MARCUSX
New member
Kaldıralım o zaman orduyu
Silahlı Kuvvetler’e karşı hiçbir dönemde bugünkü kadar ağır eleştiriler yapılmamış, bu kadar hakaret edilmemişti.
Elbette her demokratik ülkede Silahlı Kuvvetler de eleştirilir, hataları ortaya çıkarılır ve gerektiğinde de hesap sorulur.
İngiliz basını üstelik savaş sırasında askerini sert bir dille eleştirmişti. Asker ve hükümet bu eleştiriler karşısında direnmiş ama sonuçta yapılan eleştirilerin haklı olduğu sonucuna varılmıştı.
Amerikan medyasında Pentagon’a yönelik eleştirilerin sayısı hiç de az değildir. Sadece Yarbay North olayını hatırlamak bile yeterlidir.
Ancak Türkiye’deki durum bu değil. Türkiye’de Silahlı Kuvvetler’e yönelik saldırılar, aslında Cumhuriyet ilke ve devrimlerine olan kin ve nefretten kaynaklanıyor.
Bugüne kadar üstü açık-kapalı eleştiri ve karalamalarla Cumhuriyet ilke ve devrimlerini “tüm kötülüklerin anası” gibi gösterenler, öyle sanıyorum ki zafere ulaşmalarına çok az bir zaman kaldığı inancıyla, öldürücü darbeyi Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden yapmak istiyor.
Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çökertilmesi halinde Cumhuriyet ilke ve devrimlerini ortadan kaldırma yolundaki psikolojik etkenler de ortadan kaldırılmış olacak.
Zaten yıllardır Atatürk ve Cumhuriyet’le ilgili pek çok yalan dolanla zihni bulandırılmış olan halkın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çökmesiyle birlikte “demek doğruymuş” diye düşünmesi ve bu gelişmeye tepkisiz kalması bekleniyor.
Bu duygular altında bir mizah yazısı yazmayı planlıyordum kafamda. “En iyisi orduyu kaldırmak” diyecektim başlığına da. Ama benim espri gibi yazmak istediğim yazı iktidar yandaşı bir gazetenin profesör ünvanlı yazarı tarafından çok ciddi bir öneri olarak ortaya atıldı.
Bugünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemindeki sık sık kazan kaldıran yeniçeri ocağına benzeten bu yandaş yazar, Silahlı Kuvvetler’in lağvedilmesini ve tıpkı geçmişteki Nizam-ı Cedit örneği yeni bir ordunun kurulması gerektiğini belirtiyor.
Bu öneri “zafere ulaşmaya az zaman kaldığına inanıyorlar” görüşümü pekiştiriyor sanıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir “fesat ocağı” olarak nitelemek herhalde sıradan ve kişisel bir eleştiri değildir.
Niyet iyice açığa çıktığına göre cesaret de artıyor.
*****
Nasıl yandaş demem ki!
Bir kere daha tanımlamak istiyorum. Yazılarımda belli bir grup gazeteci(!) için “yandaş” tanımını kullanıyorum.
Dünyanın her ülkesinde iktidarı ya da muhalefeti destekleyen, hatta bunu açık biçimde ilan eden gazeteciler veya medya organları var.
Bu bir suç olmadığı gibi etik dışı da değil.
Sakınca ne zaman var? Bu destek medya kuruluşuna ya da gazeteciye bir çıkar olarak döndüğünde var.
Türkiye’deki ise çok farklı. Bu iktidar döneminde taraf olan medya kuruluşları ve gazetecilerin bu davranışlarının türlü çeşitli çıkarlarla ödüllendirildiği gerçeğini artık herkes biliyor. Ama benim yandaş demem bundan ötürü değil. Bizdeki “iktidardan yana taraf olan gazeteciler” sadece destek vermekle sınırlı kalmıyorlar, bizzat operasyonların içinde yer alıyorlar.
Yandaş medya iktidarı fikirsel alanda desteklemiyor yalnızca, birlikte oturup kararlar alıyorlar ve uyguluyorlar.
Yapılacak operasyonlar önce bu gazetecilerle konuşuluyor, planlanıyor ve düğmeye basılıyor.
Bu gazeteciler haftalar hatta aylar öncesinden adeta “gelecekten haber verir” gibi olacakları yazmaya başlıyorlar. Sonra bir gün bu yazılanların gerçekleştiğini görüyoruz.
Son ıslak imza olayının işaretlerini aylar önce bazı gazetecilerin yazılarından almıştık. Bilmediğimiz sadece piyangonun kime, nerede, ne zaman vuracağıydı.
Şimdi aynı ekipler yeni işaretler veriyorlar. Hiç fütursuzca “Ordudan daha ne belgeler gelecek göreceksiniz” diye yazıp TV ekranlarında söylüyorlar örneğin. İsimsiz subayın da çok yakında mutlaka ortaya çıkacağını anlatıyorlar.
Oynanan oyunun özü şu: Islak imza operasyonu kamuoyunda inandırıcı bulunmayabilir, olsun, sırada daha ne belgeler var. Bu belge olmazsa başkası çıkacak. O da mı olmadı, bu kez başkası. Taa ki Cumhuriyet ilke ve devrimlerini tamamen ortadan kaldırılana, Türkiye bu kesimin zihniyetindeki bir devlete dönüştürülene kadar.
*****
Yorumu size ait
Okurlarımdan biri Silahlı Kuvvetler üzerine oynanan oyunlarla ilgili görüşlerini belirttiği mesajına bir de fıkra eklemiş. “Acaba bu fıkra bir şeyler hatırlatıyor mu?” diye de soruyor.
Size de sunayım fıkrayı, bağlantı kuracak mısınız bakalım:
Bir zamanlar bir ilde bir hâkim varmış asla rüşvet almaz hatta rüşveti vermeye kalkan haklı olsa bile aleyhinde karar verirmiş. Köylünün biri komşusu ile mahkemelik olmuş, avukatına davayı mutlaka kazanmak istediğini söylemiş. Avukatı bunun zor olduğunu çünkü kendisinin haksız olduğunu anlatmış.
Köylü ise bunu bildiğini ama hâkime rüşvet olarak bir koyun vereceğini vereceğini söylemiş. Avukatı bunu asla yapmamasını böyle bir şey yapması halinde kararın kesin aleyhine çıkacağını bir daha hatırlatmış.
Mahkeme görülmüş ve köylü davayı kazanmış, avukatına dönerek koyunun işe yaradığını söylemiş. Avukat çok şaşırmış ve “Nasıl olur” diye sorunca köylü cevabı yapıştırmış: “Koyunu gönderdim. Ama kendi adıma değil davalı adına yolladım.”
*****
Metin Akpınar farkı
Televizyonlarda 29 Ekim kutlamaları yapılıyor. Sky Türk’te Metin Akpınar var. Kendine has üslubuyla Cumhuriyeti ve değerlerini anlatıyor. Ama yaşadığımız günlerdeki sıkıntısını da belirtmeyi ihmal etmiyor.
Bir ara şöyle diyor: “Gelecek Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz pankartı görürseniz lütfen şaşırmayın.”
*****
KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...31.10.2009&Newsid=268103&Categoryid=4&wid=142
Silahlı Kuvvetler’e karşı hiçbir dönemde bugünkü kadar ağır eleştiriler yapılmamış, bu kadar hakaret edilmemişti.
Elbette her demokratik ülkede Silahlı Kuvvetler de eleştirilir, hataları ortaya çıkarılır ve gerektiğinde de hesap sorulur.
İngiliz basını üstelik savaş sırasında askerini sert bir dille eleştirmişti. Asker ve hükümet bu eleştiriler karşısında direnmiş ama sonuçta yapılan eleştirilerin haklı olduğu sonucuna varılmıştı.
Amerikan medyasında Pentagon’a yönelik eleştirilerin sayısı hiç de az değildir. Sadece Yarbay North olayını hatırlamak bile yeterlidir.
Ancak Türkiye’deki durum bu değil. Türkiye’de Silahlı Kuvvetler’e yönelik saldırılar, aslında Cumhuriyet ilke ve devrimlerine olan kin ve nefretten kaynaklanıyor.
Bugüne kadar üstü açık-kapalı eleştiri ve karalamalarla Cumhuriyet ilke ve devrimlerini “tüm kötülüklerin anası” gibi gösterenler, öyle sanıyorum ki zafere ulaşmalarına çok az bir zaman kaldığı inancıyla, öldürücü darbeyi Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden yapmak istiyor.
Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çökertilmesi halinde Cumhuriyet ilke ve devrimlerini ortadan kaldırma yolundaki psikolojik etkenler de ortadan kaldırılmış olacak.
Zaten yıllardır Atatürk ve Cumhuriyet’le ilgili pek çok yalan dolanla zihni bulandırılmış olan halkın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çökmesiyle birlikte “demek doğruymuş” diye düşünmesi ve bu gelişmeye tepkisiz kalması bekleniyor.
Bu duygular altında bir mizah yazısı yazmayı planlıyordum kafamda. “En iyisi orduyu kaldırmak” diyecektim başlığına da. Ama benim espri gibi yazmak istediğim yazı iktidar yandaşı bir gazetenin profesör ünvanlı yazarı tarafından çok ciddi bir öneri olarak ortaya atıldı.
Bugünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemindeki sık sık kazan kaldıran yeniçeri ocağına benzeten bu yandaş yazar, Silahlı Kuvvetler’in lağvedilmesini ve tıpkı geçmişteki Nizam-ı Cedit örneği yeni bir ordunun kurulması gerektiğini belirtiyor.
Bu öneri “zafere ulaşmaya az zaman kaldığına inanıyorlar” görüşümü pekiştiriyor sanıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir “fesat ocağı” olarak nitelemek herhalde sıradan ve kişisel bir eleştiri değildir.
Niyet iyice açığa çıktığına göre cesaret de artıyor.
*****
Nasıl yandaş demem ki!
Bir kere daha tanımlamak istiyorum. Yazılarımda belli bir grup gazeteci(!) için “yandaş” tanımını kullanıyorum.
Dünyanın her ülkesinde iktidarı ya da muhalefeti destekleyen, hatta bunu açık biçimde ilan eden gazeteciler veya medya organları var.
Bu bir suç olmadığı gibi etik dışı da değil.
Sakınca ne zaman var? Bu destek medya kuruluşuna ya da gazeteciye bir çıkar olarak döndüğünde var.
Türkiye’deki ise çok farklı. Bu iktidar döneminde taraf olan medya kuruluşları ve gazetecilerin bu davranışlarının türlü çeşitli çıkarlarla ödüllendirildiği gerçeğini artık herkes biliyor. Ama benim yandaş demem bundan ötürü değil. Bizdeki “iktidardan yana taraf olan gazeteciler” sadece destek vermekle sınırlı kalmıyorlar, bizzat operasyonların içinde yer alıyorlar.
Yandaş medya iktidarı fikirsel alanda desteklemiyor yalnızca, birlikte oturup kararlar alıyorlar ve uyguluyorlar.
Yapılacak operasyonlar önce bu gazetecilerle konuşuluyor, planlanıyor ve düğmeye basılıyor.
Bu gazeteciler haftalar hatta aylar öncesinden adeta “gelecekten haber verir” gibi olacakları yazmaya başlıyorlar. Sonra bir gün bu yazılanların gerçekleştiğini görüyoruz.
Son ıslak imza olayının işaretlerini aylar önce bazı gazetecilerin yazılarından almıştık. Bilmediğimiz sadece piyangonun kime, nerede, ne zaman vuracağıydı.
Şimdi aynı ekipler yeni işaretler veriyorlar. Hiç fütursuzca “Ordudan daha ne belgeler gelecek göreceksiniz” diye yazıp TV ekranlarında söylüyorlar örneğin. İsimsiz subayın da çok yakında mutlaka ortaya çıkacağını anlatıyorlar.
Oynanan oyunun özü şu: Islak imza operasyonu kamuoyunda inandırıcı bulunmayabilir, olsun, sırada daha ne belgeler var. Bu belge olmazsa başkası çıkacak. O da mı olmadı, bu kez başkası. Taa ki Cumhuriyet ilke ve devrimlerini tamamen ortadan kaldırılana, Türkiye bu kesimin zihniyetindeki bir devlete dönüştürülene kadar.
*****
Yorumu size ait
Okurlarımdan biri Silahlı Kuvvetler üzerine oynanan oyunlarla ilgili görüşlerini belirttiği mesajına bir de fıkra eklemiş. “Acaba bu fıkra bir şeyler hatırlatıyor mu?” diye de soruyor.
Size de sunayım fıkrayı, bağlantı kuracak mısınız bakalım:
Bir zamanlar bir ilde bir hâkim varmış asla rüşvet almaz hatta rüşveti vermeye kalkan haklı olsa bile aleyhinde karar verirmiş. Köylünün biri komşusu ile mahkemelik olmuş, avukatına davayı mutlaka kazanmak istediğini söylemiş. Avukatı bunun zor olduğunu çünkü kendisinin haksız olduğunu anlatmış.
Köylü ise bunu bildiğini ama hâkime rüşvet olarak bir koyun vereceğini vereceğini söylemiş. Avukatı bunu asla yapmamasını böyle bir şey yapması halinde kararın kesin aleyhine çıkacağını bir daha hatırlatmış.
Mahkeme görülmüş ve köylü davayı kazanmış, avukatına dönerek koyunun işe yaradığını söylemiş. Avukat çok şaşırmış ve “Nasıl olur” diye sorunca köylü cevabı yapıştırmış: “Koyunu gönderdim. Ama kendi adıma değil davalı adına yolladım.”
*****
Metin Akpınar farkı
Televizyonlarda 29 Ekim kutlamaları yapılıyor. Sky Türk’te Metin Akpınar var. Kendine has üslubuyla Cumhuriyeti ve değerlerini anlatıyor. Ama yaşadığımız günlerdeki sıkıntısını da belirtmeyi ihmal etmiyor.
Bir ara şöyle diyor: “Gelecek Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz pankartı görürseniz lütfen şaşırmayın.”
*****
KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...31.10.2009&Newsid=268103&Categoryid=4&wid=142