Yunanca Laos kelimesinden türetilen Laiklik (Laikus)özellikle Katolik Hıristiyanlığın etkili ya da egemen olduğu ülke ve dillerde kullanılmış bir kavramdır. Dinsel olmayan, dine ait olmayan, din dışı unsurlara ait olan anlamındadır.
Laikusun karşıtı Clericus yani Katolik dininin hiyerarşisi içerisinde Papa’ya kadar uzanan dinsel emir komuta zinciri içinde yer alan Ruhban’lar Kilise Babalarıdır. (Katolik Kilisesinin egemen olduğu dönemlerde eğitim Kilisenin tekelindedir ve okuma yazma bilmek Kilise Babalarına hastır.)
Laik kavramı 1790’lardan sonra Fransa’da başlamış ve özellikle Katolik ve Fransızca konuşulan ülkelerde etkili olmuştur.
19. y.y.’dan bu yana Laiklik Din’in Devlet’in kesin denetimi altında olması görüşünü savunur.
Laiklik Cumhuriyetçilikle bağlantılıdır.
Laiklik, Jakobendir ve Devrimcidir.
Laiklik, Demokrasiyi değil Devletçiliği savunur.
Laiklik, Asker-Sivil-Aydın kesimlerin elitizmini savunur.
Laiklik, Hanedan karşıtıdır.
Laiklik, eşitlikçidir.
Laiklik, Dinsel Doğuş doğmasına karşı Evrimi savunur.
Laiklik için Din yerine Eğitim, Monarşi yerine Merkezi Devlet en yüce değerdir.
Laiklik, Kiliseye karşı Parlementerizmi savunur.
Laiklik, Tanrı konusunda tarafsız yani Agnostiktir.
Laiklik anlayışının temel özelliklerini belirttikten sonra kronolojik gelişimine göz atalım.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması 25 Şubat 1924’te tartışılmaya başlanmıştır. Tevhidi Tedrisat Kanunu da aynı yıl çıkarılmış ve eğitim laikleştirilmiştir.
1926 İsviçre Medeni Kanunu kabul edilmiş, Ceza Kanunun 163. maddesiyle dini siyasete alet etmek yasaklanmıştır.
1928’de de devletin dini olduğu maddesi anayasadan çıkarılmıştır.
1923’te başlayan Cumhuriyetin Laikleşme çabaları bu ilk beş yılda resmi kimliğini bulmuştur.
1937 yılında da Laiklik kavramı T.C Anayasasına sokularak Anayasa ve Ceza kanunu tarafından koruma altına alınmıştır. (Ceza Kanunu da İtalyan Ceza Kanunundan alınmadır.)
Cumhuriyet döneminde Laikliği savunan dört düşünce eğilimi ortaya çıkmıştır.
1-Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bu eğilimi daha çok bilim adamları, sanatçılar, üniversite talebeleri, basın mensupları oluşturmaktadır.
2-Laiklik dinsizlik değildir diyenler. Bu guruba çıkarcı siyasetçiler girmektedir.
3-Laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür diyenler. Bu guruba aydınlar girmektedir.
4-Laiklik çağdaşlaşmacılıktır diyenler. Bu guruba emir komuta zincirinde bulunan asker ve diğerleri girmektedir.
Cumhuriyetle birlikte başlayan Laiklik süreci Fransız pozitivizmi kaynaklıdır.
Kemalist Laiklik elitisttir.
Demokratik bir sürece sahip olmadığı için otokratiktir.
CHP’nin 6 oku arasında Demokrasi yoktur.
Laikliğin en büyük koruyucusu Ordu’dur.
(Dünyada İslama ya da Hristiyanlığa göre düzenlenmiş hiçbir ordu yoktur. Ordular modernizm ve çağdaşlaşmacılık ilkesine göre örgütlenirler.)
Türkiye’de Laikliği savunan çevrelerin ısrarla belirttiği gibi Laiklik Batı’da Din ve Devlet işlerinin ayrılması olarak değil Kilise ile Devlet işlerinin ayrılması olarak anlaşılır. Ayrıca Türkiye’de Laiklik vasıtasıyla Din ve Devlet işleri birbirinden ayrılmamış Din Devletin işlerinin arasına sokulmuştur. Diyanet ve İlahiyat Fakülteleri Devletin denetimi ve kontrolü altındadır.
Din ve Vicdan özgürlüğü olarak ifade edilen anlayışın temelinde de Otuz Yıl savaşları yatmaktadır. Otuz Yıl savaşları sonunda imzalanan Vestfalya antlaşmasında Kilise elindeki toprakları ve gelirleri Prenslere devretmek zorunda kalıyor Prenslerde tebalarına Kalvinist, Lutheran, Katolik inançlardan birini serbestçe seçme hakkı tanıyordu. Meşhur din ve vicdan özgürlüğünün temeli budur…
Laiklik üzerine bir başka konu da Laikliğin Tanrıyla kul arasına kimseyi sokmaması yalanıdır.. Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceği fikrini savunan İslamiyette sacerdotalizm (Hristiyanlıkta ruhban sınıfının ideolojisi) yoktur.
Türkiyede Laikliği savunan çevreler Katolik Kilisesinde varolan sacerdotalizmi( ruhban sınıfını) sanki İslam dininde de varmış gibi göstererek Laiklik savunması geliştirmektedirler.
Sözün özü…
Son günlerde yaşanan başörtüsü tartışmaları sebebiyle yeniden ana gündem maddemiz olan kimsenin üzerinde ortak bir mutabakatı olmayan bir Laiklik ilkesini tartışıyoruz.
Fransa ve Fransızca düşünmeye alıştırılmış ülkelerin dışında ciddiye alınmayan Laiklik kavramı üzerine bir devletin ve milletin geleceğini oturtuyoruz.
Üniversitelerde başörtülü eğitime müsaade edilmesini karşı devrim olarak kabul eden Kemalist Laik Elitlerin Meclisin gösterdiği irade karşısında takındığı tavır Türkiye’de Laikliği tartışmaya açmaktadır.
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bir karara bağlayamadığımız ve milletimizi rahatsız eden uygulamaların adına dönüşen Laikliği milletin tamamına sevdirmek yerine yine Jakoben, tepeden inmeci, elitist bir yaklaşımla korumaya çalışıyoruz.
Toplumun büyük çoğunluğunun çözümünü arzuladığı bir sorun karşısında gerginlik yaratmayalım siz haklarınızdan vazgeçin gerginlik olmasın yaklaşımına sığınıyoruz.
Askerinin başına çuval geçirilirken zedelenmeyen Laikliğin, Avrupa Birliği kapısında bekletilirken yıpranmayan Laikliğin, hukuk düzenine AB tarafından müdahale edilen Laikliğin, Soros’larla tahrip olmayan Laikliğin, Şemdinli de, Dağlıca da tehdit altında olmayan Laikliğin başörtülü kızların üniversitelere girmesi halinde zedeleneceğini düşünüyoruz.
Atatürk’ün Fener Rum Patrikhanesine ilişkin fesat yuvasıdır sözlerine, Egemenlik Milletindir sözlerine itibar etmeden Avrupa kapısında aşağılanmaya tahammül ediyoruz da sıra kızlarımızın başındaki örtüye gelince Laiklik elden gidiyor çığlıklarına kapılıyoruz.
Mustafa Kemal o zaman geliyor hatırımıza…
En çok tartıştığımız kavramı hangi manada kullanacağımız bilmiyoruz.
Her konuda kavram karmaşası yaşanan Türkiye’de daha birçoğumuz Laiklik ile Sekülerleşme arasındaki farkı bilmiyoruz.
Ayrıca Türk Milletini ilgilendiren konularda tepki gösteren Türk Milliyetçilerini paranoya ile suçlayanların Laiklik hususunda paranoyakça davranmasını görmek de hoşumuza gitmiyor değil…
KaynaK