Dava Arkadaşlarımıza Duyuru

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Dava adamı olmanın, inandığımız davayı yaşamanın giderek zorlaştığı günlerde yaşamaktayız. Ülkemiz, Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri ile karşılaştırıldığında çok genç bir nüfusa sahiptir. Fakat bu genç nüfus, batılılaşma sürecinin etkileri sonucu ve 1980 İhtilali sürecinde Türk Milliyetçisi gençlerin cezaevlerine doldurulup işkence edilmesi ve haksız yere yapılan idamlar sonucu ezilmiş ve dağıtılmaya zorlanmıştır.

Bunun yerine düşünmeyen, toplumun ve ülkemizin sorunlarına ilgisiz bir gençlik yaratılmak istenmiştir. 1990’lı yıllarda özel televizyon kanallarının açılması, internet ve bilgisayar kullanımının artması ile milli idealleri olmayan, milli ülküden yoksun, iman ve ahlak kavramı zayıf, binlerce yıldır tarih sahnesinde var olan Türk Milletinin, Türk Cihan hakimiyeti mefküresinden habersiz, Türk Milletinin Kızıl Elma’sından bihaber bir gençlik yetiştirilmek istenmiştir.

1993 ve 2001’de yaşanmış olan ekonomik krizler büyük bir işsizlik sorunu yaratmıştır. Hızla artan nüfus, yeni mezun üniversiteliler ile Türk Milleti adeta sosyal bir çöküntüye mahkum edilmiştir. Eskilerin deyimi ile ekmek davası en geçerli dava olmuştur. Maalesef resmi rakamlara göre Türkiye’de 25 Milyon insan açlık sınırında yaşamını devam ettirmektedir. Ülkemiz bölücülük, dış destekli terör, özelleştirme adı altında peşkeş çekilen devlet kurumları ve yeraltı zenginliklerimiz gibi yoğun sorunlarla boğuşmaktadır.

Milli Devlet olmanın esası, tam bağımsız olmanın prensibi ekonomik bağımsızlıktan geçer.

Yiğit Ülküdaşlarım,

Esas sorun sosyal ve ekonomik çöküntüdür. Biz ülkücüler asla kimsenin yazdığı senaryoların figüranı olmayacağız. 1938’de, Büyük Atatürk’ün vefatından sonra Hasan Ali Yücel tarafından kurulan köy enstitüleri, 1940’lı yıllarda ülkenin her tarafına yayılmış, Anadolu’nun imanlı, ahlaklı Türk çocuklarını zehirleyerek, birer sosyalist militan olmalarını sağlamış. 1950’li yıllarda bunların devlet kademelerinde yer alıp yetiştirdiği gençler, 1965’ten sonra adeta üniversiteleri teslim almıştır. İşte bu süreçte üniversiteler Anadolu’dan gelen, bu tezgahlara dahil olmayan milliyetçi gençler katledilmiştir. Dursun Önkuzu, Yusuf İmamoğlu, Ruhi Kılıçkıran ile başlayan süreçte 12 Eylül 1980’e kadar, binlerce ülkücü genç katledilmiştir. Ama “Vatan sevgisi imandandır” düsturu ile hareket eden bu ülkü devi ağabeylerimiz “BU VATAN UĞRUNA HA EKMEĞİNİ YEMİŞİM HA KURŞUNUNU” diyerek mücadelelerinden asla taviz vermemişlerdir.

İşte herkesinde dikkatini çekmek istediğim konuda budur. 12 Eylül 1980 sabahı ne hikmetse tüm aşırı sol örgütlerin saldırıları durdu. Bir gün evveline kadar başta büyük şehirler olmak üzere, günde onlarca saldırı düzenleyen bu örgütler, ertesi gün sessizliğe gömülmüşlerdir. Her gün ülkücü camia ve güvenlik kuvvetlerine mermi yağdıran aşırı sol gruplar biranda buharlaşmışlardır. İşin ilginç tarafı bu aşırı sol örgütlerin liderleri o dönemde, sosyalist doğru bloğu ülkelerine ve Sovyet Rusya’ya değil gizlice yurt dışına çıkarak, fikren ve ideolojik karşı oldukları başta Almanya olmak üzere İngiltere, Fransa gibi kapitalist Batı Avrupa ülkelerine kaçmışlardır. Mesela bugün Devsol lideri Dursun Karataş bir Batı Avrupa ülkesinde yaşamaktadır. Figüran örgütlerin oyuncu liderleri işleri bitince batılı efendilerinin eteklerine saklanmışlardır. Bu kişiler hiçbir zaman amaçlarına, emellerine ulaşamayacaklardır.

ALLAH TÜRK MİLLETİNİN YAR VE YARDIMCISI OLSUN!

Bahadır Yılmaz
Alperen Ocakları Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
 
Dursun Önkuzu, Yusuf İmamoğlu. ALLAH RAHMET EYLESİN ALLAH RAZI OLSUN ONLARDAN.

ALLAH TÜRK MİLLETİNİN YAR VE YARDIMCISI OLSUN!
 
Deniz Türkiye'li Önkuzu Türk'tü
Ay-yıldız bayrağı en büyük farktı
Evita sevenler Ülkü'den korktu
Uyan Türk evlâdı! Uyuma uyan
Otuz kupona alınmadı bu vatan

Kılıçkıran Özmen dağda gezmedi
Karakol basmadı huzur bozmadı
Beşbin şehit verdik kimse yazmadı
Uyan Türk evlâdı! Uyuma uyan
Otuz kupona alınmadı bu vatan
RABBİM RAHMET EYLESİN..
 
Güzel tesbitler var burada...özellikle gecmiş donemlerde , gecmisinden ve özünden kopartılarak, balans ayarlarının degistirilmesine yönelik egitim adı altında uygulanan Köy Enstitüleri konusu...

Hasan Ali Yücel tarafından kurulan köy enstitüleri, 1940’lı yıllarda ülkenin her tarafına yayılmış, Anadolu’nun imanlı, ahlaklı Türk çocuklarını zehirleyerek, birer sosyalist militan olmalarını sağlamış.
 
pes doğrusu
"Alperen Ocakları Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı"
Köy enstitülerine de sosyalist militan yetiştirilmiş dedi ya
kim bilir kendi eğitim?!? verdiği kişiler neler yumurtlarlar.
bu sözler
rahmetli Hasan Ali Yücel in kemikleri sızlatmıştır!

yazı alıntıdır bilmeyenler okumaktan çekinmesin.

Köy Enstitüleri İlkokullara öğretmen yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı Kanun ile açılmış okullardır.

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Ensititüleri açıldı. Türkiye'nin her yanında ilkokullara öğretmen yetiştirmek üzere açılmış okullardır. 1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı.Kominizmin aşılandığı görüşü yaygınlaştı.

Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.

Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği gözönüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın çalışmaları da unutulmamalıdır. Kanad, "köye göre öğretmen" fikrini savunmuştur.

Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.

nedir köy enstitüsü aydınlanması ?

* bize özgü,Türk insanının, eğitimcilerinin yaratıcılığının bir ürünüdür.yetiştirdiği öğretmen niteliği hala aşılamamıştır.
* bu kurumlar, anadolu insanın bağnazlıktan kurtarıldığında nasıl yaratıcı ve üretici yurttaşlar olabileceğinin kanıtıdır.
* köy enstitülerinde iş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğitim anlayışı egemendi.bu anlayış doğaya duyarlı, insana duyarlı, yaşamla bütünleşen, ders kitaplarını ezberleyen anlayıştan uzak, yaşamın içinden kaynaklanan bir eğitim anlayışının tanımıdır.
* köy enstitülerinde verilen eğitim sonunda yaşamı değiştiren, dönüştüren ,bunu yaparken de kendisi de değişen, insanca değerlerle bezenen, insanca bir dünya yaratmaya kurgulayan yurttaşlar yetiştirmeyi amaçlamıştır ve bunu da başarmıştır.
* köy enstitüleri, Türk insanının eğitim yoluyla kulluktan yurttaşlığa geçiş arayışlarının önemli bir kilometre taşıdır.
* köy enstitüleri, ilkel tarımdan modern üretime yönelme arayışlarının, çağdaş demokrasiye geçebilmek için özgür yurttaşlar yaratma projesinin adı, yüzyılların karanlığında kalan anadolu köylüsüne insan olduğunun hatırlatılması, cumhuriyet yurttaşı yaratmanın projesiydi. ortaçağı yaşayan anadolu köylerinde uygarlık yaratmanın öyküsüydü.
* tüm dünyada faşizm rüzgarlarının estiği 1940’lı yıllarda anadolu topraklarında iyiyi, güzeli, insana özgü zenginlikleri ortaya çıkarmanın adıydı köy enstitüleri
* tüm eğitim süreçlerinde demokratik tartışma süreçlerinin yaşandığı, katılımcılığın yaşayarak yaşandığı, özümsendiği cumhuriyet okullarının adıydı köy enstitüleri.
* köy enstitüsü eğitim modeli; yönetime katılma, sorgulama ve sorma bilincine, eleştirel düşünme yeteneğine sahip, dünyadaki gelişmeleri izleyip yorumlayabilen, sorunlar karşısında çözüm yolları arayışında hep aklı ve bilimi kullanan çağdaş insanları yetiştirme projesiydi.
* köy enstitüleri dönemi aynı zamanda anadolu aydınlanmasının yaşandığı bir dönemin adıdır.klasiklerin Türkçe’ye çevrildiği, ansiklopedilerin yayınlandığı, konservatuarın kurulduğu, özerk üniversite için adımların atıldığı bir dönemin adıdır.


KAYNAK


kendileri hepsi sütten çıkmış ak kaşık sanki birde köy esntitüsüne laf atıyorlar utanmadan!!!

bu kesimin yaptıkları da ortada!
ve hala sürüp gitmekte

lise ve dengi okulların yakınına ocak kurup kavga sırasında hep en ön sırada duran siyah takım elbiseli gençler bunlar değil mi?
okullarda teşkilat kurup kişisel çıkarları için adam tehdit edenler nerden çıkıyor acaba???
gerginlik,kavga deyince ilk akla gelenler kimler???
zamanında parasını tahsil edemediği kişileri vatan haini ilan edip kişisel çıkarı için adam vurduranlar kim???
kanunsuzluk ne zamandan beri milliyetçilikle birlikte anılıyor
yazıklar olsun


bir de internet ve bilgisayar kullanımıyla ilgili bir şeyler söylemiş
bilgisayar ve internet kullanmıyorsa kendisine tavsiye ederim.insanın bilgi dağarcığını bir hayli genişletiyor bu meret.
 
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
kendileri hepsi sütten çıkmış ak kaşık sanki birde köy esntitüsüne laf atıyorlar utanmadan!!!

bu kesimin yaptıkları da ortada!
ve hala sürüp gitmekte

lise ve dengi okulların yakınına ocak kurup kavga sırasında hep en ön sırada duran siyah takım elbiseli gençler bunlar değil mi?
okullarda teşkilat kurup kişisel çıkarları için adam tehdit edenler nerden çıkıyor acaba???
gerginlik,kavga deyince ilk akla gelenler kimler???
zamanında parasını tahsil edemediği kişileri vatan haini ilan edip kişisel çıkarı için adam vurduranlar kim???
kanunsuzluk ne zamandan beri milliyetçilikle birlikte anılıyor
yazıklar olsun


bir de internet ve bilgisayar kullanımıyla ilgili bir şeyler söylemiş
bilgisayar ve internet kullanmıyorsa kendisine tavsiye ederim.insanın bilgi dağarcığını bir hayli genişletiyor bu meret.

Lise önLerinde savsataLarını bırakın artık..
Para tahsiL ediLmesi de dahiL oLmak üzere..
Hiç bir ocağın kuruLum amacında bu tür saLakLıkLar yatmaz..Yalnız başına geçen insanLarın şahsi menfaatLerine kuLLandıkLarı yerLer ve zamanLar oLmuştur beLki buna katıLıyorum.. Ama madem internet senin dağarcığını genişLetiyor gir bak bakaLım ocakLar ne amaçLa kuruLmuş ne tür faaLiyetLer veriyorLarmış.. KişiLiksiz insanLarın yanLış tercihLerin yaptığı saçmaLıkLarı bırakın artık da açın davayı okuyun.. Bu tür bi mevzu açıLdığında hep aynı saçmaLıkLar yok çek senet tahsiL ediLmiş yok adam dövüLmüş..
Eğer biriLerine yazık oLacaksa bu zihniyete yazıkLar oLsun ki
KişiLerLe davaLarın eLeştiriLemeyeceğini anLayamadınız gitti

internet biLgi dağarcığını baya genişLetiyormuş ya..
o yüzdendir sanırım bütün forum siteLerinde ki en aktif böLüm aduLt böLümü
o yüzdendir tecavüzLer arttı..aduLttan çıkan hayvanLar azdıkça gördükLeri iLk insanı taciz eder sapık düşünceLer kurar her gördükLeri hakkında v.s.
AiLeLerin yavruLarını eti senin kemiği benim diyerek emanet ettikLeri öğretmenLeri hiç konuşmayaLım (sözüm mecListen dışarı aLınması gerekenLer aLınsın) çokcuk pornosu peydah oLaLı okuLLarda ahLaksız tekLifLer faLanLar fiLanLar türedi
Siz biLgi dağarcığı genişLetmeye devam ede durun..
 
Köy enstitüleri ve masonik ilişkiler:
Halkevleri, Köy Enstitüleri ve Masonik Öğretinin Kitlelere Empoze Edilmesi Cumhuriyetin kurulmasının ardından masonlar CHP kadroları içinde örgütlenmeye başladılar. Atatürk 1935 yılında bu masonik örgütlenmenin farkına vararak locaları kapattı. Ancak yine de masonik felsefe yaşamaya ve dahası dönemin Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlarıyla kitleselleşmeye devam etti. Halkevleri'nin kuruluşunda tüm yetki, birçok masum insanın asılmasından sorumlu olan Ankara İstiklal Mahkemesi'nin mason reisi Dr. Reşit Galip'e verilmişti. Dr. Galip, Halkevleri'nin açılışı ile ilgili TBMM'de yapmış olduğu konuşmada İslam dininin Türkiye için yol gösterici olamayacağını iddia etmişti. 1935 yılında Atatürk mason localarını yerinde bir kararla kapattığında ise, masonlar kendilerine ilginç bir teselli buldular. Ülkedeki en yüksek dereceli masonlardan biri olan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, mason localarının kapatılması kararını basına açıklarken Halkevleri'nin mason localarının işlevini yerine getirdiğini ve bu yüzden mason localarının kapatılmasında bir sakınca görmediklerini söylüyordu.

Mason Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Köy Enstitüleri'ni masonik felsefeyi topluma empoze etme aracı olarak kullanmak istiyordu. Yani Şükrü Kaya'ya göre masonluk ile Halkevleri aynı felsefenin temsilcileriydi. Halkevleri projesi ilerleyen yıllarda geliştirilmiş ve "Köy Enstitüleri" adıyla daha da geniş ve kapsamlı bir program başlatıldı. Mason Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in yönetiminde kurulan Köy Enstitüleri de aynı Halkevleri gibi, masonik felfeseyi topluma aktarma amacına yönelikti. Bu felsefenin içeriği kısa sürede ortaya çıktı. 1945 yılında Ankara'daki Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde kurulan Köy Enstitüleri Dergisi, İslam dinine ve islam dininin kutsal saydığı tüm değerlere gizli ve açık saldırmaya başladı. Marksist eğilimleri ile tanınan İsmail Hakkı Tonguç'un, adı geçen dergide yazmış olduğu bir makalede şu satırlar dikkat çekiyordu: Ümid edelim ki, yarının dünyası imanını göklerden gelecek görünmez kuvvetlerle ve fizik ötesi fikirlerle beslenmesin. Eğer onun kuvvetli ve mesut bir temeli olsun istiyorsak biz insanlar yeni dünyaya şamil, ihtirassız, yalansız, insani, rasyonel ve reel taze bir din vermeliyiz. Köy Enstitüleri'nde yetiştirilen çocuklar, skolastiğe köle olmaktan kurtarılmaya çalışılmıştır..

Bu alıntıdaki "insani, rasyonel, reel ve taze din" gibi içi boş kavramlar, da masonizmin temeli olan seküler hümanizmin terimleridir. Köy Enstitüleri'nin yayınlarında: Nazım Hikmet'in materyalist felsefeyi savunan şiirleri, öğrencileri Allah'ın varlığını inkara sürüklemeye yönelik mısralar, dinle ve kutsal değerlerle alay eden hikayeler de yer alıyordu. Türkiye Gizli Komünist Partisi'nin ilk Merkez Komitesi Azası Ethem Nejat'ın ve Mustafa Suphi'nin fikirlerine dahi başvurulmuştu.
Dönemin güçlü kalemlerinden Peyami Safa, Köy Enstitülerindeki Marksist propagandayı bir makalesinde şu şekilde yorumlamaktadır: Çocuklara Nazım Hikmet'in şiirlerini ezberleten, marksizm hakkında konferanslar verdiren, dergilerinde de marksizm hakkında makaleler neşreden Köy Enstitülerinin komünist yuvaları olduğunu bilmeyen bir tek şuurlu Türk aydını yoktur... Köy Enstitüsü mezunlarından yazı hayatına girenleri Moskova Radyosu öve öve bitiremez. Daha geçen gün bir lisede Komünist propaganda yaparken yakalanıp ağır ceza mahkemesine verilen bir öğretmen de, yazıldığı gibi filoloji mezunu değil, Köy Enstitüleri yetiştirmelerindendir.
Köy Enstitüleri'ndeki bu Marksist propagandanın ortaya çıkması üzerine TBMM üzerinde büyük bir kamuoyu baskısı oluştu. CHP saflarından da Köy Enstitüleri'ne karşı eleştiri okları fırlatılmaya başladı. mason Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in yerine Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilen R. Şemsettin Sirer'in Bakanlık müfettişleri tarafından hazırlatmış olduğu Köy Enstitüleri raporu ise ahlaki açıdan utanç vericiydi. İşte bu rapordan bazı alıntılar:
1-12 Numaralı Belge: ....
Enstitüsünün kuruluşundan 1947 senesine kadar muhtelif zamanlarda kız öğrencilerin büyük bir kısmı Enstitü öğretmenleri tarafından rahatsız edilmiştir. Küme öğretmenlerinin, disiplin kurulu üyelerinin, bakanlık müfettişi Ziya Karamuk'un imzalarını taşıyan bu belgede, kız öğrencilerin öğretmenleri tarafından bizzat öpülüp sıkılmak sureti ile çirkin muamelelere zorlandığı ve ahlaksızlığa zorlandığı tesbit edilmiştir. Bu ahlaksız ilişkiler sonucunda bazı öğretmenler, kız öğrencileri ile kanun zoru ile evlenmek durumunda kalmıştır.
2-13 Numaralı Belge: .....
Köy Enstitüsünde kız ve erkek öğrenciler enstitü civarındaki Kalaycı civarında ve enstitü yatakhanesinde uygunsuz vaziyette yakalanmıştır.
3-14 Numaralı Belge:....
Köy Enstitüsü mezunu bir köy öğretmeni, kendi okulu öğrencilerinden bir kızı iğfal etmiştir. Ahlaki durumları arzedilen öğretmenlerin yetiştirmiş olduğu öğrencilerin mezun olduktan sonra tayin edildikleri okullarda öğretmenlerinden gördükleri gibi hareket ettiklerinin delili olmak bakımından bu belge ayrıca bir önem taşımaktadır. Köy Enstitüleri ile ilgili raporda anlatılanlar bu kadar değildir. Cinsel serbestliğin yanısıra öğretmen ve öğrencilerin modernlik adına sabahlara kadar süren içki alemleri raporda yeralan diğer örnekler arasındadır. Ayrıca 47 Numaralı belgede Enstitülerde gizli ve açık olarak ahlaksız yayınlar yapıldığından ve Köy Enstitüleri Dergisi'nde bu ahlaksız yayınlara çanak tutulduğundan, aile içi (ensest) ilişkilere kadar vardırılan cinsel sapkınlıklara yer verildiğinden bahsedilmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişi Fethi İsfendiyaroğlu, Köy Enstitüleri'nde yapmış olduğu incelemeler sonucu elde ettiği izlenimlerini şu sözleri ile ifade ediyor: Umumiyetle sureti mahsusada köyden, köy çocuğunun ailesi muhitinden çok uzaklarda, adeta dağ başlarında kurulup, gerek köylülerin ve gerek şehirlilerin çevresinden ayrı bulundurarak her türlü muzir telkinlere kolayca imkan ve fırsat bulacak ıssız yerlerde işler hale getirilen ve 40 binden fazla köylümüzü milli ruhtan mahrum, muzir ve solcu fikirlerin telkinine memur birtakım köy öğretmeni yetiştirmeye çalışmışlar ve bunların vatan sevgisi ile dolu olmayanlardan bir takımını maalesef tamamıyla zehirlemişlerdir. Bereket versin ki bir çoğu, temiz köylülerimizin tertemiz kanlı evlatları olduğundan bu menfi ve muzir propagandalar ve yıkıcı telkinler onların asil ruhlarında bir iz bırakmamışlardır. Hatta bir nevi reaksiyon husule getirmiştir...
Marksist şair Nazım Hikmet'in materyalist felsefeyi hararetle savunan şiirleri, Köy Enstitüleri'nin yayınlarında özel bir yer tutuyordu.. Halkevlerinde ve Köy Enstitüleri'nde yürütülen tüm bu ateist ve materyalist propaganda ile ahlaki dejenerasyon sürecinin, masonların Türkiye için öngördükleri stratejinin bir parçası olduğuna dikkat etmek gerekir. Bu nedenledir ki, Köy Enstitüleri'nin kapanmasından yıllar sonra bile mason yazarlar ve gazeteciler Köy Enstitüleri'ni savunmuş ve hatta bunların yeniden hayata döndürülmesi için çaba harcamışlardır. Masonların yayın organlarından Mason Dergisi'nde yer alan bir makalede, Köy Enstitüleri için "Türk eğitim tarihinin en görkemli projesi" ifadesinin kullanılması, yeterince açıklayıcıdır: Orta eğitimin başlıca nitelikleri, evrensel, insancıl, laik, pozitivist bir anlayıştan kaynaklanan, ulusal bilinç veren eğitim program ve politikalarıydı. Din dersleri kaldırılmıştı.
Aynı makalede mason yazar, Halkevleri için de "misyoner bir anlayışın ürünü" ifadesini kullanmaktadır. Söz konusu misyonerlik, kökeni Tapınak Şövalyelerine uzanan, din düşmanlığını kendisine en büyük görev kabul etmiş bulunan masonik misyonerliktir.
Alıntıdır.
Mason felsefenin kalelerinden biri olarak gördüğü köy enstitülerinin kuruluş amacı ve kemiklerinin sızlamasından kortuğunuz hasan ali yücelin gerçek kimliğini görmüş olduk tüm arkadaşlarımızın bilinçlenmesi temennisiyle...
 
KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN DOĞUŞU ve BAŞARDIKLARI

Köy Enstitüleri fikri ( 17 Şubat- 4 Mart 1923)
1. İzmir İktisat Kongresinde kendini gösterir. Bu anlamda
İzmir İktisat Kongresinde ” liberal ekonomi” modeline uygun
olarak “ faydacı eğitim” felsefesi benimsenmiştir. Bunun
kanıtı da, faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in
Türkiye’ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için
gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin
köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir. Köye eğitim
hizmeti 1936 da başlamış ve bu tarih de 35.000 köyde ilkokul
yoktur. 16 Milyon nüfusun 12 milyonu köylüdür. Bunlardan
erkeklerin % 76.7 sı, kadınların ise % 91.8 i okur- yazar değildir.
İlk adım 1926 da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Nejat tarafından
atılmış “ Köy Muallim mektepleri “ açılmıştır. Daha sonra 1936
da deneme amaçlı başlayan “ Köy Enstitüleri” 1940 da yasallaşarak
Türk Eğitim tarihinde doğan reform olmuştur. 1942 de Hasanoğlan
Yüksek Köy Enstitüsü açılmış ve 1946 da sayıları 21 e ulaşmıştır.
Kuruluşu üzerinden 6 yıl sonra programları ve dersleri değiştirilmiş,
1950 yılında da kapatılma sürecine girip 1954 de kapatılmışlardır.

1950 den sonra “ Marshall yardımı” nın gelişi kapatılma süreçlerinin
hız kazanmasına neden olmuştur. Bu yardım içinde “Köy Enstitüleri”nden
vazgeçilmesini sağlayan 12 kadar eğitim projesi vardır.

KÖY ENSTİTÜLERİ’nin başardıklarını şöyle özetleyebiliriz:
- Yüzyıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini
ortadan kaldırmaya başlamıştır.
- Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitim başlamıştır.
- Feodal toprak rejiminin değişimi toprak ağalarının kendilerinin
ortadan kaldırılma tehdidinin hissetmelerine neden
olmuştur.
- Sanayi için eğitilmiş, nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır
- Sanat, edebiyat, bilim teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur.
- Atatürk’ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsal alt yapı
oluşmaya başlamıştır.
- Ataerkil toplumdan çekirdek aile toplumuna dönüş belirtilerini vermeye
başlamıştır.
- Ezberci değil, analitik düşünen- sorgulayan birey yetiştiren demokratik
ve üretici eğitim başlamıştır.
Bu bağlamda yukarıda yer alan özellikler statükoyu rahatsız etmeye
başlamıştır.
Köy Enstitülerini kuranlarda yıkanlarda statükolarını korumak ve
güçlendirmek için hareket etmişlerdir.
Bu emellerini gizlemek için de “ Köy Enstitü”lerinin üzerinden politika
yapmışlardır.
Görüldüğü gibi, demokratik kültürden, bilim ve bilimsel düşünceden yana
olmayan her birey ve kurum “ Köy Enstitü”lerinin ortadan kaldırılmasında
birinci derecede sorumluluk sahibidir.

Bu gün önemli olan ; Köy Enstitüsü ruhunun yeniden kazanabilmektir.

alıntıdır
 
Fletch arkadaşım yazdıklarım herşeyi detayıyla izah ediyor umarım. Her yeni oluşum güzel düşüncelerle başlar öyle lanse edilir ama maalesef art niyetli olanlar yahudilere hizmet eden kanemicilerde çıkmaktadır. Ülkemizdeki yahudi oyunlarını iyi takip etmek gerekiyor.
 
her sevmediğiniz adama kalkın mason diyin dinsiz diyin
bu iş böyle olmaz ;)
her konuda daha objektif olalım derim
 
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in
Türkiye’ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için
gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin
köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir.


Köy Enstitüleri tartısmasının bu noktasında konuya ilişkin olarak verdigin alıntıdan bende bu meseleye en baştan bakmakta ve ıncelemekte fayda goruyorum...

John Dewey kimdir?

John Dewey 20. yy’ın ilk yarısının en önemli Amerikalı filozofu olarak tanınır. Doktorasını Yeni Hegelci görüşlerle ilk kez tanıştığı Johns Hopkins Üniversitesi'nde yaptı .Darwin'in önde gelen savunucularından biri olan Julian Huxley'nin kurduğu "evrensel humanizm" in ortaya koydugu "insanoğlunun kutsal amacının kendi evrimini hızlandırmak" olduğunu öne süren düşünceler ABD'li Filozofu derinden etkiler.

Sonrasında ise Dewey bu düşünceyi dahada geliştirerek 1933 yılında "Dini Humanizm" akımını başlattı ve ünlü "1.Hümanist Manifestoyu" yayınladı.nin ortaya attığı ve insanoğlunun "kutsal" amacının kendi evrimini hızlandırmak olduğunu öne süren bu düşünceler, John Dewey adlı Amerikalı filozofu derinden etkiledi. Dewey bu çizgiyi geliştirerek 1933 yılında "Dini Hümanizm" akımını başlattı ve ünlü Hümanist Manifesto'yu yayınladı.

Manifesto'da vurgulanan temel düşünce, ilahi dinlerin ortadan kaldırılmasının zamanının artık geldiği ve bunların yerine, insanoğlunun bilimsel ilerleme ve sosyal iş birliğine dayalı yeni bir çağa girmek üzere olduğuydu.

Bu noktada ABD li filozof John Dewey'in fikri yapısını daha iyi anlayabilmek icin "hümanizmi" incelemekte fayda vardır..Sonrasında 1. Hümanizm Manifestosu'nun içerigine bakacağız.

Hümanizm denince cogumuzunda aklina gelen "Kardeşlik", "İnsan Sevgisi", ve "Barış" tır. Fakat felsefi anlamda Hümanizm'in çok daha farklı ve öenmli anlamı vardır.Hümanizm "insanlık kavramını, insanların yegane amaç ve odak noktası haline getiren bir düşüncedir." Bir başka deyişle ise insanı Yaratıcısından yani Allah'tan uzaklastırmaya ve sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çagırır.

Diğer taraftan günümüzün önde gelen hümanist Corliss Lamont The Philosophy of Humanism (Hümanizm Felsefesi) adlı kitabında şöyle yazar:

Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat doğanın kendisinden ibaret olduğuna inanır, evrenin temel materyali, zihin değil madde-enerjidir... (Hümanizme göre) Doğaüstü varlıklar gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenimizin doğaüstü ve sonsuz bir Yaratıcısı yoktur.
Bu açıklamalardan a anlaşılacağı gibi hümanizmin temeli ataizme dayanmaktadır.Ayrıca Hümanizm'in günümüzde Ataizm'in bir başka adı oldugunu da söylemek mümkündür.

Gelelim Manifestoya...

1. Hümanizm Manifestosu'nun içeriğini 6 maddede toplamak mümkündür.

- Dinsel hümanistler, evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.

- Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.

- Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki geleneksel dualizmi reddederler.

- Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.

- Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez hale getirir...

- Bizim kanaatimiz gelmiştir ki, teizm, deizm, modernizm ve çeşitli "yeni düşünce"lerin zamanı geçmiştir.


Yukarıdaki maddeler, materyalizm, Darwinizm, ateizm ve agnostisizm (bilinmezcilik), gibi isimler altında ortaya çıkan ortak bir felsefenin ifadeleridir. İlk maddede "evren sonsuzdan beri vardır" şeklindeki materyalist dogma öne sürülmektedir.

İkinci madde, insanın, evrim teorisinin öne sürdüğü gibi, yani yaratılmadan var olduğu iddiasıdır.

Üçüncü maddede, insan ruhunun varlığı reddedilmekte, insanın maddeden ibaret olduğu iddia edilmektedir.

Dördüncü maddede "kültürel evrim" iddiası öne sürülmekte ve insanın "fıtratının" (yaratılıştan gelen özelliklerinin) varlığı reddedilmektedir.

Beşinci madde, Allah'ın evren ve insan üzerindeki hakimiyetini reddetmektedir.

Altıncı madde ise, "Teizm"in, yani Allah inancının terk edilmesi gerektiğini, bunun "zamanın gereği" olduğunu savunmaktadır.

Dikkat edilirse bu iddialar, hak dinlere düşman olan çevreleri hemen her zaman kullandıkları basmakalıp söylemlerin bir toplamı niteliğindedir. Bunun nedeni, hümanizmin, din düşmanlığının temel çatısını oluşturmasıdır. Çünkü hümanizm, Allah'ı inkarın tarih boyunca en büyük çıkış noktası olan "insanın kendini başıboş ve sorumsuz sanması" aldanışının bir ifadesidir

II. Dünya Savaşı'nda "bilimsel ilerleme" (!) sonucunda öldürülen 50 milyon insan, Hümanist Manifesto'da öngörülen optimizmi (iyimserlik) derinden sarstı. Benzeri darbelerin ardından Dewey'in yolunu izleyenler onun görüşlerini az da olsa revize etmek zorunda kaldılar ve 1973 yılında II. Hümanist Manifesto'yu yayınladılar. Bu mesajda "bilimin bazen insanlığa zarar da verebileceği" kabul ediliyor, ama yine de temel düşünceden vazgeçilmiyordu. Bu bilimsel temele dayanmayan, içi boş iddiaya göre insan artık kendi evrimini yönetebilirdi ve bunu da bilimle yapacaktı.

Yukarıda fikri yapısını anlatmaya calistigim Dewey, 1924 yıllarında ülkemize davet edilerek yaptığı incelemeler sonucunda raporlar hazırlamış ve Türkiye’deki Köy Enstitüleri uygulamasının ardındaki eğitim felsefesinin alt yapısının oluşmasını saglamıştır..Dewey'in eğitim reformuna olan ilgisi sadece Türkiye ile değildir 1920 yıllarında Rusya, Çin, Meksika, ülkelerini ziyaret etmiş ve egitim reformu konularında destek vermiştir.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ' Alıntı:
Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir

Bahsedilen egitimci yazarların hayatları ile ilgili aşagıda kesitler vardır özet olarak...

FAKİR BAYKURT

Din, ona göre "geri"yi temsil ediyordu. Henüz sosyal sınıflarını teşekkül ettirememiş bir toplumda, "din"e bir sosyal sınıf payesi biçmek "bilimsel"likle bağdaşmazdı.

Köy Enstitüsü Mezun olduktan sonra Köy Öğretmenliği yapmıştır.dır.Devrimci yazarlardan birisidir. Halk Romanlarıyla ünlüdür.Demokrat Parti iktidarı döneminde görevden alınarak, pasif bir göreve getirildi. 1958’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ilk romanı "Yılanların Öcü" nedeniyle hakkında kovuşturma açılsada takipsizlik karar verildi.. 1960 İhtilali'nden sonra, ilköğretim müfettişliğine getirildi. Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın kuruluş çalışmalarına katılarak , aynı zamanda başkanlığını da yürüttü. Türkiye Öğretmenler Milli Federasyon'u genel başkanliğına seçilen yazar, Türkiye genelinde yapılan, ilk öğretmenler boykotuna katılması sonucu, tekrar açığa alındı. 1971 Askeri müdahelesinden sonra, uzun süre tutuklu kaldı. TÖS davasında, 1 No’lu sanık olarak yargılandı. Askeri savcı, TÖS’ün gizli bir örgüt haline dönüştüğünü, komünizm propagandası yaptığını iddia edip, cezalandırılmalarını istiyordu.TÖS Genel Başkanı sıfatıyla, davada bir numaralı sanık olan Baykurt, askeri savcının iddialarını tek tek yanıtladı. Diğer yandan da kapatılma olasılığına karşı, hapishaneden yaptıkları yönlendirme ile TÖB-DER’in kurulmasını sağladı.Mamak Askeri Hapishanesi’nde yatarken, sekiz yıl ağır hapis cezası aldı. Tahliyesinden bir süre sonra Almanya’ya yerleşti. 12 Eylül askeri cuntasıyla birlikte uzun yıllar Türkiye’ye adımını atamadı.18 Nisan 1999 secimlerinde ÖDP den İzmir 2. Bölge milletvekili adayi oldu . Sonraki hayatında Almanya'ya yerleşti ve burada vefat etti. ÖDP hakkında cok şey yazmak isterdim ama kısaca ;

ÖDP altı yıl önce, başta TKP, Kurtuluşçular ve Dev-Yol çizgisinden gelenler olmak üzere, solun 80 öncesindeki ana damarlarının birleşmesi ile kuruldu.
Mete Kaan KAYNAR Radikal (24/02/2002)


ÖDP, Öcalan'ın da zamanında sempatizanı olan Mahir Çayan'ın THKP-C sinden ayrılan DevYol fraksiyonun kurduğu bir partidir (DevSol değil).Fikir babası, esas lideri Mahir Çayan'ın yakın arkadaşı, dönemin Dev-Genç başkanı Oğuzhan Müftüoğludur.
(Halkın Kalleşlerinin bir sitesinden ALINTI)

DURSUN AKÇAM

1930 yılında Ardahan'da doğdu. Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdi. (1950), altı yıl köy öğretmenliğinden sonra yüksek öğrenimini Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nde tamamlayarak ortaokul öğretmeni oldu. Türkiye Öğretmen Sendikası (TÖS) ikinci başkanlığı görevlerini yapmıştır.1968 öğretmen boykotunun en etkin önderlerindendir. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında tutuklanmış, bir yıla yakın bir süre Mamak Muhabere Okulu ve 4. Kolordu Askeri Cezaevleri'nde tutuklu olarak kalmıştır. 12 Mart 1971 Ordu Muhtırası üzerine kabine değişip de Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kapatılınca, (sendikanın ikinci başkanı bulunan Akçam da resmi görevinden uzaklaştırıldı, üç buçuk yıl açıkta kaldı, sonra Atatürk Lisesi’nde çalıştı. (Ekim 1976). Olgunlaşma Kız Enstitüsü’nde bir yıl çalıştıktan sonra görevden alınınca mesleğini bıraktı.Demokrat Gazetesi’nin kurucuları arasında yer aldı, başyazarlığını üstlendi (1978-1980). Bu gazete DEV-YOL un gazetesi olarak bilinmektedir. 12 Eylül darbesi gazetenin yayınını durdurunca yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. 12 yıl sonra 1992’de Türkiye’ye geri döndü.

Dursun Akçam'ın hayatını araştırıken çocuklarından biri olan Taner Akçam'ı da tanıtmakta fayda görüyorum.

Taner Akcam öğrencilik yıllarında aşırı solun öncülerindendi. DEV-YOL'un lider kadrosunda yer alıp bir cok öldürme ve saldırı olaylarının planlayıcısı olarak suclandi.
ODTÜ de okudugu yıllarda genclerin örgütlenmesi icin APO ile ittfak yaptı. 1976 yılında tutuklandı 8 yıl 9 ay hapis cezası aldı. 1977 yılında diger arkadaslari ile birlikte hapisten kacti. Bir süre Türkiye de ve sonraında Suriye'de saklandı. PKK ile yakın ilişkisinden ötürü gecimini örgütten sagliyordu Fakat APO ile arası acilinca öldürülme korkusuyla siyasi iltica talebinde bulunarak Almanya'yada gizlenmeye başladi.. 1980 ihtilaline karşı Almanya'da yapılan gösterilerde başrol oynadı. Günümüzde ise Minnesota Üniversitesinin vermiş oldugu bilim adamı payesiyle bir zamanlar küfrettigi Amerika'nın kollarında yaşamaktadır. Burada Ermeni Soykırımı konusunu savunan araşrıtmalar yapar ve kitaplar yayınlar.

"Utanç Verici Bir İş: Ermeni Soykırımı ve Türklerin Sorumluluğu Sorunu" adlı kitabın imza gününün düzenlenmesi dikkat çekti. Haber
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Birkaç kitap fazla satmak için PKK gazetesine konuşmak, yakışır mı?
Bir başka örnek, Almanya'da yaşayan ve ‘‘tarihçi’’ olduğunu söyleyen Taner Akçam isimli biri. Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını iddia eden bu şahsın adı, şimdi yabancı gazetelere verilen Ermeni soykırım ilanlarında geçiyor. (International Herald Tribune, 2-3 Haziran 2001, Atina baskısı.)

Ermeni kuruluşları bu şahsa, kocaman gazete ilanlarıyla teşekkür ediyor! İfade şöyle:
‘‘...o takdirde günümüzün Taner Akçam gibi yürekli Türklerini onurlandırmak mümkün olacaktır. 7 Mart 2001 tarihli Londra-Independent gazetesine bakınız.’’
Hürriyet

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Bu kitap, hayatını, olayları tarihsel kayda geçirmeye adamış cesur bir Türk akademisyen tarafından yazılmış ve Osmanlı Ermenilerine yönelik organize yok edişin kusursuz bir muhasebesidir.' Orhan PAMUK

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Köy Enstitüsü konusunda ise genel olarak meseleye baktıgımızda ve arastırdıgımızda;
Milli Şeflik dönemi olarak bilinen her türlü dini ve milli degerlerin tahrib edilmeye ve unutturulmaya çalışıldıgı din düşmanlıgının "milli ideoloji" olarak kabul edildigi bir dönemde enstitülerde yetiştirilen egitimci kadrolarla Yunan ve Latin kökenli kültür degerleri dikte edilerek Türk milli tarihine ve kültürüne yabancı fakat yabancı kültürlere hayran bir nesil yetiştirilmeye çalışılmıştır. Egitim reformu veya Çagdas Egitim adı altında kurulan bu enstitüler marksist ve metaryalist fikirlerin köy cocuklarının beyinlerine empoze edildigi merkezler halini almıştır. O dönemlerde ortaya koyulan "ideolojik marksist " egitimin sonuclarını sonraki yıllarda gelişen toplumsal olaylarda ve oradan da günümüze olan uzantılarına baktıgımızda görmek mümkün.


Bu noktada Bahadır Yılmaz'ın saptaması ve benimde yorumumda vurguladıgım
Hasan Ali Yücel tarafından kurulan köy enstitüleri, 1940’lı yıllarda ülkenin her tarafına yayılmış, Anadolu’nun imanlı, ahlaklı Türk çocuklarını zehirleyerek, birer sosyalist militan olmalarını sağlamıştır" cumlesi önemlidir ve "bir neslin balans ayarlarının değistirilmesi" noktasında kesinlikle üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

Tüm Egitim adı altında sistematik olarak yapılan dini, fikri, kültürel ve tarihsel yozlastırma cabalarına, empoze edilmek istenen "ataist ideolaçkalara" söyleyebilecegim ise;

Bu milletin gecmisinde, özünde, inandıgı ve savundugu, ugrunda türlü eziyetler ve işkenceler gördügü, can verdiği, en zor şartlarda insanüstü cabalarla mücadeleler vererek nice yigitlerin Allah Allah nidalarıyla destanlar yazdıgı, övündügümüz ve övünecegimiz, hatırlayacagımız ve hatırlatacagımız, asla unutmayacagımız ve unutturmayacagımız bırakılan ve emanet edilen bu milletin öz niteligini apacık ortaya koyan, haykırarak, sesimiz kısılana kadar tüm gönülden söyledigimiz "HAKKIDIR HAKKA TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL" mısrasındaki hakikattir...ötesi hikaye.!

Bilende bilmeyende tekrar tekrar araştırsın bir kere daha ögrensin ve bir kere daha anlasın...yüzyıllardır verilen her mucadelede malazgirt'te, trablusgarp'ta,istanbul'un fethinde, canakkalede, kurtuluş savaşında v.s...bu milleti harekete geciren pervasızca ölüme koşturan destanlar yazdıran düşünce ve ruh boyutunda dinamiklerini oluşturan "mukaddes degerlerdir"...ve işte bunun adı İSLAM'dır...

Marksist, leninist,ataist, sekülerist, hümanist v.s gibi düsüncelerle bu degerleri direkt veya dolaylı yollardan hice sayanlar, hakaret edenler, ve bunları alkışlayanlar bilsinlerki o degerler ugruna canını feda eden yigitlerin kanlarının yogruldugu toprakların uzerındesınız...ve onca cabalara ve "kafa boşaltma" operasyonlarına ragmen henüz özünü kaybetmemiş geçmişinin farkında olan gelecege geçmişinden aldıgı dinamiklerle bakabilen ve....

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
(Necip Fazıl Kısakürek)


hali hazırda vardır ve hep varolacaktır...


ALINTI ve DERLEMEDİR
 
şu saatte gördüm bu yazıyı hiç bir şey söylemiyorum gerçekten söylecek bir şey yok çünkü
eminim bunları hacı hoca adına yapan birisi olsaydı eyvallah denilir geçilirdi
daha ne yorum yapsam boş
türk ocağı ve photoshopc alıntı yaptığınız saçma sapan kaynakları okumak bile ürkütücü
sağın mutlakıyetci ümmetçi tayfasına mensup kişiler olarak gurur duyuyorsunuz sanırım :)
lafa bak
" Milli Şeflik dönemi olarak bilinen her türlü dini ve milli degerlerin tahrib edilmeye ve unutturulmaya çalışıldıgı din düşmanlıgının "milli ideoloji" olarak kabul edildigi bir dönemde"
Atatürk'e laf atmak bu kadar kolay olmasa gerek???

başka bir ülke hayal ediyorsunuz ya
bir tek şunu diyim sizin gibi düşünenlere
her iş olacağına varır.boşuna yormayın o güzel kafalarınızı!
 
sana senin tarzında cevap vermek vardı ya fLetch

şurda gerçekten çok güzeL bir derLeme yapıLmış
ve bence gayet kaynak zenginLiği oLan bir DERLEME
Ama işin ucu çukura yanaştığı zaman
fikirLer çürüyünce hemen oLay
Ya kaynakLara yada insanLarın sahibi oLduğu ideoLojiLere geLiyor
Sağın ümmetçi tayfası oLmaktansa
soLun devrimci uşağı oLmaktan ta vardı dimi (senin yaptığın gibi beLden aşşağı vurmadım iki keLam daha vardı ediLecek)
He bu arada orda MiLLi ŞefLik dönemiyLe iLgiLi Atatürk´e mi Laf ediLmiş
Konu provakesinde birebir taktikLeriniz var
Sana MiLLi ŞefLik dönemiyLe iLgiLi bir kitap önereyim..
Serdengeçti´nin
Bir NesLi NasıL MahfettiLer
Umarım bu seferde Atatürk´e diL uzattı demezsin..
 
Atatürk'ün her söz ve hareketini kayıtsız şartsız kabul eden atatürkçülerdenseniz eğer Atatürk'ün masonları huzurundan kovduğunu ve mason localarını kapattığını bilip sizlerdende aynı tepkiyi beklemek abartı olmaz herhalde ayrıca Atatürk'ün sistemini kendi kafasına göre uyarlamaya çalışan milli şef(!)ede bizlerden daha karşı olmanızda gerekmez mi?
Buradaki alıntılar tamamen doğrudur arkadaşım ve atatürk'ün kesinlikle kabul edemeyeceği oluşumlardır.
 
" Milli Şeflik dönemi olarak bilinen her türlü dini ve milli degerlerin tahrib edilmeye ve unutturulmaya çalışıldıgı din düşmanlıgının "milli ideoloji" olarak kabul edildigi bir dönemde"

bu lafın nereye gittiği açıktır!
(zamanında utanmadan bunun benzerini yazanların bir diğeri de asil1 nickli üyedir!)

benimle kişisel problemi olanlar PM atabilir derdi neyse öyle anlatsın!
Türkiye'nin laik sistemi ile ilgili problemi olanlar Nijerya ya gidebilir!

kalkıpta olayı mason locasına eyvallah diyormuşum gibi bağlamaya kalkıp saçma sapan bir hataya düşmeyin!

Atatürkçülüğünden şüphe ettiğim pek çok kişinin
benim Atatürkçülüğümü yargılamaya çalışmalarıda cahillikten olsa gerek.

ben kabul etmiyorum o kaynakların geçerliliğini ve bilimselliğini
isteyen edebilir!

yeterli mi???
 
Sen kabuL etmiyorsan o senin kişiseL sorunundur
Senin kabuL etmediğin tezin gerçekLiği göz ardı ediLecek diyede birşey yoktur
Senin Asil_1 dediğin adam AtatürkçüLük hususunda seni 5 kere arka cebinden çıkartır
Madem kimse senin AtatürkçüLüğünü yargıLayamıyor ki niyetimiz o değiL
Sen de kimsenin kini sorguLayamazsın bu senin diLinLe senin cehaLetini gösterir
MiLLi ŞefLik dönemi hakkında kuruş biLgin varsa bahsonuLan dönemLe
Senin anLadığın Laik Cumhuriyet arasındaki uçurumu hiç bir dağ doLduramaz
Ezberci oLma burda LaikLiği ve Atatürk´ü değiL
Atatürk inkıLapLarını kendi sapkın düşünceLerine yontan
Ve bu uğurda Atatürk´ün kovduğu insanLarLa bir oLan çakaLLardan bahsediyoruz
Bu yeterLi mi?

He bu arada şu iran ve nijerya muhabbetine geLince
bundan başka hiçbir şey hissettirmiyor.. Biraz aşsanız kendinizi?
 
أĸяα' Alıntı:
Sen kabuL etmiyorsan o senin kişiseL sorunundur
Senin kabuL etmediğin tezin gerçekLiği göz ardı ediLecek diyede birşey yoktur
Senin Asil_1 dediğin adam AtatürkçüLük hususunda seni 5 kere arka cebinden çıkartır
Madem kimse senin AtatürkçüLüğünü yargıLayamıyor ki niyetimiz o değiL
Sen de kimsenin kini sorguLayamazsın bu senin diLinLe senin cehaLetini gösterir
MiLLi ŞefLik dönemi hakkında kuruş biLgin varsa bahsonuLan dönemLe
Senin anLadığın Laik Cumhuriyet arasındaki uçurumu hiç bir dağ doLduramaz
Ezberci oLma burda LaikLiği ve Atatürk´ü değiL
Atatürk inkıLapLarını kendi sapkın düşünceLerine yontan
Ve bu uğurda Atatürk´ün kovduğu insanLarLa bir oLan çakaLLardan bahsediyoruz
Bu yeterLi mi?

He bu arada şu iran ve nijerya muhabbetine geLince
bundan başka hiçbir şey hissettirmiyor.. Biraz aşsanız kendinizi?


Atatürk'e hakaret edilen bir yazıyı da alıntı yapmıştı
kısacası bu olay ilk değil
ezbercilikle suçlanacak birisi varsa o da sensin!
fişmekan üye yazdı o zaman doğrudur mantığı
ve hep sağ hep sağa mantığı
bunları ben savunmuyorum burda!
solcunun her türlüsü düşmandır mantığı (nomad ve senin bu tavırlarınızı görememek için kör olmak lazım)

ben objektif olun dedikçe aşırıya kayan fikirlerinizi sergiliyorsun!
ayrıca
ben masonları savunmuyorum dedim ikra
bunu anlamak bu kadar zor olmasa gerek!
Atatürk iyi ki kovmuş
Köy Enstitülerinin masonlukta alakası olduğu cahil kesimin ortaya attığı bir iddiadır.


ve eğer ki karşımdaki benim Atatürkçülüğümü sorguluyor ve karşılaştırma ihtiyacını hissediyorsa evet sorgularım bende onu!
Atatürk dönemini sövene eyvallah çekiliyorsa ben çıkar sorgularım onu!!!

olayı kişisele taşıdığınız için daha fazla tartışmaya girmeye gerek görmüyorum
ama unutmayın ki;

Kalıpyargılardan uzak duramayan insanlar yerinde sayarlar!



not: İran veya Nijerya ya temelli gitmek isteyen varsa uçak bileti konusunda elimden geleni yaparım
 
Arkadaşım şahısların genel fikirleriyle uğraşacağına köy enstitülerinin mason olmadığını yetiştirdiği adamların marksist ideolojiye hizmet etmediğini ispatla bize ona göre tartışalım.
Neden savunuyorsun anlamadım.
 
Geri
Üst