan yardımcısı ve 86 üyeden oluşuyor. Takım deplasmana giderken refakat edecek dört yönetici, 86 ismin bir torbaya konulup, çekiliş yapılmasıyla tespit edilebiliyor. Kulüp üye sayısı ise 130.000. Bu sayıya Katolik dünyasının bir numaralı ismi Papa da dahil. Kulüp, bir mevsim "iflasın eşiğinde" denirken, diğer mevsim, dünyanın en zengin kulübü olabiliyor. Taraftar, Barcelona'ya ait dokuz benzin istasyonu dışında hiçbir yerden -yolda kalma pahasına- benzin almıyor ama bu benzinin kötülüğü yüzünden kulüp yöneticisine küfrediyor. Açıkçası, Barcelona kulübü, aklın delilikle flört ettiği, muhteşem bir kulüptür..."
"37 yaşında son maçıma çıktığım günü unutamıyorum. 1984 Mayıs'ında Feyenoord forması ile Zwolle karşısındaydık. O maçta şunu fark ettim: Futboldan aldığım zevk hiç değişmemişti; hâlâ, çocukken sokaklarda top oynarken aldığım zevki alıyordum." (Johan Cruyff)

 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Jorge Luis Burruchaga


Jorge Luis Burruchaga (9 Ekim 1962 Entre Ríos) Arjantinli eski profesyonel futbolcu, şu anda teknik direktörlük yapmaktadır. Futbolculuk kariyerinde hem ofansif orta saha hem de santrafor olarak oynamıştır.
El Burru lakaplı Burruchaga, 1986 FIFA Dünya Kupası`nı kazanan Arjantin kadrosundaydı ve final maçında Arjantin`i Almanya karşısında 3-2 öne geçiren golü attı ve kupayı kazandırdı. 1990 FIFA Dünya Kupası`nda bütün Arjantin maçlarında forma giydi. Independiente ile 1983 yılında Arjantin Ligi`ni, 1984 yılında da Libertadores Kupası ile Kıtalarası Kupa`yı kazandı.
1994 yılında Valenciennes FC takmında oynarken adı bir maç ayarlama skandalına karıştı ve iki yıl boyunca Fransız futbolundan men cezası aldı.
2002 yılında futbola teknik direktör olarak geri döndü ve Arsenal de Sarandí takımını 2005 yılına kadar çalıştırdı. 2005/06 sezonunda Estudiantes de La Plata takımına 2006 yılında da Independiente`ye geçti.



José Roberto Gama de Oliveira ''Bebeto''


Video İzle


José Roberto Gama de Oliveira ya da bilinen adıyla 'Bebeto', (d. 16 Şubat1964 Salvador, Brezilya) Brezilya Milli Futbol Takımı'nın eski forvet oyuncusu.
Futbol kariyerine 1983Vitoria'da başladı. Sonra sırasıyla Brezilya Ligi'nde Clube de Regatas do Flamengo, Club de Regatas Vasco da Gama ve Botafogo oynadı. Brezilya dışında La Liga takımları Deportivo de La Coruña ve Sevilla FC'de, Meksika'da Toros Neza'da, Japonya'da Kashima Antlers'de ve Suudi Arabistan Ligi'nde Al İttihad'da oynadı.
Oynadığı dönemin en başarılı golcülerinden olan Bebeto, 1994 FIFA Dünya Kupası'nda şampiyon olan milli takımın en önemli oyuncularından biriydi. İlk milli maçını 1985 yılında oynadı ve 75 kez milli oldu, 39 gol attı.
1990, 1994 ve 1998 yıllarında Dünya Kupası'nda oynadı. Özellikle 1994 yılındaki kupada Hollanda ile oynanan çeyrek final maçı öncesi yeni bebeğinin doğması üzerine, bu maçta attığı gol sonrası beşik hareketi ile sevinmesi Dünya Kupası'nın unutulmaz görüntüleri arasına girdi.
Bebeto, 2002 yılında futbolu bıraktı.



Juste Fontaine


Juste Fontaine: Altın Şutlar!
1958 yılındaki Dünya Kupası’nda attığı 13 golle önemli bir rekora imza atan Juste Fontaine, futbol kariyerine Nice ile başladı ve 1956 yılının ekim ayında Macaristan’a karşı ilk milli takım mücadelesine çıkmadan önce, lig ve Kupa Galipleri Kupası’nı kazandı.
Fas’ın tarihi ve turistik şehirlerinden Marakeş’te dünyaya gelen Fontaine, Nice takımında oynadığı dönemde ligi ve Fransa Kupası’nı kazanan kadroda yer alıyordu. 1955 yılında kazanılan bu başarılarla yıldızı parlayan Fontaine’in Fransa Milli Takım’ına da çağırılmaması düşünülemezdi. Genç futbolcu 1956 Ekim’inde Macaristan’a karşı ilk kez milli formayla sahaya çıktı. Fontaine aslında Rene Biliard’ın yedeğiydi, ama Biliard’ın sakatlanması sonrasında ilk on birde sahaya çıkmaya başladı. Takımın diğer hücum oyuncularından Raymond Kopa’yla yakaladığı uyum, Fontaine’in formayı üzerinden bir daha çıkarmamak üzere giymesini sağladı.
Fontaine, Dünya Kupası’nda sergilediği üstün performans sonrasında Fransa’nın güçlü takımlarından Stade Rheims’e transfer oldu. 1959 yılında Avrupa Kupası’nda finale kadar yükselen Rheims, Stuttgart’da düzenlenen finalde Fransa Milli Takımı’ndan yakın arkadaşı Raymond Kopa’nın Real Madrid’iyle karşılaştı. Finalde Real Madrid’e 2 - 0 yenilen Rheimes, gümüş madalyayla yetinmek zorunda kalmıştı.
1960 yılında, Fontaine daha henüz 27 yaşındayken futbolu bırakmak zorunda kaldı. Bacağı ikinci kez kırılmıştı ve sahalara dönmesi zor görünüyordu. Aktif futbol yaşamını bitirdikten sonra Fransa Milli Takımı’nı ve Paris St. Germain’i çalıştıran Fontaine, bir dönem Fransa Futbol Federasyonu Başkanlığı da yaptı.
Federal Almanya’da düzenlenen 1974 Dünya Kupası’nda Gerd Müller, finalde Hollanda’ya attığı golle Fontaine’in Dünya Kupaları’nda tüm zamanların en çok gol atan futbolcusu rekorunu kırdı. Ama Fontaine’in halen elinde tuttuğu, bir turnuvada atılan en fazla gol rekoru kolay kolay kırılacak gibi görülmüyor.



Karl Heinz Rummenigge


Video İzle

25 Eylül 1955, Lippstadt Almanya’da dogan Karl-Heinz Rummenigge ,
Bayern München, Internazionale, Servette FC Klüplerinde Ve Bati Almanya Milli Takiminda Basariyla top kosturmustur.Toplamda 424 macta 220 gol atmistir.
Sol baldiriyla gol atabilen ender futbolculardandir. 1980'lerde almanya'nin ulusal sembollerinden biri olmustur.Kariyeri boyunca hic dunya kupasi kazanamamis olmasina ragmen tum zamanlarin gelmis gecmis en buyuk golculerinden biri. bayern munchen denince akla gelen ilk isimlerdendir.



18 yasinda Bayern Münih'e transfer olmadan önce lippstadt'da bir bankada memurdu. bayern münih'le 1975 ve 1976 yillarinda avrupa sampiyonlar kupasi sampiyonlugunu, almanya milli takimiyla 1980'de avrupa sampiyonlugunu yasamisti. almanya milli formasi altinda toplam 45 gol (bundesliga'da bayern münih adina 162 kez fileleri havalandirmis) kaydetmisti, ancak 1982 (dizinden sakatti) ve 1986 (yaslilik) dünya kupalarinda kendinden beklenen randimani tam olarak verememisti. kalle de derlerdi kendisine. 1982 dünya kupasinda sili'ye 3 gol atmis; fransa'yla oynanan efsanevi yari final macinda skoru 3-1'den 3-2'ye tasimis; klaus fischer'in attigi 3. golün ataginda da katkisi olmustu. uluslararasi futbolculuk kariyerini 1986 dünya kupasi finalinde arjantin'e bir gol atarak noktalamistir.Suan Bayern Münih Klübünün Baskanligini Yapmaktadir.



Ladislao Kubala


SADECE MÜKEMMEL BİR GOLCÜ OLARAK DEĞİL ÜÇ FARKLI ÜLKENİN (MACARİSTAN,ÇEKOSLAVAKYA,İSPANYA) MİLLİ TAKIMLARI FORMASI GİYMESİ NEDENİYLER TARİHE GEÇTİ.AYRICA TARAFTARLARCA BARCELONA'NIN 20.YÜZYILDAKİ EN İYİ OYUNCUSU,SPOR YAZARLARI TARAFINDAN DA ,İSPANYA'DA 20.YÜZYILIN EN İYİ İKİNCİ OYUNCUSU SEÇİLDİ.
ÇEKOSLAVAK BİR BABA VE SLOVAK BİR ANNENİN OĞLU OLARAK BUDAPEŞTE'DE DOĞDU.KÜÇÜK YAŞLARDA FUTBOLA BAŞLADI.KUBALA AYAKLARI GİBİ YUMRUKLARINI DA İYİ KONUŞTURUYORDU AMA BOKSU 11 YAŞINDA GANZ'DA FUTBOL OYNAMAYA BAŞLAYINCA BIRAKTI.
EKONOMİK İMKANLARI ÖOK KISITLI OLAN GANZ TAKIMINDA OYNAMAYA BAŞLADIĞINDA TAKIM ARKADAŞLARININ HEPSİ 14-16 YAŞLARINDAYDI.ÖYLE BÜYÜK BİR YETENEĞİ VARDI Kİ 17 YAŞINA GELMEDEN FRENÇVAROŞ'A TRANSFER OLDU.YAKALADIĞI BÜYÜK BAŞARI SAYESİNDE 1945 YILINDA 18 YAŞINDAYKEN MACARİSTAN MİLLİ TAKIMI'NDA KENDİNE YER BULDU.
ANCAK BABASININ ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN ÇEKOSLAVAKYA'YA TAŞINDILAR VE FERNAND DAUCİK'İN TEKNİK DİREKTÖRLÜĞÜNÜ YAPTIĞI SLOVAN BRATİSLAVA İLE SÖZLEŞME İMZALADI.
BRATİSLAVA'DAN ÇEK MİLLİ TAKIMINA SEÇİLMESİ ÇOK ZAMANA ALMADI.DAHA SONRA TEKNİK DÜREKTÖRÜNÜN KIZIYLA EVLENDİ VE KISA SÜRE SONRA BİR OĞLU OLDU.
KUBALA İKİ ÜLKE ARASINDAKİ POLİTİK SEBEPLERDEN DOLAYI ÜVEY KARDEŞİYLE BİRLİKTE DOĞDUKLARI YERE MACARİSTAN'A,BUDAPEŞTE VASA'YA GERİ DÖNMEK ZORUNDA KALDI.
KOMİNİST REJİMİN BASKISI ALTINDA YAŞAMI ZORLAŞTIĞI İÇİN DÖRT ARKADAŞIYLA BİRLİKTE BİR SOVYET KAMYONUNUN İÇİNDE AVUSTURYA'YA KAÇTI.ORADAN MİLANO'NUN 30 KİLOMETRE ARSİZİO'YA GEÇTİ.HAYALİ FUTBOL YAŞAMINI SÜRDÜREBİLMEKTİ.
ANCAK KISA BİR SÜRE SONRA MACARİSTAN FUTBOL FEDERASYONU FİFA'YA BASKI YAPARAK ÜLKEDEN KAÇAN OYUNCUNUN LİSANSININ İPTAL EDİLMESİNİ VE HİÇBİR YERDE FUTBOL OYNAMAMASINI İSTEDİ.KUBALA'NIN HERHANGİ BİR TAKIMDA FORMA GİYMESİ İMKANSIZ HALE GELMİŞ OLMASINA RAĞMEN İNTER VE TORİNO ONU RENKLERİNE KATMAK İSTİYORDU.



HAVALANAMAMIŞ VE SUPERGA'YA ÇARPMIŞTI.BU İDDİALARIN DOĞRU OLUP OLMADIĞI VE UÇAĞIN NEDEN DÜŞTÜĞÜ HİÇ BİR ZAMAN ÖĞRENİLEMEDİSONUÇ OLARAK KUBALA O UÇAKTA DEĞİLDİ.O DÖNEMDE YETENEKLİ OYUNCULARI GÖRMEK İÇİN HİÇ BİR TAKIMLA SÖZLEŞMESİ OLMAYAN FUTBOLCULAR İÇİN ÖZEL MAÇLAR DÜZENLENİR VE FUTBOLCULAR GÖRÜCÜYE CIKARDI.MACAR ARKADAŞLARIYLA MÜCADELE ETTİĞİ BİR MAÇTA BARCELONA ONU KEŞFETTİ.DÖNEMİN BARCELONA BAŞKANI AUGUSTİ MONTAL GALOBART,ÇOK BEĞENDİĞİ BU MACAR OYUNCUYLA SÖZLEŞME İMZALAMAYA KARAR VERDİ.
KENDİNİ KANITLAMASI BEKLENDİĞİNDEN DE ÇOK DAHA KOLAY OLDU.DÜNYA FUTBOLUNDA BÜYÜK GÜCE SAHİP OLAN BARCELONA FIFA'DAN OYUNCUSU İÇİN GEREKLİ İZNİ ALDI.
RESMİ MAÇLARA ÇIKMAYA BAŞLADIKTAN SONRA KISA SÜREDE POPÜLER HALE GELDİ.DAHA SONRA İSPANYOL PASAPORTU ALDI VE BİR KAÇ ÖZEL MAÇTA MİLLİ TAKIM FORMASINI GİYDİ.KUBALA BARCELONA'NIN 1951-53 YILLARI ARASINDA KAZANDIĞI 5 KUPADA BAŞROL OYNADI.
DAHA SONRA BARCELONA VE ESPANYOL'DA TEKNİK DİREKTÖRLÜK YAPTI.AYRICA İSVİÇRE,İSPANYA,PARAGUAY VE SUUDİ ARABİSTAN MİLLİ TAKIMLARINI ÇALIŞTIRDI.2002 YILINDA YAKALANDIĞI HASTALIĞA YENİK DÜŞEREK HAYATA GÖZLERİNİ YUMDU VE ANILARDA BARCELONA'DAKİ MÜTHİŞ YILLARI VE MAÇLARI KALDI.329 MAÇTA 259 GOL ATTI...
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Lev Ivanovich Yasin


Video İzle

Lev Ivanovich Yaşin 22 Ekim 1929’da Moskova’da dogan , S.S.C.B Milli Takımının Efsane kalecisi.Dünyanin gelmis gecmis en iyi kalecisi olarak gösterilir ve her sene yilin kalecisi secilen futbolcuya Lev Yasin Ödülü verilir. Bütün futbol hayatı (1949-1971) Dinamo Moskova takımında geçti. Avrupa'da yılın futbolcusu ödülü alan gelmiş geçmiş tek kalecidir. 20 Mart 1990’ da Yasadigi bir tafik kazasi sonucunda hayata veda etti.





Lionel Messi


Video İzle

Lionel Messi 24 Haziran1987 Arjantin

Lionel Messi: Hastalıktan krallığa...
Ariel Ortega, Marcello Gallardo, Javier Saviola gibi birçok ismi basın Maradona’nın veliahtı olarak atamıştı. Gelin görün ki hepsi yanıldılar. Müzeden çıkarılıp alınan efsane 10 numaralı formayı Maradona’dan sonra ilk kez giyme unvanına erişen Ariel Ortega kayboldu, Gallardo söndü, Saviola da bekleneni veremedi. Fakat yeni birisi çıktı ortaya. Ufak tefekti, çelimsizdi, çocuktu… Lionel Messi’den bahsediyorum. Basının değil bizzat Maradona’nın veliaht ilan ettiği kişiden. Klas hareketlerini izliyoruz, Nou Camp’da estirdiği rüzgardan nasibimizi alıyoruz. Fakat sanırım ders almamız gereken hikayesini ya bilmiyoruz ya da es geçiyoruz.



İşte Messi, işte dert, işte keder ve işte başarı…
Eğer onu Barcelona’nın Arjantin’den bulup çıkardığı ve İspanya’ya getirdiği biri sanıyorsanız, bir masal kahramanı gibi görüyorsanız maalesef yanılıyorsunuz.
Messi ailesi çok fakirdi ve biricik oğulları Lionel hastaydı. Tedavisi ve bakımı için uzman doktorlar gerekiyordu ve dolayısıyla da para. Bu parayı Arjantin’de kazanabilmek onlar için neredeyse imkansızdı. Tek yol İspanya’ya uzanıyordu.



Messi’nin hormonal sorunları vardı. Ergenlik döneminde diğer yaşıtlarının aksine gelişemiyordu, büyüyemiyordu. Ama bu hastalık onun futbol oynamasına engel teşkil etmiyordu. 5 yaşında futbola başladığı ilk kulüp olan Grandoli’de oynadığı futbol dilden dile yayılmıştı. Yeni bir yıldız doğuyordu.
Newells Old Boys onu kadrosuna katmakta gecikmedi. Her Arjantinli efsanenin olduğu gibi onun da yolunun River Plate veya Boca Juniors’tan geçmesi gerekiyordu. River onu buldu ve denemelere çıkardı. Ama vakit gelmişti. Bir an önce İspanya’ya gitmeli ve tedavi olmalıydı. Böyle bir zamanda futbolu arka plana itmesi gerekiyordu ve öyle de oldu.



Messi 13 yaşında İspanya’ya gitti. Tedavi olurken futbolu da ihmal etmedi. İspanya’da çeşitli alt yapılarda kendini geliştirdi, şansını denedi. Bu arada Katalan ekibi Barcelona’nın scoutları (yetenek avcıları) boş durmuyordu. Her zaman ilk önce Messi’nin ismi söylendi onlara. Ve beklenen gelişme oldu Messi Barça’ya geldi. Rezerv Lig’de boy gösterdi. Ancak Messi yetenekleri ile bu lige büyük geldi. Rijkaard’a onun A takıma alınması için rica edildi.
Hollandalı teknik adam önceleri bu düşünceye olumsuz baktı. Rijkaard'a göre onun daha zamana ihtiyacı vardı. 2 -3 hafta geçti ve 18 yaşındayken Barca’nın A takımına alındı. La Liga, Nou Camp onun için bir rüyaydı. Porto ile oynanan hazırlık karşılaşmasında oynayan Messi’ye bizler gibi İspanyollar da yabancıydı. Kimse bilmiyordu hünerlerini… Arjantinli ilk çıktığı Lig maçında oyuna yedek başlamış ve girer girmez topu ağlara göndermişti. Bu, onun efsane Barcelona tarihine adını yazdırmasına yetiyordu. Henüz 17 yaşından 10 ay 7 gün almıştı. Bunun yanında da bir unvan. Barcelona tarihinde gol atan en genç futbolcu…



Artık daha çok çalışması gerekiyor daha fazla özveride bulunması gerekiyordu. Uluslararası arenada da kendini tanıtabilmesi için U-20 yaş altı milli takımı onun için büyük bir şanstı. Yaptı gösterisini, ekranları başında izleyen bizleri şaşırttı, ağzımızı açık bıraktı. Şampiyonada hem gol kralı oldu hem de en değerli oyuncu seçildi.
Gerisini anlatmama gerek yok sanırım. Her hafta onu izliyoruz. Onun hayatında her şey yolunda. Tek bir düşüncesi kaldı o da sorumluluk. Maradona’nın veliahtı olmak, hem de bu sözü ondan duymak tabii ki Messi’de baskı oluşturabilir. O da olsun artık…
Not: Bu arada Messi’nin boyu 1.69. İspanyol doktorları kutlamak gerek…
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Luis Filipe Madeira Caeiro 'FIGO'



Video İzle

Luis Filipe Madeira Caeiro 'FIGO'
Almada(Portugal)
4 November 1972


Barca’da hain Real’de yıldız
Barcelona’dan başarılı bir sezon sonunda Real Madrid’e giderek Katalan taraftarlarca hain ilan edilen Figo, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en iyi oyuncularından biri.
Dünyanın en pahalı futbolcusu Luis Figo, 11 Aralık’ta Roma’da belirlenecek FIFA yılın futbolcusu ödülüne aday üç isimden biri. 28 yaşındaki Portekizli oyuncunun dünyanın en iyi forvetlerinden biri olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok.



Sürat, etkileyici bir top kontrolü, öldürücü şutlar ve bir atlet kadar iyi dayanıklılık ve kondisyon... En tehlikeli olduğu anlar kanatlardan yaptığı koşular olmasına rağmen ceza sahasına topla daldığı zamanlar rakip takımların korkulu rüyası Figo. Euro 2000’de İngiltere’ye uzaktan attığı unutulmaz gol, savunma oyuncularının fırsat vermeleri durumunda nelerle karşılaşabileceklerinin göstergesi. Bütün bunların ötesinde Figo, tam bir takım oyuncusu. O hiçbir zaman takım için bütün gücünü harcamadığı gerekçesiyle suçlanamaz. Doğuştan gelen yetenekleriyle takımı için kendini feda etmesi Figo’yu dünyadaki diğer yıldızlardan ayırıyor ve onu bütün teknik direktörlerin transfer listelerinin başına koyuyor. Sahadaki hırslı oyunu ve mücadeleci ruhu Figo’yu taraftarın da sevgilisi yapıyor.
Buna rağmen Figo’yu yazın manşetlere taşıyan futbol yetenekleri değil, Barcelona’dan Real Madrid’e olaylı transferi oldu.
Barcelona taraftarının Figo’ya çok büyük tepki duymasının altında transfer sezonundan önce Real’e gideceği söylentilerini kesin bir dille yalanlaması ve sözünde durmaması yatıyor. Barcelonalı taraftarların gönlünde fahri Katalan olan ünlü oyuncunun Real’e gidişi konusunda ilginç olan ise Real Madrid’e gerçekten isteyerek gittiğine taraftarların çoğunun inanması. Menajerinin, Real Madrid’in başkanlık seçimi sırasında o zamanki aday Florentino Perez’le bir anlaşma imzaladığı ve bu anlaşmanın sadece Figo’nun Barcelona ile olan sözleşmesindeki fiyatın artırımı için yapıldığı yaygın görüş.
Sporting Lizbon’dan Barcelona’ya transfer olduğu sezondan beri Katalan ekibiyle çıktığı 172 maçta 30 gol atan Figo, bordo- mavili kulüp ile iki lig, iki İspanya Kupası, birer de Avrupa Süper Kupası, İspanya Süper Kupası ve Kupa Galipleri Kupası sevinci yaşadı. Geçen sezon Barcelona’nın hiçbir kupa alamamış olmasına rağmen, Figo, kariyerinin en iyi sezonunu geçirdi ve 9 gole imza attı. Barcelona’yı Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale taşıyan Portekizli yıldız, Portekiz’in de Euro 2000’de yarı finale kadar gelmesinde başrolü oynadı.

Bu sezon transfere 75 milyon dolar harcayan Barcelona, Figo’nun yerinin doldurabilmiş değil. 100.000 kişilik eski taraftarının önüne çıkmayı başaran ama maç boyu tepki alan Katalan izleyicilerin eski idolü Figo, “vatan haini”ne varan suçlamalarla karşı karşıya kaldı.
İspanya’da en fazla asist yapan futbolcu olan Figo’yla ve sakatlıktan tamamen kurtulan Fernando Morientes’le güçlenen Real Madrid, bu sezon transfere harcadığı paraların karşılığını görecek gibi görünüyor.
Barcelona’nın eski teknik direktörü Louis Van Gaal, bir dünya karması oluşturursa ilk seçeceği oyuncunun Figo olacağını söylüyor ve ekliyor: “Figo, kazanma isteği ve futbol mantalitesiyle çok büyük, fantastik bir futbolcu”



Dünyada yılın futbolcusu ödülünün ilk adayı Figo’nun kısa futbol geçmişi şöyle:


1972: 4 Kasım’da Lizbon’da doğdu
1989: Portekiz’le FIFA 16 yaş altı şampiyonluğunu yaşadı.
1990: Sporting Lisbon ile ilk maçına çıktı.
1991: Portekiz’le FIFA 20 yaş altı şampiyonluğunu kazandı. Aynı yıl, Lüksemburg’a karşı ilk kez Portekiz Milli Takımı’nın formasını giydi.
1992: Portekiz formasıyla kasım ayında oynanan Portekiz’in Bulgaristan’ı 2-1 yendiği maçta milli takımla ilk golünü attı.
1995: Haziran ayında Johan Cruyff’un Barcelonası’na, menajeri Parma ve Juventus’la da sözleşme imzaladığı için tartışmalı bir şekilde transfer oldu.
1995: Eylül ayında Barcelona’nın Merida ile 2-2 berabere kaldığı maçta ilk kez Katalan ekibinin formasını giydi.
1996: Haziran ayında Türk Milli Takımı’nın da bulunduğu grupta Portekiz adına attığı golle Euro 96 Portekiz’in çeyrek finale kalmasında pay sahibi oldu.
1997: Barcelona ile İspanya Kupası, Süper Kupa ve Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nı kazandı.
1998: Barcelona ile İspanya’da hem lig hem kupa, Avrupa’da da Süper Kupa şampiyonluğu yaşadı.
1999: Katalan ekibinde 7 gol atarak şampiyonlukta yine pay sahibi oldu. Aralık ayında France Football dergisinin yaptığı ve takım arkadaşı Rivaldo’nun 1. olduğu Dünyada Yılın Futbolcusu anketinde 5. oldu.
2000: Barcelona’daki son sezonunda 32 lig maçında 9 gol attı, Barcelona sezonu ikinci tamamladı.
2000: Euro 2000 finallerinde, İngiltere’ye attığı gol ve Portekiz’in yarı finale kalmasıyla en çok konuşulan oyunculardan biri oldu.
2000: 24 Haziran’da, 56.1 milyon dolarla dünya rekoru kırarak Real Madrid’e transfer oldu
2000: 21 Ekim’de, Nou Camp’a Real Madrid oyuncusu olarak döndü, Real maçı 2-0 kaybetti.
2000: Kasım ayında, 2000 Dünyada Yılın Futbolcusu Ödülü’ne aday gösterildi.
2000: Aralık ayında, World Soccer dergisi tarafından Dünyada Yılın Futbolcusu seçildi.



Marco Van Basten



Video İzle


Van Basten, şüphesiz kendi jenerasyonunun en iyi golcüsüydü. Attığı gollerin olağanüstü olduğu söylenemez; onu bu kadar büyük yapan, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda ortaya çıkması ve golünü atmasıydı…



31 Ekim 1964’de Utrecht’de dünyaya gelen Marco Van Basten’in çocukluk rüyası, bir futbolcu olmak değildi. O, dünya çapında bir jimnastikçi olmak istiyordu. Yine de futbola yöneldi ve mahalli takımlardan Edilwijk’in altyapısında futbola başladı. 18 yaşına geldiğinde, Ajax onu çoktan keşfetmişti.



Ajax formasıyla ilk kez 3 Nisan 1982’de, Nijmegen’e karşı oynadı. Maça yedek olarak başlamıştı ama Johann Cruyff’un oyundan alınmasıyla kendini De Meer Stadyumu’nun çimlerinde buldu. Johann Cruyff, Van Basten için “Geleceğin Cruyff’u olacak” diyordu. Van Basten, Cruyff’u utandırmadı ve oynadığı süre zarfında, bir gol atmayı başardı. Ajax aradığı taze kana nihayet kavuşmuştu. Bir sonraki sezon, yirmi maçta attığı dokuz golle göz doldurdu. 1983’te düzenlenen Genç Milli Dünya Kupası kadrosuna da çağrıldı ama sakatlığı yüzünden forma giyemedi. 83 - 84 sezonunda ise kendisinden beklenen patlamayı yaparak 26 maçta attığı 28 golle takımın yıldızı oldu. Sonraki üç sezonda oynadığı 86 maçta da ağları 90 kez havalandırdı.



Hollanda, Meksika 86 Dünya Kupası eleme grubunu ikinci olarak tamamlamış ve baraj maçında Belçika’ya elenerek Dünya Kupası vizesini elinden kaçırmıştı. Van Basten ise Avrupa’nın en çekinilen hücum oyuncuları arasında gösteriliyordu artık. Ligde attığı 37 golle Altın Ayakkabı’yı kazanmıştı. Van Basten’e Milan yolu gözüktü. Fakat Milan’da geçirdiği ilk yıl tam bir fiyasko olacaktı. Ayak bileğinden sakatlandı ve sezonun büyük bir kısmında forma giyemedi. Oynadığı 11 maçta ise sadece 3 gol kaydedebildi. Milan’da geçirdiği başarısız sezonun ardından Batı Almanya’da düzenlenen 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası için Hollanda kadrosuna yedek olarak düşünülmüştü. Turnuva, Hollanda’nın şampiyonluğuyla sona ererken, Van Basten için dünya üzerindeki en büyük futbolcu deniyordu.
Turnuvada, önce İngiltere’yi attığı üç golle turnuva dışına itmiş, ardından da son dakika golüyle Hollanda’nın Batı Almanya’yı 2 – 1’lik bir skorla geçerek finale adını yazdırmasını sağlamıştı. Münih Olimpiyat Stadyumu’nda oynanan finalde ise karşılarında S.S.C.B. vardı; Gullit ve Van Basten, attıkları birer golle skoru belirledi. Hollanda, tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonu olma onuruna erişiyordu. Van Basten de Avrupa’da yılın futbolcusuydu.
88 - 89 ve 89 - 90 sezonları, Milan tarihinin altın yılları oldu. Bir önceki sezon Serie A’nın şampiyonu olmuş ve Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılma hakkını kazanmışlardı. Milan, iki sezon üst üste Şampiyon Kulüpler Kupası’nı müzesine götürmekle kalmayıp, Süper Kupa’yı ve Dünya Kulüpler Şampiyonası’nı da ikişer kez kazandı. Van Basten, bir kez daha Avrupa’da yılın futbolcusuydu.



İtalya 90, Hollanda için tam bir hayal kırıklığı oldu. Avrupa Şampiyonu sıfatıyla katıldıkları turnuvada, İngiltere, İrlanda ve Mısır’ın olduğu gruptan ancak üçüncü olarak çıkabildiler ve ikinci tur maçında Batı Almanya’ya 2 – 1’lik bir skorla boyun eğdiler. Van Basten, dört maçta tek bir gol bile atamamıştı. 1992′de İsveç’te düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda da yine benzer bir sonuç bekliyordu Portakallar’ı. Gruptan çıkmayı başarmışlardı yine ama bu kez de Danimarka’ya elenmekten kurtulamadılar.
Van Basten, Milan’da büyük başarılara imza atmaya devam etti. 18 Ağustos 1995’de Milan - Juventus karşılaşmasında jübilesini yaparken San Siro’da Van Basten’i son kez izlemek için gelmiş 85,000 taraftar onu ayakta alkışlıyordu…
 

ƒoŋksiyoŋeL

New member
Luís Nazário de Lima Ronaldo


Video İzle 1

Video İzle 2


Luís Nazário de Lima Ronaldo: O bir gol makinesi. Muhteşem hayat hikayesiyle bitti zannedilen futbol kariyeri ve yeniden doğuşu. İşte huzurlarınızda Dünya'yı sallayan sambacı !
Luís Nazário de Lima Ronaldo, 22 Eylül 1976’da Bento Ribeiro, Rio de Janeiro, Brezilya’da doğan bir yıldız.

Brezilya Milli Takımı ve Real Madrid’de forma giyen ve kısaca Ronaldo olarak bilinen yıldız futbolcu ayrıca “O Fenômeno” yani “Fenomen” olarak da biliniyor.

Ronaldo’nun yüksek hızını kaybetmeden top sürme kabiliyeti, gol içgüdüsü ve gücü O’nun modern futbolun en tehlikeli ve iyi golcülerinden biri yapan en önemli özelliklerinden sadece bir kaçı.

Futbol dünyasının en çok tanınan isimlerinden biri olan Ronaldo, Latin Amerika’da tanrılaştırılan bir idol !

Dünya’nın bir ucundan öbürüne futbolun ne olduğunu bilen herkesin tanıdığı Ronaldo aşk hayatı, sakatlıkları ve tabii ki golleriyle günümüzün en önemli futbol şahsiyetlerinden biri.

Ronaldo ayrıca “FIFA Yılın Futbolcusu” ödülünü ilk kez 3 kere kazanan isim, bu rakama daha sonra şimdiki takım arkadaşı Zinedine Zidane da ulaşmayı başardı.



.::ERKEN ZAMANLAR::.

Ronaldo, Rio de Janeiro’nun fakir bir bölgesi olan Bento Ribeiro’da 1976’da doğdu. Brezilya’daki herkes gibi O da futbola sokaklarda başladı. Semtin futbol takımı Social Ramos Club’da ilk kez krampon giyen Ronaldo 1982’de semt takımının ezeli rakibi Pico dela Mirandona’ya ilk golünü kaydetti.


Ancak başarılı bir kariyerin başlangıcında Ronaldo’nun en büyük engeli annesi Dona Sona oldu. Çünkü Ronaldo’nun derslerini çalışmasını ve bir zamanlar babası Nelio’nun Portekiz’de yaptığı gibi futbolcu olmasını istemedi. Çocuk yaşta futbolun yanı sıra tenis de oynayan Ronaldo’nun annesi için futbolu bırakıp iş adamı olması ve hobi olarak da tenis oynaması küçük çocuğu için en ideal formüldü. Ama ne annesi Sonia ne babası Nelio ne de kardeşleri Ione ile Nelio Jr. Ronaldo’nun bir süre sonra O Fenômeno olarak çağırılacağını tahmin edebilirdi.



Batıl inancı sebebiyle sonradan kavga etmemek için sofrada isteyene bile tuz uzatmayan, kız arkadaşını çok kıskanan her fırsatta televizyonun başına geçip Michael Jordan ya da Pete Sampras’ı izleyen bu çocuk kapının önünde başladığı futbol sayesinde hayalini kurduğu sporcular gibi bir şöhrete kavuşacağını tahmin edebilir miydi? Semt takımında başlayan ve her Brezilyalı çocuk gibi sahilde sıcak kumlar üzerinde devam eden futbol tutkusunun O’nu Dünya’nın en çok takip edilen futbolcularından biri yapacağını bilebilir miydi?

KARİYERİNDEN BİR KESİT



Ronaldo’nun futbol oynamaya olan yeteneği 14 yaşındayken görülmeye başladı. Brezilyalı futbol efsanesi Jairzinho, Ronaldo’yu 2. kulübü olan São Cristovao’da oynarken Brezilya Genç Takımı’na öneren isim oldu. Jairzinho gibi bir referans genç Ronaldo’yu Genç Takımın yanı sıra efsanenin eski takımı Cruzeiro’ya da sokmaya yetti. İlk önce Cruzeiro Esporte Clube’nin genç takımında oynamaya başlayan Ronaldo profesyonel kontrata imza atana kadar bekletildi ve ardından da kulübün en dikkat çekecek futbolcularından biri Mavi Beyazlıların bünyesine girdi.


Brezilya 17 Yaş Altı Milli Takımı’nda 16 yaşında geldiğinde 57 maça çıkan Ronaldo, kendisi için adını kullanan Jairzinho’yu utandırmadı ve kaydettiği 59 golle maç başına 1 gol ortalamasının üzerinde kısa süre sonra ne kadar büyük bir yıldız olacağının sinyallerini verdi. 1994’de Brezilya Milli Takım kadrosuna alınan Ronaldo zaten birçok yıldızı olan Brezilya’nın Dünya Kupası kadrosuna alındı ama Romario ile Bebeto’nun gölgesinde kalarak A.B.D’de düzenlenen 1994 Dünya Kupası’nda yedek kaldı. 94 Dünya Kupası döneminde Ronaldo’ya “Ronaldinho” adı verildi; bu ismi takmaktaki amaç kadroda yer alan Ronaldao ile karıştırılmasını engellemekti. Ronaldo bu ismi daha sonraları milli takımdaki en yakın arkadaşlarından biri olacak Ronaldo de Assis Moreira’ya (Ronaldinho) verdi.


AVRUPA KARİYERİ




Ronaldo’nun Avrupa kariyeri 1994 – 1995 sezonunda Hollanda ekibi PSV Eindhoven’a transfer edildiğinde başladı. Hollanda’ya transfer olan Ronaldo abisi sayılan Romario’nun kariyerini kendine örnek alarak hareket ettiği ve basamakları tırmanmayı başladığı kariyerinin en önemli yılında çok büyük bir patlama yaptı; Hollanda Ligi gol kralı olan Ronaldo, İspanyol devi Barcelona’nın ilgisini çekti.



1996 – 1997 sezonunda Barcelona’ya transfer edilen Ronaldo 37 maçta 34 gol lig de kaydetti. Copa Del Rey, ve Avrupa Kupa Galipleri Kupası da sayılacak olursa bu istatistik 49 maçta 47 gol oldu. Bir sonraki yıl ise Ronaldo Serie A devi Inter’e transfer edildi.



1996 ve 1997’de peş peşe FIFA Dünya’da Yılın Futbolcusu seçilen Ronaldo, 1998 Dünya Kupası’nda ise sergilediği performansla hayal kırıklığı yarattı. Turnuva boyunca sadece 4 gol kaydeden Ronaldo’nun milli takımı finalde de ev sahibi Fransa’ya mağlup olarak kupayı alamadı.
 

HTML

Üst