degazor35
TÜRK oğlu TÜRK
- Katılım
- 6 Mar 2007
- Mesajlar
- 5,674
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Tayyip, öcalan’ı Sen Idam Ettirsene…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını ne zaman dinlesem gözümün önüne Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı “Zübük” isimli film geliyor… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın günü ve anı kurtarmaya yönelik açıklamaları, o filmin muhtevası ile o kadar benzeşiyor ki, sanki filmin her gün yeni bir bölümü çekiliyor.
Recep Tayyip Erdoğan, geçen günlerde yine hiç konuşmaması gereken bir konuda konuşarak, adeta yeni bölümden kesitler sunmaya devam etti…
Recep Tayyip Erdoğan, Ramazanın ilk gününde ve mübarek Cuma günü, hakaret ve küfürlerle beslediği açıklamasının bir bölümünde şöyle dedi: Türkiye'de idam cezası kalkmadan önce bu ülkenin iktidarında kim vardı? DSP vardı. MHP vardı. ANAP vardı... Ve yakalanıp getirildiği zaman Öcalan idamı ile alakalı olarak kararı sümen altında bekleten iktidar kimdi? Bunlar değil miydi? Bunlardı. Bunlar şimdi neyi konuşuyorlar?
Recep Tayyip Erdoğan uygulamaları ve sözleri açısından birbirine tezat olan bu açıklamaları ile Türk siyasetinde traji-komikliğin en büyük sembolü haline dönüşmüştür.
Türkiye’de idam cezasının kalkması için en büyük mücadeleyi verdiği halde, her köşeye sıkıştığında, MHP’yi Apo’yu idam etmemekle suçlamaya çalışması, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kurnazlığından başka bir şey ifade etmemektedir.
Sanki birgün olsun kendisinin “Apo asılsın” diye bir mücadelesi olmuş, MHP’de buna karşı çıkmış ve destek vermemiş gibi konuşmalar yapması cahiller üzerinde etki yapabilir ama aklı başında, tarihi gelişmeleri en ince ayrıntısına kadar bilen insanlar nazarında ise siyasetin cahili olarak görülmesini sağlamaktadır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli 30 Kasım 2006 tarihinde bu suçlamaları yapanlar için çok net bir şekilde “İmralı canisinin idam edilmeyeceği konusunda altında MHP’nin imzası olan hiçbir karar bulunmamaktadır. Bu konuda hiçbir kimseye de teminat verilmemiştir. Bu iddiayı ortaya atan AKP’nin manevi fedailerinin yapması gereken, şimdi bu iddialarını ispat etmeleridir. Asgari namus ölçülerinin emrettiği haysiyetli yol budur. Ancak, hemen ilave edelim ki, bu haysiyetli yol bu erdemlerden nasibini alanlar için geçerlidir. “ çağrısında ve tespitinde bulunmuştu.
Ortada idamın kaldırılmasına kimin hangi yönde oy kullandığına dair belgeler var ama papağan edasında “Apo’yu MHP astırmadı” suçlamasına devam ediyorlar.
AKP kurulduğu 14 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Türkiye’de idam cezasının kaldırılması için her platformda mücadele vererek (AB)(D)ullah Öcalan’ın kurtulmasını sağlamıştır.
1991 yılında Refah Partisi İl Başkanı iken PKK’nın kapatılan siyasi uzantısı HADEP’de genel başkan yardımcılığı yapmış Mehmet Metiner’e PKK’nın talepleri ile örtüşen "Kürt sorunu" başlıklı rapor hazırlatan, 14 Ocak 2000 yılında Avustralya’nın SBS radyosunda yaptığı konuşmada bu alçağa iki kere “Sayın Öcalan” diyen bir kişinin de zaten (AB)(D)ullah Öcalan’ın asılması gibi bir talebi de olmaz.
10.06.2002 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde “Erdoğan: İdam kalksın” başlıklı bir haber var, Recep Tayyip Erdoğan o haberde "Türkiye, artık AB'nin kenar mahallesi olmaktan kurtarılmalı. İdam cezası tamamen kalkmalı. Bunun için hükümete destek vermeye hazırız." Şeklinde açıklamalar yapmış ve bu konuda MHP’nin bu konudaki duruşunu bildiğinden 'MHP'nin hükümetten çekilmesi durumunda DSP-ANAP koalisyonunu destekleyeceklerini' ifade ederek idamın kaldırılması konusundaki kararlılığını göstermişti.
Bakınız:
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/06/10/137553.asp
Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ın belirttiği gibi, idam yasası kaldırılırken 57.Hükümet işbaşındaydı.
Fakat Milliyetçi Hareket bugünlerde ihanet projelerine nasıl milli direnç gösteriyorsa, o günlerde de aynı direnci gösteriyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, meclisteki DSP, ANAP, DYP, YTP, SP ve bağımsız milletvekilleri ile ittifak yaparak idam yasasını kaldırırken, bir tek MHP tam kadro idam yasasının kalkmasına “hayır” oyu kullanmıştı.
Tüm enerjisini “idam kalksın” diye harcayan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “idamın yasalardan kalkmaması” yönünde tek başına mücadele vermiş MHP’ye iftira atması siyasetin en belirgin ahlak kaybı örneğidir.
MHP’yi “idam ile alakalı kararı sümen altında bekleten” olarak suçlayan Recep Tayyip Erdoğan, sanki kendi partisi AKP, Apo’nun asılması yönünde oy kullanmış gibi, cahil potansiyele mesaj veren açıklamaları ile siyasi kazanç çabası içerisindedir.
Recep Tayyip Erdoğan, siyasi hayatı boyunca (AB)(D)ullah Öcalan’a saygılı, ölçülü davranmış ve birçok konuda onunla ortak çizgide buluştuğu olmuştur. Böyle bir siyasi profilin Apo’nun asılması gibi bir gayesi olmaz, zaten hiçbir zamanda olmadı.
(AB)(D)ullah Öcalan’ı İmralı’dan çıkartacak, onu affettirecek maddeyi ekleyince yakalanan bunlar değil miydi? Yakalandıktan sonra kamuoyundan tepkiler yükselince "Bu maddeyi koymamız devlet sırrı açıklayamayız" diyen Recep Tayyip Erdoğan değilmiydi?
Apo’yu İmralı’dan affedip çıkarmak için her yolu denerken yakalananlar, ”Apo’yu niye asmadın?” diye MHP’yi suçluyorsa, burada sorgulanması gereken siyasi ahlak meselesi vardır.
(AB)(D)ullah Öcalan’ın ne Türkiye’ye getirilmesinde, ne İmralı’ya konulmasında, ne de idamdan kurtulmasında zerre kadar suçu ve günahı olmayan MHP’yi bu dünyada en son suçlayabilecek kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır.
1 Ağustos 2002 tarihinde AKP, DSP, ANAP, YTP, DYP, SP ve bağımsız milletvekillerinin ittifakı ile idam yasası kaldırıldıktan sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli süreci “İdam cezasının kaldırılmasının zamanlaması da çok anlamlıdır. Bilindiği üzere teröristbaşı Öcalan'ın infaz süreci Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerinin gereği olarak askıya alınmıştır. Dosyanın Meclis'e gönderilmesi için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin teröristbaşının yaptığı başvuruya ilişkin kararı beklenmiştir. Bu konuda 12 Ocak 2000 tarihinde yapılan liderler zirvesinde, Avrupa Mahkemesi'nin vereceği kararın İmralı mahkemesinin idam hükmünü hiçbir şekilde etkilemeyeceği, Avrupa Mahkemesinin kararının açıklanmasından sonra infaz süreci için dosyanın T.B.M.M'ne sevk edileceği kararlaştırılmıştır. Koalisyonu oluşturan üç liderin bu kararı kamuoyuna da açıklanmıştır. Avrupa Mahkemesi'nin, hazır olan kararını önümüzdeki Eylül-Ekim aylarında açıklayacağı bilinen bir husustur. İşte, Meclis'te bu konuda ittifak yapan siyasi partiler, infaz sürecini önlemek için Avrupa Mahkemesi kararından önce idam cezasını kaldırarak, idam dosyasının Meclise gelmesini önlemişlerdir.” (10 Ağustos 2002) Şeklinde değerlendirmişti.
O süreci şöyle özetlemek mümkündür:1997 yılında Refah-Yol hükümeti, İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 no'lu protokolü imzalayarak, kabul etmiş ve 1997 yılında kabul edilen bu protokolle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini daimi olarak kabul etmiştir. Bu protokolün sonucunda bölücü başı mahkemeye başvuru hakkı elde etmiştir. Bu protokolün altında mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve AKP’den ayrılarak parti kuran Abdüllatif Şener’in imzası bulunmaktadır. 29 Haziran 1999 tarihinde terörist başının TCK'nın 125. maddesine göre ölüm cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, 25 Kasım 1999 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi, terörist başı hakkında verilen idam cezasını oy birliği ile onanmış ve bu süreçten sonra terörist başı 25 Kasım 1999'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuştur. AİHM’ nin 30 Kasım 1999'da 46221/99 başvuru numaralı ihtiyati tedbir kararı da şu şekilde olmuştur:
Mahkeme 30 Kasım 1999 tarihi itibariyle başvuruyu incelemeye aldığını ve mahkeme iç tüzüğünün 39'uncu maddesi gereğince aşağıda belirtilen ihtiyati tedbire karar verilmiştir.
"İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşme hükümlerine başvuranın şikâyetinin kabul edilebilirliğini ve esasını etkin bir biçimde sonuçlandırana kadar, idam cezasının infaz edilmemesi için gerekli bütün adımları atmasını ister."
57.Hükümet zamanı da, 1997 yılında imzalanan uluslar arası hukuka uygun davranılmış ve hükümeti oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın genel başkanları, 12 Ocak Liderler Zirvesi sonunda ortak bir metne imza atmışlardır.
İşte o metin: ''Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın genel başkanları bugün başbakanlıkta yaptıkları toplantıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Bilindiği gibi, Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM'ye gönderilecektir. Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararı, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce, milleti ve devleti ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek, infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır.''
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi, şu yaşanan sürece bakıldığında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Öcalan idamı ile alakalı olarak kararı sümen altında bekleten iktidar kimdi?” şeklindeki suçlamasına nasıl muhatap olabilir?
Recep Tayyip Erdoğan eğer “1997 yılında atılan imzanın uluslar arası hukukta bir hükmü yok, MHP o karara aykırı davransaydı” diyorsa…
Kendisi tek başına iktidar durumundadır. (AB)(D)ullah Öcalan’ı İmralı’dan kurtarmak için çeşitli yollar peşinde koşmak yerine, getirsin idam yasasını tekrar, APO’yu Kızılay meydanında idam ettirsin…
Gerçi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Apo’nun asılmamasının” doğru karar olduğunu Ergün Babahan’ın Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduğunu dönem, ona gönderdiği açıklamada söylemişti.
Ergun Babahan “Başbakan'dan cevap geldi” başlıklı yazıda şunları yazmıştı:
“Başbakan Erdoğan "ip kavgası" yazımla ilgili bir açıklama gönderdi.
Erdoğan, açıklamasında gerek meydanlarda, gerek demeçlerinde "İdam cezasının kaldırılmasını doğru bir karar olarak gördüğünü, dönemin iktidarının Öcalan'ı asmayarak yerinde bir iş yaptığını vurguladığını" belirtti.
Bakınız:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babahan/2007/07/04/Basbakan_dan_cevap_geldi
Apo’nun asılmamasını doğru bir karar gören ve asılmaması için elinden geleni yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Öcalan’ın asılması için tek başına mücadele veren MHP’ye yönelik suçlamaları ciddiyetsiz bir yaklaşımdır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli (10 Ağustos 2002) tarihinde yapmış olduğu açıklamanın devamında “Bilindiği gibi, terör örgütü PKK, geçmişte silah zoruyla gerçekleştiremediği amaçlarına siyasi yollardan ulaşmak için yeni bir siyasi strateji benimsemiştir. Buna göre, teröristbaşı Öcalan'ın ilerde serbest kalması için ilk önce idam cezasının kaldırılmasını zorlamak, bu hedeflerin ilk sırasında yer almaktadır. İdam cezasının kaldırılmasıyla, PKK'nın bu öncelikli hedefinin gerçekleşmesine bilerek veya bilmeyerek ortak olunmuştur. Vahşi terör örgütünün yeni siyasi stratejisinin diğer bir öncelikli hedefi de, teröristbaşı Öcalan'ın ilerde serbest kalmasını sağlayacak şartların hazırlanmasıdır. Mecliste Milliyetçi Hareket Partisi dışındaki 6 siyasi partinin, idam cezasını kaldırarak, bunun yerine getirdikleri düzenleme de, maalesef bu amaca hizmet edebilecek niteliktedir. Bu düzenleme, ilerde teröristbaşının hapisten çıkması tartışmalarının başlatılmasını gündeme getirebilecektir. Milliyetçi Hareket'in bu konuda haklı çıkmasını istemiyorum.” Demişti… Yaşanan gelişmelere baktığımızda, 7 yıl sonra maalesef böyle bir konuda haklı çıkmıştır.
Mevcut siyasiler içinde yıllar önce yapmış olduğu tespitlerin bu derecede doğru biçimde gerçekleştiği hiçbir genel başkan yoktur. Recep Tayyip Erdoğan gibi günü, anı kurtarmaya yönelik değil, Türk milletinin varlığını ve geleceğini düşünen bir siyaset anlayışı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ilkesidir.
Evet, Recep Tayyip Erdoğan, APO’nun asılmamasını kendine dert ediniyor, MHP asamadı diye çok üzülüyorsan Apo’yu Kızılay Meydanında asmanı bekliyoruz.
İmralı’dan yol haritası bekleyen AKP’den, biz de neler istiyoruz değil mi değerli okuyucular?
ALÇAK VE NAMUSSUZ ARAMAK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Kürt açılımının” ihanet yüzünü tek tek ortaya çıkaran MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin her konuşması sonrası, ruh sağlığında derin yaralar aldığını, yaptığı açıklamalarla göstermektedir.
Ramazanın ilk gününde, ilk Cuma namazından çıkar çıkmaz, caminin önünde yaptığı açıklamalarla “alçak ve namussuz” arayışına girmesi bu ruh hali için en vahim örnek olmuştur.
Uzatılan mikrofonlara, sinir patlaması geçirecek derecede “Şimdi kalkıp da bu tür şeylerin konuşulmasını anlamak mümkün değil. Bakın, ben çok açık, net bir şey söylüyorum. Bir kâğıt almış dolaşıyorlar; 'Amerika'nın bir projesidir bu...' Bunu ispat ederlerse her şeye varım. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık, bu kadar ağır konuşuyorum. Çünkü artık bu kadar iftiraların, bu kadar hakaretlerin altında bu iktidar kalmaz. Bu iktidar Türkiye Cumhuriyetinin iktidarıdır. Herhangi bir ülkenin temsilcisi değildir” açıklamaları yapmış…
ABD’nin bizzat Condoleezza Rice tarafından ifade ettiği “Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurguladığı” Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkanlık görevi yaptığını kendisi defalarca itiraf eden ve 16 Şubat 2004 tarihinde Kanal D’de yayınlanan ve Fatih Altaylı’nın sunduğu Tek Tek programında "Şu anda Amerika'nın da Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız olabilir. Bunu başarmamız lazım." Şeklinde yabancı devletlerin projelerinde görev aldığını bizzat kendisi söyleyen Recep Tayyip Erdoğan, kendi kendini ele verip, niçin başkalarına ağır hakaretler etmektedir?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, sağa-sola hakaretler savurmasının yegâne sebebi, sürecin ellerine-yüzlerine bulaşmasıdır. APO-DTP ile bir uyum içinde yürüttükleri, ’yıkım projesine’ yönelik şuurlu insanların tepki vermesi Başbakanı çıldırtmaktadır. Şuurlu insanların yolbaşçısı da MHP Lideri Devlet Bahçeli olunca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tamamen kendinden geçmektedir.
‘Alçak ve namussuz’ arayan Recep Tayyip Erdoğan’a en anlamlı cevabı yine MHP Lideri Devlet Bahçeli “Bu gerçekler karşısında milli vicdanın meşru endişe ve hassasiyetlerini dile getiren Milliyetçi Hareket Partisine çok ağır sözlerle saldırıda bulunan Başbakan aslında siyasi meşrebinin gereğini yapmaktadır. Namus ve şeref gibi ulvi kavramlar yakışmayan ağızlarda değerini kaybeder. Haddini aşarak altından kalkamayacağı sözler söyleyen ve çukurda siyaset yapan Başbakan Erdoğan’a bu gerçeği hatırlatırız.” Sözleri ile vermiştir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD, Barzani, Talabani ile ilişkileri ve bugüne kadar yaşananlar belgeleri ile ortadadır. Büyük Ortadoğu Projesi’nde onlarla yol arkadaşlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmalarının bumerang gibi kendini vuracağını çok iyi hesap etmelidir.
Obama’nın Türkiye’ye gelip T.B.M.M’ nden yaptığı dayatmaların içeriği olan, Talabani ve Barzani’nin gönülden desteklediği, PKK’nın sürece dâhil olduğu ve Öcalan’dan yol haritası beklenen “Kürt açılımı” safsatasına zaten Türkiye projesi olarak bakmak için bir insanın aptal olması ve bu projelere destek vermesi içinde Başbakanın hakaretlerinde kullandığı kavramlara sahip olması lazımdır.
Recep Tayyip Erdoğan, bu sürecin altından Başbakan olarak da, AKP Genel Başkanı olarak da zor kalkar… İşine geldiği gibi çift kimlik kullanma amacında olan Başbakan’a bunu Türk milleti adına hatırlatmak gerekmektedir.
KAYNAK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını ne zaman dinlesem gözümün önüne Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı “Zübük” isimli film geliyor… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın günü ve anı kurtarmaya yönelik açıklamaları, o filmin muhtevası ile o kadar benzeşiyor ki, sanki filmin her gün yeni bir bölümü çekiliyor.
Recep Tayyip Erdoğan, geçen günlerde yine hiç konuşmaması gereken bir konuda konuşarak, adeta yeni bölümden kesitler sunmaya devam etti…
Recep Tayyip Erdoğan, Ramazanın ilk gününde ve mübarek Cuma günü, hakaret ve küfürlerle beslediği açıklamasının bir bölümünde şöyle dedi: Türkiye'de idam cezası kalkmadan önce bu ülkenin iktidarında kim vardı? DSP vardı. MHP vardı. ANAP vardı... Ve yakalanıp getirildiği zaman Öcalan idamı ile alakalı olarak kararı sümen altında bekleten iktidar kimdi? Bunlar değil miydi? Bunlardı. Bunlar şimdi neyi konuşuyorlar?
Recep Tayyip Erdoğan uygulamaları ve sözleri açısından birbirine tezat olan bu açıklamaları ile Türk siyasetinde traji-komikliğin en büyük sembolü haline dönüşmüştür.
Türkiye’de idam cezasının kalkması için en büyük mücadeleyi verdiği halde, her köşeye sıkıştığında, MHP’yi Apo’yu idam etmemekle suçlamaya çalışması, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kurnazlığından başka bir şey ifade etmemektedir.
Sanki birgün olsun kendisinin “Apo asılsın” diye bir mücadelesi olmuş, MHP’de buna karşı çıkmış ve destek vermemiş gibi konuşmalar yapması cahiller üzerinde etki yapabilir ama aklı başında, tarihi gelişmeleri en ince ayrıntısına kadar bilen insanlar nazarında ise siyasetin cahili olarak görülmesini sağlamaktadır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli 30 Kasım 2006 tarihinde bu suçlamaları yapanlar için çok net bir şekilde “İmralı canisinin idam edilmeyeceği konusunda altında MHP’nin imzası olan hiçbir karar bulunmamaktadır. Bu konuda hiçbir kimseye de teminat verilmemiştir. Bu iddiayı ortaya atan AKP’nin manevi fedailerinin yapması gereken, şimdi bu iddialarını ispat etmeleridir. Asgari namus ölçülerinin emrettiği haysiyetli yol budur. Ancak, hemen ilave edelim ki, bu haysiyetli yol bu erdemlerden nasibini alanlar için geçerlidir. “ çağrısında ve tespitinde bulunmuştu.
Ortada idamın kaldırılmasına kimin hangi yönde oy kullandığına dair belgeler var ama papağan edasında “Apo’yu MHP astırmadı” suçlamasına devam ediyorlar.
AKP kurulduğu 14 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Türkiye’de idam cezasının kaldırılması için her platformda mücadele vererek (AB)(D)ullah Öcalan’ın kurtulmasını sağlamıştır.
1991 yılında Refah Partisi İl Başkanı iken PKK’nın kapatılan siyasi uzantısı HADEP’de genel başkan yardımcılığı yapmış Mehmet Metiner’e PKK’nın talepleri ile örtüşen "Kürt sorunu" başlıklı rapor hazırlatan, 14 Ocak 2000 yılında Avustralya’nın SBS radyosunda yaptığı konuşmada bu alçağa iki kere “Sayın Öcalan” diyen bir kişinin de zaten (AB)(D)ullah Öcalan’ın asılması gibi bir talebi de olmaz.
10.06.2002 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde “Erdoğan: İdam kalksın” başlıklı bir haber var, Recep Tayyip Erdoğan o haberde "Türkiye, artık AB'nin kenar mahallesi olmaktan kurtarılmalı. İdam cezası tamamen kalkmalı. Bunun için hükümete destek vermeye hazırız." Şeklinde açıklamalar yapmış ve bu konuda MHP’nin bu konudaki duruşunu bildiğinden 'MHP'nin hükümetten çekilmesi durumunda DSP-ANAP koalisyonunu destekleyeceklerini' ifade ederek idamın kaldırılması konusundaki kararlılığını göstermişti.
Bakınız:
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/06/10/137553.asp
Evet, Recep Tayyip Erdoğan’ın belirttiği gibi, idam yasası kaldırılırken 57.Hükümet işbaşındaydı.
Fakat Milliyetçi Hareket bugünlerde ihanet projelerine nasıl milli direnç gösteriyorsa, o günlerde de aynı direnci gösteriyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, meclisteki DSP, ANAP, DYP, YTP, SP ve bağımsız milletvekilleri ile ittifak yaparak idam yasasını kaldırırken, bir tek MHP tam kadro idam yasasının kalkmasına “hayır” oyu kullanmıştı.
Tüm enerjisini “idam kalksın” diye harcayan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “idamın yasalardan kalkmaması” yönünde tek başına mücadele vermiş MHP’ye iftira atması siyasetin en belirgin ahlak kaybı örneğidir.
MHP’yi “idam ile alakalı kararı sümen altında bekleten” olarak suçlayan Recep Tayyip Erdoğan, sanki kendi partisi AKP, Apo’nun asılması yönünde oy kullanmış gibi, cahil potansiyele mesaj veren açıklamaları ile siyasi kazanç çabası içerisindedir.
Recep Tayyip Erdoğan, siyasi hayatı boyunca (AB)(D)ullah Öcalan’a saygılı, ölçülü davranmış ve birçok konuda onunla ortak çizgide buluştuğu olmuştur. Böyle bir siyasi profilin Apo’nun asılması gibi bir gayesi olmaz, zaten hiçbir zamanda olmadı.
(AB)(D)ullah Öcalan’ı İmralı’dan çıkartacak, onu affettirecek maddeyi ekleyince yakalanan bunlar değil miydi? Yakalandıktan sonra kamuoyundan tepkiler yükselince "Bu maddeyi koymamız devlet sırrı açıklayamayız" diyen Recep Tayyip Erdoğan değilmiydi?
Apo’yu İmralı’dan affedip çıkarmak için her yolu denerken yakalananlar, ”Apo’yu niye asmadın?” diye MHP’yi suçluyorsa, burada sorgulanması gereken siyasi ahlak meselesi vardır.
(AB)(D)ullah Öcalan’ın ne Türkiye’ye getirilmesinde, ne İmralı’ya konulmasında, ne de idamdan kurtulmasında zerre kadar suçu ve günahı olmayan MHP’yi bu dünyada en son suçlayabilecek kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır.
1 Ağustos 2002 tarihinde AKP, DSP, ANAP, YTP, DYP, SP ve bağımsız milletvekillerinin ittifakı ile idam yasası kaldırıldıktan sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli süreci “İdam cezasının kaldırılmasının zamanlaması da çok anlamlıdır. Bilindiği üzere teröristbaşı Öcalan'ın infaz süreci Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerinin gereği olarak askıya alınmıştır. Dosyanın Meclis'e gönderilmesi için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin teröristbaşının yaptığı başvuruya ilişkin kararı beklenmiştir. Bu konuda 12 Ocak 2000 tarihinde yapılan liderler zirvesinde, Avrupa Mahkemesi'nin vereceği kararın İmralı mahkemesinin idam hükmünü hiçbir şekilde etkilemeyeceği, Avrupa Mahkemesinin kararının açıklanmasından sonra infaz süreci için dosyanın T.B.M.M'ne sevk edileceği kararlaştırılmıştır. Koalisyonu oluşturan üç liderin bu kararı kamuoyuna da açıklanmıştır. Avrupa Mahkemesi'nin, hazır olan kararını önümüzdeki Eylül-Ekim aylarında açıklayacağı bilinen bir husustur. İşte, Meclis'te bu konuda ittifak yapan siyasi partiler, infaz sürecini önlemek için Avrupa Mahkemesi kararından önce idam cezasını kaldırarak, idam dosyasının Meclise gelmesini önlemişlerdir.” (10 Ağustos 2002) Şeklinde değerlendirmişti.
O süreci şöyle özetlemek mümkündür:1997 yılında Refah-Yol hükümeti, İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 no'lu protokolü imzalayarak, kabul etmiş ve 1997 yılında kabul edilen bu protokolle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini daimi olarak kabul etmiştir. Bu protokolün sonucunda bölücü başı mahkemeye başvuru hakkı elde etmiştir. Bu protokolün altında mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve AKP’den ayrılarak parti kuran Abdüllatif Şener’in imzası bulunmaktadır. 29 Haziran 1999 tarihinde terörist başının TCK'nın 125. maddesine göre ölüm cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, 25 Kasım 1999 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi, terörist başı hakkında verilen idam cezasını oy birliği ile onanmış ve bu süreçten sonra terörist başı 25 Kasım 1999'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuştur. AİHM’ nin 30 Kasım 1999'da 46221/99 başvuru numaralı ihtiyati tedbir kararı da şu şekilde olmuştur:
Mahkeme 30 Kasım 1999 tarihi itibariyle başvuruyu incelemeye aldığını ve mahkeme iç tüzüğünün 39'uncu maddesi gereğince aşağıda belirtilen ihtiyati tedbire karar verilmiştir.
"İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşme hükümlerine başvuranın şikâyetinin kabul edilebilirliğini ve esasını etkin bir biçimde sonuçlandırana kadar, idam cezasının infaz edilmemesi için gerekli bütün adımları atmasını ister."
57.Hükümet zamanı da, 1997 yılında imzalanan uluslar arası hukuka uygun davranılmış ve hükümeti oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın genel başkanları, 12 Ocak Liderler Zirvesi sonunda ortak bir metne imza atmışlardır.
İşte o metin: ''Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın genel başkanları bugün başbakanlıkta yaptıkları toplantıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Bilindiği gibi, Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM'ye gönderilecektir. Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararı, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce, milleti ve devleti ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek, infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır.''
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi, şu yaşanan sürece bakıldığında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Öcalan idamı ile alakalı olarak kararı sümen altında bekleten iktidar kimdi?” şeklindeki suçlamasına nasıl muhatap olabilir?
Recep Tayyip Erdoğan eğer “1997 yılında atılan imzanın uluslar arası hukukta bir hükmü yok, MHP o karara aykırı davransaydı” diyorsa…
Kendisi tek başına iktidar durumundadır. (AB)(D)ullah Öcalan’ı İmralı’dan kurtarmak için çeşitli yollar peşinde koşmak yerine, getirsin idam yasasını tekrar, APO’yu Kızılay meydanında idam ettirsin…
Gerçi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Apo’nun asılmamasının” doğru karar olduğunu Ergün Babahan’ın Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduğunu dönem, ona gönderdiği açıklamada söylemişti.
Ergun Babahan “Başbakan'dan cevap geldi” başlıklı yazıda şunları yazmıştı:
“Başbakan Erdoğan "ip kavgası" yazımla ilgili bir açıklama gönderdi.
Erdoğan, açıklamasında gerek meydanlarda, gerek demeçlerinde "İdam cezasının kaldırılmasını doğru bir karar olarak gördüğünü, dönemin iktidarının Öcalan'ı asmayarak yerinde bir iş yaptığını vurguladığını" belirtti.
Bakınız:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babahan/2007/07/04/Basbakan_dan_cevap_geldi
Apo’nun asılmamasını doğru bir karar gören ve asılmaması için elinden geleni yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Öcalan’ın asılması için tek başına mücadele veren MHP’ye yönelik suçlamaları ciddiyetsiz bir yaklaşımdır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli (10 Ağustos 2002) tarihinde yapmış olduğu açıklamanın devamında “Bilindiği gibi, terör örgütü PKK, geçmişte silah zoruyla gerçekleştiremediği amaçlarına siyasi yollardan ulaşmak için yeni bir siyasi strateji benimsemiştir. Buna göre, teröristbaşı Öcalan'ın ilerde serbest kalması için ilk önce idam cezasının kaldırılmasını zorlamak, bu hedeflerin ilk sırasında yer almaktadır. İdam cezasının kaldırılmasıyla, PKK'nın bu öncelikli hedefinin gerçekleşmesine bilerek veya bilmeyerek ortak olunmuştur. Vahşi terör örgütünün yeni siyasi stratejisinin diğer bir öncelikli hedefi de, teröristbaşı Öcalan'ın ilerde serbest kalmasını sağlayacak şartların hazırlanmasıdır. Mecliste Milliyetçi Hareket Partisi dışındaki 6 siyasi partinin, idam cezasını kaldırarak, bunun yerine getirdikleri düzenleme de, maalesef bu amaca hizmet edebilecek niteliktedir. Bu düzenleme, ilerde teröristbaşının hapisten çıkması tartışmalarının başlatılmasını gündeme getirebilecektir. Milliyetçi Hareket'in bu konuda haklı çıkmasını istemiyorum.” Demişti… Yaşanan gelişmelere baktığımızda, 7 yıl sonra maalesef böyle bir konuda haklı çıkmıştır.
Mevcut siyasiler içinde yıllar önce yapmış olduğu tespitlerin bu derecede doğru biçimde gerçekleştiği hiçbir genel başkan yoktur. Recep Tayyip Erdoğan gibi günü, anı kurtarmaya yönelik değil, Türk milletinin varlığını ve geleceğini düşünen bir siyaset anlayışı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ilkesidir.
Evet, Recep Tayyip Erdoğan, APO’nun asılmamasını kendine dert ediniyor, MHP asamadı diye çok üzülüyorsan Apo’yu Kızılay Meydanında asmanı bekliyoruz.
İmralı’dan yol haritası bekleyen AKP’den, biz de neler istiyoruz değil mi değerli okuyucular?
ALÇAK VE NAMUSSUZ ARAMAK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Kürt açılımının” ihanet yüzünü tek tek ortaya çıkaran MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin her konuşması sonrası, ruh sağlığında derin yaralar aldığını, yaptığı açıklamalarla göstermektedir.
Ramazanın ilk gününde, ilk Cuma namazından çıkar çıkmaz, caminin önünde yaptığı açıklamalarla “alçak ve namussuz” arayışına girmesi bu ruh hali için en vahim örnek olmuştur.
Uzatılan mikrofonlara, sinir patlaması geçirecek derecede “Şimdi kalkıp da bu tür şeylerin konuşulmasını anlamak mümkün değil. Bakın, ben çok açık, net bir şey söylüyorum. Bir kâğıt almış dolaşıyorlar; 'Amerika'nın bir projesidir bu...' Bunu ispat ederlerse her şeye varım. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık, bu kadar ağır konuşuyorum. Çünkü artık bu kadar iftiraların, bu kadar hakaretlerin altında bu iktidar kalmaz. Bu iktidar Türkiye Cumhuriyetinin iktidarıdır. Herhangi bir ülkenin temsilcisi değildir” açıklamaları yapmış…
ABD’nin bizzat Condoleezza Rice tarafından ifade ettiği “Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurguladığı” Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkanlık görevi yaptığını kendisi defalarca itiraf eden ve 16 Şubat 2004 tarihinde Kanal D’de yayınlanan ve Fatih Altaylı’nın sunduğu Tek Tek programında "Şu anda Amerika'nın da Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız olabilir. Bunu başarmamız lazım." Şeklinde yabancı devletlerin projelerinde görev aldığını bizzat kendisi söyleyen Recep Tayyip Erdoğan, kendi kendini ele verip, niçin başkalarına ağır hakaretler etmektedir?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, sağa-sola hakaretler savurmasının yegâne sebebi, sürecin ellerine-yüzlerine bulaşmasıdır. APO-DTP ile bir uyum içinde yürüttükleri, ’yıkım projesine’ yönelik şuurlu insanların tepki vermesi Başbakanı çıldırtmaktadır. Şuurlu insanların yolbaşçısı da MHP Lideri Devlet Bahçeli olunca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tamamen kendinden geçmektedir.
‘Alçak ve namussuz’ arayan Recep Tayyip Erdoğan’a en anlamlı cevabı yine MHP Lideri Devlet Bahçeli “Bu gerçekler karşısında milli vicdanın meşru endişe ve hassasiyetlerini dile getiren Milliyetçi Hareket Partisine çok ağır sözlerle saldırıda bulunan Başbakan aslında siyasi meşrebinin gereğini yapmaktadır. Namus ve şeref gibi ulvi kavramlar yakışmayan ağızlarda değerini kaybeder. Haddini aşarak altından kalkamayacağı sözler söyleyen ve çukurda siyaset yapan Başbakan Erdoğan’a bu gerçeği hatırlatırız.” Sözleri ile vermiştir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD, Barzani, Talabani ile ilişkileri ve bugüne kadar yaşananlar belgeleri ile ortadadır. Büyük Ortadoğu Projesi’nde onlarla yol arkadaşlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmalarının bumerang gibi kendini vuracağını çok iyi hesap etmelidir.
Obama’nın Türkiye’ye gelip T.B.M.M’ nden yaptığı dayatmaların içeriği olan, Talabani ve Barzani’nin gönülden desteklediği, PKK’nın sürece dâhil olduğu ve Öcalan’dan yol haritası beklenen “Kürt açılımı” safsatasına zaten Türkiye projesi olarak bakmak için bir insanın aptal olması ve bu projelere destek vermesi içinde Başbakanın hakaretlerinde kullandığı kavramlara sahip olması lazımdır.
Recep Tayyip Erdoğan, bu sürecin altından Başbakan olarak da, AKP Genel Başkanı olarak da zor kalkar… İşine geldiği gibi çift kimlik kullanma amacında olan Başbakan’a bunu Türk milleti adına hatırlatmak gerekmektedir.
KAYNAK