Demokratik Açılım [ Tek Başlık ]

DTP’yle buluştu açılımı konuştu... - Yılmaz Özdil

- Geç şöyle, otur.

- Töplümsel süreç...



- Bırak şimdi sen süreci müreci! Dan dun gidiyorsun, olmuyor işte... Kafayı kullan, alıştıra alıştıra git.

- Nasıl alıştıra alıştıra?

- Şimdi bak, iyi dinle... Birkaç dönek bul, bir-iki liboş ayarla, ortalık ANAP’lı, DYP’li eski bakan kaynıyor, harmanla onları, biraz yalaka işadamı ekle, iki tutam Alevi serp, koy vitrine.

- "Değiştik" mi diyeyim yani?

- Değiştik de tabii... Ben mesela, AKP’yi değiştirdim, Ak yaptım, çok faydasını gördüm... Sen de DTP’yi değiştir, DPT yap onu... Hem, Anayasa Mahkemesi kapatmaya kalktığında, "Ben Devlet Planlama Teşkilatı’yım, DTP’yle alakam yok" dersin... Hem de, senin adına da uyumlu olur, Kürt’sün ama soyadın Türk, onun gibi... Bi taşla, iki kuş, çaktın köfteyi?

- Köfte mi?

- Açılım yap, açılım, açıl biraz... Mesela Köksal Toptan gibi birini Grup Başkan Vekili yap, vereyim altına trilyonluk arabayı, gezsin, sen de yap bu arada ne yapacaksan... İşi bitince alırsın onu, yerine koyarsın Emine Ayna’yı filan... Acele etme, usul usul, iki ileri bir geri.

- ?????

- Bak bunca yıldır siyaset yapıyorsun, daha bir defa bile camiden çıkarken görmedim seni... Ne namaz kılıyorsun, ne takke takıyorsun... E millet niye oy versin sana canım kardeşim? Hazır önümüz ramazan, söyle Diyarbakır Belediye Başkanı’na, 10-15 bin kişilik iftar çadırı kursun. Bulamazsa, telefon edeyim Kadir abi göndersin... Süryanileri falan çağır. Yanına otur. Poz ver. Nabza göre şerbet pozu... Ama dikkat et, iftar topu attırma, İstanbul’da, Ankara’da iyi gidiyor da, Diyarbakır’da yanlış anlaşılır.

- Çatışma çıktı zannederler!

- Aferin, öğrenmeye başladın bile... Ergenekon’a destek veriyorsun, güzel, Fener’e de omuz ver biraz... Hayır işine gir. Deniz Kandili mi dersin, Kandil Feneri mi, kurdur öyle bi şey, makarna-bulgur dağıt. Ben talimat veririm, Şeş’ten yayınlarız. Kömür işine karışmak yok ama! Dağdan gelip bağdakini kovmaya kalkma.

- Garip gureba da diyeyim mi?

- Fakir fukara da, garip gurebanın patenti benim... Sırrı’nın da kulağını çek, öyle janti janti gezmesin; millet kendi kıçında don olmadığını fark ediyor, olmuyor.

- Uyandırma kerizi diyosun yani!

- Aynen... CHP’nin dolduruşuna gelip, dokunulmazlık işine de bulaşma sakın... Ben sana dokunmayayım, sen bana dokunma... Kürtçesini bilmiyorum ama, İngilizcesi win-win.

- Çözülür mü böylece sorun?

- Oo-hooo! Biz ne sorunlar çözdük böyle... Baksana biz 7 senede nerden nereye geldik, siz 77 senedir arpa boyu yol bile gidemediniz bu kafayla... Bırakın karda dağda dolaşmayı artık, romatizma olacaksınız... Gel sen beni dinle, al çoluğu çocuğu, vereyim benim uçağı, Rixos’ta da villa ayarlayayım, git kafanı dinle. Açılım büfe.

- Açılım büfe mi?

- Amaaan anla işte, dilimiz takıldı bu açılım lafına, açık büfe yani... Gözün gönlün açılır. Okey mi, arayayım mı Fettah’ı?



Yılmaz Özdil
 
Kürt yemeğini kim pişiriyor?

Kürt yemeğini kim pişiriyor?

Kötümser olmak istemiyorum ama Kürt açılımının yürüyeceğine inanmıyorum.. Kürt meselesini çözmek için sadece Meclis çoğunluğunu elinde bulundurmak yetmiyor..

İstediğin yasayı çıkarma gücü de kâfi değil..

Süreci ustalıkla götürecek ‘lider’in herkesin saygı duyduğu, kabullendiği, güvendiği bir isim olması gerekiyor..

O isim kim?

Henüz ortada yok..

İçişleri Bakanı Atalay konumu gereği olamaz.. Ortada asayişlik bir durum yok..

Başbakan olabilir mi?

O da olamaz..

Başbakan’ın siyasi bir kimliği var.. Bugün DTP lideri Türk ile oturdu görüştü ama son tahlilde siyasi rakibi..

Sonra, ‘Kürtlere ya sev ya terk et’ diye küçük çaplı rest çekmiş bir kişi..

Sert üslubu nedeniyle kavga etmediği kişi veya kurum da kalmadı..

Daha da önemlisi.. Toplumun hatırı sayılır bir kesimi kuşkuyla bakıyor.. Başka bir rejimin peşinde olduğuna inanılıyor..

Sürece öncülük edemez..

Edemez de ben yaptım oldu diyebilir mi? Güç bende! Bugüne kadar birçok yasa ve Anayasa değişikliğini bu mantıkla yaptı..

Bu iş farklı..

Kendi grubunda bile acayip sıkıntılar yaşayabilir.. Her adım toplumsal uzlaşmayla atılmalı ki açılım açılım olsun..

Kürt sorunu tarihin derinliklerine atılsın..

*


Peki Cumhurbaşkanı!..

Köşk’ün bu meseleyi çözmeyi çok arzuladığı, çözüme büyük bir proje olarak baktığı biliniyor..

Ama Cumhurbaşkanı’nın da önünde seçim engeli var.. O da bir beş yıl daha derse halktan oy istemek zorunda..

Bu iş pat diye çözülmeyeceğine göre.. Süreç uzun bir süreçse, bu süreci yönetecek kişinin alkış kadar tepki de alacağı ortada..

Gül, girdabın içine atlamak ister mi..

Kocaman bir soru işareti..

Ateşi eliyle tutmaktan çekinebilir..

*


Kimine göre de tam tersi.. Cumhurbaşkanı Gül, 2012’deki Cumhurbaşkanlığı seçimine Kürt meselesinin çözümüne öncülük eden kişi olarak gitmek istiyor..

Elinden geleni yapacak deniliyor..

Hadi hayırlısı...

*


Diyorlar ki, Ankara’da kısık ateşte de olsa yemek pişiriliyor..

Sevindirici..

Ama merakım başka.. Yemeği kim pişiriyor, kim servis edecek?

Bu, yemek kadar önemli de..


*****



AKP’NİN SESSİZ DEVRİMİ!


Hükümet sessiz sedasız bir ‘devrim’ daha yaptı..

Sizin için olmayabilir ama AKP için gerçekten devrim.. İlk aşama başarıyla geçildiğine göre gerisi çorap söküğü gibi gelir..

Gelecek..

Mesele şu.. Bakanlık 1972 tarihli imam hatip yönetmeliğini değiştirdi.. ‘Bu okullar din adamı yetiştirir’ ibaresini kaldırdı..

Yani düz liselerle eşit oldular..

Düz liseler de öğrencileri yüksek öğrenime hazırlayıcı program uygulayacak, imam hatipler de..

Statü olarak fark yok..

İçerik olarak var tabii.. İmam hatipler din eğitimi de vererek aynı zamanda muhafazakâr, mütedeyyin gençlik yetiştirecek..

*


Gelelim ikinci aşamaya..

Talep üzerine liseler birer ikişer imam hatip lisesine dönüştürülecek.. Madem fark yok, çocuklar sıkı bir din eğitimi de alsa kime zararı olur ki denecek..

Mesela özel okullar.. İmam hatip müfredatını uygulayamaz mı? Üniversiteye girebildiklerine göre..

O da yetmezse ileride sınav soruları da imam hatiplilere uygun hale getirilir..

Olur biter!

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...06.08.2009&Newsid=252561&Categoryid=4&wid=131
 
Sevgili LOOPUSED ;
bakınız:


PKK, DTP, bölgede Amerika!

1978’lerden itibaren faaliyete geçen DDKO(Devrimci Doğu Kültür Ocakları); adlı terörist yapı bağımsız bir oluşum değildi.

Türkiye’nin yumuşak karnı Kürt(çü)lük, Alevi(ci)lik, Laik(ci)lik, Kemalizm vb. hususlar gibi gözükse de, bunları doğuran ve besleyen bürokratik devlet, gelir dağılımda adaletsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği, statü kazanmada torpil(!) meselelerimizin mihenk taşları, yumuşak karınlarıdır.

Türkiye bu konularda başarılı olsaydı, terör olmaz mıydı? Olurdu, lokal kalırdı, fakat bu kadar toplumsal destek bulamazdı

Evet, kanayan yara terör ortadan kaldırılmalıdır. Bugünkü iktidar tek başına bunun üstesinden gelemez. Ancak, ekonomik, kültürel ve sosyal konularda adımlar atabilir. Siyasi konuda ise ABD-İsrail ikilisinin çıkarları çözüm gibi gözüküyor.(!)

İktidarların meseleyi çok yönlü ele alamayışları, PKK ve DTP gibi parti ve örgütlerin taşeronluğa teşne oluşları, iç ve dış egemen güçlerin siyasi alanda bu topraklarda at koşturmalarına vesile teşkil etmiştir.

Türkiye batı tarzı bir demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ulaşırsa ki, bu seviye aynı zamanda ekonomik gücü de beraberinde getirecektir. İşte o zaman egemen güçlerin hem kendilerine hem de taşeronlarına güç yetirebilir.

Usuldeki genel yol; bütün elde edilemiyorsa, parça terk edilmemelidir.

Evet, terörün en büyük destekçisinin ABD ve İsrail olduğunu biliyoruz. Başlatan ve besleyen ve de sürmesini temenni edenler ,bugün bitmesini, en azından derin dondurucuya alınmasını istiyorlar. Ve hatta biraz da siyasallaşması yoluyla başımızı ağrıtmasını da temenni ediyorlar.

Türkiye bu acı reçeteyi kabul mü etmelidir? Bence zorunludur(!) milletleşme sürecimizi dumura uğratan terörün bitmesi, iktidarın insani ve İslami politikaları ile hayra tebdil olabilir.

Yıllar önce idi; “Gözyaşı” adlı bir dergi için eski MİT müsteşarı Fuat Doğu Paşa ile bir röportaj yapmaya gitmiştim.

1989 yılı itibariyle terör “gemi azıya” almıştı. Paşa bana “sizce çözüm nedir?” diye sordu. “Aman efendim, bizim çözümlerin devlet nezdinde esamisi okunur mu?” sözüme itiraz etti ve ısrarla söylememi istedi. Dedim ki; “Meselenin ekonomik, kültürel, sosyal, bürokratik boyutları olduğu kadar dış işleri ve dışarısı boyutu var gözüküyor. Bıkmadan usanmadan bu problemleri ortadan kaldırmak için çalışalım ama en önemlisi Devlet, milleti ve milletinin dini ile barışsın, mesela Güney ve Doğu Anadolu’da terörün neşv-ü nema bulduğu bölgelere dindar kaymakam, vali, C.Savcısı ve askeri erkan gönderilsin ve hatta bu kişiler bölge insanına namaz kıldıracak kadar dini bilgilerle mücehhez olsun. Acısını paylaşsın azaltsın, sevincini paylaşsın çoğaltsın” dediğimi hatırlıyorum. Sözümü bitirince bir sessizlik oldu, Paşa bana döndü ve dedi ki; “iyi de dini bilgilerle mücehhez bu kadar bürokratı nerden bulacağız?” cevabı içimi acıtmıştı ama aynen buydu.

Evet, iktidar; DTP ve PKK’yı değil, ABD’yi ve İsrail’i muhatap almalı, DTP ve PKK’ya kamusal destek sağlayan bataklıkları da muhalefet, STK’lar ve de aydınlarla kurutmalıdır. Ama hangi aydınlarla? Aydın gümrük memuru gibidir, içeriye girmek isteyen her nesneyi filtreler, kendine benzetir, kendisi yapar sonra girişine müsaade eder. Bizim aydıncıklar(!) ise ne üflenirse İsrafil’in surundan neşet ettiği zehabınca “başım gözüm üstüne” diyenlerdir.

PKK ve PJAK gibi örgütlerle Türkiye, İran gibi Ortadoğu’nun en önemli iki ülkesinin istikrarsızlaştırılmaları istenmiştir ve kısmen de başarılı olunmuştur. Ortadoğu’da PKK, PjAK; halkın mücahitleri gibi örgütlere dün ihtiyaç vardı bugün ki konjöktür de ise yoktur. Başka piyonlar, taşeronlar devrededir veya devreye sokulmak üzeredir.

Nabucco gibi Batı için hayati öneme haiz ekonomik projeler, Irak’ın kuzeyindeki “Kürt Bölgesi”, Filistin probleminin(!) İsrail’in inatçılığı yüzünden çözümlenememesi, en önemlisi de İran’ın her türlü baskıya rağmen “diz çöktürülememesi” ABD ve İsrail’i Türkiye’ye mahkum ediyor.

PKK bitmiştir, görevini, Türkiye’yi kısmen baltalayarak başarıyla(!) ifa etmiştir.

İktidar oyuna gelmemeli PKK ve DTP’yi muhatap almamalıdır. Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur, Türkiye’nin terör ve kaynakları sorunu vardır. O sorun da 80 milyon Türk’ün ve de Orta Doğu halklarının sorunudur.

İki dil, iki dilli eğitim, iki millet gibi teraneler DTP ve PKK’nın taşeronluğunun birincil görevidir. Bu görev de milletleşme sürecini akamete uğratmaktır. Böyle biline !

Selçuk Özdağ
VAKİT
 
Bahceli büyük korku içinde bence

Şayet PKK sorunu biterse MHPnin de siyasi geleceği tehlikeye girecek çünkü

PKK terörü ve şehidler üzerinden siyaset yapan bir parti için bu saorun asla bitmemeli


İftiralarını kendine sakla...

ya arkadaşlar bana mhp den bahsetmeyin kurucu başkanı bir darbeci ve türkiyedeki gladyonun siyasi faşist ayağıydı.ülkü ocaklarını kurup iş adamlarını gaztecileri öldüren bir parti benim için pkk yla aynı saftadır pkk bu ülkeye ne kadar zarar vermişse mhp de o kadar zarar vermiştir.



Böyle dengesiz bir mesaj yüzünden hapisane köşelerinde örümcekler gibi dolaşırsın, MHP lafını etmeden önce ağzını çalkala...
 
İftiralarını kendine sakla...





Böyle dengesiz bir mesaj yüzünden hapisane köşelerinde örümcekler gibi dolaşırsın, MHP lafını etmeden önce ağzını çalkala...

hapishanede mi espiri anlayaşın insanlara uygun değil uzaylılarla temasa geç derim...
üstelik söylediklerim hepsi tasdikli belgeli gerçekledir.kimsede aksini ispatlayamaz.
 
hapishanede mi espiri anlayaşın insanlara uygun değil uzaylılarla temasa geç derim...
üstelik söylediklerim hepsi tasdikli belgeli gerçekledir.kimsede aksini ispatlayamaz.

Kim tasdikliyor neyi tasdikliyor şahidiniz kim apomu ?
MHP ye katil diyenler ya komünistir ya dinci yada teröristtir.
 
TRT'de yayın krizi Kürt açılımı tartışılırken Öcalan'a 'sayın' dendi

TRT 2'de yayınlanan ve Ahmet Türk'ün katıldığı canlı yayında Kürt sorunu tartışıldı ve Türk'e dünkü Erdoğan görüşmesi soruldu.

Canlı yayında dil sürçünce bakın neler oldu? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla katıldığı Meclis'teki DTP görüşmesinin yankıları sürüyor. Görüşmeyi TRT 2'de yayınlanan "Büyüteç" aldı programda değerlendiren Türk, sürecin Türkiye için çok önemli bir adım olduğunu söyleyerek görüşmenin diyalog açısından önemli olduğuna işaret etti.

TRT'DE KIRMIZI ÇİZGİ AŞILDI MI?

Bugüne kadar özellikle DTP'li milletvekillerinin konuşmaları konusunda oldukça dikkatli davranan TRT, canlı yayının kurbanı oldu. Ahmet Türk, canlı yayında Öcalan konusunda dikkatli davranırken, PKK'nın barış sürecinde önemli katkısının olduğuna savundu. Süreç içerisinde her türlü özveriye açık olduklarını ve diyalogdan yana olduklarını söyleyen Türk'e Star gazetesi yazarı Nasuhi Güngör, dün yayınlanan Ergenekon iddianamesini sordu.

CANLI YAYINDA ÖCALAN OLDU "SAYIN ÖCALAN"

İşte ne olduysa Güngör'ün bu sorusundan sonra oldu. DTP lideri Öcalan konusunda hiç değinmemişken Güngör, soruyu biraz daha açayım derken Öcalan'a "Sayın" diye hitap etti.

İşte TRT'yi zorda bırakan "sayınlı" diyalog; Nasuhi Güngör: Ergenekon'daki hesaplaşma sürecine bakıldığında, PKK'nın varlığıyla ilgili de bir takım iddialar gündeme geliyor. Bunlara baktığınızda daha soğukkanlı biçimde Kürt siyasi hareketinin geçmişini geleceğini değerlendirirken nasıl görüyorsunuz. Bir özeleştiri gereği duyuyor musunuz? Murat Yetkin: PKK'yı Ergenekon kurdu gibi iddiaları mı soruyorsunuz? Nasuhi Güngör: Yok oraya kadar gitmiyorum ama bir takım eylemlerinde...

Ahmet Türk: O şeylerin içerisine girmek istemiyorum. Mutlaka 30 yıllık deneyimde yaşananlar mutlaka her insanın üzerinde belki kendi ağzıyla ifade etmese de büyük etkisi oldu.

Nasuni Güngör: Ama bizzat "Sayın Öcalan"ın (kısa bir duraksama ardından da) bizzat söyledikleri oldu.

Ahmet Türk: Ama biraz incelenirse çok şeyin değiştiğini görüyoruz.


http://haber.gazetevatan.com/TRTde_yayin_krizi/252658/1/Gundem




trt de çok acayip şeyler oluyor
 
Ahmet Türk'ten korkmuştur dili sürçmüştür :D
 
Kim tasdikliyor neyi tasdikliyor şahidiniz kim apomu ?
MHP ye katil diyenler ya komünistir ya dinci yada teröristtir.

sen önce türkeşin neden amerikaya gittiğini orda ne eğitim aldığını abd nin hangi kurumlarında görev yaptığını...türkiyeye geldiğine hangi subaylarla darbe yaptığını araştır oku ve öğren...tabi okadar okuma kültürün varsa.araştırma külütürün varsa...bay kendini vatan kurtaran kişi sanan:dilKiz::dilKiz:
 
Evrim geçiriyor ama neye göre anlamadım

Tuncay Özkanı nasıl konuşturmuşlardı şaşkın ördek gibi birbirlerine bakıyorlardı
 
Lütfen açtığımız konuların iyi analizini yaparak uygun bölümde paylaşalım konu
siyaset & politika serbest kürsüye oradan da kürt açılmı tek başlığa kaydırılmıştır iyi forumlar.
 
DTP eşittir PKK mı tartışması

Erdoğan’ın DTP lideri Türk’le önceki gün bir araya gelmesini Baykal, “Görüşmenin muhatabı hiç kuşku yok PKK’dır. PKK’nın çeşitli biçimlerde yansımasıdır” diye sert eleştirdi. Baykal, bu eleştirilerine dün de aynı sertlikle devam etti: Bu müzakere terörün siyasi sorumluluğunu üstlenenlerle yapılmış olan bir müzakeredir

Peki, daha önce “PKK’ya terörist demezsen seni muhatap almam” diyen Erdoğan’ın Kürt açılımı için diyalog kurduğu DTP, terör örgütü PKK’nın uzantısı mı? CHP lideri Baykal eleştirilerinde haklı mı? Siyaset bilimciler, Baykal’ın bu görüşlerini ve bu süreci VATAN için değerlendirdi...

Prof. Dr. Fuat Keyman (siyaset Bilimci): CHP bu süreci
desteklemelidir

Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Ve bu sorunun çözümüyle ilgili uygun bir ortamın olduğunu görüyorum. Başbakan’ın bu konuda DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile görüşmesi İspanya ve İrlanda örneklerine bakarsak doğrudur. Çünkü bu sorun çözülecekse, Kürt vatandaşlarımızın temsili niteliğinde olan DTP ile görüşülmelidir. CHP’nin de bu sürece karşı durmasından ziyade, hükümeti süreci daha iyi yönetmesine yönelik muhalefet yapması gerekmektedir. Ahmet Türk ile olan görüşmeyi desteklemelidir. Çünkü CHP hem büyük kitle partisi, hem sosyal demokrat bir parti, hem de ’Türkiye modelleşmesi’nin başından itibaren motor gücüdür. Dolayısıyla CHP’nin Kürt sorununun çözümü üzerinde kafa yorması, hükümeti daha doğruları yaptırmaya yönelik aktif olmalıdır.

Prof. Ümit Özdağ (Stratejik Araş. Uzm.): PKK dolaylı yoldan muhatap alındı

Konu Kürt meselesi ise Kürt sorununun 1984 yılından beri ana sahibi PKK’dır. Eğer Türkiye’ye barışı getirmek, terörü sona erdirmek ve bunun kısa sürece yapılacağının intibasını veriyorsanız zaten önce PKK’nın ikna edilmesi gerekmektedir. AKP başta DTP’yi muhatap almayacağını söylüyordu. Ama bu oyunu oynayacaksa muhatabı PKK, DTP ve Abdullah Öcalan’dır. Diğer yandan Kandil’de yapılan görüşmede Karayılan: “Biz muhatap alınmazsak DTP muhatap alınır” demişti. Burada bir dolaylı muhatap alma söz konusudur. Siyaseten bu zaten söylenmez, bu konuda kimsenin şüphesinin olmaması lazım. Ancak bu sürecin ileri aşamalarında PKK, sürecin DTP’nin kucağında kalmasını istemeyecek. Ayrıca DTP muhakkak Abdullah Öcalan’ın 1949 doğumlu olması sebebiyle hapisten çıkmasıyla ilgili müthiş bir psikolojik baskı yaratacağını da gözardı etmemek lazım.

Prof. Dr. Hasan Köni (Siyaset Bilimci): Baykal’ın anlatmak istediği şey doğru

Baykal’In anlatmak istediği şey doğru. Mao zamanından kalma yapılarda iki sistem bulunur. Biri siyasal sistem içerisinde bulunan bir gruptur. Bu grup isteklerini siyaset yaparak kabul ettirmeye çalışır. Diğeri ise kırsalda yer alan ve bu grupla bağlantılı olan bir yapıdır. O grupta istekleri kabul olunmadığında şiddete başvurur ve bir bakıma şiddetle sorunlarını çözmeye çalışır. Baykal da buna göre açıklamasını yaptı. DTP ve PKK bir bütünün ayrı parçaları. Biri siyaset yapıyor, biri de istekleri kabul olmadığında savaşıyor.

Ümit Fırat (Yazar): Baykal popülist politika yapıyor

Denİz Baykal SHP ve CHP döneminde Ahmet Türk ile beraber çalışmış biri. Daha birkaç hafta önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, Başbakan DTP’lilerin elini tutmalıdır dedi. Şimdi de Baykal böyle konuşuyor. Çok büyük bir tutarsızlık var. Tamamen popülist politikalar bunlar. Yıllardır Abdullah Öcalan ile de görüşülüyor. Hatta pazarlık bile yapılıyor. Bazı PKK’lıların yurt dışına çıkması için Öcalan’a karşılığında bir şeyler de vaat edilmiştir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Yardımcısı iken yardımcısı Şevket Bülent Yahnici kendisine İmralı trafiğini sormuştu. O da Öcalan ile görüşüldüğünü kabul etmişti.

Prof. Doğu Ergil (Siyaset Bilimci): DTP ve PKK’nın aynı
olmadığını Baykal bilir

Ne MHP’nin ne de CHP’nin bu tutumu Türkiye’nin en yakıcı, en tüketici sorununa bir alternatif getirmediği gibi bir de baltalamaya çalışmaktır. Bu yaptıkları siyasetin doğasına aykırı. PKK ve DTP’yi bir tutmak hatalı bir bakış açısıdır. Siyasal davranış kürsüsü doçenti olarak sayın Baykal’da iyi bilir ki DTP’de PKK’da aynı tabandan beslenir. Ama bunlar aynı şey değildir. PKK siyaset yöntemi olarak silahı seçmiş. DTP ise tamamen yasal zeminde faaliyet göstermektedir. DTP oyunu kuralına göre oynadı. Seçimlere girdi, adaylar belirledi, seçildi ve parlamentoda yasal bir grup oluşturdu. Yani aslında DTP ve PKK’nın bir olmadığını sayın Baykal’da çok iyi bilir. Şiddeti övmeyen bir grubun, aynı tabanın temsilcisi olarak sorunun çözümünde muhatap alınması, ortak olarak görülmesi son derece sağlıklıdır. Çünkü uzlaşmazlık çözümünde formül şudur; bir sorun varsa sorunluyu ortak edeceksin. Aksi halde onun adına sorunu çözemezsin. DTP, Kürt sorununun radikal kanadını temsil ediyor. Ancak silahların susması için asıl o kesimle konuşmalısın.

Osman Özbek (Emekli Tümgeneral): PKK ile görüşülüyor ancak bu gizleniyor

CHP lideri Deniz Baykal’ın sözlerine katılıyorum. Hükümet dolaylı yoldan PKK ile görüşüyor. Ancak bunu gizliyor. Daha birkaç ay önce ’Ben PKK’ya terör örgütü demeyen bir partiyle görüşmem’diyen Erdoğan, şimdi nasıl oluyorsa birden DTP ile görüşmelere başladı. Bence bütün bunların nedeni bir erken seçim projesi. İleride erken seçim olduğunda Erdoğan’ın işine yarayacak. ABD’de bu işin arkasında. Irak’tan çekilmeden Kuzey Irak topraklarını garantiye almak istiyor. Diğer yandan Abdullah Öcalan’ın 15 Ağustos’taki açıklaması öncesi de bu açılım gerekli görüldü.

Ekrem Pakdemirli (Eski Devlet Bakanı): ‘Görüşmem’ demek demokrasiye uymaz

DTP, Meclis’te grubu olan bir partidir ve mevcut yasalar var. Yasal bir partiyle, “görüşmem” demek, demokrasiye uymuyor. Başbakan olarak da, parti başkanı olarak da konuşup, diyalog kurulabilir. Erdoğan ile Ahmet Türk’ün konuşmalarını yadırgamıyorum. DTP’nin tutumu, PKK’nın paralelindeyse yasalar var, yasaları uygulamak durumunda olan makamlar düşünmelidir. Konuşmalarında fayda var. En azından birileri, “Bunlar konuşuyor” der, yumuşak bir ortam oluşur. PKK da bu işte yoruldu. Türkiye’yi parçalayamayacaklarını anladılar. Türkiye de terör olaylarından bıktı. Yani PKK ve dış güçlere rağmen konuşmalarında yarar görüyorum


http://w9.gazetevatan.com/DTP_esittir_PKK_mi_tartismasi/252739/1/Manset
 
bu sorunun bir ucu kürt halkına değiyorsa bir ucuda türk halkına değiyiyor bir ucu tsk ya bir ucu da pkk ya ....sorunun temeli kürt halkına yapılan bazı yanlışlıklar ve bunun sonuca olarak doğan pkk var...
 
NEDEN ALTERNATİF KÜRT AÇILIMI OLMUYOR?

Ülkemizde gün geçmiyor ki Ülke gündemi çok hızlı değişmesin. Türkiye için hayati önem arz eden konularda gündemler oluşturulmakta ya da suni gündemler yaratılmaktadır. Bu gündemler bazen balon oluyor patlatılıyor hedef şaşırtılıyor. Bazende balon gibi görünüyor ama Türkiye’nin geleceğine ipotek koyabilecek gelişmelere dönüşüyor.
Son Günlerde gerek Hükümet kanadında gerekse muhalefet kanadında ve gerekse de bu olaylarda taraf olamayacak kadar sicilli bozuk olan terörist başının söylemleri kamuoyunun gündemine oturtulmuştur.
Efendim adını kürt açılımı koydular. Daha önce kürt sorunu deniyordu. Oysa sorunun adı terör sorunuydu. Ancak allem ettiler kulem ettiler adını kürt açılımı koydular. Bunun olgunlaştırılması içinde ülkenin kadrolu sözde aydınlarına sipariş verildi buyurun tartışın bu konuyu olgunlaştırın diye. Bu sözde yazarçizer ve aydın gurubunu sizlere tanıtmama gerek yok sanırım. Bunları Kıbrıs meselesinde, ermeni meselesinde hepiniz çok iyi tanıyorsunuz. Ismarlama çözüm üreten meşhur sözde aydınlarımız. Ne sipariş edilirse o kalıplarda elbise dikerler. Elbisenin o bedene uyup uymaması o kadar önemli değil. Siparişi verenin memnuniyeti ilk şart olarak görülmektedir.
Bu sözde aydın ve yazar gurubumuz Polis akademisi moderetorluğunda sözüm ona çözüm üretmeye çalışıyorlar. Bu konuda ne kadar katkı sağlayacakları hakkında müneccim olmaya gerek yoktur. Geçmişte yaptıklarına bakarsanız pekte umut var olmayacağımız aşikârdır. Anacak ısmarlama çalışmalarında, içinde milli olmayan bir metin hazırlayacaklarından eminim.
Gelelim bu konuda AKP içindeki Doğu kökenli milletvekillerine. Başbakan bu konuda bu milletvekillerine pek fazla güvenmediği için ve hükümeti sıkıntıya sokacaklarını bildiği için o meşhur söylemi ile bu milletvekillerine açıkça restini çekmiştir. Yani kelle koparmakla tehdit etmiştir ve tavrını ortaya koymuştur.. Bu konu hakkında ulu orta beyanlar vererek sürece zarar verilmemesi istenmiştir. Buna rağmen bazı AKP milletvekilleri Başbakanın restini görerek Roj Tv ye pkk ağızlı beyanatlar vermiştir.Şimdi kamuoyu Başbakanın alacağı kellerle ilgili samimiyetini test etmeye başlamıştır.Benim bildiğim Başbakan sözünün eridir gereğini yapar.
Gelelim kürt açılımının muhalefet kanadına. Mecliste gurubu bulunan CHP nin yanardönerli siyaseti herkesçe malum. Bu konu üzerinde oyunu artırma çabası içerisinde. MHP bu açılıma karşı çıkmaktadır. DTP zafer kazanmış edasıyla bu açılımı yeterli bulmayıp terörist başının muhatap olarak alınmasını ısrarla istemektedir. Yani DTP; PKK nın meclis uzantısı olduğunu yüksek sesle dile getirmektedir. Peki, uzatmalı terörist başı ne yapıyor 15 ağustosta önerilerini devlete sunacağını bu konuda taraf olacağını ilk şart olarak ta cezaevi şartlarının düzeltilmesini istediğini açıkça söyleyebilmektedir. Evet, o söyler. Uçakla Türkiye’ye getirilirken korkudan altına kaçıran bu terörist bozuntusu nasıl oldu da son senelerde cezaevinde palazlandı anlamak mümkün değil.
Ben bu konuda da eminim ki Hükümet kesinlikle açıktan veya dolaylı olarak bu terörist başını muhatap olarak kabul etmeyecektir. Bedeli ne olursa olsun PKK terör örgütünün meclis sözcülüğünü yapanları da muhatap kabul etmeyecektir. Doğunun kalkınması ve kültürlerini yaşama ile ilgili sorunlar var ise muhatap olarak doğuda yaşayan vatandaşlarımızı ve onların gerçek temsilcilerini muhatap almalı. Ve kesin kez burada yaşayan vatandaşlar PKK baskısı ve korkusundan kurtarılmalıdır.
Ama adı ne olursa olsun bu açılımın içinde şimdiye kadar ortaya konan çözümlerde milli değerlere kesinlikle rastlanmıyor. Gerek DTP milletvekilleri gerek açıkça olmasa bile el altında PKK nın doğal üyesi gibi hareket eden AKP içindeki bazı Doğulu Milletvekilleri Milli devlet kavramından çok uzak ve karşı dayatmalarda bulunmaktalar. Doğuda Kürtçe konuşan vatandaşlarımızı öyle veya böyle istismar etmektedirler.
İşin çözüm noktasında kendisine Milliyetçi diyen siyasilerimize ve siyasi partilerimize çok önemli görevler düşmektedir. Bu olay kınamalarla asla geçiştirilemez. Adına açılım dedikleri bu olaya bu saydığım siyasiler ve öncelikle de Mecliste gurubu olan MHP ye önemli görevler düşmektedir. Başbakanın dahi artık toparlamak ta güçlük çektiği PKK yanlısı milletvekillerinin varlığı aşikârdır. Kürtçülük yapan bazı milletvekilleri dış güçlerinde desteğiyle açılımı ve çözümü başka mecralara çekmektedirler. Oysa içinde milli olmayan hiçbir çözüm, çözüm olmayacaktır. Ve bu açılım da PKK yandaşı gibi hareket eden Milletvekilleri ile 12 sözde çözümcüye bırakılacak kadar basit bir konu değildir.
Doğuda Kürtçe konuşanda, kuzeyde Lazca konuşanda ve diğer dilleri konuşanlarda bizim vatandaşlarımız. Bunların kültürlerini yaşaması konusunda bir sıkıntıları varsa buna alternatif çözümü bu parti ve böyle düşünen milli oluşumlarımız çözümler üretmelidir. Ülkemizin tarih kurumu, Türk dil kurumu, üniversitelerimiz, gerçek aydınlar ocağı mensupları ve Ülkenin bekasını düşünen, milli düşünen tüm kurum ve kişilerimiz bu oluşuma dâhil olmalıdırlar. Bu süreçte çözüm kimsenin eline bırakılmayacak kadar önemli ve hayatidir. Kalıcı ve herkes tarafından kabul edilir bir alternatif çözüm üretilmelidir. Doğudaki veya batıdaki kürt kökenli vatandaşların yanında olduklarını açıkça göstermelidirler. Çözümün biz ati içerisinde bulunmalıdırlar
Şimdi gösterilecek bir nemelazımcılık, bir bıkkınlık, bir usanma ve geri çekilme belki yüzyıllar boyu bu millete yapılacak en büyük kötülüğün başlangıcı olacaktır. Çanakkale savaşlarındaki manevi ve milli ruh yeniden şahlanmalıdır. Milli düşünen bütün partilerimiz Anadolu’nun batısında olduğu gibi doğusunda da iddialarını sürdürülmelidirler. Alternatif çözümlerle bütün Türk Milletini rahatlatan, huzura kavuşturan çalışmaları yaparsanız Halk sizi bağrına basacaktır. Doğuda Ülkü Ocakları ve Alperen ocakları mensuplarının büyük çoğunlukta olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Yapılacak ilk genel seçimlerde göreceksiniz ki Mardin de Diyarbakır da bu partilerimiz çok büyük başarılara imza atacaktır. Türk Milleti doğulusuyla batılısıyla vefakârdır. Bu insanlar üzerinde bulunan faşist PKK baskısının kalktığı gün göreceksiniz ki, DOĞUDA BASKILARDANDAN BUNALIMA GİREN BU KARDEŞLERİMİZ SİZLERİ BAĞRINA BASACAKTIR.

Bir Alperen Ocaklı
 
ne yapalım gözümüzü ve kulağmızı kapatıp...sorunu görmezdenmi gelelim.yada sorun yoksa şehitler neden öldü herşey sanal mı yoksa...
 
Şaheser zırvalar

Şaheser zırvalar

AKŞAMLARDAN 27 Temmuz 2009 akşamı! Televizyonlardan Habertürk televizyonu!

Sunuculardan Yiğit Bulut sunucu! Konu, galiba "Kürt açılımı"na bağlı yan konular.

"Kürt açılımı" çift anlamlı, tuhaf bir deyiş. Kürtlerin açılımı mı, yoksa başkalarının Kürtçülüğü odak alan açılımı mı? Benim bildiğim, Kürtçülerin herhangi bir açılımı yok!

ALTAN TAN

Katılanlardan biri, bu türden programların "Kamber’i" Altan Tan. Altan Tan bölgenin geri kalmışlığının toprak reformu yapılmamasına bağlanmasını her bakımdan bilgisizlik olarak tanımlıyor. Ve tezini kanıtlamak için, "Bir adam düşünün, diyor, 40 bin dönüm toprağı var; birkaç kez evlenmiş, 20-30 çocuğu olmuş, bu çocuklar evlenmiş, onların çocukları olmuş, toprak bunların arasında bölüşülmüş, adam başına 200-300 dönüm toprak düşüyor. Al sana toprak reformu!"

Böylesine bir şaheser zırvaya ulaşmak için insanın İslamcı ve Kürt milliyetçisi olması gerekir. 40 bin dönüm toprak kimlerin arasında paylaştırılmış? Mesela (adını biz uyduralım) Kocabaş ailesinin bireyleri arasında! Yabancıya toprak gitmiş mi? Gitmemiş!

Altan Tan toprak reformu kavramına toptancı bir katkıda bulunuyor ve toprak reformunun topraksız köylüyü topraklandırmak ve tarıma kazandırmak için yapıldığı teorisini berhava ediyor! İnsaf ki ne insaf!

FEDERATİF ÇÖZÜM!

Ülkenin bütünlüğüne ve devletin üniter yapısına saygılı olduklarını söylüyor Altan Tan. Fevkalade ve fevkalade! Ardından da Kürt dilinde eğitim ve öğretim istediklerini söylüyor. Gerçek demokrasi kurulduğu zaman Kürt sorunu (yani Kürtçülük) şıp diye sona erecekmiş. Sanki bir mucize! Sadece Altan Tan değil Kürtçülerin hiçbiri gerçek demokrasinin (kendilerince) ne anlama geldiğini, geleceğini söylemiyor.

Ama kopuk kopuk kaçamak konuşmalarından şunlar anlaşılıyor: Türkiye Kürdistanı olarak varsayılan bölgede eğitim ve öğretimin (anaokulundan post-doktoraya kadar) Kürt dillerinde yapılması; bölge belediyelerinin vergi koyup toplama hakkı; bölgesel polis örgütü; merkezi hükümetten en yüksek oranda yatırım ve katkı payı; giderek içişlerinde bağımsızlık ve benzeri şeyler. İstedikleri şey en azından özerklik! Federatif çözüm! Vallahi de, billahi de iki çözüme de karşı değilim. Laf ebeliğine, göz küllemelere karşıyım!

Üniter devlet yapısına karşı değiller, ama üniter devletin artık miadını doldurduğunu da söylüyorlar. Yani, ister dile, ister etnisiteye, ister göz rengine dayalı bir federatif yapı. Yahu kardeşim şunu başından söylesenize, "daha çok demokrasi deresi"nden yedi kez su getirmenin ne gereği var? Federasyon diye dayatın, içini dilediğiniz malzemeyle doldurursunuz!

1071’DEN BERİ

Üç aylarda ya da ramazanda cerre çıkmış hocaların köy köy gezmesi gibi televizyon televizyon geziyorlar. DTP, seçimlerde en kabadayı yüzde 5-6 oy almış. Demek ki seçmen Kürt vatandaşların yüzde 94-95’i DTP ve PKK gibi düşünmüyor. AKP, Türkiye Kürtlerini belki de DTP’den daha fazla temsil ediyor.

Bir uyarı: Tarihe, geçmişe, Cumhuriyet’in kuruluşuna dair konularda mitoslar, efsaneler, menkıbeler uydurmak hiç de tekin bir şey değildir, çünkü biri kırıcı olmayı göze alıp gerçekleri tek tek saymak zorunda kalabilir. Örneğin Kürtler 1071’den bu yana ne zaman devletin kurucu unsuru oldu; Kürtçe ne zaman Türkçe ile birlikte resmi devlet dili idi? Gibi.

KAYNAK: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12237633.asp?yazarid=72&gid=61
 
TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti[10 şubat 1922]

TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti[10 şubat 1922]

ataturk-diyap-aga.jpg


Fotoğrafta, Mustafa Kemal ve Dersim'in Mebusu Diyap Ağa (22 Mart 1921). Diyap Ağa, Dersim'in ileri gelenlerinden etkili bir Kürt aşiret lideriydi. Mustafa Kemal ile Sivas Kongresi'nde tanışmışlardı. Kürt liderleri yanına çekmek isteyen Mustafa Kemal ile sıkı bir dostluk kurdular. İlk TBMM'de mebus olarak Mustafa Kemal tarafından seçtirildi (Bu dönemde Koçgiri İsyanı patlak vermişti). Soyadı Kanunu'yla birlikte Yıldırım soyadını aldı. Meclisteki ateşli konuşmaların hatibiydi, Kürtler ve Türklerin ortak vatan kurduklarının fotoğraflardaki çok az yansımasından biri olarak hafızalarda yer etti. 4 Kasım 1922 tarihli meclis tutanaklarından anlaşıldığı kadarıyla Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ile Lozan ile ilgili istişare toplantılarında Türk-Kürt ortaklığının savunucularındandı ve Kürtlerin Türklerle ortak vatanda kalmaları gerektiğini savunuyorlardı lakin Yusuf Bey, 1925'te Bitlis'te idam edilecekti. 1926'da ölen Diyap Ağa'nın damadı Seyid Rıza ise 11 yıl sonra baş kaldıracaktı.

TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti [10 Şubat 1922]


Fransız arşivlerindeki bir belgede* 1921 Haziran ayında Kürt liderler ile Ankara hükümeti arasında küçük çaplı çatışmalar sonunda karşılıklı delegelerin anlaştığından ve imzalanan bir protokoldan söz ediliyor. Mardin’deki aşiret liderlerinden Pirizade Bekir, Derwîn’den Musa Beg ve Millî Aşiret Reisi Mirliva İbrahim Paşa, Kürt tarafının önde gelenleri olarak bu belgede ismi geçiyor. Mustafa Kemal liderliğindeki hükümet tarafından otonom bir Kürt devletinin resmen tanınmasından bahseden bu tutanağın Haziran’ın son günlerinde karşılıklı olarak imzalandığı belirtilmektedir.Fransız arşivlerindeki belgeye göre antlaşma şu noktalardan oluşuyordu:

1-Ankara hükümeti tarafından Kürtlerin yaşadığı bölgede otonom bir Kürt devletinin tanınacaktır.
2-Sınırlar Kürtler tarfından çizilecektir.
3-Türk jandarmalarının ve Türk devlet görevlilerinin Kürdistan’ın sınırları dışına çağrılacaktır.
4-Otonom Kürdistan örgütlenme işlerinden Türkiye elini çekecektir.
5-Ankara hükümeti tarafından toplanan tüm askeri vergilerin ve askeri bağışıklıklar Kürtlere tahsis edilecektir
6-Türkiye toprakları içinde kalan Kürtler dış mihraklara karşı korunacak ve orduda bulunan Kürtler özgür bırakılacaktır. (Haziran 1921)*

İngiltere’nin o tarihlerde güneyde Kürt sorununu gündeme getirdiği biliniyor. M.Kemal de İngiltere’nin elindeki Kürt kozunu geçersiz kılmak için Kürt otonomisini dar bir çevrede konuştu. 10 Şubat 1922 tarihinde Kürt otonomisi yasalaştı. Fakat her ne hikmetse bu yasa ve yasaya ait meclis müzakereleri ne açık ne de gizli meclis zabıtlarında yok. 9 ve 11 Şubat tarihli zabıtlar var fakat 10 Şubat 1922′ye ait zabıtlar ortada yok.

O günlere dönecek olursak, 14 Ocak 1922 günü yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, 17 Ocak 1922 günü İzmit’teki durağında İzmit Kasrı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Akşam Gazetesi yazarı Falih Rıfkı’nın (Atay soyadını alacaktı daha sonra) bir sorusu üzerine Musul ve Kürtler konusuna değiniyordu ve şöyle konuşuyordu:

“… Musul’u da kendi topraklarımız içine alan sınıra ulusal sınır demiştim. Gerçekten o zaman Musul’un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa’yı aldatarak orada oturmuş. Musul bizim için çok önemlidir. Birincisi, Musul’da sınırsız servet oluşturan petrol kaynakları vardır. (….) İkincisi onur kadar önemli olan Kürtlük sorunudur. İngilizler orada kendilerine bağımlı bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir…”

Nitekim Mustafa Kemal’in, bir diğer gazeteci olan Vakit Gazetesi başyazarı Ahmet Emin’in (Yalman soyadını aldı) sorusuna verdiği cevap tutanaklara geçmesine rağmen gazetede yayımlanmamış ve dönemin belgelerini açıklayan Türk Tarih Kurumu bu sorunun cevabının yayınlanması için 12 Eylül darbecilerinden izin alamamıştı. 64 yıl boyunca gizlenen cevap 1987 yılında 2000′e Doğru dergisinde yayımlanacaktı. Tarih Kurumu-Atatürk Devrim Araştırma Merkezi mührü taşıyan ve 1089 numaralı tutanağın 15. sayfasında şu diyalog yer alıyordu:

Ahmet Emin “Kürt meselesine değişinmiştiniz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak değinseniz iyi olur.” diye soruyordu.

Gazi Paşa’nın yanıtı şöyleydi:

“Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede, Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürt adına bir sınır çizmek istersek Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin, Erzurum’a giden Erzincan’a, Sivas’a giden Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir. Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi Büyük Millet Meclisi hem Kürtlerin hem de Türklerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe bütün çıkarını ve bütün kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz.”


NOT: *Bu belge Robert Olson’un, Kürt milliyetçiliği ve Şeyh Said adlı kitabında ilk olarak yer aldı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgelerinden aktarmıştı bu belgeyi Robert Olsun. Siyaset Felsefesi Tarihi Uzmanı Hasan Yıldız ise Fransız arşivlerinde bu yasa ile ilgili belgeleri ve bu konudaki yazışmaları bulmuştu…
 
Geri
Üst