- Katılım
- 23 May 2010
- Mesajlar
- 10,583
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Sılai rahim, İslami ve medeni hayatın ana sütunlarındandır. Onu ihya etmek büyük bir sevaptır, onu terk etmek kebair günahlardandır. Bu konuyla alakalı birçok ayet ve hadis vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar dünyaya getiren Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisâ, 4/1)
Bir hadisi şerifte ‘rahm’ kavramından hareketle; “Beni gözetene (sılai rahimi yapana) Allah ihsanda bulunsun, beni gözetmeyip sılaı rahimi kesene, Allah ihsanlarını kessin.” buyrulmaktadır. (Müslim, Birr 17)
Bu hadisi şerifin izahına baktığımızda şöyle deniliyor; “Sılai rahim, akrabalık bağı, yanında komşuluk bağı, arkadaşlık bağı, insaniyet bağı gibi beşerî bağları da ifade eder. Şu halde, hadis bu bağın, rahmet eseri olarak insanlar arasına konmuş, rahmetle kenetlenmiş şekilde irtibatlı olan bir bağ bulunduğunu, dolayısıyla rahmetin asıl sahibi Rahman’la bağlı olduğunu ifade ediyor. Resûlullah’ın buradaki beyanına göre, gereğini yerine getirerek bu bağı koruyan, Allah’ın rahmetiyle irtibatını koruyor demektir; gereğini yapmayarak, bu sıla-i rahmi koparan da Allah’ın rahmetinden kopmuş olmaktadır.” (İbrahim Canan)
Sıla; akraba ve yakınlara malla yardım etme, ihtiyaçları giderme, zararlardan koruma, güler yüz ve dua etmekle olur. Kısacası sıla, akrabaya imkân olduğu nispette hayırda bulunma, güç yetirebildiği ölçüde kötülükleri onlardan uzak tutmadır. Akraba, mümin ise böyle yapılır. Akraba eğer başka bir dinden ise veya dinsiz ise o kimseye nasihat etme, dini anlatma maksadıyla sıla yapılabilir. Eğer kabul etmezse gıyabında dua etmekle onunla bağlar korunmuş olur. (İbn Hacer)
Zira dinimiz mümin olmayan yakınlarımızla bile irtibatın devam ettirilmesini istemektedir.
Heyhat ki şu an yaşadığımız hayat hayat değildir. Daha doğrusu yaşadığımız şehir hayatı, medeni şehir hayatı değil. Belki batılıların karanlık haleti ruhiyelerinin sinmiş olduğu ve içinde insaniyet adına hiçbir şeyin olmadığı “vahşi kent” hayatıdır.
Gelin hep beraber, bu seması gri, caddeleri gri, yürüyen insanları gri ve asık suratlı kentleri İslam’ın nuruyla aydınlatalım. Daracık sokakların kenarlarında yükselen gri renkli soğuk betonlarla yapılmış, iç karartıcı şu binaların arasından sıyrılıp İslami hakikatlerle, kardeşlik, uhuvvet ve sılai rahimle ortalığı aydınlatalım.
Bizzat birbirimizi ziyaret edelim. Komşumuz aç iken tok yatmayalım. Pişirdiğimiz güzel yemeklerimizden komşularımıza gönderelim. Karzı hasen müessesesini yeniden hayatımıza tatbik edelim. Herkese selam verelim. Güler yüzlü olalım.
“Yüzü beşuş olanlarda hayır vardır” hakikatini unutmayalım. (Hadisi şerif)