Seni kurşunların ıslık çaldığı günlerden tanıyoruz. Yiğittin, cesurdun, Kanımız Aksada Zafer İslam’ın diye haykırıyordun. Seni zindanlardan tanıyoruz…
2.5 metrekarelik zindanlardan… Gözlerin bozulmasın diye bir deste maydanoza baktığın, diş macununu dava arkadaşlarınla paylaştığın günlerden… Yıkılmadın, satmadın eğilmedin…. Seni Mamak zindanlarında indirdiğin hatimlerden tanıyoruz… İmanınla işkencelerden yiğitçe çıktın… Cesurdun, yiğittin ve dahası liderdin… Seni cebindeki harçlığını şehit aileleri ile paylaştığın Sogev vakfından tanıyoruz…Fedakardın, vefalıydın ve dahası adamdın…
Onyedi yaşında bir sevda düşürdün gönüllerimize, kor gibi yakan, yaktıkça haz veren bir sevda. Bir yanı Yavuz bir yanı Yunus olan, ağladıkça coşan, coştukça yanmayı özleyen bir sevda. Attığın bu kor yetmezmiş gibi şimdi sensizliğin ateşini de attın yüreklerimize…Yan yüreğin yan Muhsin’in, Liderin Maraş’ın dağlarında karlar altında… Hangi ağıt anlatabilir yüreklerimizdeki yangını, hangi söz anlatabilir Maraş dağlarındaki yalnızlığımızı… Gariplik bizim kaderimiz mi, şehit edilirken de garip olunur mu? Neredesiniz ey Kosova, Kerkük, Doğu Türkistan, Bosna, Çeçenistan, Filistin… O sizi hiç yalnız bırakmadı, yakışır mı şimdi Maraş dağlarında, Mazlumların Liderini, karlar altında dondurmak.
Alperenlerin vardı Maraş dağlarında. Nefsinizi ruhunuza, ruhunuzu Allah’a teslim edin dediğin Alperenlerin. Maraş dağlarının soğuğu, Taif taşları gibi haz veriyordu. Keşke canlarımız karşılığında Rabbimiz seni Türk-İslam dünyasına bağışlasaydı. Keşke her uzvumuz Maraş’ın bir dağına atılsaydı da seni kaybetmeseydik. Duyduğunu biliyorum, yüzlerce Alperenin Maraş dağlarında “Annem, babam sana feda olsun” diye haykırıyordu. Alperenlerin Kerbela’sıydı Maraş Dağları. Açtık ellerimizi “Ey Mağlup olmayan Galip, Ey Mazlumların Rabbi, İnsanların ve Devletin ilgisizliğini sana havale ediyoruz” diye yakardık.
Ne gözyaşlarımız yetti dağların karını eritmeye nede çığlıklarımız yetti sağır kulaklara, Büyük Oyunu, duyurmaya. İstiklal ruhunun tutuşturulduğu Maraş’da, şehit edildin, Yiğit Adam… Bu zamanın adamı değildin sen, Garip yaşadın bu Dünya’da… Haramzade sofralara kaşık sallamadın, milletin değerlerini siyasi istikbal aracı yapmadın, karanlık pazarlık masalarına hiç oturmadın… Gözlerimizi hiç önümüze baktırtmadın, ama gidişinle boynumuzu büküldü Yiğit Adam… Şimdi Gazze’nin yetimleri gibiyiz… Derdimiz aynı, acımız aynı…
Ankara, ilk kez görüyordu bu kadar gözyaşını bir arada… İlk kez bağrı yanan milyonlar Allahu Ekber sesleri ile titretti Ankara sokaklarını… Var olacaksak milletle var olacağız diyordun, Alperenlerin bütün Dünyaya ilan etti her mekanın milletin olduğunu… Kocatepe ilk kez şahit oluyordu böyle bir sevgiye… Yürekler ilk kez bu kadar candan söylüyordu “Helal olsun, helal olsun” diye… Biliyor musun Filistinli Mavi Emzikli Çocuk da bizimle haykırıyordu “Ey Allah dostu, Ey Mazlumların Lideri Hakkım Helal olsun” diye… Nasıl helal etmesin, Milletin meclisinde bir sen selam durmadın onun katiline…
Son kez geldin BBP binasına, hatırlarsın yüreklerimiz nasıl çarpardı “Başbakan Muhsin” diye haykırırken… İyi bilirdik sen başbakan olursan nelerin olacağını… Hayalimiz o parti binasına Kırmızı plakalı başbakan aracı ile gelmendi ama kırmızı bayrağa sarılı tabutunla geldin Yigit Adam… O an bütün Dünya üzerimize yıkıldı… Hz.Nuh (A.S) gibi açtık ellerimizi “Rabbi inni mağlup, Rabbi inni mağlup, fentesir! (Yarabbi mağlup olduk, sen yardım et)” diye dua ettik. Fentesir Ya Erhamerrahimin, Fentesir Ya Erhamerrahimin.
Yüzbinlerce Alpereninin tekbir sesleri ile Taceddin Dergahına getirildin Yiğit Adam… Şeyh Taceddin Sultan ve Mehmet Akif Ersoy’un komşusu oldun… Adı “dayanılıp güvenilir adamdı” Şeyh Taceddin Sultan’ın… Hepimiz şehadet ederiz ki sende dayanılıp güvenilir adamdın… Kimseyi yarı yolda bırakmadın, hayatın pahasına ideallerinden vazgeçmedin… Dünyanın en acımasız işkenceleri karşısında dik durdun, eğilip bükülmedin… Sana güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz Yiğit Adam… Bu ülke millete yönelmiş namlulara göğsünü açan kaç kişi gördü?.
“Bir yağmur tanesi olsam Mekke’ye düşmek isterdim” derdin… Rabbim bir yağmur gibi yağdırdı seni Türk-İslam Dünyasına. Bu yağmurun bereketi ile Alperenlerin yetişecek Dünyanın dört bir yanında İnşallah… Ve uğruna hayatını verdiğin Büyük Birliği gerçekleştirecek…
İstiklal aşığıydın sen… Yine bir İstiklal aşığına komşu oldun… Mezarın üzerine ay-yıldızlı bayrağımız açıldığında baktık Mehmet Akif’e;
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber” diyordu.
Sana Anadolu’dan bir Yiğit, bir Şehit gönderdik Ya Resulallah… Mamak zindanlarında, Maraş dağlarında çok üşüttük biz onu… Yaraları var, Maraş dağlarından gelen kırıkları var… Yaralarını Sen sar Ya Resulallah…
ALINTIDIR