türk ocağı
serdengeçti
Taşıdığım bayrak; temsil ettiğim mukaddes Türk milliyetçiliği davası uğrunda, komünist ve bölücü hainlerin kurşunlarıyla toprağa şehitler ordusuna katılmış olan Ruhi Kılıçkıran'dan Gün Sazak'a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerimin de su anda bizimle beraber olduklarını biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Onların tekzib etmeyecekleri şekilde konuşmaya, yanlız hak bildiğimi söylemeye mecburum. Çünkü onlar, o üçbinaltıyüz can, bu hak bildiğimiz yolda ``vatan-millet-din ve devlet" uğrunda şehit oldular...
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi Başkanlığı
Dosya Numarası: 1981/176
İfade Sahibi: Başbuğ Alparslan Türkeş
Onlar hem şehitlerimiz, hem de şahitlerimizdir. Yarin huzur-i ilahide de bana şahitlik edecek olanlar, onlardır...
Onların huzurunda, onlar için konuşacağım! Ebed-müddet olan Türk devletine;kıyamete kadar hür, müstakil, mes'ud ve müreffeh yaşamasını, her gayeden aziz bildiğimiz Büyük Türk milletine bugüne kadar hizmet ve etmek de olanlar için; yarin ayni yolda, ayni heyecan ve şuurla bu kutsal hizmetin bayrağını taşıyacak olanlar için konuşacağım!"
Başbuğ Alparslan Türkeş
12 Eylül Savunması'ndan...

]
ÜLKÜCÜ HAREKETİN İLK ŞEHİDİ RUHİ KILIÇKIRAN ( 4 Ocak 1968)
İlk Fakat Son Değil
Bir olmak veya olmamak mücadelesinin arefesindedir Türkiye... Çok olaylara gebedir. Neden mi olacak bütün bunlar? Cevap gayet basittir. Artık Türkiye'nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzım. Hem de bu ispatlama fikir yönünde olduğu kadar gerekirse acı kuvvetle de olacaktır... Biz fikir yoluyla olmasını isterdik, haklı davamızın fikren ispatı çok kolaydı. Ne yazık ki olaylar hiç de düşündüğümüz gibi tezahür etmedi. Şimdi karşımızda taş gibi acı vakıalar var, gerçekler var. Fikren mücadelemizin semere vermeyeceğini en güzel şekilde ispatladılar. Mana yönünden fethi henüz tamamlanmamış olan Anadolu'nun elli yıldan bu yana ilk şehidi. Belki de ruh âleminin çöküntüsü tamamlanmak üzere olan Müslümanlara bir işaret, bir haberci, belki de bir ikaz durumundadır. Ama ne dereceye kadar kıssalardan hisse alacak ve ne dereceye kadar olmak yolunda ölen şehidimizin ruhunu şad edeceğiz... Bu şad ediş ne şekilde olur? Ruhlardaki infial nasıl hareket hâlini alır? Bütün bunların cevabını daha sonra vereceğiz. Şimdi olayın sadece görünüşünü inceleyecek, görünmeyen yönlerine sonra tekrar döneceğiz.
Hadise bütün Müslümanların üzerine rahmet yağan bir ramazan gecesi olmuştur. Herkes insan olmak yönünden kendi nefis muhasebesini bizzat yapar o günlerde. İman cephesi; bir zincirin halkaları misali ayrılmaz olur, birlik ve beraberlik son haddini bulur. Tekleşen gönüller, ifadelerini, bükülen boyunlar ve açılan ellerde bulur. Gözler pınarlar misalidir.
Yağmurlar yağar bu pınarlardan... O yağmurlar ki; inananların gözyaşları ve Hakk'ın rahmetidir, daima... İşte böyle bir gün. Vakit akşamdır. Yani iftar vakti. Akşama kadar İslâm'ın her emrinde bulunan hikmetin yüzlere verdiği İlâhî bir nurla nurlanmış yüzlerin gönül gönüle, kalp kalbe vererek iftar yapışları... Sonra tanıştıklarıyla Iisanı gali ile, tanışmadıkları ile lisanı hâl ile sohbet... Yemeği müteakip namaz ve çay içmek için kantine geliş...
Olay bu anda içeri giren bir şair bozuntusu ile başlar. Hani malûmunuzdur, şu son devirlerde çıkan ve dine, imana söverek meşhur olanlardan. Girer girmez sövgüsüne başlar. Tabiîdir ki Allah'a inananlar böyle aziz bir günde buna tahammül edemezler. Sanatını başka yerde icra etmesini söylerler. Hatta mükerreren rica ederler. Adam gitmek isterse de malûm zihniyetin uşağı olan bay Zülküf, mani olur. Münakaşa uzamış, olay artık bir çatışma hâlini almıştır. Hadisenin yatışması için Yurt Talebe Başkanı, Yalçın Serinsöz araya girer. Bu da sonuç vermez. Ruhi'nin olaya karışması bundan sonra başlar. O, halk şairi(!) ile konuşurken Zülküf, Ruhi'ye saldırır. Artık tren raydan çıkmıştır. Ruhi mukabele eder. Birkaç kişi saldırdığı halde hepsini savmıştır başından. Bu sırada yere düşmüş olan Zülküf, tabancasını iki defa ateşler. Bunu kardeşinin namluyu Ruhi'nin sırtına dayayarak sıktığı kurşun takip eder. Artık yere yuvarlanmış ve öldürücü yara açılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılmasına ve her türIü ihtimama rağmen kaderin tecellisine uyarak, 4 Ocak 1968 akşamı saat 20.00 sularında Hakk'ın rahmetine kavuşur.
Görünüş itibariyle cinayetle sonuçlanan bir olay ve her gün rastlanan zabıta vak'alarından biri olmaktan öteye gitmeyen bu hadise acaba bu kadar basit bir düşünce ve yorumla bizi gerçeğe götürür ve hakikati buldurabilir mi?... İşte bu suale her aklı selim sahibinin vereceği cevap: Hayırdır. Bu hayır ifadesinin manasına nüfuz edebilmek için olayların öncesine bir göz atmak gerekir. Şöyle ki geçen sene Site Yurdu Başkanlığını Zülküf Şahin yapmıştır. Bu seneki seçimlerde yurt idareciliğini ve başkanlığını imanlı gençler ele geçirmişlerdir. Seçimler arifesinde en geniş faaliyette bulunanlardan biri de Ruhi'dir. Zülküf, başkanlığı sırasında yurdun lokantasına ve kantine akrabalarını ve üvey kardeşini yerleştirmiştir. Ruhi'yi vuran Zülküf'ün üvey kardeşidir. Kavgayı başlayan ise Zülküf. Gelen şair bozuntusu. Allah'a ve dine küfrettiğine, Zülküf'le özel olarak tanıştığına göre bu bir tertiptir. Tertiptir ve bu tertibi malûm zihniyetler yapmıştır. Malûm zihniyetler diyorum çünkü Zülküf, T.İ.P. (Türkiye İşçi Partisi) Gençlik Kolları başkanlığını uzun zamandan beri yapmaktadır. Aynı zamanda yurtta bu fikirlerinden dolayı tanınan ve nefret edilen bir kişidir. Bundan önce de fikirlerinden dolayı kavgaya girişmiş ve linç edilmekten kurtulmuştur.
Tertiptir çünkü; sekiz seneden beri Hukuk Fakültesi'nde talebe olan Zülküf, tabanca taşımanın suçunu çok iyi bilmektedir. SiIâh taşımak ve bile bile suç işlemekse bir kastı icap ettirir. O hâlde bu yine bir tertiptir. Neyse... Bu babda söylenecek söz çok ama biz bu kadarla iktifa ediyoruz. Olayın bir diğer yönü daha vardır.
O da Komünistlerin artık Müslümanlara karşı fiili harekâta başlamalarıdır. Aslında yapmak istedikleri şeyi şimdilik kaydı ile bir kişi üzerinde tatbik etmektedirler.
***************************************************************************
*************************************************
**************************************************
Sıtkı Keskin
(Üniversite ve Köy Dergisi Ocak - 1968)
İlk Ülkücü şehit Ruhi Kılıçkıran'a. :
ÜLKÜCÜYE DESTAN
Ne barda ne pavyon ne sazda gördüm
Ben seni beş vakit namazda gördüm
Her seher ihlâsla niyazda gördüm
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
"Hamd olsun, İslâmım, Türküm" diyorsun
Haramda işin yok helâl yiyorsun
Hakkı Hak'ta bulmak ülküm diyorsun
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Senden çok uzakta her türlü günah
Ne mutlu, dilinden düşmüyor Allah
Elbet doğacaksın bir gün, bir sabah
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
İslâm sende, ihlâs sende, hak sende
En güzel yaşayış ve ahlâk sende
Şefkatle ümitle gözler, bak, sende
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Gün gelirse ben de ölürüm derdin
Gün geldi erkekçe canını verdin
İçtin şehadeti göklere erdin
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Uğrunda öldüğüm mukaddes sende
Hak için gürleyen erkek ses sende
İslâm bir yaşayış, bir nefes sende
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Türküm deyip coştun bendini aştın
Sığmadın engine çağlayıp taptın
Şükürler Allah'a bunca ulaştın
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Çatmaz sana çehresini bu hilâl
Bak kanınla yine coşkun yine al
Sana hakkımızı hep ettik helal
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Seninle vatandır bu güzel vatan
Rahattır toprakta kefensiz yatan
Hiç şüphesiz senden incinmez atan
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Asım'ın neslisin unutma sakın!
Kırılsın göksünde her alçak akın.
Şüphesiz ki güzel günler çok yakın
Billâhi Hakikî ülkücüsün sen.
Dün Malazgirt'te sen ve Mohaç'ta sen
Kefenin olmuştu yine elbisen
Bir rüzgârsın Kıble yönünden esen
Unutma! Beklenen ülkücüsün sen.
Salih Sefa
ÜLKÜCÜYE DESTAN
Ne barda ne pavyon ne sazda gördüm
Ben seni beş vakit namazda gördüm
Her seher ihlâsla niyazda gördüm
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
"Hamd olsun, İslâmım, Türküm" diyorsun
Haramda işin yok helâl yiyorsun
Hakkı Hak'ta bulmak ülküm diyorsun
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Senden çok uzakta her türlü günah
Ne mutlu, dilinden düşmüyor Allah
Elbet doğacaksın bir gün, bir sabah
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
İslâm sende, ihlâs sende, hak sende
En güzel yaşayış ve ahlâk sende
Şefkatle ümitle gözler, bak, sende
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Gün gelirse ben de ölürüm derdin
Gün geldi erkekçe canını verdin
İçtin şehadeti göklere erdin
Billâhi ne güzel ülkücüsün sen.
Uğrunda öldüğüm mukaddes sende
Hak için gürleyen erkek ses sende
İslâm bir yaşayış, bir nefes sende
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Türküm deyip coştun bendini aştın
Sığmadın engine çağlayıp taptın
Şükürler Allah'a bunca ulaştın
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Çatmaz sana çehresini bu hilâl
Bak kanınla yine coşkun yine al
Sana hakkımızı hep ettik helal
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Seninle vatandır bu güzel vatan
Rahattır toprakta kefensiz yatan
Hiç şüphesiz senden incinmez atan
Billâhi hakikî ülkücüsün sen.
Asım'ın neslisin unutma sakın!
Kırılsın göksünde her alçak akın.
Şüphesiz ki güzel günler çok yakın
Billâhi Hakikî ülkücüsün sen.
Dün Malazgirt'te sen ve Mohaç'ta sen
Kefenin olmuştu yine elbisen
Bir rüzgârsın Kıble yönünden esen
Unutma! Beklenen ülkücüsün sen.
Salih Sefa
Ruhu Şad, Mekanı Cennet Olsun...