İLK ŞEHİD: Ruhi Kılıçkıran....

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
98092acdde00b16c48c4cc581bd2afb40


Taşıdığım bayrak; temsil ettiğim mukaddes Türk milliyetçiliği davası uğrunda, komünist ve bölücü hainlerin kurşunlarıyla toprağa şehitler ordusuna katılmış olan Ruhi Kılıçkıran'dan Gün Sazak'a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerimin de su anda bizimle beraber olduklarını biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Onların tekzib etmeyecekleri şekilde konuşmaya, yanlız hak bildiğimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, o üçbinaltıyüz can, bu hak bildiğimiz yolda ``vatan-millet-din ve devlet" uğrunda şehit oldular...

Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi Başkanlığı
Dosya Numarası: 1981/176
İfade Sahibi: Başbuğ Alparslan Türkeş

Onlar hem şehitlerimiz, hem de şahitlerimizdir. Yarin huzur-i ilahide de bana şahitlik edecek olanlar, onlardır...

Onların huzurunda, onlar için konuşacağım! Ebed-müddet olan Türk devletine;kıyamete kadar hür, müstakil, mes'ud ve müreffeh yaşamasını, her gayeden aziz bildiğimiz Büyük Türk milletine bugüne kadar hizmet ve etmek de olanlar için; yarin ayni yolda, ayni heyecan ve şuurla bu kutsal hizmetin bayrağını taşıyacak olanlar için konuşacağım!"

Başbuğ Alparslan Türkeş
12 Eylül Savunması'ndan...


ruhi.jpg


]

ÜLKÜCÜ HAREKETİN İLK ŞEHİDİ RUHİ KILIÇKIRAN ( 4 Ocak 1968)

İlk Fakat Son Değil

Bir olmak veya olmamak mücadelesinin arefesindedir Türkiye... Çok olaylara gebedir. Neden mi olacak bütün bunlar? Cevap gayet basittir. Artık Türkiye'nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzım. Hem de bu ispatlama fikir yönünde olduğu kadar gerekirse acı kuvvetle de olacaktır... Biz fikir yoluyla olmasını isterdik, haklı davamızın fikren ispatı çok kolaydı. Ne yazık ki olaylar hiç de düşündüğümüz gibi tezahür etmedi. Şimdi karşımızda taş gibi acı vakıalar var, gerçekler var. Fikren mücadelemizin semere vermeyeceğini en güzel şekilde ispatladılar. Mana yönünden fethi henüz tamamlanmamış olan Anadolu'nun elli yıldan bu yana ilk şehidi. Belki de ruh âleminin çöküntüsü tamamlanmak üzere olan Müslümanlara bir işaret, bir haberci, belki de bir ikaz durumundadır. Ama ne dereceye kadar kıssalardan hisse alacak ve ne dereceye kadar olmak yolunda ölen şehidimizin ruhunu şad edeceğiz... Bu şad ediş ne şekilde olur? Ruhlardaki infial nasıl hareket hâlini alır? Bütün bunların cevabını daha sonra vereceğiz. Şimdi olayın sadece görünüşünü inceleyecek, görünmeyen yönlerine sonra tekrar döneceğiz.

Hadise bütün Müslümanların üzerine rahmet yağan bir ramazan gecesi olmuştur. Herkes insan olmak yönünden kendi nefis muhasebesini bizzat yapar o günlerde. İman cephesi; bir zincirin halkaları misali ayrılmaz olur, birlik ve beraberlik son haddini bulur. Tekleşen gönüller, ifadelerini, bükülen boyunlar ve açılan ellerde bulur. Gözler pınarlar misalidir.

Yağmurlar yağar bu pınarlardan... O yağmurlar ki; inananların gözyaşları ve Hakk'ın rahmetidir, daima... İşte böyle bir gün. Vakit akşamdır. Yani iftar vakti. Akşama kadar İslâm'ın her emrinde bulunan hikmetin yüzlere verdiği İlâhî bir nurla nurlanmış yüzlerin gönül gönüle, kalp kalbe vererek iftar yapışları... Sonra tanıştıklarıyla Iisanı gali ile, tanışmadıkları ile lisanı hâl ile sohbet... Yemeği müteakip namaz ve çay içmek için kantine geliş...

Olay bu anda içeri giren bir şair bozuntusu ile başlar. Hani malûmunuzdur, şu son devirlerde çıkan ve dine, imana söverek meşhur olanlardan. Girer girmez sövgüsüne başlar. Tabiîdir ki Allah'a inananlar böyle aziz bir günde buna tahammül edemezler. Sanatını başka yerde icra etmesini söylerler. Hatta mükerreren rica ederler. Adam gitmek isterse de malûm zihniyetin uşağı olan bay Zülküf, mani olur. Münakaşa uzamış, olay artık bir çatışma hâlini almıştır. Hadisenin yatışması için Yurt Talebe Başkanı, Yalçın Serinsöz araya girer. Bu da sonuç vermez. Ruhi'nin olaya karışması bundan sonra başlar. O, halk şairi(!) ile konuşurken Zülküf, Ruhi'ye saldırır. Artık tren raydan çıkmıştır. Ruhi mukabele eder. Birkaç kişi saldırdığı halde hepsini savmıştır başından. Bu sırada yere düşmüş olan Zülküf, tabancasını iki defa ateşler. Bunu kardeşinin namluyu Ruhi'nin sırtına dayayarak sıktığı kurşun takip eder. Artık yere yuvarlanmış ve öldürücü yara açılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılmasına ve her türIü ihtimama rağmen kaderin tecellisine uyarak, 4 Ocak 1968 akşamı saat 20.00 sularında Hakk'ın rahmetine kavuşur.

Görünüş itibariyle cinayetle sonuçlanan bir olay ve her gün rastlanan zabıta vak'alarından biri olmaktan öteye gitmeyen bu hadise acaba bu kadar basit bir düşünce ve yorumla bizi gerçeğe götürür ve hakikati buldurabilir mi?... İşte bu suale her aklı selim sahibinin vereceği cevap: Hayırdır. Bu hayır ifadesinin manasına nüfuz edebilmek için olayların öncesine bir göz atmak gerekir. Şöyle ki geçen sene Site Yurdu Başkanlığını Zülküf Şahin yapmıştır. Bu seneki seçimlerde yurt idareciliğini ve başkanlığını imanlı gençler ele geçirmişlerdir. Seçimler arifesinde en geniş faaliyette bulunanlardan biri de Ruhi'dir. Zülküf, başkanlığı sırasında yurdun lokantasına ve kantine akrabalarını ve üvey kardeşini yerleştirmiştir. Ruhi'yi vuran Zülküf'ün üvey kardeşidir. Kavgayı başlayan ise Zülküf. Gelen şair bozuntusu. Allah'a ve dine küfrettiğine, Zülküf'le özel olarak tanıştığına göre bu bir tertiptir. Tertiptir ve bu tertibi malûm zihniyetler yapmıştır. Malûm zihniyetler diyorum çünkü Zülküf, T.İ.P. (Türkiye İşçi Partisi) Gençlik Kolları başkanlığını uzun zamandan beri yapmaktadır. Aynı zamanda yurtta bu fikirlerinden dolayı tanınan ve nefret edilen bir kişidir. Bundan önce de fikirlerinden dolayı kavgaya girişmiş ve linç edilmekten kurtulmuştur.

Tertiptir çünkü; sekiz seneden beri Hukuk Fakültesi'nde talebe olan Zülküf, tabanca taşımanın suçunu çok iyi bilmektedir. SiIâh taşımak ve bile bile suç işlemekse bir kastı icap ettirir. O hâlde bu yine bir tertiptir. Neyse... Bu babda söylenecek söz çok ama biz bu kadarla iktifa ediyoruz. Olayın bir diğer yönü daha vardır.

O da Komünistlerin artık Müslümanlara karşı fiili harekâta başlamalarıdır. Aslında yapmak istedikleri şeyi şimdilik kaydı ile bir kişi üzerinde tatbik etmektedirler.

***************************************************************************
*************************************************
**************************************************

Sıtkı Keskin
(Üniversite ve Köy Dergisi Ocak - 1968)

İlk Ülkücü şehit Ruhi Kılıçkıran'a. :


ÜLKÜCÜYE DESTAN

Ne barda ne pavyon ne sazda gördüm
Ben seni beş vakit namazda gördüm
Her seher ihlâsla niyazda gördüm
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.

"Hamd olsun, İslâmım, Türküm" diyorsun
Haramda işin yok helâl yiyorsun
Hakkı Hak'ta bulmak ülküm diyorsun
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.

Senden çok uzakta her türlü günah
Ne mutlu, dilinden düşmüyor Allah
Elbet doğacaksın bir gün, bir sabah
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.

İslâm sende, ihlâs sende, hak sende
En güzel yaşayış ve ahlâk sende
Şefkatle ümitle gözler, bak, sende
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.

Gün gelirse ben de ölürüm derdin
Gün geldi erkekçe canını verdin
İçtin şehadeti göklere erdin
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.

Uğrunda öldüğüm mukaddes sende
Hak için gürleyen erkek ses sende
İslâm bir yaşayış, bir nefes sende
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.

Türküm deyip coştun bendini aştın
Sığmadın engine çağlayıp taptın
Şükürler Allah'a bunca ulaştın
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.

Çatmaz sana çehresini bu hilâl
Bak kanınla yine coşkun yine al
Sana hakkımızı hep ettik helal
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.

Seninle vatandır bu güzel vatan
Rahattır toprakta kefensiz yatan
Hiç şüphesiz senden incinmez atan
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.

Asım'ın neslisin unutma sakın!
Kırılsın göksünde her alçak akın.
Şüphesiz ki güzel günler çok yakın
Billâhi Hakikî ülkücüsün sen.

Dün Malazgirt'te sen ve Mohaç'ta sen
Kefenin olmuştu yine elbisen
Bir rüzgârsın Kıble yönünden esen
Unutma! Beklenen ülkücüsün sen.

Salih Sefa​

Ruhu Şad, Mekanı Cennet Olsun...
 
Şiir çok güzel ... emeğine yüreğine sağlık.
 
eline sağlık.... Allah tekrar rahmet eylesin...
 
Yazıdaki karsı gorusteki kisilere yapılan hakaretler ve Turk Milletini siddete azmettirici gorusler silinmistir..

Siyasal yonlu olarak sehit anılan kisileri diger bolum yerine buraya actırmaktayız ama bunu her seferinde siyasal bi propaganda haline getirmek kural cignenmesine yol acmaktadır..İleride dikkatli olunacagını umuyorum..
 
Yılmayacağız yıkılmayacağız
Başaracağız
Başaracağız
Başaracağız!!!

Ruhun şad mekanın cennet olsun Kılıçkıran.
Ne demişti büyük Üstad Ozan Arif ;

''Ruhî Kiliçkiran ilk göz agrimiz,
Sonra Özmeni'miz, İmamoğlu'muz,
Önkuzu'muz derken yandı bagrımız.
Unutamam, unutamam unutmam. ''
 
PKK ya ilk şehidi veren TİKP örgütünün 4 il yöneticisi 1 de ilçe başkanıdır... MHP göz boyamaya çalışmasın .. TİKP de şuan ki İP dir.
 
şehit sadece pkk ya karsımı verilir ?

ve bu arada sehitin ölüm tarihine bi bak ve pkk ile bi bagdastır bakalım pkk denen orgut kac yılında kurulmus ılk baskını nereye olmus : ))


ve bu arada ben pkk adını ılk olarak bı köy baskınında sılahlı falıyete gectıler dıye bılıyodum yanı köylüleri öldürerek adım atmıslardı bu pislige..
 
şehit sadece pkk ya karsımı verilir ?

ve bu arada sehitin ölüm tarihine bi bak ve pkk ile bi bagdastır bakalım pkk denen orgut kac yılında kurulmus ılk baskını nereye olmus : ))


ve bu arada ben pkk adını ılk olarak bı köy baskınında sılahlı falıyete gectıler dıye bılıyodum yanı köylüleri öldürerek adım atmıslardı bu pislige..

ispik yukardaki yazıyı iyi okursan " Komünist Bölücüler" diye geçmiş bu bir **************. MHP ile DTP Arasındaki farkı biri açıklarmı bana .. Şu bir Gerçektir.ki Milliyetçilik Kızamık Gibidir. Çocukluk hastalığıdır. Gelip Geçidir.. PKK Yada TİKKO Marksist Leninist Yada maoist Düşünce yerine kürt Milliyetçiliği yapmatadır. MHPde Türk milliyetçiliği yapar.. 2 side Bölücülüktür 2 site Gericidir.. ****************





# Tahrik edici,yerici,uzlaşma zemini arama kaygısından uzak,yıkıcı ve hakaret iceren yorumlarda bulunmak yasaktır.Devlet kurumları elestirilebilr ama hakaret edilemez..
 
Osmanlıya özgü bir şeymi yoksa Ülkü ile ilgilimi?:eek:

tug.jpg


Üç Tuğ ve Hilâl:
Hilâlin içindeki üç tuğ devlet, millet ve hakimiyeti temsil eder.​

Devlet:
Devlet birliğin, beraberliğin, gücün ve otoritenin adıdır. Devletsiz bir toplulukların hayat hakkı bulunmayacağı gibi, ömürleri de hep kısa olmuştur. Türk milleti, tarih boyunca pek çok güçlü devlet kurmuş ve tarihe yönverebilmiştir. Ama asıl önemli olan devletin niteliği ve niceliğidir.

Alperen Ocakları'nın devlet anlayışı "millet için devlet" anlayışıyla izah edilebilir. Devlet millet için vardır. Milletin mutluluğu, huzuru, namusu, onuru için vardır. Eğer devlet bu aşamada başarısız olmuş, çatısı olduğu topluluğun huzurunu sağlayamamış, onurunu zedelemiş veya zedelenmesine engel olamamış ise, devlet olma niteliğini de kaybetmiş demektir.

Bir diğer husus ise devlet, sistem ve millet ilişkisidir. Devlet sistemle milletin arasında, sistemin kalkanı olma durumunda değil, milletin önünde engel olan sistemin başında balyoz olmalıdır. Millete rağmen sistemin bekâsını sağlanmaya çalışan devlet, o milletin devleti değil, ancak ve ancak o milletin sırtındaki kambur olabilir. Bu anlamdaki devlet, işgalci mantığıyla idare ediliyor demektir.

Devlet, milleti için varolma aşamasına ulaşana kadar üç tuğun biri bu mücadelemize işaret edecektir.

Millet:
Millet hayatın gerçeğidir. Kavim kavim yaratılış hakikatini unutmadan hareket ederek, milletin bekâsına hizmet etmek, Alperen Ocakları'nın diğer hedefi olacaktır. İlahî ölçüleri kabullenişle, millet sevgisini yaşatmak boynumuzun borcu olacaktır.

Bu millet İslâm'ın sancağını altıyüzyıl sallandıran bir millet olmanın şerefini her zaman taşıyacak ve bütün İslâm âleminin dirilişini gerçekleştirmek için mücadelesini sürdürecektir. İslâm'ın birlik sancağı Anadolu'da düştü ve Anadolu'da kalkacaktır.

Hakimiyet:
Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır. Allah (C.C.) güç olarak bütün güç ve otoritelerin üzerindedir. Allah'ın hükmü hakim olana kadar zalimlerle mücadele etmek şuurunu yitirmeden hareket etmek, Nizam-ı Âlem mensuplarının en büyük amacı ve hedefidir. Kafirler istemese de, Allah (C.C.) nurunu tamamlayacaktır. Ayet-i Kerimesi de bu mücadelenin mutlak zaferine işaret olarak, umudumuzun kaynağıdır.

Hilâl:
Hilâl asırladır küfrün karşısında imanın, haçın karşısında İslâm'ın işareti olmuştur. Herşeyin temeli olan Kur-an'a tabi olanların sancağıdır.

Hilâlin Anlamı:
Hilâlin müslümanlarca sembol kabul edildiğini biliyoruz. Ancak bunun sembolik değeri nereden gelmektedir? Dolunay, (Bedir) ayın 14. gecesindeki haliyle daha parlak olduğu halde, niçin en az ışık verdiği yay şeklindeki zayıf şekli sembol seçilmiştir?

Hilâl eğer haçta olduğu gibi doğrudan doğruya şekilden alınan bir sembol olsaydı, ayın 14. gecesindeki en parlak haliyle dolunay şeklini sembol olarak kullanmak daha uygun olurdu. Oysa Hilâl, şekli dolayısıyla değil, ismi dolayısıyla sembol olmuştur. Bunun anlamı da Allah’ın isminden alınmıştır.

Bilindiği gibi hilâl kelimesinin arapça aslında bir ”he”, bir ”lam”, bir ”elif” ve yine bir ”lam” harfi bulunmaktadır. Yani bir ”he”, bir ”elif”, iki tene ”lam” bulunmaktadır. Bu harflerin ebced hesabıyla rakam değeri ise; ”He” 5, ”Lam” 30, ”Elif” 1, ikinci ”Lam” 30’dur. Toplam 66’dır.

Allah kelimesi de yine bir ”Elif”, iki ”lam” ve bir ”he” ile yazılmaktadır. Bu harflerin de yine değeri 66’dır. Her iki kelimeyi meydana getiren harfler değişmediği için bunların rakam olarak değeri değişmez. Harfler her iki kelimede de aynıdır, sadece yerleri farklıdır. Yani biz Hilâl yazarken Allah isminin harflerini kullanıyoruz. Madem ki, her iki kelimeyi meydana getiren harflerin kendilerinde ve rakam olarak değerlerinde bir değişiklik yoktur, öyleyse bu kelimeyi bilhassa sembolik olarak birbirinin yerine kullanmak mümkündür. O halde bayrak üzerine Allah yazacak yerde aynı ismin eşdeğerlisi olan Hilâl’i koymak hem daha anlamlı, hem de inancımıza daha uygundur. Çünkü, inancımıza göre, ”Allah’ı sembol olarak bile ifade etmek mümkün değildir. Aksi halde putperestlerin düştüğü hatayı tekrarlamış oluruz. Oysa İslâmiyet putperestliğin her çeşidini yıkmak üzere gelmiş bir dindir.

Allah’ın birliği (Tevhîd) inancı ”Lailahe illallah” formülü ile ifade edilen manası, böylece hilâl şeklinin içinde sembol olarak kullanılmıştır.

İşte Alperen Ocakları, ”devlet, millet, hakimiyet” anlayışını İslâm’ın hilâliyle çerçeveleyerek kendisini ifadelendirmiştir.

ÜÇ TUĞ’LU HİLÂL

Bir zamanlar Nizâm-ı Âlem ocaklarının tertiplediği, S. Ahmed Arvasi’yi anma toplantısını izlerken, bir an gözüm üç tuğ’lu Hilâl’e dikkat kesildi... Birbirinden değerli konuşmacıları dinledikçe üç tuğ’lu Hilâl’in ne manaya geldiğini anlamaya çalıştım.

Seyyid Ahmed Arvasi’nin, bütün yönleriyle ortaya konulmasına çalışılırken, son sözü Muhsin Yazıcıoğlu dile getiriyor ve medeniyetlerin üç sutun üzerine yükselebileceğini vurguluyor. Muhsin Yazıcıoğlu Seyyid Ahmed Arvasi’nin sözlerinden pasajlar aktarırken, üç sütunun, üç tuğ olabileceğini idrak ettim. Medeniyetlerin inkişafında önemli unsur teşkil eden bu üç sütunu bina eden bir Osmanlı gerçeği var hatta. Devlet-i Aliyyenin yükselişindeki sır, üç tuğ da esrarını korumaktadır hala. Üstelik bu üç iksiri gönlünde taşıyan bir de Hilâl söz konusu.

Üç tuğ ve bir hilal Türk-İslam medeniyetinin oluşmasında en büyük kaynak olsa gerektir.
Osmanlı, Söğüt’te kurulurken malzemesi üç tuğlu Hilâl’di sanki. Osman Gazi ve etrafındaki Şeyh’ler, Gazi dervişler (Alperenler), alimler ve ahiler “üç tuğ”lu Hilâlin vücut bulmasına vesile olmuşlardır. Üç tuğlu Hilâl Osmanlı ile uygarlaşmış ve günümüze kadar da etkisini hissettirmeye devam ediyor.

S. Ahmed Arvasi, medeniyetleri üç sütun üzerine yükseldiğini belirtirken, bu üç sütunun: İlim, sanat ve din olduğunu vurguluyor.

S.Ahmet Arvasi Hocamız bize, ilmin mutlak objektiviteyi, Sanat’ın subjektif gerçeği, dinin ise mutlak gerçekliği ihtiva ettiğini öğretiyor. İşte bütün mesele bu üç unsurda gizli. Hilâl’in Salib’le kavgasında, üstün olan üç sütunun kalbi denilen Hilâl’di. Tarihimize kuru cihangir davası olarak bakan bir takım çevreler,her nedense o muhteşem medeniyetimzin üç sütunu olan ilim, sanat ve din yönünü görmezden gelirler. Oysa, bizim üç kıtada hükmeden bir devlet olmamızdaki güç kaynaği üç sütun üzerine kurulu medeniyet olarak doğmamızdır. Eğer sırf mücadelemiz kuru bir cihanşümul kavga için olsaydı, bizim de bir Moğol kasırgasından farkımız olmayacaktı. Malum Moğallar, ilim, sanat ve din gibi değerlerden uzak bir kavga verdiklerinden dolayı, yüz seneyi aşmayan kısa süreli hakimiyetleri olabildi ancak.

İnsanlık Hilâl’ın pırıltısından medeniyeti tanıdı. Avrupa bugünkü rönesansını bize borçludur bu yüzden. Batı açısından Haçlı seferleri bir bakıma savaşın ötesinde Müslümanların sahip olduğu medeniyeti tanımlamalarına vesile oldu. Batı, karanlık Ortaçağ hayatını ışığa (rönesansa) çevirmesini Hilâl’e borçludur. Salib, mendili ve tuvaleti dahi bizim medeniyetimizle tanıştıktan sonra öğrenebilmiştir. Dedik ya, biz cihana kuru kavga olarak gelmedik. Bilakis üç Tuğ’lu Hilâl’in ışığıyla medeniyet olarak hükmettik alemi. Tüm alem bizimle nizam buldu ve şereflendi böylece.

Yönetim açısından ise üç tuğ; millet, devlet ve hakimiyet demek. Osmanlı şemsiyesi altında yaşayan bütün unsurlar Osmanlı’da her zaman efendi olarak telakki edildi. Öyle ki Kanuni; ‘’Asıl efendi reaya’dır’’ diyerek bu durumu teyid etmiştir. Aynı zamanda devlet; milletin teşkilatlanmış halidir. Nitekim F.Grenard; “Osmanlı hiç bir zaman milliyetler tezadı oluşturmadı’’ derken devleti aliyye’nin teşkilatlanmasındaki gerçeğe işaret etmiştir. Osmanlı, hiç bir zaman bağrında taşıdığı değişik kimlikdeki unsurları ayrılık olarak görmedi. Bilakis, bütün bu unsurları bir kilimin desenleri olarak telakki etti. Böylece altı yüz sene kardeşce bir arada nasıl yaşanacağının formülünü dünyaya ıspatladılar. Hakimiyet; emperyalizm olarak değerlendirilmemeli. Çünkü Osmanlı da Hakimiyet Nizâm-ı Âlem olarak kabul gördü. Avrupalıların hak dediği şey, kuvvetti. Bizde ise hak adaletti. Kuvvetimiz (hakimiyetimiz) Nizâm-ı Âlem’di çünkü. İdari açıdan değerlendirildiğinde ise üç tuğ, millet, devlet ve hakimiyet anlamına gelir ki , bu üç sütunun arasındaki uyumluluk Osmanlı’yı Söğütten ötelere taşımaya yetti bile.

Dış dünyaya diktiğimiz bu tuğların iç dünyamızdaki anlamı ise Şeriat, Tasavvuf ve Hakikattir. Bir aydınımız Osmanlı’nın yükselmesini şeriata ve tasavvufa bağlar. Gerçek manada Nizâm-ı Alem’e gönül verenler iç dünyalarında hep İ’lây-ı Kelimetullahı hiç eksik etmediler. Kalb’lerinden lafza-i Celali (Allah zikri-Allah lafzı) zikrederek, Şeriat, Tasavvuf ve Hakikat tuğlarının doruğuna ulaştılar. Bu üç tuğu nefsin şubelerinde dalgalandıranlar Hakikat’e erişebildiler ancak. Üç tuğ’un görüntüleri, etrafa Hilâl olarak yansıdı hep. Hilâl karanlığı aydınlığa çeviren tek ışık.
Kendilerini Nizâm-ı Âlem Ülkücüleri diye tanımlayanların Nizâm-ı Alem davası gereği üç tuğ’lu Hilâli sembol olara seçmeleri manidardır.. Ne diyelim niyetleri halis ise Allah yardımcıları olsun.

ALPEREN GÜRBÜZER

Not: yapılan açıklamalar sorulan soru üzerine bilgilendirme amaçlı yapılmıştır, propoganda amacı taşımaz.
 
Kod:
# Tahrik edici,yerici,uzlaşma zemini arama kaygısından uzak,yıkıcı yorumlarda bulunmak yasaktır.

kürt Milliyetçiliği yapmatadır. MHPde Türk milliyetçiliği yapar.. 2 side Bölücülüktür 2 site Gericidir.. ****************


bu yorum silinmiyor benim yorumum siliniyor ne ala memleket!!!
 
mhp nın mıllıyetcılıgını degılde orda Turk mıllıyetcılıgı dedıgın ıcın konusuyorum sımdı hıc bı sekılde TURk mıllıyetciliği herkes kendı topraklarında yasasın mantıgında tavır almıs olsaydı ınan su an durum boyle olmazdı belli semtlerde sokaklarda tek TÜrk göremezdin yada tek Kürt göremezdin su an pkk denılen serefsız orgut bunu dogu bolgemızde yapmaya calısıyor

ve ayrıca hangi kürt milliyetcisi kendi vatandasların arasına bomba koyar bu kürt milliyetciligi filan degil pkk nın yaptıgı
 
ÜLKÜCÜYE DESTAN

İlk Ülkücü şehit Ruhi Kılıçkıran'a.
Ne barda ne pavyon ne sazda gördüm
Ben seni beş vakit namazda gördüm
Her seher ihlâsla niyazda gördüm
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
"Hamd olsun, İslâmım, Türküm" diyorsun
Haramda işin yok helâl yiyorsun
Hakkı Hak'ta bulmak ülküm diyorsun
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Senden çok uzakta her türlü günah
Senden çok uzakta her türlü günah
Ne mutlu, dilinden düşmüyor Allah
Elbet doğacaksın bir gün, bir sabah
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
İslâm sende, ihlâs sende, hak sende
En güzel yaşayış ve ahlâk sende
Şefkatle ümitle gözler, bak, sende
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Gün gelirse ben de ölürüm derdin
Gün geldi erkekçe canını verdin
İçtin şehadeti göklere erdin
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Uğrunda öldüğüm mukaddes sende
Hak için gürleyen erkek ses sende
İslâm bir yaşayış, bir nefes sende
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Türküm deyip coştun bendini aştın
Sığmadın engine çağlayıp taptın
Şükürler Tanrı'ya bunca ulaştın
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Çatmaz sana çehresini bu hilâl
Bak kanınla yine coşkun yine al
Sana hakkımızı hep ettik helal
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Seninle vatandır bu güzel vatan
Rahattır toprakta kefensiz yatan
Hiç şüphesiz senden incinmez atan
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Asım'ın neslisin unutma sakın!
Kırılsın göksünde her alçak akın.
Şüphesiz ki güzel günler çok yakın
Billâhi Hakikî ülkücüsün sen.
Dün Malazgirt'te sen ve Mohaç'ta sen
Kefenin olmuştu yine elbisen
Bir rüzgârsın Kıble yönünden esen
Unutma! Beklenen ülkücüsün sen.

Salih Sefa

RUHU ŞAD OLSUN.
EL FATİHA...

ruhi-kilickiran2.jpg
 
ÜLKÜCÜ HAREKETİN İLK ŞEHİDİ RUHİ KILIÇKIRAN ( 4 Ocak 1968)
o tarihe kadar kaç tane sizden olmayanı öldürdünüz? kominizmle mücadele diye Türkiyeyi abd'nin kucağına oturtun sonrada vatan millet geyiği yapın burda. ne mutlu türküm diyene masalları anlatın.
daha düne kadar abd karşıtı bir söyleminiz bile yoktu. ne zaman ki kominizm çöktü, dincilik ve milliyetçilik ab-d tarafında tehdit olarak görüldü o zaman, bi anda ab-d karşıtı kesildiniz.
 
konuya ne kadar da vakıfsın :durdurun
üLkücüLerin kime ne karşıLığı verdiğini aLem biLir

daha düne kadar abd karşıtı söyLeminiz yoktu diyorsun
ne zaman ki kominizm çöktü, dincilik ve milliyetçilik ab-d tarafında tehdit olarak görüldü o zaman, bi anda ab-d karşıtı kesildiniz. diyorsun

komüniz dün mü çöktü?
 
Geri
Üst