BOP Camilerde

fetullah gülenle ilgili vatikanın 4. kardinali olabilir konusunu daha önce okuduğum bir kaç kitap raslamiştim hatta bununla ilgili birde neden Hedef Türkiye adlı 2 CD lik bir slayt gösteride vardı..izleyen arkadaşlar varsa bilirler orada da olaylari çok güzel ifade ediyor 64general1 arkadasimiz vermiş oldiği yazida ki bir çok yerlerde ötüsen anlatimlar var orada...Camilere BOP larin girmesi meselesine bizim ülkemizin bir aşinaliği olmasi gerekir die düşünüyorum zira kurtuluş savasi döneminde ki padişahimiz (gece gece ismini animsayamadim) ingilizleri dinin koruyucusu olarak gösterimiş ve bu konuda bir çok kereler fetva yayinlamiştir...
Son olarak söyleyeceğim şu ki umarim millet olarak bir gün uykumuzdan uyanir ve bu hainlere gereken cevabı veririz..İngilizlere ilk derse çanakkalede vermiştik bir ikincisini nerede verecez acaba..allah sonumuzu hayir etsin...
 
Şeyh Saitin ayaklanmak için taraftar toplaması amacıyla saidi nursi hz lerinede gönderdiği mektup:

İşte, "Kıyâma dâvet" mahiyetine bürünen ve aslı Arapça olan o mektubun Türkçe sûreti: "Kurulduğu günden beri din–i mübin–i Ahmedî'nin (sav) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur'ân'ın ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife–i İslâmı (Abdülmecid Efendi) sürdükleri için, gayr–ı meşrû olan bu idarenin yıkılmasının, bütün İslâmlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında olanların ve Cumhuriyete tâbi olanların mal ve canlarının Şeriat–ı Garrâ–ı Ahmediye'ye göre helâl olduğu, birçok ulemâ ve meşâyihin istişaresiyle kararlaştırılmıştır." (Bkz: M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli eseri.)

Saidi Nursi Hz.lerinin cevabı:

"Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri, Üstadımız Bediüzzaman'ı Şark'taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake dâvet ettikleri zaman, cevaben demiş: 'Yaptığınız mücadele, kardaşı kardaşa öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü, Türk milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda binlerle şehid vermiş ve binlerle velî yetiştirmiştir. Binâenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem' diyerek, hem red cevabı vermiş, hem de mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir." (Adı geçen teksir nüsha, s. 275.)

Başka bir kaynak:

"Van’da, mezkûr mağarada yaşamakta iken, Şark'ta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. 'Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir' diyerek, yardım isteyen bir zâtın mektubuna, 'Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir' diye cevap gönderiyor." (Tarihçe–i Hayat, s. 135.)

İnsanlara vatan haini yakıştırması yapmadan önce iyice araştırın...

İslamiyetin insana referansı Peygamberimiz Hazreti Muhammed'le bitmiştir.Sevgili Peygamberimizden sonra dinimizin tek referansı Kuran-ı Kerim'dir. Demiş sedapınar kardeşim.. E sormazlarmı adama neden peygamberin sünneti ve Allahın Kuranı hapsedilirde insanlar başka şahısları ve kendi yazdıkları kitapları referans kabul ederler?

Dinimizde tarikatlara,şeyhlere ,şıhlara yer yoktur olmasıda mümkün değildir. Hükmünü neye istinaden verdiniz?
Geniş bilgi için vaktim yok ancak şunu söyleyebilirim, zikir ibadettir, tarikat yol demektir, kamil insan olmaya giden yol. İnsanı nefsin azgınlıklarından bertaraf edecek zikirle yoğuracak arındıracak bir ilimde diyebiliriz.
Siz tarikatları inkar ederseniz, İslam tarihi boyunca gelmiş geçmiş kahir evliyaları, velileri, alperenleri, çerağları inkar etmiş olursunuz. Hoca Ahmed Yeseviyi, Mevlanayı, Hacı Bektaşi Veliyi, Emir sultanı, Akşemseddini tanımıyorsunuz demektir. Manevi önderlerimizi yetiştiren bu dergahları yok saymış olursunuz.
Bu ruhbanlık demek değildir.

Tasavvuf müslümanın iç disiplinidir. Seyyid Ahmed Arvasi Türk-İslam Ülküsü cilt1
Bilhassa sizin bunlara yabancı olmamanız gerekir di. 1997 de kaybettiğimiz değerli büyüğümüzün yanında yöresinde kim bulunurdu araştırın derim
 
Şeyh Saitin ayaklanmak için taraftar toplaması amacıyla saidi nursi hz lerinede gönderdiği mektup:

İşte, "Kıyâma dâvet" mahiyetine bürünen ve aslı Arapça olan o mektubun Türkçe sûreti: "Kurulduğu günden beri din–i mübin–i Ahmedî'nin (sav) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur'ân'ın ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife–i İslâmı (Abdülmecid Efendi) sürdükleri için, gayr–ı meşrû olan bu idarenin yıkılmasının, bütün İslâmlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında olanların ve Cumhuriyete tâbi olanların mal ve canlarının Şeriat–ı Garrâ–ı Ahmediye'ye göre helâl olduğu, birçok ulemâ ve meşâyihin istişaresiyle kararlaştırılmıştır." (Bkz: M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli eseri.)

Saidi Nursi Hz.lerinin cevabı:

"Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri, Üstadımız Bediüzzaman'ı Şark'taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake dâvet ettikleri zaman, cevaben demiş: 'Yaptığınız mücadele, kardaşı kardaşa öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü, Türk milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda binlerle şehid vermiş ve binlerle velî yetiştirmiştir. Binâenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem' diyerek, hem red cevabı vermiş, hem de mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir." (Adı geçen teksir nüsha, s. 275.)

Başka bir kaynak:

"Van’da, mezkûr mağarada yaşamakta iken, Şark'ta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. 'Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir' diyerek, yardım isteyen bir zâtın mektubuna, 'Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir' diye cevap gönderiyor." (Tarihçe–i Hayat, s. 135.)

İnsanlara vatan haini yakıştırması yapmadan önce iyice araştırın...

İslamiyetin insana referansı Peygamberimiz Hazreti Muhammed'le bitmiştir.Sevgili Peygamberimizden sonra dinimizin tek referansı Kuran-ı Kerim'dir. Demiş sedapınar kardeşim.. E sormazlarmı adama neden peygamberin sünneti ve Allahın Kuranı hapsedilirde insanlar başka şahısları ve kendi yazdıkları kitapları referans kabul ederler?

Dinimizde tarikatlara,şeyhlere ,şıhlara yer yoktur olmasıda mümkün değildir. Hükmünü neye istinaden verdiniz?
Geniş bilgi için vaktim yok ancak şunu söyleyebilirim, zikir ibadettir, tarikat yol demektir, kamil insan olmaya giden yol. İnsanı nefsin azgınlıklarından bertaraf edecek zikirle yoğuracak arındıracak bir ilimde diyebiliriz.
Siz tarikatları inkar ederseniz, İslam tarihi boyunca gelmiş geçmiş kahir evliyaları, velileri, alperenleri, çerağları inkar etmiş olursunuz. Hoca Ahmed Yeseviyi, Mevlanayı, Hacı Bektaşi Veliyi, Emir sultanı, Akşemseddini tanımıyorsunuz demektir. Manevi önderlerimizi yetiştiren bu dergahları yok saymış olursunuz.
Bu ruhbanlık demek değildir.

Tasavvuf müslümanın iç disiplinidir. Seyyid Ahmed Arvasi Türk-İslam Ülküsü cilt1
Bilhassa sizin bunlara yabancı olmamanız gerekir di. 1997 de kaybettiğimiz değerli büyüğümüzün yanında yöresinde kim bulunurdu araştırın derim
Ben boşuna demiyordum.Hain odaklar tarafından yeniden tarih yaratılıyor" diye ben ne kadar belge sunarsan sunayım.Hemen o yalancı uydurulan tarikat masallarından bir şeyler konulacak.Holdinglerin üzerine oturmıyan bir tarikat varmı biliyormusun?Ben göremedim tabi bilinenlerden,zengin olmanın kolay yolu oldugu için yepyeni tarikatlar türüyor ve bu kafayla gidildigi sürece türeyecek..
Sizlere empoze edilenlere öylesine inanıyorsunuz ki onların araştırılmasına gerek bile duymuyorsunuz.Onu bunu bırakalım.Önemli olan şu;Bunada bir şey diyabilirsen artık yeter diyebilecegim.Bu ülke emperyalizmin elinden Mustafa Kemal Atatürk'ün önderligi sayesinde sayesinde kurtuldumu?İtiraz ediyormusun?Ama senin Hz. dedigin şahıs,"Kurtuluş savaşının önderligini Mustafa Kemal Atatürk'e teslim etmedim" diyebilmiştir.Bu kurtuluş savaşında ve sonrasında ,Atatürk Önderligindeki halk canını dişine takmış ülkesini kurtarmak mücadelesindeyken bak Senin hazretin,Nelerle ugraşmış,İhanet çetelerinin içinde senin hazretinin ismi kaç kez geçecek.şimdi ben bu ülke için kellesini koltuguna alıp Samsun'a çıkan ve kahramanlıkları ve dehasıyla bu ülkenin kurtulmasını saglayan,Mustafa Kemal Atatürk'in Nutuk'una inanmıyacagım da bir vatan haininin zırvalarına mı inanacagım?

Zaralı Cemiyetler



Milli Mücadele’de azınlıkların kurduğu cemiyetlerin yanında milli çıkarlarımızla bağdaşmayan, milli birlik ve beraberliğimizi bozucu, işgalci devletlerin destek ve yardımlarıyla Türkler tarafından kurulan cemiyetler de mevcuttur.

a) Kürt Teali Cemiyeti

Bedirhani, Baban ve Şemdinan aşiretlerinden İstanbul’da oturan Kürt aileler ve entellektüel aydınlardan kurucuları arısında; “Ayan azasından cemiyet başkanı Seyit Abdülkadir, Başkan vekilleri Babanzade Mustafa Zihni Paşa, Bedirhani Emin Ali, Molla Said, Bediüzzaman (Said-i Nursi), Katipler: Babanzade Abdülaziz, Seyit Abdullah ve Şefik Beylerden oluşmaktadır.”

6 Kasım 1917’de kurulan cemiyet Dahiliye Nezareti’ne 7 Aralık 1918 tarihinde bir yazıyla başvurmuş; Dahiliye Nezareti 19 Şubat 1919 tarih ve 74 sayılı kararla kurulma izni vermiştir.

Başta kendisini; “1908 yılında kurulan Osmanlılık idealine bağlı bir hayır cemiyeti görünümünde olan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyetinin devamı gibi gösterdiyse de asıl amacı: mütarekenin yarattığı elverişli koşullardan yararlanarak bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktı”.

Merkezi İstanbul’da bulunan cemiyetin Diyarbakır, Bitlis, Mardin, Erzurum, Elazığ, Van vilayetlerinde şubeleri ve geniş manada faaliyetleri vardı.

Türk milletinin aleyhinde çalışıp, Türk toprakları üzerinde İtilaf Devletlerinin menfaatleri doğrultusunda propaganda yaparak Osmanlıyı içten yıkmak için ellerinden gelen gayreti göstererek Millî Mücadele’yi aksatma çalışmalarıyla zararlı hale geldiler.

Seyit Abdülkadir ve ekibinin, Kürtleri Türkler’den ayrı bir kavim sayarak birbirlerine düşman ilân etmeye çalışması Wilson ilkelerinden faydalanarak bağımsız bir Kürdistan kurmayı amaçlaması; bütün Türkler ve en çok Doğu Anadolu vilayetleri halkı tarafından şiddetle reddedildi.

Doğu illerine Kürt memurların atanmasını isteyen kuruculardan Avni Paşa, Mevlanzade Rifat, Haydarizade İbrahim Efendi, Abuk Ahmet Paşa’dan oluşan grup; sonuç olarak “Kürdistan”a bir Kürt vali atanması ve belli sayıda Kürt görevlinin gönderilmesi fikrini benimsettiler.

Ali Bedirhani’nin Diyarbakır Valiliğine, Hamdi Paşa’nın 10. Kolordu komutanlığına, bir başka Kürt’ün Mardin valiliğine atanması işlemi; İngiliz Yüksek komiserliğinin Ali Bedirhani’ye güvenmemesi ve konunun Osmanlı Devletinin iç işlerine müdahele olacağı düşüncesiyle gerçekleşmedi. Bu arada yapılan 1919 Meclis-i Mebusan seçimlerini de bir dernek değilmiş gibi “Anadolu’da Kuvayı Milliye’nin seçime faal bir surette müdahele ettiği gerekçesiyle veto edip katılmadı”.

Kendilerini Kürt davasının tek temsilcisi sayan cemiyet üyeleri, İstanbul’da bulunan İngiliz, Fransız, Amerikan komisyon üyelerini ziyaretle isteklerde bulundular. 4 Ağustos 1919’da Amerikan heyetiyle İstanbul’da Seyit Abdülkadir başkanlığında görüşen cemiyet üyeleri; “Kürdistan hudutlarının gösterildiği bir haritayı vererek denize de bir çıkışlarının bulunmasını istediler”.

Amerikan Komiserinin Kürdistan’ın büyük bir kısmını içine alan Ermenistan Devleti’nin kurulmasına karar verildiğini söylemesi üzerine kızan Bediüzzaman Said Nursi cevaben; “Kürdistan eğer deniz sahilinde olsaydı harp gemilerinizle belki bu kararı tatbik edebilirdiniz. Fakat Kürdistan dağlarına gemileriniz çıkamaz bu kararınız da uygulanamaz.” dedi. Amerika’dan Kürt milli haklarına yardımcı olmaları yönündeki isteklerine Amerikan Komiseri; “Sen kendin yardımcı ol, Allah da sana yardım eder” diyerek toplantıyı sona erdirdi.

“Jin” ve “Kürdistan” dergileri çıkararak, boş yere fırtına koparıp Türk halkından toprak isteyen Kürt Teali Cemiyeti üyeleri, Kürt Şerif Paşa’nın Paris’teki girişimlerini desteklediler. “Barış Konferansına iki muhtıra ve bir Kürdistan haritası sunan Şerif Paşa, Ermeni temsilci Bogos Nubar Paşa ile de bir andlaşma yaptı. Cemiyet üyelerinden Arif Paşa başkanlığında oluşturulan heyet de destek vermek üzere Paris’e gönderildi.”

Paris Barış Konferansı’nın devam ettiği bir sırada; Seyit Abdülkadir’in bir gazeteciye; “Şerif Paşa’nın cemiyetlerinin delegesi olduğunu, Kürtleri temsil edebileceği ve altı doğu vilayetinde Kürtlerin çoğunlukta bulunması nedeniyle bu iller için özerklik istendiğini, ancak Ermenilerin mi yoksa Kürtlerin mi çoğunlukta bulunduğunu İtilaf Devletlerince oluşturulacak bir kurulun yerinde araştıracağını, bunun için Ermeni temsilci ile andlaşma yapıldığını söylemesi tepkilere neden oldu.” Kürt aşiret ahalisi de Şerif Paşa’nın gereksiz vekilliğine karşı durdu. Bunun üzerine, konferanstan çekilen Şerif Paşa’nın davranışını, Seyit Abdülkadir Ermeniler lehine çıkacak bir kararın sebebi olabileceğini düşünerek 17 Mayıs 1920’de Paris’e konfrans delegelerine çektiği telgrafında; “Kürtlerin Şerif Paşa’nın çekilmesiyle konferansta temsil edilmediğini bu nedenle konferansın alacağı kararların Kürtleri bağlamayacağı hatta kararların geçerli sayılmayacağını duyurdu.”

İtilaf Devletleri’nin Kürtleri, Türklerden ayrı olarak düşünmeyip Paris Barış konferansında Ermeniler lehine aldığı kararlar Kürt toplumunda ikiliğe yol açtı. Kürdistan’ın bağımsızlığından vazgeçen Seyit Abdülkadir, Osmanlı toprak bütünlüğü içinde bir Kürt otonomisi fikrini savunurken, radikallerden oluşan ikinci grup hâlâ bağımsız Kürdistan hayaliyle yaşadılar.

Meclis-i Mebusan’daki Kürdistanla ilgili tartışmalar, Seyit Abdülkadir’in İstanbul gazete sütunlarında yer alan “Kürtler bağımsızlık istemiyorlar” açıklaması teşkilatta bölünmeyi hızlandırdı.

Kürt Teali Cemiyeti içindeki çekişmeler 1919’un son ayları ile 1920 yılı içinde hızlandı. Osmanlı hükümetinin de Haziran 1920’den itibaren cemiyet şubelerini kapatışı ve bazı üyelerini tutuklaması cemiyet içindeki huzursuzluğu artırdı. Siyasî hayatı sona doğru hızla ilerledi. Üyelerinin herbirinin kafasından ayrı bir ses çıkması cemiyetin kapanmasıyla ilgili bir kararında alınamayışına sebep oldu. Destek verdiği; “Kürt Tamimi Maarif Cemiyeti, Kürt Talebe Hevi Cemiyeti ve Kürt Kadınları Teali Cemiyetiyle birlikte Milli Mücadele sonunda T.B.M.M. hükümetinin kuruluşuyla son buldu.

b) İslâm Teali Cemiyeti

Suna Kili’nin, Türk Devrim Tarihi’nde Teali-i İslâm (müslümanları yükseltme yüceltme) Derneği diye tanımladığı cemiyet İstanbul Süleymaniye Elmaruf mahallesi Kirazlı Mescit sokağı No 17’de 19 Şubat 1919 tarihinde (Cemiyet-i Müderrisin) adıyla kuruldu.

Kurucuları; Başkan Darülhilafetül-aliyye İptidai Dahil Medresesi Müdürü Umumisi İskilipli Mehmet Atıf Efendi, Başkan yardımcısı Sahn Medresesi Arap Edebiyatı Müdürü Konyalı Abdullah Atıf Efendi, Katip; Süleymaniye Tarihi Edyan Müderrisi Bergamalı Mehmet Zeki Efendi idi.

Konya’da şubesi bulunan cemiyetin amacı: Din ve devlet ayrılığına taraftar olmadan ilmî, ahlakî ve sosyal yollarla siyasî hayata tesir etmek; Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü kötü durumdan ve bunalımdan kurtulması için dinî esaslara dayalı olarak hilafet ve saltanatın nüfuzunu kuvvetlendirmekti.

Cemiyet ayrıca; “Düşmana karşı direnmenin yararsız olduğu görüşünde ve halifeye bağlılıktan başka bir şeyin memleketi kurtaramayacağı düşüncesinde idi.”

Bu gaye etrafında çalışan cemiyet üyeleri Hürriyet ve İtilaf Fırkası safında; Anadolu millî hareketine karşı cephe almada birleştiler. Hürriyet ve İtilaf Fırkası yanlısı gazetelerde muhtelif konularda çeşitli makale ve beyannameler yayınlayarak Milli Mücadeleyi baltaladılar.

c) İngiliz Muhipleri Cemiyeti

Milli birlik ve beraberliğimizi bozucu kuruluşların hepsinin birleştikleri nokta; “Osmanlı Devleti artık egemen bir devlet halinde yaşayamaz. Varlığını koruması, ancak himaye altına girmesiyle mümkündür” görüşüdür.

Yukarıdaki cümleden hareketle, 20 Mayıs 1919 salı günü kuruluş beyannamesi Dahiliye Nezareti’ne verilen İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin beyannamesinin sonunda şöyle deniyordu: İngiltere devleti fahimesinin muaveneti hayırhahanesiyle memalîk-i Osmaniyenin temin ve vahdeti hukuku için; “İngiliz Muhipler Cemiyeti” namıyla bir cemiyet teşekkül etmiştir”.

İngiliz David Lloyd George (1863ğ1945)’un Türkiye üzerindeki planlarını gerçekleştirmek için kurulan cemiyetin kurucuları arasında eski Dahiliye Nazırı Memduh Paşa, Şehremini Cemil Paşa, damadı Hazreti şehriyari Ahmet Zülküfül Paşa, Mahkeme-i Temyiz reisi Ali Rüşdi Efendi, sabık Şurayı Devlet azası Said Molla ve İngiliz ajanı Rahip Dr. Robert Rew Frew gibi ünlüler vardı.

Gazi Mustafa Kemal Nutuk’ta cemiyetin biri açık diğeri gizli iki amacının olduğunu belirtir ve devamla: “asıl faaliyeti gizli cehti olup, memleket içinde teşkilat yaparak isyan ve ihtilal çıkarmak, milli şuuru felce uğratmak, ecnebi müdahelesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsleri vardı” der.

İngiliz casusluğu görevini de yürüten Muhipler Cemiyeti üyeleri, Frew’in talimatıyla, İstanbul’un en yoksul semtlerindeki Türk ailelerine hergün çok miktarda et dağıtarak işe başladı.

İngiliz ekonomik sermayesiyle güçlenen teşkilat, desteklediği diğer yan kuruluşlarla Anadolu’da oluşan Kuvâ-yı Milliye’yi yok etmeye yönelik hareketini hızlandırdı.

Marmara ve Ege bölgelerinde çıkan isyanlar dahil, Konya-Bozkır ayaklanmaları ile Konya Delibaş Mehmet İsyanı hareketinde de büyük rolleri olan cemiyetin yayın organı “İstanbul” gazetesiydi.

Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile sıkı işbirliğinde olan teşkilatta ikilik ortaya çıktı. Miralay Sadık-Gümülcineli İsmail grubu 22 Eylül 1921 tarihinde bir kongre yapıp yeni idare heyeti oluşturduysa da Rahip Frew’in desteğindeki Mustafa Sabri-Said Molla grubu da noter huzurunda 19 Ekim 1921 tarihinde ikinci bir alternatif kongre yaptılar. Fakat Millî kuvvetlerin Anadolu’ya hakim olmalarıyla siyaset sahnesinden silindiler.



Mütarekeden Sonra Osmanlı Devleti


İstanbul Hükümeti, mütarekeden sonraki ilk altı aylık dönemini Osmanlı Devleti’ni I. Dünya Savaşı’na soktuğu ve devleti bugünkü olumsuz ortama sürüklediği gerekçesiyle ittihatçıları sorgulamakla ve İngilizlerle yeniden dostluk kurmanın yollarını aramakla geçirdi. Hükümetin ittihatçılara yönelttiği suçlamalar ve intikam duygusu, zaman zaman Sultan Vahdeddin’in de basın açıklaması yapmasına sebep oldu. Bunlardan biri daha sonra ciddi tartışmalara da sebep sebebiyet verecek olan New York Herald muhabirine yaptığı açıklamasıydı. Sultan bu açıklamasında “İttihatçılara savaş ilân etmiş bulunuyorum” diyerek, ittihatçılara olan kızgınlığını dile getiriyordu.

Halbuki, ittihatçıların lideri konumundaki üç isim Enver, Talat, ve Cemal Paşa’lar ile partinin önde gelen isimlerinden Bahattin Şakir ve Dr. Nazım Bey’ler 2 Kasım 1918 tarihinde Odesa’ya giden bir yabancı gemiye binerek İstanbul’dan gizlice ayrılmışlardı. O sırada Sadrazam olan ve ittihatçılıkla suçlanarak istifaya zorlanan Ahmet İzzet Paşa’ya yolladıkları bir mektupta kaçış sebeplerini “düşman donanması İstanbul’a geldiği zaman orada bulunmak istemedik. Arkamızdan söylenen ve söylenecek olan iftiralara ileri de cevap vereceğiz...” şeklinde açıkladılar.

Başta Sultan ve Damat Ferit olmak üzere, İttihatçılar sözde Ermeni katliamcısı olarak suçlanıyordu. Sultan’ın 23 Kasım 1918’de gazetecilere verdiği demeçte “...Eğer o zaman saltanat makamında bulunsaydım elbette bu elem verici sonuç hiçbir zaman meydana gelmezdi. Türkiye’de bazı siyasî komiteler tarafından Ermeniler hakkında reva görülen işlemleri, sonradan büyük bir üzüntü ile öğrendim. Bu gibi kötülüklerle aynı vatanın çocukları olan insanlar arasında geçmiş olan karşılıklı kıyımlar kalbimi çok derinden yaralamış bulunmaktadır. Tahta geçtiğim günden başlamak üzere bu çeşit olaylara yol açanların en ağır şekilde cezalandırılmaları için derhal inceleme ve araştırma yapılması emri vermiş bulunmaktayım...” dedi. Bu gelişmelerin ardından İtilaf devletleri sözde bu katilleri seçen Meclis-i Mebusan’ın dağıtılması için baskı yapmaya başladı. Baskılara daha fazla dayanamayan padişah, 21 Aralık 1918’de “zaruri siyasî sebepler” gerekçesiyle meclisi dağıttı.

Bu dönemde Saray’ın Müttefik devletlere karşı tutumu tam bir teslimiyetçilik içindeydi. Yalnız I. Dünya Savaşı’nda, yaklaşık 325.000 can kaybedilmiş, mütareke ile askerî güç tamamen kalkmıştı. Düşmana karşı kuvvet kullanılamayacağı fikri; Saray’a, yönetici kadroya ve bazı aydın çevrelere hakimdi. Bu teslimiyetçi tutum, müttefiklere güçlük çıkarılmadığı taktirde, Türkiye’nin lehine anlayış gösterileceği umuduna dayanmaktaydı. Bu yüzden, başta Sultan Vahdeddin ve Damat Ferit olmak üzere bir kısım Osmanlı devlet adamı ve aydını, İngiltere’nin himayesinin kabul edilmesini savunuyorlardı. İstanbul’da faaliyet gösteren İngiliz Muhipleri Cemiyeti de aynı amaç için çalışıyordu. Nitekim böyle bir antlaşma 12 Eylül 1919 tarihinde gizli olarak imzalanmıştı. Antlaşma gereğince “Osmanlı Saltanatı, Büyük Britanya Mandası altına geçmeyi kabul ediyor ve hilâfetin ruhanî ve manevî kudretini İngiliz menfaatine hakim kılınacağını” taahhüt ediliyordu.
 
yorumlarınız konuyla alakalı olsun..
son uyarım..!
 
yorumlarınız konuyla alakalı olsun..
son uyarım..!
Chamur ne demek oluyor konuyla alakası olsun?Konu: BOP camilerde ve yazdıgım yorum da bu konunun devamı,tartışa tartışa buralara geldik.Eger tartışmayın diyorsan bilelim ve kendimize tartışacak başka bir forum bulalım.
 
türk ocağı;2154191' Alıntı:
Şeyh Saitin ayaklanmak için taraftar toplaması amacıyla saidi nursi hz lerinede gönderdiği mektup:

İşte, "Kıyâma dâvet" mahiyetine bürünen ve aslı Arapça olan o mektubun Türkçe sûreti: "Kurulduğu günden beri din–i mübin–i Ahmedî'nin (sav) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur'ân'ın ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife–i İslâmı (Abdülmecid Efendi) sürdükleri için, gayr–ı meşrû olan bu idarenin yıkılmasının, bütün İslâmlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında olanların ve Cumhuriyete tâbi olanların mal ve canlarının Şeriat–ı Garrâ–ı Ahmediye'ye göre helâl olduğu, birçok ulemâ ve meşâyihin istişaresiyle kararlaştırılmıştır." (Bkz: M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli eseri.)

Saidi Nursi Hz.lerinin cevabı:

"Şark isyanında Şeyh Said ve askerleri, Üstadımız Bediüzzaman'ı Şark'taki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake dâvet ettikleri zaman, cevaben demiş: 'Yaptığınız mücadele, kardaşı kardaşa öldürtmektir ve neticesizdir. Çünkü, Türk milleti bin senedir İslâmiyete bayraktarlık etmiş, dini uğrunda binlerle şehid vermiş ve binlerle velî yetiştirmiştir. Binâenaleyh, kahraman ve fedakâr İslâm müdafilerinin torunlarına, yani Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem' diyerek, hem red cevabı vermiş, hem de mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir." (Adı geçen teksir nüsha, s. 275.)

Başka bir kaynak:

"Van’da, mezkûr mağarada yaşamakta iken, Şark'ta ihtilâl ve isyan hareketleri oluyor. 'Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir' diyerek, yardım isteyen bir zâtın mektubuna, 'Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir' diye cevap gönderiyor." (Tarihçe–i Hayat, s. 135.)

İnsanlara vatan haini yakıştırması yapmadan önce iyice araştırın...

İslamiyetin insana referansı Peygamberimiz Hazreti Muhammed'le bitmiştir.Sevgili Peygamberimizden sonra dinimizin tek referansı Kuran-ı Kerim'dir. Demiş sedapınar kardeşim.. E sormazlarmı adama neden peygamberin sünneti ve Allahın Kuranı hapsedilirde insanlar başka şahısları ve kendi yazdıkları kitapları referans kabul ederler?

Dinimizde tarikatlara,şeyhlere ,şıhlara yer yoktur olmasıda mümkün değildir. Hükmünü neye istinaden verdiniz?
Geniş bilgi için vaktim yok ancak şunu söyleyebilirim, zikir ibadettir, tarikat yol demektir, kamil insan olmaya giden yol. İnsanı nefsin azgınlıklarından bertaraf edecek zikirle yoğuracak arındıracak bir ilimde diyebiliriz.
Siz tarikatları inkar ederseniz, İslam tarihi boyunca gelmiş geçmiş kahir evliyaları, velileri, alperenleri, çerağları inkar etmiş olursunuz. Hoca Ahmed Yeseviyi, Mevlanayı, Hacı Bektaşi Veliyi, Emir sultanı, Akşemseddini tanımıyorsunuz demektir. Manevi önderlerimizi yetiştiren bu dergahları yok saymış olursunuz.
Bu ruhbanlık demek değildir.

Tasavvuf müslümanın iç disiplinidir. Seyyid Ahmed Arvasi Türk-İslam Ülküsü cilt1
Bilhassa sizin bunlara yabancı olmamanız gerekir di. 1997 de kaybettiğimiz değerli büyüğümüzün yanında yöresinde kim bulunurdu araştırın derim


Konunun yine dışında bir cevap olacağı için mod kardeşlerimden özür dilerim.Ancak mevzunun önemi nedeniyle bir kerelik hoşgörülerini rica ediyorum.
Kuran-ı Kerim'in hükümlerinin ve Peygamberimizin Hadislerinin dinimizin referansı olmasının haşa onları hapsetmekle hiç bir ilgisi yok ki.Kitabımız Müslümanların inancının, ahlakının ve amellerinin nasıl olması gerektiğini açıklayan ilahi tek rehberdir.Bizim neye ihtiyacımız varsa kitabımızda mevcuttur.Bunların dışında dinimizle ilgili referanslar bellemek yine söylüyorum ŞİRK tir.Bununda günahını benim kadar biliyorsunuz.Kulun yaradılış gayesi Yaradanın hükümlerini( Allah esirgesin)sorgulayıp yorum getirmek değil,Kuran-ı Kerim'e teslim olmak Allah'ın rızasını kazanmaktır.
Lütfen insanların başka şahısları ve kendi yazdıkları kitapları referans kabul edebileceğini söylemeyin.Kötü asla örnek kabul edilemez.Adı yada sıfatı ne olursa olsun kul,kuldur.Bunun ötesinde hiç bir hükmü olamaz.Varsa da bunu sadece Allah bilir.Peygamberimiz tüm hadis ve Sünnetlerinde Kitabımızla bağlıyken bizler kimiz ki başka referanslar peşinde koşalım.
İslam, insanın içi ve dışı, kalbi ve kalıbı, aklı ve vicdanı, arzusu ve nefreti, duygusu ve hassasiyetiyle Allah’a teslim olup boyun eğmesidir.Bunun içine bir tek insan kelamının bile karışması ve bizi yönlendirmesi sadece kula kulluk etmeyi getirirki Allah bundan hepimizi korusun.Bizlere bu can bu beden sadece Allah'a kulluk etmek için verildi.
İşte tarikatların,şeyhlerin,şıhların dinimizde yeri olmadığını söylerkende aynı yöntemle sonuca varıyorum.Bunlar dinimizde yoktur dinimizin yapısı gereği olması da mümkün değildir.Biz elhamdülillah müslümanız. Tek örneğimiz ve önderimiz Kitabımız ve Hz. Muhammed'dir. Ne mutlu onun yolundan giden müslümanlara. İşte tarikatçılığın kırılma noktası burdadır..
Hz. Muhammedin yolu, sırat-ı müstakim varken neden Hz. Ali ve Hz. Ebubekir’in böyle bir şeye tevessül etmesinin mümkün olmadığı halde onlara dayandırılıyor? Peygamber efendimiz “yürüyen kur’an” derken neden tarikat gibi ifrat ve tefrite sebep bir hareket oluşuyor?Peygamberimiz (SAV.) Veda Hutbesinde sağ elini kaldırıp “Ey inananlar birlik olun” diyerek beş parmağını birlik ve beraberlik simgesi olarak kapatmış yumruk yapmıştır. Tarikat oluşumları ise peygamberimizin mübarek yumruğunu çözmüş ve o kapanan eli beş değil onbeş parmağa ayırmıştır. Lütfen bana tüm tarikatların Kitabımız ve Peygamber'imizin yolundan feyz aldığını söylemeyin.Öyle olsaydı zaten tarikatların varlık nedeni ortadan kalkardı aynı şeyi söyleselerdi,sadece Kur’anı Kerim’i takip etselerdi ve Peygamberimizin sünnetini izleselerdi tarikata ne gerek vardı.
Bu kişiler bütün enerjilerini Peygamberimizin dediği gibi Müslümanların birlik olması için kullansalardı da Müslümanlar bugünkü durumda olmasalardı, bu tarikat kurmak gayretlerinden daha hayırlı sonuçlar vermez miydi? Hem yol hala tek yol olurdu, hem de müslümanlar birlik olurdu. Şimdi bu tarikatlar sayesinde Naksibendi olan Nurcu imamın arkasında, Nurcu olan Süleymancı olan imamın arkasında Bayrampaşa cemaati Şafi imammın arkasında namaza durmanın hayra alamet olmadığı inancı ile nasıl müslümanlık yaşayacak? Peygamberin yolu bu mu şimdi? Peygamberimiz haklı çıkmış olmuyor mu? Müslümanlar birbirinin arkasında saf tutarken bile ayrı ayrı olmuşlar, çıkıpta buna Peygamberimizin tavsiye ettiği yol diyebilir miyiz?
Ne oldu da tarikat liderleri ayrı ayrı birer yol tutturarak Peygamberimizin vasiyetini tutup muslümanları birarada tutup Kur’anın yolunda yürüteceklerine ayrı ayrı yorumlar tutturdular? Yaptıkları farklı uygulamalarla insanların kafalarını karıştırdılar? Kur’anın yolu tek ise neden tarikatlar İslam uygulamalarını farklı farklı icra etmeye başladılar?
Peygamberimizin ve Yüce Kitabımızın dosdoğru anlatımı dururken, hiçbir konu cevapsız değilken bu mürşitler dediğiniz kerameti kendinden menkul insanlar Peygamberimizin ve Kitabımızın eksik bıraktığı ne var ki onu bize anlatıyorlar?
Biri öbürünü begenmiyor ki o bir yol tutturuyor ayrı bir tarıkat kuruyor, müslümanlıkta kibir varmı birbirinin görüşünü beğenmemek var mı?
Bugün dünya üzerinde müslümanların her türlü eziyeti görmeleri, bir tane bile müslüman ülkenin süper güç olamaması, Irak işgaledilip, kökü kurutulurken bile iki İslam devletinin biraraya gelip, kafirlere karşı cihad yapamamaları, İslamiyetin bütün ışığına ve yüceliğine rağmen insanlar aya giderken biz müslümanların bu halde olması birlikten yoksunluğun nasıl bir felaket olduğunun kanıtı değil mi?
Kaldı ki Kamil Mürşitler deniliyor.Bu sıfatı bu kişilere kim layık gördü.Bu ehliyeti kimden aldılar.Sonuçta onlarda çaresiz kullar değil mi?Her kul önce Allah'ın hesabından kendi yüzünü ak çıkarsın kendini arındırsın.Başka kullarla yüce Rabbimizin arasına girmeye çalışmasın Allah korusun bu hiç bir kulun cüret edebileceği bir şey değil.Müslümanın görevi mümin kardeşine Kuran'ı anlatmaktır.Allah'la arasında yol teşkil etmek değil.Hele bu yola kendince yorumlar getirnmek hiç değil.
Tarikat Arapça’da yol demektir. İnsan bu yolda kendi başına yüreyecektir.
Hakikat ehli dediğimiz kişiler ancak ve ancak yol gösterirler.
Hiç kimse insana hakikati yaşatamaz, şu basit sebeble ki, hakikat insanin ben dediği varlığın kendisidir.
Boş beklentiler ile başkalarından medet ummak vakit kaybından başka bir şey değildir!
Eğer başkası insana hakikatini yaşatabilseydi, bunu en basta Hz. Muhammed (SAV) efendimiz yapardı.

“Ey Muhammed! Sen sevdiklerine hidayet veremezsin.Allah kime dilerse, ona hidayet verir” (Kasas 56)
Tarikat Allah’a giden yoldur. Yolu bilmek mühimdir ancak yolda yürüyecek ve hakikati yaşayacak olan yalnız sensin.En yakın yol, kendinden kendine olan yoldur.
Ben bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum.Tarikatlerin gerçek yüzlerine girmek istemiyorum.Çünkü daha fazla açılması bu tarikatlerin içinde kendilerini Rablerine yaklaştıracak yolu arayan samimi dindar kardeşlerimizi incitir.Onların kalplerini kırmaktan Allah'a sığınırım.Herkes kendini ilme ulaştıracak yolu kendince seçer.Bu yol benim için Allah-Kitabım ve Peygamberim üçlemidir.Bu üçlem de benim mürşidimdir ve bana yeterlidir..Bu nedenle kendi adıma bir daha cevap yazmamak üzere kapatıyorum.Saygılar.
 
camur kardeşime hak vermekle beraber bende tek cevaplık bir hak istiyorum. Konunun devamı buraya doğru sürükleniyor çünkü, seviye bozulmadığı müddetçe sorun yok sanırım.
Sedapinar kardeşim güzel bir üslupla düşüncelerini paylaşmış teşekkür ederim. Çözülmesi gereken çıkmazları açar diye düşünerek cevap veriyorum.
Konuyla alakası yok ama kendi cümlenizden çıkmaza girmişsiniz, Bizim neye ihtiyacımız varsa kitabımızda mevcuttur.Bunların dışında dinimizle ilgili referanslar bellemek yine söylüyorum ŞİRK tir.
Demizşiniz, bende diyorumki kitabımızda herşey mevcut ise neden farkı ideolojileri ve farklı ideoloji üreten insanları kendimize referans alıyor, kitabımızı hapsediyoruz diyorum. İslama teslimiyet diyorsunuz, ancak Saidi Nursi Hz.lerinin devlet yönetiminin İslami olmasını istemesine karşı çıkıyorsunuz. Teslimiyet bu mudur?
Kurana evet, peygambere evet, şeriata hayır.. Bumu teslimiyet? İslama tabi olmak, teslim olmaktır, teslim olmak Allahın birliği ve peygamberin risaletinden başka mutlak hakikat olmadığını tasdik etmektir. Bu sebepten dolayı Müslüman, peygamberi harici hiç bir şahsı referans alamaz ve şahıscı olamaz.
Tarikat meselesine gelince, peygamber zamanında yoktu diyorsunuz, bende size soruyorum mezheplerde yoktu o dönemde şimdi mezhepsizmi olalım?
Zikir her daim olan bir ibadettir, tasavvuf ve cihad islamın kanatlarıdır. İşki bu mefhumlar layıkıyla yerine getirilebilsin. Günümüzdede bahsettiğiniz tarikat ve cemaatler mevcut, Bunların durumlarını elbette tartışabiliriz doğruları ve yanlışları vardır. Bunlar tartışmaya açıktır, ancak birbirlerinin arkasında namaz kılmadıkları hikayesini nereden duydunuz bilemiyorum. Ayrıca kuranı farklı yorumlamak diye birşey söz konusu olamaz. Ayrımı yanlış yerde yapıyorsunuz, evet müslümanlar tek yumruk değildir, olmamasının sebebi tarikat veya cemaatler değil, kuranı farklı yorumlayarak kendine islamdan ayrı bir yol çizen mezheplerdir, misal şia, vahhabilik v.s. Bütün bu fitnelere karşı savunduğumuz itikad ehli sünnet vel cemaattir. İşte arkasında namaza durulmayacak olanlar ehli sünnete karşı olanlardır.
Birbirini beğenmiyor ayrı tarikat kuruyor demişsiniz bu çocuk oyuncağı değildir, ayrıca farklı cemaat mesupları ehli sünnet yolunda olduğu ve vahdete zarar vermediği müddetçe faydalı hizmetler sunmaktadırlar. Buda islama zarar değil yarar sağlar. Tarikatların topluma yararı olmadığını ve cihadı yerine getirmediğini savunmuşsunuz. Hoca Ahmed Yesevi dergahının dervişleri, alperenleri anadoluya yayılıp anadolunun islamlaşması ve türkleşmesi yolundaki çabalarını nasıl görmezden gelirsiniz? Anadolunun manevi fatihleri bunlar değilmidir? Sonuç olarak miskin tekkesi olmayan, liderinin, ehli sünnet yolundan bir milim şaşmayan, birlik ve bütünlüğe zarar vermeyen, oluşumlar ismine tarikat deyin cemaat deyin camia deyin mensupları kardeşimizdir.
Tarikat= yol demişsiniz bundan da gayrisi değildir. Yoldur, yola tabi olanları kendi içinde değerlendirmek gerekir topyekün töhmet altına alarak değil. Üstelik kurumları ve şahısları çağa göre değerlendirmek gerekir ahir zaman müslümanı olarak bizim yaşadığımız veya yaşamaya çalıştığımız islamla, ashabın yaşadığı islam arasında dağlar kadar fark vardır, biz nasılız ki günümüz tarikat ve cemaatlerin mükemmel olmasını bekliyoruz?
Tasavvufta şanlı peygamberimiz tarafından en güzel şekliyle icra edilen bir ilimdir ve örnek alınanda bu şekilde olmalıdır. Her konuda olduğu gibi bu meselede de ince çizgiler mevcut, asılları, kopyalarla karıştırmayalım, yesevi dergahları olmaya namzet ocaklarla, kalbi ve bedeni uyuşmuş tekkeleri iyi ayırt edelim ve yorumlarımızı ona göre yapalım, konuya son yorumum, geriye kalan soru işareti varsa PM den çözüp medaratör arkadaşı daha fazla üzmeyelim, Saygılar..
 
Demizşiniz, bende diyorumki kitabımızda herşey mevcut ise neden farkı ideolojileri ve farklı ideoloji üreten insanları kendimize referans alıyor, kitabımızı hapsediyoruz diyorum. İslama teslimiyet diyorsunuz, ancak Saidi Nursi Hz.lerinin devlet yönetiminin İslami olmasını istemesine karşı çıkıyorsunuz. Teslimiyet bu mudur?
Kurana evet, peygambere evet, şeriata hayır.. Bumu teslimiyet? İslama tabi olmak, teslim olmaktır, teslim olmak Allahın birliği ve peygamberin risaletinden başka mutlak hakikat olmadığını tasdik etmektir. Bu sebepten dolayı Müslüman, peygamberi harici hiç bir şahsı referans alamaz ve şahıscı olamaz.
BAŞKA SÖZE GEREK YOK TÜRKOCAĞI KARDEŞİM.
İslamı protestanlaştırıp ,din ALLAH c.c ile kul arasındadır formülünü yerleştirmek isteyenler bunu anlmayanlardır.Gerçek tehlike burdadır.
Dinler arası diyalog olmaz,çünki son din İSLAMDIR.
 
Esfanu,demek öyle diyorsun.O zaman sana bir soru.Bu ülkede Alevileri Müslüman kabul ediyormusun?Ediyorsan ülkeyide İslama göre yönetelim dedik ve şeriatı getirdik.Bir tane alevi vatandaş halkın oyunu aldı ve devlet başkanı oldu ve meclis çogunluguda alevilerde,o zaman ne olacak?Anayasayı Alevilik kurallarına göre degiştirmeye kalksaydı tepkin nasıl olacaktı?
 
Saygıdeğer Komutanım,benim yazımdan ne anlam çıkarttığınızı merak ettim,önce onu söyleyin.
Alevi kardeşlerimize gelince, kendisine müslüman diyen hiç kimseye, bizim sen bizden değilsin deme lüksümüz ve hakkınmız yoktur.Alevilik islamın içindedir,ama bazı kendisini Alevi sayan dernek
başkanları'' bizim Kuranımız sazımızdır'' diyebiliyor.Size bırakıyorum.
 
Saygıdeğer Komutanım,benim yazımdan ne anlam çıkarttığınızı merak ettim,önce onu söyleyin.
Alevi kardeşlerimize gelince, kendisine müslüman diyen hiç kimseye, bizim sen bizden değilsin deme lüksümüz ve hakkınmız yoktur.Alevilik islamın içindedir,ama bazı kendisini Alevi sayan dernek
başkanları'' bizim Kuranımız sazımızdır'' diyebiliyor.Size bırakıyorum.
Esfanu;Demek istedigim,dine göre devlet yönetilemeyecegini anlatmaya çalıştım.Kur-anımız sazımızdır diyenlerde kendi görüşünü dile getiriyordur.Tüm alevileri bagladıgını sanmam.Sizler onlardan degil,düşmanlarla proje geliştiren,Müslüman geçinen Ajanlardan çekinin.
 
Değerli Komutanım;
Müslüman görünen ajanlar olduğu kadar,Atatürkçü geçinen Atatürk düşmanları,Laiklik adı altında
din düşmanları,rejimin bekçisi olduğunu savunan Cumhuriyet ve devlet düşmanlarıda var,herhelde karşı değilsinizdir.
Gelelim din ile devletin yönetilemeyeceğine, sorsak hepimiz kendi payımıza ''ELHAMDÜLİLLAH
MÜSLÜMANIZ' dır.Olmayan yadakendini başka dinden görenlere saygı duyuyor ve lafımın onlara olmadığını belirtmek isterim.ALLAH'tan hidayet dilerim.Ama tespitlere göre % 99 müslümanmışız ben inanmıyorum bu genellemeye.
Herşeyimizi veren yaratan ALLAH,bize nasıl yönetileceğimizi verememişmi diye size sorarım.
Bence vermiştir,hemde en güzelini,Kur-an'ı Kerim ve peygamberin sünneti,daha iyi yada daha güzel
yönetimi biz yapabiliriz dyorsanız size söyleyecek hiçbirşeyim yok,çünki Allah'ın bize verdii aklın
nekadarını kullanabildiğimizi eminim biliyorsunuzdur.İslam adına yönetilen devletlerin örneklerini
vermeyin çünki İslam dininde hiçbir yanlışlık yoktur,suç arasanız uygulayanlara daha doğrusu uygulayamayanlara bakmalısınız.Din ile yönetilirmi bu memleket diyorsanız şu an ve gelecek için
böyle birşeyi TC. vatandaşlarının büyük çoğunlukla istemeyeceğini söyleyebilirim.
Kur-an ne çin indirilmiştir,ilk emri neden ''OKU''dur? Okumassan anlamazsın,peki okuduk ne olacak
anlayacağız,anladık ne olacak,yaşayacağız,yoksa anladığımızı yaşamazsak ne için ukumuş oluruz,bilgi hammalı omak içinmi? OKU-ANLA-YAŞA.
Bu dünya kimseye kalmamış,bizede kalmayacak,onun için iyi değerlendirelim,geç olmadan.
SAYGILAR.
 
Esfanu;Boşuna ugraşmayalım biz çıkamayız bu işin içinden,söyledigin kavram lar hakkında karşı çıktıgımı soruyorsun ki kavramlar o kadar karışıyor ki bir birine,karşı oldugum düşüncemi söyleyebilmem için tek tek ,yine kavram tanımlarını yapmamız ve üstelik bunlarda uzlaşmamız gerek.Ayrıca bir laiklik ilkesini benimseyen Vatandaşla, gerçekten dindarım diyen bir vatandaşımızın, günümüzde,Örnegin Başbakan Tayyip Erdoğan, kendilerini eleştirenleri, Atatürk’ün "Muassır medeniyetler seviyesine ulaşma" hedefine ayak uyduramayan "mürteci ve gericiler" olduklarını söyledi. Dinde de gericiliğinin bulunduğunu belirten Erdoğan, "Onlara yobaz denir. Onlar dindar değildir, dincidir, dinin bezirganlarıdır. Dindarla karıştırmak dine saygısızılıktır" diye konuşurken tarif ettigi"yobaz"da kendi "yobaz"lıgını kabul etmektemidir ki müslümanlıgından şüphe duymadıgımız Başbakanın anladıgı Müslümanlık ile "yobaz"diye niteledigi kesim farklı kitaplardan mı feyz almaktadırlar ayrıca tek kitabımız var ama farklı kesimler farklı sonuçlar çıkarabilmektedirler.Haydi Şeriatla yönetelim ülkemizi,Başbakanın anladıgı anlayışlamı yönetecegiz yoksa başbakan'ın "yobaz"tanımı yaptıgı kesimin anlayışıylamı yönetecegiz?Böyle bir ikilem karşısında da yine demokrasiye ihtiyacımız olmayacak mı?Kaldıki ülkemizde dinimiz içinde de mezheplerin temsilcileri var,Hristiyanı da var,Ermeniside var,zerdüştü de var.Bunlarıda mı Şeriata göre yönetecegiz?Yönettik diyelim,onlara haksızlık olmayacak mı?Yada tersini düşünelim.Biz azınlık olarak başka bir dinin egemen oldugu toplumda,egemen dinin kurallarına göre yaşamak istermiyiz?Geçmişte ve günümüzde kosova'da,bosna'da,Türkmenistan'da,veya Çin'deki soydaşlarımız bu tür dayatmaya maruz kaldıklarında bas bas bagırmıyormuyuz?Yani sonuçta,yönetim şekli olarak demokrasiye,dini farklılıklar arasındaki baskı unsurunu önlemek içinde Laiklige ihtiyaç yokmu?
Haydi yukarıdaki sorunları gözönüne almadık Şeriati getirdik,kimleri bizleri yönetmesi için görevlendirecegiz?Devlet şekli şeriat oldugu için herhalde en iyi dini iyi bilenler olması gerekmiyor mu?Kısaca,ortaçagda hristiyanların zor kurtuldukları bir ruhban sınıfı örnegini de biz yaşamayacakmıyız?
 
zaten ülkemizde bir camiler kalmıştı siyasetin sokulmadığı yer onuda yaptılar.din üzerinden rant elde etmeye çalışanların hepsine yazıklar olsun.
 
bilmiyoruz bari düsünelim biraz

camiye gitmeyen insanlar yalan yanlıs biseler yazıyo.hepberaber inanıyoruz.ne guzel.
kfclerden mcdonaldslardan cıkmıyoruz hic.ne guzel
herkesın gotunde levis pantolonlar var.ne guzel
memleket arazileri yabancılara satılıyor kimsenin haberi bile yok.ne güzel
cemaatler tarikatlar almıs basını gidiyor.ne guzel
amerikan destekli medya her aksam milletimize dizileri uyduruk yarısmaları manken frikiklerini izlettiriyo bizde izliyoruz ne guzel.
PEKİ KİM BİLİYOR BU ULKE TARIHINDE BASBAKANLIK CUMHURBASKANLIGI BAKANLIK YAPMIS INSANLARIN YUZDE KACI ULKEMIZDEKI YABANCI OKULLARDA OKUMUS VE MEZUN LDUKTAN SONRA BIRGUN GELIP BIZI YONETMIS.BEN TARIKATCI FALAN DEGILIM DIN ALLAHLA KUL ARASINDADIR TARIKATA DA IHTIYACIM YOK AMA VARSIN FETHULLAHMI KIM ACARSA ACSIN DA YURTDISINDA TURK OKULLARINDAN MEZUN BIRILERI O ULKELERIN BASINA GECERSE BELKI SIMDIKINDEN DAHA FAZLA TURK DOSTU DEVLET BASKANLARI OLUR.

KIMSE BANA KATILMAK ZORUNDA DEGIL TABI KI AMA BENIM HEPINIZIN GORUSUNE SAYGIM VAR.
 
Yanlış okumadınız BOP camilerde!



Son günlerde Cuma günleri gerek ferdi gerekse merkezi sistemde yapılan vaaz-ı nasihatlerin farklı bir nitelik arz etmeğe başladığını gözlemlemekteyiz.



Karşılaştığımız bu manzara karşısında tabiî ki bazı endişelere kapılmamak mümkün değil.


Peki, nedir endişelerimiz?

Camilerde yapılan cemaate yönelik sohbetlerde, BOP' çu ve Diyalogcu hoca efendiler türemeye başlamıştır.



Cuma namazımı eda etmek üzere gittiğimde camide; bir hafta ferdi, bir hafta da merkezi sistemde dinlediğim sohbetlerde, İsrail'in yaptığı insanlık dışı katliamlara karşı getirilen ilginç ve insafsızca yorumlarla karşılaştım.



Yapılan sohbetlerden bir kısmını arz edeyim;



"Bölgemizde cereyan eden kanlı olaylara şahit olmaktayız. Tabiî ki bunları tasvip etmek mümkün değildir. Dökülen kanlar mutlaka durdurulmalıdı r.


Ancak bir de olaya bizim açımızdan bakalım. Dünyadaki genel durumumuza bir bakmamız lazımdır. Suçu birazda kendimizde aramamız lazımdır. Neden bu hallere düştük, dememiz lazımdır. Ortadoğu'da zulüm görenlerin, herhalde bu zulme müstahak olduğunu düşünüyorum(!) Yaşantılarındaki yanlışlıkların cezasını çekmektedirler( !)



Peki, ABD dünyada neden hâkim güçtür, süper güçtür? Çünkü onlara Allah yardım etmektedir. Yaşantılarında, işlerinde alışverişlerinde, dürüst ilişkiler içerisindedirler.

Yani onlar "Ameli Salih" (!) işlemektedirler.

"Ameli Salih'den kastımız, güzel davranışlardır.

Bakın onların hayatlarına; alışverişleri, davranışları, sanatları, icatları düzgün olduğu için Allah onları süper güç yapmıştır."






Bir başka hoca efendi;(!)



"İslam'ın hoşgörüsü sayesinde bakın dünyanın her yerinde barış hâkimdir. Eskiden farklı mezhep sahipleri bir arada bile bulunamazken, batıda bir Protestan ile Katolik bile bir araya gelmezken şimdi farklı dinler birbiriyle aynı ortamda barışla bir arada yaşamaktadırlar( !)"

ifadelerini kullanmıştır.



Yapılan bu yorumlara bakınca yapılmak istenilenleri anlamamak fazla saflık olsa gerektir.

İslam din olarak gönderildiğinden bu yana, ilk defa ABD gibi tarihi kan ve işgal kokan, kurulmasından bu yana sadece sömürgecilikten başka bir fiili olmayan bir devlete "Ameli Salih" vasfı yakıştırılmıştır.(! )

İnsafsızca söylenen bu sözler olsa olsa yüklenen bir görevin ürünüdür. Yoksa iman ve vicdan sahibi birilerinin bu cümleleri kullanması mümkün değildir.



İşin acı tarafı vatandaşlar arasında bu görüş az da olsa destek bulmaktadır. İmanı ve vicdanı sürekli ifsat edilen vatandaşlarımız, yeni bir ifsat hareketi ile karşı karşıya kalmaktadır.



Yapılmak istenenler hakkında kaygılarımız şunlardır;



Dinler arası diyalog çalışmalarının zararlarını örtbas etmek,



Ülkemizde oluşan ABD karşıtlarının ikna edilmesine camilerde de başlamak,



Olası bir İsrail karşıtlığının tepkiye dönüşmesine engel olmak,



BOP kapsamında dinde reform, ılımlı İslam ve Müslüman'ın Protestanlaştı rılmasına hız kazandırmak,


Milli ve dini bütünlüğümüzü yok etmek,

Biz kaygılarımızı dile getirdik, inşallah korktuğumuz başımıza gelmez.
Kaynak: Uğur Kepekçi - Yeni Mesaj

Boşuna konuşmuyormuşuz.Hükümet ABD-israil-İngiltere merkezli emperyalizmin eseri diye,Türban hikaye,asıl amaç emperyalizme hizmet ve kölelik diye bakın bu yazı,Fethullah Gülen'in kontrolundaki ihanetin söyledigimiz boyutlara geldiginin bir yerde ispatı degil mi?Fethullah Gülen sıkı müslüman ya vaazlarında aglayabiliyor ya bu her şeye deger,hatta kölelige bile degilmi?

Emperyalist güçler bu projeyi iki dakikada karara bağlayıp uygulamaya koymadı.
Uzun yıllar üzerinde çalışılmış geniş kapsamlı bir proje.

Projenin de tüm safhaları biribirne bağlı olarak, fakat birbirinden ayrı ( ilgisiz) gibi gösterilerek uygulanmaktadır.

Böyle olunca da herkez tüm projeyi algılayamayabilir. Onları hor görmemek gerekir.

Bir de bu projelerin eş başkanları var, bunlar bile neyin başkanları olduklarını bilmezler.

ESAS PROJE TÜM DÜNYAYI BİR SÖMÜRGE HALİNE GETİRİP KAN EMEREK BESLENMEKTİR. TEK GÜÇ OLMAKTIR.

BUNU GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN HER ŞEYİ KULLANIRLAR.


Din konusu ise kullanılacak en etkili silahlardan ilkidir.
İkinci silah ise korkudur.

Bu nedenle camiyede girerler, kiliseyede girerler, insanların beyinlerine de.

Asıl problem ise BUNLAR KENDİ MUHALEFETLERİNİ DE KENDİLERİ YAPARLAR:
Başkalarının yaptıkları muhalefeti kontrol altına alabilmek güç bir iş olduğundan kendi kontröllerinde tuttukları yumuşak bir muhalefet, Güçlü bir muhalefetin oluşmasını engeller.
 
parayı veren propagandayı alır...
ABD yanlısı islamcı düzenbazları yeni türemedi sevgili arkadaşım.
Eger yinede büyük bir kaç baş sayacak olursak şöyle sıralayalım.
Fethullah gülen hocamız (meşhurdur su an amerikandan avruapaya giriş taktikleri vermektedir)
Necmettin erbakan (amerikadan türkiyeye aşırı dincilik yapması icin yollanmış görevini başarıyla yapmıştır)
Tayyip erdoğan (başbakan olmadan önce amerikaya gidip sonsuz bağlılık yemini etmiştir)
Ve daha sayamadıklarım BOB vs vs vs bunlar yeni şeyler degildi uzantıları 1990 lara dayanır...
 
Benim çocukluğumda hatta Lise yıllarımda bile hocalar vaazları kendileri verirdi ezanı Muhammediye okunduktan sonrada kalkıp namazını kılardı cemaatle.
Sene 2000 li yıllar. Her hoca vaaz veremiyo yoksa vaaz verecek bilgiyemi sahip değil? yoksa yasalarmı öyle diyo? yoksa birilerimi zorladı ,? görevleri sadece namaz kıldırmakmı? Peki neden 1990 lı yıllarda böyle birşey yokken son yıllarda hocaların vaaz - ve namaz kıldıran hocalar diye ayrıldı neden farklı? İkiside ilahiyat mezunu değilmi?

Arkadaşlar konuyu açan arkadaşım ve destek veren arkadaşlarım lütfen saygılı olun düne kadar her hoca kendi camiisinde vaaz veremez efendim bir kişi vaaz verir tüm halk onu dinler diyen siz değilmiydiniz. Amacınıza da ulaştınız Şimdi noldu da gelip camii lerde ki vaazlara karışıyorsunuz yoksa oyunbozanmısınız. Farkında değilsiniz ama siz bile neyin peşinde olduğunuzu bilmiyorsunuz gibime geliyo. abd çarkının çevresinde dönüpte farkında olmayanlardanmısınız ki acaba.
Allah'ın selamı Rahmeti ve bereketi üzerimize olsun. Es Selamun Aleyküm
 
Benim çocukluğumda hatta Lise yıllarımda bile hocalar vaazları kendileri verirdi ezanı Muhammediye okunduktan sonrada kalkıp namazını kılardı cemaatle.
Sene 2000 li yıllar. Her hoca vaaz veremiyo yoksa vaaz verecek bilgiyemi sahip değil? yoksa yasalarmı öyle diyo? yoksa birilerimi zorladı ,? görevleri sadece namaz kıldırmakmı? Peki neden 1990 lı yıllarda böyle birşey yokken son yıllarda hocaların vaaz - ve namaz kıldıran hocalar diye ayrıldı neden farklı? İkiside ilahiyat mezunu değilmi?

Arkadaşlar konuyu açan arkadaşım ve destek veren arkadaşlarım lütfen saygılı olun düne kadar her hoca kendi camiisinde vaaz veremez efendim bir kişi vaaz verir tüm halk onu dinler diyen siz değilmiydiniz. Amacınıza da ulaştınız Şimdi noldu da gelip camii lerde ki vaazlara karışıyorsunuz yoksa oyunbozanmısınız. Farkında değilsiniz ama siz bile neyin peşinde olduğunuzu bilmiyorsunuz gibime geliyo. abd çarkının çevresinde dönüpte farkında olmayanlardanmısınız ki acaba.
Allah'ın selamı Rahmeti ve bereketi üzerimize olsun. Es Selamun Aleyküm

buyur bir bu eksikti sen konuyu doğru anladıgına eminmisin kardes ????
 
Geri
Üst