Elveda Bagımsızlık Ve Demokrasi

kapatılmasın tabı kapatılsaydı neresı demokarı olacaktı bir sorun varsa sandıkda cvpını alır elbet turkıyenın yarısı akıllıda yarısıda gerı zekalı degıl heralde
 
KEFARET denen bişe war.ağır para cezasıda bi cezadır.demokrasinin gittiği yok,laiklikte öyle
 
Neden Kapatmadılar?

AKP’nin kapatılmaması bizim için büyük bir sürpriz olmuştur.
Öyle ya 367 olayı ile türban konularında malum tavrı alan üyelerin adeta örtülü rejim değişikliği anlamına gelen dünkü karara imza atmış olmaları anlaşılır değildir.
Peki AKP neden mi kapatılmadı?
Bunun için bugünden itibaren çok şey yazılıp çizilecek.
Mesela bazı üyelerin demokratlığının ağır bastığı söylenecek.
Son tahlilde ülkenin kaos’a girmesini istemedikleri yazılacak
Güneydoğu’ya dikkat çekilip üyelerin bölünme endişesi sebebiyle DTP’ye subap olan AKP’ye razı oldukları kaydedilecek.
AB’dan ABD’ye küresel baskılara direnilemediği ifade edilecek.
Toplumsal gerilim ile kamplaşmaların istenmediği vurgulanacak.
Türkiye’nin bekası ve imajı için AKP’nin var olmasına razı oldukları söylenecek.
Keza bunlara ilaveten bazı çevrelerde de kapatılmasın yönünde oy verenler için çirkin iddilarda bulunulacak.
Belki rüşvet baskı ve şantaj iddiaları ortaya atılacak.
Ergenekon iddianamesi ile takas edildiği söylenecek.
ABD ve AB baskısına boyun eğildiği belirtilecek.
AKP yargı darbesi ile değil ekonomik kriz ile gitsin istendiği kaydedilecek.
AKP’ye son ikaz ve uyarının yapıldığı yazılacak.
Gelelim bizim hükmümüze?
Kim ne diyecekse desin artık geçmişler ola.
Tayyip Erdoğan artık ülkenin kayıtsız-şartsız tek hakimidir.
Bu hakimiyetin tesisinde Erdoğan’a verilen 27 Nisan muhtırası ile kapatılma davası müthiş bir rol oynamıştır.
Eğer bu iki teşebbüs olmasaydı Erdoğan’ın toplumdaki imajı ve havası doğal olarak zaten yerlerdeydi.
Tayyip bey ne zaman düşüşe geçti ise görünmez bir el devreye girmiş ve Erdoğan’ı kuyudan çıkarmıştır.
Türkiye ekonomide tartışmasız krizi yaşarken ve insanlar çıldırma noktasında bulunurken Tayyip Erdoğan açılan bu dava sayesinde imajını diri tutmuştur.
Göreceksiniz çok değil iki yıl sonra bu ülkede AKP’ye karşı zerre bir ses dahi çıkarılamayacaktır. Bugün yüzde 50’lerde olan AKP’nin medyadaki hakimiyeti kısa bir süre sonra fiili olarak yüzde 90’ları aşacaktır.
Artık Erdoğan’a hiçbir kurum ya da örgüt gıkını bile çıkaramayacaktır.
Mahalli seçimlerin hemen sonrasında da yeni anayasa yapma bağlamında mahkemeye yeni üyeler sokulacak ve ele geçirilmemiş(Aslında ona ihtiyaç yok ya!) kurum kalmayacaktır. Kısacası 1940’lardeki Milli Şef Modeli misali AKP’nin parti Devleti fiilen yürürlüğe girecektir.
Tam bu noktada Hasan Celal Güzel’e bir sorum var.
Kendi kendine misyonlar biçen Güzel, dün TV 8’de Gül ile Erdoğan neden gizli görüştü sorusuna verdiği bu cevaptan utanacak mı acaba?
- “Cumhurbaşkanı ile Başbakan her yerde görüşür bırakın bunları de, Ahmet Necdet Sezer’in gizli gizli görüştüğü, atadığı Anayasa Mahkemesi Üyelerine ne diyor onu sorun.”
Soruyorum Hasan Bey Ahmet Necdet Sezer atadığı üyelere AKP’yi sakın kapatmayın mı demiş yoksa?
Baksana ortaya çıkan sonuç budur
Yalnız Hasan Celal değil göreceksiniz onun ekseninde olan malum güruh bugünden itibaren aylardır sövdüğü Anayasa Mahkemesi ve üyelerine methiyeler düzeceklerdir.
Son sözümüz şudur;
Biliyordum ama dünkü karardan sonra artık gerçekliğine iman ediyorum:
Bu ülke Ankara’dan yönetilmiyor.




HAYAL KIRIKLIĞI...
Ergenekon’u kutsal kitap gibi görenlere goool!
AKP matbuatı için Ergenekon iddianamesi adeta kutsal kitap. Ergenekon örgütünün çöküşüyle beraber adeta herkes cennete gidecekti.. Öyle, zira sözde İslamcı medyaya göre Ergenekon şeytanla eşanlamlı. Aylardır varsa yoksa Ergenekon yayınları.. Ve sıkı durun, AKP matbuatının kutsal kitabına şimdi bir gölge düştü ve tamamı hayal kırıklığı içinde.. Ne midir bu gölge? TSK’nın kurumsal olarak dışarıda tutulmasının altının çizilmesi ve de Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ağar’a verdiği ileri sürülen 60 milyon dolar.. Evet sözde dinci yalaka medya bu iki olgudan sonra iç geçiriyor... Ergenekon’da yer alan bu iki husus bu güruhun gol yemesinden başka bir şey değildir... Komik olan Ergenekon’daki sıradan şeyleri manşete çeken güdümlü besleme medyanın Tayyip beyin 60 milyon rüşvet vermesi olayını hiç görmemesidir.. Behey utanmazlar, bunu söyleyen sizin kutsal kitap gibi görüp beklediğiniz iddianame, niçin bunu görmez ve haber yapmazsınız.. İşte bu cenahın gerçek yüzü ve hadiseye bakışı budur... Tam bu noktada soralım, Tayyip Erdoğan niçin susuyor. Bak Deniz Baykal hakkındaki iddiaları yalanladı. Erdoğan’ın susması yoksa kabullenmek midir? Öyle ya, bizde sükut ikrardan gelir diye bir özdeyiş var.. Erdoğan herhalde 60 milyon vermemiştir, ama yine de açıklama yapmak durumundadır. Peki susması neden mi? Erdoğan yalanlasa iddianameyi çürütecek, ki o işine gelmiyor. Tayyip bey düşündü taşındı ve sanki iddiayı muhatap almayarak iddianamedeki iddialara arka çıktı.. İyi de suçlamaları muhatap almadan kurtulamazsınız. Hukukta böyle bir şey var mı?




EKSİK VAR..
Livatacı haham ortada; o binbaşı kim?
Adı Tuncay Güney. Namı diğer Ergenekon ispiyoncusu. Soruşturma onun evinde bulunan 6 çuval evrakla başlamış ve her şey o sözde belgeler çerçevesinde yürümüştü... Tuncay Güney için pek çok şey yazıldı çizildi de bir şey eksik kaldı.. Güney 2002 yılında Organize Suçlar Bürosu’na ifade verirken kendisinin livata (Erkek erkeğe ilişki)yaptığını söylemiş. İmzalı beyanı var. Livata partnerlerini bile açıklamış. Şimdi tam bu noktada soralım; livatacı olan ve Türkiye’den kaçmak zorunda kalan ve de ABD’den anında 10 yıl oturma izni alıp Kanada’da hahamlığa başlayan birinin arkasına takılıp onun evinde yakalandığı söylenen belgelerle yargı kararı olmaksızın insanları gazetelerde, ekranlarda aylarca karalamak ahlakın ve vicdanın kabul edeceği bir şey midir. AKP medyası işte bunu yapmış, yani bir livatacının arkasına takılarak bu ülke için ölüme koşan kahramanları hedefe oturtmuştur. (Aslında livatacı bahanedir, onlar içindekileri kusmuştur) Tam bu noktada soralım, sahi Tuncay Güney’in 6 çuval evrakı aldığı iddia edilen o binbaşı kimdir? Böyle bir şey niçin merak edilip araştırılmaz?.. Neyse konu iyi ki mahkemeye intikal etti. Göreceksiniz bu ülkenin hâkimleri bütün bunları bir bir sorgulayacak ve adaleti tecelli ettirecektir.




DOĞRU MU?
Tayyip Bey’den Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar!
Ergenekon iddianamesinde var olan konulardan biri de Tayyip Erdoğan’ın 22 Temmuz seçimlerinden önce Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar verdiği iddiasıdır. İki kişi arasında geçen bir telefon konuşmasında o yönde sözler ediliyor ve bunlar iddianameye alınıyor. Şimdi sorarım size, bunlar doğru mu? Tayyip Erdoğan ya da Mehmet Ağar’ın böyle bir şeyi yapma ihtimali milyonda bir var mı? Bize göre yok. Zaten olduğuna dair telefon konuşmasının dışında zerre bir delil de yok. İki kafadar belli ki bir yerlerden duyduğu hikayeyi birbirine aktarıyor. İyi de bu konuşmayı böyle bir iddianameye koymak doğru mudur? Sorarım size böyle şeylerin yer aldığı iddianame ne kadar gerçekçi ve inandırıcı olur?Bir şeyin şuyuu vukuundan beterse, o efsane toplumda yankılanmaz mı?Hukuk dedikodulardan değil, somut veri ve delillerden hareket etmez mi?



Sabahattin ÖNKİBAR
 
Cemil İpekçi Hindistan’a Kaçmayacak, Şükürler Olsun!-Fatma Sibel Yüksek

Kaynak: Fatma Sibel Yüksek
Cemil İpekçi Hindistan’a gitmiyor, müjdeler olsun! Bir “muhafazakâr eşcinsel” kolay yetişmiyor..Türkiye ne çektiyse beyin göçünden çekti !. Artık aramızdaki kavgaları bir yana bırakıp böyle ‘değerlerimizi’ korumasını bilmeliyiz. AKP kapatılsaydı, geçtim içine yuvarlanacağımız siyasi ve ekonomik krizi, Orhan Pamuk’un Manhattan’a göç ettirilmesinden sonra Cemil İpekçi’nin de Hindistan yollarına düşmesini çağdaş dünyaya nasıl izah edecektik? AB’nin eleştirilerinden, Türkiye’yi kınayan bildirilerden nasıl başımızı alacaktık?


--------------------------------------------------------------------------------

Haşim Kılıç, AKP’nin kapatılmadığını açıkladığında ilk aklıma gelen şey bu oldu ve sevincimi gizleyemeyip “Allah!” diye bağırmışım…


İtiraf edeyim ki ben, AKP’nin kapatılmasından en çok bu açıdan endişe ediyor; ancak okuyucularımız tepki gösterir diye konuyu gündeme getiremiyordum. Şimdi artık olayın bütün boyutları konuşulacağına göre işin bu kısmını da tartışmakta beis yok.



Cemil İpekçi, sürmeli gözlerini üzüntülü bir ifadeyle süze süze, “AK Parti kapatılırsa, ben varımı varidatımı bırakıp Hindistan’a giderim” dediği günden beri, AKP ile biz muhalif insanlar arasındaki anlaşmazlıkların ülkeye giderek zarar verdiğini düşünmeye başlamıştım. Daha önce halkımızın “Hadi len simit!” diye fikir beyan etmesini yasakladığı kesimin, böyle televizyonlara çıkıp derin siyasi analizler yapmaya başlamaları AKP sayesindedir. Demek ki biz, “AKP demokrasi getirmek görüntüsü altında BOP projesine payandalık yapacak bir faşizme hazırlanıyor” diye kuruntu yaparken yanılmışız. Bir ülkede eşcinseller “kendimi özgürce ifade edebiliyorum” diyorsa; bunların ‘kocalarıyla’, “Bekir’leriyle” falan yaz tatili yapmakta olduklarını biz, namazında niyazında adamların çıkardığı gazetelerden okuyabiliyorsak, o ülkede demokrasi var demektir.



Cemil İpekçi Hindistan’a gitmiyor, müjdeler olsun! Bir “muhafazakâr eşcinsel” kolay yetişmiyor..Türkiye ne çektiyse beyin göçünden çekti !. Artık aramızdaki kavgaları bir yana bırakıp böyle ‘değerlerimizi’ korumasını bilmeliyiz. AKP kapatılsaydı, geçtim içine yuvarlanacağımız siyasi ve ekonomik krizi, Orhan Pamuk’un Manhattan’a göç ettirilmesinden sonra Cemil İpekçi’nin de Hindistan yollarına düşmesini çağdaş dünyaya nasıl izah edecektik? AB’nin eleştirilerinden, Türkiye’yi kınayan bildirilerden nasıl başımızı alacaktık?



Anayasa Mahkemesi’nin kararı tartışırken, ‘Cemil İpekçi faktörünü’ dikkate aldığını tahmin ediyorum. Sonra, birbirini yiyip duran bu iki kesimi, yani laik-milliyetçi-ulusalcı-devletçi (ne derseniz deyin) kesim ile ılımlı İslamcı- liberal-federasyoncu-ikinci cumhuriyetçi takımını temsil eden insan figürlerine bir bakar mısınız?



Bir yanda ceberrut gibi suratıyla Sabih Kanadoğlu, diğer yanda güneşten yanmış kadife teni ve sürmeli gözleriyle Cemil İpekçi! Aklı ve estetik duygusu olan hangi insan, kendisini Sabih Kanadoğlu’na daha yakın hissedebilir…


Bizi ülke olarak büyük bir utançtan kurtaran Anayasa Mahkemesi’ne teşekkür ediyorum…



Bundan sonra ne olacak?


Karar kimin zaferi anlamına geliyor? Tayyip Erdoğan, Haşim Kılıç’ın (nedense pek sert ve yüksek bir sesle) yaptığı uyarıları dikkate alıp kendini ‘merkeze doğru’ çekecek mi; yoksa bu kararı ‘nihai zafer’ olarak görüp ‘tiranlığa’ doğru emin adımlarla yürüyecek mi?


AKP’nin kapatılacağından pek emin olarak coşup taşanlar, rüzgârın karara saatler kala aniden değişmesiyle, “Tayyip Bey aklı selim adamdır, herkesi kucaklayacak bir politika uygulamaya başlayacaktır” diye tırsık tırsık konuşmaya başladılar…



Tayyip Bey kucaklasın sizi e-mi!



Siz hayatınızda bu kadar fırıldak bir medya gördünüz mü? “Muhafakâr eşcinseller” kadar bir çizgide duracak erkekliği gösteremeyenler var..Eğer şimdi AKP kapatılmış olsaydı, herkes elinde bir adet urgan, darağacı kurmak için Ankara’ya doğru yola çıkmış olacaktı.



Şimdi, “Kucakla bizi Tayyip Bey..” diye gerdan kırıyorlar…



Kucakla onları Tayyip Bey! Büyük gazetelerdeki köşelerinden, yüksek raytingli televizyonlardan bel kıvıranları bir güzel kucaklayıp Ergenekon kapsamında F tipi cezaevlerine naklet…



Netice: Sistem mi AKP’ye ‘bir şans verdi’, yoksa AKP mi ‘sisteme şans verecek’ yakın bir zamanda hep beraber göreceğiz. Ne AKP ve Cemil İpekçi fazla sevinsin, ne de AKP’nin kapatılmasını isteyenler karalar bağlasın. Merak edilmesi gereken soru şu: Kendisine yaşatılan bu ‘geçici mutluluk’ karşılığında AKP’den hangi diyet istenecek? İran orada, ekonomik kriz burada…Artık ‘mazlumu oynama’ şansının ebediyen kaybedilmiş olması da öteki yanda. Allah AKP’nin yardımcısı olsun. Bize ne olacak, sırtımızda yumurta küfesi yok. F tipi cezaevinde bir sağa, bir sola döne döne yatıp kafamızı dinleriz…
 
Vay Cemil İpekçi yumuşakçası gidecekmiymiş.Keşke nerde o günler.İktidardan iş alacagım diye yumuşaklık onuru varsa onu bile alt üst eden biri gitsin.İnşaallah İran'a gider bir günde livata dan suçüstü yapılır ve cezası belli zaten.
 
Yola devam...


BELKİ bundan sonraki buluşma yerleri "halanın evi"dir...

Halanın evindeki buluşmaya ilk gelen Cumhurbaşkanı, işaretparmağı ile perdenin tülünü hafif aralayıp açık tek gözü ile sokağa bakarken:

"Hala bir ses duydun mu?.."

Hala:

"Kedidir Abidullah..."


Bekir COŞKUN


bayılıryorum bu adama yaaa. abidullah ::)
 
Siz Zannediyor Musunuz Ki !..

Dr. Yüksel CAVLAK




Nihayet Anasaya Mahkemesi herkesin merakla beklediği kararı açıkladı:
AKP kapatılmıyor.

Yalnız APK tarafında değil, besleme basın, işbirlikçiler,
ABD ve AB zilleri takmış zafer havası içinde oynamaya başladılar.

Ekran başına çıkan herkes, “Efendim, Anayasa Mahkemesi, AKP`nin kulağını çekti ve “aklını başına al bundan sonra böyle ters işlere girme” mesajını verdi bu kararla dedi Evet, Anasaya Mahkemesi APK`ni laiklik konusunda suçlu buldu ki, Yargıtay Başsavcının açtığı davayı reddetmedi ve “AKP suçsuzdur” demedi, “sadece aklını başına al !..” dedi.

İyi güzel de bundan sonra ne olacak ?

Siz zannediyor musun ki,
İktidar şimdiye kadar yapılanların üstüne bir sünger çekecek ?..
Siz zannediyor musunuz ki, AKP 6 yıldır ektiklerinden vazgeçecek ?..
Siz zannediyor musunuz ki, AKP işin başından beri sindiremedikleri cumhuriyete, laikliğe, Atatürk`ve ilkelerine bugünden itibaren sahip çıkacaklarına ?..

Siz zannediyor musunuz ki,
Baştan beri mücadelesini verdikleri “türban” olayından geri adım atacaklarını ?..



Anasaya Mahkemesi Başkanı kararı açıklar açıklamaz ne dedi Başbakan ?..
“Mahkeme “yola devam” dedi” Bu ne anlama geliyor ?..

Bu şu demektir; şimdiye kadar ne yapıldıysa, aynen devam edecektir.
Peki, nedir yapılanlar ?..

Türban konusu, kamu mallarını satmak (eğer kaldıysa), sindirilemeyen cumhuriyet, ilkeler, Atatürk, bağımsızlığı terk etmek vs. İşte laik Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı`nın söylemek istediği de boydu ! Yukarıda belirtilenlerde çok büyük yol aldılar. Muhtarlıktan üst düzeye kadar kadrolaşma tamamlandı. Kilit noktalar birer birer ele geçirildi, sivil toplum örgütleri sustular veya susturuldular. Halk sindirildi. Beklenen yeşil ışık yandı: Kendi deyimiyle,

YOLA DEVAM !..
 
Anayasa Mahkemesinden Notlar


Anayasa Mahkemesi son yılların çok önemli davalarından birini gördü. Geleceğe ve günümüze ilişkin, çok ve önemli etkileri olacak bu davanın sürecini bilmek gerekir.


DAVANIN KONUSU
Yargıtay Başsavcısının açtığı davanın konusu “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiğinin tespiti ile eylemlerinin ağırlığı da gözetilerek, temelli kapatılmasına, davalı partinin Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’dan başlamak üzere isimleri sayılanların 71 kişinin beş yıl süreyle bir başka siyasi partinin kurucusu, yöneticisi, deneticisi ve üyesi olamayacaklarına” karar verilmesidir.


DAVANIN SONUCU
Toplam 2,5 gün süren görüşmeler neticesinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, davanın sonucunu şu şekilde açıklamıştır. “AKP kapatılmamıştır. Partiye yapılan hazine yardımının yarısının kesilmesine karar verilmiştir. AKP.nin kapatılması yolunda 6 üye (Paksüt, Erten, Özler, Apalak, Ayla, Pektaş) oy vermiştir. Hazine yardımının kesilmesi yolunda 4 üye (Adalı, Akyalçın, Özgündür, Kaleli) oy kullanmıştır. Ben, davanın reddedilmesi yönünde oy kullandım.”


AÇIKLAMANIN ELEŞTİRİSİ
Başkan’ın çok gergin bir ifade ile yaptığı bu açıklama, davanın sonucuna bir açıklık getirmediği gibi bir çok eleştirileri de birlikte getirmiştir. Kılıç, bu açıklama öncesinde; anayasa değişikliği yapılması, partilerin kapatılması yolundaki hükümlerin zorlaştırılması önerisinde bulunmuştur. Bir parti kapatma davasında, mahkeme başkanının bu kabil önerilerde bulunması yadırganmıştır.
Ayrıca, partinin kapatılmadığına özel vurgu yapan Anayasa Mahkemesi Başkanının; oylamanın nasıl yapıldığı, sürecin nasıl işlediği yolunda bilgi vermemesi de, dava hakkındaki bilgilere ve sonucuna netlik kazandırmamış, aksine bir çok tartışmalara zemin hazırlamıştır.


KARARIN ELEŞTİRİSİ
Davanın asıl konusu “Anayasanın temel ilkelerine ve laikliğe aykırı eylemlerde odak haline gelmek” olduğuna göre, öncelikle bu konunun karara bağlanması ve açıklanması gerekirken, Başkanın açıklamasında bu konuda bilgi verilmemiştir. Ancak anlaşıldığı kadarı ile bu konuda 10 üye partiyi suçlu bulmuş, bir üye yani Başkan ise davanın reddini istemiştir. Eğer durum böyle ise, bu konuda dava bitmiş ve kabul edilmiş demektir. Suç işlendiği kabul edildikten sonra, verilen cezanın kapatma veya para cezası olması önemli değildir.


KARARIN GEÇERLİĞİ
Gene anlaşıldığı kadarı ile; dava konuları tek tek oylanmayarak önemli bir hata yapılmıştır. Yeterli çoğunluk olan 7 oy bulunmadığı için, kullanılan 6 oya rağmen kapatma istemi reddedilmiş ancak kullanılan 4 oy ile hazine yardımının kesildiği söylenmiştir. Herhalde, parti kapatılması yolunda oy kullanan üyelerin, hazine yardımının kesilmesi yolunda da oy kullandıkları varsayılmıştır. Parti kapatılması ve hazine yardımının kesilmesi birbirinden farklı konulardır. Parti kapatılması sonunda, kapatılan partiye esasen hazine yardımının yapılamayacak olması, bu üyelerin aynı zamanda hazine yardımının kesilmesi yolunda oy kullandıkları anlamına gelmez. Onlar oylarını parti kapatma yolunda kullanmışlardır. Kullanılan oylar yorum suretiyle bir başka şekilde kullanılmış gibi kabul edilerek, usuli bakımdan büyük bir hata yapılmıştır. Bu şekilde verilen kararın, bir bütün olarak, hukuki geçerliği olup olmadığı tartışmalıdır. Bu noktaya ilk ve tek dikkat çeken kişi olduğumuzda bilinmektedir.


CENNETİN KAPISI
Dava öncesinde çok ilginç bir durum da, davanın raportörü Osman Can ile bir gazetenin yaptığı ropörtajda yaşanmıştır. Gazetenin röportajda yer alan sorusu : “Öldüğünüzde cennete giderseniz, Tanrı’nın kapıda size ne söylemesini istersiniz ?”
Raportör Can’ın cevabı : “Beni tanımadın, ancak beni tanıdığını iddia edenlere göre daha dürüst olduğundan cennete hoş geldin.” şeklindedir.
Tanrı tanımazlık kuşkusunu doğuracak bir ifade sahibinin hazırladığı rapor ile; dine ağırlık veren ve laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmakla suçlanan bir partinin kapatılmaktan kurtulması ise, talihin ayrı bir cilvesidir. Eğer rapor ve sonuç farklı şekilde olda idi, bu ifadenin ve yargının çok eleştirilecek olması da bir geçektir. Koç Holding Yönetim Kurulu Şeref Başkanı Rahmi Koç’un kendisi ile yapılan bir röportajda “İşyerime sakallı ve bıyıklı olanı almam” demesi üzerine, “Bunlar ayrımcılığın ta kendisidir. Bugün dünyanın neresinde böyle ilkel anlayış görülmüştür” diyerek ağır ve sert tepki gösteren Başbakan’ın, cennet kapısında geçen bu diyalogu duymazdan gelmesi de çok ilgi çekici olmuştur. Sayın raportörün, henüz açıklanmayan dava konusu hakkındaki resmi bilgi ve belgeleri, kitap olarak yayınlayacağı havadisleri de işin bir başka yönü. Ama kuşku yok ki, kitap “cennet kapısında best-seller” olmaya adaydır.


SONUÇ
Yukarıdan beri ve özet olarak açıklandığı üzere, davanın başlangıcından sonucunun açıklanmasına kadar geçen süreçte iyi bir sınav verilmemiştir. Yapılan hatalar düzeltilmediği, yinelendiği, dava ve karardan yeterli dersler alınmadığı sürece, hataların boyutunun giderek artacağı, toplumda bunalım ve sarsıntı yaratacağı gözardı edilmemelidir. Üzülerek görülmektedir ki, ufukta bunun aksine ilişkin bir belirti de yoktur.

Av.A.Erdem AKYÜZ
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı
 
Türban kadar başınıza taş düşsün kuzucuklarım :)
 
Geri
Üst