Atatürk'ün Önünde Sap Gibi Duruyor

"ATATÜRK İçin İNANÇSIZ Dİyenler İYİ OKUYUN "


2ly3i84.gif


ATATÜRK İÇİN İNANÇSIZ DİYENLER İYİ OKUYUN

MİLLİ MÜCADELE 1923 RUHU

“Türk milleti daha dindar olmalıdır... Dinime bizzat gerçeğe
nasıl inanıyorsam, öyle inanıyorum.”

Mustafa Kemal Atatürk

Atatürk'ündin anlayışı ve din konusunda izlediği politika, onyıllardır bazıçarpık yorumların ve yanlış anlamaların hedefi olmuş bir konudur. Kendimateryalist felsefelerini Atatürk'e mal ederek meşrulaştırma çabasıiçine giren bir kısım din aleyhtarı marksist çevreler, Büyük Önder'inlaiklik ilkesini "din aleyhtarlığı" gibi yorumlamaya çalışmışlardır vehalen de bu çabayı sürdürmektedirler. Oysa tarihsel gerçekleri,Atatürk'ün dine bakışını ve uyguladığı din politikasınıincelediğimizde, çok daha farklı bir tablo ile karşılaşırız: Atatürk,hem son derece samimi bir dindardır, hem de Türk milletini ayakta tutandeğerlerin başında gördüğü dinin toplum tarafından anlaşılması ve doğruuygulanması için büyük bir çaba göstermiştir.
Atatürk'ün Dindarlığı
Atatürk,Allah'a ve İslam'a inanan samimi bir dindardır. Pek çok sözünde vetavrında bunu görebilmek mümkündür. Büyük Önder, birçok konuşmasında,samimi ve içten bir şekilde Allah'tan, İslam'dan ve Kuran'dan saygı vebağlılıkla bahsetmiştir. Hz. Peygamberimizi övmüş ve Türk milletine,gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı tavsiye etmiştir.

Atatürk,7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbedekendisini dinleyenlere İslam'ın yüceliğini şöyle açıklamıştır:

"Eymillet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisiüzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafındaninsanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bununtemel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açıkolan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Enmükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor veuygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, S.93)

BüyükÖnder, 1926 yılında ise Ali Rıza Ünal isimli yakınına, Hz. Muhammedhakkında şunları söylemiştir: "O Allah'ın birinci ve en büyük kuludur.Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Herkesin adı silinir fakatO sonsuza kadar ölümsüzdür." (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, sf.135)

Benzerişekilde, Atatürk, Türk milletinin dindar olması ve dini değerlerinimuhafaza etmesi gereğini “Türk milleti daha dindar olmalıdır, yanibütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzatgerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilince ters,ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor” sözleriyle teşvik etmiştir. ( Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 3, S. 30 )

Aşağıdaki sözler de ona aittir:

"Milletimiz,din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbirkuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, sf. 66)

"Büyükbir inkılap yaratan Hazreti Muhammed'e karşı beslenilen sevgi, ancakonun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, sf.4)

"Camilerinmukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, enverimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh vebeyne hitap edilmekle müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir,imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 1, sf. 225)

Atatürk'ün,İslam Dini'ni, Kuran-ı Kerim'i, Hz. Peygamberi ve dini müesseseleriöven tüm bu sözleri, O'nun dinimize olan içten bağlılığını gösterensomut ve tartışılmaz belgelerdir. Bu bağlılık, sadece sözlerinde değil,uygulamalarında da açıkça görülür. Haftanın belli günlerinde, SadettinKaynak, Niyazi Ahmet Banoğlu, Mısırlı İbrahim, Hafız Yaşar, Hafız Rıza,Hafız Fahri, Hafız Kemal ve Hafız Nubar gibi döneminin en önde gelenhafızlarını çağırarak Kuran-ı Kerim okutturmuş ve okunan ayetlerintefsir ve açıklamalarını yaptırmıştır. Atatürk bu açıklamaları ilgiyleizlemiş ve zaman zaman kendisi de sorular sorarak katılmıştır.

Atatürk'ündindar kişiliğini gösteren sözlerinden en anlamlı olanı ise, kuşkusuzvefat etmeden önceki son sözleridir. Başbakan kanalıyla tüm dünyayaaçıkladığı ve Türk milletine manevi bir vasiyet niteliği taşıyan bu sonsözlerinde Atatürk şunları söylemiştir:


"Bütündünyanın müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'ingösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbiketmeli. Tüm müslümanlar Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareketetmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Ziraancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler. (Nedim Senbai, Atatürk, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay., sf. 102, 1979)

Atatürk'ün Dine Hizmetleri
Atatürk'ünkişisel dindarlığı, uyguladığı din politikasında da etkili olmuştur.Büyük Önder'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi yönettiği 15 yıllıksüreye baktığımızda, dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddibir çaba gösterdiğini görebiliriz.

Atatürk bu amaçlaDiyanet İşleri Başkanlığı'nı oluşturmuştur. Halihazırda müslümanlarındini hizmetini yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün onbinlercekişilik kadrosuyla, müslüman Türk milletine yıllardan beri dinimizinesaslarını öğretmektedir.

Atatürk, Kuran'ın Türktoplumu tarafından anlaşılması ve dolayısıyla uygulanması için büyükçaba göstermiştir. 1924-1938 yılları arasında, Kuran tefsiri ve mealiolarak 9 büyük eser hazırlanmıştır. Dönemin en önde gelen dinalimlerine hazırlattırılan ve çok titiz çalışmaların ürünü olan bueserlerin hepsi, bugün de en muteber kaynaklar arasında yeralmaktadırlar.

Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'nekazandırdığı laiklik ilkesini "din aleyhtarlığı" gibi yorumlamayaçalışan materyalist grupların büyük bir çarpıtma yaptıkları iseaçıktır. Laikliğe din aleyhtarlığı gibi bir anlam verilmesi, ancak sözkonusu grupların özenip örnek aldıkları komünist rejimlerde olur.Stalin'in Sovyetler Birliği'nde, Enver Hoca'nın Arnavutluk'unda ya daMao'nun Kızıl Çin'inde görülür. Batılı anlamda laiklik, tümvatandaşların dini inançlarını ve bunların gereklerini istedikleri gibiyerine getirebilmeleri özgürlüğüdür. Kaldı ki Atatürk, söz konusulaiklik anlayışından bir adım daha ileri giderek, TürkiyeCumhuriyeti'ne "İslam dininin doğru anlaşılması ve yaşanması için" çabaharcamayı da bir görev olarak yüklemiştir.

Buçalışmaların, dini ortadan kaldırmak değil, aksine dini inancı toplumdayaymak ve güçlendirmek, öte yandan din adına yapılacak yanlış yorumlarıengellemek amacı güttüğü açıktır. Atatürk'ün "dini kurum" olaraktanımlanan merkezlerin kapatılması—tekke, türbe ve zaviyeler—yönündekigirişimlerinin amacı da, bu kurumların dejenere olmuş ve dini inançlaryerine hurafeleri savunur hale gelmiş olduklarını görmesidir. Yani buköhne kurumların tasfiyesi de, yine dine destek olmak amacıyla yapılmışhareketlerdir.

Unutulmamalıdırki, bugün ülkemizin binlerce camisinde müslümanlar ibadetlerini rahatçayerine getirebilmekte, minarelerden ezanlar okunmakta, milletimiziniradesi Atatürk'ün 1920 yılında dualarla açtığı Türkiye Büyük MilletMeclisi'nde serbestçe tecelli etmekte ve bayrağımız özgürcedalgalanmaktadır. Şüphesiz ki, bunların tümü, Atatürk'ün sayesindemümkün hale gelmiştir.

Buhizmetler nedeniyledir ki, Atatürk vefat ettiğinde, dönemin Hindistanİslam Birliği Başkanı olan ve daha sonra Pakistan Devleti'ninkuruculuğunu yapan Muhammed Ali Cinnah, üzüntüsünü "O'nunşahsındayalnız İslam alemi değil, bütün dünya en büyük insanlardan birinikaybetti" ifadeleriyle dile getirmiştir. (Prof. Dr. İsmet Giritli, Atatürk, Laiklik ve Din, Rönesans Dergisi, Şubat 1991, sf.20)

Atatürk, İslam’a inanan samimi bir dindar olarak laikliği din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir.

Sonuç
Atatürk'ün bize bıraktığı miras, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için yol göstericidir.

BugünTürkiye'de din ve laiklik adına iki farklı kamp oluştuğu, bu kamplararasında ciddi bir gerilim yaşandığı bir gerçektir. Ama bu yapaygerilim, Atatürk'ün uyguladığı formülle çözümlenebilir. Atatürk,İslam'a inanan samimi bir dindar olarak, laikliği din ve vicdanözgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. "Gericilik" olaraktanımlanan tehlikenin ise dinin kendisinden değil, dine sokulanhurafelerden, batıl inanışlardan ve çarpık yorumlardan kaynaklandığınıgörmüş ve bunları dinden temizlemek için çaba göstermiştir.

Bizedüşen görev, Atatürk'ün de yaptığı gibi, hurafalere ve batıl inanışlarakarşı gerçek İslam'ı savunarak ve öğreterek mücadele etmek, öte yandanda Atatürk'ün mirasını "din aleyhtarlığı" gibi göstermek isteyenmateryalist/marksist odaklara karşı tavır almaktır. 83. zafer yılınaulaşmış olan Cumhuriyetimizi nice 83 yıllara taşıyacak olan formülbudur.
ATATÜRK DİYOR Kİ:

"DİNSİZ MİLLETLERİN DEVÂMINA İMKAN YOKTUR"

Kaynak
 
Köyün birinde zalim bir ağa varmış. Eşikten beşiğe ağanın zulmünü tatmayan kalmamış.
Her fani gibi onun da ölüm vakti gelmiş çatmış. Ölüm döşeğindeyken tüm halkı davet etmiş yanına.
-Ey köylüler bilirim beni sevmezsiniz, size çok zulüm ettim. Lakin ölüm vaktim gelip çatmıştır. Artık size zulüm de edemem.Ben bir çare düşündüm.Ben ölünce cesedimi bir ağaca asın.Birkaç gül öyle kalsın.Hepiniz toplanın isteyen sövsün,isteyen dövsün canınız ne isterseniz yapın.
“Demiş ve Zalim ağa ölmüş”
Aynen kendilerine söylendiği gibi yapmışlar, cesedi asmışlar başlamışlar ağanın cesedini dövmeğe

Bu arada Jandarma komutanı da gerilerden onları izlemekteymiş. Komutan gördüğü manzara karşısında irkilmiş:
-Alçak köylüler! Adamcağızı hem asmışsınız hem hakaret ediyorsunuz.Yürüyün karakola
"Demiş ve bütün köy ahalisini karakola götürüp dövmeye başlamış"

-Söyleyin ulan,bu adamı kim astı?Niye cesedi asmakla yetinmeyip cesede hakaret ediyordunuz?
"Diye bağırmaya başalamış"

Köy muhtarı şunu demiş:

-Bu astığımız adam,köyümüzün ağasıydı.Onu biz asarak öldürmedik.Eceliyle öldü,Lakin ruhu uçup gittikten sonra cesedini armut ağacına asıp böyle hakaretlerde bulunmamızı vasiyet etti.Bu adam o kadar zalim o kadar zalimdi ki;köyümüzde,zulmetmiş olmadığı tek insan mevcud değildir.Lakin demek ki;bunca zulma rağmen insanlara kötülük etme hususundaki hırsı bitmemiş.Şimdi anlıyorum ki:ölümünden sonra da onun yüzünden zulm görmemiz için bize bir hile ile böyle bir vaziyette bulunmuş.Bakın komutanım o öldüğü halde biz hala onun yüzünden burada dayak yiyor,zulm görüyoruz

Not:Tüm laiklere ithaf olunur
 
Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün temelini oluşturmaktadır ve hayati bir öneme sahiptir bu gün her bir mümin hiç bir baskı altında kalmadan ibadetini istediği dilediği gibi özgürce gerçekleştirebilmekte , dinini dilediği gibi yaşıyabilmektedir biliniz ki yapılan ibadetlere hiç kimse karışmıyor ise yine temeli din ve vicdan özgürlüğü bulunan laik ve demokratik bir hukuk sistemine dayanmaktadır.

Bunların hepsinide elbette yine Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına ve milyonlarca şehidimize borçlu olduğumuzu unutmayalım

Cenab-ı Allah hepimizi Allah ile aldatanlardan korusun.
 
Cumhuriyetin asıl sahibi,ilk meclisin resimlerine bakarsan alimlerdir,hocalardır hasılı Müslüman saf Anadolu çocuğudur.Ama ne oldu sonra...

Bu memleketin asıl sahipleri bizleriz
o resimdeki alimlerin hocaların saf Anadolu çocuklarının hepsi kendilerine önder olarak GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ü seçmişlerdi
yani Kurtuluş Savaşında canlarını verme pahasına bu vatanı savunan saf Anadolu çocuklarının torunları bizleriz.
birileri gibi ingiliz zırhlısına binip kaçan insanların torunlarıda belli zaten

dip not: tüm Atatürk düşmanlarına asker düşmanlarına bu memleketi sömürenlerin yandaşlarına sempazitanlarına ve bu vatanı canı pahasına savunmaya maçası yemeyip arkasına bakmadan kaçanları hala savunanlara ithaf olunur.

Saygılarımla...
 
"Eymillet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun.

Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafındaninsanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bununtemel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açıkolan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir.

Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, S.93)


Güzel dinimiz islam için bu kadar açık ve net ifadeler kullanan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün hakkında bir grup çevrelerin çıkarmaya çalıştıkları Atatürk dinsizdi gibi çok yakışıksız söylemlerin gerçek ile uzaktan yakından en ufak bir ilgisinin olmadığını anlatan çok önemli bir vurgu diye düşünüyorum.
 
Geri
Üst