İşte CHP’nin Çanakkale rezaletinin belgeleri

ISHYnum846

New member
Katılım
18 Eki 2005
Mesajlar
3,284
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
karşıt odak
İşte CHP’nin Çanakkale rezaletinin belgeleri
Mustafa Armağan

Geçtiğimiz Pazar günü (5 Ağustos 2007) Zaman’ın Pazar Keyfi ekinde kaleme aldığım “CHP gençliğinin Çanakkale şehitleri rezaleti” ( bkz!!!!) başlıklı yazı, başta haber7.com ve moralhaber.net olmak üzere pek çok internet sitesinde alıntılandı ve gördüğüm kadarıyla bu sayede epeyce geniş bir okur kitlesine ulaştı. Ne var ki, yazının metninde sözü edilen resim gazetede teknik bir sebeple yayınlanamamış, internet sitesinde ise zaten köşe yazılarına resim konulmadığı için metindeki o ifade havada kalmıştı. Üstelik bazı okurlarım yazımı herhangi bir belge göstermeden yazdığım için de kınıyorlardı beni.

Aslında elimde bir değil, dört resim var. Üstüne üstlük devrin şöhretli kadın şairlerinden Şükûfe Nihal’in Kadeş rezaleti üzerine kaleme alınmış özel şiirini de bulmuştum. Bu görsel malzemeyi nerede değerlendirebilirim? diye düşünürken, ‘Neden internet olmasın?’ diye geçti içimden ve onları sizlerle paylaşmaya karar verdim. Maksadım, hem bu ilginç konuyu bir şekilde devam ettirmek, hem de benden belge isteyenlere bir tür cevap vermektir.

Fotoğraflar, Millî Yol dergisinin 30 Mart 1962 tarihli 10. sayısındaki dosyadan alınmıştır. Dergi, Kadeş rezaleti konusuyla yakından ilgilenmiş ve sonraki sayılarından bir kaçını okur tepkilerine ayırmıştır. Şükûfe Nihal’in şiiri ise Hilâl dergisinin Nisan 1962 tarihli 26. sayısında çıkmıştır. Yalnız şiir ilk olarak burada mı yayınlandı, yoksa bir alıntı mıydı? Bunu şimdilik tespit etme imkânımız olmadı.

-------------------------------------------------------------

73098.jpg


Yayınlayacağımız ilk fotoğraf, Kadeş
gemisinde dans eden bir çifti gösteriyor.

Çiftin gözleri, o devrin basın ahlak anlayışı
gereğince bantlanmış.

Alt yazıda şöyle deniliyor:
“Ça ça ça: Çanakkale’ye inince, şehitlik yerine Truva
harabelerine koşacak damı ve kavalyesi pek neş’eli bir dans esnasında.”


-------------------------------------------------------------

İkinci fotoğraf, vapurda kurulan bir çilingir sofrasının
başındaki acıkmış gençleri göstermekte. Soldan ikinci ve
sağdan üçüncü şahıslar içki şişelerini başlarına dikmişler.

73096.jpg


Soldan birinci şahıs ise kadehini doldurmayı tercih ediyor.
Alt yazıda şunlar yazılı: “Vur patlasın, çal oynasın: Şarap şişeleri
açılmış, çakırkeyif gençler, herkesin gözünden uzak olduklarını
sanarak sanki bir turistik geziye çıkmışlar.”



-------------------------------------------------------------

Fotoğraflarımızın üçüncüsü, Çanakkale yolcusu bir ‘çifti’ gösteriyor.
Erkek öğrenci, içkinin etkisiyle olacak, yorgun düşmüş
ve sevgilisinin dizine uzanmış.

“Samimi bir sahne” diyor alt yazı ve devam ediyor: “İçkinin verdiği
mahmurluğu kız arkadaşının kucağında gidermeye çalışan bir öğrenci.
Biraz sonra Çanakkale şehitlerinin hâtırası önünde eğilecek vücutlar,
şimdi pek tatlı (!) bir istirahate çekilmiş.”


73095.jpg


-------------------------------------------------------------

Dördüncü olarak bu resimlerin yer aldığı haberin
ilk sayfasını toplu halde gösteren Millî Yol dergisinin
orta sayfasının fotokopisini sunuyoruz.

73097.jpg


-------------------------------------------------------------

Son olarak sunacağımız belge ise o devrin milliyetçi-mukaddesatçı çevrelerini derinden sarsan bu ‘vahim’ olayın duyulmasının hemen ardından Cumhuriyet döneminin ilk kadın şairlerinden Şükufe Nihal’in kaleme aldığı şiir.

Göreceğiniz gibi bu şiire derin bir hayal kırıklığı ve üzüntü hakim. Bu da Kadeş rezaletinin o günlerin siyasi ve edebi kamuoyunda uyandırdığı derin teessürün bir yansıması olarak dosyamıza eklenmiştir.

73094.jpg


Belki Kadeş rezaletinin bir faydasından söz edebiliriz: O da ertesi yıldan, yani 1963’den başlayarak milliyetçi-mukaddesatçı gençlerin içlerinde bir Çanakkale ateşini yakmalarına vesile olmalarıdır.

İşte belgeler! Bakalım bunların karşısında ne diyecekler?

Yakın tarihimizin aydınlatılması için çıktığımız bu yolculukta kimbilir daha ne sürprizler çıkacaktır karşımıza.
Kaynak

Umarım bu sefer konu başka yerlere çekiliyor diye kapatılıp arkalara
atılmasından ziyade konuyu farklı yerlere çekenlere karşı bir önlem alınır
veya çaresi bulunur. Artık kapanılması istenilen konuda polemik
yaratıp konuyu kapattırma taktiği işlememeli.

Rebel dostum bu bir ima veya şikayet değil senin de hassasiyetini
anlıyorum fakat artık ucuz taktiklerle işlerine gelmeyen konularda kavga
çıkartılıp kapattırılmasından bıktım.
 
konuyla alakasız mesajlar silinecektir..
yorumunuz konuyla alakalı olsun..!
 
Şiir okunmuyor .

Fotoğraflar, Millî Yol dergisinin 30 Mart 1962 tarihli 10. sayısındaki dosyadan alınmıştır.

Anladım ama baya bir uzun zamandır forumda böyle başlıklar açılıyor .
Tamamda kime ney ispat etmeye çalışılıyor ? Amaç ne ?
Resimlerin nerden ve nasıl ve kimler tarafından nerde çekildiği belirsiz .
Bir ton iDDaa başka birşey değil .

Biz forumda nice resimler verdik hepsi fake dendi . ( ki hepsi tescilli resimlerdi )

Ben bu resimleri birşeye benzetemedim . İnanılacak bir tarafı yok .
Zaman ve haber 7 'nin haberleri deyip geçiyorum .


Not : Kimseyi savunma gibi bir arzu içinde değilim ama bazıları c/p yaparak ve 1962 yılını iddaa ederek birşeyler verince bu yazıyı yazma zorunluluğu hissetim .
 
Bunlar sahte belgelerdir Lacivert dostum..

Peygamber Efendimize sahte deyip, senin gerçekten peygamber olduğuna
inanmamız için bize bir kaç mucize göstermen gerek diyenler, mucizelerden
sonra bu büyücü bu sihirbaz deyip arkalarına bakmadan kaçanlar değilmiy di?

İnanmak isteyen bazı şeyleri görüp çok rahat inanabilir.
Pek çok gerçek o kadar apaçık ortada ki at gözlüğüne sahip
birisi bile bunları anlardı çünkü deliller atın önüne kadar geldi.
Ama inanmak istemeyenler her zaman bahane uydururlar..

Bu demek değil ki bizim çabamız bitecek. 1 inanmayana 1000 inanan çıkıyor..
47%lere kolaya gelinmedi..
 
Rezilliğin daniskası.....Hangi akla hizmet bu şekillere girmiş Türk gençliği ciddi ciddi araştırmak lazım....En azından bugünkü haline şükretmemiz gerektiğini gösteren ibretlik bir yazı olmuş bence....
 
****odaklar boş durmuyor,bu haberde onlardan biri ve bu **** odak,tarihimizi didik edip,kendilerine göre tekrardan bir tarih oluşturabiliyorlar.Bir bakıyorsunuz Nutuk'tan alındıgı söylenen bir alıntı ile Atatürk tesettürü türk toplumuna tavsiye etmiş görüyorsunuz.Sanki kılık kıyafet devrimini başka biri yapmış gibi ve alıntıya bakıyorsunuz bir iki sayfanın belirli yerlerinden belirli kelimeler cümleler bir araya getirilerek oluşturulan pasaj neredeyse Atamızı yobaz kılıgına sokuvermiş.Bunların hepsi okumayan,araştırmayan toplumumuzu,dinimizi kullanarak kandırma çabalarıdır ve bundada başarılı oldukları kesin.Şimdi başka bir haber neymiş,bilmem kaç yılında bir grup CHP'li genç bir gemiyle Çanakkale şehitlerini anma törenlerine giderken dans etmişlermiş miş,gemideki ne oldugu belli olmayan bir resimdeki gazete serilmiş bir yer sofrasındaki şişelerden esinlenilerek varılan sonuca varım sonucu içki içilmişmiş,Sanki gemideymişler ve 45 yıl öncesini çok iyi hatırlıyorlarmış gibi üstelikte gemideki kızların başını tutmuşlar gibi,kızlar bekaretlerini kaybetmişlermiş.Be kardeşim kötüleyeceginize ve bunlar halt edip içki içmişler dans etmişler diyebiliyorsanız,sizlerde gidin daha iyisini yapın siz giderken örnegin mevlüt okutun daha güzel işler yapın örnek olun.Yapana köstek olmaya çalışacagınıza sadece güzel yapmışlar ama şu yanlışları olmuş deyin. Kısaca ******** amaçlı iftiralar ve bunlar sözde dindar oldugunu belirten kesimlerce yapılıyor.Dindar insanımızı bu kadar basit iftiralar atabilecek pozisyona sokarak ta aslında bir yerde,dindar insan imajına kötülük yapıyorlar.
Arkadaşlar; Ben CHP'li degilim.CHP mutlaka hatalar yapmış ve halkı okuyamamıştır.O nedenle bugün,Ulusal degerleri ayaklar altına alanlar,bugün iktidardır.Karşısındaki güçler daha idealist,daha çok çalışan bununla birlikte dindar olduklarını söylemelerine ragmen,bir müslümana yakışmayacak şekilde,karşıdaki insanın haklarını yok sayarak,her türlü çirkef iftiraları atabilmektedirler.Bu haberde,bu ogakların genelde yazdıkları şekliyle "ULUSALcı"olarak addettigi,Ulusal degerlere sahip çıkanlara,kendilerinin rakip olarak gördügü Milliyetçi kesime karşı gizli bir savaş halindedirler ve bu yolda "hedefe varıncaya kadar ,her şey mübah"düsturuyla ,kendilerinden olmayan herkesi "kafir" kategorisine koyup,hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.Sadece yerel ve küçük,basından araştırınca,bunların gerçekteki yüzlerini görebilmekteyiz.Bunlar basının bir çogunu sermaye olarak zaten ellerine geçirmişler,geri kalanlarınıda iktidar olanaklarını kullanarak sindirmektedirler ve bunlarla mücadele eden ve edebilecek basına ve derneklere karşı da sindirme ve karalama çabalarını eger araştırırsanız görebilirsiniz.
Kendini Vatansever,Atasever,Milliyetçi hatta gerçek dindar gören vatandaşlarımıza,şunu önerebilirim.Çünkü Vatanımız çok büyük bir risk altındadır ve bu nedenle her birimizin dönen dolapların farkına varma gibi,Vatanımıza karşı görevlerimiz vardır.Onun için çok okuyup,araştırmalar yapmalıyız.Ancak öyle Vatandaşlık görevlerimizin,bilincine varabilir ve gereken mücadeleyi verebiliriz.Araştırmak isteyen arkadaşlarımıza,bu odakların haricindeki basından,Necip Hablemitoğlu'nun hayatını en ince ayrıntısına kadar okumanızı tavsiye edebilirim.Bu tür araştırmaya girişecek arkadaşlarım lütfen dikkat ki araştırıp bir şeylerin bilincine varmaya başladıgınızda,eger belirli odaklar tarafından tehlike olarak,görülmeye başladıgınızda,olmasanız bile Mason,Kominist,Ateist,bilmem ne etnik yakıştırmalarına hazırlıklı olun...


yorumlarınızda hakaret içeren kelimeler kullanmayınız..!
 
zaman ne olursa olsun bir kepazelik sözkonusu. insanlar hatalarını kabul edip bir daha olmamasını sağlamalı onu inkar etmek yerine !
 
CHP alel'âde bir parti değil, zararlı bir komitedir Bu Mesaja cevap yaz Bu mesajı alıntı yaparak yaz Bu mesajı degiştir / sil Bu Mesajı Moderatöre bildir Sayfanın Başına Git
Lâikliği din aleyhtarlığı mânâsına anlayan ve o yolda tatbik eden halkçıların günâhı çok büyüktür. Çünkü onların devrinde Müslüman Türk Milletinin imânı, millî secâyası, millî hüviyeti, dinî şeâiri çok sarsılmış, asırların yapamıyacağı tahribata mâruz kalmıştır. Bu devirde CHP'nin bozguncu, sapık zihniyeti, bütün azgınlığı, bütün şiddet ve ceberûtiyle tatbik olunmuştur. Bunun neticesidir ki, bugün dinden, îmândan mahrum, millî değerlere düşman, komünizme âşık, haymatloz, derbeder, serseri bir nesil yetişmiştir.

Bütün icrââtı ile sabit olmuştur ki, Halk Partisi denilen bu teşekkül, bu komite, alelade bir parti değildir. Başka bir karakteri, kendisine has bir ideolojisi vardır ki, bunu bir dîn gibi telâkki eder; halkın kafasına yerleştirmek ister. Bu itibarla alelade bir siyasî teşekkülden ziyâde, ideolojik bir komite, bir topluluktur. Eline fırsat geçtikçe, ideolojisini, bâtıl akidesini zorla tatbike çalışır. Malûm bâzı memleketlerde olduğu gibi...

Karşısında iki muhalif kuvvet vardır: Biri siyasî partiler, biri de dindir, İslâm Dinidir. Siyasî partilerle olan mücâdelesi, sandalya kavgasıdır. Fakat din ile, müslümanlıkla mücadelesi, ideoloji meselesidir. Kırk senelik hayatı, bunun şahididir. Siyast sahnesindeki oyunlarla bazen, iktidardaki kuvveti iğfal tuzağına düşürür, iktidarı eline alır. Fakat müslümanlıkla mücâdelesi, başka bir mâhiyet arz eder. Bozuk, yıkıcı, devirici ideolojisini, bâtıl akidesini kafalara, kalblere yerleştirmek için, evvelâ zemini müsâid hâle getirmek yolunu tutar: Bütün din müesseselerini kapatır, bütün mekteplerden din tedrisatını kaldırır, zalimane kanunlarla dini sımsıkı bağlar, demir çember içine alır. En ufak dinî bir faaliyeti, Islâmî bir inkişâfı amansız bir surette boğmaya çalışır.

Dinî neşriyata karşı şiddetli bir vaziyet alır. Engizisyonvârî emirler ve kanunlarla dinî neşriyatın kökünü kurutur. Dinî yazı yazanları mahkemelerde süründürür. Bin türlü müşkülât çıkarır. Müesseselerini târumâr eder. Kendi bâtıl zihniyeti ve ideolojisine taraftar olanlara hazinenin kapılarını açar, onları zenginleştirir, emrinde kullanır. Bu suretle dine karşı matbuatta bir cephe hazırlar.

Din ehline karşı bütün geçim kapılarını kapar, onları sıkıntı içinde kasıp kavurur, dilenecek hâle getirir. Elindeki vasıtalarla, emrindeki gazetelerle tahkir ettirir. Onları küçük. düşürecek hiçbir fırsatı kaçırmaz.

Mekteplere kol atar, çocukların kafalarından, kalblerinden ALLAH fikrini yıkmak için tıyneti bozuk, sapık öğretmenleri kışkırtır. Onlara türlü maskaralıklar yaptırır. Tertipli hikâyelerle, kötü telkinlerle masum yavruları zehirler.

Din talebesini sokağa döker, Komünist yuvaları açar. Adına Köy Enstitüleri der. Plânlı telkinatla çocukları dinden, ahlâktan uzaklaştırır, köylerin millî ve dinî ahengini bozacak ihtilâlci unsurlar yetiştirir. Dinsiz, imansız, komünist ruhlu öğretmenleri himaye ve teşvik eder.

Rusya'daki Allahsız kulüplerinden ilham alarak «Halk evleri» açar. Orada halkın dinî hislerini aşındıracak türlü mefsedetlere tevessül eder. Oralara din kitaplarının ve dergilerin girmesini şiddetle yasaklar. Camileri, mescitleri kapatıp oraları kızıl mâbed hâline koymayı tasarlar.

Pespaye' muharrirler bulur, onlara İslâm diniyle istihza, ilim ehlini istihfafla tahkir, müslüman halkın âdetleri ve mukaddesatı ile alay eden piyesler yazdırır; mekteplerde, tiyatro sahnelerinde oynatır. Bu suretle halkın mukaddes hislerini çiğnetir.

Düzme târih kitapları hazırlar. Yalanlarla, iftira ve isnatlarla düzenbazlık yapar. Hakikatleri değiştirir, islâm târihini tahrif eder.

Dinî cemiyet teşkilini men' eder. Müslümanlığın inkişâfına meydan vermez. Kendi bâtıl akidesini yürütmek için hakâyikı îmâniyeye hasım kesilir. Muhayyel suçlar, cepheler ihdas eder.

Gelecek yazılarımızda madde madde göstereceğimiz bu icraat, lâikliğin böyle dine aleyhtar tatbikatı, komünist diyarından başka dünyanın hiçbir medenî ve lâik memleketlerinde yoktur.

İşte Halkçılar, iktidarda oldukları uzun zamanlar bütün icraat ve tatbikatlarını hep böyle lâikliğe aykırı olarak yaptılar.
Onlara bu hareketlerinin hesabını soran olmadı. Çünkü onların yerlerine gelenler, o kökten idi. Yaktılar, yıktılar, Bu asîl, bu
faziletli milletin manevî varlığını soydular, soğana çevirdiler. Din harâb, îmân türab oldu. Emaneti ehline vermeyen.
gafil müslümanlar, işledikleri büyük suçtan dolayı tövbe ve istiğfar etsin, Allah'tan afv dilesinler...

Din müesseselerini kapattılar, ahlâk mezbahaları açtılar


Cümlece malûmdur ki, Halkçılar, evvelâ memlekette din müesseselerini kapatmakla dine karşı, İslâm dinine karşı taarruza başladılar. Din müesseselerinde okuyan kırkbin din talebesini bir anda sokağa döktüler. Kırkbin din talebesi, yatakları omuzlarında, sokaklarda perişan bir hâlde, göz yaşları dökerken onlar iyş ü işret sofralarında rakılar, viskiler, şampanyalarla,
zevk ve kahkahalarla, sabahlara kadar icra-yı şâdumanî eylediler. Maarif Vekillerinin, şampanya kadehini kaldırarak:

- Bugün kırkbin yobazın yuvalarını târmâr ettim diye attığı naralar, hâlâ milletin kulağında çınlamakta, kalbini tutuşturmaktadır.
[* Bu cür'etkâr vekilin, bilâhare bağırsağı patlayarak kazuratı ağzından geldi. O hâlde cehennemi boyladı.]

Din müesseselerinin kapıları üzerine vurulan kara ve kızıl kilitler, uzun yıllar, bir çeyrek asırdan fazla zaman asılı kaldı. Bu zalimane, bu mulhidâne hareket karşısında din adamı yetişmesine imkân kalır mıydı? Bu suretle mâbedleri imamsız, minareleri müezzinsiz, köyleri hocasız bıraktılar, ölüleri gusledecek, defnedecek imam kalmadı. Cenazeler ortada tefessüh edecek hâle geldi.

Halbuki bu din müesseseleri, Şeyhül-İslâm Hayri Efendi zamanında «Dârül - Hilâfe Medreseleri» nâmıyla yepyeni bir tarzda teşkilâtlanmış, modern bir hâle gelmişti. Bilhassa ahlâk ve terbiyeye ehemmiyet verilmiş olmak itibariyle millet nazarında fevkalâde teveccüh ve rağbete mazhar olmuş, çok büyük bir mevki kazanmıştı. O derece ki, birçok vatandaşlar, hattâ hayli meb'uslar, çocuklarım liselerden alarak Dârül-Hilâfe Medreselerine vermeye başlamışlardı.

Maddî, manevî böyle mütekâmil bir şekilde meydana çıkan ve ilerlemekte olan bu din müesseseleri Halkçıların bozuk ideolojisi için büyük bir tehlike teşkil ediyordu. Din müesseselerinin bu inkişafından, devlet ve millet menfaatına, memnun olmak icab ederken, kırkbin din talebesini bir anda sokağa döktüler, memleketteki bütün din müesseselerinin kapılarını zincirlediler.

Tarih, böyle bir şenaati kayd etmemiştir. Ancak, dinsiz, imansız bolşeviklerin diyarında böyle cinayetler işlenmişti. Apâşikâr görülüyor ki, bu cinayet, ancak dinin, Din-i Mübîn-i İslâm'ın kökünü kurutmak maksadıyla irtikâp olunmuştur. Nitekim, öyle oldu. Bu tecâvüz ve taarruzlar İslâmın varlığının temellerini sarstı.

Pekâlâ anlaşılıyor ki, din müesseselerinin ve din ulemasının İstiklâl Harbi zamanında müslüman halkı mücadeleye teşvik ve bilfiil harbe iştirak hususundaki büyük hizmetlerini gören Halkçılar, bu manevî kuvvetin, ilerdeki mutasavver tatbikatlarına, plânlarına engel olabileceği endişesiyle, din ehlinin kudret ve nüfuzlarını kırmak için, zaferden sonra din müesseselerini kapatmayı, din ehlini kudretsiz hâle getirmeyi, ilkeleri, ideolojileri için bir zaruret telâkki etmişlerdi. Nitekim yaptıkları bütün işlerle bu hakikat tezahür etmiştir.

Şayanı dikkattir ki, Halkçılar, İslâm dininin tâlim ve tedris müesseselerini böyle büyük bir gayz ve şiddetle yıkarken, hıristiyan ve yahudilerin ve diğer bütün gayri müslimlerin din müesseselerine karşı en ufak bir müdahalede bile bulunmadılar. Ezcümle Heybelada'daki papaz mektebi ferih - fahur, kemâl-i emniyet ve serbesti ile hıristiyan din adamı yetiştirmekte devam etti. Dahildeki hıristiyan mâbedlerinden ve mekteplerinden başka harice de din adamları gönderecek derecede faaliyette bulundular. Diğer taraftan, misyonerlerin bütün din müesseseleri de kemâl-i serbesti ile faaliyetlerine devam ettiler. Halkçılar, onların kıllarına bile dokunmadılar. Demek, Halkçıların yegâne hasmı, yegâne taarruz hedefi, müslüman müesseseleri idi.

Halkçıların bu şenaati, Müslüman Türk Milletinin kalbinde çok derin yaralar açtı ki, asırlar bu yarayı iyi edemez. Bu acı, bu yürekler yakan hıyanetler hâtıralardan silinemez. Bu şenaatları irtikâp edenleri millet nasıl ister, ona nasıl itimat eder? Nasıl güvenir?

Din müesseselerinin kapılarını zincirleyen, kırkbin din talebesini sokağa döken, bütün mekteplerden din derslerini kaldıran halkçılar, açtıkları köy enstitülerinde komünist öğretmenler yetiştiriyor, bunları Rusya'ya gönderiyor, orada tahsilini ikmâl ettiriyor, sonra onları masum Türk yavrularının başına geçiriyordu.

O köy enstitüleri ki, orada kız ve erkek çocuklar bir arada bulunduruluyor, her türlü rezaletler oluyor, sık sık idarecilere içkili, danslı ziyafetler veriliyor, mumlar söndürülüyor, diploma yerine, kucaklarında bir piçle evlerine dönenler oluyordu.

O köy enstitüleri ki, orada Marks'ın beyannâmesi, komünist eserleri öğretiliyor, Müslüman Türk Milletinin dinî örf ve âdetleri tahkir, mukaddesatı tezyif ediliyordu. En rezil hikâyeler okutuluyor, en bîedibâne piyesler oynatılıyordu. Bu komünist batakhanelerine oluk oluk devlet parası akıtılıyordu.

Din kitaplarını kamyonlarla toplayıp mezbelelerde yaktılar

Bir aralık Halkçılar zulüm ve şenaatlerini o derece ileri götürdüler ki, Kur'ân dili ile yazılı namaz sûrelerini ihtiva ettiği için, çocuklara mahsus olmak üzere neşredilen din kitaplarını bütün memleketten kamyonlarla toplattılar. Polis karakollarında ayaklar altında süründürdüler, sonra da mezbelelere attılar, yaktılar, külünü havaya savurdular. Kızıl komünist radyoları, büyük takdirlerle bu şenaati cihâna ilân ettiler. Bu cinayeti irtikâp eden, kara ve kızıl kalpli bir münafık idi. Kendisine bizzat:

—Bu yaptığınız hareket lâikliğe, din ve vicdan hürriyetine sığar mı? dediğimiz zaman, gülmüş :

—Artık Türk çocukları Arab'ın dilinden hoşlanmaz, bir şey anlamaz, demişti...

Bu kadar küstahlaşan bu adam, bu derece şeni' bir harekette bulunurken, Çankaya'da karargâh kuran Halkçıların şefi İnönü'nün en büyük iltifat ve ikramlarına mazhar oluyordu.

1942'de «Kur'andan İktibaslar» adiyle neşrettiğimiz bir eser de bütün memleket kütüphanelerinden toplattırıldı. Baştan başa âyet-ı kerîmeden ibaret olan bu mübarek eser, karakollarda ayaklar altında süründürüldü. Zamanın Matbuat Müdürü, Halkçıların gözdesi, ideolojilerinin baş mümessili, meşhur müseccel solcu Vedat Nedim Tor «Dahiliyet Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü, sayı 653 ve 17 Mayıs 1942 tarihli» bize gönderdiği müzekkerede aynen şöyle diyordu:

— «Biz her ne şekilde ve surette olursa olsun memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak, dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücude getirilmeisne taraftar değiliz.»

Vedat Nedim ki komünist partisi kurmak ve Rusya hesabına Türkiye'ye ihanet etmek suçuyla muhakeme edildiği sırada şöyle itirafta bulunmuştur:

— «1925 tevkifatı üzerine kaçan Şefik Hüsnü'nün Moskova'dan gönderdiği talimatı aldıktan sonra, merkez heyetinden olup tevkif edilmeyen Mahmut, Salih ve Faik ile faaliyete geçtik. Mevkuf arkadaşlara Moskova'dan Kızıl Yardım Teşkilâtı tarafından gönderilen paraları dağıttık. Moskova ve haricî büromuz bizden daha fazla faaliyet ve tahrikler istedi; gazetelere aksedecek faaliyetler göremeyince de muntazam gönderilen bin dolarlık tahsisat kesildi.» (Senatör Doktor Fethi Tevetoğlu: «Türkiyede Sosyalist ve Komünist Faaliyeti»)

İşte bu millet, böyle çeyrek asırdan fazla zaman bu zâlimlerin boyunduruğu altında inledi durdu. Bütün bu zulümlere, bütün bu şenaatlere, bütün bu hakaret ve zilletlere tahammül etti. Ne de sağlam canı varmış! Ne de tahammül kabiliyetinde imiş! Zulüm ve tazyik, korku ve tedhiş ne kadar da onun şerefini, izzel-i nefsini korumadan uzaklaştırmış!..

Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz, ashab-ı kiramın toplu bulundukları bir sırada, elini şakağına koyarak düşünceye dalmış ve demiş ki:

— Bir gün gelecek, insanlar sofrada buyurun buyurun diye yemeğe davet oldunduğu gibi, yabancılar müslüman memleketlerini birbirine böyle peşkeş çekecekler!..

Ashab-ı kiram çok müteessir olmuşlar.

— Aman yâ Resûlallah! demişler; o zaman İslâm ümmeti pek az mı kalacak?

— Bilâkis, pek çok olacak. Fakat, sellerin kenara attığı saman çöpleri gibi olacaklar; kalblerine vehn arız olacak!.

— Vehn nedir? yâ Resûlallah!

— Vehn, hayatı sevmek, ölümden korkmak!..

Müslüman Türk milleti bir zaman için böyle hisleri dondurulmuş, dalâlete sürüklenmiş, saman çöpü hâline getirilmişse de, fıtratındaki asalet ve şehamet dolayısiyle çok geçmeden bu badireyi atlatmış, Allah'ın tevfik ve hidâyetine mazhar olarak boyunduruğu parçalamış, zâlimleri başından atmış, hürriyet ve şerefine, izzet-i nefis ve haysiyetine kavuşmuştur

Kiliselerde çanlar çalınırken, minarelerde Allahu Ekber diyenler zindanlara atılıyordu


Halkçıların mülhidâne bir şenâtı da Kur'ân lisanı ile, Peygamberimizin dili ile olan Ezan-ı Muhammedîyi yasak etmiş olmaları idi. Nice zamanlar camilerde, mescitlerde, minarelerde «Allahu Ekber» diyenleri zindanlara doldurdular. Peygamberimizin dili ile olan Ezan-ı Muhammedi, İslâm vahdetinin muazzam ve muhteşem bir şiarı, bir sembolüdür. Dünyanın neresine gitseniz minarelerinde Ezan-ı Muhammedîyi dinlersiniz, «Allahu Ekber» lâfza-i celâlini işitirsiniz. Bunu bozmak, islâm vahdetini parçalamaktır. «Allahu Ekber» lâfza-i celâlini camilerde, minarelerde, bütün İslâm mâbedlerinde yasak etmek, Müslümanların kalblerine hançer sokmaktan, dinin en yüksek bir şiarını yıkmaktan, İslâm'ın temeline bomba koymaktan başka bir şey değildir.

Dünyaya nice zâlimler, nice deccallar gelmiştir, fakat hiçbiri böyle bir şenaati irtikâp etmemiştir, etmek hatırına da gelmemiştir. Bu, dine, din-i mübin-i İslâm'a karşı taarruz ve tecâvüzün en şeni'idir; din düşmanlığının, İslâm düşmanlığının en bariz delilidir.

Halkçılar, bu şenaati irtikâp etmekle Müslüman Türk Milletinin kalbini hançerlemiş, yüzlerce milyonluk bütün İslâm dünyasının vicdanını tutuşturmuşlardır. Bu öyle kâfirâne, öyle zalimane bir taarruzdur ki bunu yapanların islâm dinine, islâm imanına karşı içlerindeki husumetin ne derece şedid, ne derece kızgın, ne derece kapkara ve kıpkızıl olduğunu göstermeye kâfidir.

• Bu şenaatin irtikâp olunduğu sıralarda idi, bir milletvekili Büyük Millet Meclisi kürsüsünde Müslüman halkın ıztı-rabını şöyle dile getirmiştir:

— «Seçim günlerinde köylüler bize ne dedi, bilir misiniz? Biz açız, sefaletteyiz, çoluğumuz çocuğumuz gıdasızlıktan bitkin bir hâldedir. Fakat bunlardan ziyade bizim gücümüze giden, bizi müteessir eden şey, camilerimizden, minarelerimizden, mübarek ezanımızı, «Allahu Ekber» dememizi yasak etmeleridir. Bizi Kur'an dilimizle, Peygamberimizin dili ile ibâdetten men'etmeye Allahu Ekber dedi diye, Kur'an dili le kelime-i şahadet getirdi diye imamlarımızı, müezzinlerimizi zindanlara atmağa ne haklan vardır? Lâiklik bu mudur?... Hangi köye gittiysek, hangi şehirli ile görüştü isek bize bunu söylediler.»

• Müslüman Türk Milletinin camilerinde, minarelerinde Allahu Ekber demeleri yasak edilirken, hıristiyanların kiliselerindeki çanlar, ferih fahur, memleketimizin her tarafında âfâkı inletiyordu. Bu şirk ve küfür çanlarına hiç ilişmeyip de, Tevhidi cihana yayan Müslüman Türk Milletinin mâbedlerinde okunan Ezan-ı Muhammedîye karşı taarruzları, küfre karşı muhabbetin, islâm imanına karşı husumetin en açık alâmeti, en açık delili değil midir?

Böyle İslâm'ın mukaddesatına düşman bir komiteyi Müslüman Türk Milleti nasıl sevebilir? Sevmesine, istemesine imkân ve ihtimal var mı?
 
boyle bir rezaleti,kepazeligi gozler onune serdiginiz icin tesekkur ediyorum ve en onemlisi guzel kardesim simdiki hallerini de gorebilsek kimbilir hangi yalida ve hangi yatta sehit topragi olan vatanimizda onlara karsi nasil demlendiklerini bir gosterebilsekte asil kurtulusun icki masasinda degil calisma masasinda oldugunu gosterebilisek....
 
bunları butun halka duyurmak lazım bencede rezaleti yapanlar hep aynı
 
Olaya X parti gözüyle bakmanın bence bir yararı yok.Her partide iyi ya da kötü insanlar hep olmuştur ve olmaya da devam edecektir.İnsanları bu şekilde ırkçı bir şekilde yargılamanın bizim geleneklerimizle bile örtüşmediğini düşünüyorum.Günümüzden örnek veriyim size.Herhangi bir CHPli şuan Sayın Önder Sav'ı,herhangi bir AKP'li Sayın Kemal Unakıtan'ın yaptıklarını nasıl kabullenebilir.Olaylar bence insanın kendisiyle alakalıdır.Bunları parti politikası ve ideolojisi olarak görmek çok yanlış...
 
Teşekkürler dostum inanmak isteyen veya herhangi bir fikri olmayan insanlara gerçekleri anlatmak için yeterli belgeler olmuş. Ama kendini şartlandırmış insanlar için sadece bir kaç fotoğraf ve saçma sapan yazılar ;) Zaten kimin ne olduğunu biliyoruz ve şu an CHP'nin koltuklarını işgal eden beş para etmez adamlar bile kendilerinin ne olduğunu biliyor. Tekrar teşekkür ederim...
 
CHP, dün ne ise bugün de o. CHP, demokrasi tarihimiz boyunca bir gün olsun milletin yanında yer almadı. Yani millet için olmadı; mütemadiyen millete rağmen yaşadı. Millete rağmen politikalar (politikasızlıklar) üretti!
Gerçekte, CHP’nin muhalefeti mevcut iktidarlara olmayıp bizzat milletin kendisinedir. Bundan dolayıdır ki, CHP bir türlü demokrat olamamaktadır. Milletin değer yargılarını paylaşmamaktadır; bilakis onlara sırt dönmektedir. Hatta zaman zaman bunlarla çatışmaktadır.
Bu durum ise, CHP’yi milletten uzaklaştırmaktadır. Bunu bilen CHP de iktidarı sandıkta değil, başka yerlerde aramaktadır.
Geçenlerde CHP’li bir milletvekili Meclis kürsüsüne çıkıp, 1939-1950 arası İnönü yönetimini eleştiren bir iktidar milletvekiline sözde cevap verdi. Hayretler içerisinde, ağzım açık dinledim. Türk insanı için yüzkarası olan bu dönemi neredeyse göklere çıkardı. Sanırsınız böyle bir mutlu devir ne geldi; ne de gelir!
Halbuki o devirde millet tam bir perişanlık içinde idi. Ekmek bile karne ile veriliyordu. O günlerin nüfus cüzdanlarını taşıyanlar, bezi, gazı, tuzu vb. ancak vesika ile ve son derece mahdut miktarda edinebilirlerdi. Halk arasında ayırım yapılır, şeker memura kuruşla verilirken, halka birkaç lira karşılığında satılırdı.
“Varlık vergisi”ni ödeyemeyen gayr-i müslim vatandaşlar, Aşkale’ye sürgüne gönderilip taş kırdırılırdı. Kendi halkına da “yol vergisi” adı altında ödeyemeyecekleri vergiler koydu. Bu vergiyi ödeyemeyenleri ise, topluca yol inşaatlarında taş kırma işlerinde kullandı ki, bu hâl, “SS Kampları”nı andırıyordu.
O devirde milletimiz sıtmadan kırılmıştır. Sebebi “kinin” yokluğudur. Aynı şekilde bit ve pire her yanı kaplamıştı. Sebep “DDT” yokluğu idi!
Evlerdeki ve otellerdeki yataklar samandan yapılabilirdi. Pamuk ise İnönü’nün kardeşi “Kambur Rıza”nın tekelinde idi!
Bir yere düğüne gideceksen, giyinmek gerekmektedir. Oysa, üst-baş, ayakkabı kimsede yoktu. Bunlar belirli kişilerde, üstelik ayrı ayrı tedarik edilerek giyilir ve öylece düğünlere iştirak edilebilirdi. Ayakkabı nerede? Milletin kahir ekseriyeti çarık giyiyordu. Her şeyden önemlisi milletin aşı kaynamıyordu. Koskoca bir millet aç biilaçtı. Milletin karnı, ancak DP iktidarında merhum Menderes’in gününde doyabildi.
Bu denli bir sefalet dönemini ballandıra ballandıra anlatabilen CHP’liye cevap vermeye elbette değmez.
Ama görülen o ki; CHP ve CHP’li dün ne ise bugün de aynı.
 
savunmaya çalışan arkadaşlar neden kızıyor anlamadım,,organizeyi yapan chp örgütü değilmiymiş yani...biri demişki kötüleyeceğinize daha iyisini yapın ,kuran okuyarak mevlit okuyarak gidin demiş..sanırım general di bunu diyen...iyide kardeşim yıllar sonra bile chp zihniyetiyle davranarak ;oraya gelenlere şunu zorluyorlar emin olun...diyelimki turistik gezi gibi gitmediniz,elinize kuran alıp sağda solda yatan şehitlere bir yasin okumak istediniz,size rehberlik eden kişiler anlatırken duygulandınız ve ağlayanlar oluyor ,tam bu esnada bir asker yada rütbeli peydahlanıpp'' duygusallık yokkk'' diyor..biz bunu yaşadık..yani orda sanki romayı eyfeli gezer gibi yapacaksınız öyle şehitlik din iman gücü falan diye duygusallık yaşarsanız birileri ona bile müsade etmez..bu millet kendi şehidine bile ağlayamaz hale geldi beylerr...orda bile iman gücü ,şehitlik,kavramları yasak olmuşş..ama anzaklara methiye düzenlere ses çıkmıyor..yada elinde biralarla gitarlarla gezen bozuk gençlere ayıptır yazıktır utanmazlar bile diyemessiniz..bunlar benim yaşadıklarım...chp aynı,kafa aynı,,daha ne diyeyimn...
 
Geri
Üst