Türküm, Laikim, Müslümanım

MARCUSX

New member
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
2,051
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kaf Dağının Ardı
Türküm, Laikim, Müslümanım

Yrd. Doç. Selçuk Şirin, New York Üniversitesi (NYU) ve Bahçeşehir Üniversitesi ortaklığında “Genç Kimlikler-Siyasal, Kültürel ve Sosyal Kimlikler Bakımından Türkiye Gençliği” başlıklı bir araştırma yaptı.


Farklı etnik ve sınıfsal yapıdan oluşan 1403 öğrenciyle yapılan araştırmaya göre Kemalist gençler kendilerinin önce Türk, sonra laik, ardından Müslüman olarak tanımlıyor. Ayrımcılığa uğradığını söyleyen Kürt gençler geleceklerini karanlık buluyor, en az ayrımclığa ise MHP’li gençler uğradığını söylüyor. AKP ‘İslamcıyım’ diyenlerin yarısından oy alamıyor. Milliyetçi ve ulusalcıların tercihi CHP’den yana.

Kürtler: Geleceğim karanlık
İslamcılar: AKP’ye oy vermem
Kemalistler: DTP’ye oy vermem
Ermeniler: Önce laikiz

GENEL BİLGİLER


* 15 Nisan-30 Haziran 2009 tarihleri arasında 52 ilde 1403 gençle bire bir görüşme yöntemiyle gerçekleştirildi.
* Yaşları 18-25 arasında değişen bu gençlere siyasal ve sosyal kimlikleri üzerine 241 adet soru soruldu.
* Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 60’ı büyükşehirde, yüzde 33’ü şehirde, yüzde 7’si köyde oturuyor.
* Yüzde 70’i orta sınıfa, yüzde 9’u yüksek gelir grubuna mensupken, yüzde 21’i dar gelirli ailelerden geliyor.
* Yüzde 76’sı Sünni, yüzde 13’ü Safi, yüzde 7’si Alevi.
* Gençlerin yüzde 83’ü Türk, yüzde 11’i Kürt, yüzde 5’i Ermeni.
* Gençlerin yüzde 63’ü üniversite öğrencisi.
* Siyasi bakımdan kendilerini nasıl tanımladıkları sorulduğunda yüzde 64’ü Kemalist-Atatürkçü, yüzde 44’ü İslamcı, yüzde 46’sı Ulusalcı, yüzde 56’sı Milliyetçi, yüzde 39’u Solcu ve yüzde 17’si Ülkücü olduğunu söylemiş.

‘Ermeniyiz, laikiz’

* Laik olduğunu söyleyenlerin büyük çoğunluğu CHP’ye oy veriyor. Mezhep bakımından Aleviler, etnik köken olarak da Ermeni gençler laik kesime ait olduklarını söylemişler.
* En az düzeyde laikim diyenler ise şöyle: AKP ve DTP’ye oy verenler. Kürtler ve Safiler. Gelir düzeyi bakımından da en az laik kesim dar gelirliler.

‘Önce Türk’üm, sonra Müslüman’

* Kemalist gençler önce Türk, sonra laik, sonra Müslüman olduğunu söylüyor.
* İslami kesime ait gençler önce Müslüman, sonra Türk ve çok düşük oranda laikim diyor.
* Ülkücü gençler ise sırasıyla Türk, Müslüman ve laik.

Sınıf yükseldikçe Müslüman kimlik düşüyor

* Gençlere kendilerini ne denli Müslüman hissettikleri sorulduğunda AKP ve MHP’li gençlerin eşit ve en yüksek oranda Müslüman kimliğine sadık olduklarını ifade ettiler.
* Alevi ve Sünni gençler eşit seviyede kendilerini Müslüman hissettiklerini söylüyorlar. İkisinin arasında bir fark yok.
* Etnik köken olarak bakıldığında Türk ve Kürt gençler aynı oranda Müslüman hissettiklerini söylüyor.
* Gençlere kendilerini ne denli Türk hissettikleri sorulduğunda MHP’liler diğer partilere göre, Sünniler diğer mezheplere, Türkler de diğer etnik gruplara göre çok daha yüksek oranda Türk kimliğine ait olduklarını ifade ediyorlar.
* Ayrıca sınıf yükseldikçe Müslümanlık aidiyeti düşüyor ama Türk kimlik aidiyeti yükseliyor.

‘Benim gibi düşünenler engelleniyor’

* Gençlerin yüzde 73’ü “Benim gibi düşünen kişiler hayatta daha çok engelle karşılaşıyor” diyor.
* Yüzde 70’ine göre “Medya benim siyasi görüşümden insanları olumsuz bir şekilde yansıtıyor.”
* En çok “Geleceğimi karanlık görüyorum” diyenler Kürtler.
* Ermeni ve Türk gençleri arasında gelecekten umut anlamında bir fark yok. Yüzde 35-40 civarında genç işler bir türlü benim istediğim gibi gitmiyor diyor ama iyi günlerin geleceğine inanıyor.
* CHP’li ve AKP’li gençler arasında da gelecek beklentileri açısından bir fark gözlenmemiş.
* Kemalistlerin yüzde 13’ü, İslamcıların ise yüzde 17’si “İstediğim şeyleri elde etmek için çaba göstermeme gerek yok, nasıl olsa elde edemeyeceğim” fikrine sahip.

‘AYRIMCILIĞA UĞRUYORUZ’

En az MHP’liler en çok Kürtler

* AKP ve CHP’ye oy veren gençler arasında maruz kalınan ayrımcılık açısından anlamlı bir fark yok.
* MHP’li gençler en az ayrımcılığa uğrayan grup.
* Ermeni gençlerin yüzde 70’i, Kürt gençlerin yüzde 86’sı etnik kökenlerinden dolayı haksızlığa uğradıklarını ifade ediyor.
* AKP oy veren gençlerin yüzde 39’u, CHP’ye oy veren gençlerin ise yüzde 30’u giyim kuşamlarından dolayı haksızlığa uğradıklarını düşünüyor.
* AKP’li gençlerin yüzde 35’i, DTP’li gençlerin ise yüzde 45’i dini inançlarından dolayı haksızlığa uğradığını söylüyor.
* CHP’li gençler en az siyasal baskı hisseden grup.
* DTP’li gençler ve Kürt kökenli gençler siyasal baskıyı en ağır hisseden grup.
* Dar gelirli gençler siyasi görüşlerinden dolayı diğer gelir gruplarina göre daha fazla baskı gördüklerini ifade etmişler.

Gençlere göre CHP

* CHP milliyetçilerin ve ulusalcıların en çok tercih ettiği parti.
* CHP’ye oy veren her 10 gençten 9’u kendisini Kemalist-Atatürkçü olarak ifade ediyor.
* Yüzde 60’ı kendilerini aynı zamanda solcu-sosyal demokrat olarak görüyor.
* Yüzde 14.4’ü kendilerini İslami kesime ait görüyor.

Gençlere göre AKP

* AKP Ulusalcı gençlerden MHP’ye göre daha çok oy alıyor.
* AKP’ye oy veren her 10 gençten 4’ü Atatürkçü-Kemalistim diyor.
* 10 gençten 8’i kendilerini İslami kesime ait görüyor.
* Yüzde 54.4’ü de milliyetçi olarak görüyor.
* Yüzde 9.1’i de kendilerini solcu ve yüzde 4.4’ü de sosyalist olarak ifade ediyor.

‘İslamcıyım ama AKP’ye oy vermem’

* AKP İslami kesime ait gençlerin yüzde 44’ünden oy alamıyor.
* CHP İslami kesime ait gençlerin yüzde 13’ünden oy alıyor.
* ÖDP İslamcı gençlerin en az tercih ettiği parti.

‘AKP’ye bile oy veririm ama DTP’ye asla’

* Burada ilginç olan CHP’nin Kemalist-Atatürkçü gençlerin yüzde 43’ünden oy alamıyor olması.
* AKP ise Kemalist-Atatürkçü gençlerin yüzde 19’undan oy alıyor.
* DTP Kemalist-Atatürkçü gençlerin en az tercih ettiği parti.

Gençlerin yarısına yakını 5 vakit namaz kılıyor

* Gençlerin yüzde 12’si ramazan ayında oruç tutmuyor.
* Yüzde 42’si hiçbir zaman beş vakit namaz kılmıyor.
* Yüzde 54’ü hiçbir zaman cuma namazına gitmiyor.
* İslami kesim gençlerinin yüzde 2.4’ü ramazan ayında oruç tutmuyor, yüzde 17’si ise beş vakit namaz kılmıyor.

SELÇUK ŞİRİN’E GÖRE ÜÇ ÖNEMLİ SONUÇ

Hem İslamcı hem CHP’li olunabilir

* 1. Yaptığımız araştırma gençlerin siyasal kimliklerinden dolayı çeşitli zorluklar yaşadıklarını ortaya koysa da, onların aynı zamanda varolan kamplaşmaların dışında çok yönlü siyasal kimlikler kurma yolunda son derece yaratıcı olduklarını gösteriyor. Örneğin, “İslamcı”, “Kemalist” ya da AKP’li, CHP’li gibi tanımlar gençler açısından sınırları çok net çizilmiş kavramlar değil. Beton kalıpları gibi siyasal kimlikleri, şablon olarak uyguladığımız zaman bugünkü gençleri anlayamayız. 18-25 yaş arası gençler hem islamcı hem CHP’li, hem Kemalist hem AKP’li olunabileceğini gösteriyor.
* 2. Araştırmadan çıkan önemli sonuçlardan biri de laik kimlik ile laik bilinç arasındaki fark. Laik kesime ait olduğunu söyleyen herkes laikliğin gereği olan önermeler konusunda aynı tutarlılığı göstermiyor. Örneğin laik kesime ait olduğunu söyleyen gençlerin önemli bir kısmı okullarda zorunlu olması gerektiğini, cami imamlarının maaşlarının devlet tarafından ödenmesi gerektiğine inanıyor.
* 3. Bu çalışmada gençlere klinik psikolojide kullanılan BECK-Umutsuzluk Ölçeği adı verilen bir test de uygulandı. Çıkan sonuçlar gençlerin geleceklerinden son derece kaygılı olduğunu gösteriyor. Kemalist ve Kürt kökenli gençler fırsat bulsanız başka bir ülkeye yerleşir misiniz sorusuna en çok evet diyenler.

KAYNAK: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12104881.asp?gid=229
 
Hehe... Süper bir analiz olmuş :) Yapanın ellerine sağlık! Paylaştığın için senin de eline sağlık;)
 
arkadaşım sen beni yanlış anladın.ben dine herhangi bir laf atmadım veya yazıda dine kötüleme yok.sadece yapılan bir araştırma yazıya dökülmüş.bu arada kafama göre islam oluşturduğumu nereden çıkardın onu anlayamadım.
 
arkadaşım sen beni yanlş anladın.ben dine herhangi bir laf atmadım veya yazıda dine kötüleme yok.sadece yapılan bir araştırma yazıya dökülmüş.bu arada kafama göre islam oluşturduğumu nereden çıkardın onu anlayamadım.

Ben tarafsız yazı lafına karşı çıktığımı belli ettim...

Adam demiş :hem Müslüman,hem laik hem bilmem ne olunabilir...

Ben de diyorum ki olunamaz ve buna şeri deliller getiriyorum..

Olunabilir diyen varsa getirsin ayet hadis vb görelim
 
MELİKŞAH

Siyaset politika ile ilgili politika içeren videolar dışında vaazlar ve dini videoları ekleyemezsiniz burası insan ve islam bölümü değil bu tarz videoları ya diğer videolar bölümünde yada ilgili bir konuda islam ve insan bölümünde paylaşınız sizi bu konuda uyarmak istiyorum aklınızda bulunsun din ile siyaseti bir birine karıştırmayınız iyi forumlar.
 
Ben tarafsız yazı lafına karşı çıktığımı belli ettim...

Adam demiş :hem Müslüman,hem laik hem bilmem ne olunabilir...

Ben de diyorum ki olunamaz ve buna şeri deliller getiriyorum..

Olunabilir diyen varsa getirsin ayet hadis vb görelim

belki de olunabilir.yani sen öyle değilsin diye araştırmaya konu olan insanlarda senin gibi olacak,senin gibi düşünecek diye bir şey yok ki.bu arada hem müslüman hem laik olunamayacağına dair bir kur'an ayeti bana söyleyebilir misin?yalnız sadece Kur'ân ayeti soruyorum.hadis veya başka bir şey değil.çünkü ALLAH'ın koruma güvencesinde olan tek şey Kur'an-ı Kerim'dir.Onun için bana göstereceğin ve söyleyeceğin Kur'an-ı Kerim dışında birşeyse onu dikkate almam,alamam.az önce söylediğim gibi ALLAH'ın koruma güvencesinde olan tek şey Kur'an-ı Kerim'dir.
 
belki de olunabilir.yani sen öyle değilsin diye araştırmaya konu olan insanlarda senin gibi olacak,senin gibi düşünecek diye bir şey yok ki.bu arada hem müslüman hem laik olunamayacağına dair bir kur'an ayeti bana söyleyebilir misin?yalnız sadece Kur'ân ayeti soruyorum.hadis veya başka bir şey değil.çünkü ALLAH'ın koruma güvencesinde olan tek şey Kur'an-ı Kerim'dir.Onun için bana göstereceğin ve söyleyeceğin Kur'an-ı Kerim dışında birşeyse onu dikkate almam,alamam.az önce söylediğim gibi ALLAH'ın koruma güvencesinde olan tek şey Kur'an-ı Kerim'dir.

Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide:44)

Summe cealnâke alâ şerîatin minel emri fettebi’ hâ ve lâ tettebi’ ehvâellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Sonra seni, emirde (Allah'ın emrinde) şeriat üzere kıldık. Öyleyse ona (o şeriate) tâbî ol! Ve bilmeyenlerin hevalarına uyma! (Casiye 18)


Zamanının imamını tanımadan (bazı rivayetlere göre biat etmeden) ölen, cahiliye ölümüyle ölmüştür(Hadis)
MELİKŞAH

Siyaset politika ile ilgili politika içeren videolar dışında vaazlar ve dini videoları ekleyemezsiniz burası insan ve islam bölümü değil bu tarz videoları ya diğer videolar bölümünde yada ilgili bir konuda islam ve insan bölümünde paylaşınız sizi bu konuda uyarmak istiyorum aklınızda bulunsun din ile siyaseti bir birine karıştırmayınız iyi forumlar.

Newwave

İslamın laikliğe bakışını belirten bir videoyu koymak suç mu?

Bir Müslüman İslama göre yaşamak durumundaır o yüzden vukuatı yani herşeyi İslamla değerlendirmekle mükelleftir.Buna siyaset de dahildir.
 
Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir(Maide:44)

Summe cealnâke alâ şerîatin minel emri fettebi’ hâ ve lâ tettebi’ ehvâellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Sonra seni, emirde (Allah'ın emrinde) şeriat üzere kıldık. Öyleyse ona (o şeriate) tâbî ol! Ve bilmeyenlerin hevalarına uyma! (Casiye 18)

senin bahsettiğin müslüman olmayanlarla ilgili.müslüman olup laik olanlarla ilgili değil.ALLAH A'dan Z'ye her şeyi bilir.eğer laikliği kötü bir şey olarak görseydi.bunu Kur'an-ı Kerim'e laiklik kötü bir şey diye yazardı.

bu arada maide 44'te bir şey daha var."âyetlerimi az bir paraya satmayın" diye.

Newwave

İslamın laikliğe bakışını belirten bir videoyu koymak suç mu?

Bir Müslüman İslama göre yaşamak durumundaır o yüzden vukuatı yani herşeyi İslamla değerlendirmekle mükelleftir.Buna siyaset de dahildir.

Hz. Muhammed'e bile baskı yapmak yasaklanmıştır.Mekke'yi fethettiğinde müslüman olanlara değil olmayanlara bile baskı yapmamıştır.Onları müslüman olması için zorlamamıştır.Zaten bu yüzden Mekkelilerin çoğu İslam'ı beğenmiş ve müslüman olmuşlardır.Zaten Dünya Hayatı bu yüzden bir sınav.kişi doğrusundan da yanlışından da kendisi sorumludur.
 
senin bahsettiğin müslüman olmayanlarla ilgili.müslüman olup laik olanlarla ilgili değil.ALLAH A'dan Z'ye her şeyi bilir.eğer laikliği kötü bir şey olarak görseydi.bunu Kur'an-ı Kerim'e laiklik kötü bir şey diye yazardı.

bu arada maide 44'te bir şey daha var."âyetlerimi az bir paraya satmayın" diye.



Hz. Muhammed'e bile baskı yapmak yasaklanmıştır.Mekke'yi fethettiğinde müslüman olanlara değil olmayanlara bile baskı yapmamıştır.Onları müslüman olması için zorlamamıştır.Zaten bu yüzden Mekkelilerin çoğu İslam'ı beğenmiş ve müslüman olmuşlardır.Zaten Dünya Hayatı bu yüzden bir sınav.kişi doğrusundan da yanlışından da kendisi sorumludur.

Senin misalin şuna benzer

Bir adam günün birinde bir hocaya gelir der ki:"Hoca Kuran da herşey yazıyor mu"

Hoca:"Evet yazıyor"

Adam:"O zaman bir un çuvalı kaç kilodur?"

Hoca gider bir fırına ve fırıncıya sorar.Cevabı öğrendindikten sonra gelir adama "50 kg dir" der.

Adam der ki"Hoca sen Kurana bakmadın ki..Gittin fırıncıya sordun" der.

Hoca:"Kuran da bir işi bileninden sorun diye yazar.Bir un çuvalının ağırlığını kim bilir.Fırıncı bilir.İşte gidip işi ehline sormak o meselenin Kuran daki cevabıdır"

Şimdi Kuran laiklik merduttur,sosyalizm mülhiddir demez.İslam ve diğerleri diye ayrım yapar.İslamı hak,diğerlerini batıl görür.Bu diğerlerinin başka adı tağuttur.O yüzden İslam'ın dışında olan bütün -izmler,likler Kuran da tek başlık altında tağut olarak geçer....


Biz Allahın ayetlerini satmıyoruz.Naçizane Hakkı emredip,batılı nehyediyoruz.Bu ise Müslümanlara farzdır...


Ayrıca illa Müslüman olunması yönünde baskımız da yok.Sadece siyahı beyaz,beyazın siyah olamıyacağını şeri delille anlatıyoruz.Siyahla beyazı karıştırmak ise daha vahim neticeler verir onu anlatmağa çalışıyoruz...

Ben şeri delilleri getiriyorum.Siz de laikliğin hak olduğunu gösteren ayet hadis getirin de görelim...
 
Biz Allahın ayetlerini satmıyoruz.

sana ALLAH'ın ayetlerini satıyorsun demedim ki.sadece o ayetten bir kısım aklıma geldi ve yazdım.bugünlerde ne yazık ki para ve güç için bunu yapanlar dünya üzerinde mevcut.

Ben şeri delilleri getiriyorum.Siz de laikliğin hak olduğunu gösteren ayet hadis getirin de görelim...

Kur'an-ı Kerim de yasak olmayan her şey serbesttir.Laiklik Kur'an-ı Kerim'de yasak değil.Sen bana "laikliğin hak olduğunu gösteren ayet getir" dersen ben de sana laikliğin hak olmadığını gösteren ayet (Açıkça laiklik yazan ayet) getir derim.
 
sana ALLAH'ın ayetlerini satıyorsun demedim ki.sadece o ayetten bir kısım aklıma geldi ve yazdım.bugünlerde ne yazık ki para ve güç için bunu yapanlar dünya üzerinde mevcut.



Kur'an-ı Kerim de yasak olmayan her şey serbesttir.Laiklik Kur'an-ı Kerim'de yasak değil.Sen bana "laikliğin hak olduğunu gösteren ayet getir" dersen ben de sana laikliğin hak olmadığını gösteren ayet (Açıkça laiklik yazan ayet) getir derim.

Dostum laiklik nedir?

Din ile devletin ayrılması demek değil mi?

Allah ne buyuruyor?>>> Maide 44'ü

Yani devlette de millette de Allahın emirlerini uygulayacaksın...

Sana fırıncı-adam-hoca hikayesini yazdım...

Lütfn oku...

Tağutları Kuran sosyalizm,komünizm,kapitalizm diye ayırmaz.Hepsinin ortak adı tağuttur.O yüzden laikliği bu şekilde değerlendirmek gerekir...
 
Dostum laiklik nedir?

Din ile devletin ayrılması demek değil mi?

din ile devletin ayrılması demek eksik bir tanım.din ile devlet işlerinin ayrılması demek daha doğru olur.hatta bu benim dediğim bile tek başına yeterli bir tanım değil.laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür.insana dininden dolayı baskı yapmamak demektir.hristiyanlarda papazlar var.onlar saçma sapan işler yapıyor.mesela günah bağışlamak gibi.günahı ALLAH'tan başkası bağışlayamaz.İslam'da böyle papazlar gibi insanlar gözükmeye başladı.ALLAH açıkça belirtiyor.Hz. Muhammed son peygamber diye.İslam'da dinle ilgili eklemeler veya çıkarmalar yapacak kişiler olamaz.az önce belirttiğim maide 44'teki "âyetlerimi az bir paraya satmayın" boşu boşuna denmemiş.böyle kişilere karşı ayet olarak inmiş.son peygamber Hz. Muhammed'tir.İşte laiklik İslam'da böyle papazlar gibi davranmaya çalışan kişilere karşıdır.Yani bir insan akıllı varlık olarak yaratılmıştır.önünde Kur'an olan ve düşünebilen bir insanın Kur'an dan başka bir şeye ihtiyacı yoktur.

Bu arada laiklik dini yasaklıyor diye düşünme.eğer öyle olsaydı Atatürk Cumhuriyet'ten hemen sonra 1924'te diyanet işleri başkanlığını kurmazdı.
 
Lâiklik, İslâm, Türkiye

Batıda, din-devlet ilişkisi ile ilgili olarak birbirinden farklı iki terim kullanılmaktadır: Lâisizm, sekülerizm. Türkiye'de ise bunlardan birincisi daha yaygın olarak ve aynı zamanda ikincisinin de yerine kullanılmakta, bu bakımdan da bazı anlaşmazlık ve karışıklıklar meydana gelmektedir. Kavram ve uygulama olarak lâiklik ve sekülerizmin tarihini Roma İmparatorluğu devrine kadar götüren araştırmacılar vardır. Ancak sekülerizm uygulaması bu eski devirlerden beri bazen güçlü, bazen zayıflayarak mevcut olmakla beraber lâiklik kavramı, ağırlıklı olarak ihtilâl sonrası Fransa'da başlamış ve özellikle, Fransızca konuşan Katolik ülkelerde ve topluluklarda etkili olmuştur.
Bu iki kavram arasında daha başka farklar da bulunmakla beraber bizim konumuz bakımından en önemli fark şudur: Sekülerizm, din ve devletin (eskiden kralın) ayrı ayrı, özerk ve bağımsız kurumlar olmalarını savunur. Lâiklik ise dînin devletin kesin denetimi altında olması görüşünü savunur. Önceleri (Batı Roma, sonra Ortaçağ Avrupa'sında) devlet dînin denetimi altında iken lâiklerin ısrarlı mücadeleleri sonunda dîn devletin denetimi altına girmiştir. Yaygın olan tariflerde lâiklik, "dînin devlet işlerine, devletin de dîne karışmaması, müdahale etmemesi" şeklinde ortaya konmuş olmasına rağmen uygulamada denetim tek taraflı işletilmiştir. Lâiklik kavramı, siyâsî alan yanında hukûkî, felsefî ve sosyal alana da taşmıştır. Hukûkî alanda lâiklik yasama ve adâlet tevzîine dînin karıştırılmamasıdır. Felsefî alanda lâiklik, düşünce ve bilgi problemlerine vahyin karıştırılmaması, düşünce ve bilimin dinden uzak tutulmasıdır. Sosyal alanda lâiklik, sosyal hayata dînin etkisini minimum boyutlarda tutmaktır.
İslâm'da lâiklik düşüncesi, kavramı ve uygulaması yoktur. Çünkü Batıda bu düşünce ve hareketin doğmasına sebep kilise ve din adamları (ruhbanlar)'dır. Kelimenin lûgat mânâsında bile bu sebebin izleri vardır; çünkü lâik, clergé'nin karşıtı olarak ruhban olmayan, kiliseye, dîne ait bulunmayan, din-dışı mânasına gelmektedir. İslâm'da ise din adamları sınıfı mevcut değildir. Her müslüman, din ve Allah ile ilişki bakımından eşit imkân ve seviyeye sahip bulunmaktadır. Müslümanın ibâdet etmek, tevbe etmek (günah çıkarmak), hâsılı dînî hayatını yaşamak için -din adamı vb.- bir aracıya ihtiyacı yoktur. Câmide namazı cemâatle kılmak için belli bir sınıfa imam olma imtiyazı verilmemiştir. Cemâat içinde en bilgili, ahlâklı ve okuması düzgün olanı öne geçer ve namazı kıldırır. İslâm'da lâiklik uygulaması da yoktur. Çünkü teorik olarak din ile devleti ve toplumu birbirinden ayırmak, birbirinin müdâhalesi dışında tutmak mümkün olmadığı gibi uygulamada da dîni temsil eden kilise gibi bir kurumun devlete karşı yetki mücadelesine giriştiği olmamıştır. İslâm'da devletin başkanı aynı zamanda cuma ve cemâat imamıdır; hem din, hem de devleti korumakla yükümlüdür. Devlet din için, toplum için vardır, bunlara hizmet için öngörülmüştür, bunlar arasında çatışma düşünülemez. Devlet dînin talimâtı dışına çıkamayacağı için -çünkü müslüman toplumu temsil etmektedir ve müslümanlar dînî talimâtın dışına çıkamazlar- İslâm'da siyasî, hukukî ve sosyal düzenleri dînin dışına çıkarmak ve etkisinden uzak tutmak da mümkün değildir, uygulama da buna göre olmuştur.
İslâm'da sekülerizmin amaçlarına yakın ölçüde dînî hürriyet ve özerklikler vardır. Hiçbir kimse belli bir dîni edinmeye zorlanamaz; İslâm ülkesinde başka dinlere mensup cemâat ve fertler bulunabilir, bunlar kendi dinlerine göre ibâdet, âyin, eğitim ve adâlet tevzîi yapabilirler. İslâm devleti bunları engellemek bir yana korumakla yükümlüdür. Ayrıca İslâm, devlet yönetiminde ulü'l-emre (yöneticilere) geniş selâhiyet vermiştir.
Türkiye'ye lâiklik Cumhuriyetle beraber aşamalı olarak girmiştir. 1924 Anayasası'nda bile "devletin dîni İslâm'dır" maddesi vardır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibâren adım adım lâikliğe doğru yürünmüş, şer'î kanunlar (şerîat) ilga edilerek yerine Batıdan iktibâs edilen kanunlar getirilmiş, hilâfetten cumhuriyete geçilmiş, şer'î mahkemeler kaldırılmış, dînî okullar kapatılmış, dînî hayata önemli kısıtlamalar getirilmiştir. Giderek lâiklik adına devletin dîne ve dînî hayata müdâhalesi o boyutlara gelmiştir ki, ezân Türkçeleştirilmiş, fes-sarık giyilmesi menedilmiş, resmî yerlerde kadınların başlarının örtülmesi yasaklanmış, müslümanların çocuklarına dinlerini öğretebilmek için kurs ve okul açmalarına izin verilmemiş, devlet memurlarının ve ordu mensuplarının namaz kılmalarına hoşgörü ile bakılmamış, dolaylı yollardan engellenmiştir. Bugün de Türkiye'de devletin dîni denetim altında tutması esasına dayalı bir lâiklik uygulaması vardır. T.C. vatandaşlarının % 99'u -kendi beyanlarına ve nüfus kayıtlarına göre- müslümandır. Müslümanların büyük ekseriyeti -şerîat devleti istemesini bilmemekle beraber- devletin dîne ve dînî hayata, yukarıda zikredilen ölçülerde müdâhalesinden rahatsız ve gayr-i memnun bulunmaktadırlar. Türkiye'de ve başka ülkelerde müslümanların beklediği, şerîat devletinin başka dinden ve inançtan olanlara tanıdığı hürriyet ve özerkliğin kendi devletlerinde kendilerine tanınmasından ibârettir.

KAYNAK
 
ATATÜRK VE DİN

Atatürk’ün din üzerindeki görüşlerine “Belgelerle Türk Tarihi”nde yer verilmektedir. Halk üzerindeki baskı kuran, gerçek Müslümanları sömüren din tüccarlarına ilişkin görüşler, 1923-1931 tarihleri arasında Mustafa Kemal Atatürk tarafından dile getirilmiştir.
“Din vardır ve lazımdır. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. (1930)
Allah’ın emri çok çalışmaktır. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim ve fenden, her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.(1923)
Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler,dini hükümlere uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık (özel din adamları sınıfı) yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimiz hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur. (1923)

Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi bir şeyin bu dine uygu olup olmadığını kolayca takdir edebiliriz. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur, biliniz ki o dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, İslam’ın çıkarına, uygunsa kimseye sormayın. O şey dindir. (1923)
Her sakallıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır.(1923)
Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanında çekip alamamıştır ve alamaz. (1923)
Milletimizin memleketimizin ilim irfan yuvaları (okulları) bir olmalıdır. Bütün memleket evladı kadın ve erkek aynı şekilde oradan çıkmalıdır. Fakat nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleyerek, araştıracak bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din ilim adamlarını da yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip olmalıyız. (1923)
Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek, yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır. (1923)
Hutbeden amaç ahalinin aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir.
İnsanlık dini ihtisas ve derin dini bilgilere sahip olup, her türlü boş inanışlardan sıyrılarak, gerçek ilim ve fennin nurları ile mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır. (1927)
Halkın temiz, saf duygularından yararlanarak milletin maneviyatına el uzatan kimseler ve onların izleyicileri ve taraftarları elbette ki bir takım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk milleti için sorun oluşturacak durumların meydana gelmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında devamlı yol almasına engel olmaya çalışanlar hep bu kurumlar ve kurumların mensupları olmuştur. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lazımdır.(1931)
Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, yüzyıllardır ihmal edilmiş. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur, yorumlar, boş inançlar binayı daha fazla hırpalamış.
Bizi yanlış yola sev eden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dini kural sözleriyle aldatmışlardır. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. (1923)

Her şeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel bir sınıf yoktur. Ruhbanlığı reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez.
Efendiler, bir fikri daha düzeltmek isterim. Milletimizin içinde gerçek din adamları, din adamlarımız içinde de milletimizin hakkıyla iftihar edebileceği bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara karşı hoca elbisesi altında gerçek ilimden uzak, gereği kadar öğrenmemiş, ilim yolunda gereği kadar ilerlememiş, hoca görünüşlü cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız. Seyahatlerimde bir çok gerçek aydın din bilginlerimizle temas ettim. Onları en yeni ilim terbiyesi almış, sanki Avrupa’da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. İslamiyet ruhu ve hakikatlerini çok iyi bilen din adamlarımızın hepsi bu olgunluk derecesindedir. Şüphesiz ki, bu gibi din adamlarımızın karşısında imansız ve hain din adamları da vardır. Fakat bunları onlarla karıştırmak doğru olmaz. (1923)

Atatürk’ün Dini Anlayışı
Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış.Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr(tutucu ve yobaz) hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. (Asaf İlbay Anlatıyor, Yakınlarından Hatıralar, S. 102-103)
Atatürk’ün Allah’ın Birliği(Tevhid) Esasına Duyduğu Önem
Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir. İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir.
Atatürk’ün Hz. Muhammed(s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri
… Peygamberimiz vasıtasıyla en son dinî, medenî gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır. (1922 Nutuk III, S. 1241)
Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, S.

3) Atatürk’ün İslam Dini Hakkındaki Görüşleri
Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923 NUTUK III S.1240)
Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. (1923 Atatürk'ün Söz Ve Düşünceleri II, S. 128)
Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor. (1923 Atatürk'ün Söz Ve Düşünceleri II, S. S. 92)
Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islâmın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (1923 Atatürk'ün S.D. II, S. 127)
Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor.
Atatürk’ün Laiklik Anlayışı
Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. (1923 Atatürk'ün S.D. II, S. 66-67)
Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. (1925 Atatürk'ün B. N., S. 93)
Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. (1923Atatürk'ün S.D. II, S. 127)
Laiklik prensibinde israr ediyoruz. Çünkü, millî iradenin, insanlığa mal olmuş değerlerin belki de en mukaddesi (kutsalı) olan da hürriyeti (özgürlüğü) ancak lâiklik prensibine bağlanmakla korunabilir. (Fehmi YAVUZ; Din Eğitimi Ve Toplumumuz, 1969)
İnanıp bağlanmakla, mutlu olduğumuz İslâm dinini, yüzyıllardan beri alışageldiği gibi bir siyaset aracı haline düşmekten kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini görüyor ve biliyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inançlarımızı ve vicdan işlerimizi karışık ve değişik olup her türlü çıkarlarla hırsların kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak ulusun bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada, da mutluluğunun gerektirdiği bir sorumluluktur; ancak böylelikle İslâm dininin yüceliği belirmiş olur.
Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmek demektir. Ona göre düzeltiniz. (Hilmi Ziya ÜLKEN; Laiklik, Ankara Ünv. İlâhiyat Fakültesi Yayını, Ankara, 1975.)

KAYNAK: http://www.webhatti.com/lise-bilgileri/63838-ataturk-ve-din.html
 
Atatürkün dini anlayışı niye bu kadar önemli.
 
Geri
Üst