türk ocağı
serdengeçti
Tutun beni başım dönüyor
Anlatacağım mevzu aklıma gelince bende garip haller başgösteriyor...
Çünkü konu, yani mevzu, benim gibi geçmişi bilenlerde ya tansiyon yükselmesine, ya da tansiyon düşmesine sebep oluyor.
Rüzgâr güllerimiz ilk defa Milli Şef İnönü zamanında faaliyet göstermeye başladılar...
Sosyalizm dedikleri, aslında komünizm hastalığı, beraberinde bir de fırdöndülük getirmişti...
Kimleri görmedik ki?
Semavi dinlere inat Yahudi Karl Marks'ı peygamber mertebesine çıkaran vatan kurtarıcıları bulundukları yerde fazla direnemediler...
Bir zaman Lenin'ci kimliği taşıdılar...
Daha sonra Lenin'i az gaddar buldular ki Stalincilikte karar kıldılar...
27 Mayıs darbesinden sonra amip misali bölündüler, çoğaldılar...
Kimi Mao'culuk illetine yakalandı...
Kimi Enver Hoca'cı oluverdi aniden...
Kimi Ho Si Minh sevdasıyla başka bir tarafa döndü.
Hiçbir zaman ne demokrat oldular, ne de bulundukları yerleri beğendiler...
Mahalli liderler icat edip o yöne yöneldiler...
Kim ne karışır?
Adamların sırtında yumurta küfesi yoktu... Döne döne ülkeye hizmet etmeye adamışlardı kendilerini...
Ankara sokaklarında "sürekli devrim" sloganları etrafı çınlatırdı.
Sürekli devrim sürekli dönekliğe yol açtı herhalde...
Biribirlerini dahi döneklikle, sosyalizme ihanetle suçlama modası çok sürmedi...
Revizyonistler!..
Sermaye yardakçıları vs. ithamları dönme eylemini daha da artırdı...
Amma hiçbiri tatmin olmadı...
Baş papazlarının, pardon, hahamlarının "din toplumun afyonudur" sözü kulaklarında asılı kalmıştı...
Yeni bir dönüşün tartışmasını yaptılar mı, yapmadılar mı, bilmiyoruz.
Bir gördük ki cümbür cemaat sosyalizmden, hatta sosyal demokratlıktan feragat eylediler...
Anam anam anam!..
Maocusu, Kastrocusu, Stalincisi, Enver Hocacısı, Ho Si Minhçisi söz ve fikir birliği etmişcesine iyice fırıldaklaştılar...
Kartel medyanın kılavuzluğunda taptaze hüviyetle çıktılar karşımıza...
Ulusalcılık kisvesini giyiverdiler...
Atatürkçülük üniformasıyla arzı endam ettiler...
Kemalizm dediler, başka demez oldular...
"Türküm" diyeni faşistlikle itham edenler, tamamen Türkçü ve aynı zamanda faşist tavırlarla şirketleştiler...
Silahlı üniformalılardan yanlarına destek almayı ihmal etmediler ve uzakta kalanı arsızca, insafsızca eleştiriye hatta hakarete maruz bıraktılar...
İşte bu durumlar başımı döndürdü...
Hiçbir baltaya sap olamadıklarını anlayınca dönekliği denize düşenlerin yılana sarılması gibi tek kurtuluş yolu gördüler...
Atatürkçü/Maocu,
Kastrocu/Kemalist...
Che Guevaracı/Vatansever...
Beynelmilelci ulusalcı,
Ve şimdi yine çıkmaza girdiklerini fark ettiler ki, ağababaları İslâmi fetvalar vermeye başladılar...
Yüzsüzlüğün bu kadarına elbette pes dememiz düşer...
Boş kaldıkları günlerde kendilerine benzeyen İslâm dönmelerinin telif ettikleri Kur'an meallerini okuyarak, yorumlar yapmaktalar ve de yüzleri kızarmamakta...
Midem bulanıyor!..
Başım dönüyor, tutun beni...
Etraf fırıldak dolu... Siz fark etmiyor musunuz?
----------
Rüzgârla dönen fırıldaklar yapardık
Ve bir de avara kasnaklar yapardık
Çocuktuk fırdöndüler tercihimizdi
Döne döne akan ırmaklar yapardık.
Abdurrahim Karakoç
Anlatacağım mevzu aklıma gelince bende garip haller başgösteriyor...
Çünkü konu, yani mevzu, benim gibi geçmişi bilenlerde ya tansiyon yükselmesine, ya da tansiyon düşmesine sebep oluyor.
Rüzgâr güllerimiz ilk defa Milli Şef İnönü zamanında faaliyet göstermeye başladılar...
Sosyalizm dedikleri, aslında komünizm hastalığı, beraberinde bir de fırdöndülük getirmişti...
Kimleri görmedik ki?
Semavi dinlere inat Yahudi Karl Marks'ı peygamber mertebesine çıkaran vatan kurtarıcıları bulundukları yerde fazla direnemediler...
Bir zaman Lenin'ci kimliği taşıdılar...
Daha sonra Lenin'i az gaddar buldular ki Stalincilikte karar kıldılar...
27 Mayıs darbesinden sonra amip misali bölündüler, çoğaldılar...
Kimi Mao'culuk illetine yakalandı...
Kimi Enver Hoca'cı oluverdi aniden...
Kimi Ho Si Minh sevdasıyla başka bir tarafa döndü.
Hiçbir zaman ne demokrat oldular, ne de bulundukları yerleri beğendiler...
Mahalli liderler icat edip o yöne yöneldiler...
Kim ne karışır?
Adamların sırtında yumurta küfesi yoktu... Döne döne ülkeye hizmet etmeye adamışlardı kendilerini...
Ankara sokaklarında "sürekli devrim" sloganları etrafı çınlatırdı.
Sürekli devrim sürekli dönekliğe yol açtı herhalde...
Biribirlerini dahi döneklikle, sosyalizme ihanetle suçlama modası çok sürmedi...
Revizyonistler!..
Sermaye yardakçıları vs. ithamları dönme eylemini daha da artırdı...
Amma hiçbiri tatmin olmadı...
Baş papazlarının, pardon, hahamlarının "din toplumun afyonudur" sözü kulaklarında asılı kalmıştı...
Yeni bir dönüşün tartışmasını yaptılar mı, yapmadılar mı, bilmiyoruz.
Bir gördük ki cümbür cemaat sosyalizmden, hatta sosyal demokratlıktan feragat eylediler...
Anam anam anam!..
Maocusu, Kastrocusu, Stalincisi, Enver Hocacısı, Ho Si Minhçisi söz ve fikir birliği etmişcesine iyice fırıldaklaştılar...
Kartel medyanın kılavuzluğunda taptaze hüviyetle çıktılar karşımıza...
Ulusalcılık kisvesini giyiverdiler...
Atatürkçülük üniformasıyla arzı endam ettiler...
Kemalizm dediler, başka demez oldular...
"Türküm" diyeni faşistlikle itham edenler, tamamen Türkçü ve aynı zamanda faşist tavırlarla şirketleştiler...
Silahlı üniformalılardan yanlarına destek almayı ihmal etmediler ve uzakta kalanı arsızca, insafsızca eleştiriye hatta hakarete maruz bıraktılar...
İşte bu durumlar başımı döndürdü...
Hiçbir baltaya sap olamadıklarını anlayınca dönekliği denize düşenlerin yılana sarılması gibi tek kurtuluş yolu gördüler...
Atatürkçü/Maocu,
Kastrocu/Kemalist...
Che Guevaracı/Vatansever...
Beynelmilelci ulusalcı,
Ve şimdi yine çıkmaza girdiklerini fark ettiler ki, ağababaları İslâmi fetvalar vermeye başladılar...
Yüzsüzlüğün bu kadarına elbette pes dememiz düşer...
Boş kaldıkları günlerde kendilerine benzeyen İslâm dönmelerinin telif ettikleri Kur'an meallerini okuyarak, yorumlar yapmaktalar ve de yüzleri kızarmamakta...
Midem bulanıyor!..
Başım dönüyor, tutun beni...
Etraf fırıldak dolu... Siz fark etmiyor musunuz?
----------
Rüzgârla dönen fırıldaklar yapardık
Ve bir de avara kasnaklar yapardık
Çocuktuk fırdöndüler tercihimizdi
Döne döne akan ırmaklar yapardık.
Abdurrahim Karakoç