Arap Tapınıcılığı ve Yobazlık! (eşek anırdığında euzü çekin)

Boşuna demiyoruz bizim dinimiz en mantıklı dindir bu yüzdendir ki en son din olmuştur. Yani insanoğlu için ne zararlı ise yasak, ne yararlı ise yapın denmiş. Ama bu tip yok eşek anırdığında falan gibi şeylerinde tamamen insan uydurması olduğunu zaten mantığa aykırılığından biliriz. İnsanların yapmaması gereken daha doğrusu yasak olan şeylere baktığımız zaman, mesela kumar oynamayın demiş ve bu deyişte hakkaten bi doğruluk var ki kumar insanın hayatını mahveder kişiliğine zarar verir...
Baktığımız zaman yazılanların çoğu hatta hepsi arkadaşlarıın çoğunun dediği gibi itici gelmiştir. Bir zamanlar daha doğrusu bundan 1 nesil önce kızlar okula gidermiymiş gibi yanlış düşünceler olmuş ve hala devam etmektedir. işte bu dinin yanlış yorumlanıp yanlış yaşanmasından kaynaklanır ve bize gerilemekten başka bişi vermez. Ve şuanki tüm islam devletlerinin konumu olan 3. dünya ülkelerinden olmamız kaçınılmazdır...saol paylaşım için...
 
üyelere yönelik mesaj yazmaktan kaçının!
 
Türkiye'de yobazlık tehlikesi yeni değil

Türkiye'de yobazlık tehlikesi yeni değil

Arzu ÇETİK/İZMİR, (DHA)

‘ATATÜRK, Modern Türkiye'nin Kurucusu’ adlı kitabın yazarı İngiliz gazeteci, araştırmacı- yazar Andrew Mango, Türkiye'de Cumhuriyet rejimine yönelik tehditlerin geçmişinin çok eski olduğuna dikkat çekerek, “Türkiye'de gericilik, yobazlık yeni birşey değil. Eski bir hikayedir. Türkiye, bunun üstesinden gelmiştir, gelecektir” dedi.

Türkiye ve Atatürk'le ilgili yazdığı kitaplarla tanınan, Atatürk'ün hayatını ‘Atatürk, Modern Türkiye'nin Kurucusu’ adlı kitabında kaleme alan ve en son Doğan Kitap'tan ‘Türkiye'nin Terörle Savaşı’ kitabı çıkan Andrew Mango, Atatürk'ün doğumunun 125'inci yıldönümünde İzmir'e geldi, DHA muhabirinin sorularını yanıtladı. İzmir Ticaret Odası'nın (İTO) davetlisi olarak İzmir'e gelen Mango, İzmir'e daha önce de makaleleri ve kitapları için kaynak araştırmak üzere geldiğini belirterek, İzmir'i ‘çağdaş bir Avrupa kenti’ olarak tanımladı. Türkiye'nin son yıllarda olgunlaştığını, zenginleştiğini, ilerlediğini ve çağdaşlaştığını ifade eden Mango, çağdaşlaşma sürecinin sancılı, toplumu geren bir süreç olduğuna dikkat çekti.

Dünyada sorunsuz memleket olmadığını vurgulayan Mango, “Türkiye'nin durumu da budur. Yeni yeni sorunlar çıkıyor. Nüfusunuz artıyor, hayat seviyesi yükseliyor, bilgi birikimi, hayat deneyimi artıyor. Yıllar önce Türkiye'de demokrasi geliştikçe ve aynı zamanda servet te arttıkça suç oranının da yükseleceğini söylemiştim. Bunu Batı'da gördük. Şu an aynı durum Türkiye için söz konusu. İstanbul, dünyanın en düzenli, en korkusuzca yürünebilen, yaşanabilen kentiydi. Şimdi bu konumunu kaybediyor. Çağdaşlaşma, gelişme, kalkınma yeni sorunları ortaya çıkarıyor” diye konuştu.

TÜRKİYE ÜSTESİNDEN GELİR

Türkiye'de Cumhuriyet rejimine ilişkin tehditlerin varolduğuna ilişkin iddialara cevap veren Mango, Türkiye'nin bu tehditlerin üstesinden kolayca gelebileceğini savundu. Türkiye'de buna ilişkin tehditlerin daima olduğuna işaret eden Mango, “Büyük bir gerilime tehlikesi görmüyorum. Atatürkçülük, laiklik, 1923'te Cumhuriyet'in ilanıyla remsi politika haline geldi. Türkiye'de gericilik, yobazlık tehlikesi yeni birşey değil. İttihat Terakki Cemiyeti'ne karşı 31 Mart Vakası'nı düşünelim. Türkiye'de bu eski bir hikayedir. Türkiye bu konunun üstesinden gelmiştir ve gelecektir” dedi.

APTALLIĞIN ŞAHİKASI

Fransa'da ulusal mecliste kabul edilen sözde Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı'nın da yürürlüğe girmeyeceği inancını taşıdığını ifade eden Mango, “Kabul edilirse aptallığın şahikası olur. Fransa bakımından zararlı olacaktır. Fransa'ya zararlı neticeler verecek bir aptallık olur. Türkiye bakımından da rahatsız edici ama fazla zararı olmayacak bir aptallıklık olur” dedi.

Türkiye'nin AB üyelik sürecine de değinen Mango, AB'nin Türkiye'yi en az 10-15 yıl kabul etmeyeceklerini söylediklerine dikkat çekti. Mango, “10-15 yıl sonra kim öle kim kala. 15 yıl sonra Avrupa'nın, Türkiye'nin konumu ne olacak? Anayasası reddedildi. Avrupa için gönüllü işbirliği çerçevesi gerçekleşirse Türkiye AB'ye kolay girer” dedi. AB'ye üyeliğin de bir bedelinin olacağını dile getiren Mango, “Bedelsiz hiçbir şey yok. Norveç, İsviçre servetini, özgürlüğünü paylaşmak istemediği için AB üyeliğini reddetti. Türkiye de birgün reddebilir. Ama şu anda mühim olan Türkiye'nin kalkınmasının, çağdaşlaşmasının devam etmesi. AB süreci Türkiye'de çağdaşlaşma sürecini hızlandırıyor” diye konuştu.

VAZİFEM TÜRKİYE'Yİ ANLAMAK, ANLATMAK

Atatürk'ün hayatını anlattığı “Atatürk Modern Türkiye'nin Kurucusu” adlı kitabı yazmadan önce endişeler taşıdığını ifade eden Mango, “Türkiye cephesinden endişelerim oldu. Çünkü pohpohlayıcı bir biyografi değildir. Gerçekçi bir gözle anlatmaya çalıştım. Bütün bu endişelerim yersiz çıktı. Türkiye'den yankıların hemen hemen tümü olumluydu. Batı'da da genellikle olumluydu. Kitabın çok satmasının yanında beni en çok memnun eden, farklı dillere çevrilmesi. Amerika'da geniş çapta satıldı. Umarım Türkiye hakkında doğru bilgilerin edinilmesine yardım etmiş oldum. Hayatım boyunca en büyük vazifem Türkiye'yi önce anlamak, ondan sonra anlatmak oldu. Bilgiyi paylaşmak benim için bir görevdir” dedi.

İSTANBUL'DA DOĞDU

İngiliz gazeteci, araştırmacı- yazar Andrew Mango İstanbul'da doğdu. 18 yaşına kadar İstanbul'da yaşadı. Dil öğrenimini, Londra'daki School of Oriental Studies'de Farsça ve Arapça öğrenerek geliştirdi. Büyük İskender olayının İslamiyet içinde yer alan biçimleri üzerine yaptığı araştırmayla doktorasını verdi. 1947'de öğrenciyken katıldığı BBC'de 14 yıl boyunca Türkçe Yayınlar Bölümü'nün yöneticiliğinde bulundu. Burada Güney Avrupa ve Fransızca Yayınlar Müdürü iken 1986'da emekliye ayrıldı. O günden bu yana, bütün çalışmalarını Türkiye ile ilgili konularda araştırmalara ayırıyor. Sık sık Türkiye'yi ziyaret eden Mango Londra'da oturuyor. Mango'nun, Türkiye ile ilgili ilk yazısı 1957 yılında Political Quarterly adlı dergide yayınlandı. Turkey ve Discovering Turkey adlı tanıtıcı çalışmalarını, 1994 yılında ‘Turkey: The Challenge of a New Role’ adlı kitabı izledi. ‘Atatürk, Modern Türkiye'nin Kurucusu’ kitabı 2000 yılında yayımlandı. ‘Türkiye'nin Terörle Savaşı’ adlı son kitabı da geçtiğimiz yol Doğan Kitap'tan çıktı.

Arzu ÇETİK/İZMİR, (DHA)
 
Kimsenin açdığı şeye saldırdığımız yok. :) sanki burda kıyak üyeymişimde adminler benim açılan konulara saldırdığımı görüyoda ben banlanmıyorum gibisinden yazmışsın :) Peygamberimizin arapları sevin dediğini yazmış hani kaynağı nerde ? ben peygamberimizin bütün insanlığa gönderildiğini ve bütün insanları sevmemizi emrettiğini kanıtlarım Kur'an ve hadislerle. ee sen daha orda arapları sevin diye geçen yazının kaynağını göstermekden aciz kalmışken yorumu neden saldırı olarak algılıyosun onu anlamazdım :) hadi arkadaşım bana savunduğun şeyin kaynağını göster bunu yapamıyosanda konu kirliliği yapma burda birilerini banlatmak için ortalığa gaz verme :)

muslumanlar tarafından %100 yani tamamı dogru kabul edilen hadis kaynaklarına bakabilirsin.

daha o kaynaklardan haberin olmadan, kaynak istemen ilginç dogrusu.

biraz arastır bulursun
 
erkeğe sunulan yeni tomurcuklanmış memeleri ile kendini işfa eden cennet

Atatürk Cumhuriyeti!

Atatürkçü aydın öldü mü? Atatürkçü aydın olmanın vasıfları; önce emperyalizme karşı olmak, mazlum milletlere öncülük etmek, sonrada bilimsel gerçeklik içerisinde vatanın ve ulusun bekası için her sahada aydınlanma savaşı vermektir. Refahın ve huzurun inşasında rehber olmaktır.
Elinde balyozlarla cumhuriyete ve Atatürk düşüncesine savaş açmak, Atatürkçü düşünceyi paratoner, zırh olarak kullanıp Avrupa’nın, Amerika’nın kan üzerine kurulu demokrasilerine, medeniyetine âşık olmak, arada bir dönüp Arap vahabisinin yoğurup, sunduğu, özünden ayrılmış imanın tapınıcısı bir yosmaya dönüşmek şimdi ki düzenbaz aydın ve siyasetçi kimliğidir. Her an değişen bir akıl ve ruh, amaç aç kalmamak ve efendilerinin sunduğu rozetlerle avamın üzerinde kendi hazları ile baş başa kalmak arzusu öldürüyor aydını !

Tahrip sarhoşluğu politikacıyı ve aydını sarmış. Tahrip edilen Türkiye Cumhuriyetimiz ve kurucu önder yüce Atatürk’ün ruhu, mirası, özgürlük sesi, yitmeyen devrim heyecanı. Tahrip artık yerini inşaya bırakmayacak! Ant içmişler sömürgeci tanrılarına, yemin verip anlaşmışlar aralarında ve akıllarına ortaçağı üfleyen iman taciri kerhane tellalları aklı karanlığa gömmüş. Artık zihinsel gerilik yaşayan politika simsarları kaderimize yön veriyorlar ve geleceğimizi çalıyorlar.

Atatürk Cumhuriyetinde, bilgiye, düşünceye, tarihe tahammülleri olamayan ve tüm bunlara düşman ortaçağ değerlerine mutlak teslimiyet içinde olan dört ayaklı sürüngenlerin hâkimiyeti insanı ve tabiatı yok etmektedir. Şuurları iman tacirlerinin üfürükleri ile uçan kara kalabalık, her yerde ırzını teslim edeceği kahraman arıyordu ve buldu. Çobansız rahat edemeyen sürüye dönüşen halk yığınları sürünmeyi erdem sanmaya başladılar. İnsan artık iki ayağı üzerine dikildiği güne lanet ediyor ve mağaralara geri dönüyorlar. Şuurları yiten kalabalıklar haramzadelerin, hırsızların, sömürgecilerin iğfal ettiği yosmaların önünde secdeye kapanıyorlar ve dört ayaklı yaşama alışıyorlar.

Atatürk cumhuriyetinde, emperyalistlerin çizmelerini köpek gibi yalayan, ulusunu yılan gibi ısıran politikacılar yığını türedi. Halk, halkın şuurlarını köleleştiren aydın ve sorunları çözmekten uzak politikacı mağara adamlığına dönüş yaptılar, hunhar, habis, yılışık ve sarsaklar.

Diktatörleşen bir üfleme akıl, diktatöre yılışan,dışk.. nı yalayan sürüngenler , vatanı tarumar etmek için şebekleşen politikacılar, sermaye çeteleri, iman tacirleri ve tüm bunlar Atatürk cumhuriyetinde , memleketimizde insan manzaraları değil hayvan manzaralarını seyrettiriyor bizlere . Türk milleti, çok acı dersler almıştı tarihten, ihanet ve işgallere uğradı ve sonunda büyük bir kumandan olan gazi Mustafa kemal Atatürk’ün etrafında toplanarak şahlandı, hayat hakkını kazanıp yeryüzüne kabul ettirdi. Şimdi aklı ortaçağ karanlığında kalmış, okunmuş, üflenmiş, ahmak politikacının diktatörlüğünde hayat hakkımız ve geleceğimiz ellerimizden alınıyor.

Lozan, harbin masadaki zaferi, şebekleşen, ihanet içindeki politikacıların iradesizliği ile yok ediliyor, kaç kez delindi Lozan, son vakıflar yasası ile elimizden alınan hayat hakkımız ve parçalanan bir vatan.

Vatanı inşa etmekle, milletin refahını ve huzurunu korumak ve geliştirmekle mükellef olanlar vekâletle vatan satıp, milleti esarete sürüklüyorlar ve bu ihanet alkışlanıyor.

Montesquieu” Dışarıdakiler kendilerini akıllı adam sansın diye birtakım binalar kurup içine bedbaht insanlar doldurmuşsuz ve adına tımarhane demişiz” diyor. İnsan neden delirir, doğuştan genetik bir bozukluk mu delilik? Vatan pazarlamak, varlıklarımızı babalar gibi satmak akıl işimidir? Tekel işçileri aş, iş ve gelecek kaygısı altında fabrikalarına sahip çıkıyorlar ve suçlu muamelesi görüp, dövülüyorlar, kış ortasında ıslatılıp hırpalanıyorlar. Tekeli ve onlarca endüstrilerimizi ve hizmet sahalarımız satıp, yağmalayanlar mı deli, bunları korumak için, geleceğine sahip çıkmak için, iki ayak üzerinde insanca yaşam için karşı duranlar mı deli? Tımarhane kaçkınlarına mı meclisi, devleti teslim ettik, akıllılara mı? Yoksa kendini akıllı sanan gorillikten insanlığa sıçramamış politikacılara mı?

Mahpushaneler suçlularla dolu ve E,F tipinde çeşit çeşit mahpushane inşa eden bir ülkeyiz. Namus davasında, hırsızlıktan, dolandırılıcılıktan, cinayetten, düşünce suçundan vs yatan binlerce suçlu mahpushaneleri doldurmaktadır. Mahpushane neresi? Mahpustaki suçu neden işledi? İnsan doğuştan suç işlemek için mi var edildi? Gerçek suçlular kim? Tüm toplum olarak biz gerçek suçluyuz. Neden mi? Asıl hırsızları, namussuzları, gangster çetelerini, iman tacirlerini, haramzadeleri başa taç edip, meclisin içine hadi beni bir yönet, devleti var et diye koymaya başladığımızdan beri suçluyuz.

Atatürk’ün cumhuriyetinde suçla iç içe geçmiş politikacılar cenneti ve asıl mahpustakiler ve tımarhanedekiler daha masumlar. Vatan ve üzerindeki inşa edilmiş, yaşam sunan her şey namustur. Vatan pazarlamak, milletin namusunu Avrupa’ya, Amerika’ya yasalarla, kanunlarla teslim etmek namussuzluğun, cinayetin ta kendisidir. Milletin alın terlerini yağmalamak, endüstrilerini satıp kar etmek, borçlarla milletin geleceğini işgalcilerin ipoteğine sunmak en ala hısızlık ve dolandırıcılıktır. Esas suçlular saygınlık görüyor, ve çizmeleri yalanıyor! Hal böyle olunca, milleti sefalet sürüklemeyi, besleme, şuursuz, dört ayaklı kalabalığa çevirmeyi erdem haline getirince, insanlığını unutarak, sadece yaşamak, var olmak için, üremek için, açlığını gidermek için birbirini yiyen toplum yaratmış oluyorlar ve suç patlıyor. Millet deliriyor, ya kafasına kurşunu yerleştiriyor, ya karşısındakine, şimdi tımarhanedekiler ve mahpushanedekiler ne kadar suçlu biliyor muyuz?

Atatürk cumhuriyetinde, akıllara ortaçağ karanlığı üflenince, şuurlar bedevi devesine dönünce kadın yeniden köle olmayı kabulleniyor ve haklarından feragat ediyor. Erkeğin altında kalmaya, mahkûmmuş gibi doğuşundan itibaren şekillendirilen kadın, cariye, hizmetçi gibi eğitilen kadın, adına çeyizler örülen, dizilen kadın, hazıra alıştırılan kadın. Uğruna, ölen, öldürülen kadın, halen Afrodit, halen erkeğin tanrısı ama esasında erkeğin haz girdicisi, ayak yıkayıcısı, emir eri kadın. Bir türlü iki ayakları üzerine dikilemeyen, aydınlanmadan nasibini alamamış erkeği gibi dört ayakları yaşamaya alışmış kadını Atatürk medeni haklarla donatıp, insanlığın aydınlık aklı ve yüzü haline getirmişti ve bugün o kadın Türk kadını örtülerin altında ihanete uğramayı erdem sayıyor! Erkek örtüyor, kadın namustur olsun diyor ve insan olarak aczini, erkeğin tahakkümünü kendiliğinden kabulleniyor. Ne garip bir hal, odalık olmak, erkek egemen, sömürücü toplumda aşağılanmak haz veriyor artık memleketimde kadına!

Atatürk cumhuriyetinde, din sorunu, şer sorunu, el atınca yakar, çünkü insan cennetini kaybetmek istemez ve hangi cennet onu da bilmez. Cennet, erkeğin egemenliğinde cennet, erkeğe sunulan yeni tomurcuklanmış memeleri ile kendini işfa eden cennet. Kadın düşünmez, bana da yeni tüylenmiş delikanlılar mı var ? Yaratan, gerçekten cenneti insana huzur veren yeşillere mi bezemiş ve sadece insanın nefsine hoş gelen yiyeceklerle donatıp aylak yaşanacak yer olarak mı seçmiş ? Her şeyi bir ahenk ve ölçü içinde yaratan ve aklın alamadığı hesaplarla insan ve canlılara yaşam sunan evrenin yaratıcısı nasıl olur da erkeği egemen kılan, nefsi hoşlandıran, aylaklığı salık veren bir cennet yaratır? Yoksa insan kendince mi yorumladı cenneti?
Yahudi, Hıristiyan Müslüman herkes cenneti arıyor ve kadınları köleleştiriyor, insanı katlediyor. Kölelik ve katliam üzerine cennet nasıl kazanılır?

Neden halen ülkemizde, Atatürk cumhuriyetinde Kuran Arapça okunur ve ağlanır. Kuran insanın hayatını düzene sokmasını sağlayan bir öğütler kümesi ve yaratıcıya isyan eden insan topluluklarının nasıl cezalandırılıp, ödüllendirildiklerini anlatan, dinler tarihine ışık tutan mukaddes bir kitap. İnsanlık ağlasın, ağıttan iman tacirleri hayat bulsun diye ortaya çıkan bir kitap değil ki. Miras hukuku anlatılır ama Arapça ve güzel sesle şairane okunur ve dinleyiciler ağlar, adet halinde kadının erkeği ile olan yakınlığı anlatılır, ağlanır, ne alakası var ağlamanın. Sana hukuk ve yaşamının düzeni için öğüt veriliyor bunda ağlanacak ne var? Musa’nın, İsa’nın ve 28 peygamberin kıssaları anlatılır ki hissene düşeni alasın yok ilada ağlanacak! Sona doğru kıyamet üzerine tezler işlenir ve halen insanlık ağlar. Ne için ağlarsınız, önce anlamaya çalışın ve dilinizde okuyup öğüt alın. Nerde Atatürk cumhuriyetinde hacılar, hocalar, ulemalar, iman pazarlayıcıları, yeni türedi mehdiler açlıklarını bu ağıtla giderirken, ortaçağ karanlığında milletin kalması daha karlı! Aydınlanmak ve iki ayağı üzerine yürümekte ne oluyor ?

Ağla Türkiye’m, ağla milletim ağla, ağla Atatürk’üm ağla, insan iki ayak üzerine dikildiğine pişman ve yeniden dört ayaklı sürüngen olmak arzusunda. Ağlayın ey millet ağlayın, paratoner Atatürkçüler ağlayın din problemi, şer problemi olarak ulusumuzu bölüp, vatanı parçalayıp işgalcilere yutacak lokmalara çevirmektedir.

Atatürk cumhuriyetinde politikacıların vasıfları çoktandır bozuk ve her fırsatta şikâyet eden halk çaresiz kötünün iyisine yönelip yanılgı üzerine yanılgı yaşıyor. Meclis artık vatanın ve ulusun bekası için çaba sarf eden, aydınlık düşünce üretip uygulayan, refah ve huzur için, sürekli aydınlanma için Atatürk devrim ve ilkelerine sadık ve bu noktadan kalkış yaparak medeni bir toplum yaratacak uğraşlara girişen kabiliyeti ortaya çıkaran, yâda kabiliyetleri bünyesinde barındıran yer olmaktan uzaktır. Meclis, suç ve ihanet çetelerinin, Atatürk düşmanlarının işgaline uğramış, ortaçağ karanlığı aklılarına üflenerek şuurlarını iman pazarında kaybetmiş sadece ülkede sorunlar yaratan, geleceğimizi karartan, kabiliyetlerini partide yükselmekle sınırlı tutup, parti liderinin çizmelerini yalayan, liderin has adamı olmak uğruna iki ayaklarından utanan, vekâlet kapkaççısı, yalanda, haramda kabiliyetli üyelerle doludur. Muzaffer Meclisimizi işgal eden ortaçağ zihniyetinin uygulamaları bize karanlık bir gelecekten başka bir şey vaat etmiyor.

Hoca efendiler, vekâlet hırsızlarının zihinlerine karanlığı boca etmişler ve onlar şimdi tüm erkeklikleri ile Atatürk cumhuriyetinde iktidarlar. Toprağın ve insanın sabrını zorluyorlar, okumayan, geleceğe dair hiçbir emelleri olmayanlar, sürünmeyi erdem sayan, gemisini kurtarmaya çalışan 70 milyon kalabalık halk umarsızca, ahmakça karanlık akılları omuzlarında taşımaya devam ediyorlar. Toprağı, endüstriyi ve de aklı yeniden Atatürk düşüncelerinin aydınlığında yeşertmek akıllara gelmiyor! Görüyorlar hâlbuki Atatürk ve onun neferleri aydınlara kuduz köpek gibi saldıranları, görüyorlar yok oluşlarını ve biliyorlar ki bu yazdıklarımız tımarhane tutanakları değil, peki neden suskunluk, neden cahiliye hortlaklarına bu teslimiyet neden?

Yeminlerine sadık kalacak, insan kalmadı mı Atatürk cumhuriyetinde?

Zafer İskenderoğlu
 
İnsan Cennetinide cehenneminide kendisi yaratır. BİZ AKP'Yİ GETİREREK CEHENNEMİ SEÇTK.
 
Ey Namert Sahte Peygamber Yalakları

EY NAMERT SAHTE PEYGAMBER YALAKLARI


BAYRAM GELMİŞ NEYİME!
KÖR GÖZÜN DAHİ GÖRMESİ İÇİN BÜYÜK YAZACAĞIM BU YAZIMI VE UZUN OLACAK. AKIL DİNGİNLEŞMİYOR, YÜREK YERİNDE DURMUYOR. ÇÜNKÜ HER GÜN YENİ BİR YALANLA UYANIYORUZ VE HER ŞEY ÜLKEMİN VE ULUSUMUN ALEYHİNE İŞLEMEYE DEVAM EDİYOR. ABD İŞGALİ, ÖZGÜRLÜK YERİNE ESARET , ÖLÜM, TECAVÜZ, GÖZ YAŞI VE KAN GETİRDİ IRAK'A AFGANİSTAN'A. İSLAM AĞLIYOR! BİZ KURBAN EDİLEN İNSANLIĞIN AĞITLARINI DİNLEYEREK, ÖLÜMLERİNİ SEYREDEREK KURBAN OLMADAN BAYRAM YAPIYORUZ. NEYİN BAYRAMI ?

MÜNAFIKLAR, ABD'NİN YÖN VERDİĞİ YENİ DİN ILIMLI İSLAM HAC’DA ŞEYTAN TAŞLAMA DA . İNSANLIĞIN ŞEYTANLARI İNSAN AVINDA. HACILAR KURBAN EDECEKLER KOYUN’U İBRAHİM AS. GİBİ KURBAN OLAN NE? AÇ, İŞSİZ İNSANLARIMIZ VARKEN, KOMŞULARIMIZ VARKEN , KOMŞULARIMIZ KURBAN EDİLİRKEN YUROLARI BASTIRIYORUZ HAC’DAYIZ HAZDAYIZ! NEYİN HAZ'I BU ?

TEK BİR İSLAM DİNİ VAR, EMPERYALİSTLERİN KUYRUĞUNDA ATSİNEĞİ GİBİ KARIN DOYURMAYA KALKANLAR, ZEVKLERİ, RAHAT YAŞAMALARI UĞRUNA İMANLARINDAN VAZGEÇEN SOYSUZLAR, İSLAM VE İNSANLIK KATLEDİLİRKEN BİZE TÜRK ULUSUNA BAŞÖRTÜSÜ DAYATIYORLAR! BASKI ALTINA ALIYORLAR, SUSTURUYORLAR, KELELEŞTİRİYORLAR, AÇ BIRAKIYORLAR. BİZ KURBAN EDİLİYORUZ EMPERYALİSTLERE VE BAYRAM EDİYORUZ. NEYİN BAYRAMI ?


SAHTE PEYGAMBERLER, MEHDİLER SİZLER YERYÜZÜNÜN SON FİRAVUNLARI, TÜRK ULUSUNUN BİRÜTÜSLERİ, İHANETLE SÖMÜRGECİ ÇANAĞINDA BESLENEN HİLKAT GARİBELERİ AKLINIZI YİTİRTEN NE? SİZİ PUTPEREST YAPAN NE? SİZİ ULUSUMA, VATANIMA, CUMHURİYETİME VE ÖZGÜRLÜK MEŞALEMİZİ TAŞIYAN ATATÜRK'ÜMÜZE DÜŞMAN EDEN NE? BİZİ İSMAİL GİBİ KURBAN EDEN SİZLERSİNİZ, SÖMÜRGECİ İLAHLARINIZA.


İBRAHİM AS. BİR OĞUL DİLEMİŞTİ, AHDİNİ YERİNE GETİRDİ. KARŞILIĞI İNSANLIK KATLİAMININ DURMASI VE KURBAN EDİLEN BİR KOYUN.SİZ EY NAMERT SAHTE PEYGAMBER YALAKLARI NE DİLEDİNİZ, SÖMÜRGECİ İLAHLARINIZDA DA DİLEĞİNİZ OLDU ? ARDINDA İNSANLIĞI KURBAN ETTİNİZ? İNSAN YARATICIDAN VAZ GEÇİP YARATAN BENİM , GÜÇ BENİM DEMEYE BAŞLADI ŞEYTANIN YOLDAŞI OLUP, BİRBİRİNİ PARÇALAMAYA ALIŞTI.

İSLAM ÜLKELERİ, ÇOK DAHA İSTİSMARA VE İŞGALE MARUZ KALIYOR. MAZLUMLAŞAN İSLAM , ILIMLAŞARAK, HIRİSTİYANLAŞIYOR, KISACA EMPERYALİSTLERİN ÖZLEDİĞİ DİRENİŞSİZ , TESLİMİYETÇİ, KÖLE BİR ILIK İSLAM OLUYOR! BU DİNİN MENSUPLARI DİNLER ARASI DİYALOGLA DİNLERİNDEN VAZGEÇİYOR SADECE ÇIKARLARI , DOYMALARI UĞRUNA ÜLKEME VE ULUSUMUZA İHANET EDİYORLAR. BİLİYORLAR VE GİZLİYORLAR İŞGALCİLERİN İMAN, ÖRTÜ, BURKA, ÇARŞAF , VİCDAN DİNLEMEDİĞİNİ.

ŞİMDİ MİLYONLARIN KURBAN EDİLMESİNİN ÜSTÜNE BU KAÇINCI KURBAN BAYRAMINI KUTLUYORLAR KATİLLER VE İŞBİRLİKÇİLERİ?İŞGALLERİN KARŞISINDA YERYÜZÜ SUSKUN ,SEYİRCİ ÖLÜM MELEKLERİNİN ALKIŞLAYICISI. EŞ BAŞKAN TÜM BUNLAR OLURKEN IRAK, PARÇALANIRKEN, EMPERYALİSTLERİN YARATTIĞI HİLKAT GARİBESİ KÜRT DEVLETİNİN İNŞASINA ÇIKARLARI, KATLİAMIN ORTAĞI OLARAK DESTEK VERİYOR. TERÖRÜN ORTAKLARINI AF ETMEK , MUZAFFER MECLİSİMİZE SOKMAK İÇİN UĞRAŞIYOR. DAĞA ÇIKARLARMIŞ, DAĞDAN İNEN Mİ VAR Kİ ÇIKSINLAR? ÜLKEMDE DEMOKRASİ AĞLIYOR, DİN PAZARDA , ULUSUM KURBAN EDİLMEK İÇİN GÖZLERİ BAĞLANIYOR.

SÖMÜRGE IRAK , NOTA VERİYOR, RUTİN TERÖR MÜDAHALESİ , KIBRIS BARIŞ HAREKETİ İLE EŞLEŞTİRİLİP ABARTILIYOR , AKP HÜKÜMETİ TÜM ULUSUMUZU VE DEVLET AYGITININ KURUMLARINI YOK SAYARAK BAŞARI DİYE YEĞLEDİĞİ HER ŞEYİ DEFTERİNE YAZIYOR VE BAYRAM EDİYOR. DEMOKRASİ, MERMİ, BOMBA, TECAVÜZ,ESARET OLARAK GELDİ İŞGAL BÖLGELERİNE. BU VAHŞETTE TUZU OLANLAR , SÖMÜRGECİLERİN TENEŞİR PAKLAYICILARI ÜLKEMDE SESSİZ, KANSIZ İŞGALİN GERÇEKLEŞMESİNE YARDIM EDİYORLAR VE İÇİMİZDEN VURULUP YOK EDİLİYORUZ. KURBAN EDİLİRKEN KURBAN BAYRAMI KUTLUYORUZ.

İHANETİ DIŞARI DA ARAMAK BOŞUNA, İHANET BAŞIMIZDA DEMOKLESİN KILICI, İHANET KAN GÜLLERİNDEN TAÇ. TÜRK ULUSUNA , TÜRK VATANINA, TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİN TÜM DEĞERLERİNE, ATATÜRK DEVRİM VE İLKELERİNE DAHA FAZLA SAHİP ÇIKMA ZAMANI. HUKUK, DEVLET İDARESİNİN TÜM KURUMLARI, ORDU, POLİS GÜCÜ ÜZERİNDE BASKI İLE, YASAL DEĞİŞİKLİKLER İLE TAHAKKÜM KURANLAR, ULUSUMUZU SÖMÜRGECİLERİN KUCAĞINA TESLİM ETMEKTEDİRLER. ŞİMDİ KURBAN EDİLİŞİMİZİN BAYRAMINI KUTLASINLAR .

HÜKÜMETİN HER YAPTIĞINI ERDEM SAYMAK VE YANLIŞA DİRENMEMEK, SADECE HÜKÜMETİN EMRİNDE MEMUR OLMAK, ÖZGÜRLÜKLERDEN, 84 YILLIK KAZANIMLARIMIZDAN VAZGEÇMEK DÜŞMANLA İŞBİRLİĞİ YAPMAKTIR. BU ALÇAKÇA DAVRANIŞA DÜŞENLER SİZDE BAYRAM EDİN. YURTSEVERLİK, CUMHURİYETE VE ATATÜRK DEVRİMLERİNE, İLKELERİNE SAHİP ÇIKMAK ASKER, MEMUR, BÜROKRAT,HUKUKÇU İŞADAMI, İŞÇİ, KÖYLÜ ESNAF ,GENÇ, YAŞLI, ERKEK,KADIN TÜM TÜRK ULUSUNUN ÖDEVİDİR. TÜM DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİNİN, PARTİLERİN, KURUMLARIN AYRILIKSIZ GÖREVİDİR.

KURBAN EDİLMEDEN TÜM ULUSAL SAVAŞÇILAR, YURTSEVERLER, CUMHURİYET VE ATATÜRK SEVDALILARI GERÇEK BAYRAMIMIZ DEVLET İDARESİNE SÜLÜK MİSALİ YAPIŞAN İHANET ÇETELERİNİ TEMİZLEMEK VE İKTİDAR OLMAKLA KUTLANIR. İŞTE O GÜN BAYRAM EDECEĞİZ, KURBAN EDİLEN VATANIM VE ULUSUM KURTULDUĞUNDA BAYRAM EDECEĞİZ. AÇ KALACAĞIM KORKUSU İLE SÖMÜRGECİLERİN VE İHANET ÇETELERİNİN DAYATMALARI KARŞISINDA HANGİ YURTTAŞ SUSKUN KALABİLİR? EY TÜRK ULUSU UYAN VE UYAR . TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZE, VATANIMIZA, ULUSUMUZA SAHİP ÇIKMANIN ZAMANI ASIL ŞİMDİ. ŞİMDİ HER SAHADA MÜCADELE ZAMANIDIR. İŞTE OGÜN GELDİĞİNDE BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN DİYECEĞİZ.

4990 SORTİNİZ NELER YAPTI BAKSANA EY GÖNÜL. KAÇ ÇOCUK , KADIN , IRAKLI YURTTAŞ ÖLDÜ, SAKAT KALDI, YARINLAR YOK NE ADINA, HANGİ MAL, PARA İNSANDAN DAHA ÖNEMLİ OLDU ? ÜLKELERİN YOK OLMASI , KÖLE OLMASI, ESİR YAŞAMASI UĞRUNA DOYMAK İNSANA, YAKIŞIR MI ? HELE HELE İSLAM DİNİNDEYİM, MÜSLÜMAN'IM DİYE MEMLEKETE ETMEDİĞİNİZ KALMADI, SANKİ BİZLER DİNSİZ, ALLAHSIZMIŞIZ GİBİ , DİNİ, İMANI , ALLAH'I ÇOK TANIR, SEVER , TAKVA SAHİBİ, ÖZDE MÜMİN OLSA İDİNİZ, KARDEŞ KATLİNE 4990 SORTİ'YE İZİN VERMEZDİNİZ. NE OLDU DA, DİN KARDEŞLERİNİN KATLİ VACİP OLDU? NASIL KURBAN ETTİNİZ EY BAŞBAKAN, EY GÖNÜL BEY GÖNLÜNÜZ RAHATSA ŞİMDİ KUTLAYIN İNSANLIĞIN KURBAN BAYRAMINI !

AMERİKA KİM, AVRUPA KİM? DÜNÜN SOYSUZLARI, BUGÜNÜN DEMOKRASİ HAVARİLERİ, DEĞİŞEN NE, HİÇ. YİNE KUDURMUŞ İTLER GİBİ SÖMÜRGELEŞTİRME PEŞİNDELER ÜLKELERİ, KÖLELEŞTİRME PEŞİNDELER ULUSLARI. EY HÜKÜMETİN İDARESİ VE İRADESİNİ TEMSİL EDENLER , BUNLARA ÇANAK TUTMAK, ÖVMEK, ÖNLERİNDE EĞİLMEKTE NE OLUYOR? ESİR DÜŞMEMİŞ MİLLETİN EVLATLARI NASIL BU KADAR ALÇALABİLİR? HANGİ GÜÇ SİZİN HÜR İRADENİZE GEM VURDU DA TÜRK ULUSUNU KATLİAMIN ORTAĞI YAPAR, TÜRK ORDUSUNU KATLİAMIN KORUYUCUSU YAPARSINIZ ? DOYMAK, SÖMÜRGECİLERİN CENNETLERİNDE YAŞAMAK UĞRUNA ALÇALMAK YAKIŞTI MI? YÜCE TÜRK ULUSUNUN NEFERLERİNE YAKIŞTI MI? SİZİ ACZE DÜŞÜREN NE, HANGİ KORKU BOYUN EĞMENİZİ SAĞLADI? YAZIKLAR OLSUN , ECDAT AĞLIYOR, ŞEHİTLER SİZLERDEN UTANIYOR VE BİZ TÜRK ULUSU BU TESLİM OLUŞU KABULLENEMİYORUZ. YAZIKLAR OLSUN. OTURUN DA KURBAN EDİŞİMİZİN BAYRAMINI KUTLAYIZ.

IRAK HALEN YANIYOR VE PARÇALANIYOR. İŞGALİN VURDUĞU ÇOCUKLAR, ARTIK ÇOCUKLUĞUNU YAŞAMADAN ŞİDDETLE, ÖLÜMLE TANIŞIYOR. SOKAKLARDA TANK, TOP MERMİLERİ OYUNCAKLARI, KORKU İÇİNDE , YARINLARI OLMAYAN IRAKLI ÇOCUKLAR, AFGANLI, FİLİSTİNLİ ÇOCUKLAR, SİZİN HAYATLARINIZI ÇALANLAR YERYÜZÜNÜN KATİLLERİ EMPERYALİST ÜLKELERDİR. SÖMÜRGECİLER BAŞTA AMERİKA EN KANLI VAHŞETİNİ GERÇEKLEŞTİRİYOR YERYÜZÜNDE VE YERYÜZÜ SUSKUN. ALLAHTAN REVAMI ÖLÜME YOL AÇAN SÖMÜRGECİ GÜÇLERİN ATEŞİNE KÖRÜKLE DESTEK VERMEK. NE İSTEDİN EY KATİL AMERİKA IRAK HALKINDA, AFGAN HALKINDA? NE DİYE BAŞBAKAN OLARAK HALEN KAN YUTANLARLA, KAN TUTANLARIN ELİ SIKILIR, ÖNÜNDE İCAZET BEKLENİR ?

SAVAŞ , KAN AKAN PETROL UĞRUNA GİRİŞİLEN IRAKTA SAVAŞ EN ÇOK SİVİL HALKI VURDU. IRAK ORDUSU BAŞTAN TESLİM OLMUŞTU. IRAKLI VATANINDA TERÖRİST ŞİMDİ. İŞGALİN ACISINI ÇEKENLERDEN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ KADINLAR VE ÇOCUKLAR. EY BOP EŞ BAŞKANI ÇOCUKLARA NASIL KIYDIRDINIZ? HİÇ Mİ SUÇUNUZ YOK KATLİAMLARDA? ACILARIN, VAHŞETİN ORTAĞI, ÖLÜM MELEKLERİNİN SÜVARİSİ BAK ÇOCUKLARIN HALİNE YÜREĞİN YANDI MI ACABA? BAK ÇOCUKLARI KURBAN EDİŞİNİZE DE BAYRAM EDİN ! KATLİAMLARA 4990 SORTİ YAPTIRANLARIN, İŞGALE DESTEK OLANLARIN İNSAN OLMASI MÜMKÜN DEĞİL? İNSAN OLMALARI MÜMKÜN DEĞİL!İNSANLIK KAYIP HAZİNE YERYÜZÜ FİRAVUNLARA TESLİM. YA RAB NASIL OLURDA İNSANLIK MELEKLERİ HAKLI ÇIKARIR? FESAT ÇIKARIYOR, KAN DÖKÜYORUZ , NEFİSLERİN DOYMAZLIĞINDAN, YUMRUK KADAR MİDELERİN AÇLIĞINI BASTIRMAK, ZEVKİ SEFADA YAŞAMAK UĞRUNA. MELEKLER AĞLIYOR, YERYÜZÜ AĞLIYOR NEYE YARAR. NEMRUTLAR GÖZÜMÜZÜN İÇİNE BAKA BAKA DURMAK YOK ŞEYTANIN YOLUNDA GİTMEYE DEVAM DİYORLAR. İBLİSLER ALKIŞLIYOR. İBLİSLER İNSANLIĞIN KURBAN EDİLİŞİNİN BAYRAMINI KUTLUYOR.
SUSARSAK, AKP HÜKÜMETİNİN TAHRİBATLARINA BOYUN EĞERSEK, HUKUK YERİNE KADILAR, MOLLALAR, DİN BEZİRGANLARININ , HARAMZADELERİN HUKUKU TÜRKİYE CUMHURİYETİ HUKUKUNUN YERİNİ ALACAKTIR.

MEDENİ HUKUK , KADININ KAZANILMIŞ HAKLARI YOK EDİLECEK VE DİN ADINA, İSLAM ADINA MÜNAFIKLIK ZULMEDECEK ÜLKEMDE. RECM UYGULANABİLİR YÖNTEM OLARAK ORTAYA ÇIKACAK, ABD DAYATMASI ILIMLI İSLAM ADI İLE ORTAYA ÇIKAN MANDACILAR TÜRK ULUSUNA SÖMÜRGE YASALARINI ÖZGÜRLÜK, İSLAM'IN ZAFERİ OLARAK SUNACAKLARDIR. YASALARIMIZA , YAŞAMIMIZA, KAZANILMIŞ TÜM HAKLARIMIZA MÜDAHALE EDENLER NEYİ, NASIL, NE İÇİN YAPTIKLARINI GAYET İYİ BİLİYORLAR VE BU ÇIKARLARINA UYGUN DÜŞÜYOR. BİZE BASKI İLE, HİLE, ŞER İLE KÖLELİĞİ BENİMSETMEYE ÇALIŞANLARIN, AÇLIĞI REVA GÖRENLERİN, VATAN, ULUS DERTLERİ YOKTUR. SADECE PARA MAL, ZEVK SEFA VARDIR VE BUNLAR YALNIZCA KENDİLERİ VE FİNANSÖRLERİ, SÖRLERİ, SENYÖRLERİ İÇİNDİR.

SOSYAL, HUKUK DEVLETİ OLMAK TARİH OLUYOR, LAİKLİK YERİNİ RECM YASALARINA BIRAKIYOR VE ELLERİNDE TAŞLARI ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE FIRLATAN SOYSUZLAR ŞUURLARI DONMUŞ TÜRK ULUSUNA HALEN YALANLAR SÖYLEME CESARETİNİ BULUYORLAR. BUNA RAZI OLACAK MIYIZ. IRAKTA MİLYONLARIN ÖLÜMÜNE YOL AÇANLAR, ESİR DÜŞMELERİNE ÖN AYAK OLANLAR HANGİ HAKLA ÖZGÜRLÜK BAHŞEDEN ANAYASA HAZIRLARLAR VE BİZİ NEDEN, KİMDEN ÖZGÜRLEŞTİRİRLER ?

EY TÜRK ULUSU, UYAN YOLA DEVAM ŞİARI SÖMÜRGECİLERİN SALHANESİNE VARAN BİR MEZARLIK YOLU. BİRLİKTE YÜRÜDÜK ŞARKISI SENİ ANLATMIYOR, BERBER DOYUP, SOYUP , İĞFAL EDİLDİKLERİ SÖMÜRGECİ, MANDACI AŞIKLARI ANLATIYOR UYAN. IRAK GELECEĞİ OLMAYAN BİR ÜLKE ARTIK, DİĞERLERİ KEZA ÖYLE. BİZİM AYNI KADERİ PAYLAŞMAMIZI ARZULAYAN HARAMZADE ÇETELERİNİN YOLCULUĞUNU DURDUR. BEN ARTIK KURBAN BAYRAMLARINI KUTLAMIYORUM. YÜREK YANIYOR, CAN YİTİYOR, BUGÜN İŞGAL BÖLGELERİNDE KAÇ İNSAN KURBAN OLDU? ÜLKEMDE KAÇ İNSAN ÇA YARIN , BAYRAMA UYANACAK? BAŞBAKAN KAÇ KİŞİYE İŞ BULDUNUZ? NE KADAR BORÇLANDI KASAMIZ? VARLIKLARIMI SATMAK İÇİN NELER YAPTINIZ? OTURUN DA BAYRAM EDİN YALANLARINIZLA, KAN ORTAKLARINIZLA.

KAN DURMADAN, İŞGALLER SON BULMADAN,
ÜLKEMDE YOKSULLUK YOK EDİLMEDEN, DEVLET İDARESİ YENİDEN YURTSEVER , EMİN ELLERE GEÇMEDEN BAYRAM GELMİŞ NEYİME !


ZAFER İSKENDEROĞLU http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=categories&op=newindex&catid=160
 
dini kendi oyunlarına alet edenler din simsarları
en tehlikelisi de bu
 
kargta nın uzun ve büyük harf le gözümüze sokmaya çalıştığı yazı haklı olsada forum kurallların uymuyorsa mod lar sadece izlemeklemi yetiniyor.uyarı gelmemsini anlyabilirim.içinde geçen yazılar kendisinin olmasada alıntı yaptığı yerden ,serefsiz soysuz gibi kelimelr seviye bozmuyormu..islamın yanlış anlaşılmalarından kaynanklanan fevri ve çıkarcı kişilerin elinden çıkmış kitapları kaynak göstererk islama vurmaya ve bunları büyük harflerrle tehrik ederek yönlendirmeye ve hakarete vardırması ne ilk ne son .sayın kargta hep böyle illa böyle sondada böyle...ahiride böyle..görelim bakalım..sayın modum.
 
kargta kardeşlerimiz aç diyorda her türlü islami yardım kurluşuna saldırmaktan kaçınmıyor.üstelik aceba kaç kişiye sadaka vermiş.birde utanmadan hac ibadetine de dil uzatmış.böyle bir münafık görmedim daha bunun gibi?

evet loopsed
atatürke edilen her lafa anında müdaha eden modlar böyle konulara göz yumuyor çok yazık!
 
Islam'ı özünden Saptırmak

İSLAM'I ÖZÜNDEN SAPTIRMAK ,(İslam’da yozlaşma)

''...çalacan çırpacan, yalan, riya, adam öldürecen, paylaşmayacaksın (infak yok yani), riba (haksız kazanç-tefecilik) yapacan...''

İslam’ı özünden saptırmak her birimizin malumudur ki mümkün değildir. Özden sapan İslam değildir, özden sapanlar İslam’ı yaşamaya çalışırken, İslam öğretisini yanlış anlayıp bambaşka yollara sapanlardır. İslam aslında çok basit bir ilkeler manzumesidir. Bu ilkeler o kadar basittirler ki, İslam üzerinden avamı yozlaştırmak isteyenler, ilk önce avamı ondan uzaklaştırmakla işe başlamışlardır. Peygamber Muhammed’in ölümünden hemen sonrasında İslam’da yozlaşma işlemi devreye sokulmuştur.

Metodu gayet basittir. Olay Kuranla başlamaktadır. Yozlaştırıcılar eğer Müslümanları bu kitaptan uzak tutmayı başarabilirler ise, bu basit olan, her şeyin açık ve seçik olarak yazıldığı bu kitaba insanlar “kutsal” payesi verirler ise, işte o zaman mücadeleye zaten galip olarak başlamış olacaklardı. Bunu çok net gören yozlaştırıcılar, Kuranda “âlim” kelimesi geçtiği için, ilk başta “din âlimi” kavramını devreye sokmakla başladılar işe. Din âlimi olmayan kişi bu kitabı anlayamaz idi. Sonrasında bu iddiaları çürütülmesin diye, kitabı anlayamamaları için, onu okutmama yollarını araştırdılar. Önce Vakıa:79 ayetini sebep gösterdiler.

56:79 Ona, arındırılmışlardan başkası dokunamaz.

Demek ki, Kuran okumak için, ona dokunmak için, abdest alınmalıydı. Ayetler böyle cımbızlayarak alınıp kitlelere aktarılınca, kitleler ne yapsındı? Onlar da öyle olduğunu zannettiler. Hâlbuki ayette gecen “ona” zamiri Kuranı değil Kitabı işaretliyor idi. Burada Kitap Levh-i Mahfuz yerine kullanılmış idi,



56:77 O, kesinlikle şerefli bir Kur'an'dır.

56:78 Titizlikle saklanan bir Kitap'tadır.

56:79 Ona, arındırılmışlardan başkası dokunamaz.



ve Levh-i Mahfuza arındırılmışlardan başkası dokunamaz idi ve tabii ki Levh-i Mahfuz katında arındırılmış olanlar insanlar olamaz idi, insanlar arzda ikame etmekteydiler. Ama o cahiller topluluğu, o “din âlimleri”ne inanmış olanlar, Kurana dokunmak için abdest almak gerekliliğine sonuna kadar sarıldılar. Yozlaştırıcıların yüzleri gülmekteydi. Daha bitmemiş idi, sıra şimdi abdestteydi. O kadar basit olan “abdest” kavramını bu sefer de zorlaştırmak gerekiyor idi. Merak edenler herhangi bir “Namaz Hocası” veya herhangi bir “İlm-i Hal” kitabına bakabilirler, abdesti alınamaz hale soktular. O kadar ki, dört uzvun yıkanması yerine neredeyse her eklem yerini üçer defa özel dualarıyla yıkama kavramını getirdiler ve bu “savaşın” adına abdest dediler. Hâlbuki Kuranda, Kuran okumanın bir tek şartı var idi:



16:98 Kur'an'ı okuduğun zaman, o kovulup taşlanmış şeytandan Allah'a sığın!

16:98 Fe iza kara'tel kur'ane festeız billahi mineş şeytanir racım



Yani din jargonunda “eüzü-besmele” çekmek denen şeyi yap emrinden başka bir şey yok idi Kuran okuma şartında. Ama bunu bilmek için Kuranı okuyabilmek gerekiyordu. Hedefe yaklaşılıyordu.



Şimdi Kuranı uzak tutmak gerekiyordu. Onu kutsal kılmak, pislenmesin diye örtülere sarmak, kılıflara geçirmek, onu putlaştırmak ve yüksek yerlere astırmak gerekiyor idi. Bu nasıl yapılacak idi?

Kitleler Arapça bilmekteydiler. Ama Kuran ayetlerinin iç içe geçmiş yedi deruni manaları var idi. Maazallah bir tek kelime yanlış okunur veya telaffuz edilir ise, bu durum tehlikeli mana kaymalarına yol açabilirdi. Dolayısıyla işi garantiye almak için, iyisi mi, hiçbir şekilde Kuranı okumamak, onun sadece varlığından yararlanmak için kutsamak ve evimizin en nadide köşesine asmak gerekliydi. Ve öyle de yaptık, tam 1400 sene boyunca. Halbuki Furkan:30 bakın neler diyordu Resulün ağzından:

25:30 Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş ve dışlanmış halde tuttular."

Nasıl ama? Muhteşem değil mi?

Bu da başarıldıktan sonra, şimdi imam yani önder efendilerin kendi işlerini kolaylaştırması gerekiyor idi. Nasıl o duvarlara çivilenmiş Kuranın içeriğini halka anlatacaklardı, çok uzun işti bunu yapabilmek. Her ayeti alacan, hiç işin gücün yok teker teker millete anlatacan. Ne lüzum vardı buna. Ufak bir özet yapsalardı ne kadar da iyi olurdu. Bunun için İslam’ın şartlarını yazdılar.

1- Kelime-i şahadet getirmek
2- Namaz kılmak,
3- Oruç tutmak,
4- Hacca gitmek,
5- Zekât vermek

Bu şartları yerine getirdiniz miydi, hoop Müslüman oluyordunuz, hem de iyi Müslüman. Düşünebiliyor musunuz, çalacan çırpacan, yalan, riya, adam öldürecen, paylaşmayacaksın (infak yok yani), riba (haksız kazanç-tefecilik) yapacan, bunların hiçbiri şartların içerisinde yok, demek ki yapabilirsin; sen şartları yerine getir, hem de imam efendilerin tariflerine göre yerine getir, gerisini zaten anlayamazsın, müteşabihlere giriyor, yani hesapta “yoruma açık olanlar”a giriyor. Onları da ancak “ilimde ilerlemiş olanlar” anlayabilir, sen zinhar, hiç anlayamazsın.

İşte böyle yaptılar. Ve de böyle yaparak bir meslek yarattılar, bir ruhban sınıfı yarattılar: İLAHİYATÇI

Ne demektir ilahiyatçı? Aynen simitçi gibi bir kavram, simitçi simit satar, ilahiyatçı da İlah ile ilgili “şey”leri satar. Nedir bu “şey”ler? Kuran işte, başka ne olsun?



Vahiy verilerinde İslam’ın şartları diye bir deyime rastlanmaz. Yani vahyin kabulüne göre, şartlar Kurandaki buyrukların tamamıdır. Bu senin şart dediklerin ancak İslam’ın işaretleri, alametleri olabilir. Yani bir toplum ki orada halkın geneli namaz kılmaktadır, o halde, o halkın çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır. Birileri bir yerlerde oruç tutuyorlar ise, diyebileceğiz ki onlar müslümandırlar. Bu tür bir yaklaşımda hiçbir gariplik yoktur. Ancak o işaretleri “şart” olarak nitelediğimizde, bunun sonucu, “ötekiler olmasa da olur”a çıkar ki, işte bu İslam’a iftira olur ve bu iftira 1400 sene boyunca mütemadiyen atılmıştır, atılmaya da devam etmektedir.

Koskoca Kuran içeriğini beş adet ritüele indirgeyeceksin, o beş adet ritüeli de olduğunca zorlaştıracaksın, sonra da geçip bu beş ritüeli yerine getirmezseniz CEHENNEME gidersiniz diyeceksin. Oh ne ala.



Hâlbuki bizim yapmamız gereken şu olmalıdır: Kuranı dikkatle okuruz. İnsandan istediklerini dikkatle not ederiz. Sonra dönüp dünyaya bakarız: hangi toplum bu değerlerin daha fazlasını hayatına sokmuş ise o toplumun İslam’dan nasibinin daha çok olduğuna hükmederiz.



Bunu yaptığımızda karşımıza çıkacak olan tablo ürpertici olacaktır. Koskoca “İslam âlemi” diye adlandırdığımız toplumların yerlerinde saydıklarını, gayri Müslim toplumların ise nasiplendiklerini göreceksiniz. Kuranı ciddiye almanın ilk adımı işte bu tespiti yapmaktır. Çünkü akla kara, aldatanla aldanan, uyuyanla yürüyen ancak bu ciddi tespitin yapılmasıyla ortaya çıkacaktır.

Burada İslam’ın bir yamukluğu yoktur. Yamukluk uygulamada ve uygulatanlardadır. Uygulayanlar ise sadece kutsamaya kanmış, okumayı ve anlamayı sevmeyen, garip yolculardır. Binmişlerdir bir alamete, gidiyorlardır selamet sandıkları husumete.



Bu günden itibaren, değişik zamanlarda;

1- Kuran ile ilgili kandırmacayı açabilmek için KADİR GECESİ BAHSİni
2- Oruç ritüeli için RAMAZAN ve KUTSAL AYLAR BAHSİni
3- Namaz ritüeli için ayrı ayrı, ABDEST BAHSİ ve NAMAZ BAHSİni,
4- Hac ritüeli için HAC BAHSİ ve bağlı olarak KURBAN BAHSİni

5- Zekat ritüeli için de ZEKAT BAHİS

lerini irdelemeye çalışacağım.



Vay halimize ki vay!!!!!

Saygılarımla,http://mukaryen.blogcu.com/islam-i-ozunden-saptirmak_4102698.html
 
karqa kur'anın özünü biliyor ona ilişmiyin sakın !
 
Tebrikler Karqta güzel ve faydalı bir konu ve güzel derslerde vermişsiniz segmen3 le birlikte.

islam dinini karalama kampanyasının baş aktörleri ______T E B R İ K L E R

İslamiyet Yaşar Nuri ÖZTÜRK denilen hoca ile başlamadı.beyler....1400 senedir dimdik ayakta.
İslamiyete hiç kimsenin zarar vermeye hakkı yoktur.Ayıptır ya.

Karqta tam bi din hocası olmuş ,yorumlar tefsirler daha neler desek :Yaşar Nuri ÖZTÜRK solunda sıfır kalır :D
 
Dinle beni bre gafil Müslüman

Dinle beni bre gafil Müslüman

Sen beni "Kafir oldun", "Deccal oldun", "Salman Rüşti oldun" falan diye terörize ederek susturacağını mı sanıyorsun?

Senin idraksiz, şuursuz ve saplantılı dindarlığının ürettiği bu şapşal ithamlardan tırsıp, o "17 günahsız küçük kız"ın hesabını soramayacağımı mı zannediyorsun?


"Aman bunların çarpık dindarlığına ses etmeyeyim... Aman tekere çomak sokmayayım... Yoksa bana Salman Rüşti derler" diyerek köşeme çekileceğimi mi sanıyorsun?

Nasıl ki...

Bazı aşırı laiklerin, içinde "Kuran kursu" geçen her olayda, meseleyi bir "insanlık meselesi" olmaktan çıkarıp, "Bu çağda Kuran mı öğrenilirmiş?" noktasına taşımasına şiddetle karşı çıkıyorsam...

Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet...

* * *

Galiba sen beni 17 küçük kızın ölümünün sorumluluğunu, "Bütün suç tüpçüde!" şeklindeki manşetiyle tüpçüye yükleyen, ahlaksızlığı kendisine şiar edinmiş "Vakit" tayfasındakilerle karıştırıyorsun...

Sakın karıştırma!

Unutma ki:

Onların işlerine ya "sütçü" karışır, ya "tüpçü"...

"Vakit" tayfasındakilerin "Hüseyin Üzmez vakası"nda neler yazıp çizdiklerini şöyle biraz kafanı çalıştırarak hatırlasana...

"İslam davası" adına küçük bir kız çocuğunun taciz edilmesine sahip çıkan zihniyet, "İslam davası" adına 17 küçük kızın enkaz altında can vermesini tabii ki "tüpçü"ye ya da "sütçü"ye yükler...

Onlardan başka ne beklenir ki?

* * *

Birileri çaresizlik ve yoksulluk içinde çırpınan köylülerin kızlarını, "Kuran öğreteceğiz" diye evlerinden alıp götürecek...

Ancak...

O kızların can güvenliğini sağlayamayacak... Barınma koşullarını yerine getirmeyecek... Doğru dürüst hiçbir önlem almayacak...

Sonra bir gün, sabah namazı vakti, kızların barındırıldığı bina korkunç bir gürültüyle çökecek...

17 kız o binanın enkazı altında can verecek...

Ve ben de, bu durum karşısında...

"Bu kızlar orada Kuran öğreniyordu... Namaza kalkmışlardı... Bu yüzden onlar şehit olmuştur... Ne mutlu onların anne ve babalarına" diye yazacağım, başka da bir şey yazmayacağım, öyle mi?

O kızlar şehit olmuş olabilir... Bu Allah’ın takdiridir... Ben bir şey diyemem...

Ben onlara "şahadet şerbeti içirmek" yerine...

Neden önlem alınmadığını, neden denetimsiz kurs açıldığını, neden izinsiz iş yapıldığını, neden koruma altında tutulan küçük kızların can güvenliklerinin sağlanmadığını sorarım...

Bunu yaparken de...

Ne "Bütün suç tüpçüde" diye İslami fırlamalıklara yüz veririm...

Ne de "Şehit oldular" tarzında metafizik rahatlamalara...

Ben hesap sorarım...

Çünkü bu benim hem insanlık, hem de kulluk vazifemdir...

* * *

Bir şey daha var ey gafil Müslüman...

Sen zannediyor musun ki...

Konya’nın o kuş uçmaz kervan geçmez bölgesinde "yurt" adı altında kaçak Kuran kursu açan o adamlar, salt "Kuran öğretmek" gibi kutlu bir işe soyunmuşlardır...

Sen zannediyor musun ki...

Adamların tek amacı, Allah rızasını kazanmaktır...

Eğer öyle olsaydı...

"Kuran öğreticiliği" gibi dokunulmaz bir gücü ellerine alıp, türlü çeşitli politik oyunlar çevirmezlerdi...

Sen "Süleymancı" denilen grubun kaç liderinin, kaç partiden milletvekilliği kaptığını biliyor musun?

Düne kadar Demirel’in, Mesut Yılmaz’ın, Erbakan’ın listelerinin en tepesine oturan bu adamların, şimdi AKP listelerinde yer bulabildiğinden haberdar mısın?

Küçük köylü kızlarının cesetlerinin üzerinden yürütülen bu kirli güç mücadelesine neden destek verecekmişim ki?

* * *

Bak, benim gafil mütedeyyin arkadaşım...

Bunları yazıp çiziyorum diye...

Sen benim için...

"Salman Rüşdi oldu", "Kafir oldu", "Deccal oldu" mu diyeceksin?

De birader, de...

Hiç gocunmam...

"Bütün suç tüpçüde" diye yazıp "İslam mücahidi" olacağıma...

Alınmayan önlemlerden zerre kadar söz etmeyip, sadece "Melekler cennete uçtu" ya da "Şehit oldular" diye etliye sütlüye dokunmayan başlıklar atıp, "Bu Ahmet Hakan ne kadar takva sahibi bir adamdır" diye takdir kazanacağıma...

Hesap sorarak...

"Deccal" olmayı yeğlerim...

Tamam mı? Anlaştık mı?

Hürriyet http://www.cafesiyaset.com/haber/20080804/Dinle-beni-bre-gafil-Musluman.php
 
Dinle beni bre gafil Müslüman

Sen beni "Kafir oldun", "Deccal oldun", "Salman Rüşti oldun" falan diye terörize ederek susturacağını mı sanıyorsun?

Senin idraksiz, şuursuz ve saplantılı dindarlığının ürettiği bu şapşal ithamlardan tırsıp, o "17 günahsız küçük kız"ın hesabını soramayacağımı mı zannediyorsun?


"Aman bunların çarpık dindarlığına ses etmeyeyim... Aman tekere çomak sokmayayım... Yoksa bana Salman Rüşti derler" diyerek köşeme çekileceğimi mi sanıyorsun?

Nasıl ki...

Bazı aşırı laiklerin, içinde "Kuran kursu" geçen her olayda, meseleyi bir "insanlık meselesi" olmaktan çıkarıp, "Bu çağda Kuran mı öğrenilirmiş?" noktasına taşımasına şiddetle karşı çıkıyorsam...

Senin sorumsuzluğuna, vurdumduymazlığına, ahlaksızlığına, çarpık kader anlayışına da şiddetle karşı çıkacağım elbet...

* * *

Galiba sen beni 17 küçük kızın ölümünün sorumluluğunu, "Bütün suç tüpçüde!" şeklindeki manşetiyle tüpçüye yükleyen, ahlaksızlığı kendisine şiar edinmiş "Vakit" tayfasındakilerle karıştırıyorsun...

Sakın karıştırma!

Unutma ki:

Onların işlerine ya "sütçü" karışır, ya "tüpçü"...

"Vakit" tayfasındakilerin "Hüseyin Üzmez vakası"nda neler yazıp çizdiklerini şöyle biraz kafanı çalıştırarak hatırlasana...

"İslam davası" adına küçük bir kız çocuğunun taciz edilmesine sahip çıkan zihniyet, "İslam davası" adına 17 küçük kızın enkaz altında can vermesini tabii ki "tüpçü"ye ya da "sütçü"ye yükler...

Onlardan başka ne beklenir ki?

* * *

Birileri çaresizlik ve yoksulluk içinde çırpınan köylülerin kızlarını, "Kuran öğreteceğiz" diye evlerinden alıp götürecek...

Ancak...

O kızların can güvenliğini sağlayamayacak... Barınma koşullarını yerine getirmeyecek... Doğru dürüst hiçbir önlem almayacak...

Sonra bir gün, sabah namazı vakti, kızların barındırıldığı bina korkunç bir gürültüyle çökecek...

17 kız o binanın enkazı altında can verecek...

Ve ben de, bu durum karşısında...

"Bu kızlar orada Kuran öğreniyordu... Namaza kalkmışlardı... Bu yüzden onlar şehit olmuştur... Ne mutlu onların anne ve babalarına" diye yazacağım, başka da bir şey yazmayacağım, öyle mi?

O kızlar şehit olmuş olabilir... Bu Allah’ın takdiridir... Ben bir şey diyemem...

Ben onlara "şahadet şerbeti içirmek" yerine...

Neden önlem alınmadığını, neden denetimsiz kurs açıldığını, neden izinsiz iş yapıldığını, neden koruma altında tutulan küçük kızların can güvenliklerinin sağlanmadığını sorarım...

Bunu yaparken de...

Ne "Bütün suç tüpçüde" diye İslami fırlamalıklara yüz veririm...

Ne de "Şehit oldular" tarzında metafizik rahatlamalara...

Ben hesap sorarım...

Çünkü bu benim hem insanlık, hem de kulluk vazifemdir...

* * *

Bir şey daha var ey gafil Müslüman...

Sen zannediyor musun ki...

Konya’nın o kuş uçmaz kervan geçmez bölgesinde "yurt" adı altında kaçak Kuran kursu açan o adamlar, salt "Kuran öğretmek" gibi kutlu bir işe soyunmuşlardır...

Sen zannediyor musun ki...

Adamların tek amacı, Allah rızasını kazanmaktır...

Eğer öyle olsaydı...

"Kuran öğreticiliği" gibi dokunulmaz bir gücü ellerine alıp, türlü çeşitli politik oyunlar çevirmezlerdi...

Sen "Süleymancı" denilen grubun kaç liderinin, kaç partiden milletvekilliği kaptığını biliyor musun?

Düne kadar Demirel’in, Mesut Yılmaz’ın, Erbakan’ın listelerinin en tepesine oturan bu adamların, şimdi AKP listelerinde yer bulabildiğinden haberdar mısın?

Küçük köylü kızlarının cesetlerinin üzerinden yürütülen bu kirli güç mücadelesine neden destek verecekmişim ki?

* * *

Bak, benim gafil mütedeyyin arkadaşım...

Bunları yazıp çiziyorum diye...

Sen benim için...

"Salman Rüşdi oldu", "Kafir oldu", "Deccal oldu" mu diyeceksin?

De birader, de...

Hiç gocunmam...

"Bütün suç tüpçüde" diye yazıp "İslam mücahidi" olacağıma...

Alınmayan önlemlerden zerre kadar söz etmeyip, sadece "Melekler cennete uçtu" ya da "Şehit oldular" diye etliye sütlüye dokunmayan başlıklar atıp, "Bu Ahmet Hakan ne kadar takva sahibi bir adamdır" diye takdir kazanacağıma...

Hesap sorarak...

"Deccal" olmayı yeğlerim...

Tamam mı? Anlaştık mı?

Hürriyet http://www.cafesiyaset.com/haber/20080804/Dinle-beni-bre-gafil-Musluman.php

karqa gören de orda eğitim aldı ortamı gördün sanıcak herkes.aslında karqa istihbarta müfetişlik gibi bir çok görevi vardır sık sıkta konyadaki kur'an kurslarını gezer orda istihbarat toplar ve politik oyunlar oynandığını görmüştür.ama karqta bu istihbartı polise bildirmemiştir.
 
Türkçülüğe Karşı Yobazlık

Türkçülüğe Karşı Yobazlık
(Hüseyin Nihal ATSIZ)

Fatih çağından sonra “medrese”nin Türk fikir ve siyaset hayatına hakim olması ile başlayan taassubu, türlü iç kavgalara ve kan dökülmesine sebep olarak günümüze kadar gelmiştir. Din bilginleri arasında Ebusuud gibi müsamahalı ve akıllıları bulunduğu gibi, her türlü fikir değerlerinden mahrum ve devleti batıracak fetvalar vermekten çekinmeyen Birgili Mehmet gibi yobazlar da gelip geçmiştir. On Sekizinci asrın sonlarında devletin bütün kuruluşları gibi “medrese” de soysuzlaşmış ve hele “Tanzimat”tan sonra din bilgisi öğrenmek isteyenlerin değil, asker kaçaklarının barınağı haline gelmiştir. Kütüphanelerimizi dolduran eserlerin son 100-150 yılda yazılanlarına bakmak, fikir alanındaki yozlaşmayı reddi imkânsız tanıklarla ortaya koyar.

Halbuki daha önce böyle bir taassup yoktu. Büyük bir İslâm mücahidi olan Fatih, İslâmiyette haram sayılan resmini yaptırmak için İtalya’dan ressam getirttiği gibi, Fatih’in babası olup Haçlılar’a karşı büyük gazaları ile tarihe geçen İkinci Murad da bir aralık tahtı bırakıp Manisa’ya çekildiği zaman kadınlardan mürekkep musiki heyetleri arasında dünyadan zevk almış, o çağın bilginlerinden Şükrullah’a musuki risaleleri yazdırmış, şarap içmiş, fakat vatan tehlikeye girince de bütün bunları bırakıp yine ordunun ve devletin başına geçmekten geri kalmamıştır.



Bu büyük gazinin zamanında, hicrî 843′te (milâdî olarak 14 Haziran 1439 - 1 Haziran 1440 arasına tekabül eder) yazılan bir tarihî takvimde Çengiz Ügedey, Mengü, Hülegü gibi Müslüman olmayan büyük Türk hakanları rahmetle anılmıştır.



Üzerine çektiği müttefik haçlı ordularını yenen Yıldırım Bayazıd’ın içkiye düşkünlüğü de meşhurdur.



Orhan Gazi ise kendisiyle birlikte Rumlar’a karşı savaşan dervişlerden Geyikli Baba’ya, içki içtiğini bildiği için şarap göndermiştir.



Bütün bunlara rağmen kimse bu hükümdarların Müslümanlığına toz kondurmamış, konduramamıştır. Ana çizgilerine bakılmış, teferruatla uğraşmak lüzumsuzluğuna kimse kapılmamıştır. Çünkü Murad Beğ’in, Yıldırım’ın şarap içmesi veya Orhan Beğ’in bir dervişe içsin diye şarap göndermesiyle ne dünya yıkılmış, ne dine zarar gelmiş, ne de Müslümanlık kuvvetinden birşey kaybetmiştir.



Şarap içen, fakat canını ortaya koyarak Rumlarla savaşan Geyikli Baba, beş vakit namazı kaçırmadığı halde tefecilikle milleti soyan, yalan söyleyen ve iftira atan bugünün soysuzlarından elbette çok yüksek olduğu gibi, şarap gönderen Orhan Gazi de günümüzün şarapsız Arap hükümdarlarına göre elbette bin kat yararlı, faydalıydı.



Bugünkü Türkiye, yüz yıl önceki Türkiye’den çok ilerdedir. O zaman ki gerilikle şimdiki ileriliği karşılaştırmak için vereceğim tek örnek, nerden nereye geldiğimizi göstermesi bakımından çok ibret vericidir.



Bugün Süleymaniye Umumî Kütüphanesi adı altında toplanmış bulunan 100 kadar kütüphaneden biri de Hüsrev Paşa Kütüphanesidir. Hüsrev Paşa Kütüphanesi’nde 807 numaranın 13. mükerrerinde 60 yapraklı bir kitap vardır. Bu kitap İkinci Mahmud çağında Osmanlı ordusunun kuruluşuna nizamlarına, istihkaklarına dair bir eserdir. İşte bu eserde “her orduda bir müşirle üç ferik bulunması ve ferikler arasında okur yazar ve kâr-âşinâ olanların erkân olması gerektiği” yazılmaktadır.




“Müşir” Osmanlı ordusunda bugünkü orgeneralin karşılığıdır. “Ferik”ler de korgeneral ve tümgenerallere mukabildir. “Kâr-âşinâ” iş bilir, aklı eren anlamında kullanılmıştır.



Demek ki feriklerin, yani kolordu ve tümen komutanlarının bile okur yazar olmadığı bir devre yaşanmıştır ki bugünkü ordumuzda assubayların bile lise ayarında öğrenimli olmaları karşısında korkunç bir hâdisedir.



Fakat bu kadar ileri gidiş, üniversiteler, ağır sanayi başlangıcı bizi bir yandan da tarihimizde görülmedik fikir düşkünlüklerine uğratmaktan koruyamamıştır, koruyamamaktadır.



İlk önce “Tîcânîlik” diye tarikat mı, mezhep mi, ne olduğu anlaşılmayan bir garabet türedi ve bunların, memleketi kurtarmak için yaptıkları tek hareket Atatürk büstlerini kırmaktan ibaret kaldı. Arkadan Nurculuk çıktı. Saîd-i Kürdî adında cahil bir Kürd’ün Nur Risâlesi diye yazdığı herzeler odalarda topluca okunarak feyz alındı ve bu adamın medresede ancak üç ay kadar okuyarak bütün ilimleri ve fenleri yuttuğu müridleri tarafından iddia edildi. Derken bir de Süleymancılık peyda olarak ötekileri bastırdı. Bunlar, İmam Hatip Okulları öğrencilerini kâfir sayacak kadar sapıttılar. Bunlardan başka Biberiye, Kameriye adlı bir takım güruhlar da işi cinayete kadar vardırdılar.



Türkiye’de vicdan hürriyeti olduğu için bu adamların da vicdanlarına kimse karışmadı. Elde Kur’an varken başka hiçbir okula lüzum olmadığını iddia edecek kadar akıllara durgunluk veren iddialarla ortaya çıkan bu nevzuhurlar demek ki mühendisin, doktorun, kimyacının falan lüzumsuzluğu kanaatindeler ve yalnız ahret için çalışma prensibinin hâkim olması yolunda didinmekteler.



Dinle hiçbir ilgisi olmadığı halde dini inhisara alan bu zavallılara karşı çıkarılacak dinî kuvvet İmam Hatip Okulları ile İlâhiyat Fakültesi veya enstitüleridir. Bizde de, batıda olduğu gibi birkaç dil bilen, felsefeden veya matematikten yahut biyolojiden doktora vermiş din adamları çıktığı zaman Nurcu, Süleymancı, Biberci, Kamerci tayfası kendiliğinden kaybolacak, dinin tamamen bir inanç ve vicdan işi olduğu anlaşılacaktır.



Bugün Diyanet İşleri Dairesinin başında bulunanların, makamlarına lâyık adamlar olmayıp siyasî düşünceler ardında koştukları, hattâ memleketteki siyasi bölücülüğün elemanlığını yaptıkları Senatör Mehmet Özgüneş tarafından açıklanmış, buna tatminkâr cevaplar verilememiştir.



Bizim burada ele almak istediğimiz konu bu değil de, dinin ciddi olması gereken çevrelerinde bile hâlâ Türkçülüğe ve akla karşı takınılan akıl almaz davranışlar olacaktır.



Konya’da “Türkiye İmam Hatip Okulları Mezunları Cemiyeti” tarafından “İslâmın İlk Emri: Oku” adıyla aylık bir dergi çıkarılmaktadır. Tamamiyle din meselelerini ele alan ve kendi zaviyelerinde bazı teklifler yapan ciddi bir yayın organıdır. Bunun 1969 Kasımında çıkan 93. sayısında bir yazı şiddetle dikkatimizi çekti. Çünkü bu yazı hem yanlış ve uydurma, hem de Türkçülüğe hakaret eden mahiyettedir. O yazının 21. sayfasında, “Bunları biliyor musunuz” başlığı altında ve Hasan Bağcı tarafından hazırlanan, çoğunun doğruluğu şüpheli bir takım vakaların başında Türkçülüğe hakaret eden şu fıkra yer almaktadır:



Oldukça cins bir fikir adamı olarak yaratıldıktan sonra dünyalar arası büyük muhasebede ölüm dönemecini kıvrılamayan ve inkâr uçurumuna yuvarlanan Ziya Gökalp’in, İslâmın içinden değil, sadece İslâmın yerini almak üzere icad ettiği “Türkçülük” yolunda ne büyük bir Yahudi himayesi gördüğünden veya Yahudilere ne zengin bir istismar sahası açtığından gafil bulunduğunu biliyor musunuz?



Bu sözler Hasan Bağcı’nın dünyadan habersiz, hâdiseleri muhakeme etmeyen, ulu orta hüküm veren, iftiralara çabucak inanan bir kişi olduğunu ortaya koymaktadır.



Bir kere, Türkçülüğü Gökalp icad etmiş değildir. O, bu fikrin adını koymuş ve kendi zamanına göre sistemleştirmiştir. Sonra, Türkçülüğü İslâmiyetin yerine koymaya kalkmış da değildir. “Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, Garb medeniyetindenim.” diyen Gökalp Türklükle İslâmlığı tamamen ayırmış ve buna batı medeniyetini de ekleyerek yaptığı sentezle kendi çağının ileri Türkiye’sini yaratmaya çalışmıştır. Görülüyor ki Hasan Bağcı, münkir saydığı Gökalp’i hiç okumamıştır. Onun hakkında yazılan çok sayıdaki eserlerden habersizdir. Günümüzde Gökalp’i en iyi incelemiş şahıs olarak Prof. Fındıkoğlu’nun eserlerini okumasını tavsiye ederim.



Hasan Bağcı’nın yukarıya aldığımız satırlarındaki “büyük ölüm dönemecini kıvrılamayan” ibaresiyle neyi kasdettiğini pek anlayamadık. Ziya Gökalp ölüm dönemecini kıvrılırken Hasan Bağcı onun yanında mı idi?



Ziya Gökalp, Türkçülük yolunda hangi Yahudi himayesini görmüştür? Hasan Bağcı bugün memlekette kuvvetli ve şuurlu bir kütle olan Türkçülüğe bunun hesabını vermeye mecburdur. Veremezse müfteri durumuna düşer. Komünistler, Türkçülüğün Alman icadı olduğunu iddia ederlerdi. Demek ki siyasî ümmetçiler de Yahudi patentini yakıştırmışlar. Teşekkür ederiz.



Ya Yahudiler’e istismar kapısı nedir? Türkiye’de 1930′dan hemen biraz sonra başlayıp günümüze kadar süregelen bir Türkçülük savaşı vardır. Ben de bu savaşın içinde ve ateş hattında bulunanlardan biriyim. Yahudiler bizi ve ülkümüzü nasıl istismar etmişler? Açıklanmasını bekliyoruz.



Gökalp’in Yahudi asıllı Durkheim’den bazı sosyal fikirler almış olması onun Yahudi istismarcılığına alet olduğunu göstermez. Her bilgin, her filozof, her fikir adamı, hatta her peygamber kendisinden önce gelenlerden bazı unsurlar alır. Netekim İslâm Peygamberi de daha öncekilerden bazı şeyler almış ve onların devamı olduğunu söylemiştir. Kendi dergilerinde “Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Musa” başlıklı yazı serisi de bunu gösteriyor.



Bir de Moiz Kohen adında bir Yahudi’nin Gökalp’in tesirinde kalarak “Turan” adlı bir kitap yazması vardır ki bu da Ziya Gökalp’in tesir kuvvetini gösterir. Netekim yine bir Yahudi olan Halide Edip de Ziya Gökalp’in tesirinde kalarak “Yeni Turan” diye bir roman yazmıştır.



Büyük fikir adamları başka dinden ve milletten olanları da çevrelerine toplayabiliyorlar. Simavna Kadısıoğlu Bedreddin’in müridleri ve taraftarları arasında pek çok Hıristiyan ve Musevî vardı.



Görülüyor ki yazar, Türkçülüğe dost değildir. Türkçülüğe dost olmayanın Türklüğe dost olması riyazî olarak imkansızdır. Hasan Bağcı’nın kendisi soy bakımından Türk olmasa bile samimî bir Müslüman olduğu için Türklüğe ve onun şuuru demek olan Türkçülüğe atılan iftiraları hakikat diye kabul etmemeliydi. Çünkü Türklük, Müslümanlık olmadan da yaşar ve netekim yaşamıştır ama Müslümanlık Türksüz yaşayamaz. Onu ancak Türklüğün sel gibi akan kanları ayakta tutmuş, tutabilmiştir. Türkiye’den ayrılan Arap devletlerinin zavallı, âciz ve gülünç durumları ortadadır.



Dünyada her asîl fikrin rezilâne istismarları olmuştur. Birinci Cihan Savaşında dünyanın birinci devleti olan tabaası arasında 200 milyon kadar Müslüman bulunan İngiltere, halifenin devleti olan Türkiye ile savaşırken Müslümanlığı istismar etmiş, halifeyi dinsiz ittihatçılar’dan kurtarmak için ortaya atıldığı propagandasını yapmıştır. Onun ünlü casusu Lavrens, Peygamber soyundan gelen Mekke Şerifi Hüseyn’i İngiliz altınlarıyla kandırarak Türkler’e ve halifeye karşı ayaklandırmıştır. Hüseyn’in oğulları ve torunları da aynı yolda yürümüşler, nihayet bunlardan Ürdün Kralı Abdullah suikastla, Irak Kralı Gazi sarhoşlukla, yine Irak Kralı Faysal ile Kral aibi Abdülillâh da ihtilâlle ölmüşlerdir. Bugün onlardan kalan tek kişi Ürdün Kralı Hüseyn’dir.



Şimdi şu sonuca bakarak “Peygamber kendi soyunun, İslâmı savunan Türkler’e silâh çekeceğinden gafildi” denebilir mi? Bunun gibi Ziya Gökalp’in Türkçülüğüne de Yahudiler istismar ettiyse bunda onun ne taksiri olabilir? Kaldı ki Türkçülük Yahudiler tarafından istismar olunmuş da değildir. Bu sözler Hasan Bağcı’nın hayalhânesinde vücut bulmuş, aslı astarı olmayan tekerlemelerdir.



Bazı mutaassıp ümmetçiler, Türkçülüğe tahammül edemiyorlar. Bütün Müslümanları birleştirip tek devlet haline getirme hülyası ardındalar. Daha Araplar’ın kendi aralarında bile birleşemediği gözlerine çarpmıyor da ayrı tarihi oluşmaların sonucu olan soy ve kültür bakımından birbirine hiç benzemeyen koca koca milletleri birleştirmeye çabalıyorlar. Tıpkı komünistlerin dünyayı tek devlet haline getirmek hayalleri gibi. Bu bakımdan bunlara Yeşil Komünistler diyen mebusa yerden göğe kadar hak veriyoruz.



Konya’da basın alanında böyle çirkin ve yakışıksız bir yazı yazılırken son aylarda İstanbul’da pek dikkate çarpmayan başka bir vaka oldu: Birinci Cihan ve İstiklâl Savaşı gazilerinden emekli topçu albayı Cemal Aktoğu 4.8.1969′da hayata veda etti ve ertesi günü cenazesi Kartal Camisinden askerî törenle kaldırılarak toprağa verildi. Ölen askerle için rütbelerine göre bir asker birliği ile bando göndermek Türk Ordusunun kökleşmiş geleneklerinden biridir. Bu sebeple merhum albayın töreninde de asker ve bando bulunduğu gibi, dostları tarafından da birçok çelenk gönderildi.



Bu törenin yapılması yine şekliyattan başka bir şeyle uğraşmayan mutaassıpların gayretine dokunduğundan ertesi günü camiye koca bir beyanname astılar. Beyannamenin üst kısmı İslâm cenaze usüllerine hasredildikten sonra en altta “İslâma Uymayan İşler” başlığı altında şunlar yazılmıştı:



1) Cenaze için çelenk yaptırılması,



2) Cenazenin bando ile kaldırılması İslâm adetlerinin dışına çıkmıştır,



Muhterem Müslümanlara arzolunur.



Altındaki imza da şu: “Kartal Din Görevlileri”



İşte bunlar Birgili’nin halefleridir. Ölüye saygı ve sevgi nişanesi olan çiçekle müziği yasaklamaya kalkan iptidaî zihniyetli halefler. O halde mevlût okumayı ve ölümün ruhu için konu komşuya dağıtılan lokma ve helvayı da yasaklayın. İslâmiyette bu da yoktu ama Türkler tarafından sokuldu.



Evet, bütün bunlar sonradan çıktı ve İslâmiyetin içine girdi. Ölünün ruhu için tatlı dağıtmak Şamanizmden Müslümanlığa girmiş, mevlût törenini ise Büyük Batı Türk Devleti içindeki yarı bağımsız beğlerden biri olan “Gök Börü” adında biri çıkarmıştır. Gök Börü, Irak’ta Harran ve Erbil şehirlerinin Atabeği idi. 1168 - 1233 arasında 65 yıl bu şehirleri idare etmiştir. Peygamberin doğum gününü kutlamak için ilâhili (yani müzikli) törenleri ilk defa o yapmış, ondan sonra bu âdet İslâm dünyasına yayılarak günümüze kadar gelmiştir. Din görevlilerinin bundan haberi var mı? Ne gezer? Onlar hâlâ hurafeler peşindedir. Hele ölen albayın oğlu olup Kartal Hükümet Tabipliğinde bulunan Dr. Yavuz Aktoğu’ya karşı takındıkları tavır ve tecavüze yeltenmek gibi halleri ve hele bunların arasında MHP’nin ilçe kurullarında bulunan birisinin de mevcudiyeti taassubun nerelere kadar vardığını göstermesi bakımından düşündürücüdür.



Milliyetçi Hareket Partisi, adından da anlaşılacağı gibi milliyetçi bir partidir ve başkanı Alparslan Türkeş eski Türkçülerden biridir. Bu parti yobazların barınacağı bir parti değildir. İslâmiyeti yobazlık sananların bu partide işi yoktur.



Bazı partiler dinî taassubu seçim kaygısı ile istismar ettiler. Bu ayrı bir konudur. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yobazlığı bastırıp İslâmiyeti bir ahlak sistemi halinde ruhlara sindirmek için çalışması gerekirken hiç oralı olmayışı dikkate değer.



“Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adâbı” adında bir kitap gördük. Müellifi Nâsırüddînül-Elbânî adlı bir arap, Türkçeye çeviren de Tekirdağ Müftüsü Ali Aslan’dır. 80 sayfalık küçük kitabı okudum. Yüzüm kızardı ve İslâmiyettir diye bu çirkin şeyleri öne sürenlere karşı susan Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında kesin bir hükme vardım. Okuyuculardan özür diliyerek bu kitabın 16. sayfasından şu parçayı alıyorum:



İbni Abbas’tan (rivayet): Hattâboğlu Ömer (Halife Ömer) Resûllüllah’a “Ey Allah’ın Resûlü! Ben helâk oldum” dedi. Resûlüllah “Seni helak eden nedir?” diye sorunca Ömer: “Bu gece hanımımı yüz üstü yatırarak cimâda bulundum” dedi.



Görüyor musunuz? Adaletiyle ün salmış, İslâmiyetin kuruluşunda baş rollerden birini oynamış ve bütün Müslümanların halifesi, yani başkanı olmuş Ömer, bakın neler yapmış? Bu herzeler, uydurma hadiselere dayanılarak ileri sürülüyor ve 20. yüzyılın gençlerine evlenme âdâbı diye veriliyor. Bunun bir edepsizlik ve ahlâksızlık olduğunu Kongo’daki zenciler bile bilir. Türk soyunun karakterinde ise bu türlü şenaat yoktur. Bu kötü âdet Türkler’e İranlılardan, Araplar’dan, Bizanslılar’dan geçmiştir.



Sonra Ömer “Aşere-i Mübeşşere”dendir. Yani Peygamberin hayatında cennetle müjdelediği on kişiden biridir. Ömer bu ahlâksızlığı yapmış olsaydı o on kişinin arasına elbette giremezdi. Evlenme âdâbı diye Müslüman Türk gençlerine bu safsataları anlatan adam Tekirdağ müftüsü olursa:



Var kıyâs et gayrı sen deryâ-yi rahmet deydiğin.



Evlenme âdâbı diye insanı deliye çeviren yazılarla dolu olan ve üçte biri cinsî münasebete tahsis edilen o kitabı Diyanet İşleri Başkanlığı tasvib ediyor mu? Atom ve uzay çağında, evlilere telkin edilecek medenî bir ahlâk sistemi İslâmiyette yok mudur? Yoksa bunca din görevlisi, din büyüğü oturup yeni bir içtihadla bunu icad edemezler mi?



Ben, Süleymaniye Kütüphanesindeki 16 yıllık görevim sırasında “milimetre”nin ne olduğunu bilmeyen “müftüler”, “Venezuela”nın bir devlet olduğunu ilk defa duyan “Şeyh”ler, Havvâ anamız, Âdem babamızın sol kaburgasından çıktı diye insanların sol taraflarındaki kaburga kemiklerinin 11 tane olduğunu iddia eden “İlâhiyat Fakültesi mezunları” gördüm. Fakat bunlar hep eski nesillere mensuptu. Şimdi yeni bir çığır açılmışken, memleket imkanlarına göre oldukça iyi İmam Hatip okulları ile İlâhiyat Fakülteleri kurulmuşken hâlâ Türkçülükten böyle aşağılayıcı şekilde bahsetmek cenazeye bando gelmez demek çok iptidaî bir zihniyettir.



Türkçülük Türk milliyetçiliğidir. Ona düşmanlık ancak Türk milletinin düşmanlarına yakışır bir davranıştır. Yani kızıl veya yeşil beynelminelcilere…



Doğu Türkistan’ın bazı şehirlerinde mezar başında müzik çalınarak ölünün ruhu şâd edilir. Bütün bu Müslüman Türkler cehennemlik de buradaki birkaç beyinsiz mi cennetlik?



Ölen askerler için bando çalınır ve çalınacaktır. İsteyenler saygı ve sevgi nişanesi olarak ölülere çiçek gönderecektir.



Bunu kavrayamayan beyinlerin ölü hücrelerden farkı yoktur.



Bütün yobazlara duyurulur.



Ötüken, Mart 1970, Sayı: 75

Kaynak: Hüseyin Nihal ATSIZ-Türkçü.Net http://www.bilgicik.com/yazi/turkculuge-karsi-yobazlik-huseyin-nihal-atsiz/
 
Bizler belki biraz mürekkep yalamış insanlarız. Ama düşünsenize bu hocanın cahil insanlarla karşılaştığını. Şeytan misali hepsinide cehenneme kendisiyle beraber sürükler bu adam. Dedikleri asla ve asla kabul edilemez kardeşim. Hangi çağda yaşıyoruz. Araplar kim? Türkler kim? Allah töbe haşa Araplara ayrımcılıkmı yapıyor? Bunları sormuyorlarmı o lanet adamı paşa paşa dinleyen beyinsizler.
 
yazı gercek ve güzel bir yazı olmuş kargta güldürdün beni..
Bari kaliteli bi kitap yada resim koysaydınn heheh eheheh.
Bu kitabı kapı kapı dolasıp dini ve vicdanı duyguları sömüren dilenen sözde kitap satanlar danmı buldun neiş..merdiven altı baskılardan çıkıyor bu kitap içeriği hoş olmayabilir tabii..Sana yakışırmı bu kitap resmi..
Hade bakalım zikredelim arabı ee hani tesbih nerde tesbih te verseydin bari..
 
Geri
Üst