Başörtüsü ve Laiklik Üzerine

RuTH

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
7 Nis 2006
Mesajlar
22,533
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Balıkesir

Yunanca Laos kelimesinden türetilen Laiklik (Laikus)özellikle Katolik Hıristiyanlığın etkili ya da egemen olduğu ülke ve dillerde kullanılmış bir kavramdır. Dinsel olmayan, dine ait olmayan, din dışı unsurlara ait olan anlamındadır.

Laikusun karşıtı Clericus yani Katolik dininin hiyerarşisi içerisinde Papa’ya kadar uzanan dinsel emir komuta zinciri içinde yer alan Ruhban’lar Kilise Babalarıdır. (Katolik Kilisesinin egemen olduğu dönemlerde eğitim Kilisenin tekelindedir ve okuma yazma bilmek Kilise Babalarına hastır.)

Laik kavramı 1790’lardan sonra Fransa’da başlamış ve özellikle Katolik ve Fransızca konuşulan ülkelerde etkili olmuştur.

19. y.y.’dan bu yana Laiklik Din’in Devlet’in kesin denetimi altında olması görüşünü savunur.

Laiklik Cumhuriyetçilikle bağlantılıdır.

Laiklik, Jakobendir ve Devrimcidir.

Laiklik, Demokrasiyi değil Devletçiliği savunur.

Laiklik, Asker-Sivil-Aydın kesimlerin elitizmini savunur.

Laiklik, Hanedan karşıtıdır.

Laiklik, eşitlikçidir.

Laiklik, Dinsel Doğuş doğmasına karşı Evrimi savunur.

Laiklik için Din yerine Eğitim, Monarşi yerine Merkezi Devlet en yüce değerdir.

Laiklik, Kiliseye karşı Parlementerizmi savunur.

Laiklik, Tanrı konusunda tarafsız yani Agnostiktir.


Laiklik anlayışının temel özelliklerini belirttikten sonra kronolojik gelişimine göz atalım.

Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması 25 Şubat 1924’te tartışılmaya başlanmıştır. Tevhidi Tedrisat Kanunu da aynı yıl çıkarılmış ve eğitim laikleştirilmiştir.

1926 İsviçre Medeni Kanunu kabul edilmiş, Ceza Kanunun 163. maddesiyle dini siyasete alet etmek yasaklanmıştır.

1928’de de devletin dini olduğu maddesi anayasadan çıkarılmıştır.

1923’te başlayan Cumhuriyetin Laikleşme çabaları bu ilk beş yılda resmi kimliğini bulmuştur.

1937 yılında da Laiklik kavramı T.C Anayasasına sokularak Anayasa ve Ceza kanunu tarafından koruma altına alınmıştır. (Ceza Kanunu da İtalyan Ceza Kanunundan alınmadır.)

Cumhuriyet döneminde Laikliği savunan dört düşünce eğilimi ortaya çıkmıştır.

1-Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bu eğilimi daha çok bilim adamları, sanatçılar, üniversite talebeleri, basın mensupları oluşturmaktadır.

2-Laiklik dinsizlik değildir diyenler. Bu guruba çıkarcı siyasetçiler girmektedir.

3-Laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür diyenler. Bu guruba aydınlar girmektedir.

4-Laiklik çağdaşlaşmacılıktır diyenler. Bu guruba emir komuta zincirinde bulunan asker ve diğerleri girmektedir.

Cumhuriyetle birlikte başlayan Laiklik süreci Fransız pozitivizmi kaynaklıdır.

Kemalist Laiklik elitisttir.

Demokratik bir sürece sahip olmadığı için otokratiktir.

CHP’nin 6 oku arasında Demokrasi yoktur.

Laikliğin en büyük koruyucusu Ordu’dur.

(Dünyada İslama ya da Hristiyanlığa göre düzenlenmiş hiçbir ordu yoktur. Ordular modernizm ve çağdaşlaşmacılık ilkesine göre örgütlenirler.)

Türkiye’de Laikliği savunan çevrelerin ısrarla belirttiği gibi Laiklik Batı’da Din ve Devlet işlerinin ayrılması olarak değil Kilise ile Devlet işlerinin ayrılması olarak anlaşılır. Ayrıca Türkiye’de Laiklik vasıtasıyla Din ve Devlet işleri birbirinden ayrılmamış Din Devletin işlerinin arasına sokulmuştur. Diyanet ve İlahiyat Fakülteleri Devletin denetimi ve kontrolü altındadır.

Din ve Vicdan özgürlüğü olarak ifade edilen anlayışın temelinde de Otuz Yıl savaşları yatmaktadır. Otuz Yıl savaşları sonunda imzalanan Vestfalya antlaşmasında Kilise elindeki toprakları ve gelirleri Prenslere devretmek zorunda kalıyor Prenslerde tebalarına Kalvinist, Lutheran, Katolik inançlardan birini serbestçe seçme hakkı tanıyordu. Meşhur din ve vicdan özgürlüğünün temeli budur…


Laiklik üzerine bir başka konu da Laikliğin Tanrıyla kul arasına kimseyi sokmaması yalanıdır.. Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceği fikrini savunan İslamiyette sacerdotalizm (Hristiyanlıkta ruhban sınıfının ideolojisi) yoktur.

Türkiyede Laikliği savunan çevreler Katolik Kilisesinde varolan sacerdotalizmi( ruhban sınıfını) sanki İslam dininde de varmış gibi göstererek Laiklik savunması geliştirmektedirler.

Sözün özü…

Son günlerde yaşanan başörtüsü tartışmaları sebebiyle yeniden ana gündem maddemiz olan kimsenin üzerinde ortak bir mutabakatı olmayan bir Laiklik ilkesini tartışıyoruz.

Fransa ve Fransızca düşünmeye alıştırılmış ülkelerin dışında ciddiye alınmayan Laiklik kavramı üzerine bir devletin ve milletin geleceğini oturtuyoruz.

Üniversitelerde başörtülü eğitime müsaade edilmesini karşı devrim olarak kabul eden Kemalist Laik Elitlerin Meclisin gösterdiği irade karşısında takındığı tavır Türkiye’de Laikliği tartışmaya açmaktadır.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bir karara bağlayamadığımız ve milletimizi rahatsız eden uygulamaların adına dönüşen Laikliği milletin tamamına sevdirmek yerine yine Jakoben, tepeden inmeci, elitist bir yaklaşımla korumaya çalışıyoruz.

Toplumun büyük çoğunluğunun çözümünü arzuladığı bir sorun karşısında gerginlik yaratmayalım siz haklarınızdan vazgeçin gerginlik olmasın yaklaşımına sığınıyoruz.

Askerinin başına çuval geçirilirken zedelenmeyen Laikliğin, Avrupa Birliği kapısında bekletilirken yıpranmayan Laikliğin, hukuk düzenine AB tarafından müdahale edilen Laikliğin, Soros’larla tahrip olmayan Laikliğin, Şemdinli de, Dağlıca da tehdit altında olmayan Laikliğin başörtülü kızların üniversitelere girmesi halinde zedeleneceğini düşünüyoruz.

Atatürk’ün Fener Rum Patrikhanesine ilişkin fesat yuvasıdır sözlerine, Egemenlik Milletindir sözlerine itibar etmeden Avrupa kapısında aşağılanmaya tahammül ediyoruz da sıra kızlarımızın başındaki örtüye gelince Laiklik elden gidiyor çığlıklarına kapılıyoruz.

Mustafa Kemal o zaman geliyor hatırımıza…


En çok tartıştığımız kavramı hangi manada kullanacağımız bilmiyoruz.

Her konuda kavram karmaşası yaşanan Türkiye’de daha birçoğumuz Laiklik ile Sekülerleşme arasındaki farkı bilmiyoruz.

Ayrıca Türk Milletini ilgilendiren konularda tepki gösteren Türk Milliyetçilerini paranoya ile suçlayanların Laiklik hususunda paranoyakça davranmasını görmek de hoşumuza gitmiyor değil…

KaynaK
 
Ne Ab, ne pkk Laiklik e kendi ülke insanlarının verdiği zararı veremez.

Mustafa Kemal hep aklımızda..

Laiklik e uydurduğun tanımlamalara da kimseyi inandıramazsın.

Müjdat yazsın bakalım.

Kavramın hangi manada kullanıldığı anlamıyorlar sorun bu. Yoksa hangi manada kullanıldığı açık.
 
Çok güzel yazı yüreğine sağlık fofer :clap :clap


Birşey de eklemek isterim;laiklik adam olmaksa Dünya üzerinde Fransa ve Türkiye den başka adam yok.
 
Çok güzel yazı yüreğine sağlık fofer :clap :clap


Birşey de eklemek isterim;laiklik adam olmaksa Dünya üzerinde Fransa ve Türkiye den başka adam yok.

Ve hatta Türkiyedeki laiklerden başka adam yok demektir.
Çünkü Fransadaki laiklik ile bizdenin arasında dağlar kadar fark var
 
Ve hatta Türkiyedeki laiklerden başka adam yok demektir.
Çünkü Fransadaki laiklik ile bizdenin arasında dağlar kadar fark var

Ordaki laiklikte bile Başörtülüler üniversiteye girebiliyor gerçekten dağlar kadar farkımız var :goz:

Ulan Müslümanız Müslüman utanmayın be!!
 
Ordaki laiklikte bile Başörtülüler üniversiteye girebiliyor gerçekten dağlar kadar farkımız var :goz:

Ulan Müslümanız Müslüman utanmayın be!!


Zaten nekadar kendimizle guru duysak azdır.

Çünkü bizde artık bir konuda dünyada birinci sıradayız.

Dünyada üniversitelerine başörtülü girilemeyen tek ülke Türkiye. yani bu konuda birinciyiz.

Ama aynı zamanda da sonuncuyuz.Malesef başka ülke yok.

bu bizim l dışarıdan ithal ettiğimiz laikliği bile nekadar sulandırdığımızı gösteriyor
 
-Laiklik, Asker-Sivil-Aydın kesimlerin elitizmini savunur.
- Laiklik, Jakobendir ve Devrimcidir.

böyle bir çelişkiye ilk kez rastlıyorum
bence yazar ne söylediğinin farkında değil
 
Demokratik bir sürece sahip olmadığı için otokratiktir.

CHP’nin 6 oku arasında Demokrasi yoktur.

Laikliğin en büyük koruyucusu Ordu’dur.

(Dünyada İslama ya da Hristiyanlığa göre düzenlenmiş hiçbir ordu yoktur. Ordular modernizm ve çağdaşlaşmacılık ilkesine göre örgütlenirler.)

Laiklik üzerine bir başka konu da Laikliğin Tanrıyla kul arasına kimseyi sokmaması yalanıdır.. Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceği fikrini savunan İslamiyette sacerdotalizm (Hristiyanlıkta ruhban sınıfının ideolojisi) yoktur.

Türkiyede Laikliği savunan çevreler Katolik Kilisesinde varolan sacerdotalizmi( ruhban sınıfını) sanki İslam dininde de varmış gibi göstererek Laiklik savunması geliştirmektedirler.

Sözün özü…


KaynaK[/SIZE][/FONT][/B]


Laikliğin koruyucusu ordu değil Türk yargısıdır.Ordu sadece dayandığı tüm Atatürk ilkeleri konusunda olduğu gibi laiklik konusundada hasastır.

6 ok ATA 'mızın ilkelerini temsil eder zaten cumhuriyetçilik ilkesinin özü demokrasidir.cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönetmesidir. Cumhuriyete hayat veren damarların başında ise demokrasi gelir.ATA'mız bunu zaten şu şekilde açıklamaktadır.

"Türk Milleti'nin yaradılışına ve karakterine uygun idare, cumhuriyet idaresidir. Bu günkü Hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Yönetim halk, halk yönetim demektir." (Söylev ve Demeçler C.III. sh. 75, C. II sh. 230)
"Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak milletin egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır. Onun hedefi, milletin idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasal özgürlük sağlamaktır." (Afet İnan-M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, sh. 71,73)
Burada cumhuriyetin özünü demokrasiden aldığı çok açık görülmektedir.

son olarakda şunu belirtmek istiyorum Laikliğin özünde ALLAH'ın vekili ve temsilcisi sıfatıyla yetki kullanarak kitleler üzerinde hegemonya kuran sömürü sınıflarının bertaraf edilmesi vardır. Yani yüce dinimizdeki gibi ruhban sınıfların karşısındadır.Benim dinimde ben ve yaratıcım arasına kimse giremez o halde din ve kutsalı hegemonya aracı yaparak üzerimde egemen olmaya kalkmak kimin ne haddinedir


laiklik, bizzat samimi dindarların da güvencesi ve huzur garantisidir.Çünkü ALLAH'ın yüce iradesinin veya öğütlerinin tercümanlığını hiç kimse sahiplenemez.
 
Lâiklik tâbiri Fransız İnkılâbının bir icadıdır. Aslından inhiraf ettirilmiş ve zaten dünya ile alâkasız bir din olarak yerleşmiş bulunan Hıristiyanlık, gitgide kendi dâvasını kendi mümessilleriyle ayak altına alınca, Fransız İnkılâbı, sırf Hıristiyanlığı Hıristiyanlıktan ibaret bırakmak ve rahiplerin Hıristiyanlık dışı tasallutlarına engel olmak için lâiklik ölçüsünü meydana getirdi: "Din, yani Hıristiyanlık, kendi kendisinden ibaret kalacak ve zaten müdahale salâhiyetinden uzak bulunduğu dünyayı da kendi haline bırakacaktır!..." Ölçü şudur:
Hıristiyanlık ruhanî nüfuz ve murakabesinde istediği gibi devam edebilir; fakat bunu, kendi nefsine uygun olarak, cismanî sahaya teşmil etmemelidir.


Lâiklik, bizzat Hıristiyanlığa karşı tehdit edici bir engel değil, ruhanî nüfuzdan faydalanarak dünyayı idareye kalkan papazların nefslerine karşı bir mâniadır. Bizde ise bunu, doğrudan doğruya dini dünyadan ayırmak mânasına alıyorlar. Bu işde ne muazzam bir canbazlık yapılıyor. Din, bizzat dünya hükümlerine malik olunca onu ya topyekûn red ve nefyetmek, yahut kabûl etmek mümkündür; herhalde dünyadan ayırmak mümkün değildir. Dini hem kabul, hem de dünyadan ayrı mütalâa etmek, bütün mevcutları yaratan Allah'ı tasdik ettikten sonra, onun dünyaya karışmıyacağını iddia etmektir ki, bu da abeslerin ve muhallerin şâhı olur.

Şunu demek istiyorum ki, hem dünya, hem de ukbânın hesabını veren bir dine, sırf Hıristiyanlığa mahsus hususî bir ölçü olan lâiklik tatbik edilemez. Edilecek olursa, o dini kaldırmak, fakat kaldırıldığını söylememek mânasına gelir. Lâiklik İslâmiyete tatbiki kabil olmıyan bir ölçü olduğu, hem gerçek lâikler, hem de kâfir ve müminlerce hakikattir. Onun içindir ki ben lâiklik üzerinde müsbet veya menfi hiçbir hüküm izhar etmeden, onun, bütün kâinatı ihata edici dinlere mahsus bir ölçü olmadığını belirtmekle iktifa ediyorum.

Necip Fazıl Kısakürek


Laik bir ahlak, teoride kaldığı ve cemiyetin vicdanından güç almadığı için müeyyidesizdir. (Yaptırım gücü yoktur) Hele laik olmak iddası ile ortaya konan, milletin din ve teorisine ters düşen, milli vicdanla zıtlaşan teorik hükümler, siyasi baskılarla kitlelere maledilmeye kalkılsa bile başarısız kalır. Yeni bir ahlakın doğmasına sebep olmak şöyle dursun cemiyette ahlaksızlığın yaygınlaşmasına yol açar.

Seyyid Ahmet Arvasi
Türk-İslam Ülküsü cilt 1
 
güzel ve ilginç bir yazı ve cesurca
 
"Laiklik üzerine bir başka konu da Laikliğin Tanrıyla kul arasına kimseyi sokmaması yalanıdır.. Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceği fikrini savunan İslamiyette sacerdotalizm (Hristiyanlıkta ruhban sınıfının ideolojisi) yoktur."


Belirli yerlerden alıntı yaparak cevaplamaya calısıcam..Bahsedildigi gibi boyle bisey soz konusu degildir ama dini istismar eden cemaati tarzı olusumlar bulumaktadır..
Yukarıda Ataturk'ten bahsedilmis dilerdim ki bu kadar bahsedilmeye karsı Ataturk'un dini bi takım kisilerce kullanılmasına karsı (ruhban sınıfı - yobaz sınıfı) dusuncelerinede yer verilsin.

Laikligin tek islevi dini devletten ayırmak degil, dinde yozlasmanın onune gecmek ve her sınıfa, inanan veya inanmayana tarafsız kalabilmesinden gecer..

Laikligin ulkemızde olusumu sadece dıs ulkelere özenip almak tarzı yaklasımlar yanlıs olucaktır..Ataturk'un laiklik anlayısı diger ulkelerle kıyaslanmamalı ve bunun ihtiyactan dogdugu bilinmelidir..
Osmanlı donemınden yenı doneme gecis sırasında devletin durumu ortada ve ondan once halkın durumu fakirlikten ve sefaletten gelen bilgi eksikligi,hurafeler vs ve teokratik bi duzene yatkınlık belirlidir.
Devrimlerde elbette eski kotu olan duzenin tabanını tamamiyle degistirmek lazımdır..Belkide bu gibi degisimler icinde olunmasaydı gunumuzde daha farklı noktalarda olabilirdik.
Zaman sartlarına gore bilimsel bilgiden yoksun ve egitimde gericilik mevcuttu.
Ataturk'te dogal olarak laiklik vb gibi olusumları birden halkın onune sermesi beklenemezdi..Herseyin bi asaması ve onu empoze etme suresi vardır, bu baglamda gerekli gorulmus ve o zaman ve gunumuzde gerekliligi olan bi madde olarak goruyorum.

- DİN ADAMALARININ ARAP KÜLTÜRÜ İLE YETİŞTİRİLMELERİNİN ZORUNLULUK HALİNE GETİRİLMESİ,

- MİLLEYETİN İSLAM OLMASI GEREKTİĞİ VE BUNU KABUL ETMEYENLERİN KAFİR OLACAĞININ TELKİN EDİLMESİ (ÜMMET ANLAYIŞI)

- ÇOCUKLARA ARAPÇA KÖKENLİ İSİMLERİN VERİLMESİ,

- İSLAMIN RESMİ DİLİNİNİ ARAPÇA OLDUĞU DÜŞÜNCESİNİN YAYGINLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILMASI,

- İSLAMİYETLE LAİKLİĞİN BİR ARADA BULUNAMAYACAĞI (DEVLET LAİK OLUR, ANCAK KİŞİLER OLAMAZ),

- İSLAMİ KIYAFET ADI ALTINDA ÖZELLİKLE KADIN KIYAFETLERİNİN KISITLANMASI,

- HURAFE VE BATIL İNANÇLARIN YAYGINLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILMASI,

- DİNİN BİR ÇIKAR UNSURU OLARAK ÇEŞİTLİ KİŞİ, GRUP VE SİYASAL PARTİLER TARAFINDAN KULLANILMASIDIR.

Laiklik vicdan hurriyeti olarak gecer ve ne kisileri dine zorlar nede dini bi afyon olarak gorur buda tarafsız kalma ilkesini goz onunde bulundurur..Objektivizmdir.
Sozde demokrasi tellalları acaba devlet ve kurumlarınca din konusunda devletin belirli bi zumreye olanaklar tanımasından rahatsızlık duymuyacaklar mı
Demokrasi kavramı azınlık olanın cogunluga diktatorlugu seklinde dikte edilirse bu bi demokrasi degil fasizmi olusturur..

Ayrıca diyanet isleri bakanlıgınca zaten din olgusu maddi yardımlarla desteklenmekte ve yine gerici sınıfın eline gecmesi engellenmeye calısılmaktadır..
Yani devlet yine sosyal bi devlet olarak uzerine dusen gorevi yerine getirmektedir.Hala daha gunumuzde bilimsel bilgiden korkan sınıflar bulunmakta ve laikligi gerek demokrasi adına, gerek zorlama anarsi ile kaldırılma calısmaları devam etmektedir..
Olucakları soyleyeyim..Laik sistemin ortadan kalkmasını saglayarak zaten Ataturk devrimlerinden uzak halkı ,devleti dahada bundan uzaklastırarak serri duzeni ulke genelinde hakim kılmaktır..Ataturk'un kurdugu Cumhuriyet bu gibi bi olusumdan zara gorucegi gibi ulke bagımsızlıgıda tehlikeye giricek ve cagdaslasma asamasından uzaklasılacaktır..Dedigim gibi empoze etme calısmaları bulunmaktadır ve bu gibi olusumlar kesinlkle aniden olamaz.

Onumuze bakarken genel olusumumuzda su onemlidir..Bilimsel ve akıla goremı hareket etmeliyiz yoksa devleti dini yonden alarak bu sekildemi bi ilerleme saglamalıyız..
Laikligin kilit noktası budur.

Genel anlamda laikligi genis fikirler icerisinde ele alınması fayda saglar mevcut yazıda bunu gorememekle birlikte alakasız konularında icine katılarak kavram karmasası olustugunu dusunmekteyim.

M.K.Ataturk..
“BEN, MANEVİ MİRAS OLARAK HİÇ BİR DONMUŞ VE KALIPLAŞMIŞ DÜSTUR BIRAKMIYORUM. BENİM MANEVİ MİRASIM; İLİM VE AKILDIR.”
 
Başörtüsü Serbest kalınca tam Özgür Türkiye olunca Asıl Laiklik o zaman kendini hissettirecektir. Böyle yazılar ile sadece din ve ülke düşmanları kendilerini kandıra bilir siz merak etmeyin biz Dinimizede Vatanımızada Sahip çıkarız siz gibi bölücü değiliz Türk/Kürt Dindar/Dinsiz ayırt etmeden yola devam sizede saygımız var...
 
Laikliğe Laf Söyleyecek Olan Karşısında önce Atatürk'ü Bulur Dinimizie Laf Söyletmem Ve Söyleyenlerinde Haddini Bildiririm Fakat Ben Laik Rejimden Yanayım Türban Siyasi Simge Olarak Kullanılmaktadır Küçük Yaşlarda Gencecik Kızlarımızı Baskıyla Dayatmayla Kapatmaktadırlar Laiklik Bu Na Karşıdır Herkes Dinini Yapsın Camisine Gitsin Kilisesine Gitsin Bunun Tartışılacağı Ne Varki Yönetimde Din Olamaz Dayatmayla Din Olamaz !!
 
Geri
Üst