Demokratik Açılım [ Tek Başlık ]

Kritik Görüşme Bitti İşte İlk Açıklamalar



1z4e9s6.jpg



Ortaya proje koymak doğru değil


Başbakan Erdoğan ile DTP Eş Başkanı Ahmet Türk arasındaki görüşme sona erdi.


Başbakan Erdoğan ile DTP heyeti arasında yapılan kritik görüşmenin ardından önce Ahmet Türk, ardından da Başbakan Erdoğan açıklamalarda bulundu. Başbakan Erdoğan, "Süreç için bir proje ortaya çıkarmanın doğru olmadığını söylediklerini belirterek, "Güvene dayalı adımlar olacağına inanıyorum" dedi. Bu görüşmenin yapılmış olmasından mutlu ve umutlu olduğunu belirten Ahmet Türk de, süreçte herkese büyük sorumluklar düştüğünü vurguladı.

YENİ GÖRÜŞMELER OLABİLİR

Görüşmede Abdullah Öcalan isminin ve muhataplık konusunun gündeme gelmediği; bundan sonra da ihtiyaç duyulması halinde yine biraraya gelinmesi isteğiyle masadan kalkıldığı bildirildi.

GÜVENE DAYALI ADIMLAR

Meclis'teki AKP Grup Başkanlığı makamında yapılan ve yaklaşık 1 saat süren görüşmenin ardından açıklamalarda bulunan Başbakan Erdoğan, "Meclis çatısı altında çok çok önemli bir toplantıyı gerçekleştirdik. Bu yapmış olduğumuz toplantıyla geleceğe yönelik umutlarımız daha da arttığını görmekteyiz. Milletimiz birlik, beraberlik ve dayanışma istiyor. Kan akmasın istiyor. Bunun beklentisi içindeyiz. Tüm bunlara yönelik olarak da bilindiği gibi İçişleri Başkanlığı koordinasyonunda bir çalışma başlattık. Yaklaşık 1 saatlik toplantıda karşılıklı olarak biribirimizden istifade ettik" dedi.

Görüşmeyi bazı şüphelerin kalkmasına yönelik bir adım olarak niteleyen Başbakan, "Bu çalışma süreci devam ediyor. Bu süreçte bir proje ortaya çıkarmak doğru değil. Güvene dayalı adımlar olacağına inanıyorum." şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan, basın mensuplarının sorularını ise yanıtsız bıraktı.

DTP Grubu'yla AKP Genel Başkanı sıfatıyla görüşen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ eşlik etti.

TÜRK: MUTLU VE UMUTLUYUM

Toplantının ardından kameraların karşısına geçen Türk, "Önemli bir gün... Bir diyalog ortamının sağlanmasından dolayı mutlu ve umutluyuz. Görmek istediğimiz tüm halkın kucaklaştığı bir süreçtir. Nelerin yapılması gerektiği yolundaki fikirlerimizi iletiyoruz. Bu süreçte hepimize önemli görev ve sorumlulklar düşüyor. Biz de bu sorumluluk bilinciyle hareket edeceğiz" dedi.

Türk, "Umuyorumki daha güzel günlere hep birlikte gideceğiz." diye konuştu.

Soru almayan Türk de, toplantıda kendisine eşlik eden Emine Ayna ve Selahattin Demirtaş'la birlikte herkese teşekkür ederek ayrıldı.


Kaynak
 
Pandora’nın kutusu, Tanla’nın uyarısı

Pandora’nın kutusu, Tanla’nın uyarısı

“Açılım” sözcüğüyle yaratılan sihirli hava medyanın ve siyasetin bir bölümünü sarıp sarmalarken, bu yolun sonunda “toslama” olasılığından söz eden uyarılar duyulmaz oluyor. Bir süredir bu köşede bu olasılıktan söz ediyoruz. Ama dinletmek me mümkün?

“Bu iş böyle olmaz, bir dakika” diye sesini yükseltecek olsanız, damgayı yiyorsunuz: “Hımm demek ki sen çözümden yana değilsin, demek ki, ülkeyi kana bulayan, Türkiye’nin kanatlanmasına engel olan durumun sürmesini istiyorsun.”

“Ne ilgisi var?” diye itiraz edecek olsanız, yine aynı vaveyla...

“Meclis içi ve dışı muhalefetin desteği olmadan bu iş olmaz” diyemezsiniz.

“Kamuoyu desteği olmadan bu iş olmaz” diyemezsiniz.

“İçeriği belli olmayan, gizli-kapaklı projelerle bu iş olmaz” diyemezsiniz.

“Terör devam ederken demokratikleşme falan olmaz, olsa olsa terörü daha çok azdırırsınız” diyemezsiniz.

“Polis Akademisi’nde sadece ‘açılımcı’ gazetecilerle toplanıp ‘körlerle sağırlar birbirini ağırlar’ mantığıyla bu iş olmaz” diyemezsiniz.

Diyeceğiniz söz belli: “Yaşasın açılım!”

Ama doğru bilenler, doğruları söylemekten kaçınmıyorlar işte...

***

Öyle rastgele konuşmayan, yorumlarını ve değerlendirmelerini, yerinde, insanlarla yüz yüze konuşarak, verilere ve gözlemlere dayanarak yapan bir araştırmacı-siyasetçi Bülent Tanla... Mine Şenocaklı’nın Tanla ile söyleyişisini pazartesi ve salı günleri Vatan’da okudunuz. Güneydoğu’yu yıllarca yaptığı araştırmalardan iyi bilen Tanla, o söyleşide ciddi uyarılarda bulundu. Bu köşede de tarihe not düşmek açısından bazılarının altını çizmekte yarar var.

“Bir kere konunun tarifinde kullanılan ‘Kürt açılmı’ sözcüğü, toplayıcı değil dağıtıcı, birleştirici değil bölücü bir algılama çağrıştırıyor.” Aslında Tanla’nın bu değerlendirmesi bile, “açılım”ın ne kadar sakat başladığını göstermeye yetiyor.

Ama devamı da var: İktidar sözcülerinin “Demoratikleşme her sorunu çözer” diye dillerinden düşürmedikleri yaklaşıma Tanla’nın itirazı var: “Sorun, bölgedeki geri kalmışlık sorunudur... Bölge insanının hayat tarzı incelenmeden çözüm bulmaya kalkılırsa, gerçekten Türkiye’nin çok tehlikeli yollara sapma ihtimali olduğunu düşünüyorum.”

Bölgede “din” ve “milliyetçilik” etkenlerinin çok güçlü olduğunu hatırlatan Tanla’ya göre, siyaset üstü yaklaşılmadığı takdirde iş kontrolden çıkabilir, Yugoslavya’laşma olasılığı ortaya çıkabilir.

Tanla’nın çarpıcı bir uyarısını daha hatırlamak gerek. Konuyu “Kürt meselesi” olarak ortaya koyduğunuz zaman, Irak, İran ve Suriye’deki Kürtler’i de işin içine katmış olursunuz ki, bu durumda “Türkiye bu işin altından kalkamayabilir, hem de bölge dışı güçler kontrolü ele geçirebilirler.”

***

Tanla’nın bir uyarısıyla bitirelim. Tarihsel önemdeki bir uyarısıyla: “Eğer ki soruna Kürt açılımı olarak yaklaşılırsa, bugün kulağa hoş gelen bazı ifadeler söz konusu olabilir, ama önümüzdeki günlerde Türkiye çok ciddi problemlerle karşı karşıya kalabilir. Ben bu meseleyi Amerika’nın Irak’a müdahalesiyle eşdeğer görüyorum. Nasıl ki, Amerika orada Pandora’nın kutusunu açtı ve şimdi ne olacağı belli değil, Amerika geri adım atıyor, Irak’tan çıkmak istiyor. İşte bu meselede de Türkiye’nin çok dikkatli ve ayrıntılara hâkim olması gerekiyor ki benzer şeyler yaşamayalım.”

Bülent Tanla’nın uyarıları dikkate alınır mı dersiniz.

Hiç sanmam. Peşin peşin “yaşasın açılım” demiyor ki, dikkate alınsın.

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...05.08.2009&Newsid=252403&Categoryid=4&wid=166
 
erifler resmen pkk biziz bizimle konuşmazsanız daha çok kan akacak diyorlar YAVV NASIL BİR DEVLET YÖNETİYOR BİZİ ANLAMIYORUM ARKADAŞLAR
 
Güzel kardeşim benim,aslanların aslanı,
gönüldaşlığımızın parti ile birleşmeyeceği ve siyasetin üstünde yer alacağı yegane insan...

Bu seferki yorumunu çok ilginç ve manalı buldum doğrusu.Fikirler ve beyanları eleştirmek bizim ne hakkımız nede vazifemizdir ama burada öyle bir şey yapmışsın ki;
adeta ne suya nede sabuna dokunmuşsun.Belkide alınganlığımız artacak diye düşündüğünü sanıyorum ama asla öyle olmayacaktır.
Mhp nin bitmeyeceği sözüne katılıyorum ama arkasından Sn.Bahçeli'yi eleştirmeni beklerdim.Ancak bunun karşılığında (sadece sitemimdir),Bahçeli'nin bu açılıma çıkışına Alperenlerin gerekli desteğini esirgediğinide yazmanı beklerdim.
İşin;
Bahçeli,Yazıcıoğlu,şu yada bu kişi meselesi olmadığını cümlelerin içinde gizlice durmakta olduğunun farkına varılması zor olmasa gerek.Amaç tek ve parçalanmamış bir TÜRKİYE ve bu amaç için yıllardır mücadele veren kişiler mevcuttur.Kimileri milliyetçi kanat olarak tabir edilen partilerde,kimileri sağ ve sol partilerde görev yapmışlardır.
Ancak günümüzde gelinen durum,
Sn.Özal'ın alıştırma politikalarının devamı niteliğindedir.
Bir parti,bebek katilini lider olarak gösterip,sorunlarının çözümü için masabaşı konferans talep etmekte,bir lider 2 yıldır reddettiği bu toplantıyı birdenbire kabul etmektedir.Ekonomik sorunların yaşandığı dünyada,satılacak her hangi bir şeyi kalmamış olan T.C. Devletinin,sırf dış yardımlar uğruna abilerinin baskısınamı maruz kalmaktadır?

Bakın;
burada daha önce defalarca yazdık,satılacak bir şey kalmadıktan sonra sıra toprağa gelir diye,
ve bu saatten sonra Atatürk'ü bile mezarından kaldırıp,çizmelerini giydirecek gelişmeler yaşanmaktadır.Bu vahim durumu endişe ile takip etmekteyiz.
İçinde,bölünmez bütünlüğün tek amaç olduğunu bilenler,Milliyetçilik duygusunu atasından alanlar,parti gözetmeksizin,milli menfaat ve çıkarlar doğrultusunda omuz-omuza vermeleri gerekirken,
bizler birbirimizin gözünü oymaya çalışmaktayız.
Bebek katilini bir gün başbakan olarak gördüğünüzde şaşırmayın cümlelerimizin geçmişi 2 yıl öncesine dayanır.Ve yazılan senaryonun provaları bitmiş,film çekilmeye başlanmıştır.
Gösterime girdiğinde ise elinizde zaten bir şey kalmayacaktır.
Bu vatanda TÜRK'ÜM demek bir gün suç sayılacaktır.Ama;
inadına
inadına
inadına

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.....

Saygıdeğer ağabeyim. Gönül dostum.

Benim gönüldaşlığımı küçük fikir ayrılıklarının, suni ayrışmalar oluşturduğu kümecikler belirlemez. Efendimizin sancağı altındaki herkes, eteğine yapışıp kurtulmak isteyen cümle Ümmet-i Muhammed belirler. Bununla birlikte zalim ve mazlum muhasebesini yaparken pergelin bir ucunu İslam ana noktasıyla birleştirip diğer ucuyla hayata bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu mihvalde yılların zalimi CHP bile mayınlı arazi konusundaki tavrıyla mazlumdur. İhanete geçit vermemiştir. Pergelin ucunu AKP ye dayayanlar ise zalimden yana oldu, mazluma set. Ve bunu müslümanlık zannettiler. Bu vatanın toprağında şehit düşenlerin hakkının olmadığını kim söyleyebilir?

Mevzuya MHP li veya BBP li bir gözlükle bakmayacağımı da belirtmeme gerek yok aksine onarın tavırlarına bakıyorum. Yorumum çok basit aslında ağabey. MHP yi eleştirenleri eleştiriyorum çünkü partizanca yaklaşıyorlar. Sayın Bahçeliyi, hatta hattı zatında topyekün ülkücü camiayı eleştiriyorum. Halen bu soruna dair demokratik bir çözüm önerisi getiremedikleri ve yaşanan süreçte de böyle bir çalışma olmadığından sistem ağzıyla hamasi nutukların ötesine geçemedikleri için. Alperenlerin sayın Bahçeliye hem resmi, hemde taban olarak beni bile düşünmeye sevkedecek ve özeleştiri yapmak zorunda bırakacak kadar da desteklediğinden emin olabilirsiniz. Bu mevzu konuya başlık olan bomba sözcüklerle aşılmaz, çıkmaza doğru sürüklenir.

Bize düşen görmezden gelmek mi olmalı, yoksa mudahil olmak mı? Korku edebiyatının bize bir yarar sağlamayacağını düşünüyorum. Mevcut açılımı yapanlar belli, açılımın yapılma şekli ve devletin organının bu işe payanda yapılmak istenmesi gibi arazlar belli, açılımı birkaç eski tüfek solcu, yeni liberal gazetecileri etrafında şekillendirilmek istenmesi belli. Bütün bu menfileri suratlarına haykırmak ve tarihten gelen medeniyet kodlarımızı al sana çözüm diyerek resmileştirmek gerektiğini düşünüyorum.

Bu mihvalde kıt ilmimle kendimi sorumlu hissedip hem yaşanan süreçle ilgili hemde haddim olmayarak çözüm metodumla ilgili bilgilerimi paylaştım. Buradan şunu çıkartmayalım varolan sisteme muhalif olmak, batı tarafından yerine konmak isteneni destekleyeceğimiz anlamına gelmez. Artık kendimize dönelim. Kendi kültür kodlarımızdan başka jargon kullanmayalım. Hassasiyetim bu yöndedir. Umarım anlaşıldım ağabey saygılar selamlar.

http://www.hackhell.net/4522618-post118.html
 
Tek Başlık














Arkadaşlar Kürt Açılımı ile ilgili paylaşacağınız konuları artık bu tek başlık altından paylaşalım ayrı konu açmayalım çünkü şöyle bir baktım tam

20 tane kürt açılımı ie ilgili bir birinin devamı konu açılmış o yüzden hepsini birleştirip bu tek başlık altında topladım iyi forumlar.
 
ahmet türk=imralı o da =muhatap apo başbakan olarak degil de akp grup başkanı sıfatıyla görüşecekmiş. hiç gülecem yoktu.millet kafayı gömmüş kuma yer tabi ne olacak tükürdüğünü yalamanın degişik bi yolu da bu olsa gerek.
 
“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!”

AKP iktidara geldiği günden beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en önemli sorunu olan “Bölücü Terör Sorunu” bir anda kavram karmaşası yaratılarak, terör olmaktan çıkartılıp, “Kürt Sorunu” olarak lanse edildi. Oysa yıllardır ülkemizi tehdit eden soruna hangi açıdan yaklaşılırsa yaklaşılsın “Terörizm” ve “Bölücülük” haricinde bir isim verilmesi imkânsızdır.



Ancak, “eli kanlı bebek katili” ile terörist yandaşlarının ve sözcülerinin yıllardır kendilerini “terörist” değil de “özgürlük savaşçısı”, “hak arayışçısı” veya “etnik bir unsurun temsilcisi” olarak gösterme çabaları da bu sayede Akp Hükümeti ile mevcut Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmiştir.

Bir taraftan terör örgütünün siyasi sözcülüğünü yapan sözde siyasi parti DTP yakaladığı her fırsatta sorunun halledilmesi için kendilerinin ve bölücü terör örgütü PKK’nın ve hatta “İmralı canisi”nin muhatap alınması gerektiğini vurgularken, AKP hükümeti ile mevcut Cumhurbaşkanı da bir taraftan Irak’ın kuzeyinde bulunan “çapulcu”ları muhatap olarak görüp, “açılım” adı altında dağdakilere “düz ovada siyaset hakkı” sunmaya çalışmaktadırlar. Kendilerine göre bölücü terör örgütünü tasfiye etmenin tek çaresi de “dağdakilere şartsız şurtsuz af getirmek, ovaya inmeyi kabul edenlere iş - güç sağlamak ve toprak sahibi etmek”ten başka çare de yok. Oysa yıllardır farkında olmadıkları ve uygulamada olan bir “Etkin Pişmanlık Yasası” yani “Eve Dönüş Yasası” olduğu halde elleri kana bulaşmış, devleti - milleti yok etmeye çalışıp bölücü tohumlar eken teröristler pişman olmadıkları halde şartsız – şurtsuz mükâfat verir gibi “düz ovada siyaset yapın” demek “Vatana İhanet”ten başka bir şey değildir.

Öte yandan “Bölücü Terör Sorunu”na “Kürt Sorunu” denmesi “Etnik Farklılaşma”lara neden olmaktadır. Çünkü sorunun “Kürt sorunu” olarak lanse edilmesi Kürt vatandaşları sorun olarak göstermenin yanı sıra dış güçlerin yardımıyla Devletimizi ve Milletimizi hedef almış, kurşun sıkmış bölücü terör örgütü PKK ile yandaşlarını Doğu ve Güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın temsilcisi olarak tanımaktan başka bir şey değildir.

Bölücü terör örgütü PKK’ya baktığımızda büyük bir çoğunluğunun Kürt değil de, Ermeni asıllı olduklarını ve bir dönem diplomatlarımızı, vatandaşlarımızı hedef alan Ermeni terör örgütü ASALA’nın devamı olduğu bilinmesine rağmen “Bölücü Terör Sorunu”na “Kürt Sorunu” denmesi yanlıştır ve Kürt kökenli vatandaşlarımıza hakarettir.

Mevcut AKP hükümeti ve bazı sivil toplum örgütleri bu sayede Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde yaşayan hiçbir etnik unsurun birbiri ile sorunu olmadığı halde Ermenilerle Kürt kardeşlerimizi aynı kefeye koymaktadırlar. Ayrıca mevcut AKP hükümeti bu gidişatın bir “İç Savaş”a vesile olacağını bilmezmiş gibi coğrafyamızda, topraklarımızda gözü olan “Emperyalist Güçler”in yapmak isteyip de yapamadıklarını bizzat kendi elleriyle yapmaktadırlar. Ne yazık ki bu gidişatın sonu bir “İç Savaş”tır. Hükümet olarak vatandaşlarını etnik gruplara ayırıp, sokakları kan gölüne çevirmeye hizmettir.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde herkes eşit haklara sahip olmakla birlikte ekonomi, işsizlik ve geri kalmışlık her şehrin, her bölgenin ve herkesin sorunudur. Bu sadece bir şehrin, bir bölgenin veya bir etnik grubun sorunu değildir. Hükümet yetkililerince sorunun yanlış teşhis edilmesi ile birlikte adı da yanlış konulmuştur, çözüm arayışları da yanlıştır. Mevcut AKP hükümeti biran önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Milletinin çıkarlarını, geleceğini düşünüp bu sevdadan vazgeçmelidir.

Çözüm olarak dağdaki terörist çapulcularına “teslim ol! Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasalarına göre kanun önüne çıkıp, yargılan ve kanunun vereceği cezayı çek. Yok, teslim olmuyorsan ben ‘Ordusu olan bir devlet değil, devleti olan bir orduyum’ deyip, Kandil başta olmak üzere yuvalandıkları ini başlarına geçiririm” diyemiyor. Bunun yerine “dağdan inin, silahı bırakın, sizi affedelim, mükâfat olarak iş, toprak verelim yok Devlete - Millete kurşun sıkmış, Mehmetçiğe kurşun sıkarken gebermiş terörist çapulcularının ailelerinin gönlünü alma adı altında para yardımı yapalım” teklifi AKP vekili tarafından ortaya atılıyor.

Yahu tarihe baktığımızda asırlar boyunca üç kıtada hüküm sürüp devletler kurmuş bir imparatorluğun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyanın sayılı ordusuna sahipken biz konuyu kökünden kazımak yerine farklı - farklı açılımlar üretip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni üç tane çapulcuyla pazarlığa mahkûm ediyoruz. Koskoca devlet üç çapulcuyla başa çıkamıyor mu? Allah bize akıl vermiş, kullanın diye! Biz kullanmıyoruz, peki ne ediyoruz? Haçlı zihniyetine sahipleri dost belleyip, onların akılları ile hareket ediyoruz. Mevcut Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Sultanlar Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı Françesko’ya mektubunda;

“Ben ki sultanlar sultanı ve padişahlar padişahı ve yeryüzünün taç bahşeden hükümdarı, Allah’ın iki arzdaki halifesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Zülkadriye vilâyetinin ve Diyarbakır’ın ve gerek Azerbaycan’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Haleb’in ve Mısır’’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve külliyen Arap diyarının ve Yemen’in ve dahi nice memleketlerin ki; kerim babalarımın ve büyük ecdadımın- onların, Allah, kıldıklarını yüceltsin- kahredici kuvvetiyle, düşmana üstün geldikleri ve cenâb-ı celâdet-meabım dahi ateş saçan kılıcı ve sevgili zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı, Sultan Bayezid Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han’ım! Sen ki, Fransa vilâyetinin kralı Françesko’sun...”
yazdığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcut Cumhurbaşkanı ve Başbakan çıkıp “Ben Ordusu Olan Bir Devlet Değil, Devleti Olan Bir Orduya Sahip Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanıyım, Başbakanıyım, sen bir terör örgütüsün ne muhatabı inini başına yıkarım” diyemiyor. Bunun yerine muhatap olarak kabul ediliyor. Eğer ciddi –ciddi var olan “Bölücü Terör Sorunu”nu kökünden kazıyıp, atmak istiyorlarsa çözümü bellidir. Ama yok eveleyip – geveleyip, farklı arayışlar içerisine gireceklerse o da ayrı meseledir.

Vatan için, Bayrak için, Millet için ve verilmek istenen toprağın bir karışı için kanlarını, canlarını gözlerini kırpmadan seve-seve verip, Şehitlik şerbetini içen ŞEHİTLERİMİZİN Analarının, yavrularının yüreğindeki köz daha alevliyken bu şekilde davranarak köze biraz daha odun atılıyor. O közün sönmesi için kanun önüne çıkartılıp, idam edilmesi gerekirken bunlar kalkıp “yok aftı, yok dağdan inin iş verelim, yok toprak verelim” açılımlarını ortaya atıyorlar. Ne güzel iş ya! Bu vatanı sahipsiz mi sandılar. Mevcut AKP iktidarı ile Cumhurbaşkanı biran önce akıllarını başlarına alıp, bu senaryodan vazgeçmelidirler. Yapmayı düşündükleri açılımlar “Vatana İhanet”ten başka bir şey değildir.
VATANA İHANET EDENLERİN SONUDA BELLİDİR. BU BÖYLE BİLİNE.
“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!”

27 Temmuz 2009
Reyhan İŞERİ BBP MKYK ÜYESİ
Siyaset Bilimci – Terör Uzmanı
 
____Evet, galiba 'Evrim' diye bir şey var!..____

Evet, galiba 'Evrim' diye bir şey var!..


Yazının sonunu şöyle bağlamıştım, hatırlıyorum: "Kürt meselesi muazzam bir siyasî endüstri; Kürt meselesini çözmek, bu ortamda musluk suyuyla motor çalıştırmak gibi bir şey olacak Türkiye için. Petrol türeviyle işleyen motorlu araç endüstrisinden nemâlananlara hep birlikte dikkat kesilelim."
İşte şimdi dikkat kesiliyoruz, serâpa dikkat. Aradan bir gün geçti. Kürt meselesi elbette ki halledilmedi ama ortaya ciddi siyasî irade konuldu. Bir dizi toplantının ilki olduğu anlaşılan bir çalıştay yapıldı. 12 gazeteci, yazar bir araya gelip zihinlerindeki çözümü anlattılar. Bu bir niyet izharı.

Hemen akabinde bir parti başkanı, "12 kötü adam" tespitini yaparak, siyasî hayatı boyunca yaptığı konuşmaların belâgat zirvesine çıktı (ötekileri siz hesap edebilirsiniz artık). Bu partinin sonbaharda kurultayı var; siyasî gözlemciler, 12 kötü adam efelenmesinin dışarıdan çok parti delegelerine yöneltilmiş bir "safları sıklaştıralım arkadaşlar" çığlığı olduğunu söylüyorlar ama meselenin bir başka boyutu daha var: Ezkazâ Kürt açılımı herkesi tatmin eden bir sonuca doğru yürürse, rahmetli Bölükbaşı'nın "deprem çadırı"na benzettiği bu parti varlık sebebini neyle izah edecek?

Deprem tehlikesi yatıştığında deprem çadırının müşterisi de azalır; mâlum. Kürt meselesi, varlığını milli menfaatleri korumaya hasretmiş siyasî kuruluşlara hayat veren, uğursuz bir hayatiyete sahip. Tehdit yatıştığında cepheye yığınak yapmanın mânâsı da kalmayacak. Belki de "Gerekirse 50 yıl dağlarda gezeriz" gibi tüyler ürpertici lâflar etmenin ardında bu endişe var. Hazin!

Kürt meselesi muazzam bir siyasî endüstri. Bir endüstriyel modeli, bir üretim modelini tasfiye ederken o "iş kolu"ndan ekmek yiyenlerin hırçınlaşması tabiidir, eşyanın tabiatına uygundur.

O yüzden fena sinirlendiler. Çözüm arayışlarını "teslimiyet" gibi göstererek tribünleri tahrik etmeye çalışıyor, çalıştaya katılan 12 yazara bayramlık ağızlarını açıp irinli kelimeler saçıyorlar. Bunlardan biri, toplantının ev sahibi İçişleri Bakanı'ndan bahsederken komiklik olsun diye şöyle bir cümle kuruyor meselâ: "Bakan içeriden çıktığında makam arabası yerine koruma polisinin sırtına binmediyse bile, saçları dikine dağınık ve gözlerinden birisi hafif küçülmüştü..."

Bir diğeri, "sarı sendikacı" kavramını çağrıştırsın diye "sarı basın" benzetmesini yapıyor; yazarları da, "Falan, filan.. Fetocu" diye aşağılıyor aklınca. Zaman Gazetesi yazarı iki arkadaşımızı ise ismen zikretmeyi bile lütûf sayıyorlar. Bunları okurken tabiat tarihi müzesinde camekân ardında sergilenen ilkçağ fosillerinin dile geldiğini görmüş gibi şaşırmadan edemiyorum. Evrim namına büyük kazançtır doğrusu!

Bu erken telâş, hatta infiâl bana rahmetli Nasrettin Hoca ile "bineği" arasında cereyan eden ve "Ben nerene vurdum, sen ise nerenden ses verdin?" diye biten o meşhur fıkrayı hatırlattı, gülümsedim...

Aklı başında tenkidler de seslendirildi; meselâ fikirlerini zaten her gün kamuoyuna rahatça duyurma imkanına sahip gazeteci yazarlarla ilk toplantıyı, üstelik Polis Akademisi'nde düzenlemenin hikmetinden sual edildi ve haklı tenkidlerdi bunlar; fakat "ya çözerlerse" diye eli ayağı titreyerek ağzına geleni savurmak şeklinde tecelli eden tepkilere bütün Türkiye bir "mim" koydu.

Dertleri milli menfaatleri savunmak mıdır? Keşke öyle olsaydı da çözüm için ne düşündüklerini öğrenebilseydik. Tezgahlarını zabıtaya kaptırmamak için yaygara yapan işportacılara benziyorlar sadece.


E, anlarız, ekmek teknesidir!

kaynak
 
O zaman MHP’ye sorarlar_____

O zaman MHP’ye sorarlar


Kürt açılımına ilişkin sert tutumu, Devlet Bahçeli’yi yeniden tartışma gündemine taşıdı. Özellikle gazetecilere yönelik kullandığı “12 kötü adam” tabiri ve “50 yıl dağa çıkarız” mesajı, tartışmaları körükleyen cümlelerdi.

Devlet Bey’in henüz somut öneriler bile ortaya çıkmadan, çözüm arayışı evresinde bu kadar katılaşması, agresifleşmesi, çözüme karşı tavır alması ve eşkıya literatüründeki “dağ” tehdidini tercih etmesi, yadırgatıcı olsa da eminim sürpriz değildir.

Evet...

Karma ekonomi modelinden piyasa ekonomisine yöneldiler. Lider iradesine seçici kurulları eklediler. Derin organizasyonlardan arınmaya çalıştılar. Gençleri sokaktan kurtarmaya özen gösterdiler. Milliyetçilik kavramını kültürel ve sosyolojik yorumlarla zenginleştirme gayretine girdiler. Politikaları oluştururken bilimsel metotlara ağırlık vermeye başladılar. Geçmişe göre siyasal uyumu daha fazla önemsediler.

Ama son 10 yıldaki tüm bu değişim hamlelerine rağmen, MHP’nin karakteristik davranış özelliklerini kodlayan genetik yapısı varlığını sürdürüyor. Vücuttaki kirli kanı kalbe taşıyan toplardamar ile temizleyip kanı kalpten vücuda yayan atar damar arasındaki bağlantı noktaları, yani kapakçıklar hala arızalı.

Başka bir ifadeyle, “milliyetçilik” kavramına yüklenen anlamın, evrensel değerlere göre yeniden biçimlendirilmesi, arzu edilen seyirde devam etmiyor, haliyle tekliyor.

MHP’nin acilen ideolojik by-pass’a ihtiyacı vardır.


Eğer Kürt açılımı çerçevesinde başlatılan yeni dönem, fırsat olarak görülürse, MHP de dönüşecek, daha sağlıklı kalp ritmine kavuşacaktır. Aksi halde değişime direnç, felaketin başlangıcı olur.
İradi veya gayri iradi, terörden nemalanan ve terörü siyasi varlığının kaynağı haline getiren hiçbir siyasal anlayış, gelişen demokrasilerde hüküm süremez. Açık toplumdan, şeffaf yönetimden ve güçlü demokrasiden yana yol alan geleceğin Türkiye’sinde bu tür partilere asla yer yoktur.

Çözümsüzlüğü çözüm olarak görme dönemi, artık kapanmalıdır. Kürt meselesi, Türkiye’nin kanayan yarasıdır ve çözümü Türkiye’nin yararınadır. Elbette, siyasi partiler, görüşlerini söyleyecek, tavrını ortaya koyacaktır. En çok da MHP...

Ama her sözcük, her adım çözüme katkı sağlamalıdır. Hiç kimse, kendini “en vatansever” görmesin, başkasına “hain” yaftasını asmasın. Geçmişe takılıp kalırsak geleceği kuramayız.

İlla geçmişe takılırsak, Abdullah Öcalan İmrali sakiniyken idam cezasının kaldırılması karşısında kayıtsız kalıp koalisyonu bozma gerekçesi saymayan, sessiz kalan, bugün “dağa çıkarız” diyen MHP’ye “O gün neden mecliste oturdunuz, dağa çıkmadınız? Tatlı gelen koltuk döşemesindeki ceylan derisi miydi” diye sorarlar.
O gün doğrusunu yaptı, bugün de doğrusunu yapmalıdır. Dağ fantezisinden güzel eşkıya türküleri doğar, siyaset üretilmez.



kaynak
 
Ahmet Turan Alkanın Hocanın yazısını üzülerek okudum. Çuvaldızı başkasına sallarken birazda iğneyi kendine batırmayı deneyebilirdi. Hırsızın hiçmi suçu yok sayın hocam? Herneyse uzun yorumu sonraya bırakıyorum selçuk özdağ ve irfan sönmezin yazılarını sunmak istiyorum:





Selçuk Özdağ


--------------------------------------------------------------------------------

Kürt Çalıştayı, 12 kötü adam (!)

Kürt kökenli vatandaşlarımıza yönelik demokratik açılımların mahiyetini tespit etmek maksadıyla yapılan Kürt Çalıştayı’na katılanları MHP lideri 12 kötü adam olarak niteledi.

Bahçeli’nin siyasetçi şapkasıyla yaptığı bu nitelendirme çok isabetli bir nitelendirme değil. Ama MHP liderinin endişelerini de anlamak mümkün. Çalıştaya davet edilenlerin bir ikisi hariç neredeyse tamamı eski Marksistlerden oluşuyor. Yani Kürt meselesi bir bakıma eski Marksistlerin zihinsel gayretlerine havale edilmiş durumda. Bunun çok sağlıklı bir durum olmadığı ortada.

Bugün Kürt meselesi olarak karşımıza çıkarılan problemin arkasında eski Marksistlerin –halklara özgürlük-edebiyatının büyük payı var.

TİP’in yetmişli yılların başında başlattığı Doğu mitingleri ile start alan bölücü düşünce uzun yılların ihmali sonucunda bugünkü noktaya geldi.

Şimdi meselenin çözümünün, meselenin sorumlusu olanlardan beklenmesi trajik bir durum. Bahçeli’nin 12 kötü adam olarak nitelediği kişilerin Kürt meselesi ile ilgili görüş ve düşüncelerini kamuoyu biliyor. Durup dinlenmeden demokratikleşmeden bahseden, her talebi bir insan hakkı olarak gören bu kişilerin birçoğunun DTP’nin taleplerine bile sıcak baktıkları biliniyor. Dolayısıyla çalıştay’a katılanlardan orijinal fikirler, geleceğimizi ipotek altına almayı engelleyecek düşünceler beklemek pek mümkün görünmüyor. Belki Bahçeli’yi çılgına çeviren de bu.

İçişleri bakanı Atalay daha önce yaptığı açıklamada, her kesimin görüş ve kanaatlerinin alınacağını ifade etmişti. Seçilen isimler şimdilik her kesimin bu çalışmaya dâhil edilmediğini, bazı çevrelerin süreç dışında bırakıldığını gösteriyor. Hâlbuki isimler seçilirken en sert tepkiyi gösteren MHP ye yakın çevrelerden de birkaç isim davet edilebilir, en azından MHP kanadının tam olarak ne düşündüğü anlaşılmış olurdu. Bunun yapılmaması şimdilik bir eksikliktir.

Diğer taraftan meselenin medyada bu zeminin oluşmasına katkıda bulunanlar arasında tartışılması doğru bir yol değil. Birbirine yakın görüşlere sahip insanları dinlemek aslında istişare değildir. İstişare farklı görüşlerin düşüncelerine başvurulmasıdır. Cengiz Çandar ile M.Türköne, Oral Çalışlar ile Ali Bayramoğlu arasında ne fark var. Bunların birini dinlemek hepsinin görüş ve düşüncelerini öğrenmek için kâfidir.

Bu meselenin arızasız, problemsiz bir şekilde hedefine varması hükümetin göstereceği dirayete bağlıdır. Bugün artık çöp sepetine atılmış bir ideolojinin liberal görünümlü kalıntıları ile bu mesele çözülmez. Her meselemizi çözecek birikim kendi tarih ve kültürümüzde fazlasıyla mevcuttur. Her problemi gözünü dışarı çevirerek oradan buradan aşırılmış fikirlerle çözeceğini sananların Türkiye’yi geçmişte nereye götürdükleri ortadadır. Şimdi yine öyle bir durumla karşı karşıyayız. Müslümanı domuz etiyle tedavi etmek anlamına gelen bu mantığın hiçbir başarı şansı yoktur. AKP iktidarı başarılı olmak istiyorsa eski Marksistlerden medet ummak yerine kendi kaynaklarımızdan devşireceği çözümlere yönelmek zorundadır.



-----------------------------------------------------------------------------------------------




İrfan Sönmez



--------------------------------------------------------------------------------

Bahçeli ve Kürt açılımı

Kürt sorunu merkezli, demokratik açılımlar gündeme geldiğinden beri MHP lideri Devlet Bahçeli sert tepkiler veriyor.

Neye karşı çıktığını belirtmeden agresif bir üslupla hükümeti eleştiriyor.

Bahçeli gibi bir akademisyene –açılımların –mahiyetini görmeden tepki vermek yakışmıyor. Ortaya bir proje çıkar, bunların içinde aklınıza yatmayanları eleştirirsiniz. Ortada fol yok yumurta yokken tepki göstermek Bahçeli açısından bir inandırıcılık sorununun doğmasına neden oluyor.

Böyle bir tartışmanın başlamasını da eleştirebilirsiniz. Çünkü Kürt açılımı gündeme geldiğinden beri, eyalet sisteminden, özerkliğe, Anayasa’nın değişmesinden iki dilli devlet biçimine kadar geçmişte insanların duymaya bile tahammül edemedikleri bir çok konu gündeme geliyor.

Tartışmaya açmak bazen toplumu alıştırmak, hazımsızlıkları gidermek içindir. Bahçeli açılan tartışmalarda böyle bir gaye sezmiş olabilir. Ama yine de fikri muhtevadan yoksun, yavan, seyredeni rahatsız eden sert tepkiler bugünün siyaset anlayışına çok uygun değil. Bir bilim insanı görüşlerini daha mutedil, daha akıllı, daha rasyonel bir dil ile ortaya koymalıdır. Böyle bir üslup sizinle aynı kanaatte olmayanların bile sizi dinlemesine vesile olur. Bahçeli’nin üslubu ürküten, korkutan bir üslup. Bir Kürt kökenli vatandaşımız bu üslupta kardeşlik, dostluk, kaderdaşlık bulamaz. Kürt açılımından daha tehlikeli olan budur.

Hangi meseleyi tartışırsak tartışalım itidali kaybetmemeli, karşı tepkileri harekete geçirecek bir üslup kullanmamalıyız.Siyasi partilerin görevi,halkla devlet arasında köprü olmak,toplumda uç gösteren problemleri kronik hale gelmeden çözmektir.Tepki koyup, mukabil fikirler, alternatif düşünceler ortaya koyamamak politikasızlıktır.Bu tarihi dönemeçte MHP den beklenen mili bütünlüğümüzden taviz vermeden problemlerimizi çözecek teklifler, öneriler getirmektir.Milliyetçi birikim Türkiye’nin bir çok problemini çözebilecek derinliğe sahiptir.Ancak sistemle dans etmek, milliyetçiliği çoraklaştırmış, MHP’nin başarısına ve siyaset biçimine endeksli düşünce biçimi Milliyetçiliğin ülke meselelerine çözüm üretmesini engellemiştir.Parti ile özdeşleştirilen bir Milliyetçilik biçimi parti politikalarına alternatif projeksiyonlar geliştiremez.

MHP’ye ve parti taassuplarından sıyrılmış milliyetçiliğe tam bu noktada ihtiyaç vardır.MHP yıllarca Güneydoğu’da haksız bir şekilde Kürt düşmanı olarak takdim edilmiş bir partidir.Bu propagandanın kırılmaması MHP nin güneydoğu’ya girmesine mani olmuştur. Oysa 12 Eylülden önce Ülkü ocaklarının omurgasını daha çok Kürt kökenli Ocak başkanları meydana getiriyordu.Kimse kimsenin Kürt’üm demesinden gocunmuyor, Milliyetçilik farklı etnik kökenden gelen insanları birleştiren bir havuz işlevi görüyordu.Bir kaç yıl öncesine kadar Ülkü ocakları genel başkanı Kürt kökenli bir arkadaşımızdı.Şimdi aynı hoş görüyü, aynı kardeşlik şuurunu görmek mümkün değil. Bunun vebalinin MHP ye ait olduğunu söylemiyorum.Asıl vebal tüm dünyasını ırkçı, kavmiyetçi, Marksist bir söylem üzerine kuran Kürt/çü kökenli aydınlara aittir. Ancak MHP de tarihi sorumluluğunu yerine getirmiş değildir. Bahçeli’nin hassasiyetleri bölünme endişesinden kaynaklanıyorsa,ona düşen MHP’yi güneydoğu ile kucaklaştıran kendine ait bir proje sunmak,bununla toplum karşısına çıkmaktır. Bu hem MHP ye giydirilmeye çalışılan –Kürt düşmanı –imajını kıracak, hem de MHP yi Güneydoğu insanı ile buluşturacaktır. Kürt meselesinde MHP ile Güneydoğu’nun vuslatı açılımın kendisinden daha önemlidir. MHP bağırıp çağırmak yerine kendi perspektifinden güneydoğu meselesine çözüm önerileri sunmalı, sürecin MHP nin endişelendiği noktaya götürülmemesi için gayret sarf etmelidir.Bu üslup sorunu derinleştirmekten, MHP ye giydirilen imaja haklılık kazandırmaktan başka işe yaramıyor çünkü.
 
türkocağı kardeşim; irfan Sönmez ağabeyin belirttiği ve öne sürdüğü çekimser tablo ve gelişebilecek kötü imaj kırıklığı önce birlik beraberliği sonrada mhp yi vurcak düzeydedir.bunun altı çizilerek bence her yazar (hem senin alıntıladıkalrın hemde benim konuma esas olan sözler tamda gerçeği farklı yönleriyle gözönüne koymaktadır.. SELÇUK Özdağ ağabeyin verdiği yazının bir yerind egeçen yazar ve aydın karşılaştırmalarında; Türköne ile Bayramoğlu kıyaslamasını da aynı kabtan su içenlermiş gibi algılamıyorum oraya katılşmıyorum .. eskiden TOBB a hazırlattırılan ilk KÜRT meslesini yazıya ve projeye döken birisi vardı DOĞU ERGİL ; Onun planına o güğnlerde tepkiyi koymakta bize düşmüştü. ama kabul gördüğü cihetler açısından TÜSİAD ın çıkışlarını da biliyoruz. bugün ALİ Bayramoğlu ve diğer yazarlarda türköen gibilerde olacak ve iş aleminin müsiad camiasıylada ve toplumun her kesimiylede görüş alışverişine sunularak ,oldu bittiye gelmeden bir açılım ve sorunu çözme gayreti elzemdir.. yılları bulan iç savaş gibi bir yaşam süren TÜRKİYENİN önü artık çetelerdeen terörden, soygun vurgun ve bu terörden beslenen her türlü pislikten kurtulmasıda gerekmektedir.

İçindeki zehirli yanlarını temzileyerek, soruna kalıcı çözümler sunarak, artık bu iş bitirilmelidr lakin, terör ve teröriste taviz vererek te değil. ama sorunada hamaset nutukları çekerekte yardımcı olunmuyor maalesef.. kısır çekişmler ve parti içine dönük mesaJlarla da bu iş hep akim ve sığ kalacak görünüyor......
 
LOOPUSED Gönüldaş oldu bittiye gelen o kadar mesele varki artık midem bulanmaya başladı. Demokratikleşme adına ve baskıcı devletçi otoritenin son bulması adına yaşanan gelişmelere müspet yaklaştık ancak artık merhale merhale belli bir noktayı hedefleyen ve sindire sindire bizi alıştıran bir ihanet kokusu alıyorum. Düşünceden veya düşünce özgürlüğünden korkmak elbette doğru değil, herkes dilediğini ifade etsin ve hükümet herkesi dinlesin 12 yazarın ortak özelliği liberal olması, küresel rüzgardan yana olmalarıdır. Bu ülkede kürt sorunu denilen ki (bu cümleyi kabul etmiyorum) çözecek sadece bu fikirmi? Neden farkı düşüncede olanlar dinlenmiyor? Bahçelinin tavrını hepimiz eleştirdik ancak milli hassasiyetler gözardı edildiği vakit daha büyük tepkilerin doğacağı herkesin taktiridir.
Mevcut hükümetin, bahsi geçen sözde aydın gazetecilerin, dış mihraklı kuvvetlerin bu meseleyi çözeceğine inanmıyorum. Verilen tepkilerinde normal olduğunu düşünüyorum.
 
LOOPUSED Gönüldaş oldu bittiye gelen o kadar mesele varki artık midem bulanmaya başladı. Demokratikleşme adına ve baskıcı devletçi otoritenin son bulması adına yaşanan gelişmelere müspet yaklaştık ancak artık merhale merhale belli bir noktayı hedefleyen ve sindire sindire bizi alıştıran bir ihanet kokusu alıyorum. Düşünceden veya düşünce özgürlüğünden korkmak elbette doğru değil, herkes dilediğini ifade etsin ve hükümet herkesi dinlesin 12 yazarın ortak özelliği liberal olması, küresel rüzgardan yana olmalarıdır. Bu ülkede kürt sorunu denilen ki (bu cümleyi kabul etmiyorum) çözecek sadece bu fikirmi? Neden farkı düşüncede olanlar dinlenmiyor? Bahçelinin tavrını hepimiz eleştirdik ancak milli hassasiyetler gözardı edildiği vakit daha büyük tepkilerin doğacağı herkesin taktiridir.
Mevcut hükümetin, bahsi geçen sözde aydın gazetecilerin, dış mihraklı kuvvetlerin bu meseleyi çözeceğine inanmıyorum. Verilen tepkilerinde normal olduğunu düşünüyorum.

kardeşim ; aynı hassasiyetlerini bende yürekten taşıyorum, senin eleştirdiğin noktaların hepsine aynı tondan ve renkten bakarak diyorumki, şu konuya bile tartışmalra çerçeve olsun bir yol çizsin ve fikri bıoyutta birşeyler düşünmeye sevketsin dileğiyle yaklaşıyorum. yoksa her satırına her kelimesine yüzde yüz doğrudur demiyorum.
ben çözümsülükleri dayatanların ve bunlarla yaşamaya alıştıan zihiyetin ilgasından sonra herşeyin daha özgür ama yaşanabilecek bir ülkeye yol vereceğini umut ediyorum. evet şu 12 adam dediğin gibidir ve beklentilerimiz bunlarla sınırlı olmamalıdır, her kesimden düşünce üeretnleride kapsayan geniş kitlesel bir yüreklilik arzeden ama çözümüde hak ve hakkaniyetle, tavizsiz bir politikayla terörü sonlandırcak açılımlarada ihtiyaç var diyorum. tartışmalar sürsün bakalım daha ne çıkacak altından. henüz herşey bir düzleme girmiş olmuş bitmiş değil. elbetteki tepkilerin olması normal ve bende aynı tepkileri yadsımıyor kabul ediyorum. olması gereknler yapılıyor fakat ölçüsüz değil elbette.
 
sap gibi durmaya gerek olmadığını söyleyen vatandaşa verelim bu yazıyı
mecburen gittiği Anıtkabir defterine yazsın
memleketi ne hale getirdiğini hiç evelemeden gevelemeden yalan dolan söylemeden en iyi bu yazı anlatır Atamıza
 
türk kürt alevi laz çerkez ne ararsan hep birlikte yaşamıyormu yaşıyor bazı odaklar arada sırada cıkıp bunları bırbırıne dusurmek ıcın ellerıden gelenı yapıyor provakatorlerın oyuna gelmeyelım bız yaşayalım gıdelım yeter .
 
Erdoğan: UmutLarımız Arttı!

DTP heyetini kabul eden Başbakan Erdoğan, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada; "Umutlarımız arttı" dedi.

resim82103_2.jpg


DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve beraberindeki heyeti TBMM'deki makamında kabul eden Başbakan Erdoğan, görüşmenin ardından önemli açıklamalarda bulundu. TBMM çatısı altında önemli bir toplantı gerçekleştirildiğinin altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:

"Bugün gerçekten demokratik parlamenter sistem içerisinde TBMM çatısı altında çok önemli bir toplantıyı gerçekleştirdik. Bir sürecin içerisindeyiz. Bu sürece yönelik olarak bugün yaptığımız toplantı ile geleceğe yönelik umutlarımızın daha da arttığı inancındayım. Zira, milletimiz birlik istiyor, dayanışma istiyor. Anneler göz yaşları dinsin istiyor. Kan ölüm olmasın istiyor. Hepimiz bunu istiyoruz. Bunun beklentisi içindeyiz. Bunlara yönelik olarak da bir çalışma başlattık ve bunun içinde teori var, pratik var. Biz her konuda partiler arasında görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Önemli adımlar atıldı. Bir birimizden istifade edeceğiz ve güvene dayalı adımlar atacağız. Bazı konularda şüpheler vardı ve bunları gidereceğiz."

 
“Terör örgütüne terör örgütü diyemeyen, 'kardeşim', 'arka bahçem' diyenler var.

Terör örgütünün avukatlığını yapanlar var. Bunlar kabul edilemez.

PKK'ya terör örgütü diyemeyeni muhatap almam" r.tayip erdogan

yukardaki sözleri bir dansöz söylemiyor bir başbakan söylüyor o zaman bu sözleri ciddiye alalım ...

resim82103_2.jpg
 
Geri
Üst