Ergenekon Operasyonu’nu Doğru Anlama Kılavuzu

Vtnsvr

New member
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,220
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Patagonya
Bir okuyucu, “Galiba bu Ergenekon Operasyonu Dede Korkut yakalanana kadar sürecek!” derken, bir başkası “Bu Ergenekon değil, Erdoğankon!” yorumunu yapıyor.
Her iki yorumun da kendine göre haklı gerekçeleri var, ama biz her şeye rağmen olup bitenleri “hukukun içinde kalarak” değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
Bize, “Siz Gladio’yu mu destekliyorsunuz?” diye soruluyor. “O da nereden çıktı?” dediğimizde, “Ergenekon, Gladio’nun Türkiye ayağıdır” cevabı veriliyor. SSCB işgali durumunda vatanlarını savunmak için NATO üyesi ülkelerde ABD kontrolünde gayri-nizami çeteler oluşturulmuş, SSCB çöktükten sonra başta İtalya olmak üzere bütün NATO ülkelerinde bu oluşumların cümlesi tasfiye edilmiş, yalnız Türkiye’deki ayakta kalmış, işte “Ergenekon” da aslında bu Gladio imiş.
Ergenekon soruşturmasını kamuoyuna böyle takdim edenler bizleri Gladyocu, yani ABD’ci olarak takdim etmiş oluyorken, kendilerini de ABD’nin Türkiye’deki, kökü ordu içersinde, dal ve budakları medya ve iş dünyasından siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarına kadar uzanmış, halka ve demokrasiye karşı, darbelerin yanında yer alan bir ahtapotla mücadele eden mücahitler olarak görüyor, öyle pazarlıyorlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda hayli de başarılılar.
Çünkü siyasi erkin ellerine verdiği medya imkânları ve ceplerine koyduğu paralar bizim rüyada görsek dahi hayra yoramayacağımız ufuklara ulaşmış bulunuyor.
Peki işin aslı ne?
Yani gerçekten “Ergenekon soruşturması derinleşip genişleyerek devam etmeli” diyen ve bunu, “ABD’nin Türkiye’deki gizli ve derin eli Gladio ile mücadele” olarak takdim edenler ve bizi “Gladiocu, ABD’ci” olarak gösterenler doğru mu söylüyor?
Beraber düşünelim...
Ergenekon operasyonunu savunanlar gerçekten ABD’ye karşı olsalardı ABD’nin 30’a yakın halkı Müslüman olan ülkenin sınırlarını değiştirecek olan Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı çıkmaları gerekmez miydi?
Şimdi sen bir ABD-İsrail yapımı ve asıl hedefi Irak’ın kuzeyinde bir “Yahudi Kürdistan” kurmak olan BOP’a karşı çıkmayacak, hatta Barzani’nin işini kolaylaştırmak için elinden gelen desteği verecek, fakat ABD’nin Türkiye’deki eli olan Gladio ile mücadele edeceksin, öyle mi?
Devam edelim...
“Ergenekon Operasyonu” nu savunanlar ABD’ye kadar gidip, “Süpürmeyin, kullanın” diyen odaklar, yahut bu odaklardan nemalananlar değil mi?
Yine Ergenekon’u can simidi olarak görenler ABD’nin Türkiye’den de toprak koparacak Büyük Ortadoğu Projesi’nde eşbaşkan olarak görev yapmıyorlar mı? Ergenekon soruşturmasındaki uzamayı ve bu soruşturmanın orduyu hedefin 12’sine koymasını bir türlü anlayamayan milliyetçi unsurları eleştirenler, ABD’nin bölgesel projelerinin yanında yer alanlar, en azından bu konuda “üç maymunları” oynayanlar değil mi?
Yine bunlar ABD Irak’ta bir milyondan fazla Müslüman’ı katleder ve Ebu Garip’te akıl almaz pislikleri sergilerken Irak’taki ABD’yi destekleyen hükümete bir çift laf ettiler mi? Yine bu mihraklar bir ABD ve AB planı olan Annan Planı Soros paralarıyla Kıbrıs’ta devreye sokulurken Denktaş’a karşı ABD’nin yanında yer almadılar mı?
Beyler bu ABD ve bu AB değil mi, “Türkiye’de milliyetçilerin hakkından gelinmeli ve Atatürk ve Atatürkçülükle hesaplaşılmalı” diyen ve “Hutbelerde ’Allah katında tek din İslâm’dır’ayetini okumayın” tehditleri savuran ve bu ABD ve bu AB değil mi, “Gazilik ve şehitlik kavramları kaldırılsın, ordu Kıbrıs’tan çekilsin, PKK ile masaya oturulsun, İsrail’in Fırat ve Dicle sularında söz hakkı olsun” isteyen?
Öyleyse nasıl oluyor da her konuda ABD bu coğrafyadaki çıkarlarının yanında yer alanlar Ergenekon soruşturmasında kendilerini ABD karşısında gibi görüyor, gösterebiliyorlar?
Bugün Türkiye’deki ABD karşıtlığı yüzde 80’lerin üzerinde değil mi ve sizin destek verdiğiniz Ergenekon operasyonu ekseriyetle Türkiye’deki işte bu ABD karşıtlığının mimarlarını hedef almış görünmüyor bu?
Öyleyse ABD’ci olan taraf, hangi taraf!

Hasan DEMİR
 
bu doğumdan önceki sancı galiba bakalım zaman nelere gebe bizi ergenekonla uytup elimizden daha nelerimizi alacaklar.atamıza küfür ediliyo ses çıkarmıyoruz. çıkaranları ergenekon diye alıyoz hop içeri dinimize küfür ediyolar ettirmeyiz diyoruz islami terorist ilan ediliyoruz,şimdi bizmi safız yoksa bizi yönetenler mi çok zeki.ortalık dinime küfür eden dindarlar;Atatürk'üme sayıp söven atatürkçülerle dolu nasıl iştir anlamadım.
 
abd türkiyede hangi hükümet gelirse istediğini yaptırıyor istediği gibi bu ülkede at koşturuyor.sözde çete olaylarının fitilinide ateşleyen abd dir .

bi tek dsp-mhp-anap döneminde istediği bir çok şeyi yapamadı abd. bu hükümeti de ekonomik operasyonlarla yıktı . daha sonra başa gelen akp yi çıkardı ve destekledi destekletti .şimdi yobaz basını ve cartel medya ,dünyadaki yahudi kuruluşları kim geliyorsa aklınıza abd desteklediği için akp nin arkasındadır.

söylüyoruz ama insanların zihinleri aynı .değişen bişey de olmuyor ama biz gene söyliyecez bunları

söylesem tesiri yok ,sussam gönül razı değillll
 
Atatürkçü Düşünceye Karşı Operasyon !..


Dün sabah yaşanan gözaltı skandalı, Türkiye’nin nasıl karanlık bir savaşa sahne olduğunu ortaya koyuyor.
Cumhuriyet rejimiyle, bağımsız Türkiye ile sorunu olanlar, Atatürkçülere karşı açıkça bir mücadele yürütüyor.

Bu ülkenin aydınlık insanları henüz iddianamesi bile ortada olmayan garip bir davayla ilişkilendiriliyor, terörist damgası yiyor.

Yaşadığımız süreç, Humeyni severler ve manda aşıklarının, bağımsız Cumhuriyeti savunanları sindirme harekatından başka bir şey değil. Atatürkçülerin ellerine kelepçe vuruluyor bunun adı da demokrasi oluyor (!) Kusursa bakmasınlar ama kimseden demokrasi dersi alacak değiliz. Gözaltına alınanlar arasında şahsen tanıdığım Tercüman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi de Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay da Atatürkçülüğünden demokratlığından vatanseverliğinden asla şüphe edilmeyecek isimler.

Bu iki gazeteci de AKP medyasının yağ damlayan manşetlerine karşı, Türk medyasının oksijen çadırı olmuş iki gazetenin varlığını sürdürmesi için müthiş gayretler vermiş insanlar. Her türlü baskıya sindirmeye karşı başlarını dik tutabilmiş gazeteciler.

O kadar kolay değil olmayacak...

Türkiye'de olan biteni gerçekleri korkmadan cesurca yazabilen gazetelerin sayısı bir elin parmağı kadar bile değil. Cumhuriyet ve Tercüman da Türk medyasında gerçekleri yazabilen ender ve kıymetli gazeteler. Böyle bir operasyonla ikisine birden gözdağı verilerek, elde kalan bu iki medya organını da susturmak, yok etmek istiyorlar. Ama bu o kadar da kolay değil, olmayacak. Em. Org. Şener Eruygur, Em. Org. Hurşit Tolon, ATO başkanı Sinan Aygün gibi göz altına alınan diğer kişilerin de siyasi duruşlarına baktığımızda Atatürkçü, çağdaş Türkiye’den yana vatanseverler isimler olduklarını görüyoruz.

Genel profil, bu operasyonun Atatürkçü düşünceye karşı düzenlendiği intibasını oluşuyor.
Kapatma davasını gölgeleme çabası mı ?..
Garip ARİP operasyonun Başsavcı Yalçınkaya’nın AKP’nin mütaalasını verdiği güne denk gelmesi elbette soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Cumhuriyet gazetesinin aranma emri bir önce verilmiş olmasına rağmen, operasyon neden bir gün gecikmeyle yapılıyor? AKP’ye açılan kapatma davasını gölgelemek mi amaçlanıyor? Bu sorular en cahil insanın bile akıl edebileceği tesadüfler(!) Eğer bazı cin fikirliler bu tarihi özellikle şeçtilerse bilmeliler ki amaçlarına ulaşamadılar.

Çok badirelerden geçtik yılmadık


Çünkü gözaltılar, AKP’yi gündemden düşürmeye fayda etmedi. Tam aksi, AKP iktidarının nasıl bir korku imparatorluğu yarattığı tekrar gözler önüne serilmiş oldu. AKP’nin benimsediği önce korkut, sonra yok et taktiği tutmayacaktır. Çünkü sindirilmek istenen çevreler, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana çok badirelerden geçtiler, yılmadılar, bundan sonra da böyle ucuz numaralara kanacak değiller.


Lâle ŞIVGIN
 
çok gereksiz bir konu kapatılsa sevap olur
 
Ergenekon Akp Yi Sectirenler Tarafından ; Laik Ve Atatürkcü Düşünceyi Savunanların Tasfiye EDİLME SÜRECİDİR..

Bu ülke Sahipsiz , Kimsenin De Tapulu Malı Değildir.Günü Ve Zamnı Geldiğinde Koyun Yerine Konan Halk Arslan Kesilir.başbakanı Asmış Bir ülke Olarak Herkes Ayagını Denk Alacak...!
 
Atatürkçü Düşünceye Karşı Operasyon !..


Atatürkçülerin ellerine kelepçe vuruluyor bunun adı da demokrasi oluyor (!) Kusursa bakmasınlar ama kimseden demokrasi dersi alacak değiliz.

AKP usulü demokrasi...Terör örgütü yandaşları Türk bayrağını indirip yakıyor. Kendi çaputlarını bayrak diye taşıyor. Güvenlik güçleriyle çatışıyor. İktidar yetkililerinden ses yok. İzmir'de 7 belediye otobüsünü yakıyorlar. Basında haber bile olmuyor. Bir mayıs ta işçiler, yürüyüş yapıyorlar. Üzerlerine tazyikli su sıkılıyor, coplanıyorlar,hastane bahçelerine gaz bombaları atılıyor,kadınlar dövülüp yerlerde sürükleniyor.İşte Akp nin demokrasi anlayışı.
Yayın yasağı olmasına rağmen, Yargıtay Başsavcısı'nın fotoğraflarını manşetlerden indirmeyip hedef göstermek demokrasi için mi? Ama Ergenekon savcısının fotoğrafları basılmıyor. Neden, demokrasiye aykırı olduğu için mi?
Ergenekon medyası yine bangır, bangır ne pahasına olursa olsun,çirkefçe bütün yöntemleri kullanarak suçu vatan ve Atatürk sevgisi olan bu insanların hayatlarını karartma yarışına girmiş,Allah korkusu yok ,kuldan utanma desen zerresi yok…..
Ama hiç unutulmasın "Keser döner, sap döner. Bir gün hesap da döner". O gün hiç uzak değil....
 
AKP usulü demokrasi...Terör örgütü yandaşları Türk bayrağını indirip yakıyor. Kendi çaputlarını bayrak diye taşıyor. Güvenlik güçleriyle çatışıyor. İktidar yetkililerinden ses yok. İzmir'de 7 belediye otobüsünü yakıyorlar. Basında haber bile olmuyor. Bir mayıs ta işçiler, yürüyüş yapıyorlar. Üzerlerine tazyikli su sıkılıyor, coplanıyorlar,hastane bahçelerine gaz bombaları atılıyor,kadınlar dövülüp yerlerde sürükleniyor.İşte Akp nin demokrasi anlayışı.
Yayın yasağı olmasına rağmen, Yargıtay Başsavcısı'nın fotoğraflarını manşetlerden indirmeyip hedef göstermek demokrasi için mi? Ama Ergenekon savcısının fotoğrafları basılmıyor. Neden, demokrasiye aykırı olduğu için mi?
Ergenekon medyası yine bangır, bangır ne pahasına olursa olsun,çirkefçe bütün yöntemleri kullanarak suçu vatan ve Atatürk sevgisi olan bu insanların hayatlarını karartma yarışına girmiş,Allah korkusu yok ,kuldan utanma desen zerresi yok…..
Ama hiç unutulmasın "Keser döner, sap döner. Bir gün hesap da döner". O gün hiç uzak değil....

Sedapınar güzel yazmışsın.
 
Cüneyt ÜLSEVER

Bu kadar vahim bir hata yapılmış olabilir mi?


BU köşeyi okuyanlar bilirler ki benim Ergenekon Soruşturması ile ilgili 2 tavrım var:

1) Bu ülkede demokrasi dışı çözümlerden medet umanlar vardır. Bunlar genellikle askeri cenaha yakın kişilerdir. Her daim "durumdan vazife çıkarmaya" çalışırlar. Eğer, darbekatörler yargılanır ve ceza alırlarsa bu ülkede karanlık bir dönem kapanır.

2) Ancak, herkes ama herkes hukukun üstünlüğü prensibi ilkesi ile yargılanmalıdır.

* * *

Maalesef Ergenekon Soruşturması:

1) Soruşturma ve dava işin içine Başbakan’ın dahi girdiği bir siyasi rövanş meselesi haline gelmiştir.

2) Şu ana dek basına sızdırılan deliller ve sorgulama soruları soruşturmanın oldukça ilkel yöntemlerle götürüldüğü intibaı vermektedir.

3) Bazı yazarlar ise hükümete yalakalık yapma uğruna gösterdikleri pervasızlıkta beni dehşete düşürmektedir.

Örnek: Bir yazar "Yargılanan herkes beraat etse dahi Ergenekon bitmiştir" (Sabah-09.07.08) diye yazabiliyorsa; o da artık davadan şüphe etmeye başladığını zımnen kabul ediyor ama hukuk tanımazlığı o dereceye varmış ki, herkes beraat etse dahi, ona göre, Ergenekoncuların suçu sabittir ve Ergenekon yok olacaktır!

* * *

Günlerdir kafama takılanları yazıyorum. Kafama teknik bir mesele de takılmıştı ama teknik bir insan olmadığım için ifade edemiyordum.

Kendi tecrübemle biliyorum ki, gelen e-postaları cevaplamaya kalktığınızda size gönderilen mektuba istediğiniz ilaveleri yapabiliyor, karşı tarafın yazmadıklarını onun tarafından yazılmış gibi gösterebiliyorsunuz. Benim kafama takılan soru şu idi:

El konulan CD’lere de ilave "deliller" konamaz mı?

Allah razı olsun benim cevaplayamadığım soruyu CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan cevaplıyor. (Hürriyet-09.07.08)

"El konulduktan sonra bilgisayarlara veri, geçmiş tarihli kayıt yerleştirmek mümkün."

TBMM Teknoloji Komisyonu Üyesi, Endüstri Mühendisi ve Bilgisayar Yazılım Uzmanı Tacidar Seyhan, yeni CMK hazırlanırken 134. maddeye bu konudaki hükmü kendisinin koydurduğunu belirterek, CHP’deki bilgisayar kayıtlarının önlem olarak yedeklendiğini de söylüyor.

4 Aralık 2004’te kabul edilen 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 134. maddesine göre, hakim ya da savcı kararıyla elektronik ortamdaki kayıtlara veya bilgisayarlara el konulacak ise yedeğinin alınması, bu yedeğin de adli makamlarca veya polis tarafından mühürlendikten sonra kişiye veya avukatına verilmesi gerekiyormuş.

Seyhan açıkça belirtiyor:

"Elektronik ortamda elde edilen bilgilerin hepsi delil olmaktan çıkmıştır. Çünkü polis, CMK’ya göre görev ve salahiyetlerini yerine getirmemiştir."

Seyhan’a göre yedekler alınıp mühürlenerek Ergenekon Soruşturması’nda gözaltına alınan kişilere veya avukatlarına verilmemiş!

"...Ergenekon soruşturmasında öğrendim ki; gözaltında bulunan hiçbir sanığın bilgisayarlarına el konulduğunda yedeklemesi yapılmamış."

* * *

Eğer, bu iddia doğru ise; eğer hakikaten yedekleme yapılıp ilgili tarafa verilmedi ise bu bir hukuk skandalıdır!

CD’lerde veya bilgisayarlarda gerçek darbe belgeleri varsa bile artık sanıklar "Bunlar sonradan ilave edildi!" demek hakkına sahipler!
 
AKP usulü demokrasi...Terör örgütü yandaşları Türk bayrağını indirip yakıyor. Kendi çaputlarını bayrak diye taşıyor. Güvenlik güçleriyle çatışıyor. İktidar yetkililerinden ses yok. İzmir'de 7 belediye otobüsünü yakıyorlar. Basında haber bile olmuyor. Bir mayıs ta işçiler, yürüyüş yapıyorlar. Üzerlerine tazyikli su sıkılıyor, coplanıyorlar,hastane bahçelerine gaz bombaları atılıyor,kadınlar dövülüp yerlerde sürükleniyor.İşte Akp nin demokrasi anlayışı.
Yayın yasağı olmasına rağmen, Yargıtay Başsavcısı'nın fotoğraflarını manşetlerden indirmeyip hedef göstermek demokrasi için mi? Ama Ergenekon savcısının fotoğrafları basılmıyor. Neden, demokrasiye aykırı olduğu için mi?
Ergenekon medyası yine bangır, bangır ne pahasına olursa olsun,çirkefçe bütün yöntemleri kullanarak suçu vatan ve Atatürk sevgisi olan bu insanların hayatlarını karartma yarışına girmiş,Allah korkusu yok ,kuldan utanma desen zerresi yok…..
Ama hiç unutulmasın "Keser döner, sap döner. Bir gün hesap da döner". O gün hiç uzak değil....

Hemde çok yakın sedapınar...Saol güzel paylaşımın için...
 
Bir okuyucu, “Galiba bu Ergenekon Operasyonu Dede Korkut yakalanana kadar sürecek!” derken, bir başkası “Bu Ergenekon değil, Erdoğankon!” yorumunu yapıyor.

ya dostlar pekii bunca seyden sonra bu ülkede yargı yokmuydu yada bu ülkede istihbarat yokmu ne işe yararlarr..mit yokmu ,jitem yokmu yada nememne ..herkess bu olaya göz yumsa asker göz yummazz bu ülkede ne oluyorr..
ülke kan gölüü sabaha evde uyancamızıı bilmiyoss ...devletin basbakanı teröristlrin misafiri yemekte...

Bu ülkede neler oluyor?
 
Tablo


BİRİMİZ doğru yapıyoruz ama hangimiz, o tartışmalı... Birimiz derken aylardan beri "Ergenekon" tamtamları çalarak gözlerine kestirdikleri herkesi ya "darbeci" yahut "darbe destekleyicisi" olarak ilan edenlerle; Ergenekon dahil "yargıya intikal etmiş konularda yazı yazmamaya" dikkat edenleri kastediyoruz.


Baştan belirtelim:

Eğer "Ergenekon" sanıkları arasında meşru hükümeti darbe yoluyla devirmeye kalkan yani suç işleyen varsa, elbet cezalandırmalıdır. Çünkü hem demokrasinin, hem hukuk devletinin hem de ülkemizi çağdaş dünyanın bir parçası olarak yaşatmanın temel koşulu budur.

Hürriyet’in 60 yılı bulan geçmişinde, bu temel inancımıza aykırı tek satır yoktur.

O nedenle burada yargı sürecini etkileyecek yayın yapılmaz. Çünkü hukuka saygı onu gerektirir.

Güncel duruma gelince...

Bugün ona buna "utanma" çağrısı yapanlar eğer kendi geçmişlerinden utanmıyorlarsa anımsamaları ve teslim etmeleri gereken bir şey var:

Onlar, 12 Eylül döneminde "asker ne der" korkusuyla "sade suya tirit" yazılar yazarken kamuoyunun beklentilerine Hürriyet yazarları tercüman oluyordu.

Belki de sicillerindeki o kayıtları unutturmak için şimdi saldırganlaştılar. O zaman yapamadıklarını 22 Temmuz seçiminin Adalet ve Kalkınma Partisi’ne verdiği güce sığınarak yapmaya kalktılar.

Anımsayınız... Bunlar, uzunca bir süredir Türkiye’deki "ulus-devlet"ten şikayetçiydiler. Ancak bu ülke ve bu ulus düşmanlarının savunacağı bir tezi gözümüzün içine baka baka yıllarca savundular.

Bugünkü iktidarın da "ulus-devlet"ten çok "ümmet-devlet" anlayışına yakın olması onlara cesaret verdi. İktidarla özdeşleşince hepsi birer "özgürlükçü" kesildi.

Ancak "özgürlükçü"lüğü "yıkım müteahhitliği" gibi algıladılar. Bu ulusu bugünlere getiren ne kadar değer, ne kadar kurum, ne gibi amaç varsa hepsine savaş ilan ettiler.

Silahlı Kuvvetler’i de, yargıyı da yıpratma kampanyalarının gerisindeki gerçek budur.

İşte o aşamada ortaya çıkan bir soruşturma konusunu parmaklarına dolayarak kendileri gibi düşünmeyenleri, kendileri gibi yazmayanları baskı altına almaya kalkıyorlar.

Sanki ciddiye alınmaları söz konusu olabilirmiş gibi!

Oysa her on senede bir yeni bir itirafname kaleme almak zorunda kalacak kadar kafası karışık olanlara ve özgürlükçülük adına yeni bir "McCarthy’cilik" kampanyası başlatanlara bu adresten söylenecek şey çok basit:

Siz özgürlükçü değilsiniz. Başkaları üzerinde kurmaya çalıştığınız baskıyla da sabit olduğu gibi siz, kendisini liberal sanan birer faşistsiniz.

Siz gerçekten özgürlükçü olsaydınız, gerçekten hukukun üstünlüğünü savunsaydınız, gerçekten hukuk devletinden, bağımsız ve adil yargıdan yana olsaydınız bu ilkeleri sadece işinize geldiği zaman değil, her zaman savunurdunuz.



Oktay EKŞİ
 
Yalanlar + İftiralar + Güdümlü Basın = Ergenekon

Ülke için bir numaralı gündem maddesi olmaktan çıkarak bir numaralı sorun haline gelmeye başlayan Ergenekon soruşturmasının nasıl yürütüldüğünü inceleyelim isterseniz.

İstanbul’da birkaç bomba bulunmasının ardından söylenen nereye giderse gidilecek sözleri ile başlayan Ergenekon’un geldiği yere bakalım. Eski ordu komutanları, büyük tüccarlar, işadamları, gazeteciler, yazarlar dahil birçok insanın tutuklanması neyin göstergesidir. Bu devleti ele geçirmeye çalışan, Atatürk devrimleri ve ilerlemeye karşı olan gerici bir güruhun oyunları mıdır, yoksa perde arkasında Türkiye’yi İran ile savaşa zorlamak amacıyla komplolar mı yapılmaktadır?

Amaç Türk ordusunu ele geçirmek, bu mümkün değilse milletin gözünden düşürmek midir yoksa Büyük Ortadoğu Projesi bataklığına Türkiye’yi çekerek İslam dünyasını Amerikan çıkarları doğrultusunda yönlendirmek midir?

Büyük bir oyun oynandığı açıktır.

Açık olmayan aktörler, aktörlerin oynayacağı senaryoları yazan güçler ve bu güçlere emir veren beyinlerdir.

Hapishanede suçunu öğrenmeden, kendini savunamadan ölen zavallı adam ne yazık ki bu büyük oyunun küçük bir figüranıdır. Ortalığı toz dumana katan, her gün yalan haberler üreten, toplumu yalanlarla, iftiralarla kandıran adına gazeteci hatta ve hatta aydın denilen insan müsveddeleri de bu satranç tahtasında yalnızca bir piyondan ibarettir.

Oyun çok basit oynanıyor.

Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek isteyen güçler, yazdıkları senaryoyu ülkemizdeki belli medya odaklarına vermektedirler. Onlar da gazetelerde bu manipülatif haberleri defalarca yazmakta, böylece milletin beynini yıkamaktadırlar. Hitler gibi büyük bir yalanı defalarca söyleyerek bu yalanın doğruymuş gibi algılanması sağlanılmaktadır.

Yalanlar milletin hafızasına kazınıldıktan sonra eylemler başlamaktadır. Tespih çeken savcının emirleriyle ortadan kaldırılması gereken milliyetçi, anti Amerikancı güçler teker teker göz altına alınmaktadır. Milletin beynine bunlar darbeci imajı defalarca yapılan yayınlarda verildiği için bu uygulamalara tepkiler cılız kalmaktadır.

Medyanın iki yüzlülüğüne değinmek gereksiz. Türkiye’de demokrasi yok diye ortalığı ayağa kaldıran bu zavallılar, hapiste suçunu bile öğrenemeden, savunma bile yapamadan ölen insanlar karşısında nedense tek satır yazamamaktadırlar. Bu onların ileri derecede insan sevgisinden kaynaklanmaktadır. Aşırı demokratik oldukları için hapiste neyle suçlandığını bilmeyen insanların ölmesi onlar için demokrasinin bir gereği olmaktadır. Demokrasi kayıp vermeden kurulamaz, değil mi ya.

Bu ikiyüzlü şarlatanlar hukuksuz olarak elde edilen kanıtlar konusunda da hassastırlar. İzinsiz dinlenen telefon görüşmeleri, yazanın ben yazmadım dediği darbe günlükleri, vatandaşın bir gazeteciye gönderdiği metinler darbenin kanıtları olarak utanmazca sergilenmektedir.

Bütün bu yalanlar BOP içindir, Türkiye’ye yeni bir biçim vermek içindir, Müslümanları ve İslam dinini yeryüzünden silmek içindir.

En önemlisi Ortadoğu petrolleri içindir.

Varsın bu yolda ordu komutanları, generaller, tüccarlar, işadamları, gazeteciler tutuklansın hatta hapiste ölsünler, ne olacak. Petrol mü değerli kanser olan bir kişi mi? Bu düşünce ile her türlü yalan serbest olmaktadır.

Ordu darbe yapacak diyenlere inanmayın.

Ordu diyelim darbe yaptı. Ertesi gün 500 milyar dolar borcun altına girmiş olacak, bunu ödemek zorunda kalacak. Her tarafından dökülen ekonomiyi kabus gibi üzerinde taşıyacak. Zamlara, enflasyona karşı koymak zorunda kalacak. Çöken ekonomiyi devraldığı için vatandaşın tepkisiyle karşılaşacak. Ayni zamanda borçları ödemek yükümlülüğü olacak.

Akıllı bir asker bu tablo karşısında kesinlikle darbe düşünemez.

Demokrasimiz Avrupa ile kıyaslandığında yeni sayılabilir. Bu nedenle tökezlemeler, yoldan çıkmalar olması doğaldır.

Önemli olan sorunları demokrasi içinde kalarak çözmektir. Her sorun çıktığında asker yada başka bir güç gelsin sorunları çözsün sonra gitsin demekle demokrasi kurulmaz.

Sağlıklı bir demokrasi sağlıklı bir beden gibi her türlü virüse karşı dayanıklı olmalıdır. Virüse karşı yapılacak şey zinde ve güçlü olmaktır. Yoksa ameliyat değil.

Sağlıklı demokraside yalancı yazarlar, gazeteler, iftiracı ve yalancı Taraflar barınamazlar..

Bu yalancı güruhtan kurtulmanın yolu demokrasi tam demokrasidir.

Başka çözümler hastalığın ilerde daha ağır gelmesine neden olacaktır. Halka güvenmeliyiz. Zaten Taraf gazetesinin tirajı ortada. O kadar büyük maddi desteğe rağmen tirajı yok denecek kadar az. Bu tirajda zamanın abonelerinden geliyor olmalıdır. Yani halkımız zaten bu tip yalancılara itibar etmiyor. Halka güvenelim, halkımız o inanılmaz sağduyusuyla demokrasiyi getirecektir.

Geçte olsa.


Coşkun TELCİLER
 
Hasan Demir çok güzel yazmış gerçektende
bugüne kadar bu kadar büyük tezat görülmemiştir
 
10 ncu Yıl Marşımız Ergenekon'a Delil Olmuş !..

Nurten AKYAZILILAR




Nazlı Ilıcak hanımefendi Sabah’taki köşesinde ATO Başkanı Sayın Sinan Aygün’ün Ergenekon kapsamında gözaltına alınması üzerine hazırladığı yazısını, biraz ikilemli sorgulama içerisinde de olsa, yine kendine yakışır bir şekilde değerlendirmiş...

İlginç bir saptamada bulunuyor Nazlı Ilıcak; 10. Yıl Marşımızı da Ergenekon denilen ‘Cumhuriyetimizi darbe ile yıkmak üzere silahlı eylem yapacak terör grubunun’ delillerinden biri olarak gösteriyor! ‘Aygün ve Karineler’ yazısının ilgili bölümü şöyle:


“Gelelim konunun Sinan Aygün ile ilgili kısmına: Aynı tarihlerde, Ankara Ticaret Odası'nda üst üste iki toplantı düzenlendi. Hilafetin kaldırılmasıyla ilgili olan toplantıda, ev sahibi Atatürkçü Düşünce Derneği idi. Kuvvet komutanları panele tam kadro katılmıştı. Salona alkışla girip, 10. Yıl Marşı'yla çıkmışlardı. O zaman, Şener Eruygur henüz emekliye ayrılmamıştı. Anlaşılıyor ki, emeklilik sonrası faaliyetlerini sürdürmek üzere, taa o tarihte Atatürkçü Düşünce Derneği'ni kurdurmuştu. Panelin sonuç bildirisinde şöyle deniliyordu: "Karşı devrim yol buldu; yöntem buldu; mevziler ele geçirdi; şimdi yeniden toparlanma vaktidir."

Bu toplantının hemen ardından, Sinan Aygün, aynı salonlarda Rauf Denktaş'ı ağırladı ve Annan Planı, "Türkleri imha planı" gibi takdim edildi. Toplantılar herkesin ilgisini çekmişti. Mesela ben şöyle yazmıştım. Yazının başlığı "Sinan Aygün neyin peşinde?"

"Aygün siyasete meraklı ama, 10. Yıl Marşı eşliğinde gerçekleştirilen eylemlerin demokrasilerde garipsendiğini hatırlatmalıyız. ATO'nun Hilafetin kaldırılmasıyla veyahut Kıbrıs'la doğrudan ne ilgisi var? İktidarı yıpratmaya yönelik adımların odak noktası bir oda başkanı. Sempatik bir insan Sinan Aygün. Ama zaman zaman beşer şaşıyor; hırs aklın önünde gidiyor. Hem Atatürkçü Düşünce Derneği'nin panelinde, hem de Denktaş'ın katıldığı toplantıda, 28 Şubat'ın sembolü haline gelen 10. Yıl Marşı'nın çalınması bir tesadüf değil. Belli ki, kitlelere mesaj veriliyor. 'Kanla irfanla kurduğumuz cumhuriyet tehlikede.'... 28 Mart mahalli seçimleri öncesinde, iktidarı yıpratmaya yönelik adımların atılması normal karşılanabilir. Ama bu arayışın orta yerinde, bir oda başkanını ve KKTC Cumhurbaşkanı'nı görmek yadırgatıcı." (6 Mart 2004)

Dediğim gibi, karineler bulunabilir. İrtibat da tesbit edilebilir.
Fakat, bu gibi ilişkiler, örgütün mensubu sayılmak için yeterli mi ?..
Bu hususta henüz önümüzü göremiyoruz.”




Cumhuriyetimizin 10. Yıl kutlamaları için özel olarak hazırlanan 10. Yıl Marşımızın güftesi Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel'e, bestesi ise Cemal Reşit Rey'e aittir. Bu güzel marşımız çalındığında her Türk; şevk, heyecan, onur ve cesaretle eşlik eder. İlk kıtası bilinir genelde ama sözlerinin tamamı çok özeldir:

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan
Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.
Türk'üz cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri


Bir hızda kötülüğü, geriliği boğarız
Karanlığın üzerine güneş gibi doğarız.
Türk’üz, bütün başlardan üstün olan başlarız
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk'üz cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri


Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını.
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını
Türk'üz cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri


Örnektir milletlere açtığımız yeni iz
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri

Ergenekon operasyonu kapsamında sapkın iddialarla gözaltına alınıp tutuklanan kişilerin genelindeki ortak noktası; AKP hükümet politikalarının muhalifi olmalarıdır. Özlerinde Atatürk sevdası, laik, cumhuriyetçi, Türkiye’nin ulusal birlik ve bütünlüğü azmi vardır. Ve bütün bu olanların cevabını da yine Nazlı Ilıcak hanımefendi iyibilgi web sitesine 2 Temmuz’da verdiği demecinde veriyor: İyibilgi, şöyle soruyor: “Sayın Başbakan da dün AB’ye vurgu yapan bir açıklama yaptı. Acaba ‘Bu operasyon AB’ye giden sürecin önünü açtı, bundan sonra hükümet AB’ye, demokratikleşmeye daha sıkı sarılacak’ şeklinde bir yorum mümkün mü ?..

Nazlı Ilıcak şöyle yanıtlıyor bu soruyu:
“Tabi, ihmal etmişti; şimdi daha sıkı sarılabilir. AB de bu operasyonları umutlu bir şekilde karşılıyor. Onlar da farkındalar…”

Peki, AKP hükümetiyle gelen son durum nedir ?..
Türkiye gırtlağa kadar borç batağına sürüklendi… Toprakları satılıyor… İşler sanayileri yabancıya özelleştiriliyor… AB-D’nin talepleri olan İran, Kıbrıs, Ekümeniklik, Adalar, sözde Kürdistan, sözde Ermeni soykırımı ve sınırların açılması, Vakıflar Yasası, 301 yasa maddesi ve daha niceleri; saymakla bitmez. Hepsi Soros kiralaması medya ve sivil toplum kuruluşları desteğiyle Türkiye’nin laik ulus devlet yapısını yıkmaya yönelik kararlar…

Oysa, ‘Anadolu’ denen bu bereketli topraklar tarih boyunca neler görmedi ki... Son sözümü Ergenekon delili olarak gösterilen 10.Yıl Marşımızdan vermek istiyorum:
“Bir hızda kötülüğü, geriliği boğarız. Karanlığın üzerine güneş gibi doğarız. Türk’üz, bütün başlardan üstün olan başlarız. Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız. Türk'üz cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi. Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri ”


Nurten AKYAZILILAR
 
Operasyonun Operasyonu Mu?



Garip olaylar oluyor. Çirkef bir basın var. Sanki basın değil, işgal kuvvetleri öncüleri.
Ağızlarında salya, 10 parmaklarında 10 kara, kuduz olmuş gibi saldırıyorlar. Cumhuriyet’in savcısı olması gereken zat-ı muhterem’in elindeki belgeler “belge(!) diyoruz, çünkü savcı tarafından yalanlanmıyor, işgalin öncü basını hakkında dava açılmıyor” sürekli servis ediliyor. Tarafsızlığı tartışmalı hale gelen savcının hukuku guguk haline getirmesi cinayet gibi bir ölümle perçinleniyor. Kuddisi Okkır yargılanmadan ve suçunu öğrenemeden devletin güvencesi(!) altında ölüme birkaç nefes kala eşine teslim ediliyor. Anlaşılan o ki, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı adaletin terazisini gözü kapalı tutuyor. Gerçekten demokratik olan bir ülkede, böyle bir rezalet İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nın istifasını gerektirir.



Bu ülkede cinayetleri sabit, ellerinde Mehmetçik’in kanı olan eli kanlı PKK katilleri Cumhurbaşkanları tarafından affediliyor.



Irak’a tank ve tüfekleri ile giren ABD,Türkiye’yi bir çete operasyonu adı altında başka türlü mü işgal ediyor?



Bakınız, Behiç Gürcihan evinden alındığında bilgisayarı ve babasına ait olan dökümanlar alınıyor. Eve gelenler neye bakacağını bilir gibi başka bir şey karıştırmıyor. Öğrendiğimiz kadarı ile el konulan dökümanlar Ermeni soykırım yalanı ve ABD’nin Türkiye üzerinde çalışan istihbarat örgütleri ile ilgili dökümanlar. Türkiye üzerinde çalışan "ABD istihbarat örgütleri ile ilgili rapor" hazırlık halinde kalmış, resmi rapor haline getirilmemiş bir rapormuş.



Şener Eruygur’un Orduevinde aranan çalışma odasında ele geçirilen "kozmik bilgilerin olduğu" belgelerden bahsediliyor.



O zaman da akla şu geliyor. Ekonomiyi ele geçiren, toprak satışı ve maden yasaları ile savaşsız ülkeyi işgal eden güç, direnebilecek son kalelerin elinde ne kağıt var diye öğrenmek istiyor olabilir mi?



Herkes bu son cümleyi iyi aklında tutsun!.



Sarızeybek ne dedi? Bu operasyonların arkasında ABD ve İsrail var demedi mi? Fehmi Koru “ yapılan operasyonların kararı Tayip-Bush görüşmesinde alındı” diye yazmadı mı?



Türk Halkı’nın elinden zorla bir şey almaya kalkarsanız kanının son damlasına kadar direnir. Kurtuluş savaşından dersini alan ve Türk Halkı’nın tokadını unutmayan düşman elbette başka zayıf yönlerimizden içeri girecektir.





Bütün bu operasyonların akla getirdiği şu:” Önden alınanlar sadece zihin bulandırmak için alındı da, asıl amaç paşalar ve ulaşılmak istenen gizli askeri belgeler mi?”



Operasyonun asıl sahibi olduğu söylenen Bush ve akıl hocaları aslında neyin peşinde?



Ülkenin bir savaşa girmesi konumunda "milli mücadele yıllarından ders alınarak" askeri alan dışında iç direnişin başlatılabilmesi için oluşturulan özel silah depoları da yarın çete depoları adı altında deşifre edilirse hiç şaşırmayın. Hatta bu silahlardan “darbe amaçlı” yaftası ile bazı komutanlar derdest edilirse, bu işgalin ve iç direncin kırılmasının son aşaması olur.



Bu konuları sıradan vatandaş bilemeyeceği için, öncü işgal basını tarafından rahatça bir kamuoyu oluşturulabilir.



Bir an önce herkes aklını başına almalıdır. Yoksa bu projede yer alan herkes vatana ihanetten yargılanabilir.



Tabii elde bir vatan ve yargı kalırsa …





Kaynak: İnternetajans
 
Ergenekon Başarıya Ulaşmıştır


Oray Eğin

Birkaç gündür önemli gazeteciler köşelerinde dinlenme paranoyalarını anlatıyorlar, haklı olarak. Konuşmalarına nasıl dikkat ettiklerini, herhangi bir espri yapmaktan kaçındıklarını. Zira yarın öbür gün neyin insanın karşısına çıkacağını bilemiyorlar. Yakın bir tanıdığım, bilgisayar üzerinden kullandığı bir telefon hattıyla yapıyor konuşmalarını. 20 saniyede bir yer değiştiren bu hattın tespit edilmesi imkansız. Sonradan ekranda çıkan numarayı çevirince de yanlış numara uyarısını alıyorsunuz.

Hepimiz ama hepimiz dinlendiğimizi, dinlenmesek bile konuşmalarımızın kaydedildiğini ve bu kayıtların da ‘scan’ edildiğini biliyoruz. İşte Mustafa Balbay ve Ufuk Büyükçelebi’ye sorulan sorular bunun kanıtı. Küfürlü konuşmak, arkadaşına şaka yapmak bile suç artık.

Ergenekon’un büyük başarısı da bu işte. Pek çok kişi böylesi bir operasyonun, haklı tarafları olsa dahi, raydan çıktığının ve sulandırıldığının farkında. Gözaltına alınanlar, adları geçenler hakkında tanıdıklarımız da var ve onlarla darbe yapma fikrini bağdaştırmak pek mümkün değil.

Bugün heyecanla Ergenekon’u kayıtsız şartsız destekleyen iktidar yanlıları, yarın öbür gün her şeyin bir fars olduğu anlaşılırsa ne yapacaklar çok merak ediyorum. Olağanüstü gelişmelere her zaman biraz temkinli yaklaşmak insandan hiçbir şey götürmez.

Oysa belki de istenen budur. Psikolojik savaşın medya ayağında, hemen damgalamalar, gazetelerin anında yargılamalarının ardında yatan insanları köşeye sıkıştırmak ve kendinden kuşku duyar hale getirmektir.

Cüneyt Özdemir, deepnot.com’daki Bodrum notlarında Yalıkavak’taki bir balıkçının ‘Ne olur ne olmaz’ diyerek duvardaki Atatürk resmini indirdiğini yazmış.

Ergenekon’un asıl başarısı da bu değil mi sizce? Bırakın generalleri, gazetecileri ya da adları bir şekilde buralara bulaştırılan insanları, sıradan bir balıkçıda bile yaratılan korku operasyonların nereye vardığını çok net göstermiyor mu?

Bir diğer açıdan da, Türk halkının korkutulmaya ne kadar meyilli olduğunun da göstergesi bu olay. Yeni döneme hemen uyum sağlayıp, anında pozisyon değiştirebilen bir halkımız var. İktidarların istedikleri gibi at koşturup, arkalarına da halk desteği almaları bu kaypak zihniyet yüzünden olmalı.

Arkadaşlarımızla konuşamayacağız, siyasetçilere küfretmeyeceğiz, espri yapamayacağız. Hele hele gazeteciler, görevleri gereği herkesle aynı ortama girip, herkesle sohbet etmelerine rağmen daha mı dikkatli davranacaklar?

Hepimiz bir gün kapımızın çalınması, bir sofradan yaka paça kaldırılmamız, kelepçelerle ekranlara yansımamız korkusunu yaşıyoruz artık.

Erol Mütercimler’in artık cep telefonu kullanmayacak oluşu son derece anlamlı işte. Psikolojik savaş budur. Hepimizden gönüllü olarak iletişim hakkımızdan vazgeçmemiz, sicili bembeyaz olanların bile kendilerinden şüphe eder hale gelmesini sağlamaktır.

Bunun adı demokratik hukuk devleti değildir, olsa olsa bir Paranoya Cumhuriyeti’dir.
 
Ders !.. -



Mustafa Balbay’ın ART’de üç saat süren açıklamaları gerçekleri ortaya koyması açısından büyük önem taşıyor.
Çıkarılacak dersler içeriyor.

Gözaltına alınanlara -örneğin Balbay’a- sorulan soruların sağlam belgelere dayanmadığını ortaya koyuyor.


Belgeler mi ?..
Okuyucudan gelen bir mesaj…

Hemen her haber bürosuna veya gazeteciye gönderilen, artık gizlilik zırhından sıyrılmış yazımlar…

Örneğin bir okur 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başta kimi ünlü isimlerin CHP’ye katılmalarının partiye ve demokrasi savaşımına güç katacağını yazıyor. Bu da bir belge ! Kuşkusuz Balbay’ın açıklamaları, kimi öğütleri de içeriyor. Çocuğunuza ait bilgisayarları derhal evden uzaklaştırmak… Okurdan gelen mesajları asla saklamamak… Birine el koyacakları için ikinci bir cep telefonu edinmek…

Telefonlarda hak edenlerden ağır sözcüklerle söz etmemek…
Ya da telefon konuşmaları yapmamak…

Yabancı büyükelçilerin yemek davetlerini kabul etmemek…

Bir haberi doğrulatmak için ilgililere başvurmamak… (tabii yalaka veya iktidara hoş görünen yazar, haberci değilseniz) Her an gözaltına alınabilme olasılığını göz önünde tutarak evinizin bir köşesine koyacağınız küçük bir çantanın içine güncel gereksinmelerinizi karşılayacak ne varsa onları yerleştirip hazır tutmak, güncel notlar tutmamak ve… Özellikle sivillerin makam odalarında hiçbir zaman, fakat askersel üst makamlarda, örneğin bir komutanla çalışma odasında gizli kameraların gözetiminde zinhar görüşme yapmamaya özen göstermek… Son model gazeteciliğin zorunlu gerekleri oluyor.

Olayın şaka kaldırmayan yanı şu: Mustafa Balbay, gözaltı balonunu patlattı.
Günümüze ve geleceğe ışık tutan önemli bir görevi yerine getirdi.

Türkiye demokrasiye aykırı ihtiraslarını yaşama geçirmek isteyen bu iktidarın girişimlerinin, uygulamalarının faturasını ödüyor.



Son olaylar bir kez daha asker olsun sivil olsun, bu iktidarın muhalefet yapanları savcılar eliyle susturmaya giriştiğini gösteriyor.

Medya bölünmüş. Dinci medyanın zaten yanındaydı. 2002-2007 arasında AKP iktidarı (RTE) kendine bağlı bir medya grubu yaratmayı başardı. Ya korkutarak ya da kimi maddi kaynaklarını kurutarak bağımsız kimi medya kuruluşlarını susturdu. İlk iktidar yıllarında önce devlet kadrolarını ele geçirdi ve medyayı kendi kafasına göre “adam etti ! ”
Yaşanan olayların bir “fakat”ı var: Gidişata karşı çıkacağı sanılanlar susuyor.

Ergenekon soruşturmasındaki hukuk dışı davranışları irdeleyen, tartışan ve eleştiren tek bir siyasal kuruluş CHP ve onun lideri. Deniz Baykal hemen her gün olayı masaya yatırıyor ve kuşkusuz Bay RTE’nin, dinci kesimin ve AKP şakşakçısı medyanın hoşuna gitmeyen açıklamalar yapıyor. İster istemez insanın sorası geliyor: Solcu, sosyal demokrat geçinen, her seçimde yüzde binde bir oyuna karşılık CHP’den birkaç milletvekilliği kontenjanı isteyen… normal günlerde ağızları kapanmayan, CHP’nin güç birliğinden kaçındığını öne süren partiler…

Parlamenter kimliğini CHP’nin aday yapıp Meclis’e taşıdığı milletvekilleri ile koruyan Demokratik Sol Parti nerede ?..

Nerede anayasa hukukçuları, bilim adamları; evdeki aramalar sırasında insan haklarına aykırı davranışları es geçen ve fakat normal dönemlerde insan hakları deyince mangalda kül bırakmayanlar nerede?..
Hepsi ama hepsi güllük gülistanlık dönemlerin, ne çare bugünlerin dut yemiş bülbülleri !.. Faşist yöntemlere, bu iktidarın almış başını giden demokrasiye aykırı eylemlerine, insan haklarına aykırı davranışlarına güç birliği ve savaşım bunlarla mı gerçekleşecek ?...

Geçiniz efendim, geçiniz !..


Cüneyt ARCAYÜREK
 
'İKTİDARIN ELİ…'



Anadolu'da sıkça duyulan bir söz vardır: 'At İzi, İt İzine Karıştı' diye ifade edilir. Ortalıkta, kimin ne yaptığının bilinemediği, herkeslerin, birbirinden habersiz ve ilintisiz bir şekilde ve kendi başına bir şeyler yapma gayretine soyunduğu zamanlarda söylenir. Bir kısım yörelerimizde de; 'Kurt İzi, İt İzine Karıştı' diye dillendirilen bu ifadelerin her iki şekli de günümüze oldukça uymaktadır.

Kimin ne yaptığı belli değil!
Aslında belli de; Türk Ulusu'nun bakışıyla, olup/bitenler net bir şekilde görülemiyor.
Ortada Ergenekon diye bir örgüt iddiası var…
İçlerinde, yıllarını Türk Ordusu'nda en üst rütbede hizmet yaparak geçirmiş paşaların da yer aldığı bazı aydınlarımız, önce gözaltına alınıyor, sonra da bir kısmı tutuklanıp, cezaevine konuluyor.

Suçları nedir?
Henüz belli değil!
Çünkü, ortada henüz iddianame yok!
Yani hazırlanmamış…
Bir yılı aşkın bir süreden beri tutukluluk hali devam edenler var.
Cezaevindekilerin tutukluluk hallerinin daha ne kadar süreceği belli değil…

* * *
RTE, geçen haftanın ortalarında, konu hakkında görüşünü soranlara, yaptığı bir açıklamada; 'Kısa bir süre içinde iddianamenin hazırlanabileceğini umuyorum…' gibisinden laflar etti…
Deniz Baykal'ın da; bu açıklamanın ardından kısa bir süre sonra katıldığı bir televizyon programında, Ergenekon Soruşturması'yla ilgili olarak; 'İktidarın elini bu işin içinden çekmesi gerekmektedir…' şeklinde açıklaması oldu.

Baykal, geçmişte de RTE ve iktidar hakkında çokça çıkışlarda bulunmuş olmakla beraber; bu seferki açıklaması dikkatlerin bir noktaya odaklanmasına neden oldu.
Kamu oyunun ilgisinin çekilmek istendiği nokta oldukça ilginç. Baykal'ın açıklaması, Ergenekon Soruşturması'nın, tamamen RTE ve iktidarın bir tertibi olduğu sonucuna götürüyor bizleri.

Elbette bizlerin de konu hakkında görüşlerimiz ve düşündüklerimiz var. Ama görüşlerimizi söylemek ve açıklamak, Ergenekon'la ilgili yayın yasağı kapsamına girmektedir.

* * *
Baykal'ın, bu konuyla ilgili söyledikleri doğrudur veya yanlıştır onu bilemem. Yargı'ya intikal etmiş ve üzerinde yayın yasağı bulunan Ergenekon Soruşturması konusunda görüş açıklayamıyoruz…
Milletvekili Dokunulmazlığı olanların serbestçe konuşabilmeleri de; malum zırh içinde bulunmalarının doğal bir avantajı…

Ancak, görünen bir gerçek var ki; Ülke'nin sürüklendiği durum hiç de iç açıcı değil. Bu heyelan görüntülü ortamın, daha neleri karşımıza çıkarabileceğini şimdiden kestirebilmek pek mümkün gözükmüyor.
Yapılan açıklamalar ile gelişmeleri dikkatle izlediğimizde; Hukuk'un Üstünlüğü İlkesi'nin hakim olduğu ülkemizde, normal insan mantığına göre, akılcı yorumlar yapabilmek olası değil…

Çünkü, uygulamalar içinde öylesine çarpık görüntüler var ki; buna ne söyleyelim de; Türk Ulusu adına, açıklayıcı bir yorum ortaya konmuş olsun?

Öylesine akıl almaz, karmaşık ve hukuk anlayışımızla çelişen işler sergileniyor ki; kimin neyi niçin yaptığı bile bir anda netleştirilemiyor. Görüşler, kişisel yorum bazında kalmaya mahkum oluyor…
Hükümetin açıklamaları; bir bakıyorsunuz tarafsız görüntü sergilemek üzereyken; AKP ve Zihniyeti kurmaylarından birinden gelen bir başka açıklama hepimizi şaşkına çevirmeye yetiyor da artıyor bile…

* * *
Yaratılan bu kaos ortamında ülkedeki diğer işleri hiç sormasak daha iyi…
Yolsuzluk, yine gündemin başında.
Dinci medya, AKP ve Zihniyeti iktidarının desteği ile sağladığı haberler sayesinde salvo atışlarına aralıksız devam ediyor.

Özelleştirme adıyla yılan peşkeş hız kesmiş gibi görünmesine karşın; iktidarın çanağından beslenen güçlerin işleri tıkırında. Dar ve sabit gelirler ile çalışanların çilesi daha da artmış olmasına karşın seslerini duyan yok!
Enflasyonun çok iyi gittiği söylenirken; yaz mevsiminin tam ortasında; mevsim sebze ve meyvelerini en pahalı alabilen yegane ülkelerden birisi olduğumuz gerçeği ortada...

Akaryakıt fiyatlarının yüksekliği, kendini her alanda doğal olarak öylesine etkin kılıyor ki; vatandaşlarımızın seyahat özgürlüğü bile kısıtlanmış vaziyette…
Bazı yörelerimizde, bir kilo mercimek fiyatının 6,5 YTL ve pirincin ise 7,5 YTL fiyatla satılması, pazarlarda bile bir kilo karpuzun 0.40 YTL civarına ulaşmış olması şaşkınlığın, denetimsizliğin ve otorite boşluğunun hangi noktalara çıktığının açık bir kanıtı değilse nedir?

Hükümet otoritesinin böylesine zayıfladığı ve işlerin neredeyse denetimden çıktığı ve herkeslerin kendi koyduğu kurallara göre hareket ediyor olmasının alkışlandığı ve ödüllendirildiği ortamlarda, Vatandaşın çaresizliği ve dağınıklığı hiç birimizi şaşırtmamalı.

Zaten, Türk Ulusu'nun önemli bir kısmının vurdumduymaz davrandığı ve nedeni anlaşılamayan bir aymazlık içinde bulunduğu gerçeği önümüzde dururken; bir de At, Kurt ve İt izlerinin birbirine karışmış olması, birilerine göre de bunun nedeninin, olayların içinde İktidarın Elinin olduğu iddiası ümitsizlikleri iyiden iyiye artırmakta ve toplumda arzu edilmeyen bölünmeyi neredeyse belirginleştirmektedir.

Gidişat berbat…!
Sonucu hep birlikte bekleyip, göreceğiz…
Ancak, unutmayalım ki; hepimiz aynı gemideyiz…!


CENGİZ ÖNAL 'TARAKÇIOĞLU'
 
Geri
Üst