nickinru
New member
Ne güzel gazı almış gidiyordu, İsrail hükümeti kendi alçakça "operasyonuyla" bizim CHP medyasının utanmaz "Kılıçdaroğlu operasyonuna" da limon sıktı.
Bir şey de açık seçik meydana çıktı: Muhalefetin bir "dış politikası" yok. Bu işten anladığı da yok, ortaya atabileceği "alternatif politikalar" da mevcut değil. Eskaza iktidara gelirse, birtakım "prostatlı hariciyeci eskileriyle" vaziyeti idare etmek zorunda kalacak!... (Muhalefetin radikal kesiminin "ordu Gazze'ye" saçmalıklarını da ciddiye alan yok tabii.)
Nitekim Kılıçdaroğlu da İsrail konusunda hükümeti desteklediğinden başka bir şey söyleyemiyor.
Elbette bu çaresizliği "tek yumruk" falan teraneleriyle yutturmaya çalışacaklardır.
Fakat amigolarda, daha şimdiden, yavaş yavaş da olsa, istemeye istemeye de olsa bir hayal kırıklığı uç vermeye başladı.
Kılıçdaroğlu'nun "iyi bir hatip olmadığını" kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Saçı başı ağarmış kart şişkoların ayakkabılarını çıkarıp iskemle üstünde göbek atmaları, iktidar adaylarının "hitabet kabiliyetini" ne yazık ki arttıramıyor...
"Türkiye'yi kurtaracak" adamın konuşmasında "heyecan yokmuş, vurgu yokmuş"...
Zamanla olur, diyorlar, çalışmakla olurmuş. Yani bu bir "fıtrat" meselesi değilmiş.
Demosthenes gibi ağzına çakıl taşı dolduracak da öyle mi temrin yapacak?
Beğenmedikleri Deniz Baykal boş konuşurdu, yanlış konuşurdu ama hiç olmazsa "cerbezeli" konuşurdu. "Karizma" kavramının uzağından bile geçmemiş bu "emekli personel müdürü" kılıklı adam kitleleri peşine takıp sürükleyecek...
Yapabildiği konuşma, "ekonomi" alanına saplanıp kalıyor. Orada da geleneksel "fakir fukara" edebiyatı... Saçı bitmedik yetim, şu bu.
Sayın Kılıçdaroğlu çok halkçı... O kadar halkçı ki, evvelce Baykal'ın kullandığı Mercedes marka makam arabasına binmeyi reddetmiş.
Onu reddetmiş de, Cemal Gürsel devrinden kalma, Doğu Alman Trabant'ını hatırlatan Devrim arabasına mı binmiş?
Yoksa Fiat, Renault, Toyota falan gibi "yerli yapım" bir arabaya, daha doğrusu montaj sanayiinin yerli diye yutturduğu bir arabaya mı binmiş? (Lisans, dizayn ve motor yabancı ama "Türk mühendisleri, Türk işçisinin alın teri" falan filan pazarlaması...)
Hayır, Audi'ye binmiş!
Arada önemli bir fiyat farkı mı var? Benim emekçim gece gündüz harıl harıl Audi direksiyonu mu sallamakta yoksa?
"Kendi tercihim" demiş Kılıçdaroğlu....
Anlayamadık, acaba Audi'nin süspansiyonunu mu, çekişini mi, yol hakimiyetini mi, benzin sarfiyatını mı daha çok beğeniyor?
Görüyorsunuz, halkçılık kılıfı giydirilmeye çalışılan gülünçlüklerin sonu yok. Ecevit'in "Willy Brandt kasketini" otuz yıl sonra yeniden kafaya geçirmenin gülünçlüğü gibi bir şey bu.
Aslında bunlara hiç gerek de yok ama, gel de bunu, politikaya heves etmiş Ankara memurlarına anlat.
Yazık, bütün o kaset rezilliklerinden sonra, şapkanızdan hiç olmazsa daha besili bir tavşan çıkarmanızı dilerdik, habaset erbabı...
Derme çatma bir koalisyon hükümetinde pek pek çalışma bakanı olacak adamı "büyük önder" diye yutturmaya kalktınız. Daha üçüncü haftasında şişti.
Kılıçdaroğlu, CHP oylarını "kıpırdatır", o kadar. Kendi gücüyle değil, şişirmelerin ve beklentilerin gazıyla.
Her fırsatta bana hakaret etmeyi marifet sanan Gürsel Tekin de "kimlerle dans ettiğini" herhalde artık anlamaya başlamıştır. Partiden de kovdukları gün kahve içmeye beklerim.
Sabah Gazetesi 03.06.2010 Engin ARDIÇ
Bir şey de açık seçik meydana çıktı: Muhalefetin bir "dış politikası" yok. Bu işten anladığı da yok, ortaya atabileceği "alternatif politikalar" da mevcut değil. Eskaza iktidara gelirse, birtakım "prostatlı hariciyeci eskileriyle" vaziyeti idare etmek zorunda kalacak!... (Muhalefetin radikal kesiminin "ordu Gazze'ye" saçmalıklarını da ciddiye alan yok tabii.)
Nitekim Kılıçdaroğlu da İsrail konusunda hükümeti desteklediğinden başka bir şey söyleyemiyor.
Elbette bu çaresizliği "tek yumruk" falan teraneleriyle yutturmaya çalışacaklardır.
Fakat amigolarda, daha şimdiden, yavaş yavaş da olsa, istemeye istemeye de olsa bir hayal kırıklığı uç vermeye başladı.
Kılıçdaroğlu'nun "iyi bir hatip olmadığını" kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Saçı başı ağarmış kart şişkoların ayakkabılarını çıkarıp iskemle üstünde göbek atmaları, iktidar adaylarının "hitabet kabiliyetini" ne yazık ki arttıramıyor...
"Türkiye'yi kurtaracak" adamın konuşmasında "heyecan yokmuş, vurgu yokmuş"...
Zamanla olur, diyorlar, çalışmakla olurmuş. Yani bu bir "fıtrat" meselesi değilmiş.
Demosthenes gibi ağzına çakıl taşı dolduracak da öyle mi temrin yapacak?
Beğenmedikleri Deniz Baykal boş konuşurdu, yanlış konuşurdu ama hiç olmazsa "cerbezeli" konuşurdu. "Karizma" kavramının uzağından bile geçmemiş bu "emekli personel müdürü" kılıklı adam kitleleri peşine takıp sürükleyecek...
Yapabildiği konuşma, "ekonomi" alanına saplanıp kalıyor. Orada da geleneksel "fakir fukara" edebiyatı... Saçı bitmedik yetim, şu bu.
Sayın Kılıçdaroğlu çok halkçı... O kadar halkçı ki, evvelce Baykal'ın kullandığı Mercedes marka makam arabasına binmeyi reddetmiş.
Onu reddetmiş de, Cemal Gürsel devrinden kalma, Doğu Alman Trabant'ını hatırlatan Devrim arabasına mı binmiş?
Yoksa Fiat, Renault, Toyota falan gibi "yerli yapım" bir arabaya, daha doğrusu montaj sanayiinin yerli diye yutturduğu bir arabaya mı binmiş? (Lisans, dizayn ve motor yabancı ama "Türk mühendisleri, Türk işçisinin alın teri" falan filan pazarlaması...)
Hayır, Audi'ye binmiş!
Arada önemli bir fiyat farkı mı var? Benim emekçim gece gündüz harıl harıl Audi direksiyonu mu sallamakta yoksa?
"Kendi tercihim" demiş Kılıçdaroğlu....
Anlayamadık, acaba Audi'nin süspansiyonunu mu, çekişini mi, yol hakimiyetini mi, benzin sarfiyatını mı daha çok beğeniyor?
Görüyorsunuz, halkçılık kılıfı giydirilmeye çalışılan gülünçlüklerin sonu yok. Ecevit'in "Willy Brandt kasketini" otuz yıl sonra yeniden kafaya geçirmenin gülünçlüğü gibi bir şey bu.
Aslında bunlara hiç gerek de yok ama, gel de bunu, politikaya heves etmiş Ankara memurlarına anlat.
Yazık, bütün o kaset rezilliklerinden sonra, şapkanızdan hiç olmazsa daha besili bir tavşan çıkarmanızı dilerdik, habaset erbabı...
Derme çatma bir koalisyon hükümetinde pek pek çalışma bakanı olacak adamı "büyük önder" diye yutturmaya kalktınız. Daha üçüncü haftasında şişti.
Kılıçdaroğlu, CHP oylarını "kıpırdatır", o kadar. Kendi gücüyle değil, şişirmelerin ve beklentilerin gazıyla.
Her fırsatta bana hakaret etmeyi marifet sanan Gürsel Tekin de "kimlerle dans ettiğini" herhalde artık anlamaya başlamıştır. Partiden de kovdukları gün kahve içmeye beklerim.
Sabah Gazetesi 03.06.2010 Engin ARDIÇ