Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in
Türkiye’ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için
gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin
köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir.
Köy Enstitüleri tartısmasının bu noktasında konuya ilişkin olarak verdigin alıntıdan bende bu meseleye en baştan bakmakta ve ıncelemekte fayda goruyorum...
John Dewey kimdir?
John Dewey 20. yy’ın ilk yarısının en önemli Amerikalı filozofu olarak tanınır. Doktorasını Yeni Hegelci görüşlerle ilk kez tanıştığı Johns Hopkins Üniversitesi'nde yaptı .Darwin'in önde gelen savunucularından biri olan Julian Huxley'nin kurduğu "evrensel humanizm" in ortaya koydugu
"insanoğlunun kutsal amacının kendi evrimini hızlandırmak" olduğunu öne süren düşünceler ABD'li Filozofu derinden etkiler.
Sonrasında ise Dewey bu düşünceyi dahada geliştirerek 1933 yılında "Dini Humanizm" akımını başlattı ve ünlü "1.Hümanist Manifestoyu" yayınladı.nin ortaya attığı ve insanoğlunun "kutsal" amacının kendi evrimini hızlandırmak olduğunu öne süren bu düşünceler, John Dewey adlı Amerikalı filozofu derinden etkiledi. Dewey bu çizgiyi geliştirerek 1933 yılında
"Dini Hümanizm" akımını başlattı ve ünlü Hümanist Manifesto'yu yayınladı.
Manifesto'da vurgulanan temel düşünce, ilahi dinlerin ortadan kaldırılmasının zamanının artık geldiği ve bunların yerine, insanoğlunun bilimsel ilerleme ve sosyal iş birliğine dayalı yeni bir çağa girmek üzere olduğuydu.
Bu noktada ABD li filozof John Dewey'in fikri yapısını daha iyi anlayabilmek icin "hümanizmi" incelemekte fayda vardır..Sonrasında 1. Hümanizm Manifestosu'nun içerigine bakacağız.
Hümanizm denince cogumuzunda aklina gelen "Kardeşlik", "İnsan Sevgisi", ve "Barış" tır. Fakat felsefi anlamda Hümanizm'in çok daha farklı ve öenmli anlamı vardır.Hümanizm
"insanlık kavramını, insanların yegane amaç ve odak noktası haline getiren bir düşüncedir." Bir başka deyişle ise insanı Yaratıcısından yani Allah'tan uzaklastırmaya ve sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çagırır.
Diğer taraftan günümüzün önde gelen hümanist Corliss Lamont The Philosophy of Humanism (Hümanizm Felsefesi) adlı kitabında şöyle yazar:
Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat doğanın kendisinden ibaret olduğuna inanır, evrenin temel materyali, zihin değil madde-enerjidir... (Hümanizme göre) Doğaüstü varlıklar gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenimizin doğaüstü ve sonsuz bir Yaratıcısı yoktur.
Bu açıklamalardan a anlaşılacağı gibi hümanizmin temeli ataizme dayanmaktadır.Ayrıca Hümanizm'in günümüzde Ataizm'in bir başka adı oldugunu da söylemek mümkündür.
Gelelim Manifestoya...
1. Hümanizm Manifestosu'nun içeriğini 6 maddede toplamak mümkündür.
- Dinsel hümanistler, evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.
- Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.
- Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki geleneksel dualizmi reddederler.
- Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.
- Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez hale getirir...
- Bizim kanaatimiz gelmiştir ki, teizm, deizm, modernizm ve çeşitli "yeni düşünce"lerin zamanı geçmiştir.
Yukarıdaki maddeler, materyalizm, Darwinizm, ateizm ve agnostisizm (bilinmezcilik), gibi isimler altında ortaya çıkan ortak bir felsefenin ifadeleridir. İlk maddede "evren sonsuzdan beri vardır" şeklindeki materyalist dogma öne sürülmektedir.
İkinci madde, insanın, evrim teorisinin öne sürdüğü gibi, yani yaratılmadan var olduğu iddiasıdır.
Üçüncü maddede, insan ruhunun varlığı reddedilmekte, insanın maddeden ibaret olduğu iddia edilmektedir.
Dördüncü maddede "kültürel evrim" iddiası öne sürülmekte ve insanın "fıtratının" (yaratılıştan gelen özelliklerinin) varlığı reddedilmektedir.
Beşinci madde, Allah'ın evren ve insan üzerindeki hakimiyetini reddetmektedir.
Altıncı madde ise, "Teizm"in, yani Allah inancının terk edilmesi gerektiğini, bunun "zamanın gereği" olduğunu savunmaktadır.
Dikkat edilirse bu iddialar, hak dinlere düşman olan çevreleri hemen her zaman kullandıkları basmakalıp söylemlerin bir toplamı niteliğindedir. Bunun nedeni, hümanizmin, din düşmanlığının temel çatısını oluşturmasıdır. Çünkü hümanizm, Allah'ı inkarın tarih boyunca en büyük çıkış noktası olan "insanın kendini başıboş ve sorumsuz sanması" aldanışının bir ifadesidir
II. Dünya Savaşı'nda "bilimsel ilerleme" (!) sonucunda öldürülen 50 milyon insan, Hümanist Manifesto'da öngörülen optimizmi (iyimserlik) derinden sarstı. Benzeri darbelerin ardından Dewey'in yolunu izleyenler onun görüşlerini az da olsa revize etmek zorunda kaldılar ve
1973 yılında II. Hümanist Manifesto'yu yayınladılar. Bu mesajda "bilimin bazen insanlığa zarar da verebileceği" kabul ediliyor, ama yine de temel düşünceden vazgeçilmiyordu. Bu bilimsel temele dayanmayan, içi boş iddiaya göre insan artık kendi evrimini yönetebilirdi ve bunu da bilimle yapacaktı.
Yukarıda fikri yapısını anlatmaya calistigim Dewey, 1924 yıllarında ülkemize davet edilerek yaptığı incelemeler sonucunda raporlar hazırlamış ve Türkiye’deki Köy Enstitüleri uygulamasının ardındaki eğitim felsefesinin alt yapısının oluşmasını saglamıştır..Dewey'in eğitim reformuna olan ilgisi sadece Türkiye ile değildir 1920 yıllarında Rusya, Çin, Meksika, ülkelerini ziyaret etmiş ve egitim reformu konularında destek vermiştir.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir
Bahsedilen egitimci yazarların hayatları ile ilgili aşagıda kesitler vardır özet olarak...
FAKİR BAYKURT
Din, ona göre "geri"yi temsil ediyordu. Henüz sosyal sınıflarını teşekkül ettirememiş bir toplumda, "din"e bir sosyal sınıf payesi biçmek "bilimsel"likle bağdaşmazdı.
Köy Enstitüsü Mezun olduktan sonra Köy Öğretmenliği yapmıştır.dır.Devrimci yazarlardan birisidir. Halk Romanlarıyla ünlüdür.Demokrat Parti iktidarı döneminde görevden alınarak, pasif bir göreve getirildi. 1958’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk romanı "Yılanların Öcü" nedeniyle hakkında kovuşturma açılsada takipsizlik karar verildi.. 1960 İhtilali'nden sonra, ilköğretim müfettişliğine getirildi. Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın kuruluş çalışmalarına katılarak , aynı zamanda başkanlığını da yürüttü. Türkiye Öğretmenler Milli Federasyon'u genel başkanliğına seçilen yazar, Türkiye genelinde yapılan, ilk öğretmenler boykotuna katılması sonucu, tekrar açığa alındı. 1971 Askeri müdahelesinden sonra, uzun süre tutuklu kaldı. TÖS davasında, 1 No’lu sanık olarak yargılandı. Askeri savcı, TÖS’ün gizli bir örgüt haline dönüştüğünü, komünizm propagandası yaptığını iddia edip, cezalandırılmalarını istiyordu.TÖS Genel Başkanı sıfatıyla, davada bir numaralı sanık olan Baykurt, askeri savcının iddialarını tek tek yanıtladı. Diğer yandan da kapatılma olasılığına karşı, hapishaneden yaptıkları yönlendirme ile TÖB-DER’in kurulmasını sağladı.Mamak Askeri Hapishanesi’nde yatarken, sekiz yıl ağır hapis cezası aldı. Tahliyesinden bir süre sonra Almanya’ya yerleşti. 12 Eylül askeri cuntasıyla birlikte uzun yıllar Türkiye’ye adımını atamadı.18 Nisan 1999 secimlerinde ÖDP den İzmir 2. Bölge milletvekili adayi oldu . Sonraki hayatında Almanya'ya yerleşti ve burada vefat etti. ÖDP hakkında cok şey yazmak isterdim ama kısaca ;
ÖDP altı yıl önce, başta TKP, Kurtuluşçular ve Dev-Yol çizgisinden gelenler olmak üzere, solun 80 öncesindeki ana damarlarının birleşmesi ile kuruldu.
Mete Kaan KAYNAR Radikal (24/02/2002)
ÖDP, Öcalan'ın da zamanında sempatizanı olan Mahir Çayan'ın THKP-C sinden ayrılan DevYol fraksiyonun kurduğu bir partidir (DevSol değil).Fikir babası, esas lideri Mahir Çayan'ın yakın arkadaşı, dönemin Dev-Genç başkanı Oğuzhan Müftüoğludur.
(Halkın Kalleşlerinin bir sitesinden ALINTI)
DURSUN AKÇAM
1930 yılında Ardahan'da doğdu. Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdi. (1950), altı yıl köy öğretmenliğinden sonra yüksek öğrenimini Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nde tamamlayarak ortaokul öğretmeni oldu. Türkiye Öğretmen Sendikası (TÖS) ikinci başkanlığı görevlerini yapmıştır.1968 öğretmen boykotunun en etkin önderlerindendir. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında tutuklanmış, bir yıla yakın bir süre Mamak Muhabere Okulu ve 4. Kolordu Askeri Cezaevleri'nde tutuklu olarak kalmıştır. 12 Mart 1971 Ordu Muhtırası üzerine kabine değişip de Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kapatılınca, (sendikanın ikinci başkanı bulunan Akçam da resmi görevinden uzaklaştırıldı, üç buçuk yıl açıkta kaldı, sonra Atatürk Lisesi’nde çalıştı. (Ekim 1976). Olgunlaşma Kız Enstitüsü’nde bir yıl çalıştıktan sonra görevden alınınca mesleğini bıraktı.Demokrat Gazetesi’nin kurucuları arasında yer aldı, başyazarlığını üstlendi (1978-1980). Bu gazete DEV-YOL un gazetesi olarak bilinmektedir. 12 Eylül darbesi gazetenin yayınını durdurunca yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. 12 yıl sonra 1992’de Türkiye’ye geri döndü.
Dursun Akçam'ın hayatını araştırıken çocuklarından biri olan Taner Akçam'ı da tanıtmakta fayda görüyorum.
Taner Akcam öğrencilik yıllarında aşırı solun öncülerindendi. DEV-YOL'un lider kadrosunda yer alıp bir cok öldürme ve saldırı olaylarının planlayıcısı olarak suclandi.
ODTÜ de okudugu yıllarda genclerin örgütlenmesi icin APO ile ittfak yaptı. 1976 yılında tutuklandı 8 yıl 9 ay hapis cezası aldı. 1977 yılında diger arkadaslari ile birlikte hapisten kacti. Bir süre Türkiye de ve sonraında Suriye'de saklandı. PKK ile yakın ilişkisinden ötürü gecimini örgütten sagliyordu Fakat APO ile arası acilinca öldürülme korkusuyla siyasi iltica talebinde bulunarak Almanya'yada gizlenmeye başladi.. 1980 ihtilaline karşı Almanya'da yapılan gösterilerde başrol oynadı. Günümüzde ise Minnesota Üniversitesinin vermiş oldugu bilim adamı payesiyle bir zamanlar küfrettigi Amerika'nın kollarında yaşamaktadır. Burada Ermeni Soykırımı konusunu savunan araşrıtmalar yapar ve kitaplar yayınlar.
"Utanç Verici Bir İş: Ermeni Soykırımı ve Türklerin Sorumluluğu Sorunu" adlı kitabın imza gününün düzenlenmesi dikkat çekti. Haber
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Birkaç kitap fazla satmak için PKK gazetesine konuşmak, yakışır mı?
Bir başka örnek, Almanya'da yaşayan ve ‘‘tarihçi’’ olduğunu söyleyen Taner Akçam isimli biri. Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını iddia eden bu şahsın adı, şimdi yabancı gazetelere verilen Ermeni soykırım ilanlarında geçiyor. (International Herald Tribune, 2-3 Haziran 2001, Atina baskısı.)
Ermeni kuruluşları bu şahsa, kocaman gazete ilanlarıyla teşekkür ediyor! İfade şöyle:
‘‘...o takdirde günümüzün Taner Akçam gibi yürekli Türklerini onurlandırmak mümkün olacaktır. 7 Mart 2001 tarihli Londra-Independent gazetesine bakınız.’’
Hürriyet
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Bu kitap, hayatını, olayları tarihsel kayda geçirmeye adamış cesur bir Türk akademisyen tarafından yazılmış ve Osmanlı Ermenilerine yönelik organize yok edişin kusursuz bir muhasebesidir.' Orhan PAMUK
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Köy Enstitüsü konusunda ise genel olarak meseleye baktıgımızda ve arastırdıgımızda;
Milli Şeflik dönemi olarak bilinen her türlü dini ve milli degerlerin tahrib edilmeye ve unutturulmaya çalışıldıgı din düşmanlıgının "milli ideoloji" olarak kabul edildigi bir dönemde enstitülerde yetiştirilen egitimci kadrolarla Yunan ve Latin kökenli kültür degerleri dikte edilerek Türk milli tarihine ve kültürüne yabancı fakat yabancı kültürlere hayran bir nesil yetiştirilmeye çalışılmıştır. Egitim reformu veya Çagdas Egitim adı altında kurulan bu enstitüler marksist ve metaryalist fikirlerin köy cocuklarının beyinlerine empoze edildigi merkezler halini almıştır. O dönemlerde ortaya koyulan "ideolojik marksist " egitimin sonuclarını sonraki yıllarda gelişen toplumsal olaylarda ve oradan da günümüze olan uzantılarına baktıgımızda görmek mümkün.
Bu noktada Bahadır Yılmaz'ın saptaması ve benimde yorumumda vurguladıgım
Hasan Ali Yücel tarafından kurulan köy enstitüleri,
1940’lı yıllarda ülkenin her tarafına yayılmış, Anadolu’nun imanlı, ahlaklı Türk çocuklarını zehirleyerek, birer sosyalist militan olmalarını sağlamıştır" cumlesi önemlidir ve "bir neslin balans ayarlarının değistirilmesi" noktasında kesinlikle üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.
Tüm Egitim adı altında sistematik olarak yapılan dini, fikri, kültürel ve tarihsel yozlastırma cabalarına, empoze edilmek istenen "ataist ideolaçkalara" söyleyebilecegim ise;
Bu milletin gecmisinde, özünde, inandıgı ve savundugu, ugrunda türlü eziyetler ve işkenceler gördügü, can verdiği, en zor şartlarda insanüstü cabalarla mücadeleler vererek nice yigitlerin Allah Allah nidalarıyla destanlar yazdıgı, övündügümüz ve övünecegimiz, hatırlayacagımız ve hatırlatacagımız, asla unutmayacagımız ve unutturmayacagımız bırakılan ve emanet edilen bu milletin öz niteligini apacık ortaya koyan, haykırarak, sesimiz kısılana kadar tüm gönülden söyledigimiz "HAKKIDIR HAKKA TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL" mısrasındaki hakikattir...ötesi hikaye.!
Bilende bilmeyende tekrar tekrar araştırsın bir kere daha ögrensin ve bir kere daha anlasın...yüzyıllardır verilen her mucadelede malazgirt'te, trablusgarp'ta,istanbul'un fethinde, canakkalede, kurtuluş savaşında v.s...bu milleti harekete geciren pervasızca ölüme koşturan destanlar yazdıran düşünce ve ruh boyutunda dinamiklerini oluşturan "mukaddes degerlerdir"...ve işte bunun adı
İSLAM'dır...
Marksist, leninist,ataist, sekülerist, hümanist v.s gibi düsüncelerle bu degerleri direkt veya dolaylı yollardan hice sayanlar, hakaret edenler, ve bunları alkışlayanlar bilsinlerki o degerler ugruna canını feda eden yigitlerin kanlarının yogruldugu toprakların uzerındesınız...ve onca cabalara ve "kafa boşaltma" operasyonlarına ragmen henüz özünü kaybetmemiş geçmişinin farkında olan gelecege geçmişinden aldıgı dinamiklerle bakabilen ve....
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...(Necip Fazıl Kısakürek)
hali hazırda vardır ve hep varolacaktır...
ALINTI ve DERLEMEDİR