Arkadaşım her kafadan bir ses.
Velhasıl kimse olayların içinde geçmemiş diye anlıyorum.
Benim yaşım 23.
Bundan yıllar önce o sevdiğiniz tayyip efe, hani hak hukuk gözeten adam var ya, işte o istanbul belediye başkanlığı yapardı.
Birde eski istanbul otogarı vardı bilmem hatırlar mısınız?
Abiler hatırlayacaktır herhalde.
Benim babamın kirasını aksatmadığı bir dükkanı vardı bu eski otogarın arkasında.
Şimdi topkapıda o tinercilerin yattığı çimenler var ya.
İşte o yerde babam evine ekmek kazanırdı zamanında.
Sonra dediler ki bu dükkanlar yıkılacak.
İyi peki güzel kardeşim yüzlerce aile buradan ekmek yiyor.
Bize yeni bir yer gösterin gerek kooperatif usulu bir yaptıralım, gerek yine kiralayın denildi.
Öyle ya buradaki yaklaşık 6 farklı çarşı ve her birinde yüzü aşkın dükkan, bu insanlarında aileleri var değil mi?
O zaman bir yol yordamı vardır bu işin değil mi?
Babama dernek başkanlığı teklif edildi, çarşının sakinleri aralarında kararlaştırdılar, ama kabul etmedi.
Bir arkadaşını başkan yaptı, kendide yardımcılığını yaptı.
İki defa ankaraya meclise gidildi.
Çeşitli vekiller, ve partililerle görüşüldü.
Neticede söz alındı. Yeni bir yer tahsil edilecekti.
Ama tayyip efe yediremedi kibrine, onun sözünün üstüne söz söylendi ya!
Sen hünkarının emrinden nasıl çıkarsın? zındık!
Gösterilen yerlerden birisi cevizlibağ ile topkapı arasında kuş uçmaz kervan geçmez denilecek bir yer idi.
Yalnızca araç trafiği olan.
Alternatifler aranmaya başlandı çünkü giyim üzerine kurulu bir çarşının bir benzinliğin yanındaki, kavşak birleşimi bir noktada hiç bir anlamı olmazdı.
Daha sonra pek çoğunuzun (istanbulluların) bileceğini düşündüğüm Kuleli Giyim Çarşısı muhabbeti başladı.
Tabi zaman daralıyordu.
Kuleli kabul edildi.
Daha Yeni Bosna'da Türkçe konuşan insan sayısı az iken, böyle bir yerde çarşı kurulacaktı, yani topkapı gibi merkezi bir yerden, böyle kıraç bir yere gelinecekti.
Varsın olsun, üç kuruş az da kazanılsa. "Çalışılacaktı..."
Bu arada artık yıkıma iki hafta gibi bir süre kalmıştı.
Bir sabah eve telefon geldi.
Ben daha okula gitmek için uyanmamıştım ama babamın sesine uyandım hayal gibi hatırlıyorum.
Zaten daha güneş doğmamıştı.
Bizim dükkanımız çarşı girişinde sağdan ikinci idi.
Babam akşam elinde çamurlu poşetler ve sırtında jop izleriyle eve gelene kadar bir şey anlamamıştım aslında.
Akşam babamla annem diğer odada benim uyuduğumu düşündükleri sırada her şeyi anlamıştım.
Sabah yıkıma başlanmış.
Bütün yıkıma iki haftaya yakın bir zaman varken!
Ne hikmet ikinci dükkandan başlanmış.
Çarşının bekçisi herkese haber vermiş tabi başta kooperatif başkanı ve yardımcısı olmak üzere.
Dolayısıyla ilk öğrenenlerden biri babamdı.
Babam yıkım ekiplerine direnmemiş olayda çıkarmaya niyetlenmemiş, sadece dükkanın içindeki malları boşaltmak istemiş.
sonra yıkılsın zaten kısa süre sonra yeni dükkanlara geçilmesi bekleniyor o dönemde. (Kuleli Giyim Çarşısı)
Babamlar dükkandaki malları boşaltmak isteyince yıkım ekibinin başındaki tayyip efeniz kibrine yedirememiş.
Bire zındık sen kimsin sultanının emri üstüne iş istersin değil mi?
Babamı ve bir kaç arkadaşını joplamışlar.
Netice...
Yüzlerce takım elbise, gömlek ve kravattan geriye sadece iki çöp poşeti kalmıştı.
Üzerine molozların düşüp parçalamadığı iki poşet.
Şimdi siz bana diyeceksiniz ki tayyip şöyle tayyip böyle.
Ben daha ilk okul öğrencisiyken benim rıskımın üstüne böyle duvar yıkan adamın iki cihanda elim yakasındadır.
Hakkımı helal etmiyorum.
İstanbulun imamıydı ya hani.
O imamsa ben imama iman etmiyorum.
Peki olay bitti mi?
Hayır tabi ki.
Çünkü tayyibin tarzı bu. Fondip yapacak....
Yeni dükkanların makbuzları belediyeye ödeniyordu. Her ay düzenli olarak.
Bizim eski havuzlu çarşıya ayrılmış olan Kuleli Giyim Çarşısı dükkan sayısı olarak eski çarşıdan fazlaydı.
İsteyenler ödeyebilecek durumda olanlar iki dükkan alabileceklerdi.
Devam eden süreçte elde avuçta bir şeyi kalmamış, aradan iki ay geçmiş iki aydır çalışmamış, 1 kuruş kazanmamış adamlar dükkan aidatlarını ödeyeceklerdi.
Ama neyi satarak?
Ortada mal kalmamıştı ki?
Kalanlarda devede kulak, on liralık malı olan adamın elinde bir liralık bile mal kalmamıştı.
Adam borçlarını mı düşünsün, çocuğunun okul masrafını mı, elektrik- su - kira vs....
Ha bunlardan sonra birde elinde sermaye kalmış olmalı ki yeni mal getirsin dükkanına....
Bazıları sokaklarda limon satardı ki dükkanın aidatları ödensin. bir dikili ağaçları, bir ekmek kapıları olsun.
Velhasıl gel zaman git zaman bir kaç ay geçti.
Ben babama çekmişim bu konuda herhalde, haksızlığa tahammülüm yok. başımı da vursalar hak, hukuk olacak arkadaş.
Malum dönemin partisi ve belediye aynı partidendi. Partinin gayri meşru yalaka ve yandaşları haliyle çarşıdan dükkan sahibi olmuşlardı.
Eh bunda şaşılacak bir şey yok tabi, ama müslümanlık taslayan bir partide bunlar olması da insanı düşündürüyor.
Ya bizim müslümanlığımız da bir çarpıklık var ya onların anlayışında.
Babam bir gün dayanamayıp, eskiden beri tanıdığı ve kaypaklık/yalakalık alanlarında master sahibi çakma partilinin yakasına yapışıyor.
Göster diyor ödediğin makbuzları.
Madem dükkan aldın, ödediklerini görelim....
Öyle ya herkesin elinde makbuzları var ve çarşıların tüm bozcu bitmediği sürece saklanması lazım.
E, işte kemde küm....
Cevabından sonra babam çıldırıyor haliyle...
Adamın elinde makbuz falan yok.
Demek ki ödenmemiş.
O zaman bu para nereden çarşıya aktarılıyor?
Tabi toplamdan.
Yani, xxxx amcam 70 yaşından sonra sokaklarda limon, maydonoz satarak dükkan kirası ödeyecek.
Üç beş tane yalaka da çıkacak o limondan dükkan sahibi olacak.
Hemde iki tane.
Şimdi topkapıda neler oluyor?
o çarşıların yerinde çimenler otlar alabildiğine açık arazi, geleni gideni olmayan küçücük bir mescit. Tabi ki bu muhteşem görüntüyü bozmamak için olsa gerek, AKP döneminde tramvay da yer altına çekildi.
Sanki yol üstten gitse batıyor bir yerlere, Tam topkapının göbeğinde bir anda yer altına giriyoryüzelli metre sonra tekrar yer üstüne çıkıyor. Tabi araç trafiği de aynı şekilde. Yol üstten giderse bir yerlerimize batıyor belediyenin kaynakları. o yüzden kazdık alta gömdük üstüne çimen diktik ki zaten hiç bir şekilde bakmaya lüzum görmediğimiz sokak hayvanları ve hayvandan beter gördüğümüz tinerciler (sanki onlar insan değil) orada gezsin tozsun gecenin göründe yatsın, işesin sıçsın vs...
Ben o yol yapılırken benim vergilerimi birilerinin ekmeğine yağ yapanlara hakkımı helal etmiyorum!
Arkadaş bana boşuna maval okumayın....
Sizin duyduğunuz uzaktan davul sesidir.
Yaklaşınca, vuvuzela gibi sinir bozuyor.
Bu kadar kansızlığı içine sindirebilen AKP'li varsa, ona durmak yok.
Ama bilesiniz ki ben ve benim ailem gibi, yüzbinlercesi, milyonlarcası hakkını helal etmiyor...
Not: Sözlerimin doğruluğunu merak edenler istedikleri her kaynağa başvurabilir. Netice dediğim gibi çıktığında kendilerinden utanmak şartıyla...
Sağlıcakla kalın.
Murat ENGİN