__'Atatürk Başörtüsüne Hiç Karışmadı'____

LOOPUSED

Altın Üye
Katılım
6 Haz 2008
Mesajlar
12,048
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
53
Konum
€z€Ld€n €b€d€
'Atatürk başörtüsüne hiç karışmadı'


“Atatürk kadınların kılığına kıyafetine hiç karışmamıştır. O konuda hiç yasa çıkartmamış, herhangi bir zorlamaya da gitmemiştir. Bu da sanırım Atatürk'ün kadınlara karışmayı Türk gelenekleri açısından uygun görmemiş olmasındandır. Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir.”



Bu görüşler merhum Başbakan Bülent Ecevit'e ait. 12 Eylül Darbesi'nde gözetim altına alınan Ecevit partisince yayınlanan Arayış Dergisi'ni yazılı talimatlarla hapishaneden yönetmişti. Ecevit, hapishaneden Arayış'a yolladığı ‘başörtüsü' konusundaki notta “Atatürk, bu konuda bir zorlamaya gitmemiştir. Başörtüsü ile uğraşmak, gardrop Atatürkçülüğünün tipik bir örneği” diye yazmıştı.

Atatürk'ün kurduğu partinin üniversitede okuyan kız öğrencilere bile başörtüsünü çok görerek yasaklattığı bir dönemde Ecevit'in 28 yıl önce yazılmış 27 Aralık 1981 tarihli “Başörtüsü konusu” başlığını taşıyan mektubu büyük önem arzediyor;



“Başörtüsü ile uğraşmayın”

“Arayış hala elime geçmediği için son sayıda bu konuya değinildi mi, bilmiyorum. Değinilmediyse bence hiç değinilmesin.

Başörtüsü ile uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyorum. Gardırop Atatürkçülüğünün tipik bir örneği... Zaten ondan da dönüş yapacaklardır.
Olsa olsa Atatürkçülüğün başörtü yasaklanarak kanıtlanamayacağı belirtilebilir. Atatürk'ün –irticaa karşın da büyük güvence olan- partisi kapatılmış, vasiyeti çiğnenmiş, yeni bir ulusal kültür oluşuma katkı için kurduğu kurumlar ortadan kaldırılıyor. Atatürk'ün her türlü dogmacılıktan uzak bilimci yaklaşımı bırakılıyor; tüm bunların günahı, başörtü yasaklamakla örtülemez.

Kaldı ki bazılarının farkında olmadığı bir gerçek var:
Atatürk kadınların kılığına kıyafetine hiç karışmamıştır. O konuda hiç yasa çıkartmamış, herhangi bir zorlamaya da gitmemiştir. Özendirme yoluyla ve zamana, gelişmeye bırakarak bu sorunun çözümünü daha uygun bulmuştur. Bu da sanırım Atatürk'ün kadınlara karışmayı Türk gelenekleri açısından uygun görmemiş olmasındandır. Kadınlara her hakkı ve özgürlüğü tanımıştır, her olanağı sağlamıştır, ama ne giyeceklerine müdahale etmemiştir.

Kaldı ki, başörtüsü ile ilgili bir sorun varsa, bu sorunu başörtüsünde değil din sistemindeki bazı yanlışlarda, özellikle Kur'an kurslarında aramak gerekir. Bu konularda devlet dine saygı ile çağdaş bilimsel yaklaşımı daha çok bağdaştırıcı bir yol izlese, böyle bir sorun ya kendiliğinden sona erer ya da sakıncasız boyutlara iner.”



http://www.habervaktim.com/haber/62551/ataturk_basortusune_hic_karismadi.html
 
'Atatürk başörtüsüne hiç karışmadı'




çünkü onun zamanında ne istismarcı yobazlar nede dinsizler yoktu .çoğu ipte sallandı .sallanmayanlarda kuyruğunu bi tarafına sıkıştırıp kenara çekildi .

onun zamanında din yolu ile ülkeyi çökertmeye çalışanların sonu kötü oldu .

şimdi böyle bir lider olmadığı içindir ki istismarcı yobazlar harekete geçti .tabi bu hareketin birde karsı hareketi olur oda oldu zaten .. ülkeyi bu batağa sürükleyenler ise şuan da amerikadan buraya fetva yağdırıyor
 
Ya o değilde ilgi çekecek kadar ATATÜRK'le uğraşmaya başladınız....


HAYIRDIR?
 
Ya o değilde ilgi çekecek kadar ATATÜRK'le uğraşmaya başladınız....


HAYIRDIR?


atatürk hakkında zihinleri karıştırmaya çalışıyorlar bu birinci neden

ikinci neden ise kendi yobazlığını görmeyen bazı insanlar suan ki atatürkçü insanlara siz atatürkcülükten ne anlarsınız mesajı vermeye çalışıyorlar ki bunda chp sayesinde kısmen başarılı oldular .

chp nin bu tavırları hem kendinden hemde dincilerin chp nin attığı bu karta pişti yapmasıyla atatürkten ve onun bize bıraktığı emanetlerden insanları soğuttular .chp yide chp ile karsılıklı pişti oynayan sözde dincileri kutluyorum ..

bu sözlerim bu konuyu ve forumun üyelerini kapsamaz .geneldeki sıkıntımı senin bu sorunun üzerine paylaşmak istedim
 
ipte sallandırılanların hepsini menemndeki derviş mehmed türlüsü esrarkeşlerdenmi sanırsınki her asılanı din istismarı demeye getirmişsin.. İSKİLİPLİ ATIFLAR gibi daha niceleride,kel alilerin elinden gördüğü zulümle şehit oldular.. tarihte onları iyi biliyor millette.. kaldıki özel durumlara münhasır bir devrim arafesi ve rejim değişikliğnde olağan şeyler belki ama bugün o gün değil artık.. bak apo bile semiriyor imralıda..30000 in katili denilen kişi.. varmı asabilen... yokkk.. senin dönemini bahsettikleirnde geride kaldı. son hatırladıklarım pehlivanoğlu,dursun,cevdet,selçuk duracık,halil esendağ gibi şehitlerdi .. şimdilerde onların kanıyla ucuz siyaset peşindekiler keyf yapadursunlar ama bu işin birde ötesi var.. tarih ve millet unutmaz.
 
ipte sallandırılanların hepsini menemndeki derviş mehmed türlüsü esrarkeşlerdenmi sanırsınki her asılanı din istismarı demeye getirmişsin.. İSKİLİPLİ ATIFLAR gibi daha niceleride,kel alilerin elinden gördüğü zulümle şehit oldular.. tarihte onları iyi biliyor millette.. kaldıki özel durumlara münhasır bir devrim arafesi ve rejim değişikliğnde olağan şeyler belki ama bugün o gün değil artık.. bak apo bile semiriyor imralıda..30000 in katili denilen kişi.. varmı asabilen... yokkk.. senin dönemini bahsettikleirnde geride kaldı. son hatırladıklarım pehlivanoğlu,dursun,cevdet,selçuk duracık,halil esendağ gibi şehitlerdi .. şimdilerde onların kanıyla ucuz siyaset peşindekiler keyf yapadursunlar ama bu işin birde ötesi var.. tarih ve millet unutmaz.

ipte sallandırılanların bir çoğunun yularını abd tutuyordu .

apoyu asamazlar tabi kardeşim ..idamın kalkması için evet oyu veren apoyu kurtaranlara sizler oy vermedinizmi iki dönemdir .mhp harici kim varsa idamı kaldırmak için evet demedilermi ..şimdi kalkmış tayyip efendi o ip sizdeydi neden asmadınız diyor .bunu sorana kadar kendi vekillerine neden idamı kaldırmaya evet dediniz diye sorsana .mhp nin elinde imkan vardıda yapmadımı ..eğer öyleyse mhp ye bende karsı çıkayım ama işin aslı öyle değil ..

80 deki şehitlerin kanıyla ucuz siyaset yapanlar o 80 de kavgadan geride duran dincilerdir .o zaman ülkücülerin yanında durupta onlar çarpışırken evlerinde saklanan dincilerdir onların kanını kullanan .zamanında kominizme bizde karşı çıktık yalanını söyleyenlerdir onların kanını kullananlar .
 
bunlar sonradan görme atatürkçü...
atatürkün ne yaptığının veya ne yapmadığının onlar içi aslında çokda önemi yoktur..
o yobazlar kendi istediklerini yaparlar ,,yaptırırlar ama kılıfı hazır ..ATATÜRK.
 
Çarşaf bir Suriye giysisidir ve yurdumuza 1871 yılında girmiştir.

O kadar yabancı bir kıyafettir ki çarşaf, 1890 yılında II. Abdülhamit tarafından yasaklanmıştır!

Çarşaf Osmanlı’nın son döneminin, gerici tarikatların giysisidir sadece.

Atatürk aynı konuşmasında bakın kadın kıyafetine nasıl değiniyor:

“Bu bakış açısına ait demecimi bitirmeden önce birkaç kelime daha söylemek isterim.

Efendiler! Sosyal hayatın başlangıcı, aile hayatıdır. Aile açıklamaya gerek yoktur ki, kadın ve erkekten oluşmuştur. Kadınlarımız hakkında, erkekler hakkında söz söylediğim kadar fazla açıklamalarda bulunmayacağım. Bu yüce varlığı özellikle huzurlarında görmemezlikten gelemem. İzin verilirse bir iki kelime söyleyeceğim ve siz söylemek istediğimi kolaylıkla anlayacaksınız. Gezilerim sırasında köylerde değil özellikle kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kalın ve dikkatle kapatmakta olduklarını gördüm. Özellikle bu sıcak mevsimde bu tarz kendileri için mutlaka acı ve rahatsızlık verici olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim bencilliğimiz eseridir. Çok temiz ve dikkatli olduğumuzun gereğidir. Fakat saygıdeğer arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi anlayan ve düşünen insanlardır. Onlara ahlâkın kutsal şeylerini aşılamak, milli ahlâkımızı anlatmak ve onların beyinlerini nur ile, temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe gerek kalmaz. Onlar yüzlerini dünyaya göstersinler. Ve gözleriyle dünyayı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.”
Evet Atatürk çarşaf için bunları söylüyor.

Yani “bizim geleneğimizdir” demiyor.

Ne diyor peki?

Çarşaf acı verir diyor.

Erkekler bencillik yapmasın diyor.

Kadınlar yüzlerini açsın diyor!


http://skyturkvngenc.wordpress.com/...afli-kadin-gordugu-zaman-ataturk-ne-yapmisti/



sanırım biraz cevap olmuştur.
 
Geçmiş konulardan bir alıntı. İçinden yorumlarımı çıkardım, sadece resimleri ve açıklamalarını bıraktım. Konuyu doğrulamak ve yeni üyelere hatırlatmak için. O zamanki konu biraz farklı olduğundan, birkaç tane bu konuya tam uymayan resim de var ama orjinalliği fazla bozmak istemedim. Ayrıca bu sallandırılmak mevzuunu da ne zaman duysam içimde bişeyler cız eder. Hayır, sürekli bu yöntemle tehdit edildiğimizden ya da armut dalda sallanır, yere düşer ballanırdan dolayı değil. Loopused' in de dediği gibi birçok günahsız insanın bu konuda vebaline girilmiştir, ondandır. Evet, 3 Ali' leri asla unutmayacağız. Kimbilir, belki de ondan dolayı bu avatarı kullanıyorumdur. Evet evet, galiba ondan dolayı. Bu zulmü unutmamalıyım ki, yeni nesillere de aktarabileyim. Bir daha hiç kimsenin suçsuz yere canı yanmasın, sevdikleri yollarını gözlemesin. Bir daha "babamı en son gece götürdükleri gün görmüştüm, bir daha eve dönmedi" diyen kız çocukları olmasın. Çünkü onların yürekleri kolay kolay dayanmıyor böyle şeylere...Neyse, asıl konu Atatürk' ün medyadan gizlenen fotoğrafları


Atatürk'ün TBMM’nin açılışında dua ederken çekilen fotoğrafın orijinali satışa çıkarılacakmış.

iekzew.jpg



Gerçi bu epeyce tanıdık bir resim ama bilmediğimiz daha doğrusu gözümüzden saklanan o kadar çok ‘öteki’ Atatürk resmi var ki!
Merak ediyoruz: Bunlar ne zaman satılacak veya gün yüzüne çıkacak?
Mesela mı? Mesela Çankaya Köşkü’nde çekilen çarşaflı kadın fotoğrafları… En başta da Latife Hanımın ve ailesininkiler.
2vjeozp.jpg




1923-1924 yıllarında o zaman için normal sayılan kapalı yalnız türbanlı değil üstelik çarşaflı kadın misafirlerin fotoğrafları nedense ısrarla saklanmaktadır bazı çevreler tarafından. Hatta eski adı Akit olan Anadolu’da Vakit gazetesinin birkaç hafta önceki bir haberine göre Cumhurbaşkanlığının internet sitesinden bile itinayla temizlenmiştir bu zamanını şaşırmış fotoğraflar.

İkinci olarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sona ermesinden sonra çıktığı ünlü yurt gezisinde Konya’da çekilmiş (muhtemelen 1923 başları) bir fotoğrafını görüyoruz. Solda Latife Hanım Atatürk’e şiir okuyan bir kız öğrenciyi ilgiyle dinliyor. Sağdaki yüzleri peçeli ve çarşaflı kadınlar ise öğretmen.

242h5qp.jpg



İşte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çekilmiş ünlü ‘âyetli’ fotoğraf…
nzmxs9.jpg



Başbakan İsmet İnönü kürsüde konuşuyor ve başının üzerinde irice bir hat levhası asılı göze çarpıyor. Levhadaki yazıyı dahi okuyabiliyoruz buradan. Şûra suresinin 38. ayeti yazılıdır fotoğraftaki talik levhada. Bir zamanlar TBMM’nin Kur’an’ın gölgesinde çalıştığını bilmekten yüzü kızarıyor olmalı birilerinin.


Ve işte 1923 yılının başlarındayız. Günlerden 26 Şubat 1923’tür. Lozan görüşmelerine ara verilmiş dış ilişkiler trafiği iyice yoğunlaşmıştır.

do5ans.jpg



Bu defa o devrin yani Hakkı Tarık Us’un Vakit gazetesi Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaret ve görüşme haberlerine geniş yer verirken ilginç bir fotoğraf da yayınlar.
Alt yazısına “Hususi fotoğrafçımızın aldığı resim” kaydı düşülen bu fotoğrafta TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’yı başında kalpağıyla Eskişehir taşından mamul uzun bir tespihi seçerken görüyoruz. Hem de öyle böyle değil görüntüye bakılırsa tekkelerde çekilen 999’luk tespihlere benziyor Paşa’nın elindeki.
Satın alıp almadığını bilmiyoruz tabiatıyla. Buraya fotoğrafın altındaki yazıyı da alıyorum: “Mustafa Kemal Paşa Eskişehir taşından mamul tespih vesaire satın alırken.”
sb6fr9.jpg



Arayın bakalım bu fotoğraflara rastlayabilecek misiniz elinizdeki yayınlarda? Pek sanmıyorum. Hele sonuncusunu temin edebilmek için epeyce ter döktüğümü söylemeliyim.
İşimiz uzun ve zor anlayacağınız… Atatürk’ün resimlerine bile sansür konuluyorsa varın gerisini siz düşünün…
Devam edelim…


t67cpl.jpg



Bu yukardaki fotoğraf Cumhuriyet’in ilanından 5 ay kadar önce, Mayıs 1923’de Çankaya Köşkü’nde çekilmiş. Atatürk, yanında kayınbiraderi, kayınvalidesi Adviye Hanım ve Latife Hanım olmak üzere bir hanım misafirle köşkün fotoğrafçısına böyle poz vermiş. Bir başka deyişle, üç çarşaflı hanım Çankaya’da

1y0scw.jpg



Bu fotoğraf Manisa’da çekilmiş. Tarih 1922 güzü. Halk Mustafa Kemal Paşa’yı heyecanla bağrına basmış. Sağda ve solda görülen ama yüzleri görünmeyen peçeli ve çarşaflı hanımlar, Manisalı öğretmenler olmalı. Önde bir öğrenci muhtemelen Gazi’ye şiir okuyor.

2cnt7br.jpg



Bu defa Akşehir’deyiz. 1922 sonu veya 1923 başı. Gazi, Latife Hanım’la birlikte yurt gezisinde. Sol tarafta gördüğümüz kapalı hanımların kendilerine iyice yaklaşmış bulunan Latife Hanım’a doğru ilerlemek istedikleri beden dillerinden okunuyor. Gazi, fotoğrafın en sağında...


241qiio.jpg



Türk Kadınlar Birliği Atatürk’ü ziyaret ediyor. Birlik 1924’de kurulduğuna göre fotoğraf Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait olmalı. Atatürk’le birlikte poz veren kadınlardan en sağdaki, yüzünü açmış olsa da çarşafıyla dikkat çekiyor. Hemen yanındaki kadının başörtüsü ise oldukça iddialı. Kadınların her biri farklı tarzlarda da olsa tesettürlüler. Ve kadın haklarını savunuyorlar! Gazi’yi ziyaretlerinin maksadı da kadınlara daha fazla hak talep etmek.



Şimdiye kadarki fotoğraflara, ‘o Cumhuriyet’ten önce çekilmiş’ veya ‘ilk yıllarda bu kadarı normal’ diyerek burun kıvıranlar bu fotoğrafa ne diyecekler, merak ediyorum. Yıl bu defa 1937. Atatürk ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, çarşaflı bir kadının derdini dinliyorlar. Yüz hatları ve tavırları kadının başındaki örtüyle değil, içiyle ilgilendiklerini yeterince gösteriyor sanıyorum.



29z2yw9.jpg


 
İşde Atatürkçüyüz diye geçiniyor bu konuda irticaa çığLıkLarı atanLar.Yazık.Amaç AtatürkçüLük değiL burda beLLi ki.
Atatürk yaşıyor oLsaydı ve bu günLeri görseydi emin ol bu irticaa çığLığı atıp ortaLığı yaygaraya verip karambol alanı oLuşturan parazitLeri temizLerdi.
Dinimizde Başörtüsüde yüzyıLLardır TürkLe özdeşLeşen konuLardır.
Her insan özgür,nasıLki bazıLarı mini etekLe doLaşan ve hatta ''genelevde çaLışan Kadınlara ses çıkarmıyorsa
sizde Başartüsü takan kadına ses çıkaramassınız.
Atamızın görüşü biLe özgürlükse Sizin ne haddinize Başörtüsüne karışmak !
 
İşde Atatürkçüyüz diye geçiniyor bu konuda irticaa çığLıkLarı atanLar.Yazık.Amaç AtatürkçüLük değiL burda beLLi ki.
Atatürk yaşıyor oLsaydı ve bu günLeri görseydi emin ol bu irticaa çığLığı atıp ortaLığı yaygaraya verip karambol alanı oLuşturan parazitLeri temizLerdi.
Dinimizde Başörtüsüde yüzyıLLardır TürkLe özdeşLeşen konuLardır.
Her insan özgür,nasıLki bazıLarı mini etekLe doLaşan ve hatta ''genelevde çaLışan Kadınlara ses çıkarmıyorsa
sizde Başartüsü takan kadına ses çıkaramassınız.
Atamızın görüşü biLe özgürlükse Sizin ne haddinize Başörtüsüne karışmak !

İyi de başörtüsünü sorun eden sizsiniz...
Şulebaş’tan Türban’a…-1

Ülkemizde hayat pahalılığının, PKK terörünün, hatta Avrupa Birliği’nin bile önüne geçen bir gündem maddesi: türban. Yasamayla yargı arasındaki gerginlik bile türban nedeniyle çıktı. Bir haftadır bütün siyasetçiler kabak tadı verdirecek şekilde türban lehine veya aleyhine zırt pırt beyanat verip duruyor. Böylece, vatandaşın gündeminde olan hayat pahalılığı, terör gibi önemli sorunlar arada kaynayıp gidiyor. Sanırsınız tüm Türkiye’nin ana gündem maddesi, türban.

Değil…

Üniversitelerin bile asıl sorunu türban değil. Bilimsel özerklik, bilimsel araştırmalara yeterli kaynak ayrılmayışı, öğrencilerin barınma ve yeme sorunlarının çözülmeyişi, öğrenim üyelerinin hayat pahalılığından mütevellit bilimsel sorunlarla uğraşmak yerine geçinme telaşına düşmüş oluşu, Üniversitelerin asıl sorunu.

Üniversitelerimizde yaklaşık olarak 1 milyon 300 bin öğrenci öğrenim görüyor. Bunların %90’ından fazlası maddi sorunlarla boğuştuğu için bilimsel öğretimi ikinci plana atmış durumda. Asıl sorun bu… Dolmuş parası yetişmediği için 10 kilometrelik yolu her gün yaya gidip gelen öğrenci bilirim ben… Akşam yemeğini sadece simitle geçiştiren gençlerimizi tanıyorum. Yoksa Erbakan’ın deyişiyle gerisi fasa fiso…

Türbanı ülkenin birinci gündem maddesi yapan kız öğrenci sayısı genel öğrenci mevcudunun %10’u bile değil. Koskoca bir ülke, kelli-felli politikacılar %90’lık kitlenin hakkını-hukukunu konuşmak yerine, %10’u ilgilendiren türban meselesini konuşuyor.

Neymiş bu türban? Hikmeti nereden kaynaklanıyormuş?

Dini yönünü zaten televizyonlarda her gün anlatıyorlar. Müsaade buyurun Başbakan’ın “Velev ki siyasi simge olsun” dediği türban’ın siyasi yönünü aktarayım.

Türban gerçekten de dini olmaktan çok siyasi bir sembol. Laik Cumhuriyetin rövanşını almak ve Türkiye’yi Ilımlı İslam ülkesi yapmak isteyenlerin siyasi bir sembolü. Ben bu türban meselesinin gerisinde daha farklı hususlar olduğunu çeşitli makalelerimde Anadolu Federe Devleti veya United States of Turkey tabirlerini kullanarak anlatmaya çalıştım. Nihai amacın; Türkiye’de Suudi Arabistan veya İran’dan daha farklı, bir Ilımlı İslam Devleti kurulması olduğunu; bunu Türk insanının istediği için değil, ABD’nin radikal İslam anlayışını önlemek için bir Ilımlı İslam’ı model olarak benimsediğini; bu amacı gerçekleştirmek için de basamak basamak toplumu buna alıştırmak istediğini belirtmiştim.

Bunun ilk basamaklarından bir tanesi de; aydın din adamı yetiştirmek maksadıyla kurulmuş bulunan İmam Hatip Liseleri’nin din adamından daha çok kaymakam, savcı, hakim, polis yetiştirmeye yönelmesidir.

Hatta zamanının Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay bile "Bu laik okullarda yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. Laik okullara karşı imam hatip okullarını bir alternatif olarak görüyoruz. Devletin kilit noktalarına yerleştireceğimiz kişileri imam-hatip okullarında yetiştireceğiz" diyerek bu uygulamanın ilk ipuçlarını vermiştir.

Tesadüf bu ya, bu sözleri söyleyen Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanı olduğu yıl Türkiye ilk defa türbanla tanışıyordu. Daha doğrusu türban değil de, “şulebaş”la tanışıyordu. Zira o dönemler türban denince Hindistan’daki Sih inanışına mensup erkeklerin başlarına sardıkları sarık akla gelirdi.

“Şulebaş” terimi ise ilk başlarda “türban” adının yerine kullanıldı. Zira Anadolu insanı dinine diyanetine göre o zamana kadar zaten başörtüsü örtünüyordu. Kimsenin de başörtüsü ile bir sorunu yoktu.

Burada bir parantez açıp, bir konuyu anlatalım…

Sovyet tehdidine(!) karşı NATO üyesi Türkiye’ye kurulan ABD yapımı Jupiter füzeleri ABD-Sovyet çekişmesinin malzemesi yapılıp, 1962 yılında sökülünce Türkiye NATO’nun ileri karakolu olarak Sovyetler karşısında cascavlak kala kalmıştı. Ardından 1964 yılında Kıbrıs’ta Türklere karşı girişilen katliamları önlemek için Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde uçak uçurması bile ABD Başkanı Johnson’un Türkiye’ye muhtıra vermesine neden olmuştu. Johnson mektubunda ABD menşeli hiçbir şeyi Yunanlılara karşı kullanamayacağımızı yoksa Sovyetler karşısında yapayalnız kalacağımızı vurgulamıştı. Düşünün bu iki olay üst üste gelince Türkiye’de otomatik bir ABD aleyhtarlığı başlamıştı.

Ancak ABD bu aleyhtarlığın önüne geçmek için çeşitli kurum ve kuruluşları desteklemeye başladı. Özellikle İslami referansı güçlü olan şeriatçı dernek ve basın organlarını destekledi.

İşte desteklediği bu basın organlarından biri olan Mehmet Şevki Eygi yönetimindeki “Bugün gazetesi” ile aynı şahıs tarafından haftalık olarak yayınlanan “Yeni İstiklal” gazetesidir.

Her iki şeriatçı gazete devamlı suretle Türkiye’de baş gösteren ABD aleyhtarlığının önüne geçmek için ABD yandaşı propaganda bombardımanına başladı. Hatta bu iki gazete, meşhur ABD 6ncı filosunun 1969 yılındaki Türkiye ziyareti sırasında “6ncı Filo’yu” protesto etmek isteyen gençlerin üzerine adeta cihat ilan edercesine karşıt görüşlü gençleri sürmesi sonucunda meydana gelen “Kanlı Pazar” olayında 2 kişi öldü, 200’e yakın kişi yaralandı.

Neyse, parantezi kapatalım.

İşte bu Yeni İstiklal gazetesinin yazarlarından biri de “Şule Yüksel Şenler” isminde bir bayandı.

Hani, Başbakan Recep Tayip Erdoğan ile sonradan Erdoğan soyadını alacak, Emine Gülbaran’ın tanışıp, evlenmesine neden olan bayan.

Minnet borcu nasıl ödenirmiş, bir sonraki makalede…​

KAYNAK​


Birinci makalemizi okumamışsanız, tavsiyem okuyun. Böylece ABD destekli türban’ın başlangıç serüvenini daha iyi çözebilirsiniz.

Dünkü makalemizi “minnet borcu nasıl ödenirmiş, bir sonraki makalede…” diyerek bitirmiştik. Bu makalede minnet borcunun nasıl ödendiğini anlatacağız.

Yıl 1965…

Kıbrıs Olayları, Johnson Mektubu gibi Türkiye’de ABD aleyhtarlığının arttığı bir dönemde, ABD politikalarını savunan ve ABD’nin avukatlığını yapan Mehmet Şevki Eygi yönetimindeki haftalık Yeni İstiklal gazetesinin bir yazarı Şule Yüksel Şenler..

Kendi ifadesine göre; ölüm döşeğinde ve Sait-i Nursi’nin şakirtlerinden olan ağabeyinin tavsiyesi ile örtünmeye karar veriyor.

Örtünecek ama nasıl? Bu dönem, ara sıra “ışık evleri”ne gidip gelmeye başlıyor. Buralarda yeterince ışık alınca beyni bir anda aydınlanıyor. Hemen kapanıyor. Lakin bir sorun var.

Yine kendi beyanına göre: “Baş örtmek köylülükle eş anlamlı sayıldığı için (!) şehirli bir genç bayanın şıklığını yansıtacak ve modern bir görüntü verecek bir model geliştirmeye çalışıyor.”

Dikkatinizi çekerim. Aynı yıl Ruslar uzayda ilk insanlı yürüyüşü yapıyor, karbondioksitli laser keşfediliyor, ABD ve SSCB nükleer silahlarını ve denizatlılarını geliştiriyor, Alman otomobil sanayi ayağa kalkıyor ve Türkiye’den işçi bile çağırıyor. Ne yapalım, bizde de “şulebaş” keşfediliyor. Bizim de keşifler ve icatlar tarihine katkımız bu yönde olsun.

Geçelim…

Şule Yüksel Şenler, şehirli bir bayanın şıklığını yansıtacak tarzda neler icat edebilirim diye kafa patlatırken, geçmişte Ermeni bir terzi bayanın yanında çalışması sırasında elde ettiği tecrübeyi de icadına yansıtıyor.

Öyle bir eşarp icat ediyor ki, kadının saçının bir telini göstermeyecek mucizevi bir eşarp icat ediyor. Bin yıllık Türk-İslam tarihindeki başörtüsüne yeni bir boyut katıyor.

Nihayetinde toplum olarak bu tip yeniliklere hazır olmadığımız için bu eşarba ne denileceğini kimse bilemiyor; çarşaf desen değil, başörtüsü desen hiç değil.

Şulebaşlı Şule Yüksel Şenler yeni icadıyla yetinmiyor. Özellikle 1967 yılından itibaren köy, köy, ilçe, ilçe gezerek konferanslar vererek, irşat faaliyetlerinde bulunuyor. Tahmin edeceğiniz gibi irşat faaliyetleri tamamen kadının örtünmesi üzerine. Başını örtmeyen kadınların cehennemlik olduklarını, başı açık kadınlara sarkıntılık yapmanın ve laf atmanın normal olduğunu beyan eden “aydınlatıcı” konferansları ile kadın ve kızları korkutarak kapanmalarını sağlıyor. Model olarak da kendisini gösterdiği için, Şule Yüksel Şenler’in “ikna” ettiği kadınlar her zaman başörtüsü olarak kullandıkları eşarbın boyutlarını biraz daha büyüterek boğazlarına sarmaya başlıyor.

Unutmadan kaydedelim ki, Şule hanım ikinci eşinden de ayrıldıktan sonra Fatih-Çarşamba’daki İsmailağa Cemaatine dahil olunca bu sefer O’nu “şulebaş” da kesmiyor. Çarşafa bürünüyor. Bu sefer kendisine “şulebaş” mı, çarşaf mı diye soranlara: elbette çarşaf, şulebaş kadının yüzünü açıkta bıraktığı için günahtır, diyor. Buyurun, ayıklayın bakalım pirincin taşını… Türban taktıkları için dinin emrini yerine getirdiğini söyleyenlere “türban”ın ilk mucidinden aykırı bir fetva… Bu sefer türban günah.

Türban mucidi Şule Yüksel Şenler 60’lı yıllarda fırtına gibi esiyor. İrşat için evini, eşini ihmal ediyor. Tabii, sonuç hep boşanma. Konferanslarında standart konular… Başını açanlara cehennem azabı, başını kapatanlara cennet vaadleri. Hatta bu konferanslarda, en dindar Cumhurbaşkanı kabul edilen ve dünkü yazımızda İmam Hatiplerin çoğaltılıp, tüm devlet kadrolarının İmam Hatip mezunu olmasını savunan Cevdet Sunay’a bile hakaret edip, ceza alıyor.

Şule Yüksel Şenler’in tek kişilik ordu olması O’na yetmiyor. Konferanslarında O’nu destekleyecek ithal bir oyuncu da buluyor. Aslen Doğu Alman olan ve sonradan Müslüman olarak Maria olan adını Cemile olarak değiştiren Cemile Alkonavi’yi irşat takımına transfer ediyor. Tek Cemile’yi transfer etse neyse, Alman Cemile’nin 6 yaşındaki oğlunu da takıma dahil ediyor.

İster inanın ister inanmayın ama, bu 6 yaşındaki çocuk 40 yıllık Müslüman kadınların katıldığı konferanslarda Müslümanlığı anlatarak, kadınları ikna ediyor!.. İyi ki Şule Yüksel Şenler çocuğu mehdi ilan etmeye kalkmıyor.

Şule hanımın “şulebaş”ı zamanla türban adını alıyor. O günden sonra Müslümanlıktan daha çok Müslümanlığı siyasi amaçları için kullananlara sembol oluyor. Yoksa, türbanlılar Müslüman diğerleri değil hükmünü dini yönden kimse veremez. Hem yıllardır geleneksel yönetmelerle başını örten Anadolu kadınına hakaret olur, hem de dinimizce şirk kabul edilir. Gerçi bana oy vermeyenler cehennemliktir gibi resmen şirk olan abuklukları söyleyen siyasilerin ülkesinde yaşıyoruz. Her şeyi normal karşılamaya başladık…

İşte geleneksel baş örtüsü yanında böyle bir moda yaratan Şule Hanım şu anki Başbakan Recep Tayip Erdoğan ile eşi Emine Hanımın tanışmasını sağlıyor. Mutlu bir evliliğin kurulmasına vesile olan Şule Yüksel Şenler’e minnet borcu da aradan 40 yıl geçtikten sonra Başbakan olan Recep Tayip Erdoğan tarafından ödenmeye çalışılıyor. Anayasa değişikliği ile türban’ın öncelikle üniversitelerde, sonra da devlet dairelerinde serbest bırakılmasının önü açılıyor.

Ama ne yazık ki, bu minnet borcunun ödenmesi Anayasa Mahkemesi tarafından engelleniyor!.. Tam bir sükut-u hayal…

Aynı, Türkiye’yi kaosa sürükleyecek bir moda yaratan Şule Yüksel Şenler’in gerek kişisel, gerekse ailevi yönden içine düştüğü hayal kırıklıkları gibi…

Özetlediğimizde, Türkiye’de oluşmaya başlayan ABD aleyhtarlığına karşı panzehir olarak kendilerine İslamcı süsü veren ve dini referans alan kitle kullanılıyor. Günah ve sevap, cennet ve cehennem kavramları kullanılarak kolaylıkla kazanılan kitleler öncelikle belli bir siyasi görüşün sempatizanı yapılıyor. Ardından anti Amerikancı görüşleri savunan kitlelerin üzerine gönderiliyor.

Bu kitle ilk defa 1969 yılının “Kanlı Pazar”ında kullanıldı. Ondan sonrakileri saymıyorum…​

KAYNAK


audeyhepburn4444.jpg


Audrey Hepburn (Tarihte "TÜRBAN" ı ilk kullanan kadın. Filmlerinde prenses olan bu hanım gizlenmek için kocaman bir gözlük takar ve başını da bu şekilde kapatır.)

Türban Hollywood malı çıktı!

Türkiye, türban yüzünden neredeyse ikiye bölündü. Peki türbanın kaynağı ne?
Türkiye yıllardır "türbanı" tartışıyor. Yarın, TBMM'de oylanacak Anayasa değişikliği ile türban belkide üniversitelerde serbest olacak.

Türkiye, türban yüzünden neredeyse ikiye bölündü... Peki, bunca tartışılan türbanın kaynağı ne? Nereden geliyor? Bağlama şeklini ilk kim uyguladı? İşte bunun yanıtını, "türban bağlama modasının" yaratıcısı, adı "Şulebaş"a çıkan Şule Yüksel Şenler'den geldi

Yanıt, tam bir şok... Kimilerine göre "sıkma baş" kimilerine göre, "tesettür" kimilerine göre, "başörtüsü" kimilerine göre de "türban" diye anılan örtünün kaynağı Türkiye değil, Müslüman bir Arap ülkesi de değil. Uzaklardan, taa Amerika'dan. Adı Audrey Hepburn!

audeyhepburn0802.jpg


Evet, Türkiye'yi ikiye bölen türbanın anası ünlü Amerikalı film yıldızı Audrey Hepburn... Hepburn, ünlü "Roma Tatili" adlı filminde kimliğini gizleyen bir prensesi canlandırıyor ve bol bol bizim tesettür modeline esin kaynağı olan şık fularlarla saçlarını örtüyordu.

Bugünkü türban bağlama şeklini geliştiren Şule Yüksel Şenler bombayı bugün Vakit gazetesine verdiği söyleşide şöyle anlattı:

"O dönemde modern bir ailede yetiştiğim için sinamaya da giderdim. Genç kızlığımda Audrey Hepburn'un filmlerini izledim. Hepburn, filmlerinde türban takardı. Hoşuma giderdi. Fakat, o yarım bağlama tekniğini kullanır, bağlama şekli saçlarını önde açıkta bırakırdı.

Biz bunu boynu da kapatacak şekilde aldık. Saçı göstermeden yine boyun kapalı arkadan bağladık. Daha sonra buna 'sıkma baş' dendi. İşte günümüzdeki bağlama şekli işte böyle gelişti."

audeyhepburn08021.jpg


TESETTÜR KONFERANSLARI BAŞLADI

Türbanın öncüsü Şule Yüksel Şenler, daha sonra türbanın yaygınlaşması için Türkiye çapında konferanslar vermeye başlamış. İlk konferansı ise 1967 yılında Samsun'da vermiş... Şenler, bu konferansların nasıl başladığını, günümüze kadar gelişinde yaşananları şöyle anlatıyor:

"İmam Hatipli öğretmen arkadaşımız Ali Acar, 'Hanımlarımızı tesettüre ikna edemiyoruz. En azından gelsin de hanımlarımız bir genç hanımı görerek kompleksten kurtarsın' demiş. Bunun üzerine, 1967 yılında konferanslara başladık. Samsun'da ilk konferans olmasına rağmen salon doldu, kalabalık sokaklara taştı. Fakat, ilk konferansın Samsun'dan başlamasının "özel" bir nedeni yoktu.

Bana 'Şulebaş' deniyor. Fakat, bu adı biz koymadık. Şulebaş'ı medya koydu. Öyle bir şey ki, bu tarz hala devam ediyor. Ben aşağı yukarı 40 yaşımdan sonra hep dua ettim, 'Allah'ım bir daha Şulebaşı getirme' diye...

Çünkü ben bunu bir geçiş döneminde başörtüsünü sevdirmek için yaptım. Tesettürü sevdirerek, kabullendirmek için yaptım. Gerçi daha sonra, büyük örtüler bol pardösüler yaygınlaştı ve bu çok güzeldi.

ARTIK TESETTÜRÜN İÇİ BOŞALTILDI


Fakat bugün çok kötü bir gidişat var. Peygamberimizin bir sözü var, 'Çıplak giyinikler' diye... Bugünkü kıyafetleri, dar kıyafetli tesettürlü insanları görünce aldığım yarayı anlatamıyorum. Duyduğum o acıyı anlatamam. Eskiden belki pardösümüz o kadar uzun değildi. Çünkü o zaman katiyen bırakmazlardı. Öyle giyinenler toplumdan soyutlanıyordu. Mesela bir kalın çorap dediğimiz çorapları ancak yaşlı bayanlar giyiyorlardı. Müslüman hanımlar bile incecik çorapları giyiyorlardı."

KAYNAK
 
http://www.hackhell.com/serbest-kursu/395547-turban-seriat-araci.html

http://www.hackhell.com/serbest-kursu/454696-turban-ve-beyin.html

Yukardaki LinkLere bir gözatabiLirsin =)
Kendi kendimize mi tartışıyoruz bir bunu.
Yok eğer bu konuLar beni iLgiLendirmez diyorsan
Sözüm mecLisden dışarı ;)

Ben sana Türbanın nerden geldiğini anlatıyorum sen bana kalkmış neyi gösteriyosun. Bak kardeşim benim o mesajımda kocaman kırmızı yazıyla yazılmış bir bölüm var. Millet neyin derdinde biz neyin derdindeyiz... Bırakın bu işleri artık insanlar aç. İşsiz. Onunla uğraşın.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethetme hazırlığı içindeyken Bizanslılar Meleklerin cinsiyetini tartışıyordu. Aynı şeyi bugün siz yapıyosunuz. Bak millet deprem yapan alet üretiyor. Uzaydan lazer silahlarıyla ülkelerin en stratejik yerlerini vuran teknolojiler icad ediliyor. Biz neyin derdindeyiz hala...
 
Hala Türbanı genel olarak suç, yasakmış gibi gösterenler var. Nasıl bir zihniyet bu bozuk plak gibi tekrarlıyorlar herşeyi. Atatürk zamanında başörtüsü üzerinden rant sağlayanlar varmıydı ki.
iyi uykular..
 
Hala Türbanı genel olarak suç, yasakmış gibi gösterenler var. Nasıl bir zihniyet bu bozuk plak gibi tekrarlıyorlar herşeyi. Atatürk zamanında başörtüsü üzerinden rant sağlayanlar varmıydı ki.
iyi uykular..


Atatürk zamanında din üzerinden siyaset yapmak hiç bir yobazın harcı değildi çünkü LAİKLİK ten taviz verilmiyordu.

Atatürkün ilkelerine muhalefet eden azılı yobazlar eşedü meşedü diyemeden kendilerini ipte buluyorlardı şanslı olanlar ise yurt dışına kaçıyordu.

Cumhuriyetimize karşı olupta şeriatı savunan bir çok hain infaz edilmiştir .

Yurdun dört bir yanından yobazlar toplatılıp yargılanmış hainlik içinde olanlar infaz edilerek tarlalara gömülmüştür mezar taşları bile yoktur (siper kazarken düşerek ayağı topal kalmış rahmetli dedem anlatırdı.)

şeriatçıların ve bölücülerin sesleri hayli gür çıktığı bir zamanda yaşıyorsak bunun nedeni demokrasi değil Cumhuriyetimize ve onun değerlerine yeterince sahip çıkmadığımızdandır.
 
Atatürk zamanında din üzerinden siyaset yapmak hiç bir yobazın harcı değildi çünkü LAİKLİK ten taviz verilmiyordu.

Atatürkün ilkelerine muhalefet eden azılı yobazlar eşedü meşedü diyemeden kendilerini ipte buluyorlardı şanslı olanlar ise yurt dışına kaçıyordu.

Cumhuriyetimize karşı olupta şeriatı savunan bir çok hain infaz edilmiştir .

Yurdun dört bir yanından yobazlar toplatılıp yargılanmış hainlik içinde olanlar infaz edilerek tarlalara gömülmüştür mezar taşları bile yoktur (siper kazarken düşerek ayağı topal kalmış rahmetli dedem anlatırdı.)

şeriatçıların ve bölücülerin sesleri hayli gür çıktığı bir zamanda yaşıyorsak bunun nedeni demokrasi değil Cumhuriyetimize ve onun değerlerine yeterince sahip çıkmadığımızdandır.

hadi kardeş sizin demokrasinizden vazgeçtikte şu dilinize doladığınız CUMHURİYET ne anlama geliyor bana bir deyiver hele.. cumhur ne? cumhuriyet ne ? bir söylede cahil dindarlar (bizim gibiler ) bir öğreniversin ..halka rağmen halkıçılıkmı? dinmi? rejimmi? dayatma yönetimimi? despotizmmi? hangisi sizin anladığınız cumhuriyet anlayışına uyuyor bir öğrenelimde millet neyle yönetildiğini bir bilsin..hakiki manadaki cumhuriyete kimsenin karşı çıktığı falan olmaz.öyle olsaydı senede 3 kez cumhuriyetin erdemleri diye camilerde hutbe verdirmezdi bu millet yada inanan kesim.. ama cumhursuz cumhuriyetten anladığınız ne kadar özgür din ve vicdan anlayışı varsa hepsine ket vurmaksa,işte onuda bu millet kabullenmez.. adaleti kendinden menkul eski istiklal mahkemeleri örneğini vererek korku imaparatorluğuyla işi kotarmak amacındaysanız tehditlerle asmalarla bir yere varılmadığını görmeniz lazım..bu milletin bağrından ne kel ali çıkar bir daha nede ,60 ihtilalinin mahkeme reisileri,,,
 
hadi kardeş sizin demokrasinizden vazgeçtikte şu dilinize doladığınız CUMHURİYET ne anlama geliyor bana bir deyiver hele.. cumhur ne? cumhuriyet ne ? bir söylede cahil dindarlar (bizim gibiler ) bir öğreniversin ..halka rağmen halkıçılıkmı? dinmi? rejimmi? dayatma yönetimimi? despotizmmi? hangisi sizin anladığınız cumhuriyet anlayışına uyuyor bir öğrenelimde millet neyle yönetildiğini bir bilsin..hakiki manadaki cumhuriyete kimsenin karşı çıktığı falan olmaz.öyle olsaydı senede 3 kez cumhuriyetin erdemleri diye camilerde hutbe verdirmezdi bu millet yada inanan kesim.. ama cumhursuz cumhuriyetten anladığınız ne kadar özgür din ve vicdan anlayışı varsa hepsine ket vurmaksa,işte onuda bu millet kabullenmez.. adaleti kendinden menkul eski istiklal mahkemeleri örneğini vererek korku imaparatorluğuyla işi kotarmak amacındaysanız tehditlerle asmalarla bir yere varılmadığını görmeniz lazım..bu milletin bağrından ne kel ali çıkar bir daha nede ,60 ihtilalinin mahkeme reisileri,,,


Laik Türkiye Cumhuriyeti

Türk Ulusunun temsil edildiği milli varlığı milli şuuru beraberliği esas alan bir rejimdir .

doğal olarak cumhurunda hükümetinde Milli varlığa Milli Bütünlüğe Türk Ulusuna aykırı düşmemesi beklenir.

Bir aykırılık varsa bu bir Cumhuriyet sorunudur.

Türk Ulusunun temsil edildiği yerlerde şeriatçılar bölücüler hırsızlar namussuzlar varsa bu bir Cumhuriyet sorunudur çünkü Türk Ulusunu bölücü ,şeriatçı ,hırsız şerefsiz ve namussuzlar temsil edemez.




Biz milli varlığın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz (1936) Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
 
Laik Türkiye Cumhuriyeti

Türk Ulusunun temsil edildiği milli varlığı milli şuuru beraberliği esas alan bir rejimdir .

doğal olarak cumhurunda hükümetinde Milli varlığa Milli Bütünlüğe Türk Ulusuna aykırı düşmemesi beklenir.

Bir aykırılık varsa bu bir Cumhuriyet sorunudur.

Türk Ulusunun temsil edildiği yerlerde şeriatçılar bölücüler hırsızlar namussuzlar varsa bu bir Cumhuriyet sorunudur çünkü Türk Ulusunu bölücü ,şeriatçı ,hırsız şerefsiz ve namussuzlar temsil edemez.



Biz milli varlığın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz (1936)




hah bak ne güzel demişsin kendiağzınla;; söz konusu olan milletin birliği beraberliği ,milli şuurun tecellisi ise,,ozaman %47 tahammülsüzlüğünüze ne demeli..? milletin brilik içinde cumhuriyetin ve demokrasinin gerektiği çoğulculuk ne yönde? siz ne yöndesiniz? haa yönünüze bişey diyemeyixz elbette muhalefette olucak demokrside,ama önce tahammül ve haddi bilmek ve millete inanmak olmalı.. halk ne demişse o..söz milletinse sorun yok.. idareciler göketen gelmedi, bu milletin seçtiklerinden çıktı.. kendinle vurulduğunun farkındasındır uamrım ..ya dediğin gibi ol.yada olmak istediğini gizleme..
 
Ne kadar büyüttünüz.........

Naparsanız yapın...

Benim gozumde türbanın da bunlardan farkı yok... Onları da görsem arkasından gülüp geçerim türbanlı biri gordugum de de...

İstediginizi yapmakta özgürsünüz... Burası demokratik bir ülke... Ama bende arkanızdan gülmekte özgürüm...

Şu Atatürk hayatta olsaydı lafından da vazgeçin artık... O degil ama biz buradayız... Onunla derdi olan bize gelsin... Emin olun yoklugunu aratmayız...
 
Geri
Üst